Dar l’ser koka xwe, mrov l’ser zmanê xwe hêşin dıbe.
(Ağaç kökü üzerinde, insan dili üzerinde yeşerir.)
Kürt atasözü
Bangladeş her ne kadar 1971 yılında kurulan ve henüz 44 yaşında olan bir ülke ise de, Bengaller, dünya üzerinde iki elin parmaklarını geçmeyecek sayıda az kavmin sahip olduğu değerlere ve zengin bir medeniyet mirasına sahip.
Bangladeş’in hem kendine ait özel alfabesi, hem de kendine ait özel takvimi var.Böyle bir zenginlik, dünyada kaç ülkede ve kaç millette var, Allâh aşkına? (Bengal Takvimi ile ilgili ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Bir Yanım Su, Bir Yanım Ateş; Aç Bana Kucağını Bangladeş – 5)
Bir ülke ve bir millet düşünün ki, ne Miladî Takvim’i kullanıyor ne Hicrî Takvim’i ne de Rumî Takvim’i. Sadece kendilerine ait ve kendilerine özgü, tamamen o milletin öz değeri olan Bengal Takvimi’ni kullanıyor.
Ve yine bir ülke ve bir millet düşünün ki, ne Latin Alfabesi’ni kullanıyor ne Arap Alfabesi’ni ne de Kiril Alfabesi’ni. Sadece kendilerine ait ve kendilerine özgü, tamamen o milletin öz değeri olan Bengal Alfabesi’ni kullanıyor. (Bu fâkir ve üstü başı kir kardeşiniz de, boş vakitlerinde “yeni bir alfabe icad etmek için” uğraşmaktadır. Yakında “Kürt Alfabesi” diye birşey duyarsanız, şaşırmayın.)
Bengalce (Bang. বাংলা ভাষা [Bangla Bhaşa]), dünyanın en güzel dili olan Kürtçe’nin de dahil olduğu Hind – Avrupa Dil Ailesi’ne mensup bir dil. Bir Doğu Hind – Arî lisanıdır.
Kimi dilbilimcilerin Dravidî grubuna dahil ettiği Bengal dili, Orice ve Assamca gibi – modern Hind dillerinin de aslını teşkil eden ve “Gaudia Prakrit” adıyla anılan – Prakrit dilinin Doğu kolu içinde doğup gelişmiştir. Prakrit dili ise en eski dillerden Sanskritçe’nin biraz kabalaşmış şekli. Bengalce, diğer Doğu Hind – Arî dilleriyle birlikte 800 – 1200 yılları arasında Magadhi Prakrit dilinden kökenlenmiştir.
Dünyada yaklaşık 300 milyon insan Bengalce konuşuyor. Bangladeş (Bang. বাংলাদেশ [Bangladeşa])’te ve bir de Hindistan (Hint. भारत [Bharat])’ın Bangladeş’e komşu olan Batı Bengal (Hint. पश्चिम बंगाल [Paşcima Bangala]; Bang. পশ্চিমবঙ্গ [Paşcimbanga]) eyaletinde resmî dildir. Ayrıca yine Hindistan’ın Tripura (त्रिपुरा) ve Assam (असम) eyaletlerinin bir kısmında da Bengalce konuşulmakta. Hindistan’da Hintçe’den sonra en çok konuşulan 2. dil durumundadır.
Bengalce deyip geçmeyin, 15 kelimelik “kaldıraçlı götürgeçli kuş dilinizle” zevzeklik edip dalga geçmeyin: Bengalce, yaklaşık 300 milyon konuşanıyla “dünyanın en çok konuşulan 6. dili”, ihtivâ ettiği 125 binden fazla sözcükle de “dünyanın en zengin 5. dili” durumundadır.
“Dünyanın en zengin 5. dili” olan ve – inanması hakikaten güç ama gerçek – 125 binden fazla kelimeye sahip olan Bengalce’deki kelimeleri “kökenlerine göre” 4 ayrı kümeye ayırmak mümkündür:
– Öz Bengalî sözcükler,
– İslam’dan önceki Hinduizm ve Budizm dönemlerinde Sanskritçe’den giren sözcükler,
– 9. yy’da başlayan İslamlaşma süreciyle birlikte Kürtçe, Farsça ve Arapça’dan giren sözcükler,
– 18. yy’daki Beyaz Adam sömürgeciliğiyle birlikte İngilizce, Fransızca ve Portekizce’den giren sözcükler.
Bengalla toprakları ve Rohingya coğrafyası 8. – 9. yy’lardan başlayarak Mezopotamya’dan gelen Kürt tüccarlar vasıtasıyla İslam’laştığı için, hem Bengal dilindeki hem de Rohingya dilindeki güçlü Kürtçe etkisini bugün dahi rahatlıkla görebilmek mümkün. Bengalce’deki sözcüklerin önemli bir yekûnu Kürtçe kökenli ve dilin hem gramer hem de fonetik yapısı da Kurdî özellikler taşımakta. (Bengalla ve Rohingya topraklarının Kürtler tarafından Müslüman’laştırılması ve isimlerinin Kürtçe oluşları hakkında kaynaklarıyla birlikte ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Bir Yanım Su, Bir Yanım Ateş; Aç Bana Kucağını Bangladeş – 41)
Pakîler’in dili olan ve bir zamanlar Pakistan tarafından Bengaller’e zorla dayatılan Urduca’da nasıl ki bariz bir Farsça etkisi var, Bengalce’de de bariz bir Kürtçe etkisi göze çarpıyor. Urduca’daki benzer durum Türkçe’de de mevcut aslında. Örneğin Türkçe’deki “İslamî kelimeler”, garip bir biçimde Arapça değil Farsça kökenlidir. “Namaz”, “oruç” (oruz), “abdest”, “peygamber” (peyamber) gibi.
Dedik ki, Bengalla toprakları ve Rohingya coğrafyası Kürtler vasıtasıyla İslam’laştığı için, Bengal dilindeki güçlü Kürtçe etkisini rahatlıkla görebilmek mümkün. Bengalce’deki sözcüklerin önemli bir yekûnu Kürtçe kökenli ve dilin hem gramer hem de fonetik yapısı da Kurdî özellikler taşımakta.
Mevzûbahis olan Türkçe, Farsça, Arapça, Hintçe, Urduca, Tacikçe, Özbekçe,Türkmence, Kırgızca, Moğolca olsaydı sadece konuyu anlatıp geçerdim ve bu da kâfiydi, ancak, mevzûbahis olan Kürtçe olduğunda Türkiye’nin en faşist güruhu olan İslamcılar’ın “Kaynak, kaynak!” diye zırlayacaklarını bildiğim için, konuyu yalnızca anlatıp geçmekle yetinmeyeceğim tabiî ki.
Şahıs zamirlerinden başlayalım, örneklere:
Bazı kelime ve cümle örnekleri de şu şekildedir:
Bengalce ve Kürtçe’de sayılar ise neredeyse tamamen aynıdır:
Bengalce, eklemeli (iltisakî, agglutinantiv) ve bükünlü (tasrifî, flexional) dil gruplarının arasında yer alır. Kelimelerin bünyelerinde meydana gelen değişmeler (inflexion) İngilizce’deki kadar az değilse bile Arapça’daki kadar da çok değildir. Nadir durumların dışında yüklemle özne, isimle sıfat veya zamirle sıfat arasında uyum aranmadığı görülür. Arapça’daki kadar ayrıntılı olmamakla birlikte fiiller çekime ihtiyaç gösterirler. Düz yazıdaki söz dizimine göre yüklem hem özne hem de nesneden sonra gelebilmektedir; ancak vurgu için bazen sıralama değiştirilebilir.
Bengalce, uzun ve zengin edebî geleneğiyle, yüksek kültürel çeşitliliği barındıran bir bölgenin insanlarını biraraya getirir ve aynı zamanda Bengal millîyetçiliğinde önemli bir rol oynar. Bengalce’nin en önemli kişiliklerinden biri Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Kalkütalı Rabindranath Tagore (1861 – 1941)’dur. Tagore, Nobel ödülü almış ilk Asyalı’dır ve aynı zamanda hem Hindistan millî marşı “Jana Gana Mana” (জন গণ মন)’yı, hem de Bangladeş milî marşı “Amar Şonar Bangla” (আমার সোনার বাংলা)’yı bestelemiştir. Bu iki ülkenin de millî marşı Bengalce’dir.
Bangladeş’in Pakistan’ın bir parçası olduğu dönemde, Urduca “millî dil” olarak her alanda kullanılmak üzere, Bengalce’yi baskılamak amacıyla kullanılmıştır. Bütün bunlar üzerine, güçlü bir “dil bilinci” olan Bangladeşliler (o zaman Doğu Pakistan), “Bengal Dil Hareketi” (Bang.বাংলা ভাষা আন্দোলন [Bangla Bhaşa Andolon])’ni başlatmışlar, 21 Şubat 1952’de Bengal dilinin ve alfabesinin yazımını sürdürmek amacıyla yapılan protestolarda birçok insan şehîd olmuştur. O günden bu yana 21 Şubat, Bangladeş’te “Dil Hareket Günü” (Bang. ভাষাআন্দোলন দিবস [Bhaşa Andolona Dibasa]) olarak anılmaktadır. 21 Şubat günü, 17 Kasım 1999’da Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından “Uluslararası Anadil Günü” ilan edilmiştir.
1947’de kurulan Pakistan devletinin bu “tek tipçi” ve asimilasyoncu politikalarına karşı gerçekleştirilen milyonluk kitlesel gösterilerin öncülüğünü, devlet kurulduktan hemen bir yıl sonra, 1948’de kurulan “Bengal Dil Hareketi” yapıyordu. Pakistan devletinin Urduca’yı dayatmasına karşılık, Bengalce’nin hakları ve özgürlüğü için kurulmuştu, bu sivil hareket. 1947’de Pakistan devleti kurulduktan sonra, başkent Karaçi’de – 1957 yılında İslamâbâd şehri kurulmadan önce Pakistan’ın başkenti Karaçi idi – toplanan hükûmet, “Tüm eğitim kurumlarında ve hatta medyada sadece Urduca’nın geçerli olması” kararını almış, buna karşı mücadele etmek amacıyla Doğu Pakistan (bugünkü Bangladeş) eyaletinde “Bengal Dil Hareketi” doğmuştu. (Bengal Dil Hareketi ve bu dil hareketinin öncülük ettiği Bangladeş Bağımsızlık Mücadelesi’nin detaylı tarihini okumak ve konuyla ilgili ayrıntılı bilgi edinmek için bkz. Bir Yanım Su, Bir Yanım Ateş; Aç Bana Kucağını Bangladeş – 9)
“Bengalce” dilinden, geçelim “Bengal Alfabesi”ne…
İnsanoğlu/kızı tarih boyunca üç çeşit yazı kullanmıştır:
1 – Piktogram: Her işaret bir kelimedir. Resmin şekillenmesine dayalıdır. (Sümer Çivi Yazısı, Babil Çivi Yazısı, Asur Çivi Yazısı, Mısır Hiyeroglif Yazısı, Mısır Hiyeratik Yazısı, Kızılderili Yazısı, Çin Yazısı vb.)
2 – Monogram: Her işaret bir harftir. (Fenike Alfabesi, Arap Alfabesi, İbranî Alfabesi, Latin Alfabesi, Kiril Alfabesi, Yunan Alfabesi, Sanskrit Alfabesi, Marovenj Alfabesi, Etrüsk Alfabesi vb.)
3 – İdeogram: Her işaret bir hecedir. Bu türdeki yazı biçiminin en meşhur örneği Japon Alfabesi’dir. Günümüzde halen Japonya’da kullanılan Japon Alfabesi’nin üç ayrı şekli vardır: Hira – Kana, Kata – Kana ve Kanji.
Günümüzde halen kullanılmakta olan alfabelerin okunuş şekilleri de biribirinden farklıdır. Latin, Kiril ve Yunan alfabeleri SOLDAN SAĞA, Arap ve İbranî alfabeleri SAĞDAN SOLA, Çin yazısı ise YUKARIDAN AŞAĞIYA doğru okunur. (Benim ileride keşfedeceğim “Kürt Alfabesi”ise AŞAĞIDAN YUKARIYA doğru okunacak. Tıpkı emperyalistler tarafından 4 parçaya bölünen Cennet Kürdistan’ın her bir parçasının SIRAYLA özgürleşmesinde olduğu gibi: AŞAĞIDAN YUKARIYA.)
Bütün monogramların kaynağı piktogramlardır. Yazı, önce resim ile başlamıştır çünkü. İnsanoğlu/kızı, gördüğü cisimlerin resimlerini toprağa, mağara duvarlarına çizmiş ve ilk piktogramlar bu şekilde doğmuştur. Bu resimler daha sonra sembolleşerek günümüzde kullandığımız harflere dönüşmüşlerdir. Bugünkü bütün alfabelerin kaynağı Fenike Alfabesi, onun kaynağı da Mezopotamya çivi yazılarıdır. Medeniyet yazı ile başlamıştır ve Kürdistan’da başlamıştır.
Bengal Alfabesi de bir “monogram”dır ancak diğer monogramlardan farkı, “ideogram” özellikler de taşımasıdır. Yani “harfleri” vardır evet, ve fakat “hecesel”dir.
Siz sevgili Ich liebe Dich azîz dîn kardeşlerim için yaptığım araştırmaya göre, Bengal Alfabesi’nin kökeni, diğer pekçok Hindî alfabeler gibi, ilk kez M. Ö. 3. yy’da ortaya çıkan Brahman Alfabesi’ne dayanır. Bu alfabe, Hind Asyası’ndaki birçok alfabeyi doğurmuştur. Bengal Alfabesi, Devanagari Alfabesi ile birlikte bu kaynağın Doğu kolu olan Gupta Yazıları grubu içindedir. Bu akıntıdan M. S. 7. yy’da Nagari Yazısı doğdu. Bunun da sonraki yüzyıllar içinde bölgesel kollara ayrılmasıyla, 12. yy’da bizim Bengal Alfabesi doğdu, muhterem dîn kardeşlerim.
Bengal Alfabesi ilk olarak, orijinalinde 50 harf bulunan Sanskritçe’yi yazmak için tasarlanmıştır. Bu harflerin 34’ü sessiz, 16’sı seslidir. İlginç olan; her sessiz harf, sonraki ilk sesli harfi bünyesinde barındırır. Yazımda “büyük harf” ve “küçük harf” diye bir ucube yoktur. Soldan sağa yazılır. Daha sonra Bengalce’ye has 10 harfin eklenmesiyle bugünkü alfabesindeki 60 harfe ulaşmıştır. Kısacası Bengal Alfabesi’nde toplam 60 harf vardır. Yani sizin o pek bir övündüğünüz ve halka kabul ettirmek için Anadolu’nun dört bir yanında darağaçları kurup insanları idam ettiğiniz Latin alfabenizdeki harf sayısının iki katından daha fazla.
Matbaada basılmış olan “Bengal Alfabesi’yle yazılan ilk makale”, 1778 yılında Britanyalı oryantalist Charles Wilkins (1749 – 1836) tarafından kaleme alınmıştır. Bengal Alfabesi’nde “ilk reform”u ise 19. yy sonunda Bengal dilbilimci İşwar Çandra Vidyasagar (1820 – 91) gerçekleştirmiş, okuyucular arada bir nefes alsınlar diye alfabeye “nokta” işaretini getirmiştir.
Bengal Alfabesi, bugün sadece Bengalce’nin değil, Assamca, Manipuri ve Munda gibi dillerin yazımında da kullanılır.
Bengal yazı dilinde sadhu (bozulmamış, resmî) ve calit (konuşma dili, gayr-ı resmî) diye adlandırılan iki üslûp kullanılmakta olup, bunlardan ağız içinde yuvarlatılarak telaffuz edilen kısaltılmış fiillerin yer aldığı gayr-ı resmî üslûp hâkim durumda bulunmaktadır.
Bengalce, “yazı dili” olarak kullanıldığı her yerde aynı olmakla birlikte “konuşma dili” olarak konuşulduğu yörelere göre farklılıklar gösterir. Özellikle Bengladeş’in kuzeyi ile Sylhetî ve ülkenin güneyindeki Chittagong bölgelerinde konuşulan lehçeler, standart Bengalce’ye oranla, o kesimlerde oturmayanlar tarafından kolaylıkla kavranamayacak ölçüde farklıdır. Bu iki lehçe ayrıca içlerinde önemli sayıda Kürtçe, Farsça ve Arapça kelimeler bulunması sebebiyle de diğerlerinden ayırt edilir.
Bütün bu bilgileri siz sevgili okuyucularımıza aktardıktan sonra, gelelim “Dilbilgisi” dersimize…
BENGAL ALFABESİ’NDEKİ HARFLERİ TANIYALIM
Sesli Harfler:
অ → a ile o arası üç farklı ses
আ → a
ই → i
ঈ → i
উ → u
ঊ → u
ঋ → ri
ৠ → ri
ঌ → lri
ৡ → lri
এ → e
ঐ → ai ile oi arası bir ses
ও → o
ঔ → owa ile owo arası ow
অং → ang ile ong arası ng
অঃ → ah ile oh arası h
Sessiz Harfler:
ক → ince k
খ → ince x
গ → ince g
ঘ → ince ğ
ঙ → genizden gelen ng
চ → ç
ছ → nefesli ç
জ → c
ঝ → nefesli c
ঞ → damaktan gelen n
ট → t (dil damağa değer)
ঠ → nefesli t (dil damağa değer)
ড → d (dil damağa değer)
ঢ → nefesli d (dil damağa değer)
ণ → n (dil damağa değer)
ত → t
থ → nefesli t
দ → d
ধ → nefesli d
ন → n
প → p
ফ → p ile f arası
ব → b
ভ → nefesli b
ম → m
য → y
র → r
ল → ince l
শ → j
ষ → ş
স → s
হ → h
য় → q
ড় → damaktan r
ঢ় → damaktan nefesli r
Rakamlar:
0 → ০
1 → ১
2 → ২
3 → ৩
4 → ৪
5 → ৫
6 → ৬
7 → ৭
8 → ৮
9 → ৯
İmdi…
Bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir. Çünkü dil başka şey, alfabe başka şeydir.
Nitekim bazı ülkeler bir yere kadar kullandıkları alfabelerini herhangi bir tarihten sonra değiştirebilir, başka bir alfabe kullanmaya başlayabilirler. Sadece son yüz yıl içinde, hatta sadece son otuz yıl içinde bile alfabesini değiştiren onlarca ülke vardır. Yani, “Bengalce illâ Bengal Alfabesi’yle, Urduca illâ Arap Alfabesi’yle, Rusça illâ Kiril Alfabesi’yle, Rumca illâ Yunan Alfabesi’yle, Türkçe illâ Latin Alfabesi’yle yazılacak” diye bir kural yoktur.
Ancak şöyle bir kuraldan tabiî ki söz edilebilir: Her dilin, kendi dil yapısına, gramerine, fonetik özelliğine, ses uyumuna en uygun olan alfabeyle yazılması hem daha doğru hem de daha şık bir davranış olur. Yani önemli olan “dil” olmalıdır, “alfabe” değil. Alfabeler dillerin hizmetinde olmalıdır, diller alfabelerin hizmetinde değil.
Öyle bir dünyada ve öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, değer verilip korunması gereken şeyler rahatlıkla aşağılanabilirken, insan ürünü olan sıradan, basit şeyler ise kutsallaştırılıp yüceltiliyor. Örneğin bir ülkede insan hayatının hiçbir değeri yokken, yüzlerce binlerce insan öldürülürken kimsenin sesi çıkmaz ama bir taş heykel için ortalığı velveleye verirler. Taştan yapılma bir heykel, canlı bir insandan daha kıymetlidir. Allâh’ın âyeti olan canlı insanlar, insan ürünü olan taştan heykellere secde ettirilir.
Aynı çarpık durum, Allâh’ın âyeti olan diller ile insan ürünü olan alfabeler arasında da müşahâde edilebilir. Bugün insanların konuştukları diller rahatlıkla yasaklanabilmekte veya baskı altına alınabilmekte, öte yandan, bunu yapan aynı çevreler alfabelere de adetâ bir “kutsiyet” atfetmektedirler. Oysa “kutsal” olan, değer verilip saygı gösterilmesi, korunup yaşatılması gereken dillerdir, alfabeler değil. Diller Allâh’ın âyetleridir ancak alfabeler beşer ürünü şeylerdir.
Dilleri yasaklayıp alfabeleri kutsallaştırmayı ben neye benzetiyorum, biliyor musunuz? Bir insanı gözünü kırpmadan öldürürken üstündeki elbiseye leke gelmemesine azamî dikkat göstermek!
Örneğin Türkiye’de kendilerini “İslamî”, “muhafazakâr” veya “dîndar” gibi sıfatlarla tanımlayan çevreler, Kürtçe ve Lazca’nın yıllarca yasaklı oluşundan, halen dahi resmiyette ve tüzel anlamda hiçbir statüye sahip olmamalarından hiçbir şekilde rahatsızlık duymamış, öte yandan, Kürtçe ve Lazca’nın bu durumundan herhangi bir kaygı duymamış olmalarına rağmen aynı çevreler Arap Alfabesi’ne (veya Osmanlı yazısına) adetâ bir “kutsiyet” atfetmiş, onu kutsamışlardır. (Konuyla ilgili sohbet havasındaki bir makalemizi okumak için bkz. Analfabet Toplumda Alfabe Tartışmaları)
Allâh’ın âyetlerini ayak altında çiğneyip beşer ürünü şeylere kutsallık atfederek baş üstünde tutmak, sağlıklı bir davranış mıdır hakikaten?
İnsan onur ve haysiyeti, insanın yaşam hakkı ve özgürlüğü mü daha kutsaldır yoksa taştan yapılma heykel mi? Bunun gibi, Allâh’ın âyeti olan diller mi daha kutsaldır yoksa beşer ürünü olan alfabeler mi?
Konuya ideolojik yaklaşmayı ise gülünç bir durum olarak görüyorum açıkçası. Bir alfabeyi belli bir “dünya görüşü” veya “medeniyet” ile özdeşleştirmek ne derece doğru bir davranıştır; bunun tartışmasının sağlıklı bir zihin yapısıyla yapılamadığını düşünüyorum.
Zirâ, bugün dünya üzerinde kullanılan tüm alfabeler Lübnan ve Filistin’deki Fenike Alfabesi’ne (monogram), Fenike Alfabesi de Mezopotamya ve Kürdistan’daki çivi yazılarına (piktogram) dayanır.
Yani bütün alfabeler “aynı kaynaktan” doğmuşlardır zaten.
Bengal Alfabesi ile ilgili bu dersimizde önce harfleri tanıdık. Şimdi de cümle kurmayı öğrenelim.
Dedik ki, bir dil, dünyadaki her alfabeyle yazılıp okunabilir. Çünkü dil başka şey, alfabe başka şeydir.
Gelin biz de, hazır konumuz Bengal Alfabesi iken, siz sevgili kardeşlerimizle birlikte, Bengal Alfabesi’nin Türkçe ve Kürtçe versiyonlarını oluşturalım. Yani öz be öz Türkçe ve Kürtçe olan bazı söz ve ifadeleri Latin Alfabesi’yle değil, Bengal Alfabesi’yle yazalım.
Ben kendimce bir düzenleme yaptım, bakalım beğenecek misiniz?
Bengal Alfabesi’ni pratik bir şekilde okuyup yazabilmek için, birkaç örnek seçtim sizler için. Hani ilkokulda öğretmenlerimiz bize okuma – yazma öğretirken bunu “fişlerle” yaparlardı ya, aynı onun gibi işte.
Hazırladığım “fişleri” tahtaya asıyorum. Sırayla takip edelim.
Bengal Alfabesi’nin Türkçe ve Kürtçe versiyonları:
বির য়ানিম সু, বির য়ানিম আটাশ; আচ বানা কুকাঘিনি বাংলাদেশ
BİR YANIM SU, BİR YANIM ATEŞ; AÇ BANA KUCAĞINI BANGLADEŞ
সেয়াহাত্নামে
SEYAHATNAME
বুতুন ইসিম্লেরিমিজি গেরি ইস্তিযরুজ
BÜTÜN İSİMLERİMİZİ GERİ İSTİYORUZ
মাসই ইস্মা
MASA-YI ESMA
এদিনই অরায়ান গীয়গ্রাফিয়া
ADINI ARAYAN COĞRAFYA
গুলিস্তান
GÜLİSTAN
গুল্দেখুন
GÛLDEXWÎN
বুতুন জন্লেরিয়্লে সেইখ সেদ কিয়ামি
BÜTÜN YÖNLERİYLE ŞEYH SAİD KIYAMI
সজ্লেরিম ভার সেভ্গিয়ে দায়র
SÖZLERİM VAR SEVGİYE DAİR
মাল্কল্ম ইপেক
MALCOLM İPEK
এলিফ য়ারেন ইপেক
ELİF YAREN İPEK
বেহরা হেসীন
BEHRA HÉŞİN
দিকলিম নভে তে
DIKOLIM NAVÉ TE
জিন জিয়ান আজাদী
JIN JİYAN AZADÍ
বিজি কুর্দিস্তান
BIJİ KURDİSTAN
কের্বেলা দিরকা মে – সেইখ সেদ সেরকে মে
KERBELÁ DİROKA ME – ŞEYH SAİD SEROKÉ ME
sediyani@gmail.com
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 8
FOTOĞRAFLAR
Binanın etrafı da ayrıca bir hoş. Çünkü yemyeşil pirinç tarlalarının arasında bulunuyor.
Oturduğumuz köy meydanında rikşa’lar da var. “Bangladeş’in sembolü” olan “pedalli taksiler”…
“Rikşa”, köken olarak Japonca bir kelime. Bu pedalli aracın Japonca ismi “jinrikişa” (人力車) şeklinde ve tüm dünya dillerine de Japonca’dan geçmiştir.
“Jinrikişa” (人力車) kelimesi, Japonca’da aslında üç ayrı sözcükten oluşturulmuş bileşik bir kelime ve “insan gücüyle çalışan araç” demektir.
Japonca’daki bu sözcüğün açılımı şu şekilde:
人 (jin) = insan
力 (riki) = güç
車 (şa) = araç
人力車 (jinrikişa) = insan gücüyle çalışan araç
Kapısının önünde ise – buraya özgü – sırtında deve gibi hörgüçler bulunan inekler otlanıyor. Bahçede ayrıca biribirinden güzel, palmiyeli mango ve papaya ağaçları.
Şehibir Herd Yuniyen (শেহিবির হের্দ ইউনিয়েন) köyündeki bu yetimhanede – çoğunluğu kız olmak üzere – onlarca çocuk barındırılıyor. Bunlar, aileleri, anne ve babaları ırkçı – faşist Myanmar rejimi tarafından katledilmiş yetim Rohingya çocuklar.
Yetimler bize Allâh’ın emanetidir. Allâh Resûlü (saw) de yetimdi. “Elem yecidke yetimen feâvâ…”
Binanın önüne geldiğimizde, güzel bir sürpriz bekliyor bizi. Hepsi de mavi pantolon, beyaz kemer, mor gömlek ve pembe başörtü içindeki bu şirin mi şirin Rohingya çocuklar, oldukça duygulandığımız bir seramoni tertipliyorlar bizler için.
Rohingya yetim çocukların bizler için düzenlediği seramoni, bizi oldukça duygulandırdı. Çok hoştu.
Yetimhane binasının duvarları mavi, çatısı ise turuncu. Binanın önünde uzun bir bayrak direği var ve gönderde Bangladeş bayrağı dalgalanıyor.
Turuncu renkteki bu çiçekli boyun kolyeleri, aslında Hindu geleneğinden gelme bir uygulama. Bunu, Asya’nın bu coğrafyalarında, Hindistan, Sri Lanka, Nepal gibi ülkelerde sıklıkla görmek mümkün. Hindularca kutsal kabul edilen turuncu çiçek kolyelerini, kadınlar asıyor boyunlarına. Tapınak ziyaretleri esnasında takıyorlar daha çok. Örneğin Nepal’in başkenti Katmandu’da, “Pagoda” adı verilen tapınak ziyaretlerine gitmişseniz, bütün kadınların boyunlarında bu turuncu çiçek kolyelerini görür, tapınağın dibinde yaşlı kadınların ziyaretçilere bu çiçek kolyelerini satmaya çalıştıklarını gözlemlersiniz.
Canlarım ya, seramoniyle karşılıyorlar bizi. Boyunlarına da turuncu renkte çiçeklerden yaptıkları kolyeler asmışlar. O kadar tatlı olmuşlar ki, kelimelerle anlatılmaz.
Avludaki seramoniden sonra, yetimhanenin içine geçiyoruz. Sınıflara.
Yetimhanede Rohingya çocukların her türlü barınma, beslenme ve eğitim ihtiyaçları karşılanıyor. Çocuklar burada hem temel okul eğitimi, hem de temel dînî eğitim alıyorlar.
Rohingya yetim çocukların bir kadın öğretmenleri, bir de erkek öğretmenleri var. Kadın öğretmen Şirin Sultane Şemolî (শিরিন সুলতানে শেমলি), çocuklara temel okul eğitimlerini, erkek öğretmen Gûlzer Ahmed Kubir (গুলজার আহমেদ কুবির) de çocuklara temel dînî eğitimlerini veriyor.
Çocukların arasında o kadar mutluyum ki, ben onlardan daha çocuklaşıyorum.
Sınıfta önce, öğretmen Şirin Sultane Hanım öncülüğünde ders yapıyorlar. 15 – 20 dakika kadar süren bu “temsilî ders”, sırf okulda nasıl ders yaptıklarını bizlere göstermek için.
Defterlerine bakıyorum çocukların; notlarını Bengal Alfabesi’yle o kadar temiz bir şekilde tutmuşlar ki. “Pekiyi” notunu veriyorum çocuklara, çocuklarıma.
Siz sevgili Ich liebe Dich azîz dîn kardeşlerim için yaptığım araştırmaya göre, Bengal Alfabesi’nin kökeni, diğer pekçok Hindî alfabeler gibi, ilk kez M. Ö. 3. yy’da ortaya çıkan Brahman Alfabesi’ne dayanır. Bu alfabe, Hind Asyası’ndaki birçok alfabeyi doğurmuştur. Bengal Alfabesi, Devanagari Alfabesi ile birlikte bu kaynağın Doğu kolu olan Gupta Yazıları grubu içindedir. Bu akıntıdan M. S. 7. yy’da Nagari Yazısı doğdu. Bunun da sonraki yüzyıllar içinde bölgesel kollara ayrılmasıyla, 12. yy’da bizim Bengal Alfabesi doğdu, muhterem dîn kardeşlerim.
Bengal Alfabesi ilk olarak, orijinalinde 50 harf bulunan Sanskritçe’yi yazmak için tasarlanmıştır. Bu harflerin 34’ü sessiz, 16’sı seslidir. İlginç olan; her sessiz harf, sonraki ilk sesli harfi bünyesinde barındırır. Yazımda “büyük harf” ve “küçük harf” diye bir ucube yoktur. Soldan sağa yazılır. Daha sonra Bengelce’ye has 10 harfin eklenmesiyle bugünkü alfabesindeki 60 harfe ulaşmıştır. Kısacası Bengal Alfabesi’nde toplam 60 harf vardır. Yani sizin o pek bir övündüğünüz ve halka kabul ettirmek için Anadolu’nun dört bir yanında darağaçları kurup insanları idam ettiğiniz Latin alfabenizdeki harf sayısının iki katından daha fazla.
Bengalce’nin yazı dili kullanıldığı her yerde aynı olmakla birlikte konuşma dili konuşulduğu yörelere göre farklılıklar gösterir. Özellikle Bengladeş’in kuzeyi ile Silhot ve Chittagong bölgelerinde konuşulan lehçeler, standart Bengalce’ye oranla, o kesimlerde oturmayanlar tarafından kolaylıkla kavranamayacak ölçüde farklıdır. Bu iki lehçe ayrıca içlerinde önemli sayıda Kürtçe, Farsça ve Arapça kelimeler bulunması sebebiyle de diğerlerinden ayırt edilir.
Uzattığım şeker ve çikolataları almak için minik avuçlarını uzattıklarında farkediyorum. Bazı kız çocuklarının elleri kınalı. Kına öyle rastgele sürülmemiş üstelik. Motifli, süs yapılarak çizilmiş ellere.
Asya’ya özgü bir güzellik bu. Kadınları sıkça yapıyorlar, ancak en çok da küçük kız çocuklarında güzel duruyor. Yani “Asya’nın Guldexwîn’leri”nde…
Rohingya’nın Guldexwîn’leri