Ortadoğu ve Türkiye

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

     Söze nasıl başlamalı, hangi sözle düşünceler daha iyi aktarılmalı, meramı en açık ve en etkili bir şekilde nasıl ifade etmeli, inanın bilmiyorum. Müslümanlar’ın acınacak hali karşısında öyle ağır duygular içerisinde ve öyle doluyuz ki; dokunsalar ağlayacak türden.  Gerek bölgemizde ve gerekse dünyada yaşanan zûlüm ve haksızlıklar karşısındaki çaresizlik, her tarafımızı kilitlemiş durumda. Özellikle Suriye, Irak, Arakan, Filistin ve Kürdistan… Sanki birinin mazlumiyeti diğerlerinin mazlumiyetine ya da birinin özgürlüğü diğerlerinin özgürlüğüne bağlı… Bu hem duygusal hem de sosyolojik anlamda böyle.

     Aylardır ülkemizde – özellikle Suriye’ye sınır olan illerimizde – devam eden çatışmalar, Ortadoğu oyununun bir parçasıdır.  Yıllardır devam eden barış sürecinin Süruç patlamasıyla sonlanıp yerini kanlı bir sürece bırakması özelde ülkeye genelde de Kürt halkına büyük zarar veriyor / vermektedir. Ülkenin doğu ve güneydoğusunda yani Kürdistan’da yaşanan bu kahredici olayları daha farklı ve nasıl okumalıyız?

     Kürtler’in artık bir kaderi halini alan göç, bugün bir daha tekrar ediyor. Doksanlı yıllarda devletin faşizan uygulamalarıyla köylerinden göçe zorlanan ve şehirlerde sefalet içerisinde yaşayan Kürtler, bugün de kendileri adına savaştığını söyleyen partinin / örgütün yanlış siyaseti sonucu bir daha kendi evlerinden ve memleketlerinden göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Dün köyleri yakılan Kürtler, şehirlerin varoşlarında – bir kamp misali – toplanırlarken bugün de – yanlış siyasetler sonucu – şehirlerin cadde ve sokaklarında alabildikleri birkaç eşya ile yaşamlarını sürdürmeye devam ediyorlar.

     PKK’nin ve HDP’nin bu yanlış siyaseti hem kendi tabanı hem de birçok gazeteci ve aydın tarafından dillendirip yazıldıysa da değişen bir şey olmadı / olmuyor. Sonuç mu? Sonuç: Genç yaşlarında ölen yüzlerce Kürt ve Türk genci…

     Örneğin; gazeteci Levent Gültekin, Azadî Hareketi yöneticilerinden Yavuz Delal, Kürt siyasetçi Kemal Burkay, Vahdettin İnce, Altan Tan ve araştırmacı – yazar İbrahim Sediyani gibi aydın, siyasetçi ve gazeteciler hendek siyasetinin yanlış olduğunu dillendiren veya yazanlardan sadece birkaçı.

     Nedir o zaman yapılmak istenen? Kürt halkını batıya yani “Türk halkının merhametine” ve kucağına yollayan / zorlayan, devletin polis ve askeri için Kürt anne ve babalarına dûâ ettiren bu strateji ve siyasetin adı ne? Neymiş adı? Öz savunma.

     Öz savunma, öz yönetim veya hendek siyaseti ile başlayan sürecin Kürt halkına olan faydası veya zararını yazmadan evvel öz savunma, öz yönetim ve hendek siyaseti mantığı üzerinde biraz durmak istiyorum.

     Öz savunma (kendini savunma); dışarıdan gelen saldırılara veya canınıza, malınıza, namusunuza kastedildiği an yapılır. Hukukî anlamda “nefs-i müdafaa” olarak da bilinen bu hak, insanoğlunun doğal bir refleksi ve mecburi bir savunma sistemidir. Konumuzla bunu ilişkilendirdiğimizde şu soru akla gelmektedir: Bugün Kürdistan topraklarında ilan edilen (ki Kürt halkı tarafından destek görmeyen) “öz savunma” kime ve neye karşı yapılmaktadır? Kürdistan bölgesinde evleri talan eden, halka zûlmeden, halkı yok etmeye çalışan, onlara işkence yapan, mallarını gasp eden, zengin Kürt halkından haraç isteyen, Kürt halkının camisini yakan ve kendileri gibi düşünmeyenleri ölümle tehdit eden hangi düşmana karşı öz savunma sistemi yapılmaktadır? Hadi diyelim ki Kürt halkına – devlet tarafından – böyle bir zûlüm reva görülüyor.

     O zaman:

     1 – Halkın bu zûlme karşı toplu bir öz savunma yapması gerekmez miydi? Neden koskoca ilçe sadece 30 ile 40 kişiden oluşan gençler tarafından savunuluyor? Ve kendilerini savunan bu gençlere halk tarafından neden büyük bir destek yok?

     2 – Devletin bu haksız saldırılarına karşı halk – doğal olarak –, eline geçirdiği alet veya basit silahlarla kendini savunur veya savunması gerekmektedir. Lakin bugün, halkın (gençlerin) elinde basit silahlardansa ağır silahlar görülmektedir. Örneğin halkın evinde pompalı tüfek hatta – biraz daha abartalım – keleş çıkması gerekirken ne ilginçtir ki bugün evlerde uçaksavar veya roketatar gibi ağır savaş silahları neden çıkmaktadır?

     3 – Öz savunma sistem ve mantığında kendini savunan halk ne pahasına olursa  olsun, ölünceye kadar evini ve topraklarını korur. Fakat bugün, öz savunmanın ilan edildiği Cizre, Silopi ve Sur’da halk, evlerini kendi isteğiyle boşaltıyor veya devletin sokağa çıkma yasağına itiraz etmeden uyabiliyor.

     4 – Öz savunma yapan halk ibadet ettikleri camileri, tedavi oldukları hastaneleri, hastaların taşındığı ambulansları ve çocuklarının gittiği okulları yakıp yıkmazken bugün, – öz savunmanın ilan edildiği yerlerde – camiler, okullar ve ambulanslar neden yakılıp yıkılmaktadır?

     Kazılan hendekler ve yerlere döşenen tonlarca mayınlar üzerinde de biraz mantık yürütüldüğünde hendek kazımı ve yere döşenen mayınlar normalde, düşmana zarar verme veya düşmanı yavaşlatma adına yapılır. Öz yönetimin ilan edildiği yerlerde ise kazılan hendekler ve döşenen mayınlar düşman ilan edilen devletten çok Kürt halkına zarar vermektedir. Kürtler’in rutin hayatını aksatmakta veya yavaşlatmaktadır. Örneğin esnaf iş yapamamakta, memur – işçi işlerine ve çocuklar da okullarına gidememektedir. Yani anlayacağınız ölen, işsiz kalan, cahil kalan, evsiz kalan ve malı talan edilen Kürtler’den başkası değildir. Bugün yaşanan bu savaş ve kargaşa “bir gerçeği” bir daha görmemize vesile kıldı ki o da, dış mihrakların Türkiye’yi “Suriyeleştirme” politikasıdır. Bunu görmemek veya anlamamak için galiba çok saf olmak gerekiyor. Böl, parçala ve paylaş niyetiyle Ortadoğu’yu karıştıranlar, Türkiye’de de bu ameliyatı yapmak istiyorlar lakin Türkiye’de umduklarını bulamayacak ve hedeflerine ulaşamayacaklardır. Çünkü Türkiye; halkının içiçe geçmiş olduğu bir toplum yapısının yanısıra kardeşlik, vefa ve fedakârlıklarla dolu bir tarihi vardır. Ve bu sayede Türkiye toplumunu oluşturan – Kürt, Türk, Çerkes, Roman ve Arap – toplumlar zamanla tek bir millet halini almayı başarmışlardır.

     Öz yönetim konusuna gelince, bu konuda çok şeyler yazıp çizmeye gerek yok. Çünkü Kürdistan’daki büyükşehir ve diğer belediyelerin çalışmaları gözler önünde. Tek kelimeyle büyük bir fiyasko… Doğuda bulunan diğer Kürt şehirleri olan Gaziantep, Erzurum ve Şanlıurfa’nın çehresi her geçen gün daha bir modernleşirken, diğer Kürt şehirleri neden bir türlü gelişememekte ve modernleşememektedir. Yani anlayacağınız belediye yöneticiliği konusunda sınıfta kalan bir sistem bir ülke yönetiminde nasıl başarılı olabilir? Belediyecilik konusunda Kürt halkından tam bir güven ve iyi bir puan alamayanlar, öz yönetim konusunda Kürt halkından güvenoyunu nasıl alacaktır?

     O halde…

     1 – Kürt halkı için savaştığını söyleyen PKK, PYD veya PYS Kürt halkının daha fazla mağdur olmaması için şehir dışına hemen çıkmalı ve mücadelesini kırsalda vermelidir.

     2 – Devlet, Kürt halkına karşı olan sert müdahalesini bırakarak halka karşı merhametli olmalı ve onları kucaklamalıdır.

     3 – Devletin kolluk görevlileri Kürdistan’da duvarlara ırkçı söylemleri yazmaktan vazgeçmelidir.

     4 – Devlet sokağa çıkma yasağını ya kısa tutmalı ya da halka farklı alternatifler sağlayarak onları evlerinden çıkarmalıdır.

     5 – Devlet mağdur olan halka ve esnafa yardım etmeli ve zayiatlarını derhal gidermelidir.

     6 – Sosyal medya veya tv programlarında halkı galeyana getirecek tartışma ve söylemlerden vazgeçilmelidir.

     7 – Her iki taraf da ırkçı ve faşizan söylem ve eylemlerinden vazgeçmelidir. 

     Bugün Türkiye’de yaşanan savaş ve kargaşa ortamının özellikle Rusya, İran, Almanya ve İsrail gibi devletlerin işine yaradığını tüm Türkiye halkı iyi bilmelidir. Bu savaş ve kargaşa ortamından biri zaferle çıkacaksa o da “fitne” devletlerinden başkası olmayacaktır.

     VAN HAVADİS GAZETESİ

     17 OCAK 2016

 


Parveke / Paylaş / Share

One Reply to “Ortadoğu ve Türkiye”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir