Ne zor iş be şu doğarken seçemediğin ırk yüzünden itilip kakılman ve buna “kader” diye kendini inandırmak zorunda kalman…
Her yerde kendini ya da kendinden öncekilerin yaşadığı zorluğu, zulmü anlatman ve karşıdakinin ahmakça “eskiyi karıştırma, eskiyi karıştırırsan geleceği güzel edemezsin” demesi?
Ara sıra ister istemez kendine, çevrene sorma gereği duyuyorsun…
Bir milyon bile nüfusu olmayan ırkların devleti varken 40 milyondan fazla Kürt’ün neden bir devleti olmadı diye geçmişi daha derinden daha çok kurcalamaya başlıyorsun.
Hemen küfür etmeye başlıyorsun, haliyle yapılan ihanetleri öğrendikçe ve diğer emperyal güçlerin seni görmemek için ne kadar çaba sarfettiğini, bulunduğun coğrafyada 26 Arap devletini görmesi ama bir Kürt’ü görmemesi büyük çaba gerektirdiğini gösteriyor. Dünyanın her yerinde çokça soykırım görülmüş duyulmuş kabullenilmiş olanları da var ama Kürt’e yapılan ne duyuldu ne görüldü ne kabul edildi.
Sadece Halepçe’de bir günde 6 binden fazla Kürt öldürüldü. Kimse görmedi, duymadı bir tane protesto eylemi dahi yapılmadı… Büyük insanlık ülkeleri diye geçinen Avrupa ve diğer ülkeler bir kınama bile yapmadı ve en önemlisi üç gün sonra İslam Konferansı toplandı.
Orada bulunan bir tane Müslüman’dan bunu kınayan bir cümle çıkmadı. Filistin konuşuldu, Bulgar Türkleri konuşuldu ama Kürtler konuşulmaya dahi gerek duyulmadı.
İşte bu o meşhur çıkarcı İslam kardeşliğidir. İbrahim Sediyani’nin de dediği gibi, “Kürtler’i kandıran ama Bengaller’i kandıramayan İslam kardeşliği”. O günlerde de bu günlerde de Filistin için canını verecek binlerce belki de milyonlarca Kürt varken Halepçe katliâmının gerçekleştiği günlerde şöyle bir olay yaşanır:
Filistin Kurtuluş Örgütü’nün lideri Yaser Arafat, Washington’daydı. ABD’li bir gazeteci Yaser Arafat’a soruyor: “Saddam Hüseyin Kürtler’e zehirli gaz kullandı, bir çırpıda 6 binin üzerinde Kürt zehirli gazlarla boğuldu. Bu konuda görüşünüz nedir?” Yaser Arafat’ın cevabı şudur: “Saddam Hüseyin onlara gül mü atsaydı?” (akt. İsmail Beşikçi)
Kürt herkese derman olmaya çalışırken kendi yarasını görmedi, görenleri de desteklemedi. Kürd’ün olduğu her yer ya savaş alanı ya da dört duvar. Nasıl düzelir ya da nasıl ortak yaşam alanı var edilebilir, bilinmez…
İnsanları artık kardeşlik hikâyeleri ile kandıramayacakları ortada… Eğer ilkelerde anlaşabilirlerse çok şey değişir elbette. “Barış” demek küfür, “eşitlik” demek bölücülük, “faşizme karşı omuz omuza” demekse sıradan bir cümle olmuş. Barış kısmında anlayamadığımız bir gerçek şu: Kendinden ödün vermeden karşıdan aşırı ödün ve fedakârlık beklemek.
Yani iğneyi kendine batırmadan çuvaldızı başkasına batıramazsınız. Anlayabileceğiniz günlere uyanmak umudu ve dileğiyle…
AFRİKA GAZETESİ
(KIBRIS)
YIL: 18 – SAYI: 6244
15 ŞUBAT 2019