Güney Afrika’da Neler Oluyor?

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

“Birinci sınıf vatandaş olabilmenin tek yolu vardır. Bağımsız olmanın tek yolu var. Tek yolu var özgür olmanın. O, size verilmez, siz alırsınız onu. Size kimse vermez özgürlüğü, siz alırsınız onu. Size kimse vermez adaleti, eşitliği. Erkekseniz siz alırsınız. Alamıyorsanız istemeyin, kimse vermez.”

Malcolm X

     Biz, geçtiğimiz ayı beklenti, korku, acı ve tedirginlik içinde geride bırakırken, aynı günlerde kara ve acılı Afrika’nın bodrumunda, her türlü zûlüm, baskı ve sömürünün hüküm sürdüğü Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, bütün dünyayı ilgilendiren tarihî gelişmeler vuku buldu. Beyazlar, siyah çoğunluğun yönetime katılıp katılmamasına karar vermek üzere 17 Mart 1992 Salı günü sandık başına gittiler. Sandıktan “evet” sonucunun çıkması durumunda ezici çoğunlukta bulunan siyâhî halk yönetime katılabilecek, ancak “hayır”ların ağırlıklı olması halinde de zûlme ve ırkçılığa dayalı Apartheid rejimi devam edecekti.

poster_reflects_right_wing_views

     Seçim günü ülkede oldukça kritik anlar yaşanmıştı. Zira referandumdan önceki günlerde siyâhlar ile beyazlar arasında yoğun çatışmalar olmuş ve yüzlerce kişi ölmüştü. Seçim günü de, uzlaşmacı ve devrimci siyâhlar arasında patlak veren çatışmalarda 24 siyâh yaşamını yitirmişti. Nelson Mandela önderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi ise, aşırı sağcı polislerin, beyazları “hayır” oyu vermek amacıyla provokasyonlara girişip, şiddeti tırmandırdığını öne sürmüştü. (1) Beyaz ırkçıların oluşturduğu neo – nazi Afrika Direniş Hareketi ise, sandıktan “evet” çıkması, başka bir ifadeyle siyâhların da yönetimde söz sahibi olmasının gerçekleşmesi halinde, kendi yönetimlerine karşı savaş açacakları tehdidinde bulunmuştu. Seçim sandık bölgelerine tüyler ürpertici resimler asarak beyazları “hayır” demeye çağıran ve devlet başkanı Frederik W. De Klerk’in kazanması halinde savaş tehdidinde bulunan Neo – Naziler’in astığı fotoğraflarda, boynuna, üzerine benzin dökülerek ateşe tutulmuş bir otomobil lastiği geçirilmiş bir siyâh görünüyordu. Güney Afrika’nın Ku Klux Klan’ı olan Afrika Direniş Hareketi’nin komandı lideri Steph Jacobson, basına yaptığı açıklamada, sandıktan “evet” oyu çıkmasının savaş anlamına geleceğini söyledi.

     Nitekim, yapılan referandumdan sonra % 70 gibi bir çoğunluk – tam olarak % 68, 7 – “evet” oyu kullandı. Referandum, toplam 15 seçim bölgesinde yapıldı. Sadece Porth Elisabeth bölgesinde 87 bin 216 kişinin “evet” oyu kullandığı, buna karşılık 29 bin 909 kişinin “hayır” oyu verdiği açıklandı. Güney Afrika Cumhuriyeti devlet başkanı F. W. Klerk, referandum sonuçlarının açıklanmasından sonra, “Bugün, Apartheid defterini kapattık; bu referandum, yeni ve gerçek bir Güney Afrika ulusunun doğum gününü müjdeliyor” şeklinde ütopik bir açıklama yaptı. Olumsuz oy verilmesini savunan aşırı sağcı Muhâfazakâr Parti lideri Andreas Treurnicht ise, referandumda yenilgiye uğradıklarını kabul ederken, “‘Evet’ oyu verenler, bunun bedelini ödeyecekler; mücâdelemiz bugünden itibaren en yeni bir aşamaya girdi” dedi. (2)

     Irkçılığa karşı yoğun bir mücadele sürdüren Africa National Congress (Afrika Ulusal Kongresi) lideri Nelson Mandela, referandum sonucunu memnunlukla karşıladığını açıklarken, bütün ırkları içeren bir hükûmetin yönetime gelmesine kadar mücâdelelerine devam edeceklerini belirtti. (3) Referandum sonucuna bakarak heyecana kapılınmaması gerektiğini de ifade eden Mandela, halen ırk ayrımının sürdüğüne işaret etti.

     Öte yandan ırkçı Afrika Direniş Hareketi lideri Eugene Terre Blanche yaptığı açıklamada, “Korkunç bir devrime doğru ilerliyoruz, kendimizi buna hazırlamalıyız” dedi. (4) İktidardaki National Parti (Ulusal Parti) lideri ve GAC Devlet Başkanı F. W. de Klerk, oluşturulacak geçici hükûmette denetimi elinde bulunduracağını önceden belirtirken, 1994 yılına kadar seçimlere gitmemeyi ve yeni anayasanın en geç bu tarihe kadar benimsenmemesini öngördü. (5)

     REFERANDUMUN DÜNYADAKİ YANKILARI

     Referandum, dünyada büyük yankılar uyandırdı. Büyük şeytan Amerika’nın devlet başkanı George Bush, “evet” oylarının ezici bir çoğunluk sağlamasını, G. Afrika’daki siyasî reform çalışmalarına devam edileceğinin güvencesi olarak gördüğünü söyledi. George Bush bu açıklamayı, siyahlara karşı uygulanan ırkçı – sömürgeci zûlüm ve politikaların en yoğun olarak uygulandığı bir ülkede, ABD’de yapmıştı.

AP9203180139

     Danimarka Dışişleri Bakanlığı, referandum sonucunun, ülkesinin Güney Afrika’ya uyguladığı ambargonun kaldırılmasına yol açacağını bildirdi.

     Zambiya ve Nijerya ise, referandumun yalnız Güney Afrikalılar değil, tüm Afrikalılar için zafer olduğunu açıkladılar.

     Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, referandum sayesinde Apartheid rejiminin siyasî yollardan yıkılması için yeni bir ivme oluşturulduğu ve siyahlarla hükûmet arasındaki müzakerelere devam edilmesi yolunda fırsat doğduğu belirtildi. Rusya Federasyonu Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, “Güney Afrika devlet başkanı de Klerk’in referandum zaferi, eski düzenin zalim ırk ayrımcılığı konusunda gösterilen sağduyu ve siyasal gerçekçiliğin zaferidir. Güney Afrika’da tarafların ebedî ulusal sözleşme ve barışa bir an önce kavuşması için gösterilen çabaların Rusya tarafından tüm güçle sürdürüleceği” belirtildi.

     Japonya hükûmeti de, yaptığı açıklamada, de Klerk’in reform çabalarının sürdürülmesi yönünde çıkan sonucu memnuniyetle karşıladığını, bunun Tokyo ile Pretoria arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesine katkıda bulunacağını kaydetti.

     Çin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Nu Jianmin, haftalık basın toplantısında, Güney Afrika’da ırkçı rejimin kaldırılması yönünde çıkan referadum sonucunun, Çin ile bu ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi yolunu açtığını söyledi.

     Libya’nın resmî JANA ajansı da, referandum sonucundan memnun olduğunu, de Klerk’in ırk ayrımcılığı rejimine son verme çabalarını desteklediğini belirtti.

     Arap Birliği genel sekreteri İsmet Abdulmecîd ise, Kahire’de gazetecilere verdiği demeçte, beyaz azınlığın siyahlarla siyasal güç paylaşımı için gösterdiği yapıcı yaklaşımın, Ortadoğu’da da barışın gelebileceğini ispatladığını, ancak İsrail’in, öncelikle yeni bir lidere ihtiyaç duyabileceğini ifade ederken (6), “İsrail ile beraber yaşamaya duyduğu özlemi” dile getirdi.

     Öte yandan Pakistan, Güney Afrika ile diplomatik ilişki kuracaklarını açıklarken, AT dönem başkanı Portekiz’in Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada üye ülkeler, bu ülkeye uygulanan yaptırımları kaldırmaya çağrıldı. Danimarka, yaptırım kararını bugünden itibaren geçersiz kıldığını belirtirken, Dışişleri Bakanı Uffe Elleman Jensen’in 12 Nisan’da Güney Afrika’ya ziyarette bulunacağı bildirildi.

     Kanada’da referandum sonucu, “insan hakları ve demokrasi açısından zafer” olarak nitelendi.

     Malezya ve Fas’tan yapılan açıklamalarda da, sonuç memnuniyetle karşılandı. (7)

     GÜNEY AFRİKA BU DURUMA NASIL GELDİ?

     Buşmanlar ve Hottantotlar, bölgenin ilk sakinleridir. Bantular, daha sonra yöreye egemen olmuşlardır. (8) Bunlar siyâhî halklar idi ve Güney Afrika topraklarının ilk yerlileri siyâhlar olduğu gibi, oranın gerçek sahipleri de siyâhlardır.

     Xoisanlar, Portekizli ilk “kâşiflerle” ve sömürgecilerle karşılaşan ilk Güney Afrikalı siyâhlardır. Sömürgeci beyazlar, Güney Afrika’nın ekseri Müslümanlar’ın yaşadığı Kap (Cape Town) şehrinde yerleşmeye 1652 yılında başladılar.

buren

     Bu tarihte Felemeng Doğu Hindistan Şirketi, yerli Xoisanlar’ın direnmesine rağmen Kap’ta bir erzak istasyonu kurdu. Bu direniş yıllarca sürdü ama üstün silahlar ve örgütlenme, çevresinde Cape Town’un kurulacağı bölgeyi Felemengler’e kazandırdı. Günün birinde müstevliler, silahlarıyla zaten perçinlemiş oldukları bir pazarlığı kapatmak üzere yerlilere bir sandık kumaş, boncuk ve ayna armağan ettiler. Xoisanlar’ın, topraklarını geçici olarak kullanmaları karşılığında yabancılardan armağan kabul etme geleneği, doğal olarak, Felemenglerce, kendi kültürel terimleriyle “düpedüz satın alma” olarak yorumlandı. Bu, onların kapitalist vicdanlarına su serpti ve beyaz tarihçilere de, Kap’ın, Avrupa’nın malı olduğunu iddiâ etmeleri için yeterli delil oldu.

     Xoisanlar’ın, ülkelerinin zaptedilmesine ve zoraki çalışmanın getirilmesine karşı direnmeleri nedeniyle Felemengler, işgücü gereksinimlerini karşılamak üzere köle ithal etmek zorunda kaldılar. Kölelerin yarısı kadarı Doğu ve Batı Afrika’dan getirildi, yarısı da Güneydoğu Asya’dan. Getirilen bu köleler arasında Malezya ve Endonezya’dan olanlar İslam dînindendiler ve saldırgan Hristiyan çevrelerine ve kültür köklerinden koparılmışlıklarına rağmen inançlarına bağlı kaldılar.

     Böylece, ırk sınıflandırması saplantısı içindeki beyaz yöneticiler, “Kap Malaîleri” (“Kap Müslümanları”: Güney Afrika’da Müslümanlar’a “Malezya göçmeni” anlamında “Malaî” denir) diye bir sınıf türettiler. Nedense, beyaz sömürgeciler kendilerine “Kap Felemengleri” demekten özenle kaçınıyorlardı.

     Ancak Felemengler, anayurdunda kendilerine karşı ayaklanmış olan Endonezyalı büyük İslam mücahidi Prens Şeyh Yusuf’u da Kap’a sürmüşlerdi. Şeyh Yusuf, ailesi ve bağlılarından yüz kadar kişiyle Kap’a getirtildi. Şu anda, Kap’a yirmi mil kadar uzaklıkta Faurie’de gömülmüş olduğu sanılıyor. İşin ilginç yönü, Felemeng emperyalizmine karşı bu yüzyıldaki Endonezya İslamî Direnişi de, Şeyh Yusuf’un buna benzer bir anma yerinde başlatıldı.

     Müslüman topluluğa yeni bir unsur da, İngiliz yönetimindeki Hindistan’dan yarı – köle “sözleşmeli işçilerin” getirtilmesiyle katıldı. Bu yarı – kölelerin bazıları Müslüman’dılar ve yolları Kap’a düşenler, Müslümanlar arasına karışarak topluluğun dînî ve toplumsal hayatını daha da zenginleştirdiler. Yine bu Hindliler, canla başla sarıldıkları İslam inancının kültür hayatındaki “doğulu” yöne de büyük önem verdiler. (9)

     XVII. yüzyılda Ümit Burnu, Hollandalılar’ın denetimine geçti. Güney Afrika, 1806’da İngilizler’in denetimine geçti. Hollandalılar kuzeye çekilerek Tansvaal ve Orange Free devletlerini kurdular.

     1899 yılında İngilizler ile Hollandalılar arasında bölgede kanlı bir savaş başladı. İngilizler, Hollandalı Boerler’i 31 Mayıs 1900’de yenerek bölgeye tamamen hakim oldu.

Mauser-M-1893-95-typische-Buren

     Güney Afrika’nın Transvaal ve Oranj Free bölgelerine yerleşen ve “Boer” adıyla anılan Hollandalılar, bağımsızlık istemiyle İngiliz idaresine karşı ayaklanmışlardı. En zengin elmas ve altın yataklarının bilindiği bu bölgede egemenliğini sürdürmek isteyen İngiltere, Boerler’in kurduğu cumhuriyeti ortadan kaldırmak için ordu sevkederken, dünyada hiçbir ülke, Afrikalı siyâhların vatanı olan o toprakları almak için savaşan İngiltere’ye ve Hollanda’ya, “Kimin malını kime veriyor, kimin malını paylaşamıyorsunuz?” diyemiyordu.

     İngiltere’nin kazandığı zafer üzerinden henüz bir ay bile geçmemişken, bazı Türk aydınları, İstanbul’daki İngiliz elçiliğine bir muhtıra verdi. Muhtırayı imzalayanlardan çoğunluğu Tevfik Fikret, Cenab Şehabettin, Halit Ziya Uşaklıgil, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Hüseyin Siret ve İsmail Safa gibi “Servet-i Fünun” yazarlarıydı. İngiltere’yi “özgürlük ülkesi” (!) sayan bu aydınlar (!), İngiliz emperyalizmini kutlayıp ayakta alkışlarken, kendi ülkelerinde II. Abdulhamid yönetimine tepki gösterdiklerini düşünüyorlardı. Olayın saraya jurnal edilmesi üzerine imza sahipleri tutuklandı. Tevfik Fikret’in evi basıldı ve kendisi bir süre Zaptiye Nezareti’nde tutuklandı. İsmail Safa Sivas’a, Hüseyin Siret Özsever Adıyaman’a sürgün edildi. 15 Ekim 1901’de, “Servet-i Fünun” adlı sömürge yandaşı dergi kapatıldı.

     Güney Afrika’daki “Boer Savaşı”nın 31 Mayıs 1902’de tamamen sona ermesinden sonra, 2 Ocak 1904’te, Güney Afrika’da, bir Alman sömürgesi olan Herero’da Herero kabilesi ayaklandı ve 123 Alman’ı öldürdü. İngiliz askerlerinin, Doğu Afrika’daki sömürgeleri Somali’de 1000’e yakın yerliyi 11 Ocak’ta katletmesinin ardından, 2 Nisan’da da ABD’nin Arkansas (Charles) şehrinde çıkan bir ırk çatışmasında 14 siyah linç edildi.

     23 Mayıs 1908’de Uganda’nın Usogo bölgesinde 4000 kişi açlıktan öldü.

     Avrupa devletleri, Afrika’daki silah pazarını denetim altında tutmak üzere, 14 Kasım 1909’da Belçika’nın başkenti Brüksel’de biraraya geldiler.

     31 Mayıs 1910’da Güney Afrika Birliği, bağımsızlığını ilan etti. Ancak bu karar, fazla tutarlılık gösteremedi. Çünkü Avrupa devletleri, 4 Kasım 1911 tarihinde, Afrika kıtasını kendi aralarında paylaştılar. Bu kıtada Habeşistan (Etiyopya) dışında bağımsız devlet kalmadı. 1928 yılında ise ABD’de 9 zencî linç edildi.

     2 Kasım 1930 tarihinde Tas Tafari tac giydi Habeşistan kralı oldu. 17 Nisan 1932 yılında da bu ülkede kölelik yasaklandı.

     15 Ocak 1935’te, faşist İtalya diktatörü Benitto Mussolini, Eritre ve Somali’yi “İtalyan Doğu Afrikası” adı altında birleştirdiğini açıkladı. Mussolini’nin bu açıklamasından sonra, Habeşistan kralı, İtalya’nın ülkesine saldırı hazırlığı içinde olduğunu 20 Mayıs’ta Milletler Cemiyeti’ne bildirdi ve yardım istedi. Ancak Habeşistan, olası İtalyan saldırısını diplomatik yoldan durdurmak için gösterdiği çabadan sonuç alamadı ve İtalyan birlikleri 4 Ekim 1935’te Habeşistan’a girdi. İtalyanlar, 5 Mayıs 1936’da Addis Abiba’yı zaptederek Habeşistan’ın işgalini tamamladı ve İtayan kralı Victor Emmanuel, “Habeşistan imparatoru” ilan edildi. İtalya’nın müttefiki olan Adolph Hitler’in yönetimindeki faşist Almanya, 24 Ekim’de yaptığı açıklamada, İtalya’nın Habeşistan’ı topraklarına katmasını kabullendi. İngiltere ise, tanıma kararını 16 Nisan 1938’de açıkladı.

     Güney Afrikalılar, 30 Ocak 1941’de İtalyanlar’ı Kenya’ya sürdüler. Alman hücumunun 6 Temmuz 1942’de el- Alameyn’de durdurulmasından hemen sonra, 8 Kasım’da Amerikan ordusu, Kuzey Afrika’yı işgale çıktı.

     1 Nisan 1947’de Madagaskar’da bağımsızlık için ayaklanma başladı.

     29 Mayıs 1950’de Güney Afrika’da, beyaz olmayanlar, hükûmetin ırkçı politikalarını protesto etmek amacıyla bir günlük yas ilan ettiler. (10)

     26 Mayıs 1954’te, Kenya’nın dünyaca ünlü otellerinden “Treetops Hotel”, devrimci özgürlük savaşımcıları olan siyahî Mau Mau militanlarınca yakıldı.

     20 Ağustos 1956’da, Güney Afrika’da, liberal – batıcı beyaz parlamento üyeleri, “İlerici Parti” adı altında biraraya geldiler. 31 Mayıs 1961’de yapılan bir referandum sonucu Güney Afrika Birliği, bildiğimiz bağımsızlığına kavuştu. 14 Haziran 1964 tarihinde de siyahî lider Nelson Mandela, ömür boyu hapse mahkum edildi.

     4 Nisan 1966’da, siyahî lider Martin Luther King, Memphis’te öldürüldü.

     Hapisteki siyahî lider Nelson Mandela’nın 18 Temmuz 1978’deki altmışıncı yaş günü nedeniyle, kendisine gelen binlerce kutlama mesajını Güney Afrika yönetimi, siyahî lidere vermedi.

     15 Şubat 1981’de, Zimbabwe’de Zanla ve Zipra gerillaları arasında meydana gelen çatışmalar sonucunda 300’ü aşkın kişi hayatını kaybetti. 18 Nisan 1982’de de, Zimbabwe başkenti Salisbury’nin adı “Harare” olarak değiştirildi. (11)

     29 Haziran 1983’te Güney Afrika hükûmeti, siyahî lider Nelson Mandela’ya uygulanan yasakların uzatıldığını bildirdi.

     Güney Afrika’da bir hafta süren çatışmalar sırasında 30 kişinin öldüğü Western Cape yöresinde, siyahların gittiği 30 okul, 6 Eylül 1985’te yönetim tarafından kapatıldı. 23 Aralık’ta da Durban yakınlarındaki bir mağazaya yerleştirilen bombanın patlaması sonucu 6 beyaz öldü, çok sayıda kişi yaralandı.

     13 Haziran 1986’da ise, insan hakları savunucusu siyahî rahip Desmond Tutu, altı yıllık bir aradan sonra ilk defa Botha yönetimi ile görüştü. Desmond Tutu, ülkesinde meydana gelen baskıları protesto etti.

     11 Şubat 1990 tarihinde siyahî lider Nelson Mandela, yirmiyedi yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakıldı. Nelson Mandela’nın hapisten çıkışı aziz İslam İnqılabı’nın onbirinci yıldönümüne tesadüf ettiği için, İran İslam Cumhuriyeti cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimî Refsencanî, Nelson Mandela’yı Tahran’a dâvet etti.

     ŞEHÎD İMAM ABDULLAH HARUN VE MÜCADELESİ

     Sadeliği, alçak gönüllülüğü ve takvasıyla tanınan Abdullah Harun, 1924 yılında Kap (Cape Town) şehrinde doğdu. 1950 yılında Galiema Sadan adlı Müslüman hânımla evlendi. Bu evlilikten biri erkek, ikisi kız, üç çocuk sahibi oldu. En büyük çocukları Şamela 1950’nin sonlarında, tek oğulları Muhammed 1957’de, en küçük çocukları Fatımâ ise 1963’te doğdu.

6 abdullah harun

     Abdullah Harun’un mücadelesinin başlangıcı, 1956 yılıdır.

     1956’da Müslümanlar, Resûlullah (saw)’ın doğumunu anmak üzere Kap şehri yakınlarındaki Claremont mahallesinde bulunan El- Camiâ Camiî’nde toplandılar. Cemaat, 32 yaşındaki Hacı Abdullah Harun’u kendilerine “imam” olarak atadı.

     Abdullah Harun’un genç olması, imamlığa atanması hususunda ilk başta bazı çekinceleri doğurmuştu. İmam Abdullah Harun, iyi Arapça bilgisine sahipti ve üç defa Hacc’a gitmişti.

     Abdullah Harun’un imam olarak faaliyete başlaması, öncekilerden farklı bir çalışmayı beraberinde getirdi. Camiîde çocuklar ve kadınlar için ders halkaları düzenlemeye başladı. Fâkirlere dağıtılmak üzere zenginlerden yardım toplama işine de başkanlık ediyordu.

     İmam Abdullah Harun, her zaman için Müslümanlar’ı zalim ve ırkçı Güney Afrika rejimine karşı mücadele etmeye çağırıyordu.

     İmam Abdullah Harun, yayıncılıkta da girdiği faaliyetlerde bir ilk adımı attı. “Muslim News” adlı bir dergi çıkardı ve bu dergi, Güney Afrika’daki Müslümanlar’ın ilk yayın organı oldu.

     İmam Abdullah Harun, gerek yayın yoluyla ve gerekse camiîdeki hutbeleriyle, siyahî Müslümanlar’a her zaman için Bilâl-i Habeşî’yi anlatır ve o büyük siyahî Habeşli sahabînin yolundan gitmenin gerekliliğini izah ederdi.

     İmam El- Hacc Abdullah Harun’un faaliyetlerinden rahatsız olan Güney Afrika Cumhuriyeti yönetimi, 28 Mayıs 1969’da, Abdullah Harun’un imamlığa atanmasından tam 13 yıl sonra ve yine Resûl-i Ekrem (saw)’in doğum gününde O’nu tutukladı ve hapse attı.

     İmam Abdullah Harun, dört aylık ağır ve çileli sorgulamalardan sonra, 27 Eylül 1969’da, en vâhşî ve iğrenç işkenceler sonucu şehîd edildi. (12)

     En çok arzu ettiği şeye, şehâdete, Cennet’e, Bilâl-i Habeşî’nin elini öpmeye gitti.

     APARTHEİD GERÇEKTEN BİTTİ Mİ?

     Güney Afrika Cumhuriyeti’nde 17 Mart günü yapılan referandumdan sonra elde edilen “siyahların da beyazlarla beraber yönetime katılabilme hakkı”, alınan değil, verilen bir hak idi (Elbette siyahların yıllardan beri süren mücadelelerinin etkisi inkâr edilemez. Burada sözkonusu edilen, beyaz azınlığın zihniyetidir.) Aldığı veya verdiği hiçbir kararda siyahların görüşüne başvurmayan bir azınlık hükûmeti, siyahların da görüşüne başvurma kararını, yine siyahların görüşüne başvurmadan aldı. Oysa iyi biliyoruz ki, verilen haklar her zaman için satın alınmış esaret olmaktan öteye gidememiştir.

     Düşünün ki, bir ülkede siz ezici çoğunluğu oluşturuyorsunuz ve hiçbir siyasal hakkınız da yok. Azınlık bir zümre tarafından yönetiliyorsunuz. Bir gün gelecek, sizin de yönetime katılabilmeniz, seçme ve seçilme hakkına kavuşup kavuşmamanız hususunda kararlar alınacak ve bu kararı da siz değil, sizi yöneten azınlık alacak. Bunun hiçbir mantıkî ve insanî açıklaması olamaz.

Cyril Ramaphosa and Nelson Mandela_1992 lille

     Geçen ay, ırkçılığın kıblesi olan Güney Afrika’da yaşananlar, beyaz ırkçı emperyalizmin tahakkümü altındaki basın ve yayın organlarının, gazete ve dergilerinin iddiâ ettiği gibi “siyahların özgürlüğü” değil, siyahî halk üzerinde oynanan şeytanî bir oyundu. Basın – yayın organları demek o derece beyaz ırkçı zihniyetin güdümünde imiş ki, oradaki nüfûsun ırklara göre dağılımını bile yanlış veriyordu. Türkiye’deki hemen hemen tüm gazeteler, Güney Afrika’daki beyazların sayısını 4 milyon civarında, siyahlarınkini ise 27 milyon olarak veriyordu. Oysa gerçek öyle mi? Hayır. Gerçek şu: Güney Afrika’daki beyazların sayısı bırakın 4 milyonu, 3 milyon bile değilken, siyahların sayısı 30 milyonu rahat aşmaktadır. Bir de melez, esmer veya diğer beyaz olmayan kesimi de gözönünde bulundurursak – ki bu ülkede bunların da siyahlarla beraber hiçbir hakları yoktur ve siyahlarla aynı muameleye tabidirler – ortaya çıkan netice, ibretâmizdir.

     Güney Afrika Cumhuriyeti’nde, sadece kömür gibi siyah insanların sayısı, yönetime katılan beyazlardan on kat fazladır.

     Evet, Güney Afrika’da bazı şeyler değişmişti. Hatta ırkçı yönetimin dediği gibi, buna “devrim” de diyebiliriz. Fakat bu devrim, kesinlikle bir “Siyah Devrim” değildir. Bu devrim, ırkçı Amerikan yönetimi tarafından şehîd edilen siyahî Müslüman lider Malcolm X’in “kansız devrim” olarak nitelendirdiği “Negro Devrimi” idi.

     Nedir Negro Devrimi? Şehîd Malcolm X buna “Öteki yanağını çevir devrimi” diyor. İsyan etmeyi, hele hele ayaklanmayı bir an için olsun aklından geçirdiğinde, önüne atılan bir parça kemiğe razı olacak ve henüz kararını dahi vermediğin isyan fikrinden vazgeçeceksin.

     Güney Afrika’daki olaylar ve bazı realitelerin kabul edilmesi, ırkçı politikaların iflas ettiğinin açık göstergesidir. Beyaz adam yeni oyunlar oynamaya başlıyor. Türkiye’de “Kürt realitesi”nin tanınması üzerinden fazla bir zaman geçmeden, Güney Afrika Cumhuriyeti de “siyah realitesi”ni tanıyordu.

     Zeynep Burucerdî (Zehra Rahneverd)’in o güzel ifadesiyle, “Hem, ne farkı var ki, birinin ötekinden…”

     Güney Afrika’daki olayları gazetelerden okuduğumda, ilk olarak, “Şimdi Malcolm X sağ olsaydı ne derdi acaba?” diye düşündüm. O büyük şehîdi tekrar anarak.

     Beyaz Saray’da alınan kararlar her zaman için beyazların menfaatini gözetir. Çünkü kararları alanların ideolojisi “beyaz”dır. Kararın alındığı yer (saray) beyaz olduğu gibi gibi, imzaların atıldığı kâğıtlar da beyazdır. İmzayı atan kalemi tutan parmakların rengi siyah olmadığı sürece, beyaz hakimiyet sürüyor demektir.

     Bu arada, İslamî İran’ın Güney Afrika Cumhuriyeti’ne karşı takındığı politikalardan ikisini örnek olarak vermek istiyorum:

     Birincisi; ömür boyu hapse mâhkum edilen, ancak 27 yıl hapis yattıktan sonra, 11 Şubat 1990’da serbest bırakılan siyahî lider Nelson Mandela, hapisten çıkar çıkmaz, aynı gün İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Ali Ekber Haşimî Refsencanî, Nelson Mandela’yı Tahran’a dâvet etmiş ve G. Afrika’da ırkçı yönetime karşı verilecek her türlü mücadeleyi destekleyeceğini ilan etmişti.

     İkincisi; iki yıl önce İran’ın Zencan ve Gilan şehirlerinde meydana gelen ve yüzbinden fazla kişinin ölümüne yol açan depremde, ne kadar ülke varsa, neredeyse hepsi İran’a yardım etmek için seferber olmuş, İran ise “İsrail ve Güney Afrika hariç, tüm devletlerden gelecek yardımları kabul ediyoruz” şeklinde oldukça yankı uyandıran açıklamayı yapmıştı.

     Müslümanlar olarak bize düşen vazife, beyaz adamın mazlum ve mustaz’âf Üçüncü Dünya halklarına karşı ortaya koyacağı tüm şeytanî hile ve komploları boşa çıkarmaktır. Çünkü siyahî halklar, bugün, her zamankinden daha çok mazlumdurlar.

     Güney Afrika’da siyahların, Amerika’da siyah ve kızılderililerin, Kürdistan’da Kürtler’in, Orta Asya ve özellikle Azerbaycan’da Türkler’in, Filistin’de Filistinliler’in ve Filipinler’de Morolular’ın sorunları birdir. Bir olan bu sorunlar silsilesi, ancak “Bir Olan’a” (cc) hakkıyla ibadet ve itaat edildiği müddetçe ortadan kalkacaktır.

     Müslümanlar’ın mazlum ve mahrum Afrika’nın siyahî halkıyla elele vermesi ve siyahların haklarını elde etmek, hem de “almak” için mücadele vermesi gerekir.

     Nasıl mı?

     Bunun cevabını Malcolm X vermiştir:

     “Zarurî olan her vasıta ile…”

     DİPNOTLAR:

     (1): Sabah Gazetesi, 18 Mart 1992

     (2): Milliyet Gazetesi, 19 Mart 1992

     (3): Milliyet Gazetesi, 20 Mart 1992

     (4): Cumhuriyet Gazetesi, 20 Mart 1992

     (5): Cumhuriyet Gazetesi, 21 Mart 1992

     (6): Zaman Gazetesi, 20 Mart 1992

     (7): Cumhuriyet Gazetesi, 20 Mart 1992

     (8): Ülkeler Almanağı, Güney Afrika Cumhuriyeti, s. 63 – 64, Milliyet Yayınları – 1987

     (9): Barney Desai – Cardiff Marney, İmam’ın Öldürülüşü, s. 8 – 10, Nehir Yayınları

     (10): Ansiklopedi 2000, Hürriyet Yayınları – 1990

     (11): Yirminci Yüzyıl Ansiklopedisi, Tercüman Yayınları – 1990

     (12): Barney Desai – Cardiff Marney, İmam’ın Öldürülüşü, Nehir Yayınları

     YERYÜZÜ DERGİSİ

     SAYI 17

     NİSAN 1992

PKT5377-394568 POLITICIAN/ PRESIDENT -  NELSON MANDELA (1993-1994) 1993 Johannesburg: ANC President Mr. Nelson Mandela (R) and President F. W. de Klerk hold each other after South African Leaders approved a democracy constitution to give blacks the vote and end white minority rule.
PKT5377-394568
POLITICIAN/ PRESIDENT – NELSON MANDELA
(1993-1994)
1993
Johannesburg: ANC President Mr. Nelson Mandela (R) and President F. W. de Klerk hold each other after South African Leaders approved a democracy constitution to give blacks the vote and end white minority rule.

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir