Bask Modeli mi, Lice Modeli mi?

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

      Son günlerde kamuoyunda en çok tartışılan konulardan biri olan “Bask Modeli”, Türkiye’de belirleyici bir güç olmada medyanın küçümsenemez rolünü, bir kez daha açığa çıkardı.

     Türkiye’de medya, çok belirleyici… Öyle ki, eflatun giysileri ve şıklığıyla belli bir kesimin gözlerini kamaştıran Tansu Çiller’i, bu “hatun-i eflatun”u, Türkiye Cumhuriyeti’nin başbakanı seçebiliyor. Ankara’nın belediye başkanı olmaktan başka bir sıfatı olmayan Murat Karayılan’ı, koalisyon ortaklığına oturtabiliyor. Somali’de mazlûmu zalim, zalimi mazlûm gösterebiliyor. En önemlisi, Sudan’a düşünülen olası müdahale için ortamı hazırlayabiliyor.

     TC Sermebusesi T. Çiller’in son España (İspanya) gezisinden sonra en çok tartışılan konu, Bask Modeli’nin Türkiye’de uygulanabilir olup olmadığı hususuydu. Her kafadan bir ses çıktı. Basında manşetler: “Tansu Çiller Bask Modeli’ni Öneriyor…” Herkes tartıştı; derken dört gün sonra Çiller, “Bask Modeli’nin ne olduğunu bilmiyorum” dedi.

     – Sayın Başbakanım, Bask Modeli hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de uygulanabilir mi?

     – Bask Modeli’nin ne olduğunu bilmiyorum.

     – Bilmiyor musunuz, ama nasıl olur? Fakat siz ortaya atmıştınız konuyu…

     – Bilmiyorum dedim ya!

     – Önemli değil, zaten biz de bilmiyoruz, bakmayın tartıştığımıza. Siz yine de görüşünüzü söyleyin.

     Gerçekten Bask Modeli nedir? Önce Bask nedir?

     Bask, İspanya’nın kuzeydoğusu ile Fransa’nın güneyinin az bir kısmını içine alan bir coğrafyanın adı… 20.000 km²’lik bu alanda 3 milyon Basklı yaşıyor. Özgün kültürleri, dilleri ve yaşam biçimleri var. Bask bölgesi, İspanya’nın dört (Álava, Vizcaya, Guipúzcoa, Navarra) ve Fransa’nın üç (Labourd, Basse – Navarre, Soule) kentini içine alıyor. Basklılar, bölgenin bilinen en eski halkıdır. Bask’a geliş tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, Kafkasya’dan geldikleri ve Çerkes asıllı oldukları tahmin edilmektedir.

     Son yüzyılı İspanya yönetimine karşı özgürlük ve bağımsızlık kavgası vererek geçirdi Basklılar…1959’da Euzkadi Ta Askatasuna (Bask Ülkesi ve Özgürlüğü / ETA) kuruldu. ETA deyip geçmeyin! Arabasına bomba koyarak İspanya Başbakanı’nı dört katlı binanın çatısına uçuracak kadar büyük eylemler yapabilmiş olan ETA, Bask halkının sesini tüm Avrupa’ya ve dünyaya duyurdu.

     Kamuoyunda tartışılmakta olan Bask Modeli’nin hikâyesi, dört yıl önce, 1989’da başlar. Bu tarihte İspanya hükûmeti ile ETA arasında ilk görüşmeler yapılır. İspanya ile Fransa işbirliğine gider. Basklılar’a “sus payı” niteliğinde sınırlı birtakım haklar verilir.

     Bu, İspanya için elbette bir başarıdır. Çünkü Bask bölgesi, İspanya’nın ve hatta Portekiz’i de dahil ederek diyebiliriz ki, tüm İberya’nın en gelişmiş ve en zengin bölgesidir. Bu bölgeyi kaybetmeyi göze alamaz.

     Bu modelin, Türkiye’de Kürt sorununa bir çözüm olarak sunulması ise çok büyük bir saçmalıktır.

     Ne Türkiye İspanya’dır, ne de Kürdistan Bask!.. Kürdistan, Ortadoğu’nun merkezi Mezopotamya (Behr’un- Nehreyn, El- Cezire) üzerinde, dört – Laçin Kürdistanı’nı da sayarsak, beş – parçaya bölünmüş geniş bir coğrafyadır. Kürt sorunu, bir bölgenin değil, tüm Avrasya’nın, dünyanın sorunudur. Tüm İslam Ümmeti’nin sorunudur.

     Kürdistan’da, yüzyıllardır iki boyutlu zûlüm en acımasız haliyle ve tüm şiddetiyle uygulandı. Biri kültürel – manevî zûlüm, biri de askerî – maddî zûlüm… Kürdistan’da Yavuz Sultan Selim’den beri kültürel – manevî ve IV. Murad’dan beri askerî – maddî zûlüm mevcuttur.

     Kürdistan’daki kültürel – manevî zûlmün temeli, 1514’te Osmanlı imparatoru Yavuz Sultan Selim ile İran Safevî şâhı I. İsmail arasında yapılan Çaldıran Savaşı’na dayanır. Kürdistan’daki askerî – maddî zûlmün kökeni ise, IV. Murad’ın 1639’daki Bağdad Seferi’nden dönüşünde Diyarbekir’e uğramasına ve orada kendisine biat etmeyen Seyyîd Haşim’i bahane ederek Bismil’in Çılsıtun köyünde yaptığı katliâma dayanır. O gün bu gündür, bu iki başlı zûlüm, bölgede hiç eksik olmadı.

     Şeyh Said Kıyamı’nda Kürdistan’da her türlü zûlüm yapıldı. Köyler yakılıp yıkıldı. Genç Kürt kızlarına rejim askerlerince tecavüz bile edildi.

     İstiklâl Mahkemeleri’nin idam ettiği insan sayısı, Kurtuluş Savaşı’nda ölen insan sayısından kat be kat fazladır.

     Kürtler’in kendi anadilleriyle konuşmaları yasaklandı. İnsanlar kendi anne – babalarıyla sokakta el işaretleriyle anlaşmak zorunda bırakıldı.

     “Harf Devrimi” adı altında, bir günde tüm ülkede okuma – yazma oranı yüzde sıfır olarak kabul edildi. Qur’ân okumak yasaklandı, başörtü yasaklandı. Ezanlar Türkçe okundu:

     “Tanrı uludur… Tanrı uludur…”

     İran’ın başkenti Tahran’da Kürtçe olarak yayınlanmakta olan “Cihad” dergisinde, “Kürt İslam Devrimi ve Şeyh Said Piranî” başlıklı ve Ağan Sergehtî imzalı yazıda, Şeyh Said Kıyamı’ndan sonra sadece Agırî (Ağrı)’de 600, Tuşba (Van)’da 300 köyün haritadan silindiği yazılıdır.

     Bask Modeli mi? Güldürmeyin! Biz, Cengiz modelinden, Hülagû modelinden başka model görmedik. Biz, Dersim Yasaları’ndan başka çözüm görmedik. Esasında “çözüm” denen birşeyi görmedik; hep çözümsüzlük gördük.

     Murat Nehri’nin kıpkırmızı akmasını, Zilan Deresi’nde su yerine kan aktığını gördük.

     Mamıkê Dersim (Tunceli)’de, rejim askerlerinin tecavüze yeltenmelerinden kaçan genç kızların, namuslarını çiğnetmemek için yirmişer – otuzar kişilik gruplar halinde kendilerini uçurumdan aşağı atarak intihar ettiklerini gördük.

     Cumhuriyet’in kuruluşunun ilk yıllarında yapılan ilk TBMM toplantılarından birinde “damarlarında asil kan taşıyan” zevâtlar, “Kürtler, bizim (Türkler’in) egemenliğini ve efendiliğini kabul etmek zorundadır. Etmeyen, bu topraklardan defolup gitsin! Vatan haini Kürtler’i bu topraklardan atalım. Eğer özgürlük istiyorlarsa, Milletler Cemiyeti’ne başvursunlar; kendilerine Afrika’da, insan yaşamayan bir bölgede yurt versin. Çünkü Türkiye Türkler’indir” demişlerdi.

     Bunları konuşalım, sakıncası yok. Nasıl olsa yakında “sıkıyönetim” ilan edilecek.O zaman belli olur; Bask Modeli mi yoksa Lice Modeli mi?

     Tuşba (Van)’nın Şâx (Çatak) ilçesinin köylerinde insanlara dışkı yedirilirken…

     Şehr-i Nûh (Şırnak)’ta evler ve insanlar yakılıp – yıkılırken ve insanlar “Her yer buradan iyidir” deyip göç ederken…

     Çolamerg (Hakkari)’in Gever (Yüksekova) ilçesinde evler onbir saat boyunca roketlere hedef olurken…

     Mış (Muş)’ın Vartinis beldesinde insanlar diri diri yakılırken…

     Diyarbekir (Diyarbakır)’in Pasur (Kulp) ve Lıcê (Lice) ilçelerinde insanlar çırılçıplak soyulup bir metre boyundaki karların üzerinde bekletilip dondurulurken…

     Diyarbakır – Bingöl karayolunun Lice – Genç arasında her saat başı yollar kesilip yolcular makinâlılarla taranırken…

     Çêwlîk (Bingöl)’in Boğlan (Solhan) ilçesinde değil gece, gündüz dışarı çıkmak imkânsızken…

     Şehr-i Nûh (Şırnak)’un Cezira Botan (Cizre) ilçesinde her Newroz’da kan gövdeyi götürürken ve oruçlu olarak rejim aleyhinde gösteri yapan halka zorla yemek yedirilirken…

     Mêrdîn (Mardin)’in Nûseybîn (Nusaybin) ilçesinde panzerler evlerin damına çıkarken…

     Diyarbekir’in Piran (Dicle) ilçesinde silahsız dolaşmak imkânsızken…

     Siz hangi modelden söz ediyorsunuz?

     Bask Modeli?! Camp David?! Geçin bunları…  Bunların hepsi “Pax – Americana”, yani Amerikan usûlü barış…

     Hangi partinin modeli Kürt sorununa çözüm getirecek? ANAP mı, DYP mi? Onlar ancak Amerika’nın yardakçılığını yapabilirler.

     SHP mi, CHP mi? Onlar ancak sokakta buldukları serserileri sokağa döküp, “Atatürkçülük yaşayacak – Türkiye İran olmayacak!” diye bağırtırlar.

     MÇP mi? O zaten Türkiye’nin Ku Klux Klan’ı. Apartheid’dan başka seçeneği yok!

     RP mi? O yıllardır “ağr sanayî hamlesi” yapmakla meşgul.

     DEP mi? Onlar tüm onur ve haysiyetlerini en büyük Kürt kasabı olan İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü’ye sattılar. TBMM’nin çatısı altına girmek için Kemalistler’den daha heveslidirler.

     PKK mı? Onlar ancak Siirt’in Xana Hewêl (Baykan) ilçesinde beşikteki bebeklere kurşun sıkabilir. Liderleri ise, M. K. Atatürk’ü örnek aldıklarını gizleme gereği bile duymazlar.

     22 Ekim’de TC ve PKK, aynı gün katliâm yaptı, biribirleriyle yarışırcasına… TC Diyarbakır’ın Lice ilçesinde, PKK ise Siirt’in Baykan ilçesinde…

     Ne modeli?..

     CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, olayı yakından izlemek için Lice’ye gelmek istedi. Ancak, kente 10 km kala geri çevrildi, ilçeye sokulmadı… Ve Baykal, konuyla ilgili olarak yaptığı açıklamada, 10 km uzaktan baktıklarında, dumanların yükseldiğini söylüyordu.

     İlçede dumanlar yükseliyor, bu 10 km uzaktan görülüyor. 10 km uzaklık, Lice için normal değil!.. 10 km, Diyarbakır – Bingöl yolunun Lice yol ayrımıdır; buradan Lice görünmez. Çünkü Lice, bir çukurun içindedir. Buradan dumanları görebilmişse, bu bile ilçede çok büyük bir yangının var olduğunun ifadesidir.

     Lice ateşler içinde…Bir sıra takip ediliyor: Dün Kulp, bugün Lice, yarın ise sıra Dara Hênê (Genç)’ye gelecek.

     Lice’de katliâm var, savaş var, yangın var.

     Başbakan Tansu Çiller, Ankara’da liderleri biraraya toplayıp görüşmek istiyor. Ama kimse Ankara’da yok. Mesut Yılmaz maç izlemek için Manchester’e gitmiş. Necmettin Erbakan, Mısır’da. Alparslan Türkeş, Turanî seferler için geziye çıkmış.

     Lice’de evler didik didik aranıyor. Lice’de arama ve “tarama” (gûlle baran) faaliyetlerine devam ediliyor.

     Bölgede katliâm var. Kimse olayın içyüzünü bilmiyor.

     Sağcı basın, ansiklopedi savaşında… Solcu basın, Uğur Mumcu’nun katilini arıyor… İslamcı basın, Mısır sinemasındaki hatunlardan bahsediyor…

     Ve basın artık Kürdistan’a girmiyor.

     PKK, basın faaliyetlerini kendi adına yasaklarken, iki taraflı katliâmların ilk perdeleri de açılmış oldu. Kahveler taranıyor: Onlarca ölü… Köylüler kurşune diziliyor: Bebekler dahil, birçok sivil insan hayatını kaybediyor… Lice bombardımana tutuluyor: Onlarca ölü, onlarca yaralı, resmî dairelerden bazıları dahil tüm işyerleri harabe. 360 ev yakılmış ve kıymetli eşyalara, para ve altınlara el konulmuş. 150 büyükbaş hayvan telef edilmiş. Belediye binasının temeli günyüzüne çıkarılmış…

     Bütün bunlar, yerel kaynaklardan alınan haberler… Ne ilk ve ne de son. Olan yine sivil halka oluyor. İşte Lice Modeli!

     Bütün bunlar olurken yarış pistlerinde atbaşı gidiyor, yarışçılar… Kundaktaki bebeleri en çok kim öldürürse…

     Tüm modeller iflas etmiş; şahinlerle güvercinler başbaşa…

     Sözün burasında, İslamî modelden sözetmeden geçmek, bu çözümsüzlüklere muğlaklık kazandırmaktan başka birşeye yaramaz… Beş parçaya bölünen Kürt halkının sorunlarının çözümü, Ortadoğu sorununun İslamî temelde çözümünden geçer. Ortadoğu’da gerçekleşecek İslam Devrimi, tüm bu sorunların süngeridir. Çünkü öteden beri Kürt halkının doğal ve bir o kadar da ısrarlı, kökleşmiş ve yer etmiş özlemi, İslam’dır. İthal modeller, hiçbir zaman bu soruna çare olamamıştır. İsteyen istediği kadar bağırıp çağırsın!..

     Bu arada Cumhuriyet, 70 yaşına girdi. Ve bize doğum günü hediyesi olarak, harabe bir Lice’yi verdi.

     “Lice” yetmiş yıllara!

     HİRA DERGİSİ

     SAYI 8

     KASIM 1993

tansu-ciller


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir