Şeyh Said Kıyamı’nın Kökenleri – 7

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

     (Geçen sayıdan devam)

     Şark İstiklâl Mâhkemesi Başkanı ve Denizli Milletvekîli Mazhar Müfit Kansu, dâvâ dosyasının ve evraklarının incelenmesinden sonra 28 Haziran 1925 (6 Zilhicce 1341) tarih ve 1341 / 69 sayılı İstiklâl Mâhkemesi kararını tebliğ etti:

     “Yapılan mâhkemelerden ve tetkiklerden, tekke ve zaviyelerin birer kötülük ve fesâd ocağı oldukları ve bu tekkelerle zaviyelerde şeyhlerin kendilerine Allâh süsü vererek halkı kendilerine taptırmak gibi, dînin kabul edemeyeceği fiiller işledikleri, mâhkeme huzurundaki ifadelerinden anlaşılması dolayısıyla Şark İstiklâl Mâhkemesi, yargı bölgesi içindeki bütün tekkelerle zaviyelerin kapatılmasıyla kaldırılmasına karar vermiştir.

     Şeyh Said’in vukua getirdiği ve Dîn ve Şeriât araç kılınarak hakikatte müstakil bir Kürdistan İslam Devleti teşkil etmek amacıyla cereyan eden müsallâh (= silâhlı) isyan ve ihtilâl hareketlerine muhtelif şekil ve sur’etlerde karışıp katılarak isyanın devam ettiği haftalar ve aylar boyunca birçok şehir, kasaba ve köyleri, devlet ve hükûmet zabıta ve askerî kuvvetleriyle kanlı bir harb halinde çarpışmak suretiyle zapt ve işgal eden ve ihtilâl bölgesindeki en mühim vilayet ve merkezlerinden Diyarbekir şehrini dahi muhasaraya ve orada dahi inat ve ısrarla harb ve katlden çekinmeyen ve nihayet uğradıkları acz ve mahrumiyetlerden sonra tutuldukları günlere kadar birçok asker, zabit ve vatandaşları cerh, şehit, esir eden, sirkatler, gaspler, yağmalar yapan ve yaptıran şahıslardan oldukları iddiâsıyla mâhkemeleri icrâ edilmiş olan 81 sanıktan Şeyh Said, Şeyh Abdullâh, Kâmil Bey, Baba Bey, Şeyh Şerîf, Fakih Hasan, Hacı Sadık Bey, Şeyh İbrahim, Şeyh Ali, Şeyh Celâl, Şeyh Hasan, Mehmed Bey, Hanili Salih Bey, Madenli Kadri Bey, Şeyh Şemseddîn, Darahini Tahrirat Kâtibi Tahir, Nahiye Müdürü Tayyib ve avaneden 29 kişi idama mâhkum edilmiştir.”

     Şeyh Said’in Alevî hizmetkârı Çerko, mâhkeme kararıyla serbest bırakılmıştı. Mâhkeme reisi, Çerko’nun beraatini tebliğ edince, Alevî bir Çerkes olan Çerko, tam ismiyle Yusuf oğlu Çerkes Jandarma Hamîd salona giriyor ve kahramanca şöyle haykırıyor:

     “Şeyh Said’in olmadığı İslamsız bir dünyada, benim için hayat haramdır. Zîllet altında yaşamaktansa, izzetlice idam sehbâsında ölmek daha evlâdır.”

     Çerko’nun bu yiğit çıkışına oldukça şaşıran ve kelimenin tam mânâsıyla şok geçiren mâhkeme üyeleri, hemen beraat kararının üstünü çizdiler ve O’nun hakkında da İDAM kararını verdiler.

     Böylece idam edileceklerin sayısı 46 iken 47’ye çıktı. Sonuncu isim olan Çerko’nun kendi arzusuyla.

     Şeyh Said ve beraberindekiler, tekrar hapishaneye getiriliyor. 28 Haziran’ı 29 Haziran’a bağlayan gece Şeyh Said ve diğer İslam askerleri içeride Qur’ân okuyup namaz kılarlarken Muhafız Bölüğü Komutanı Nazif Bey görünür. Sert bir sesle emir verir:

     – Haydi bakalım, birer birer çıkınız!

     Hepsi dışarı çıkar. En önde Fakih Hasan vardır. Şeyh Said, ortalarda bir yerdedir. İstiklâl Mahkemesi üyeleri de orada amade beklemektedir. Ali Saip Bey, kendisiyle içli – dışlı olduğu Şeyh Said Efendi’yi kafilede göremeyince yüksek sesle sorar:

     – Said Efendi nerede?

    Şeyh Said yanıt verdi ve biraz şakacı bir üslûbla şöyle dedi:

     – Buradayım!… Ali Saip Bey, hani doğruyu söylemen gerekirse, beni kurtaracaktın. Kurtulmuş olsaydım, Xînûs’a kuzu yemeye dâvet edecektim seni.

     Şeyh Said bu cevabıyla onlara, daha önce ağızlarından laf almak için söyledikleri yalanı yüzlerine çarpmıştı. Fakat cellâtlarda âr ve hâyâ ne arar? Allâh’tan korkmayanlar, kuldan mı utanır?

     – Ne yapalım Said Efendi?… Seninle Hınıs’ta kuzu yiyemiyeceğiz.

     – Ben Qûr’ân’a göre doğru olanı yaptım ve mâhkemede doğruyu söyledim. Doğruluğun cezâsı idam mı?

     -Şeyh Efendi, bundan daha hafif ceza olur mu?

     – Bundan daha ağırını söyle bakalım Saip Bey…

     – Bu kadar Türk kanının dökülmesine, hânumanların sönmesine sebeb oldun. Cezanı çekeceksin.

     – Seni severim. Ama Rûz-i Mâhşer’de seninle muhâkeme olacağız.

     – O gün babasız bıraktığın masum çocuklar, hânumanlarını söndürdüğün biçarelerle muhâkeme edileceksin.

     – Zalimlerle ve katillerle elbet mâhşer gününde hesaplaşacağız. Boynuzsuz keçinin âhını boynuzlu keçiden alırlar. Bana şehâdeti nasib eden Allâh’a şükrediyorum. ŞUNU BİLİN Kİ, BENİM KANIM SİZİN İNKILABINIZI BOĞACAKTIR.

     Daha sonra Şeyh Said, idam sehbâsına götürülür. Yolda dûâ okumaktadır. Şeyh Said dûâsını bitirince, askerler tarafından boynuna yağlı kemend geçirilir. Bu esnada Şeyh Said’e son isteği sorulduğunda, kâğıt kalem ister ve kâğıda Arapça olarak şunları yazar:

     “We lâ ubâlî bi sulbî fî cuz’u-ir râda

     İn kâne mesre’i fî- Allâh’i we fî’d- Dîn.”

     (Mücadelem Allâh için ve Dîn için olduktan sonra, idam sehbâlarından korkum yoktur)

     … Ve Şeyh Said Hazretleri, 28 Haziran’ı 29 Haziran’a bağlayan gece, saat 02:00’de darağacına asılarak idam edilir.

     Şeyh Said idam edilir!.. Şeyh Said şehîd olur!.. Şeyh Said rehber olur!..

     Şeyh Sâaid halkından ayrılır ve Râbb’ine kavuşur. Halkını, “ümmetin yetimleri” olarak bırakır ve gider.

     Hz. Hamza’nın, İmam Ali’nin, İmam Hasan’ın, İmam Hüseyn’in, Yasîr ailesinin yanına, şehîdlerin diyarına gider. Ve yetim kalan mazlûm, mustaz’âf ve mahrum Kürdistan halkı hep bir ağızdan feryâd eder. Kürt anaları ağıt yakar:

     “Ezâ ezâ günüdür,
     Bugün ezâ günüdür,
     İdam edildi Şeyh Said,
     Bugün mâtem günüdür.”

     İDAM EDİLENLERİN LİSTESİ

     1 – Şeyh Said

     2 – Şeyh Said’in damadı, Varto ve Muş cephesi komutanı Melıkanlı Şeyh Abdullah

     3 – Varto hücûmunda bulunan aşiret resisi Toqliyanlı Halîd oğlu Kâmil Bey

     4 – Kâmil Bey’in kardeşi Baba Bey

     5 – Elâzığ cephe komutanı Şeyh Şerif

     6 – Dara Hênê (Genç) inzibât komutanı ve geri hizmetler âmiri Fâkih Hasan Fehmî

     7 – Dara Hênê mıntıkasındaki kıyam hareketlerinde bulunan Valirli Hacı Sadık Bey

     8 – Elâzığ, Palu ve Çapakçur (Bingöl) cephelerinde çalışan ve mücahîdler nâmına Çapakçur’da idareyi ele alan reislerden Çanlı Şeyh İbrahim

     9 – Harput cephesinde savaşan ve mücahîdler üzerinde etkisi olan Harputlu Şeyh Ali

     10 – Harput cephesinde savaşan ve mücahîdler üzerinde etkisi olan Harputlu Şeyh Celâl

     11 – Mücahîdler üzerinde büyük etkisi olan Şeyh Hasan

     12 – Diyarbekir ve Lice taarruzlarında müfreze komutanlığı yapan Garibli İzzet Bey

     13 – Garibli İzzet Bey’in oğlu Mehmed Bey

     14 – Çatışma sonucu yakalanan Hanili Mustafa Bey

     15 – Çatışma sonucu yakalanan Hanili Hacı Salih Bey

     16 – Nezîb Dağları’nda yakalanan Çanlı Şeyh Abdullâh

     17 – Nezîb Dağları’nda yakalanan Şeyh Ömer

     18 – Medresesinde kıyam için hazırlıklar yapan Hanili Şeyh Adem

     19 – Maden inzibât komutanı Madenli Kadri Bey

     20 – Mücahîdlerin temsilcisi olarak çalışan ve o sıfatla Piran’a gelen Piranlı Molla Mahmud

     21 – Kıyamın en son yakalanan liderlerinden Silvanlı Şeyh Şemseddîn

     22 – Kıyamın tebliğcilerinden olup harekâta katılan Termilli Şeyh İsmail

     23 – Aynı köyden Termilli Şeyh Abdullâtif

     24 – Varto taarruzun bulunan ve Şeyh Abdullâh’ın müridi olan Balıkanlı Molla Emin

     25 – Çapakçur boğazında son harbe katılan Arap Abdî

     26 – Varto’ya 100 atlı ile saldıran Kargapazarlı Halîl oğlu Mehmed

     27 – Şeyh Şerîf’in kâtibi ve mesai arkadaşı Şinıklı Hasan oğlu Süleyman

     28 – Elâzığ ve Palu muhacirlerinden köy öğretmeni Musyanlı Molla Cemil

     29 – Aşiretiyle birlikte ayaklanmaya katılan Az aşireti reisi Demirci Ömer oğlu Süleyman

     30 – Gêğî (Kiğı) harbine katılan Şerîf oğlu Süleyman

     31 – Fâkih Hasan’ın kâtibi Tahir Bey

     32 – Kıyamın önderlerinden Hanili Mustafa Bey oğlu Mahmud Bey

     33 – Varto’da Şeyh Abdullâh ile birlikte çalışan ve Şeyh Musa’nın oğlu olan Şeyh Ali

     34 – Varto mücahîdlerinden ve beylik bir katırla Hesenanlı Halîd Bey’in yanına giderken yakalanan Balıkanlı Hacı Halîd

     35 – Varto’yu denetimleri altında tutan mücahîdlerden Diyadinli Temur Ağa

     36 – Şeyh Abdullâh’ın cihad arkadaşı ve Hınıslı Kâmil Bey’in oğlu olan Abdullâtif Bey

     37 – Varto taarruzuna katılan mücahîdlerden Muşlu Mehmed Bey

     38 – Varto taarruzuna katılan mücahîdlerden Süleyman Bey

     39 – Varto taarruzuna katılan mücahîdlerden Bahri Bey

     40 – Mücahîdlerin önder şeyhlerinden Zoravalı Şeyh Cemil

     41 – Çapakçur çatışmasında bulunan mücahîdlerden ve Çapakçurlu Süleyman Bey’in oğlu olan Yusuf Bey

     42 – Çapakçur çatışmasında bulunan rehber mücahîdlerden biri olup Yamak aşiretinden olan Ali Baban

     43 – Şeyh Abdullâh’la birlikte cihad eden Kargapazarlı Halîd Bey

     44 – Harput cephesinde savaşan ve Nadir Bey’in oğlu olup Şeyh Ali’nin yakın arkadaşı olan Halîd Bey

     45 – Çatışmada yaralanan Mehmed oğlu Tahir

     46 – Kıyamın organizatörlerinden olan nahiye müdürü Tayyib Ali

     47 – Şeyh Said’in hizmetkârı “Çerko” lakaplı Yusuf oğlu Çerkes Jandarma Hamîd

     Ayrıca;

     İdama mâhkum olanlardan Çêwlîk (Bingöl) Kaymakamı Çerkes Hüseyin Hilmî Bey’in geçmişte yaptığı vatanî hizmetler ve Kuvâ-i Millîye’de geçmiş eski hizmetleri gözönünde bulundurularak, hakkındaki idam kararı değiştirilip Konya’da 15 YIL KÜREK ÇEKME CEZASINA çevrilirken, Salih Bey’in oğlu Hüseyin de henüz 15 yaşından küçük olduğu için, hakkındaki idam kararı değiştirilip Adana’da 10 YIL HAPİS CEZASINA…

     Jandarma teğmeni Mehmed Mihrî ve jandarma yüzbaşısı Ali Avnî’nin ASKERLİKTEN ÇIKARILMALARINA ve 10 YIL KÜREK ÇEKME CEZASINA…

     Cemil Paşazâde Ekrem ve Malazgirt savcısı Abdulmecîd Bey’in 10 YIL KÜREK ÇEKME CEZASINA…

     Hanili Mustafa Bey’in küçük oğlu henüz 13 yaşında olduğu için 3 YIL KÜREK ÇEKME CEZASINA…

     Vazifesinde kayıtsızlık ve ihmal gösterdiği için Dara Hênê (Genç) Valisi İsmail Hakkı Bey’in (kıyamdan önce Şeyh Said’e resmî bir karşılama yapıp ayağına giden ve tokalaşan, sonra da evine yemeğe dâvet eden vali) Livane (Artvin) ilinin Hopa ilçesinde 1 YIL HAPİS CEZASINA ve DEVLET HİZMETLERİNDE ÇALIŞTIRILMAMASINA…

     Çêwlîk (Bingöl) hâkimi olan Irak – Bağdadlı Rıza Bey’in MİLLÎ HUDUD DIŞINA ÇIKARILMASINA…

     Bazıkanlı Ahmed oğlu Reşîd Bey, Çapakçurlu Mehmed oğlu Hüseyin Bey, sıhhîye kâtibi Niyazi Bey, jandarma Ali oğlu Hasan, Bitlisli Mûhâmmed Salih Efendi, Kargapazarlı Ahmed oğlu Reşîd Bey, Kargapazarlı Ahmed oğlu Süleyman Bey, İsmail oğlu Ahmed, Dara Hênê müftüsü Hacı İlyas Efendi, Kerkerutlu İsmail oğlu Ali Bey, Cumhuriyet Halk Fırkası (CHF) Dara Hênê teşkilât başkanı (Dara Hênê valisinin Şeyh Said’le ilgili bilgileri kendisinden sorup öğrenmeye çalıştığı şahıs) olan Rüşdî Efendi, Molla Abdulhamîd, Rutkanlı Nimet Bey, Mehmed oğlu Ahmed Bey, Mehmed oğlu Maksut Bey, Hacı Sadullâh oğlu İbrahim Bey, Şeyh Said Efendi’yi yakalattıran hâin bacanağı Vartolu emekli binbaşı Kasım Bey, binbaşı Kasım’a bu olayda yardım eden iki kardeşi Ali Ağa ve Cendî Ağa’nın BERAATLERİNE…

     Nakib Bekir Sıdkı Bey, Cemil Paşazâde Ömer, Cemil Paşazâde Kadri, Cemil Paşazâde Cevdet, Cemil Paşazâde Memduh ve Cemil Paşazâde Muhiddîn’in de haklarındaki ihbarâtın kanunî mes’uliyeti muste’zîm fiillerinden olmadığı anlaşıldığından onların da ADEM-İ MES’ULİYETLERİNE karar verildi.

     ŞEYH SAİD KIYAMI’NIN NİHAÎ ZAFERE ULAŞAMAMASININ SEBEPLERİ

     1 – Kıyamın düşünülen zamandan önce, hazırlıksız ve bir provokasyonla başlaması:

     Kıyam düşüncesi, Şeyh Said’de ve diğer âlimlerde Aralık 1924’te oluşur. İslamî bir kıyam için hazırlıklar yapılmaya başlanır. İlkbahar’da en az bir veya iki yıl sonra düşünülen hareket, 13 Şubat 1925’te Şeyh Said Efendi Piran’da bir düğünde vaaz verirken rejim askerlerinin bilinçli provakasyonuyla bir emrivaki (oldu – bitti) neticesinde, Müslümanlar daha kıyam hazırlıklarını yapmamışken başlar ve artık olayların önü alınamaz. Rejimin en hazırlıklı ve Müslümanlar’ın en hazırlıksız olduğu bir dönemde başlayan kıyam, nihaî zafere ulaşamadı.

     2 – Sonu gelmeyen ihanetler:

     Daha önce de ifade ettiğimiz üzere Şeyh Said Kıyamı Tarihi, “İhanetler Tarihi”dir. İlkin Şeyh Said’e biât eden birçok aşiret, şeyh ve ağalar, kendilerini para ve makam karşılığında rejime satarak Şeyh Said’e ve şanlı kıyama ihanet ettiler. Şeyh Said ve erlerini arkadan vurdular. Önce Gêğî (Kiğı) saldırısında Xormek aşiretinin Kemalist rejimle anlaşarak Şeyh Said’in mücahîdlerini arkadan vurması, Mezire (Elâzığ) ve Meledî (Malatya) üzerine yürünürken Alevî ve seküler Kürt ulusalcısı olan çevre aşiretlerin yaptığı ihanetler – ki hepsi para karşılığında kendilerini Kemalist rejime satmışlardı –, Gûmgûm (Varto), Mıj (Muş) ve Zûlqarneyn (Bitlis)’deki aşiretlerin ihaneti, en sonuncusu ve en öldürücüsü de Şeyh Said’in bizzat bacanağı Binbaşı Kasım tarafından yakalattırılıp laik rejime teslim ettirilmesi.

     3 – Rejimin yalan – yanlış propagandaları:

     Laik rejim, Şeyh Said Kıyamı başladığında, kıyamın mahiyeti hususunda her tarafa ayrı bir şekilde – nasıl uygun oluyorsa öyle – propaganda yaptı. Bu cümleden olarak Kürdistan’a ayrı, Türkiye’nin batısına ayrı, Avrupa’ya ayrı ve Ortadoğu’ya ayrı bir dille malumat (!) verdi.

     Kemalist rejimin kıyam bölgesinde yaptığı propaganda : “Şeyh Said, Ermenîler’le işbirliği içindedir. İngilizler, Fransızlar ve İtalyanlar’dan destek görüyor. İsyanın dînî motifleri sizi yanıltmasın!”

     Türkiye’nin batısındaki yerlerde yaptığı propaganda : “Doğu’da Ermenîler ve Hristiyanlar, Kürtler’i alet ederek isyan çıkarmıştır. Amaç, Doğu ve Güneydoğu’da bir Ermenistan Devleti kurmaktır!”

     Avrupa’ya yaptığı propaganda : “Doğu’daki isyan hareketi, Şeriât için yapılmıştır. Eğer isyanı bastırmak için bize yardım etmezseniz, sizin baş düşmanınız olan İslam, yeniden vücûd bulacaktır!”

     Ortadoğu’ya yaptığı propaganda : “Bu isyan, Anadolu ve Arap dünyasını işgal etmek isteyen büyük devletlerin çıkarttığı azınlık isyanıdır!”

     4 – Rejim askerlerinin Şeyh Said askerleri kılığına girerek soygun ve talana girişmesi:

     Kıyamı durdurmakta epey zorlanan laik rejim, çok sinsî bir yönteme başvurarak kendi askerlerine Şeyh Said askerlerinin giydiği kıyafetleri giydirmek suretiyle soygun ve talana sevketti. Şeyh Said askerleri kılığındaki rejim askerleri her tarafı yağmaladı. Evlere girerek eşyaları ve kadınların taktıkları altınları gasbettiler. Hatta sarkıntılık olaylarına dahi karıştılar. Böylece saf olan belli kesimler, bunları Şeyh Said’in mücahîdlerinin yaptığını sanarak Şeyh Said’e olan desteklerini kestiler ve hatta “Bunlar hem ‘biz Şeriât için kıyam ediyoruz’ diyorlar, hem de kızlarımıza sarkıntılık ediyorlar” deyip rejimin safına geçtiler.

     ŞEYH SAİD KAYB MI ETTİ?

     Şehîd Beheştî’nin çok güzel bir sözü vardır: “Şehîd verdik demeyin, şehîd kazandık deyin!”

     Kazanım, elde etmek ve iye (sahip) olmak demektir. Özdekçi (materyalist) bir bilgilenme ve eğitim çemberi içinde bulunduğumuz için, “kazanmak” olgusuna (görüngü) bakışımız da hep bu doğrultuda oluyor.

     İmam Hüseyn kayb mı etti?

     Şeyh Said, Seyyîd Qutb, İzzeddîn el- Qassam, Malcolm X, Abbas Musâwî ve nice şehîdlerimiz…

     Bunlar kayb mı etti? Kesinlikle “hayır”!..

     Bir hareketin ve hareket rehberinin kazanıp kazanmadığını belirlemek için, hareketin o anki neticesine değil, tüm zamanlar içinde dengeleri nasıl, ne derece ve ne yönde etkilediğine bakmak gerekir. İmam Hüseyn, 72 yârânıyla birlikte katledildi. Hiçbir erk kazanımına mazhar olamadı. Ama İmam Hüseyn’in dökülen pâk kanı, bugün bir milyarlık İslam ümmetine hayat veriyor. İmam Hûseyn’in kanı İran’da devrim oluyor. Filistin’de intifada, Kürdistan’da serhıldan, Cezayir’de direniş, Keşmir’de kıyam, Tacikistan’da umut oluyor. Demek ki İmam Hüseyn kaybetmedi, kazandı. Hem de çok büyük bir zafer kazandı. Bilâkis, kaybeden zavallı Yezîd ve takipçileridir.

     Her zamanın, her savaşın, her coğrafyanın bir “Seyyîd’uş- Şühedâ”sı vardır. Bunlar, mazlûm ve mahrum bırakılmış halkların, mustaz’âf kitlelerin ve yalınayaklıların rehberleridirler.

     Uhud’da Hz. Hamza, Sıffîn’de Ammar bin Yasîr, Kerbelâ’da İmam Hüseyn, Endonezya’da Prens Şeyh Yusuf, Bharat (Hindistan)’ta Ebu’l- Kelâm el- Azad, İran’da Muhammed Hüseyn’i Beheştî, Kafkasya’da Şeyh Şamil, Irak’ta Muhammed Baqr es- Sadr, Hicaz’da Cûheyman el- Uteybî, Lübnan’da Abbas Musawî, Filistin’de İzzeddîn el- Qassam, Mısır’da Seyyîd Qutb, Trablusğarb (Libya)’da Ömer Muhtar, Cezayir’de Şeyh Abdulkadîr, Nijerya’da Osman Dan Fadio, Güney Afrika Cumhuriyeti’nde İmam Abdullah Harun ve Yeni Dünya (Amerika)’da Malcolm X (Malik el- Şâhbaz)…

     Kürdistan’ın “Seyyîd’uş- Şühedâ”sı da Şeyh Said’dir.

     Kürdistan’daki Müslümanlar, muvahhîd ve muttakî bir Müslüman olmanın, laik – kemalist diktaya karşı mücadele etmenin gerekliliğini izâh etmeye çalışırken, bunu “Şeyh Said gibi olmak” sözüyle ifade ediyorlarsa, bu demektir ki Şeyh Said kaybetmemiştir. Şeyh Said’in kazandığı zafer, büyük bir zaferdir. Bu zaferin adı, “Şeyh Said’in takipçileri olan inqılapçı bir nesil yetiştirmek”tir.

     Şeyh Said hayatta iken yetiştiremediği Hüseynî nesli, şehîd olduktan sonra yetiştirmiştir. Bu, daha büyük bir öğretmenliktir ve adı “ölümsüzlük”tür.

     Bu nesil, Şeyh Said’in neslidir. Kevser pınarından beslenen bu nesil, Fatımâ Zehrâ’nın çocukları ve Kerbelâ’nın askerleridir. İmam Hüseyn’in yoldaşı ve Zeyneb’in feryâdıdır.

     Ve bu nesil Diyarbekir’de, Harran’da, Serhat’ta, Ğarzan’da, Botan’da, Behdînan’da…

     Bu nesil, hep bir ağızdan tek bir yürek halinde haykırıyor:

     “Kerbelâ diroka me – Şeyh Said serokê me”

     (Kerbelâ tarihimiz – Şeyh Said rehberimiz)

– BİTTİ –

     HİRA DERGİSİ

     SAYI 11

     ŞUBAT 1994

125


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir