İsimleri Kürtçe olan Avrupa’daki büyük nehirler

Parveke / Paylaş / Share

“Kürtler’in Evliya Çelebi’si” olarak anılan seyyah İbrahim Sediyani, “Seyahatname”nin yeni bölümünde oldukça ilginç ve çarpıcı bir araştırmayla okurlarını gezdiriyor…

 

 

Erdem ve Bilgelik Arıyorsan Nehirlerin Akıntısını Takip Et – 13 

İbrahim Sediyani

“Düşündürücüdür. Batı, iki nehir arasından (Mezopotamya) hiç bahsetmiyor. Çünkü bahsetse, geliştirdiği bütün teoriler boşa çıkacaktır. İki nehir arası, medeniyetin ve kültürün beşiğidir. Kürtler, iki nehir arasının bir odağıdır.”

Dr. Ali Şeriatî

(“Medeniyet ve Modernizm” adlı kitabından)

     Avrupa’nın en büyük nehirlerinden ikisi olan Ren (Rijn, Rhein) ve Tuna (Donau) nehirlerinin her ikisinin de isimleri Kürtçe kökenlidir. Her iki ırmakla ilgili Almanca kaynakların pek çoğunda, bu isimlerin Mezopotamya kökenli oldukları ve Hind – Avrupa dil ailesine mensup sözcüklerden türedikleri belirtilmektedir.

     Almanca kitaplarda yazıldığına göre, Ren Nehri’nin isim kaynağı Kürtçe’deki “Rıjın” (akmak, akıntı) sözcüğüdür. Kürtçe’deki “Rıjın” sözcüğü Ren Nehri’ne isim olup Flamanca’ya “Rijn”, Fransızca’ya “Rhin”, Almanca’ya “Rhein”, İtalyanca’ya “Reno”, Retoromança’ya da “Rain” şeklinde yerleşmiştir. Dikkat edilirse, Ren’in özellikle Hollanda’daki ismi olan “Rijn”, Kürtçe’deki “Rıjın” (akmak, akıntı) ile hemen hemen aynıdır.

     Almanca kaynaklarda belirtildiğine göre, yine Mezopotamya kökenli bir isim olan Tuna Nehri’nin isim kaynağı da yine Kürtçe’dir. Avrupa’nın en uzun 2. akarsuyu olan ve Karadeniz’e dökülen bu ırmağın isim kaynağı, Kürtçe’deki “Duav” (iki su) ifadesidir. Kürtçe’deki “Duav” (iki su) ifadesi Tuna Nehri’ne isim olup Hırvatça ve Sırpça’ya “Dunav”, Bulgarca’ya “Dunaw”, Macarca’ya “Duna”, Almanca’ya “Donau”, Slovakça ve Ukraynaca’ya “Dunaj”, Moldovca’ya da “Dunǎrea” şeklinde yerleşmiştir.

     Hem Ren Nehri, hem de Tuna Nehri, her iki ırmağın da ismi Kürtçe’dir. Sadece Ren ve Tuna değil, İsviçre’deki Aare ile Rusya’daki Oka nehirlerinin ismi de Kürtçe’dir. Ren, Tuna ve Aare isimlerinin Kürtçe kökenli oldukları konusunda bilim adamları tarafından tam bir fikir birliği sağlanmışken, Oka isminde ise üç ayrı ihtimal üzerinde fikir birliği oluşmamıştır ki, bu ihtimallerden biri de yine Kürtçe’dir. Yani Ren, Tuna ve Aare isimlerinin Kürtçe oldukları kesinlik kazanmışken, Oka isminin Kürtçe olma ihtimali üçte birdir.

     Bu konuda kaleme alınmış pekçok Almanca eser olmasına karşın, bunu Türkçe yazılı kaynaklarda ilk kez dile getiren sanırım biz oluyoruz.

     İlgiyle ve hayretler içinde okuyacağınız bu yazımızdaki en büyük sürprizi ise, yazının en son bölümünde yaşayacaksınız.

     REN (RHEİN, RENO, RAİN, RHİN, RİJN) NEHRİ’NİN İSİM KAYNAĞI MEZOPOTAMYA KÖKENLİ OLUP, İSMİNİ KÜRTÇE’DE “AKINTI, AKARSU” ANLAMINA GELEN “RIJIN” SÖZCÜĞÜNDEN ALIR

     İsviçre’nin güneydoğusundaki üç resmî dili olan ve “küçük dağlı kızı” Heidi’nin yaşadığı Grischun (Grigioni, Graubünden) kantonunda, Ön Ren (Vorderrhein) ve Arka Ren (Hinterrhein) olmak üzere iki ayrı kaynaktan doğan ve daha sonra birleşip tek ırmak haline gelerek (Ön Ren 76 km, Arka Ren ise 62 km aktıktan sonra birleşirler ve “Ren” olarak tek nehir olurlar) kuzeye doğru akan ve Hollanda kıyılarında Kuzey Denizi’ne dökülen 1320 km uzunluğundaki Ren Nehri, Batı Avrupa’nın en uzun 2. akarsuyu, Avrupa’nın ise en uzun 11. akarsuyudur.

     Batı Avrupa’nın Tuna’dan sonraki en uzun nehri olan, Merkezî Avrupa’yı sulayarak Benelüks topraklarında Kuzey Denizi’ne dökülen, tam 6 ülkenin (İsviçre, Liechtenstein, Avusturya, Almanya, Fransa, Hollanda) topraklarında akan ve 1 başkentin (Vaduz) içinden geçen Ren, aynı şekilde binlerce yıllık tarihe tanıklık etmiş, kıyılarında yüzlerce savaşlar yaşanmış, dramlara ve ağıtlara şâhid olmuş bir ırmaktır.

     Ren’in doğuşundan denize dökülüşüne kadar olan akıntısı, kuzeybatıya doğru bir yolculuktur; nehir bazı yerlerde batıya doğru, bazı yerlerde kuzeye doğru, hatta bazı yerlerde de doğuya doğru akar. Fakat Konstanz Gölü’nü terkettiği nokta olan Konstanz şehri hariç, hiçbir yerinde güneye doğru akmamaktadır. En uzun akıntı, kuzeye doğrudur. Ren, İsviçre’deki Grischun (Grigioni, Graubünden) kantonunda doğar, Hollanda kıyılarında çatal gibi üçe ayrılarak üç başlı bir yılan gibi kafalarını Kuzey Denizi sularına sokar.

     Ren Nehri, 6 ülkenin topraklarını sulamaktadır ki bu ülkeler İsviçre (Schweiz, Suisse, Svizzera, Svizra), Lihtınştayn (Liechtenstein), Avusturya (Österreich), Almanya (Deutschland), Fransa (France) ve Hollanda (Nederland)’dır. Ancak Ren, bu 6 ülkeden yalnızca 4’ünde sınırdan içeri girmektedir; Liechtenstein ve Fransa için bu nehir, sadece bir sınır nehridir. Ren’in suladığı toplam alan, 198 bin 735 km² genişliğinde devâsâ bir coğrafya.

     Ren Nehri, pek çok yerde iki ülke arasındaki sınırı çizmektedir. Bunlar İsviçre – Liechtenstein sınırı, İsviçre – Avusturya sınırı, İsviçre – Almanya sınırı ve Almanya – Fransa sınırıdır.

     Ren Nehri’nin İsviçre’deki İtalyanca adı “Reno”, İsviçre’deki Retoromanşça adı “Rain”, İsviçre (Almanca), Liechtenstein, Avusturya ve Almanya’daki adı “Rhein”, İsviçre (Fransızca) ve Fransa’daki adı “Rhin”, Hollanda’daki adı “Rijn” şeklindedir. 

     Batı Avrupa’nın en uzun ikinci akarsuyu olan Ren Nehri’nin ismi, “nehirler ülkesi” Mezopotamya kökenli olup, ismini Kürtçe’deki “Rıjın” (akmak, akıntı, akarsu) sözcüğünden alır.

     Ren üzerine araştırmalar yapan Avrupalı bilim adamları, akarsuyun ismini nereden aldığı konusunda ileri sürdükleri tezlerde, Mezopotamya kökenli ve Hind – Avrupa dil ailesine ait bir dil olan Kürtçe’de “akmak, akarsu” anlamına gelen “Rıjın” sözcüğünde tam bir fikir birliğine varmışlardır. Ren Nehri’nin ismini nereden aldığı konusunda, Kürtçe’deki “Rıjın” sözcüğü dışında ikinci bir ihtimal veya tezin bugüne dek hiç ortaya dahi atılmamış olduğunu, Kürtçe kökenli sözcük olduğu noktasında coğrafyacıların tam bir fikir birliği içinde bulunduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ren Nehri’nin özellikle Hollanda’daki ismi olan “Rijn” sözcüğüne dikkat edilirse, “Rıjın” sözcüğünün Kürtçe’den Flamanca’ya geçerken pek bir değişikliğe uğramadığı da hayretle farkedilecektir.

     Mezopotamya kökenli sözcüğün, Ren Nehri’ne isim oluşu ve nehrin aktığı ülkelerde aldığı isim şu şekildedir:

     Rıjın: Akmak, Akıntı, Akarsu (Kürtçe)
     Rijn  Ren Nehri’nin Hollanda’daki adı
     Rhein → Ren Nehri’nin Almanya’daki adı
     Rhin → Tuna Nehri’nin Fransa ve İsviçre’deki (Fransızca) adı
     Reno → Tuna Nehri’nin İsviçre’deki (İtalyanca) adı
     Rain → Tuna Nehri’nin İsviçre’deki (Retoromanşça) adı

     Ren’in isim kökenine bakıldığında, bu akarsuyun isminin de “Akarsu” olduğu görülüyor. Ren, hem kendisi akarsu, hem de ismi “Akarsu”. Yani “ismi cismi bir” tabirine uygun bir durum sözkonusu.

     TUNA (DONAU, DUNAJ, DUNA, DUNAV, DUNAW, DUNĂREA) NEHRİ’NİN İSİM KAYNAĞI MEZOPOTAMYA KÖKENLİ OLUP, İSMİNİ KÜRTÇE’DE “İKİ SU” ANLAMINA GELEN “DUAV” SÖZCÜĞÜNDEN ALIR

     Almanya’daki Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde doğup Romanya kıyılarında Karadeniz’e dökülen 2888 km uzunluğundaki Tuna Nehri, Batı Avrupa’nın en uzun akarsuyu, Avrupa’nın en uzun 2. akarsuyu, dünyanın ise en uzun 40. akarsuyudur.

     Avrupa’nın en uzun ikinci nehri olan, Merkezî Avrupa’dan Doğu Avrupa’ya doğru akan ve Balkanlar’ı sulayarak Karadeniz’e dökülen, tam 10 ülkenin (Almanya, Avusturya, Slovakya, Macaristan, Hırvatistan, Sırbistan, Bulgaristan, Romanya, Moldova, Ukrayna) topraklarında akan ve 4 başkentin (Viyana, Bratislava, Budapeşte, Belgrad) içinden geçen Tuna, binlerce yıllık tarihe tanıklık etmiş, kıyılarında yüzlerce savaşlar yaşanmış, dramlara ve ağıtlara şâhid olmuş, hakkında şiirler ve destanlar yazılmış, üzerine şarkılar ve marşlar bestelenmiş bir ırmaktır.

     Baden – Württemberg eyaletinin Donaueschingen kentinin içinde doğan Tuna Nehri’nin uzunluğu bazı kaynaklarda 2840 km, bazı kaynaklarda 2845 km, bazı kaynaklarda da 2888 km olarak geçiyor ancak her üç sayının içinde en güvenilir ve en güçlü olanı, 2888 km.

     Tuna’nın doğuşundan denize dökülüşüne kadar olan akıntısı, güneydoğuya doğru bir yolculuktur; nehir bazı yerlerde doğuya doğru, bazı yerlerde güneye doğru, hatta bazı yerlerde de kuzeye doğru akar. Fakat Sırbistan – Romanya sınırını çizdiği güzergâhtaki çok çok kısa bir mesafe hariç, hiçbir yerinde batıya doğru akmamaktadır. En uzun akıntı, doğuya doğrudur. Tuna, Almanya’daki Karaorman (Schwarzwald) bölgesinde doğar, Romanya ile Ukrayna arasında çatal gibi üçe ayrılarak (en kuzeydeki akıntı iki ülkenin sınrıını çizer, diğer ikisi ise Romanya topraklarındadır) üç başlı bir yılan gibi kafalarını Karadeniz sularına sokar.

     Tuna Nehri, 10 ülkenin topraklarını sulamaktadır ki bu ülkeler Almanya (Deutschland), Avusturya (Österreich), Slovakya (Slovensko), Macaristan (Magyarország), Hırvatistan (Hrvatska), Sırbistan (Srbiya), Bulgaristan (Bılgariya), Romanya (România), Moldova (Moldova) ve Ukrayna (Ukraïna)’dır. Ancak Tuna, bu 10 ülkeden yalnızca 6’sında sınırdan içeri girmektedir; Hırvatistan, Bulgaristan, Moldova ve Ukrayna için bu nehir, sadece bir sınır nehridir. Tuna’nın suladığı toplam alan, 795 bin 686 km² genişliğinde davasa bir coğrafyadır.

     Tuna Nehri, pek çok yerde iki ülke arasındaki sınırı çizmektedir. Bunlar Avusturya – Slovakya sınırı, Slovakya – Macaristan sınırı, Hırvatistan – Sırbistan sınırı, Sırbistan – Romanya sınırı, Bulgaristan – Romanya sınırı, Romanya – Moldova sınırı ve Romanya – Ukrayna sınırıdır. Tuna’nın iki ülke arasındaki sınırı çizdiği uzunluk toplam 1071 km’dir; başka bir ifadeyle, bu ırmağın % 37’si “sınır çizgisi” hüviyetindedir.

     Tuna Nehri, tam 4 başkente uğramaktadır ki bunlar Avusturya’nın başkenti Viyana (Wien), Slovakya’nın başkenti Bratislava, Macaristan’ın başkenti Budapeşte (Budapest) ve Sırbistan’ın başkenti Belgrad (Beograd)’dır.

     Tuna Nehri’nin Almanya ve Avusturya’daki adı “Donau”, Slovakya ve Ukrayna’daki adı “Dunaj”, Macaristan’daki adı “Duna”, Hırvatistan ve Sırbistan’daki adı “Dunav”, Bulgaristan’daki adı “Dunaw”, Romanya ve Moldova’daki adı “Dunǎrea” şeklindedir. 

     Avrupa’nın en uzun ikinci akarsuyu olan Tuna Nehri’nin ismi, “nehirler ülkesi” Mezopotamya kökenli olup, ismini Kürtçe’deki “Duav” (iki su) sözcüğünden alır.

     Tuna üzerine araştırmalar yapan Avrupalı bilim adamları, akarsuyun ismini nereden aldığı konusunda ileri sürdükleri tezlerde, Mezopotamya kökenli ve Hind – Avrupa dil ailesine ait bir dil olan Kürtçe’de “iki su” anlamına gelen “Duav” sözcüğü ile, Britanya kökenli bir dil olan Keltçe’de “derin su” anlamına gelen “Donaaw” sözcüğü arasında kararsız kalmışlar, ancak çoğunluğu tercihlerini Kürtçe’deki “Duav” yönünde kullanmışlar, bunun gerçeğe daha yakın olduğuna hükmetmişlerdir.

     Mezopotamya kökenli sözcüğün, Tuna Nehri’ne isim oluşu ve nehrin aktığı ülkelerde aldığı isim şu şekildedir:

     Duav: İkisu (Kürtçe)
     Dunav Tuna Nehri’nin Hırvatistan ve Sırbistan’daki adı
     Dunaw → Tuna Nehri’nin Bulgaristan’daki adı
     Duna → Tuna Nehri’nin Macaristan’daki adı
     Dunaj → Tuna Nehri’nin Slovakya ve Ukrayna’daki adı
     Donau → Tuna Nehri’nin Almanya ve Avusturya’daki adı
     Dunărea → Tuna Nehri’nin Romanya ve Moldova’daki adı

     Tuna’nın, etrafındaki diğer ırmaklarla kıyaslandığında, iki akarsu büyüklüğünde olduğu için bu ismi aldığı düşünülmektedir.

     AARE (AAR) NEHRİ’NİN İSİM KAYNAĞI MEZOPOTAMYA KÖKENLİ OLUP, İSMİNİ KÜRTÇE’DE “ATEŞ SUYU, ATEŞLİ SU” ANLAMINA GELEN “AVAAR” SÖZCÜĞÜNDEN ALIR

     Ren Nehri’nin bir yan kolu olan, Türkiye’deki gazetelerin bulmacalarında sıkça sorulan ve İsviçre’nin bir kantonuna (Aargau) ismini de vermiş olan Aare Nehri, sadece İsviçre topraklarında akan bir ırmaktır. İsviçre’nin, doğuşundan bitişine kadar tamamıyla kendi ülke toprakları içinde olan nehirler arasından en uzunudur.

     288 km uzunluğundaki Aare Nehri, İsviçre’nin güneyinde doğar. Ülkenin kuzeybatısında Biel (Bienne) Gölü’ne girer ve öbür tarafından çıkarak akıntısına devam eder. Kendi adını verdiği Aargau kantonunun merkezi olan Aarau şehrinin içinden de geçen Aare Nehri, bir süre sonra, Zürih (Zürich) şehrinin içinden geçerek gelen Limmat Nehri ile birleşir ve bu ikisi “tek ırmak” halini alarak Basel – Schaffhausen arasında Ren Nehri’ne dökülür ve böylece akıntısına son verir.

     İsviçre’nin ilk etabında Fransızca konuşulan topraklarında, ikinci etabında ise Almanca konuşulan topraklarında akan bu güzel ırmağın Fransızca adı “Aar”, Almanca adı “Aare” şeklindedir.

     İsviçre’nin tamamı kendi topraklarında olan en uzun akarsuyu olan Aar Nehri’nin ismi, “nehirler ülkesi” Mezopotamya kökenli olup, ismini Kürtçe’deki “Avaar” (ateş suyu, ateşli su) sözcüğünden alır.

     Nehrin niçin böyle “şiirsel” bir isimle anıldığı ise bilinmemektedir.

     OKA NEHRİ’NİN İSİM KAYNAĞI HAKKINDA ÜÇ TEZ VARDIR Kİ BUNLARDAN BİRİ DE MEZOPOTAMYA KÖKENLİ OLUP, İSMİNİ KÜRTÇE’DE “BİR SU, TEK SU” ANLAMINA GELEN “AVKA” SÖZCÜĞÜNDEN ALDIĞIDIR

     Avrupa kıt’âsının en büyük ırmağı olan Volga Nehri’nin bir yan kolu olan, kendisi de Avrupa’nın en büyük 8. ırmağı durumunda olan Oka Nehri, tamamı Rusya Federasyonu topraklarında akan bir ırmaktır. Volga’nın, Kama Nehri’nden sonraki en uzun koldur.  

     Başkent Moskova’nın güneybatısındaki Orjol kentinin güneyindeki Alexandrowka köyünde doğan 1480 km uzunluğundaki Oka Nehri, Nizniy Novgorod şehrinde Volga Nehri’ne karışarak akıntısına son verir. Nehir, güneybatıdan kuzeydoğuya doğru akmaktadır.

     Avrupa kıt’âsının en uzun 8., Rusya Federasyonu’nun en uzun 7., tamamı Rusya topraklarında akan ırmaklar içinde ise en uzun 6. akarsuyu olan Oka Nehri’nin isminin nereden geldiği konusunda coğrafyacılar, üç ihtimal üzerinde durmakta ve bunlar arasında tam bir karar verememektedirler.

     Oka isminin kökeni ile ilgili üç görüş şunlardır:

     1 – “Oka” Nehri’nin ismi, Mezopotamya kökenli ve Hind – Avrupa dil ailesine ait bir isim olup, bu ırmak, adını Kürtçe’deki “Avka” (bir su, tek su) sözcüğünden almaktadır.

     2 – “Oka” Nehri’nin ismi, İskandinavya kökenli ve Ural – Altay dil ailesine ait bir isim olup, bu ırmak, adını Fince’deki “Joki” (akarsu, ırmak, nehir) sözcüğünden almaktadır.

     3 – “Oka” Nehri’nin ismi, Baltık kökenli ve Hind – Avrupa dil ailesine ait bir isim olup, bu ırmak, adını Litvanca’daki “Aka” (kaynak) sözcüğünden almaktadır.

     Bunlardan hangisinin doğru olduğunu bilmiyoruz. Ancak sözcüklerin benzerliklerine baktığımızda, Ural – Altay dil ailesine ait Fince’deki (Finlandiya dili) sözcüğün zayıf bir ihtimal olduğunu, buna karşın her ikisi de Hind – Avrupa dil ailesine ait Kürtçe ve Litvanca’daki (Litvanya dili) sözcüklerin gerçeğe daha yakın olduğunu görüyoruz. (Her ikisi de Avrupa’nın en kuzeyinde, Baltık Denizi kıyısında konuşulan diller olmasına rağmen, gariptir, Litvanca Kürtçe ile, Fince ise Türkçe ile akraba dillerdir. Bu diller biribirleriyle kıyaslanarak incelenirse, aralarında pekçok sözcük hatta gramer benzerlikleri olduğu hayretle farkedilecektir.)

     PEKİ, AVRUPA’DAKİ BU IRMAKLARIN İSİMLERİ NEDEN MEZOPOTAMYA KÖKENLİ?

     Avrupa kıt’âsında akan ve kıyılarında Kürtler yaşamadığı halde isimlerinin kaynağı Kürtçe olan bu nehirlerin, neden bu isimleri aldıkları, Mezopotamya’nın hem “nehirler ülkesi” olması, hem de medeniyetin Avrupa’ya Mezopotamya üzerinden geçmesi ile birebir ilişkili bir husustur.

     Tarih boyunca, çeşitli dillere ait çeşitli sözcükler, adlandırdıkları nesnelerin adetâ “patent hakkını” kazanmışçasına, dünyanın pekçok dillerine geçebilmekte, yerleşebilmektedirler. Bu kural, eğer bir nesne, herhangi bir coğrafya veya dil ile “müsemmâ” hale gelmişse mutlaka devreye giren bir kuraldır.

     Örneğin bugün kullandığımız “bungalov” kelimesini düşünelim. Bungalov tipi evlere, dünyanın hemen hemen tüm dillerinde “bungalov” denir. Peki bu sözcük nereden gelmektedir? Bungalov tipi evler, Bangladeş coğrafyasına özgü bir mimarî olduğu için, bu tip evler genelde bu şekilde anılmaktadır. Yani bizim Türkçe’de de bu çeşit evler için kullandığımız “bungalov” sözcüğü, aslında “Bangal” veya “Bangladeş’e özgü” anlamına gelmektedir. Bu tipteki mimarîye sahip evlerin isimleri ABD’de de “bungalov”dur, Arjantin’de de, Rusya’da da, İspanya’da da, Kamerun’da da, Kenya veya Mozambik’te de. Oralarda bir tane bile Bangladeşli yaşamıyor ve hiç yaşamamış olsa da, oranın Bangladeş coğrafyasıyla hiçbir alakası olmasa da ismi “Bangladeş’e özgü” anlamında “bungalov”dur. Yani öyle olması için, illa da Bangal halkının gidip oraya yerleşmiş olması gerekmiyor.

     Tıpkı bunun gibi, örneğin “kravat” sözcüğünü düşünelim. Erkeklerin gömlek üzerine taktığı bu boyun bağına bütün dünya “kravat” demektedir. Kravatın Türkçe ismi de, İngilizce ismi de, Almanca ismi de böyledir. Peki bu sözcük nereden gelmektedir? Kravat, 17. yy’da Hırvat ordusundaki askerlerin taktığı bir boyun bağıydı. Dünyada bunu ilk kullanan ve sadece kullanan Hırvat ordusundaki askerlerdi. Öyle ki, bu aksesuar, adetâ Hırvat ordusuyla müsemmâ hale gelmişti. Daha sonra diğer milletler tarafından da tanınan ve benimsenen bu aksesuara ilk olarak Fransızlar “à la Croate”, yani “Hırvat” ismini verdiler. Tüm dillere de bu şekilde yerleşti. Yani “kravat”, aslında “Hırvat” (Croate, Kroat) demektir.

     Mezopotamya coğrafyası ise nehirler ile müsemmâ bir coğrafya olduğu için, genelde nehir isimlerinin buradan dünyaya yayılmış olmasını sanırım ancak bu şekilde izah edebiliriz. Kıyılarında Kürtler’in yaşamadığı nehirlerin isimlerinin Kürtçe kökenli olmasını başka türlü izah etmek mümkün değildir.

     Bakın, bugünkü Avrupa medeniyetinin kökeni Yunan medeniyetine, Yunan medeniyetinin kökeni de Mezopotamya medeniyetlerine dayanır. Tarihsel gelişim sürecini doğru bir şekilde takip edersek, doğru sonuca varmamız daha kolay olacaktır. Mezopotamya, dünya ve insanlık tarihi için öyle sıradan, herhangi bir coğrafya değildir. Burası hem hayatın, hem medeniyetin, hem de dil ve kültürün başladığı topraklardır.

     İranlı sosyolog ve düşünür Dr. Ali Şeriatî (1933 – 1977), “Medeniyet ve Modernizm” adlı kitabında, Avrupa medeniyetinin kökeni olan Yunan medeniyetini Kürdistan’dan Yunanistan’a göç eden Kürtler’in kurduğunu belirtmektedir. Sözkonusu eserinde Ali Şeriatî şöyle demektedir: “Düşündürücüdür. Batı, iki nehir arasından (Mezopotamya) hiç bahsetmiyor. Çünkü bahsetse, geliştirdiği bütün teoriler boşa çıkacaktır. İki nehir arası, medeniyetin ve kültürün beşiğidir. Kürtler, iki nehir arasının bir odağıdır.”

     İran İslam Devrimi’nin en önemli fikir ve aydınlanma öncülerinden ve 20. yy’da yetişen en büyük düşünürlerden biri olan Şehîd Dr. Ali Şeriatî’nin “Düşündürücüdür” derken isyan ettiği konu şudur: Batılılar, Avrupa medeniyetinin kökenini hep Yunan medeniyetine dayandırmakta (ki doğrudur ama eksiktir), fakat ondan öncesine gitmekten özenle kaçınmaktadırlar. Yunan medeniyetini kendilerine ait her şeyin başlangıcı olarak kabul etmek isteyen Avrupalılar, Yunan medeniyetinden öncesi ile ilgili konuşmaktan pek hoşlanmazlar. Ali Şeriatî’nin yukarıda naklettiğimiz satırlarında haklı olarak isyan ettiği durum budur.

     İranlı ve Fars olan, Kürtler’le ve Kürtlük’le hiçbir ilgisi olmayan sosyolog ve düşünür Ali Şeriatî, Avrupa medeniyetini Yunanlar’la değil, Kürtler’le başlatmakta, tarihsel gelişim sürecini Yunanistan’dan değil Kürdistan’dan başlatmaktadır.

     Bugünkü İngilizce, Almanca ve Fransızca gibi Avrupa dilleri üzerine araştırma yapılırsa, bu dillerdeki pek çok sözcüğün Kürtçe’den alınma olduğu rahatlıkla görülecektir. Kürtçe’den Avrupa dillerine geçmiş yüzlerce sözcük vardır. Yunan medeniyetini Kürtler kurduğu için, Kürtçe’deki sözcükler de Avrupa dillerine Yunanca ve Yunanistan üzerinden geçmişlerdir.

     Örneğin, Kürtçe’deki “Rıjın” (akmak, akıntı) sözcüğünün Ren Nehri’ne isim olması, bu aşama takip edilerek vuk’u bulmuştur. Yani Avrupalılar, Avrupa’nın ortasındaki bir ırmağa pat diye Kürtçe bir isim vermemişlerdir; nehir sularına bakıp “Aaa, ne kadar güzel bir su! Aman Allâh’ım, ne de güzel akıyor! Arkadaşlar, gelin bu suya Kürtçe bir isim verelim” diye kararlaştırmamışlardır. Olayı bu şekilde okumak, çok sığ bir bakış açısı olur ve ancak “anlamamak isteyenlerin” başvuracağı bir yoldur. Olayı kasıtlı olarak bu şekilde okumak isteyeceklerin, bu sunumumuz yerine, “Amma da uzun” (Amazon), “Ne yaygara” (Nyagara), “Laz ve Gaz” (Las Vegas), “Arkan Saz” (Arkansas) gibi saçmalıkları okumaya devam etmeleri hem kendileri için, hem de bizler için daha hayırlı olacaktır.

     Okumakta olduğunuz bu makaleyi kaleme alırken başvurduğum Almanca kaynaklarda, sözkonusu nehir isimlerinin geçiş aşamaları ile ilgili çok ilginç bilgiler de verilmektedir. Örneğin Ren Nehri’nin isim kaynağı olan sözcük, şöyle bir “yol haritası” takip etmiştir:

     Kürtçe’de “akmak, akıntı, akarsu” anlamlarına gelen “Rıjın” sözcüğü, Ali Şeriatî’nin de sözünü ettiği hicret sonucu, Kürtçe’den Eski Yunanca’ya “Rein” (Ρείν) şeklinde geçer ve bu sözcük Eski Yunanca’da “akmak, akıntı” anlamında kullanılır. Örneğin ünlü Yunan filozof Heraklit’in meşhur “Herşey akar” sözünün Eski Yunanca’daki orijinal söylenişi “Pánta Rei” (Πάντα Ρεί) şeklindedir.

     “Rıjın” sözcüğünün Avrupa’nın ortasına kadar ulaşması, ondan türeyen “Rein” sözcüğü üzerinden gerçekleşiyor.

     SADECE YUKARIDA ZİKRETTİĞİMİZ NEHİRLER DEĞİL, DÜNYADAKİ TÜM NEHİRLER KÜRTÇE AKARLAR

     Buraya kadar anlattıklarımızı büyük bir ilgi ve hayretle takip ettiğinizi hissedebiliyorum. Fakat asıl hayret verici olanı, bundan sonra anlatacağız…

     Yukarıda, Ren Nehri’nin isim kaynağı olan Kürtçe’deki “Rıjın” sözcüğünün zaten “akıntı, akarsu” anlamına geldiğini, dolayısıyla Ren Nehri’nin “ismi cismi bir” özelliğe sahip olduğunu belirtmiştik.

     Şimdi sıkı durun: Kürtçe’deki “rıjın” sözcüğü, yalnızca Ren Nehri’ne isim olmakla kalmamış, tıpkı “bungalov” (Bangal) ve “kravat” (Hırvat) örneklerinde olduğu gibi, “nehirler ülkesi” Mezopotamya’ya ait bir dil olan Kürtçe’deki “rıjın” (akmak, akıntı), dünyanın hemen hemen tüm dillerine “akarsu, ırmak, nehir” anlamında geçen bir sözcüktür. Dünyanın dört bir yanında konuşulan farklı farklı dillerde, “nehir” anlamında kullanılan sözcüğün kökeni, işte Kürtçe’deki bu “rıjın” sözcüğüdür. Bunu ben söylemiyorum, dil bilimcileri söylüyorlar. İsteyen, sadece internet başında oyalanarak bile bu gerçeğe ulaşabilir.

     “Nehir” sözcüğünün neredeyse tüm dünya dillerinde aynı / benzer oluşu ve hepsinin de “rıjın” sözcüğüne benzemesi, bilmiyorum, bugüne dek hiç ilginizi çekti mi?

     rıjın: akmak, akıntı, akarsu (Kürtçe)
     rinnen: nehir (Eski Almanca)
     ritih: nehir (Eski Hintçe)
     rinah: akmak, akıntı (Eski Hintçe)
     rivus: nehir (Latince)
     river: nehir (İngilizce)
     rivière: nehir (Fransızca)
     río: nehir (İspanyolca)
     rio: nehir (Portekizce)
     riu: nehir (Katalonca)
     reka: nehir (Rusça)
     raka: nehir (Beyaz Rusça)
     rijeka: nehir (Sırpça)
     řeka: nehir (Çekçe)
     rivero: nehir (İdoca)
     rivier: nehir (Flamanca)
     rivyè: nehir (Kreolca)
     rirxe: nehir (Lojbanca)
     rzeka: nehir (Lehçe)
     râu: nehir (Romence)
     rieka: nehir (Slovakça)
     riçka: nehir (Ukraynaca)

     Görüldüğü üzere, neredeyse tüm dünya dillerinde “nehir” sözcüğü benzer şekilde kullanılmış, Mezopotamya “nehirler ülkesi” olduğu için “nehir” sözcüğü tüm dillere hemen hemen aynı şekilde girmiştir. Bütün bu sözcüklerin kaynağı, Kürtçe “rıjın” (akmak, akıntı) sözcüğüdür.

     Nehirler akıcı sular oldukları için elbette ki dünyanın en akıcı diliyle akmaları gerekmektedir. Nehirlerin güzelliği ve şiirselliği de buradan geliyor zaten.

     Ren, Aare, Tuna ve Oka nehirleri Avrupa’nın Kürtçe akan ırmaklarıdırlar ancak sadece bunlar değildir bu güzel dilde akan.

     Dünyadaki tüm nehirler Kürtçe akarlar.

sediyani@gmail.com

     KAYNAKLAR:

     – Dietmar Urmes, Handbuch der Geographischen Namen, Ihre Herkunft, Entwicklung und Bedeutung, Fourier Verlag, Wiesbaden 2003, ISBN 3 – 932412 – 32 – X                       

     – Dieter Berger, Geographische Namen in Deutschland, Herkunft und Bedeutung der Namen von Ländern, Städten, Bergen ung Gewässern, Duden Taschenbücher, Mannheim 1999, ISBN 978 – 3 – 411 – 06252 – 2

     – Hugo Kastner, Von Aachen bis Zypern, Geografische Namen und ihre Herkunft, Entwicklung und Bedeutung, Humboldt Verlag, Köln 2007, ISBN 978 – 3 – 89994 – 124 – 1 

     – Michael Weithmann, Die Donau, Ein Europäischer Fluß und seine dreitausendjährige Geschichte, Pustet Verlag, Regensburg 2000, ISBN 3 – 7917 – 1722 – 7   

     – Claudio Magris, Donau: Biographie eines Flußes, Hanser Verlag, München 1998, ISBN 3 – 446 – 14970 – 8   

     – Gertrude Cepl – Kaufmann & Antje Johanning, Mythos Rhein, Kulturgeschichte eines Stromes, Wissenschaftliche Buchgesellschaft, Darmstadt 2003, ISBN 3 – 89678 – 465 – X    

     SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ

     CİLT 9

13

“SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ”NDE

Doğduğu kaynaktan denize döküldüğü noktaya kadar

1320 km’lik Ren (Flm. Rijn, Alm. Rhein) Nehri

(Erdem ve Bilgelik Arıyorsan Nehirlerin Akıntısını Takip Et)

 

 


Parveke / Paylaş / Share

One Reply to “İsimleri Kürtçe olan Avrupa’daki büyük nehirler”

Roşev Sitav için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir