Ramazan’ı Nasıl Yaşıyorsun, Baycan Pakistan?

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

     Sevgili Pakistanlı çocuklarım;

     “Onbir ayın sultanı” Ramazan’a bir kez daha kavuşmuş olmanın heyecanını yaşıyoruz. Tüm dünya Müslümanları büyük bir coşku içinde karşıladılar bu ayı. Özellikle çocukların heyecanı daha bir başkaydı; hele bu yıl ilk kez oruç tutacak olanların yüreklerinin nasıl kıpır kıpır olduğunu size hiç anlatamam; zannediyorum ki, bu heyecanı sizler benden çok daha iyi biliyorsunuzdur.

     Öyle sanıyorum ki, Pakistanlı ve Keşmirli çocukların Ramazan’ı karşılarkenki duyguları, dünyadaki tüm akranlarınızın duygularından tamamen farklıydı. Çünkü Ramazan’ın gelişi, sizlerin bir önceki Ramazan’da yaşadığınız felaketi ve büyük acıyı tazelemişti küçücük yüreklerinizde ve hafızânızda.

     Sevgili çocuklarım;

     Orucu Almanya’da karşılamıştım ve Ramazan’ın ikinci günü Türkiye’ye geldim. Gerek Almanya’da olsun, gerek Türkiye’de, insanlardaki Ramazan heyecanını gördükçe, sahurlar ve iftarlar yaşadıkça – özellikle sahurlar – hep sizler aklıma geliyorsunuz, geçen Ramazan’da sizlerin yaşadığı depremi anımsıyorum.

     Baycanlar;

     Sizlere bu mektubu Mezopotamya topraklarında kızkardeşimin evinde yazıyorum. Bugün 1 Ekim Pazar, sekizinci iftarımızı üç saat önce yedik. Ben bu mektubu yazmaya henüz başlamıştım ki, altıncı sınıfa giden 11 yaşındaki yeğenim Baver yanıma geldi ve “dayı, beni de sahura kaldır” diye rica etti. Sonra gidip yattı. Sahura kalkacak, ondan sonra tekrar yatıp yarın sabaha okula gidecek yeğenimle aramdaki bu küçük diyalog, aklıma sizlerin geçen Ramazan’da (1426 Hicrî), 2005 yılının 7 Ekim gününü 8 Ekim gününe bağlayan gece yaşadıklarınızı getirdi.

     Hani geçen yıl, 7 Ekim akşamı yataklarınıza gitmeden önce, anne – babanıza “n’olur bizi de sahura kaldırın” diye dakikalarca yalvarmıştınız, hatırlıyor musunuz? Ama onlar kabul etmemişlerdi, “yok yarın okul var, haftasonu oruç tutarsınız” diye itiraz etmişlerdi. Ancak sizler o kadar çok ısrar etmiştiniz ki, bu aşırı ısrarlarınız karşısında anne – babanız hayretler içinde kalmıştı. Aslında bu ısrarı her akşam yapıyordunuz, ama o akşam her zamankinden çok daha fazla ısrar etmiştiniz de, anne – babanız bu aşırı ısrarın sebebini bir türlü anlayamamıştı.

     Onlar, hayatınızda son bir kez, anne ve babalarınızla ailece birlikte yemek yemeği istediğiniz için o akşam her zamankinden daha fazla ısrar ettiğinizi nereden bileceklerdi ki?

     O geceki sahurun son sahur olacağını, o sahurun iftarını görmeyeceğinizi, yarın sabah son kez çantalarınızı hazırlayıp sizleri okulunuza göndereceklerini nasıl bilsinlerdi ki?

     Sizler yarın sabah (8 Ekim) saat 8’de okula başlarken, yarım saat sonra, daha ilk dersinizi bile bitirmeden, saat 8:30’da, Pencab, Serhat ve Keşmir’in 7, 6 şiddetle sarsılacağını nerden düşünebilirlerdi ki?

     Nerden bileceklerdi ki, yarın sabah kendi başlarına evleri, çocuklarının başlarına da okulları yıkılacaktı?

     Pakistanlı, Keşmirli çocuklarım;

     Hani depremden üç ay sonra Kurban Bayramı olmuştu ve ben uçağa atlayıp Pakistan’a, yanınıza gelmiştim.

     İslamâbâd, Pencab, Serhat ve Azad Keşmir eyaletlerini…

     Başkent İslamâbâd’ı…

     Rawalpindi ve Muzafferâbâd şehirlerini…

     Murree, Çettar, Ğarhi Habibullah Xan, Balakot ve Ternool köylerini…

     Himalaya, Hindukuş, Karakorum ve Margalla dağlarını…

     Rawal gölünü…

     Jhelum ve Kanhar nehirlerini…

     Unutmam mümkün mü?

     Başkent İslamâbâd’daki Faysal Mescidi’ni ve Damen-i Kuh’taki özgür maymunları nasıl unutabilirim?

     Azad Keşmir’in başkenti Muzafferâbâd’da kıldığım bayram namazı, benim bir önceki Kurban Bayramı’nda Medine-i Münevvere’deki Mescid-i Nebevî’de, Mescid-i Quba’da, Mescid-i Qıbleteyn’de ve Mekke-i Mükerreme’deki Mescid-i Haram’da, Mescid-i Nemire’de kıldığım namazlar kadar anlamlı değil miydi?

     Tamamen yıkılmış ve harab olmuş, sağlam hiçbir yapı kalmamış olan, depremin merkez üssü Balakot köyünü hayatım boyunca unutmam mümkün mü sizce?

     Beni bir hafta boyunca misafir eden, sizlere öğretmenleriyle, doktorlarıyla her türlü hizmeti büyük bir aşkla yapan PAKTÜRK kuruluşunu ve organizasyondaki kardeşlerimi nasıl unutabilirim?

     Sevgili Muzafferâbâdlı ve Balakotlu çocuklarım;

     Baycanlar;

     Yıkılmış ve virane olmuş köy ve kentlerinizi, yerle bir olmuş evlerinizi, okullarınızı ve camilerinizi hiç ama hiç unutmadım.

     Muzafferâbâd’daki, dünyanın en güzel kızı olan Semra’yı, Balakot köyündeki yaramaz mı yaramaz İmran’ı hiç unutmadım.

     Ahdettim; bir gün tekrar geleceğim.

     Muzafferâbâd’a ve Balakot’a bir gün mutlaka ikinci kez geleceğim. Belki beş yıl, belki de on yıl sonra. Ama mutlaka ve mutlaka bütün yıkıntılar ortadan kalktıktan, evler yeniden tamir olduktan ve hayat tekrar normale döndükten sonra.

     Tamamen yıkılmış Balakot köyünü normal haliyle mutlaka görmek istiyorum çünkü.

     Sizler köyünüzü yeniden öylesine güzel bir şekilde kurarsınız ki, belki de birkaç yıl sonra geldiğimde köyünüzü hiç tanıyamam bile.

     Peki sizler çocuklar, sizler?

     Bir dahaki gelişimde, sizler beni tanıyabilecek misiniz?

sediyani@gmail.com

     HAKSÖZ

     9 EKİM 2006

pakistan depremi 2005


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir