Arakanlı Müslümanlar’ın adı ve kimliği olmadığı iddiâ ediliyor ama başlarına gelen korkunç kıyım tamamıyla gerçek. Gündemimize 2012’deki katliâmlarla ve akabinde dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Emine Erdoğan Hanım’ın bölgeye ziyaretiyle girdiler. Evveliyatları ise çok kadim, onlar bölgede ne mülteci ne misafir ne de yabancı. Orada bin 200 yıldır yaşamakta ve kök salmaktalar. Varlıkları kimlik karmaşası yaratılarak yok sayılmak isteniyor. Bangladeş ve Myanmar arasında sıkışıp kalan bir coğrafyada kaderleri sürekli tehdit altında.
Arakan şu an itibariyle Myanmar devletinin yedi eyaletinden biri ve burada çoğunluğu Raxine olarak bilinen Budist grup oluşturuyor. Yüzde 25’i oluşturan Müslümanlar hakkında ise iddiâlar muhtelif. İHH’nın araştırma grubundan Emrin Çebi’nin hazırladığı kıymetli rapora göre bu insanlar Bangladeş’in Chittagong bölgesiyle sınır; Maingdaw ve Buthidaung bölgelerinde yaşayan ve Myanmar tarafından ısrarla “Bengali” olarak anılan Rohingyalar.
Belki de 1430 – 1784 yılları arasında Mrauk U (Mrohaung) Krallığı döneminde buraya yerleşmiş ve hâlihazırda Mrauk U ve Kyauktaw bölgelerinde yaşayan Müslüman topluluk. Başka bir fikir; Kamein / Kaman olarak bilinen Ramree Adası’na yerleşmiş Arap ve Fars tüccarların torunları. Myanmar’ın 1948 ve Bangladeş’in 1971 olan bağımsızlık tarihlerinden önce de buradaydılar ama şimdi Rohingya kelimesi bile zikredilmiyor.
Kimi kaynaklar 1936’da kurulan ve Rohingyalar’ın ilk siyasî oluşumu olduğu ifade edilen The Rohingya Jam’iyyat al Ulama (Rohingya Âlimler Cemiyeti) adında geçmesi sebebiyle kelimenin kökenini bu tarihe dayandırmaktadır. Başka bir kaynakta ise kelimenin Guardian Daily’de 20 Ağustos 1951’de dönemin Buthidaung milletvekili Abdul Gaffar tarafından yazılan “The Sudeten Muslims” başlıklı yazısında geçtiği ifade edilmekte.
* * *
Batılı seyyah ve antropologların notlarına dayanan tartışmalarda Rohingyalar’ın Muğal, Afgan, Patahan ve Bengali göçmen askerler ile Arap ve Fars tüccarların sonraki nesilleri olduğu söyleniyor. Bu görüş Rohingya siyasî oluşumları tarafından kabul ediliyor ve Müslüman seyyahların bölgeye dair notlarıyla uyumlu. Bir de Bangladeşli bir halkla ortak kökenden geldiği iddiâları var. Bu görüş Rohingyalar’ı ülkeden gönderme planı çerçevesinde Myanmar tarafından hararetle savunulmakta.
Gazeteci İbrahim Sediyani ise 8. yy’da Kürt tüccarların bölgeye gidişiyle Müslüman olduklarını ileri sürmüş bir söyleşide. Buna göre o zamandan beri Arakan coğrafyasına yerli orijinal dilde “Rohingya”, Arakan halkına da “Rohingya halkı” denir. Buradaki Budist halk ise “Raxine” olarak adlandırılıyor.
Sonuç: İngilizler bölgeyi terkederken yine kimlikleri tarumar etmişler. Arakan’ın sömürge olduğu dönemlerde buraya Bengal’den işgücü ihtiyacını karşılamak amacıyla göç ettirilen topluluklar şimdi Myanmar tarafından yasadışı göçmenler olarak kabul ediliyor. Bu bahaneyle Müslümanlar da istenmeyen azınlık (Bengali) diye tanımlanmakta. Yıllardır Arakanlı Müslümanlar “Rohingya” olarak tanınmak isterken, Myanmar hükâmeti bu adın telaffuzunu bile yasakladı. Şimdi de resmî mânâda “temizlik” adı verilen bir operasyonla karşı karşıyalar.
* * *
Uluslararası dengeler ve çıkarlar uğruna bir halkın resmî adı yok. Bu yüzden mi Rohingyalar insan kaçakçılarına, organ tacirlerine, tecavüzcü Budistler’e, şer odaklarına teslim? Bu yüzden mi koca bir halk Bengal Körfezi’ne, vahşi Tayland dağlarına, terör örgütlerinin ağına sürülüyor?
2012’de bölgeden haber geçen gazeteci Ayça Örer’in anlattığı gibi palmiye yapraklarından sallarla Myanmar ile Bangladeş arasındaki Naf Nehri’ne atıyorlar kendini, bebeklerle çocuklarla. Akıntı, su yılanları ve timsahlar arasına. Sonra Bangladeş mülteci kamplarında onları akrep, sülük ve farelerden koruyacak bir beton zemine hasret. Eğitim, sağlık ve çalışma haklarından mahrum, sadece nefes almayı dileyebilen insanlar.
Etnik temizlik, tecavüz, yerinden edilme suçlarını kolayca işleme cüreti vatandaşlık hakkının teslim edilmemesinin sonucu. Güçler yarışır ulus devletler inşâ edilirken yüzlerce yıldır yurdunda yaşayan bir halkın çağın karanlık tarafına uygun biçimde yok sayılmasına şaşırmamalı. BM, “Suriye’yi seyretmemeliydik” diyor şimdilerde. Guantanamo hâlâ kayıt dışı. Dîn savaşını kışkırtan Budist rahiplere karşılık, Budizm’e kara çalan bu kanunsuzluklara derhal son verilmesini isteyen kimi Budist yazarlar da var çok şükür.
Lanetlemekle bir yere varılamıyor. Akl-ı selimin yolu ilgili hükûmetlerle yapıcı görüşmeler yapmak, Arakan halkını güçlü biçimde desteklemek ve seslerini duyurmaktan geçiyor. Tanımlama karmaşasına son vermek için belgelerle harekete geçmek lazım. Yardımlar çok kıymetli ve canı pahasına oralara ulaştıran, umut veren kardeşlerimizden kurumlarımızdan Allah razı olsun.
Bu sorun, Myanmar’ın bütünlüğü ve sınırları içerisinde yaşayan her insanın eşit haklara sahip olduğu bir geleceğin inşâsıyla çözülecektir. Vatandaşlık, güvenlik, eşitlik ve temsil hakkı üzerinden yürütülecek müzakerelerin bir an önce başlamasını dileyelim.
KARAR GAZETESİ
6 EYLÜL 2017