Alpler’in En Başından En Sonuna ve En Tepesinden En Aşağısına – 1

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

     Almanya’nın Bavyera (Bayern) eyaletinin Yukarı Bavyera (Oberbayern) iline bağlı Garmisch – Partenkirchen ilçesi…

     10 Nisan 2008 Perşembe…

     Garmisch – Partenkirchen, Bavyeralı olmanın bütün özelliklerini / güzelliklerini bünyesinde taşıyan şirin mi şirin bir yerleşim birimi. “Garmisch” ve “Partenkirchen” olmak üzere iki ayrı parçadan oluşan kent, Avusturya sınırının sıfır noktasında bulunuyor. 47° – 48° kuzey paralellerinin tam ortasında bulunan bu kaza, Almanya’nın en güneydeki ilçesidir. Alp Dağları eteklerinde kurulu olan bu yerleşme, deniz seviyesinin 708 metre üzerindedir. 26 bin 117 kişinin yaşadığı bu ilçenin trafik plaka kodu ise insana tebessüm ettiren bir benzerlik sonucu “GAP”.

     Doğal güzellikler bakımından eşsiz olan bu mıntıkada ilk yerleşme 802 yılına kadar uzanır. Freisingli Piskopos Magiera 1249’da Garmisch köyünü, Piskopos Emicho da 1294’te Partenkirchen köyünü kurar. Özellikle 14. yy’dan başlayarak bu mıntıka İtalya güzergâhının en önemli seyahat noktalarından biri olmaya başlar. Burası, Augsburg (Bavyera) ile Venedik (İtalya) arasında önemli bir seyahat ve ticaret merkezi haline gelir. 1889 tarihinde demiryolunun inşâ edilmesi bölge için yeni bir dönemin daha kapılarını açar. Augsburg ve Venedik’le karayolu bağlantısı bulunan bölge, tren seferleri ile birlikte Bavyera’nın başkenti Münih (München)’le de ulaşım ağına kavuşur.

     Komşu iki kasaba olan Garmisch ve Partenkirchen, 1 Ocak 1935 tarihinde, faşist iktidar döneminde birleşerek “tek kent” olurlar. Neden, biliyor musunuz? Çünkü bir yıl sonra (1936) burası dünya çapında bir spor organizasyonuna ev sahipliği yapacak, 4. Kış Olimpiyatları burada düzenlenecektir. Adolf Hitler’in “führerliğini” yaptığı ve kısa adı NSDAP olan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei), olimpiyatların düzenleneceği yerleşim biriminin dünya aleme karşı “heybetli ve vakur görünmesi için” bu iki kasabayı “Garmisch – Partenkirchen” adıyla birleştirir. Ülkede egemen olan askerî rejimin “ya sev ya terk et” düsturu uyarınca, bu yeni idarî durumu benimseyenler keyiflerince “ski” yaparken benimsemeyenler de tasını tarağını toplayıp terk-i diyar eyler (“askerî rejim”, “ya sev ya terk et” gibi yazıya ilginizi çekmek amacıyla kullanıyorum). 1936 yılında gerçekleştirilen kış olimpiyatlarında Garmisch – Partenkirchen muhteşem bir evsahipliği yapar. Öyle ki, bir sonraki olimpiyatlara ev sahipliği yapmak için resmî başvuruda bulunmuş olan Sapporo (Japonya) ve St. Moritz (İsviçre)’in bu başvurularını geri çekmeleri üzerine kısa adı IOC olan Uluslararası Olimpiyat Komitesi (International Olympic Committee), 1940’taki 5. Kış Olimpiyatları’nın da yeniden Garmisch – Partenkirchen’de düzenlenmesine karar verir ancak 1939’da patlak veren ve 6 yıl süren (6 gün değil) II. Dünya Savaşı nedeniyle bu organizasyon gerçekleşmez.

     Garmisch – Partenkirchen, şu anda sıkı bir şekilde 2011 yılına hazırlanıyor. Üç yıl sonra, Dünya Kayak Şampiyonası  (FIS Alpine World Ski Championships) bu kentte düzenlenecek.

     Ancak Garmisch – Partenkirchen’in en önemli ve ayırt edici özelliği, bu anlattıklarımızın hiçbiri değil. Evet, Almanya’nın en güneyindeki ilçe olmak, Avusturya sınırının sıfır noktasında bulunmak, Alpler’in eteklerinde kurulmuş olmak ve sürekli olarak uluslararası çaptaki kış sporları organizasyonlarına ev sahipliği yapmak, bunların hepsi de biribirinden önemli özelliklerdir ama hiçbiri “en önemlisi” değildir. Garmisch – Partenkirchen’in en önemli özelliği, Almanya’nın en yüksek dağının burada bulunmasıdır. Bu ilçenin adı zikredildiğinde akla ilk gelen özellik budur. Yani Türkiye için Ağrı Dağı’nın bulunduğu Doğubeyazıt ilçesi ne anlama geliyorsa, Almanya için de Garmisch – Partenkirchen o anlama geliyor (ne tuhaf; ikisi de sınır ilçesi ve ikisi de benim memleketim olan bölgelerden, Kürdistan ve Bavyera). Almanya’nın en yüksek dağı olan 2 bin 962 m’lik Zugspitze (Tren Zirvesi), buradadır.

     Zugspitze, tamamı Almanya’ya ait olan bir dağ değildir, bir “sınır dağı”dır. Dağın güney yamaçları Avusturya’ya aittir. İki ülke arasında bölüşülmüş bir dağdır ancak büyük kısmı ve en önemlisi de zirvesi, Almanya’nındır.

     Benim şu anda burada bulunmamın sebebi de işte bu dağdır. Bu dağ için, Zugspitze için dün akşam (9 Nisan Çarşamba) arabayla Garmisch – Partenkirchen’e geldim. Geceyi burada geçirdim ve bugün (10 Nisan Perşembe), yine ömrüm boyunca unutamayacağım muhteşem, dopdolu bir gün yaşayacağım.

     Tamamen özgür olduğum, hatta özgür kuşlardan bile daha fazla “uçtuğum” bu 24 saatlik süreyi nasıl değerlendirmem gerektiğine karar verirken fazla zorlanmamıştım. Kararımı hızlı bir şekilde verdim. Önce, Almanya’nın en yüksek dağına, dağın en tepesine çıkacak, aşağı indikten sonra da direksiyonun başına geçecek ve Avrupa’nın en yüksek ve en büyük sıradağları olan Alpler’i bir başından diğer başına kat edecektim.

    Yatay bir şekilde dizilen Alp Dağları’nı doğu – batı ekseninde bir gün içinde arabayla kat etmek mümkün değildir. Fakat daha dar olduğu için, kuzey – güney ekseninde bu mümkündür. Ben de öyle yapacağım. Doğayı ve spor yapmayı sevenler “hobi” olarak bu işi bisikletle yapıyorlar zaten, fakat günler sürüyor. Benim o kadar vaktim olmadığı için bu eylemi arabayla yapacağım.

     Alp Sıradağları’nın kuzey başlangıç noktasından başlayıp güney bitiş noktasına kadar gideceğim. Bu işlemi bir gün içinde tamamlayacağım ve başarırsam bir günde 3 ülke (Almanya, Avusturya ve İtalya) gezmiş olacağım.

     “Bir günde 3 ülke” gezmek, geçen gezideki gibi “bir günde 4 ülke” gezmek kadar rahat olmayacak tabiî ki. Çünkü bu kez gezeceğim ülkeler “yan yana” konuşlanmamışlar, “arka arkaya” dizilmişlerdir. Yani siz, örnek veriyorum, Türkiye, İran ve Irak’ı bir günde rahatça gezebilirsiniz, Hakkari üçgeninde kalarak üç ülkeyi de birkaç saatte alabilirsiniz. Fakat gezmek istediğiniz üç ülke Türkiye, İran ve Pakistan olursa o zaman durum değişir işte. Çünkü Türkiye’den Pakistan’a geçebilmeniz için İran’ı baştan başa kat etmeniz gerekecektir. Benim durumum da bunun gibi işte. Almanya’dan İtalya’ya geçebilmem için ikisinin ortasında bulunan Avusturya’yı bir baştan bir başa kat etmem gerekiyor.

     Kafaya taktım, bunu başaracağım: Yol verin bre küffar dağlar, Okçu Yusuf’un torunu geliyor!

     10 NİSAN 2008: ALMANYA – AVUSTURYA – İTALYA

     Sabah namazlarının kılana tarifsiz bir huzur veren apayrı bir havası vardır zaten ancak bu “fecr-i sâdıq” vaktini ve bu vaktin “es- selâtu xayr’un mine’n- newm” (namaz uykudan daha hayırlıdır) bilinci kazandıran ibadetini heybetli Alp Dağları eteklerinde edâ etmek, bu anı tertemiz dağ havasını teneffüs ederek yaşamak bambaşka bir güzelliktir.

     Namazdan sonra yatmayıp güzel bir kahvaltı yaptım. Öylesine iştahlı ve keyifli bir kahvaltı ki, anlatamam. Dün akşam geldiğim bu diyarda, rahatça uyuyabileceğim doğru dürüst bir yatak bile nasip olmamış, sert bir koltuğun üzerinde uyumuştum. Bundan dolayı sırtımda biraz ağrı vardı ama umursamıyordum. Dağ havası, insanın iştahını açıyor gerçekten. Hele bir de çok erken bir vakitte uyanmış ve buz gibi soğuk suyla abdest almışsanız büsbütün artar iştahınız. Normal olarak, zaten boğazıma düşkün bir insanım, bir de iştah açan dağ havası eklenince nasıl bir kahvaltı yaptığımı varın siz tahmin edin.

     Kahvaltımı yapıp karnımı doyurduktan sonra unutulmaz / unutulması teklif dahi edilemez geziye başlayabilirdim. Arabaya atladığım gibi, ülkenin en yüksek dağı olan Zugspitze’nin yolunu tuttum. Şehir içindeki caddelerde yol alarak sadece birkaç dakika içinde dağa ulaştım. Dağın altındaki kocaman park sahasına arabayı park ettim. Fotoğraf makinâmı, not defterimi ve içimdeki yaşama sevincini alarak dışarı çıktım.

     Almanya’nın en yüksek dağına çıkmak, öyle kolay bir iş değil. Sadece bedensel güç değil, maddî güç de istiyor. Duyunca parmaklarınızı ısıracak ve hatta ıslık çalacaksınız: Dağa çıkmanın fiyatı, kişi başına 47 € (yazıyla, kırk yedi Avro). Çok pahalı! Tren veya teleferikle çıkıyorsunuz.

     Ancak bendeniz, “Press Bey’den olma” ve “Medya Hanım’dan doğma” bir “şanslı çocuk” olduğumdan, bana “beleş”… Fiyatları sadece merak için soruyorum (araştırmacı yazarıyım ya, o bakımdan yani).

     Öğrendiğime göre dağa Avusturya tarafından çıkanlar 32 € ödüyorlarmış, yani 15 € daha ucuz. Bundan ötürü, dağa çıkmak isteyen Almanlar’ın çoğu arabasıyla Avusturya’ya geçip, dağa o taraftan çıkıyorlarmış. Mesafe zaten topu topu 5 km kadar bir şey.

     OKUYUCULARIMIZ İÇİN MANTIK SORUSU: Dağa çıkmak neden Almanya tarafından pahalı da, Avusturya tarafından ucuz? (EL- CEVAP: Because, Almanya için bu dağ çok önemlidir, zira ülkenin en yüksek dağıdır. But, Avusturya’da bundan daha yüksek bir sürü dağ olduğundan, bu dağ onlar için sıradan, herhangi bir dağdır.)

     Dağa çıkıp inmenin iki yolu var; tren veya teleferik. Ben teleferikle çıkıp trenle inmeyi kararlaştırdım. Maksat, iki heyecanı da yaşamak.

     Teleferiğe Eib Gölü (Eibsee) kıyısında biniliyor. 4, 8 hektar büyüklüğündeki ve ortalama 26 m derinliğindeki bu gölün en derin yeri 35, 4 m,  en sığ yeri ise 12, 2 m. Uzunluğu 3, 15 km, genişliği ise 0, 56 km olan gölün üzerinde 8 tane küçük ada bulunuyor. Bunlar batıdan doğuya doğru, bir adı da “Alpenbühl” (Alpler’in Hırsı) olan “Almbichl” (1330 m²), “Ludwigsinsel” (2280 m²), “Scheibeninsel” (440 m²), bir adı da “Schöne Insel” (Güzel Ada) olan “Maximiliansinsel” (990 m²), bir adı da “Schönbühl” (Güzel Hırs) olan “Schönbichl” (710 m²), “Braxeninsel” (710 m²), “Sasseninsel” (4390 m²) ve  “Steinbichl” (410 m²).

     İçeri girdik ve boş bir teleferiğin gelmesini bekliyoruz. İçimizde müthiş bir heyecan var, tabiî ki. Oradaki insanların tamamı kayak takımları ve malzemeleriyle gelmiş, kış sporlarına uygun kıyafetler giymişler. Aralarındaki tek “gakkoş” benim, anlayacağınız. Ne yapayım, benden bu kadar! Bugüne dek ne Alp Dağları’nda “ski” yapacak kadar “dünya için”, ne de Malta kıyılarındaki deniz sularında “jet – ski” yapacak kadar “âhiret için” çalıştım. İşte böyle, “iki” arada bir “dere”de, üzerimde normal kıyafetim ve sırtımda fotoğraf makinâsı çantasıyla gezinip duruyorum.

     Teleferik geldi, kapılar açıldı ve sırayla bindik (Türkiye’de yaşayanlar için, “sıra” sözcüğünün açıklaması: Aynı yere varmak isteyen birden fazla insanın, herhangi bir karışıklığa ve itiş kakışa sebebiyet vermemek için belli bir ölçü içerisinde arka arkaya dizilmesi). İçerisi tıka basa dolduktan sonra kapılar kapandı ve havalanmaya başladık. İnanılmaz keyifli birşey bu, teleferik havalandıkça altımızdaki Eib Gölü küçülüyordu. Bir aşağıya bakıyordum, bir de içerideki “solukyüzlülere”…

     Ancak epey bir yükseldikten ve aşağıdaki evler, ağaçlar bir hayli küçüldükten sonra bendeki heyecan duygusuna bir de korku eklenmeye başladı. Söylemesi ayıp, bende “yükseklik korkusu” var da…

     Neyse ki sağ salim çıktık dağın tepesine. 2962 m yükseğe çıktık ve teleferikten indik. İnanılmaz bir şey bu. Teleferikten inince, aradaki boşluktan bir kez daha baktım aşağıya. Bırrr, korkunçtu!

     Almanya’nın en yüksek dağı olan Zugspitze (Tren Zirvesi), tam olarak 2 km 962 m 6 cm yüksekliğindedir. Almanya’ya ait Grainau köyü (Bavyera eyaleti) ile Avusturya’ya ait Ehrwald köyü (Tirol eyaleti) arasında sınırdır.

     Bu dağa ilk çıkan insanlar, 27 Ağustos 1820 tarihinde Josef Naus ve Johann Georg Deutschl oldular. Dağın zirvesine ilk çıkan kadın ise, 1853 yılında Karoline Pitzner oldu.

     Şimdi dağın tadını çıkarmaya geldi sıra. Zugspitze’nin tepesinde neler yok ki? Restoran, pastane, café, suvenir dükkânı… Saate baktım, daha 9 bile olmamış; 08: 57. Minimum 3 – 4 saat kalırım burada. Almanya’nın en yüksek noktasına çıkmışım, en yüksek seviyesindeki kişi olmuşum, öyle kolay kolay iner miyim? Buralara etimle tırnağımla, emeğimle çıktım ben. Öyle kolay kolay inmem, kimse kusura bakmasın!

     Teleferikten indikten sonra birkaç merdiven daha çıkmam gerekiyordu, dağın hakikaten en zirvesine çıkabilmek için. Çıktım! Dağın en tepesinden bakınca bütün Alp Dağları sanki ayağınızın altında. Bütün dağlar sizden daha alçakta duruyorlar. Öylesine ilginç bir duygu ki, bunu gerçekten yaşamak lazım. Zugspitze’nin tepesinden bakınca ta 90 km uzaklıktaki Münih kentini, diğer taraftan bakınca da 100 km’den daha uzakta bulunan İtalya topraklarını bile görebiliyorsunuz. Şu anda Almanya’nın en yüksek noktasındayım ve o kadar yüksekteyim ki, bulunduğum yerden baktığımda çıplak gözle tam 4 ülkenin topraklarını görebiliyorum: Avusturya, Liechtenstein, İsviçre ve İtalya. İnanılmaz, olağanüstü, muhteşem!

     Bir de kulaklarımın içinin dolduğunu hissettim. Hani uçaktayken olur ya, aynısı burada da oldu. Sanki uçaktan bakıyorum ama gözlerimin önünde pencere yok. Düşünün, 3 bin metre yüksekteyim.

     Dağın en yüksek noktasına, altından bir “Haç” dikmişler. Eh, burası Almanya, normaldir. Düşünün, Türkiye’de Ağrı Dağı’nın tepesine Tevhid bayrağı assak, bizi ne yaparlar? Doğrudan Terörle Mücadele Şubesi’ne tabiî ki. Orada misafir edip bize “Şol cennetin bülbülleri / Öter Allâh deyu deyu” ilâhisini söyletirler!

      Şu anda Almanya’nın en yüksek noktası olan Zugspitze’nin tepesindeyim. 2 bin 962 m yüksekteyim. 82 milyon 244 bin nüfûslu Almanya’da en yüksekte bulunan kişi benim. Geri kalan 82 milyon 243 bin 999 kişinin tamamı benim altımda.

     Allâh-û Ekber!… Allâh-û Ekber!… Allâh-û Ekber!…

     SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ

     CİLT 2

FOTOĞRAFLAR:

DSC_3129

Dağdaki karlar eriyip su olmuş, aşağıya doğru akıyor. Sanki gerçek bir şelâle. Oysa bir akarsu gibi görülen şey, eriyen kardan başkası değil. Doğanın kendisi bir san’at, Yaratıcı’nın güzel bir san’atı. Ancak san’at olan doğa, bazen böyle harekete geçip san’atçı oluyor. İşte san’atçı doğanın güzel bir eseri. (ALMANYA)

DSC_3174

Almanya’nın en güneyindeki ilçesi olan Garmisch – Partenkirchen’in en önemli gurur kaynağı, ülkenin en yüksek dağı olan Zugspitze’ye sahip olmasıdır (ALMANYA)

DSC_3188

Almanya’nın en yüksek dağı olan 2962 m’lik Zugspitze. Dağın arka taraftaki yamaçları Avusturya’ya ait. (ALMANYA)

DSC_3203

Zugspitze’ye nasıl çıkılıp inileceğini gösteren büyükçe pano (ALMANYA)

DSC_3210

Teleferiğe biniş yeri; heyecanın başladığı yer işte bu kapının ardı (ALMANYA)

DSC_3215

Karşıdan gelmekte olan teleferiğe birazdan tam bu noktada bineceğiz ve dağın tepesine doğru havalanacağız (ALMANYA)

DSC_3220

Havadayken kimseden ses çıkmıyor, herkes heyecanla dağın zirvesine ayak basacağı anı bekliyor (ALMANYA)

DSC_3228

Gidiş – gelişli teleferik trafiği… Bir teleferiğin içinden diğer teleferiği böyle görüntüledim (ALMANYA)

DSC_3232

Dağın zirvesinde teleferikten indikten sonra boşluktan aşağıyı böyle çektim. Korkunç bir manzara bu. (ALMANYA)

DSC_3233

Objektifi yakınlaştırarak çektiğim diğer resimden bakarsanız, dehşeti daha yakından hissedersiniz. Özellikle Eib Gölü ne kadar güzel görünüyor, değil mi? (ALMANYA)

DSC_3244

Şu anda Almanya’nın en yüksek noktasındayım, 2962 metre yüksekte (ALMANYA)

DSC_3245

Dağın en yüksek noktasına, altından bir “Haç” dikmişler (ALMANYA)

DSC_3249

Şu anda Almanya’nın en yüksek noktası olan Zugspitze’nin tepesindeyim. 2 bin 962 m yüksekteyim. 82 milyon 244 bin nüfûslu Almanya’da en yüksekte bulunan kişi benim. Geri kalan 82 milyon 243 bin 999 kişinin tamamı benim altımda. (ALMANYA)

DSC_3250

Dağın zirvesinden Eib Gölü’nün görünüşü (ALMANYA)

DSC_3256

Dağın zirvesinden kuzey (Almanya) tarafına bakış… Resimde rahatlıkla seçilebilen Starnberg Gölü’nün hemen arkasında Bavyera’nın başkenti Münih’i çıplak gözle görebiliyorsunuz. (ALMANYA)

DSC_3257

Dağın zirvesinden güney (Avusturya) tarafına bakış… Resmin en son noktası olan 100 km’den daha uzaktaki İtalya topraklarını çıplak gözle görebiliyorsunuz. (ALMANYA)


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir