Bir Yanım Su, Bir Yanım Ateş; Aç Bana Kucağını Bangladeş – 32

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

00-026.jpg

     Dörtte üçü sularla kaplı olan gezegenimizin üç okyanusu var ve bunların en küçüğü, şu anda masmavi suları üzerinde tekneyle yol aldığımız Hind Okyanusu.

     Hind Okyanusu, Afrika, Asya, Avustralya ve Antarktika kıtaları arasında yer alıyor. Küçük müçük ama, dünyadaki 6 kıtanın 4’üne kıyısı var. Bir tek Beyaz Adam (Avrupa ve Amerika)’a su vermiyor. (Şakir’e çay yok!)

     Dünya üzerinde 6 kıta ve 3 okyanus bulunuyor ve ne ilginçtir ki, her üç okyanusa da kıyısı olan tek kıta, üzerinde insan yaşamayan Antarktika’dır. Asya kıtasının Büyük Okyanus ve Hind Okyanusu’na, Afrika kıtasının Atlas Okyanusu ve Hind Okyanusu’na, Avrupa kıtasının sadece Atlas Okyanusu’na, Amerika kıtasının Büyük Okyanus ve Atlas Okyanusu’na, Avustralya kıtasının Büyük Okyanus ve Hind Okyanusu’na, Antarktika kıtasının ise her üç okyanusa da kıyısı bulunuyor.

     Hoş; Türkiye’de okullarda öğrencilere okutulanın aksine Batı’da şimdi “5 okyanusun olduğu” kabul ediliyorsa da, ben yine de Karakoçan Lisesi, Solhan Lisesi, İçerenköy Prof. Faik Somer Lisesi ve Beyoğlu Hasköy Lisesi’ndeki öğretmenlerimin bana öğrettiklerine sadık kalmayı tercih ettim. Batılılar – âh şu Batılılar -, Kuzey Kutbu’ndaki Kuzey Buz Denizi’ni ve Güney Kutbu’ndaki Güney Buz Denizi’ni de “okyanus” kabul ettikleri için, onlara göre dünyada 5 okyanus var. Bunu da, öteden beri değil, son birkaç yıldır yapmaya başladılar. Anlaşılan o ki, Batılılar, canları sıkılınca dünya haritasıyla oynuyorlar. Şimdi bu denizlere yeni isimler de vermişler: Kuzey Buz Denizi’ne “Kuzey Buz Okyanusu” veya “Arktik Okyanusu”, Güney Buz Denizi’ne de “Güney Okyanusu” veya “Antarktika Okyanusu” diyorlar artık.

     Adına Uluslararası Hidrografi Örgütü (İng. International Hydrographic Organisation) denen ve işi gücü milletin kafasını “sulandırmak” olan bir teşkilât, 2000 yılının bol çiçekli ve börtü böcekli bir ilkbahar gününde toplanarak, o güne kadar “deniz” kabul edilmiş, tüm dünya insanlarının (Kemal Kılıçdaroğlu ve Şamil Tayyar dahil) “deniz” olarak kabul ettiği Kuzey Buz Denizi ile Güney Buz Denizi’nin bundan sonra “okyanus” olarak kabul edilmesi gerektiğini kararlaştırdı. İsimlerini de masa başında, oturdukları koltukların üzerinde bardaktan su içerek “Kuzey Buz Okyanusu” (Arktik Okyanusu) ve “Güney Okyanusu” (Antarktika Okyanusu) olarak değiştirdi, bundan 15 yıl kadar önce.

     Suyun dibinde yaşayan milyonlarca balık, sünger, kaplumbağa ve yılan türlerinin “vatandaşlık hukuku”nu direk etkileyecek olan böyle bir karar alma hakkını bu örgüte kim verdi, ayrı bir konu da, 68 üyesi bulunan örgüt yalnızca 28 üyesinin katıldığı bir toplantıda alıyor üstelik, “Coğrafya” bilimini değiştirecek ve “Adını Arayan Coğrafya” yazarını kızdıracak bu kararı. Düşünün yani! Hemi de, o toplantıda hazır bulunan 28 üyeden 27’si “Evet” yönünde oy kullanıyorlar. Bir tek Arjantin, “Saçmalamayın oğlum, manyak mısınız?” yönünde oy kullanıyor. Böylece oylama “1 Hayır ve 27 Hıyar” şeklinde neticelenince, onların “deniz” değil “okyanus” olduğu tescillenmiş oluyor.      

     Şimdi, elinizi vicdanınıza soxmîş bıkın; Van Gölü’nün aslında “deniz” olduğunu bir türlü kabul etmeyen, biz Kürtler binyıllardır “Behra Wanê” (Van Denizi) dediğimiz halde ısrarla ve inatla “Van Gölü” diyen iş bu Uluslararası Halkların Kardeşliği Hidrografi Örgütü’nün bu yaptığı “ayrımcılık” değil de nedir? Bu apaçık bir “Kürt ve Kürdistan düşmanlığı” değil midir? Madem bu iş bu kadar kolaydır; bir toplantı yapıp iki tane denizin aslında “okyanus” olduğunu şıııııp diye karara bağlayabiliyorsun, o zaman adam gibi bir toplantı daha yap, Van Gölü’nün aslında “deniz” olduğunu da karara bağla, öyle değil mi? Allâh aşkına, haksız mıyım? Bunu istedik diye şimdi “Kürt ırkçısı” mı olduk yani?

     Batılılar’ın canları sıkılınca yapmayı sevdikleri tek şey dünya haritasıyla oynamak değil. Çok sevdikleri birşey daha var, bu Rum tohumlarının: Dünyada ne kadar coğrafî isim varsa, deniz, ırmak ismi ve coğrafya terimi varsa, hepsinin kökünü illâ ki götürüp Yunanca’ya bağlamak! Bunu yapmaktan müthiş bir keyif alıyorlar. Örneğin; “okyanus” (İng. ocean; Alm. ozean; Frsz. océan; İsp. océano) kelimesinin kökeninin Yunanca olduğunu söylüyorlar. Batılı kaynaklara göre, bu isim, Yunanca’da “nehir” anlamına gelen “okeanós” (ωκεανός) sözcüğüymüş. Buyur burdan yak! Yahu koskoca okyanusun nehir ile ne alakası var? Bu eski Yunanlar bu kadar salak mıymış ki, koskoca okyanus azmanını nehir zannetmişler? Neymiş efendim; Yunanlar Cebel-i Tariq Boğazı’ndan gelen güçlü akıntıyı farkedince ilk başta bunun bir nehir olduğunu zannetmişler de, onun için “nehir” demişler, sonra ismi dünyada böyle kalmış!!! Bak bak bak… Ulan bizim râhmetli Cemşid Bender bile sizden daha iyi sallıyordu be! Hatta Nihal Atsız bile. Emin olun, onlar bile bu Batılılar’dan daha iyi tarih uyduruyorlardı.

     İnanın bu Batılılar’ı okuyan da sanacak ki eskiden bu yeryüzünde Yunanlar’dan başka kimse yaşamamış. İşin garibi de şu ki, adamlar burunlarından bile ses çıkarsa, o ses nerdeyse coğrafî bir isim olarak kalıcı bir biçimde bugüne kadar geliyor, iyi mi? Tabiî, kendi medeniyet kökenleri Yunanlar’a dayanıyor ya, o yüzden her coğrafî terimi, bitki ve hayvan isimlerini Yunanca’ya bağlıyorlar.

     Zavallı Batılılar! En azından benim Ufkumuz ve Taraf’taki yazılarımı takip etmiş olsaydılar, Yunanca sandıkları pekçok coğrafî terimin kökeninin aslında Kürtçe olduğunu öğrenirlerdi.

     Her neyse, yazının “giriş”ini fazla dağıtmayayım. Bu gezimizde şu anda Hind Okyanusu suları üzerinde yol aldığımız için, sizlere Hind Okyanusu’nu anlatacağım. Bu yazıdaki konumuz Yunanlar değil. (Ne hikmetse hepsi de Türk olan yazarlarımız, edebiyatçılarımız, düşünürlerimiz, üstâdlarımız bu sözcüğü “Yunanlılar” şeklinde yazıyorlar; yanlıştır! Ne hikmetse hepsi de Türk olan yazarlarımız, edebiyatçılarımız, düşünürlerimiz, üstâdlarımız aslında Türkçe’yi de bilmiyorlar fakat bu şimdilik bizim konumuz değildir.)

    Mızraklı Wikipedia İlmihali’nde yazdığına göre 74 milyon 900 bin km² büyüklüğündeki Hind Okyanusu’nun en derin yeri, 8 km 47 m’dir. Hind Okyanusu, dünyadaki tüm suların % 20’sini (5’te 1’ini) kapsıyor.

     Hind Okyanusu, Agulhas Burnu’nun güneyinde 20° doğu boylamının geçtiği yerde Atlas Okyanusu’ndan, 147° doğu boylamının geçtiği yerde de Pasifik Okyanusu’ndan ayrılıyor. En kuzeyde Basra Körfezi’nde 30° enlemine kadar uzanıyor. Afrika’dan Avustralya’ya kadar okyanusun genişliği 10 bin km kadardır. Bu alanda yaklaşık olarak 73 milyon 566 bin km² yer kaplıyor. Hacminin ise yaklaşık olarak 292 milyon 131 bin km³ olduğu tahmin edilmekte.

     Hind Okyanusu’nun yan suları olan denizler; Andaman Denizi, Mozambik KanalıKızıldeniz, Aden Körfezi, Umman Denizi, Fars Körfezi, Bengal Körfezi ve Büyük Avustralya Körfezi olup, okyanusun önemli geçiş noktaları ve boğazlarından bazıları ise şunlardır: Malakka Boğazı, Süveyş Kanalı, Bab’el- Mendeb ve Hürmüz Boğazı. Bunlardan, ismi Arapça’da “Gözyaşı Kapısı” anlamına gelen Bab’el- Mendeb (ﺍﻠﻤﻨﺪﺐ ﺒﺎﺐ)’i, bir önceki gezimiz olan Kenya Seyahatnamesi’nde siz sevgili okuyucularımıza anlatmıştık. (Bab’el- Mendeb ile ilgili bilgi edinmek için bkz. Masai Ülkesinde Mülteci Kamplarına Serdim Seccademi – 5)

     Hind Okyanusu’na kıyısı olan ülkeler şunlardır:

     AFRİKA: Güney Afrika, Mozambik, Madagaskar, Mauritius, Komor Adaları, Seyşel Adaları, Tanzanya, Kenya, Somali, Cibuti ve Eritre.

     ASYA: Yemen, Umman, Birleşik Arap Emirlikleri, İran, Pakistan, Hindistan, Maldiv Adaları, Sri Lanka, Bangladeş, Myanmar, Tayland, Malezya, Singapur ve Endonezya.

     AVUSTRALYA: Avustralya ve Yeni Zelanda.

     Hind Okyanusu’nun Bengalce adı “Şamudrel Modde” (ভারত মহাসাগর), Hintçe adı “Hinda Mahasagara” (हिंद महासागर), Urduca adı “Behrê İnd” (بحر ہند), Farsça adı “Oqyanusê Hind” (اقیانوس هند), Arapça adı “El- Muhayyît’el-Hindî” (المحيط الهندي), Tamilce adı “İntiya Perunkata” (இந்திய பெருங்கடல்), Tayca adı “Mhaşmuthr Xindeiy” (มหาสมุทรอินเดีย), Malayca adı “Lautan Hindi”, Endonezce adı “Samudra Hindia”, Malgaşça adı “Ranomasimbe Indiana”, benim bir önceki Seyahatname’de Kenya’daki can dostum güzel insan İbrahim Sediyani Kamau’dan öğrendiğim Kiswahili adı ise “Bahari ya Hindi” şeklindedir.

     Ne güzel bir tevafuktur ki (tesadüf desem kızıyorlar), bir önceki Seyahatname’mizde, sizlere Hind Okyanusu’nun doğusundan, Afrika kıyılarından seslenmiştik. Kenya’dan. Hemen bir sonraki Seyahatname’miz olan şimdi ise, sizlere Hind Okyanusu’nun kuzeyinden, Asya kıyılarından sesleniyoruz. Bangladeş’ten.

     Gerçi bir önceki gezimiz olan Kenya Seyahatname’mizde, Hind Okyanusu’na çok yakın olan Nairobi ve Garissa şehirlerinde bir hafta geçirdiğimiz halde, kıyıya gitmemiş, okyanus sularını görmemiştik. Şimdi ise, Bangladeş Seyahatname’mizin bir haftası, tamamen Hind Okyanusu kıyılarında geçiyor. Kaldığımız otel, okyanusa sıfır ve plajda. Hatta gördüğünüz gibi, tekneyle okyanus sularında mavi yolculuk yapmak bile nasip oldu bu kez.

     Bangladeş ülkesinin en güney toprakları olan ve Bengal Rohingyası (Bangladeş Arakanı) olarak anılan Chittagong (Bang. চট্টগ্রাম [Çöttogram]) eyaletinin en güney toprakları olan Palongkee (Bang. কক্সবাজার [Kaksa Bajar]; İng. Cox’s Bazar) ilinin en güney toprakları olan Teknaf (টেকনাফ) ilçesinin en güney ucu olan Şâh Porir Dip (শাহ পরীর দ্বীপ) köyündeki limanda tekneye binerek başladığımız “Mavi okyanus yolculuğu”, oldukça heyecan verici ve tek kelimeyle muhteşemdi.

     40 dakikalık bu okyanus yolculuğunda menzilimiz, okyanus üzerindeki küçücük bir ada olan Narikel Cincira (নারকেল জিঞ্জিরা) adlı ada.

     Dev okyanus dalgalarıyla boğuşarak yol alıyoruz. Okyanus dalgaları, teknemizi bir yukarı kaldırıyor, bir aşağı salıyor. O kadar keyif alıyorum ki bu dalgalanmadan, hiç bitmesin istiyorum bu mavi yolculuk.

     Bir yandan da fotoğraf çekmeye çalışıyorum ama, bunu korkarak yapıyorum. Çünkü fotoğraf makinâmın üzerine suç sıçrıyor ve bu, makinâyı bozabilir. Başımız ve elbiselerimiz tamamen ıslanmış zaten. Kırmızı tişörtümün üstüne sarı bir su yeleği giymiştim tekneye binerken ama, yine de ıslanmaktan kurtulamadım. Şikâyet etmek bir yana, bilâkis müthiş mutlu ediyor beni bütün bu yaşadıklarım.

     Hind Okyanusu üzerinde tekneyle yol alırken, suyun üstünde iki şeyi düşündüm. Hiç aklımdan çıkmadılar:

     Birincisi; Myanmar (Burma)’daki zûlüm ve katliâmlardan kaçıp yirmişer – otuzar kişilik gruplar halinde küçücük sandallara binerek Naf Nehri (Bang.  নাফ নদী [Naf Nedi]; Burm. నానది [Na Mıy]; Roh. Nê Mray)’ni aşmaya aşıp Bangladeş topraklarına veya devâsâ Hind Okyanusu’nu aşarak bizim şu anda ulaşmaya çalıştığımız Narikel Cincira adasına ulaşmaya çalışan Rohingya mülteci akınları.

     Onlar, şu anda bizim yaptığımız aynı yolculuğu yapıyorlar ama, bunu bizim kadar neşeli bir şekilde yapmıyorlar ne yazık ki. “Gezmek” için değil, “canlarını kurtarmak için” yapıyorlar. Motorlu teknelerle dörder – beşer kişilik arkadaş gruplarıyla değil, küçücük sandalların üzerine yirmişer – otuzar kişilik gruplar halinde binerek, o küçücük sandalların üzerinde anne, baba, çocuk, teyze, hala, devrilmemek için biribirlerine sarılarak yapıyorlar. Ve çoğu kez de sandalların devrilmesi sonucu yüzlerce kişi okyanus sularında boğularak.

     Tıpkı “Mavi Dizeler” adlı şiirimdeki şu mısrâda anlattığım gibi:

     Yaşamak için çıkmışlar yollara
     kaçmışlar doğdukları topraklardan
     “her yer buradan iyidir” diyerek
     nereye gittiklerini kendileri de bilmeden
     mülteci olmuşlar yersiz yurtsuz
     düşmüşler insan tacirlerinin ellerine
     bindirilmişler otuz kişi birden
     küçücük bir sandala
     ve öylesine salıverilmişler açık denizlere
     yaşlı, genç, çocuk, kadın, erkek
     sarılmışlar biribirlerine devrilmemek için
     bir fırtına kopmuş yağmurlar yağmış
     ters dönmüş sandal, düşmüşler suya
     anne, baba, amca, teyze, evlat, torun
     çırpınmışlar denizin ortasında çaresizce
     boğuyor mavi.

     Hind Okyanusu üzerinde tekneyle yol alırken, aklıma gelen ikinci şey de, 26 Aralık 2004 tarihinde, yerel saatle sabah saat 07:58’de Hind Okyanusu üzerinde meydana gelen, insanlık tarihinin en korkunç felâketlerinden biri olan ve 230 binden fazla insanın hayatını kaybettiği korkunç Tsunami Felâketi olmuştu.

     Merkez üssü, Endonezya’ya ait ve Müslüman nüfûsun yaşadığı (nüfûsun % 80’i Müslüman ve bunlar etnik olarak Malay kökenli) Sumatra (End. Sumatera) adası açıkları olan bu 9, 2 şiddetindeki depremden en çok Endonezya, Tayland, Hindistan, Sri Lanka ve hatta Afrika kıtasındaki Somali etkilenmişti. Ki Somali kıyıları, Açe Sumatra kıyılarına 5 bin 200 km uzakta olduğu halde.

     Bu korkunç Tsunami depreminde, 230 binden fazla insan hayatını kaybetti ki, bunların büyük çoğunluğu (165 bin kişi) Endonezya’dan. 110 binden fazla insan yaralandı. 1 milyon 700 bin insan evsiz kaldı.

     Ki o Tsunami felâketi, hakikaten insan akıl ve iradesinin kaldıramayacağı denli büyük bir felâketti ve adetâ Nûh Tufanı’nı andıran o olayın video görüntülerine bakmak bile, insana sadece bir şeyi hatırlatıyordu: Kıyamet.

     26 Aralık 2004 tarihindeki Tsunami felâketinin bilançosu şöyle:

sediyani-hind-okyanusu.jpg

     25 Ekim 2012 tarihinde Hind Okyanusu üzerinde tekneyle yolculuk ederken, o okyanus suları üzerinde, 26 Aralık 2004 tarihinde meydana gelen korkunç Tsunami felâketinde hayatlarını kaybedenleri râhmetle andım ve okyanus suları üzerinde “Allâh-û Teâlâ bir daha böyle bir felâket yaşatmasın” diye dûâ ettim.

sediyani@gmail.com

     SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ

     CİLT 8

FOTOĞRAFLAR:

01-043.jpg

Hind Okyanusu üzerindeki mavi yolculuğumuz başlıyor

02-047.jpg

Suyun üzerindeyken, Myanmar (Burma) kıyıları hemen karşıda. Orası Myanmar Rohingyası, biz ise Bengal Rohingyası’ndayız.

03-045.jpg

Bangladeş’in en güney toprakları olan ve Hind Okyanusu (Bang. ভারত মহাসাগর [Şamudrel Modde]) üzerinde bulunan, Myanmar’daki zûlüm ve katliâmlardan kaçan Arakanlılar’ın binler halinde sandallara binerek ulaşmaya çalıştıkları, dış dünyada İngiliz sömürgeciliğinden kalma “St. Martin’s” adıyla bilinen ancak Bengal yerli dilindeki gerçek ismi Narikel Cincira(নারকেল জিঞ্জিরা) olan adaya gidiyoruz, şimdi de.

04-047.jpg

Dörtte üçü sularla kaplı olan gezegenimizin üç okyanusu var ve bunların en küçüğü, şu anda masmavi suları üzerinde tekneyle yol aldığımız Hind Okyanusu.

05-045.jpg

Hind Okyanusu, Afrika, Asya, Avustralya ve Antarktika kıtaları arasında yer alıyor. Küçük müçük ama, dünyadaki 6 kıtanın 4’üne kıyısı var. Bir tek Beyaz Adam (Avrupa ve Amerika)’a su vermiyor. (Şakir’e çay yok!)

06-041.jpg

Dünya üzerinde 6 kıta ve 3 okyanus bulunuyor ve ne ilginçtir ki, her üç okyanusa da kıyısı olan tek kıta, üzerinde insan yaşamayan Antarktika’dır. Asya kıtasının Büyük Okyanus ve Hind Okyanusu’na, Afrika kıtasının Atlas Okyanusu ve Hind Okyanusu’na, Avrupa kıtasının sadece Atlas Okyanusu’na, Amerika kıtasının Büyük Okyanus ve Atlas Okyanusu’na, Avustralya kıtasının Büyük Okyanus ve Hind Okyanusu’na, Antarktika kıtasının ise her üç okyanusa da kıyısı bulunuyor.

07-044.jpg

Hoş; Türkiye’de okullarda öğrencilere okutulanın aksine Batı’da şimdi “5 okyanusun olduğu” kabul ediliyorsa da, ben yine de Karakoçan Lisesi, Solhan Lisesi, İçerenköy Prof. Faik Somer Lisesi ve Beyoğlu Hasköy Lisesi’ndeki öğretmenlerimin bana öğrettiklerine sadık kalmayı tercih ettim. Batılılar – âh şu Batılılar -, Kuzey Kutbu’ndaki Kuzey Buz Denizi’ni ve Güney Kutbu’ndaki Güney Buz Denizi’ni de “okyanus” kabul ettikleri için, onlara göre dünyada 5 okyanus var. Bunu da, öteden beri değil, son birkaç yıldır yapmaya başladılar. Anlaşılan o ki, Batılılar, canları sıkılınca dünya haritasıyla oynuyorlar. Şimdi bu denizlere yeni isimler de vermişler: Kuzey Buz Denizi’ne “Kuzey Buz Okyanusu” veya “Arktik Okyanusu”, Güney Buz Denizi’ne de “Güney Okyanusu” veya “Antarktika Okyanusu” diyorlar artık.

08-043.jpg

Adına Uluslararası Hidrografi Örgütü (İng. International Hydrographic Organisation) denen ve işi gücü milletin kafasını “sulandırmak” olan bir teşkilât, 2000 yılının bol çiçekli ve börtü böcekli bir ilkbahar gününde toplanarak, o güne kadar “deniz” kabul edilmiş, tüm dünya insanlarının (Kemal Kılıçdaroğlu ve Şamil Tayyar dahil) “deniz” olarak kabul ettiği Kuzey Buz Denizi ile Güney Buz Denizi’nin bundan sonra “okyanus” olarak kabul edilmesi gerektiğini kararlaştırdı. İsimlerini de masa başında, oturdukları koltukların üzerinde bardaktan su içerek “Kuzey Buz Okyanusu” (Arktik Okyanusu) ve “Güney Okyanusu” (Antarktika Okyanusu) olarak değiştirdi, bundan 15 yıl kadar önce.

09-044.jpg

Suyun dibinde yaşayan milyonlarca balık, sünger, kaplumbağa ve yılan türlerinin “vatandaşlık hukuku”nu direk etkileyecek olan böyle bir karar alma hakkını bu örgüte kim verdi, ayrı bir konu da, 68 üyesi bulunan örgüt yalnızca 28 üyesinin katıldığı bir toplantıda alıyor üstelik, “Coğrafya” bilimini değiştirecek ve “Adını Arayan Coğrafya” yazarını kızdıracak bu kararı. Düşünün yani! Hemi de, o toplantıda hazır bulunan 28 üyeden 27’si “Evet” yönünde oy kullanıyorlar. Bir tek Arjantin, “Saçmalamayın oğlum, manyak mısınız?” yönünde oy kullanıyor. Böylece oylama “1 Hayır ve 27 Hıyar” şeklinde neticelenince, onların “deniz” değil “okyanus” olduğu tescillenmiş oluyor.

10-046.jpg

Şimdi, elinizi vicdanınıza soxmîş bıkın; Van Gölü’nün aslında “deniz” olduğunu bir türlü kabul etmeyen, biz Kürtler binyıllardır “Behra Wanê” (Van Denizi) dediğimiz halde ısrarla ve inatla “Van Gölü” diyen iş bu Uluslararası Halkların Kardeşliği Hidrografi Örgütü’nün bu yaptığı “ayrımcılık” değil de nedir? Bu apaçık bir “Kürt ve Kürdistan düşmanlığı” değil midir? Madem bu iş bu kadar kolaydır; bir toplantı yapıp iki tane denizin aslında “okyanus” olduğunu şıııııp diye karara bağlayabiliyorsun, o zaman adam gibi bir toplantı daha yap, Van Gölü’nün aslında “deniz” olduğunu da karara bağla, öyle değil mi? Allâh aşkına, haksız mıyım? Bunu istedik diye şimdi “Kürt ırkçısı” mı olduk yani?

11-043.jpg

Batılılar’ın canları sıkılınca yapmayı sevdikleri tek şey dünya haritasıyla oynamak değil. Çok sevdikleri birşey daha var, bu Rum tohumlarının: Dünyada ne kadar coğrafî isim varsa, deniz, ırmak ismi ve coğrafya terimi varsa, hepsinin kökünü illâ ki götürüp Yunanca’ya bağlamak! Bunu yapmaktan müthiş bir keyif alıyorlar. Örneğin; “okyanus” (İng. ocean; Alm. ozean; Frsz. océan; İsp. océano) kelimesinin kökeninin Yunanca olduğunu söylüyorlar. Batılı kaynaklara göre, bu isim, Yunanca’da “nehir” anlamına gelen “okeanós” (ωκεανός) sözcüğüymüş. Buyur burdan yak! Yahu koskoca okyanusun nehir ile ne alakası var? Bu eski Yunanlar bu kadar salak mıymış ki, koskoca okyanus azmanını nehir zannetmişler? Neymiş efendim; Yunanlar Cebel-i Tariq Boğazı’ndan gelen güçlü akıntıyı farkedince ilk başta bunun bir nehir olduğunu zannetmişler de, onun için “nehir” demişler, sonra ismi dünyada böyle kalmış!!! Bak bak bak… Ulan bizim râhmetli Cemşid Bender bile sizden daha iyi sallıyordu be! Hatta Nihal Atsız bile. Emin olun, onlar bile bu Batılılar’dan daha iyi tarih uyduruyorlardı.

12-045.jpg

İnanın bu Batılılar’ı okuyan da sanacak ki eskiden bu yeryüzünde Yunanlar’dan başka kimse yaşamamış. İşin garibi de şu ki, adamlar burunlarından bile ses çıkarsa, o ses nerdeyse coğrafî bir isim olarak kalıcı bir biçimde bugüne kadar geliyor, iyi mi? Tabiî, kendi medeniyet kökenleri Yunanlar’a dayanıyor ya, o yüzden her coğrafî terimi, bitki ve hayvan isimlerini Yunanca’ya bağlıyorlar.

Zavallı Batılılar! En azından benim Ufkumuz ve Taraf’taki yazılarımı takip etmiş olsaydılar, Yunanca sandıkları pekçok coğrafî terimin kökeninin aslında Kürtçe olduğunu öğrenirlerdi.

13-044.jpg

Mızraklı Wikipedia İlmihali’nde yazdığına göre 74 milyon 900 bin km² büyüklüğündeki Hind Okyanusu’nun en derin yeri, 8 km 47 m’dir. Hind Okyanusu, dünyadaki tüm suların % 20’sini (5’te 1’ini) kapsıyor.

14-044.jpg

Hind Okyanusu, Agulhas Burnu’nun güneyinde 20° doğu boylamının geçtiği yerde Atlas Okyanusu’ndan, 147° doğu boylamının geçtiği yerde de Pasifik Okyanusu’ndan ayrılıyor. En kuzeyde Basra Körfezi’nde 30° enlemine kadar uzanıyor. Afrika’dan Avustralya’ya kadar okyanusun genişliği 10 bin km kadardır. Bu alanda yaklaşık olarak 73 milyon 566 bin km² yer kaplıyor. Hacminin ise yaklaşık olarak 292 milyon 131 bin km³ olduğu tahmin edilmekte.

15-040.jpg

Hind Okyanusu’nun Bengalce adı “Şamudrel Modde” (ভারত মহাসাগর), Hintçe adı “Hinda Mahasagara” (हिंद महासागर), Urduca adı “Behrê İnd” (بحر ہند), Farsça adı “Oqyanusê Hind” (اقیانوس هند), Arapça adı “El- Muhayyît’el- Hindî” (المحيط الهندي), Tamilce adı “İntiya Perunkata”(இந்திய பெருங்கடல்), Tayca adı “Mhaşmuthr Xindeiy” (มหาสมุทรอินเดีย), Malayca adı “Lautan Hindi”, Endonezce adı “Samudra Hindia”, Malgaşça adı “Ranomasimbe Indiana”, benim bir önceki Seyahatname’de Kenya’daki can dostum güzel insan İbrahim Sediyani Kamau’dan öğrendiğim Kiswahili adı ise “Bahari ya Hindi” şeklindedir.

16-033.jpg

Ne güzel bir tevafuktur ki (tesadüf desem kızıyorlar), bir önceki Seyahatname’mizde, sizlere Hind Okyanusu’nun doğusundan, Afrika kıyılarından seslenmiştik. Kenya’dan. Hemen bir sonraki Seyahatname’miz olan şimdi ise, sizlere Hind Okyanusu’nun kuzeyinden, Asya kıyılarından sesleniyoruz. Bangladeş’ten.

17-034.jpg

Hind Okyanusu üzerinde tekneyle yol alırken, suyun üstünde iki şeyi düşündüm. Hiç aklımdan çıkmadılar:

Birincisi; Myanmar (Burma)’daki zûlüm ve katliâmlardan kaçıp yirmişer – otuzar kişilik gruplar halinde küçücük sandallara binerek Naf Nehri (Bang.  নাফ নদী [Naf Nedi]; Burm. నా నది [Na Mıy]; Roh. Nê Mray)’ni aşmaya aşıp Bangladeş topraklarına veya devâsâ Hind Okyanusu’nu aşarak bizim şu anda ulaşmaya çalıştığımız Narikel Cincira adasına ulaşmaya çalışan Rohingya mülteci akınları.

18-028.jpg

Onlar, şu anda bizim yaptığımız aynı yolculuğu yapıyorlar ama, bunu bizim kadar neşeli bir şekilde yapmıyorlar ne yazık ki. “Gezmek” için değil, “canlarını kurtarmak için” yapıyorlar. Motorlu teknelerle dörder – beşer kişilik arkadaş gruplarıyla değil, küçücük sandalların üzerine yirmişer – otuzar kişilik gruplar halinde binerek, o küçücük sandalların üzerinde anne, baba, çocuk, teyze, hala, devrilmemek için biribirlerine sarılarak yapıyorlar. Ve çoğu kez de sandalların devrilmesi sonucu yüzlerce kişi okyanus sularında boğularak.

19-027.jpg

Hind Okyanusu üzerinde tekneyle yol alırken, aklıma gelen ikinci şey de, 26 Aralık 2004 tarihinde, yerel saatle sabah saat 07:58’de Hind Okyanusu üzerinde meydana gelen, insanlık tarihinin en korkunç felâketlerinden biri olan ve 230 binden fazla insanın hayatını kaybettiği korkunç Tsunami Felâketi olmuştu.

20-024.jpg

Merkez üssü, Endonezya’ya ait ve Müslüman nüfûsun yaşadığı (nüfûsun % 80’i Müslüman ve bunlar etnik olarak Malay kökenli) Sumatra (End. Sumatera) adası açıkları olan bu 9, 2 şiddetindeki depremden en çok Endonezya, Tayland, Hindistan, Sri Lanka ve hatta Afrika kıtasındaki Somali etkilenmişti. Ki Somali kıyıları, Açe Sumatra kıyılarına 5 bin 200 km uzakta olduğu halde.

21-027.jpg

Bu korkunç Tsunami depreminde, 230 binden fazla insan hayatını kaybetti ki, bunların büyük çoğunluğu (165 bin kişi) Endonezya’dan. 110 binden fazla insan yaralandı. 1 milyon 700 bin insan evsiz kaldı.

Ki o Tsunami felâketi, hakikaten insan akıl ve iradesinin kaldıramayacağı denli büyük bir felâketti ve adetâ Nûh Tufanı’nı andıran o olayın video görüntülerine bakmak bile, insana sadece bir şeyi hatırlatıyordu: Kıyamet.

22-028.jpg

10 Kartik 1419 / 10 Zilhicce 1433 / 25 Ekim 2012

Hind Okyanusu

ভারত মহাসাগর

हिंद महासागर

بحر ہند

اقیانوس هند

المحيط الهندي

இந்திய பெருங்கடல்

มหาสมุทรอินเดีย

Lautan Hindi

Samudra Hindia

Ranomasimbe Indiana

Bahari ya Hindi

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir