Kadın Peygamberler – 12

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

– geçen bölümden devam –

     Amram (İmran)’ın hanımı (587), Hz. Miryam (as), Hz. Harun (as) ve Hz. Musa (as)’ın annesi (588) olan Hz. Yoxebed (as), Mısır doğumlu olup Levi’nin kızıdır (589).

     Kutsal kitap Tevrat’ta, bu soy detaylı bir biçimde aktarılmaktadır. “Tekvin” (Yaratılış) bölümünde İsrailoğulları’nın soyu şu şekilde anlatılır:

     “İsrail’in Mısır’a giden oğullarının – Yakup’la oğullarının – adları şunlardır:

     Yakup’un ilk oğlu Ruben. Ruben’in oğulları: Hanok, Pallu, Hesron, Karmi.

     Şimon’un oğulları: Yemuel, Yamin, Ohat, Yakin, Sohar ve Kenanlı bir kadının oğlu Şaul.

     Levi’nin oğulları: Gerşon, Kehat, Merari.

     Yahuda’nın oğulları: Er, Onan, Şela, Peres, Zerah. Ancak Er’le Onan Kenan ülkesinde ölmüştü.

     Peres’in oğulları: Hesron, Hamul.

     İssakar’ın oğulları: Tola, Puvva, Yov, Şimron.

     Zevulun’un oğulları: Seret, Elon, Yahleel. Bunlar Lea’nın Yakup’a doğurduğu oğullardır. Lea onları ve kızı Dina’yı Paddan-Aram (Harran)’da doğurmuştu. Yakup’un bu oğullarıyla kızları toplam otuzüç kişiydi.

     Gad’ın oğulları: Sifyon, Hagi, Şuni, Esbon, Eri, Arodi, Areli.

     Aşer’in çocukları: Yimna, Yişva, Yişvi, Beria; kızkardeşleri Serah.

     Beria’nın oğulları: Hever, Malkiel. Bunlar Lavan’ın kızı Lea’ya verdiği Zilpa’nın Yakup’a doğurduğu çocuklardır. Toplam onaltı kişiydiler.

     Yakup’un karısı Rahel’in oğulları: Yusuf, Benyamin. Yusuf’un Mısır’da On Kenti kâhini Potifera’nın kızı Asenat’tan Manaşşe ve Efrayim adında iki oğlu oldu.

     Benyamin’in oğulları: Bala, Beker, Aşbel, Gera, Naaman, Ehi, Roş, Muppim, Huppim, Ard. Bunlar Rahel’in Yakup’a doğurduğu çocuklardır. Toplam ondört kişiydiler.

     Dan’ın oğlu: Huşim.

     Naftali’nin oğulları: Yahseel, Guni, Yeser, Şillem. Bunlar Lavan’ın, kızı Rahel’e verdiği Bilha’nın Yakup’a doğurduğu çocuklardır. Toplam yedi kişiydiler.

     Oğullarının karıları dışında Yakup’un soyundan gelen ve onunla birlikte Mısır’a gidenler toplam altmışaltı kişiydi. Bunların hepsi Yakup’tan olmuştu.

     Yusuf’un Mısır’da doğan iki oğluyla birlikte Mısır’a göçen Yakup ailesi toplam yetmiş kişiydi.” (590)

     Tevrat’ın “Mısır’dan Çıkış” bölümünde de İsrailoğulları’nın soyu şu şekilde anlatılır:

     “İsrailliler’in aile önderleri şunlardır: Yakup’un ilk oğlu Ruben’in oğulları: Hanok, Pallu, Hesron, Karmi. Ruben’in boyları bunlardır.

     Şimon’un oğulları: Yemuel, Yamin, Ohat, Yakin, Sohar ve Kenanlı bir kadının oğlu Şaul. Şimon’un boyları bunlardır.

     Kayıtlarına göre Levioğulları’nın adları şunlardır: Gerşon, Kehat, Merari. Levi 137 yıl yaşadı.

     Gerşon’un oğulları boylarına göre şunlardır: Livni, Şimi.

     Kehat’ın oğulları: Amram (İmran), Yishar, Hevron, Uzziel. Kehat 133 yıl yaşadı.

     Merari’nin oğulları: Mahli, Muşi. Kayıtlarına göre Levi boyları bunlardır.” (591)

     Kadın peygamber Hz. Yoxebed, Mısır doğumlu olup Levi’nin kızıdır. Üç erkek kardeşi vardır: Gerşon, Kehat ve Merari. (592)

     Büyüdüğünde öz kardeşi Kehat’ın oğlu Amram (İmran) ile evlenmiştir. Yani Yoxebed, kocası Amram’ın aynı zamanda halasıdır. (593)

     Bu evlilikten biri kız ikisi erkek üç çocuk dünyaya gelmiştir ve her üçü de peygamberdir: Hz. Miryam, Hz. Harun ve Hz. Musa. (594)

     Amram (İmran)’ın kendi öz halası Yoxebed’le evlenmesi, insan aklının ve vicdanının kabul etmesi güç bir olay. Ama bu bir gerçektir ve Tevrat’ta da açık bir biçimde “Amram halası Yoxebed’le evlendi” (595) diye belirtilir. Zaten soy kütüğü de ortadadır.

     Günümüzde “ensest” kabul edilecek bu evlilikten üç çocuk doğuyor. Bütün dünyanın tanıdığı isimlerdir, bu üç çocuk. Öyle sanıyorum ki, nüfûsu 7 milyar olan gezegenimizde bu üç ismi tanımayan, duymamış tek bir ferd dahi yoktur. İşte gerek Yahudîler’in, gerek Hristiyanlar’ın, gerekse Müslümanlar’ın hayatları boyunca duydukları, bütün kutsal metinlerinde ve dînî sohbetlerinde kendilerine örnek olarak anlatılan, sinagoglardaki, kiliselerdeki ve camilerdeki bütün vaazlarda bahsedilen Hz. Musa, Hz. Harun ve Hz. Miryam (Meryem)’ın ailesi budur. Onların anne – babası, aynı zamanda hala – yeğendirler.

     Kutsal kitap Kur’ân-ı Kerîm’de onlar adına “Âl-i İmran” (İmran Ailesi) adında bir sûre bulunan ve “Allah, birbirinden gelme nesiller olarak Âdem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini ve İmran ailesini seçip âlemlere üstün kıldı” (596) âyetiyle yüceltildiği aile bu ailedir. Ancak daha şaşırtıcı olan durum, Kur’ân, “İmran Ailesi” derken, Hz. Musa’nın ablası Hz. Meryem (Miryam)’in ailesinden değil de, O’ndan 1300 yıl sonra yaşamış olan Hz. İsa (as)’nın annesi Hz. Meryem (as)’in ailesinden bahsetmektedir ki (597), bu ilginç durumu Miryam’ı kaleme alacağımız bölümde irdeleyeceğiz.

     Çalışmamızın daha önceki bölümlerinde Hz. İbrahim (as), Hz. Sara (as), Hz. Hacer (as), Hz. İsmail (as) ve Hz. İshak (as)’ı incelerken de gördüğümüz üzere, bu soy – ki kutsal kitaplara göre Tanrı’nın insanları kurtuluşa götürmek için seçtiği soydur – genelde çok yakın akrabalarla evlenmişlerdir, hep “aile içi evlilik” gerçekleştirmişlerdir. Fakat bu tür “aile içi evlilikler”, çok daha sonraki yıllarda yine kutsal kitaplar aracılığıyla Tanrı tarafından yasaklanmıştır:

     “Annenden ya da babandan olan, ister seninle aynı evde doğmuş olsun ister olmasın, üvey kızkardeşlerinden biriyle cinsel ilişki kurmayacaksın.” (598)

     “Halanla cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o babanın yakın akrabasıdır. Teyzenle cinsel ilişki kurmayacaksın. Çünkü o annenin yakın akrabasıdır. Amcanın namusuna dokunmayacaksın. Karısına yaklaşmayacaksın, çünkü o senin yengendir.” (599)

     Tevrat’ta Yoxebed’in kocası Amram’ın aynı zamanda halası olduğu açık biçimde belirtildiği ve eldeki soy kütüğü de bunu doğrular nitelikte olduğu halde, Yoxebed’le Amram’ın akrabalık derecesi hakkında farklı görüşler ve Tevrat’ın ilgili âyetlerine getirilen farklı yorumlar da bulunuyor. Geçen bölümlerden hatırlayacağınız üzere, aynı durum, İbrahim’le Sara arasındaki akrabalık ilişkisi konusunda da var idi.

     Tevrat’ın “Çıkış, 6:20” âyetinin Masoretik metninde Yoxebed’in Amram’ın halası (babasının kızkardeşi) olduğu net bir biçimde belirtildiği halde, bu konudaki daha eski çeviriler biraz farklıdır. Örneğin Tevrat’ın elde mevcut olan en eski Antik Yunanca çevirisi olup M. Ö. 3. yy’a ait olan (600) ve “Yetmiş” (70) anlamına geldiği için kısaca Roma rakamlarıyla “LXX” ismiyle de anılan “Septuaginta” (Σεπτυάγηντα)’da, Joxebed’in, Amram’ın babasının kızkardeşi değil, babasının kuzeni olduğu belirtilmektedir. (601)

     “Amram” ismi Tevrat’ta iki kez geçer. (602) Tevrat’ın “Mısır’dan Çıkış” bölümünde, Amram’ın, Yoxebed’in kocası, Harun, Musa ve Miryam’ın da babası olduğu belirtilir. (603)

     Amram – Yoxebed çiftinin en büyük çocuğu ve tek kızı Miryam, yani Harun’la Musa’nın ablası, Tevrat’ta açık biçimde “Kadın Peygamber” olarak geçer. (604) Tevrat’a göre Yoxebed – Amram çiftinin bu üç çocuğu (Miryam, Harun, Musa), İsrailliler’i Mısır’daki kölelikten kurtarıp “Arz-ı Mewud” (Vaadedilen Topraklar)’a götürdüler. (605)

     Yukarıda, “Amram” isminin Tevrat’ta iki kez geçtiğini belirttik. Burada da ilginç bir durum sözkonusudur. Zirâ birinci bahsedişinde, yani Tevrat’ın “Çıkış” bölümünde bizim bu çalışmada üzerinde konuştuğumuz Amram’dan, yani Yoxebed’in kocası, Miryam, Harun ve Musa’nın babası olan “bizim” Amram’dan bahsedilirken (606), Tevrat’ın “Ezra” bölümünde, M. Ö. 539 yılında gerçekleşen Babil Sürgünü’nden dönen Yahudî hahamlarından biri olarak bahsedilmektedir. Buradaki Amram başka bir Amram’dır ve Tevrat’ta geçtiğine göre, babasının adı Bigwai’dir (607). Ki Babil Sürgünü, Hz. Musa’dan 800 yıl sonra gerçekleşmiş bir hadisedir ve bu da gösteriyor ki, Musa’dan 800 yıl sonra bile Tevrat’ın yazımı henüz tamamlanmamıştır.

     Her şeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. Gerçek bilgi ve hakikat, ancak O’nun katındadır.

     Yoxebed’in hayatıyla ilgili Tevrat’ta ayrıntılı bir bilgi verilmemiştir. Tevrat’ta olsun, İncil’de olsun, Kur’ân’da olsun, daha çok bebeği Musa’yı Nil Nehri’ne bırakması ve ardından saraya girip ona sütannelik yapmasıyla bahse konu olmuştur.

     Tevrat, Yoxebed’in doğum yerini net olarak belirtirken ve Mısır’da doğduğunu zikrederken (608), doğum tarihi hakkında herhangi bir bilgi vermemektedir. Kimi Tevrat müfessirleri, O’nun Mısır sınırında ve tam da kentin girişinde doğduğunu kaydetmişlerdir. (609)

     “Levi’nin Apokrifal Ahiti”nde, Amram doğduğunda, dedesi (Yoxebed’in babası) Levi’nin 64 yaşında olduğu belirtilir. (610)

     Amram doğduğunda dedesi Levi 64 yaşında olduğuna göre ve bu Levi de Yoxebed’in babası olduğuna göre, Yoxebed ile sonradan evleneceği yeğeni Amram arasında tahminen 20 veya 30 yaş fark olması lazım. Bu da normaldir; çünkü Yoxebed, kocası Amram’ın aynı zamanda halasıdır.

     Bu yazdıklarımız, Yahudî olsun, Hristiyan olsun, Müslüman olsun, pekçok dîndar ve inançlı okurlarımızı rahatsız edecektir, ki kendisi de inançlı bir insan olan bu satırların yazarını da rahatsız etmektedir. Zirâ kabullenmesi hakikaten kolay değildir; burada halasıyla evlenen bir adamdan ve yeğeniyle evlenen bir kadından bahsediyoruz ve bahsettiğimiz bu kişiler, Hz. Musa (as)’nın anne ve babasıdır. Hatta eminim ki Müslümanlar’ın çoğunluğu belki de tamamı, Hz. Musa’nın anne – babasının aynı zamanda hala – yeğen olduklarını hiç bilmiyorlardı ve ilk kez bu çalışmamızı okuyarak öğrendiler; fakat gerçek budur ne yazık ki.

     “Targum Pseudo – Jonathan”da, Yoxebed ile Amram evlendiklerinde, Yoxebed’in 130 yaşında olduğu ancak bir mucize sonucu tekrar genç olduğu yazılıdır. (611)

     Evlendiklerinde Yoxebed 130 yaşında idiyse, o sırada Amram’ın da tahminen 100 veya 110 yaşında olması lazım.

     Yoxebed – Amram evliliğinden doğan ilk çocuk, bir kız çocuğudur. Adını “Miryam” (Meryem) koyarlar.

     Tevrat’ta Miryam’dan bahsederken “Miryam Peygamber” diyerek bahsedilir. (612) Yahudilik’in sözlü kanununun kâğıda dökülmüş derlemesi olan Talmud’da da aynı şekilde “Miryam Peygamber” diye geçer ve Musevîlik inancında İsrail’in 7 kadın peygamberinden biri olarak kabul edilir. (613)

     “Miryam” (Miriam; Meryem; Maria) ismi, dünyanın en ünlü kız isimlerinden biridir ve günümüzde dahi yeryüzünde en çok kullanılan kadın ismidir. İsmin Tevrat’ta geçen İbranice şekli “Miryam” (מרים), İncil’de geçen Yunanca şekli “Maria” (Μαριά), Kur’ân’da geçen Arapça şekli “Meryem” (ﻤﺮﻴﻢ) olup, günümüz farklı toplumlarında “Mary”, “Mariam”, “Mariye” şeklinde de kullanılır. İsrail’de halen kullanılan hipokoristik biçimleri arasında “Mira”, “Miri” ve “Mimi” de bulunuyor. (614)

     “Targum Jonathan”da, Miryam’ın doğumuyla ilgili iki tane ebeden bahsedilmektedir. Bu ebelerden birinin adı Şifra, birinin adı Pua’dır. (615)

     Miryam, kardeşleri Harun’dan 4 yaş, Musa’dan da 7 yaş büyüktür. (616)

     Yoxebed – Amram evliliğinden doğan ikinci çocuk, bir erkek çocuğudur. Adını “Aaron” (Harun) koyarlar.

     Miryam (Meryem)’ın kardeşi, Musa’nın ağabeyi Harun’un adı İbranice orijinal haliyle “Aharon” (אהרן) olup, ismin İslamî kaynaklarda Arapçalaştırılmış biçimi “Harun” (ﻫﺍﺮﻮﻥ) şeklindedir. Bu peygamberin ismi hem Tevrat’ta (617), hem İncil’de (618), hem Kur’ân’da (619), hem de Bahaîlik’in kutsal kitabı İkan’da (620) geçer.

     Harun, kardeşi Musa’dan 3 yaş büyüktür. (621)

     Yoxebed – Amram evliliğinden doğan üçüncü ve son çocuk, yine bir erkek çocuğudur: “Moşe” (Musa).

     Hristiyanlık’ın ilk yüzyıllarının en ünlü rahiplerinden biri olan Filistinli teolog ve tarihçi Eusebius ya da tam adıyla Eusebius Pamphili tís Kaisereias (263 – 339)’ın takipçisi olan İtalyan teolog ve tarihçi Azîz Jerome ya da tam adıyla Eusebius Sophronius Hieronymus (347 – 420)’un takriben 390 yılında kaleme aldığı bilgiye göre, Musa’nın doğum tarihi M. Ö. 1592’dir. (622) 16. – 17. yy’larda yaşamış İrlandalı ünlü Hristiyan dînbilimci Usher ya da tam adıyla James Ussher (1581 – 1656) ise Musa’nın doğum tarihini M. Ö. 1571 olarak verir. (623) Ancak bunlar, Musa’nın yaşadığı tarihi 200 – 250 yıl geriye çekmişlerdir. Kabul edilen ortak inanışa göre, Musa’nın yaşadığı dönem, M. Ö. 1300’lü yıllardır. (624)

     Geleneksel “Rabbinik Tevrat Kronolojisi”ne göre, Musa’yı doğurduğunda Yoxebed 130 yaşındaydı. (625) Bunu da şöyle hesaplıyorlar: İsrailoğulları Hz. Musa önderliğinde Mısır’dan çıktıklarında, Musa 80 yaşındaydı. İsrailoğulları toplam 210 yıl Mısır’da kaldıklarına göre ve Yoxebed de Musa’yı Mısır sınırında doğurduğuna göre, Musa’yı doğurduğunda Yoxebed’in 130 yaşında olması lazım. (626) Haham edebiyatında İsrail sunağına 130 Şekel ağırlığında gümüşün sunulması geleneği de bundan ötürüdür, buradan gelir. (627)

     Hz. İsa (as)’dan sadece bir kuşak sonra yaşamış olan dünyaca ünlü Kudüslü Yahudî müfessir ve tarihçi Titus Flavius Josephus ya da gerçek adıyla Yosef ben Matityahu ha Kohen (37 – 100)’e göre ise, Musa’yı doğurduğunda Yoxebed 120 yaşındaydı. Birçok Musevî kaynak da bunu doğrulamaktadır. (628)

     Her şeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. Gerçek bilgi ve hakikat, ancak O’nun katındadır.

    Musa’nın doğumuna geçmeden önce ve tüm dünyanın bildiği meşhur Nil Nehri hadisesini anlatmaya başlamadan önce, yine çok ilginizi çekecek ve sizi hayretler içinde bırakacak bir konudan bahsetmem gerekiyor.

     Musa’nın annesi Yoxebed, ikinci bir evlilik de yapmıştır. Kendisi aynı zamanda Parnak’ın oğlu Elizafan ile evlenmiş, bu evliliğinden Eldad ve Medad adlarında iki çocuğu olmuştur. (629)

     “Eee, bunda ne var ki?” diyeceksiniz. Fakat durun; bunda şöyle birşey var: Yoxebed bu evliliğini, Musa’ya hamileyken ve fakat Musa doğmadan önce yapmıştır. (630)

     Yani anlayacağınız; Musa doğduğunda, Musa’nın annesi onun babasıyla değil, başka bir adamla evliydi.

     Bu okuduklarınız kafanızı karıştırabilir ve sizi dehşete düşürebilir; “Bir kadın hamileyken, nasıl olur da hamile haliyle başka bir adamla evlenebilir?” diye düşünerek kanınızı dondurmuş olabilir. Fakat Musa’nın annesi Yoxebed’in böyle davranmasının haklı ve mazur bir sebebi vardır. Şöyle ki:

     Mısır Firavunu, ülkede doğacak tüm Yahudî çocuklarının öldürülmesi emrini verdiğinde, Amram, 3 aylık hamile olan karısı Yoxebed’i boşar. Yoxebed, alelacele başka bir adamla, Parnak’ın oğlu Elizafan ile evlenir. Bu çok akıllıca uygulanmış bir taktiktir. Böylece Yoxebed altı ay sonra Musa’yı doğurduğunda, Firavun ve adamları O’nu 6 aylık hamile sanıyorlardı. Yani daha üç ay sonra doğum yapacağını düşünüyorlardı. Oysa ki Yoxebed evlendiğinde zaten 3 aylık hamileydi (ilk kocasından) ve dolayısıyla evlendikten altı ay sonra 9 aylık hamile olmuş ve bebeğini doğurma zamanı gelmişti. Bu akıllıca taktik sayesinde Yoxebed hamileliğinin ilk üç ayını sakladı ve böylece Firavun ve adamları Musa’nın doğumunu engelleyemediler, zamanlamasını doğru hesaplayamadılar. (631)

     Yahudî kutsal metinlerinde yazıldığına göre, Amram – Yoxebed çiftinin tek kızı ve en büyük çocuğu olan, kardeşi Musa doğduğunda 7 yaşında bir kız olan Miryam, daha sonra anne ve babasını yeniden evlenmeye ikna etmiştir. (632)

     Gelelim, dünyanın belki de en meşhur olayı olan, Musa’nın doğumu ve annesi Yoxebed’in onu bir sandığa koyup Nil Nehri’ne bırakması, sonra da Firavun’un (Tevrat’a ve İncil’e göre) kızı veya (Kur’ân’a göre) karısı tarafından bebeğin bulunup saraya alınması olayına…

     Bu olay hem Tevrat’ta, hem İncil’de, hem de Kur’ân’da detaylı bir biçimde anlatılmaktadır. Önce Tevrat’ta nasıl anlatıldığına bakalım:

     “Yakup’la birlikte aileleriyle Mısır’a giden İsrailoğulları’nın adları şunlardır: Ruben, Şimon, Levi, Yahuda, İssakar, Zevulun, Benyamin, Dan, Naftali, Gad, Aşer. Yakup’un soyundan gelenler toplam yetmiş kişiydi. Yusuf zaten Mısır’daydı.

     Zamanla Yusuf, kardeşleri ve o kuşağın hepsi öldü. Ama soyları arttı; üreyip çoğaldılar, gittikçe büyüdüler, ülke onlarla dolup taştı.

     Sonra Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır’da tahta çıktı. Halkına, ‘Bakın, İsrailliler sayıca bizden daha çok’ dedi, ‘Gelin, onlara karşı aklımızı kullanalım, yoksa daha da çoğalırlar; bir savaş çıkarsa, düşmanlarımıza katılıp bize karşı savaşır, ülkeyi terkederler.’

     Böylece Mısırlılar, İsrailliler’in başına onları ağır işlere koşacak angaryacılar atadılar. İsrailliler Firavun için Pitom ve Ramses adında ambarlı kentler yaptılar. Ama Mısırlılar baskı yaptıkça İsrailliler daha da çoğalarak bölgeye yayıldılar. Mısırlılar korkuya kapılarak İsrailliler’i amansızca çalıştırdılar. Her türlü tarla işi, harç ve kerpiç yapımı gibi ağır işlerle yaşamı onlara zehir ettiler. Bütün işlerinde onları amansızca kullandılar.

     Mısır Kralı, Şifra ve Pua adındaki İbranî ebelere şöyle dedi: ‘İbranî kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.’

     Ama ebeler Tanrı’dan korkan kimselerdi, Mısır Kralı’nın buyruğuna uymayarak erkek çocukları sağ bıraktılar. Bunun üzerine Mısır Kralı ebeleri çağırtıp, ‘Niçin yaptınız bunu?’ diye sordu, ‘Neden erkek çocukları sağ bıraktınız?’

     Ebeler, ‘İbranî kadınlar Mısırlı kadınlara benzemiyor’ diye yanıtladılar, ‘Çok güçlüler. Daha ebe gelmeden doğuruyorlar.’

     Tanrı ebelere iyilik etti. Halk çoğaldıkça çoğaldı. Ebeler kendisinden korktukları için Tanrı onları ev bark sahibi yaptı.

     Bunun üzerine Firavun bütün halkına buyruk verdi: ‘Doğan her İbranî erkek çocuk Nil’e atılacak, kızlar sağ bırakılacak.’” (633)

     Tevrat, devamında yaşananları şöyle anlatmaktadır:

     “Levili bir adam kendi oymağından bir kızla evlendi. Kadın gebe kaldı ve bir erkek çocuk doğurdu. Güzel bir çocuk olduğunu görünce, onu üç ay gizledi. Daha fazla gizleyemeyeceğini anlayınca, hasır bir sepet alıp katran ve ziftle sıvadı. İçine çocuğu yerleştirip Nil kıyısındaki sazlığa bıraktı.

     Çocuğun ablası kardeşine ne olacağını görmek için uzaktan gözlüyordu.

     O sırada Firavun’un kızı yıkanmak için ırmağa indi. Hizmetçileri ırmak kıyısında yürüyorlardı. Sazların arasındaki sepeti görünce, Firavun’un kızı onu getirmesi için hizmetçisini gönderdi. Sepeti açınca ağlayan çocuğu gördü. Ona acıyarak, ‘Bu bir İbranî çocuğu’ dedi.

     Çocuğun ablası Firavun’un kızına, ‘Gidip bir İbranî sütanne çağırayım mı?’ diye sordu, ‘Senin için bebeği emzirsin.’ Firavun’un kızı, ‘Olur’ diye yanıtladı.

     Kız gidip bebeğin annesini çağırdı.

     Firavun’un kızı kadına, ‘Bu bebeği al, benim için emzir, ücretin neyse veririm’ dedi.

     Kadın bebeği alıp emzirdi.

     Çocuk büyüyünce, onu geri getirdi. Firavun’un kızı çocuğu evlat edindi. ‘Onu sudan çıkardım’ diyerek adını ‘Musa’ koydu.” (634)

     İncil’de de olay şöyle anlatılmaktadır:

     “Tanrı’nın İbrahim’e verdiği sözün gerçekleşeceği zaman yaklaştığında, Mısır’daki halkımızın nüfûsu bir hayli çoğalmıştı.

     Sonunda Yusuf hakkında bilgisi olmayan yeni bir kral Mısır’da tahta çıktı. Bu adam, halkımıza karşı haince davrandı, atalarımıza kötülük etti. Onları, yeni doğan çocuklarını açıkta bırakıp ölüme terketmeye zorladı.

     O sırada, son derece güzel bir çocuk olan Musa doğdu. Musa, üç ay babasının evinde beslendikten sonra açıkta bırakıldı.

     Firavun’un kızı onu bulup evlat edindi ve kendi oğlu olarak yetiştirdi.

     Musa, Mısırlılar’ın bütün bilim dallarında eğitildi. Gerek sözde, gerek eylemde güçlü biri oldu.” (635)

     Kur’ân-ı Kerîm’de de olay benzer şekilde anlatılmaktadır. Musa’nın doğumu ve akabinde yaşananlar Kur’an’da şöyle anlatılmaktadır:

     “Tâ, Sîn, Mîm. Bunlar apaçık Kitab’ın âyetleridir.

     İmân eden bir kavim için Musa ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana gerçek olarak anlatacağız:

     Şüphe yok ki, Firavun yeryüzünde büyüklük taslamış ve ora (Mısır) halkını sınıflara ayırmıştı. Onlardan bir kesimini eziyor, oğullarını boğazlıyor, kadınlarını ise sağ bırakıyordu. Şüphesiz o, bozgunculardandı.

     Biz ise istiyorduk ki yeryüzünde mustaz’âflara (zayıf bırakılmışlara) lütûfta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun’a, Hâmân’a ve ordularına, çekinegeldikleri şeyleri gösterelim.

     Musa’nın annesine, ‘Onu emzir, başına birşey gelmesinden korktuğun zaman onu suya (Nil’e) bırak. Korkma, üzülme; çünkü Biz onu sana döndüreceğiz ve onu peygamberlerden kılacağız’ diye vahyettik.

     Nihayet Firavun ailesi kendilerine düşman ve üzüntü kaynağı olacak olan o çocuğu bulup aldı. Şüphesiz Firavun, (veziri) Hâmân ve onların askerleri hata yapıyorlardı.

     Firavun’un karısı şöyle dedi: ‘Bana da, sana da göz aydınlığı (bir çocuk)! Sakın onu öldürmeyin. Belki bize faydası dokunur, ya da onu evlat ediniriz.’ Oysaki onlar (olacak şeylerin) farkında değillerdi.

     Musa’nın annesinin (Yoxebed’in) kalbi bomboş kaldı. Eğer Biz (çocuğu ile ilgili sözümüze) inancını koruması için kalbine güç vermeseydik, neredeyse bunu açıklayacaktı.

     Annesi, Musa’nın kızkardeşine (Miryam’a), ‘Onu takip et’ dedi. O da Musa’yı, onlar farkına varmadan uzaktan gözledi.

     Biz, daha önce onun, sütannelerinin sütünü emmemesini sağladık. Kızkardeşi, ‘Size onun bakımını sizin adınıza üstlenecek ve ona içtenlik ve şefkatle davranacak bir aile göstereyim mi?’ dedi.

     Böylece Biz, annesinin gözü aydın olsun ve üzülmesin, Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye onu annesine geri döndürdük. Fakat onların pekçoğu bunu bilmezler.

     Musa olgunluk çağına ulaşıp gelişimini tamamlayınca, Biz ona ilim ve hikmet verdik. Biz iyilik edenleri böyle mükâfatlandırırız.” (636)

     Yaşanan hadisenin Tevrat’taki anlatımıyla Kur’ân’daki anlatımı tıpatıp aynıdır. Tevrat ve İncil’deki anlatımla Kur’ân’daki anlatım arasında yalnızca iki temel farklılık göze çarpmaktadır:

     1 – Tevrat ve İncil’deki anlatıma göre, bebek Musa’yı Nil Nehri’nde bulup kurtaran ve onu saraya alan hanım, Firavun’un kızıdır. (637) Kur’an’daki anlatıma göre ise, bebek Musa’yı Nil Nehri’nde bulup kurtaran ve onu saraya alan hanım, Firavun’un karısıdır. (638) (Bu mevzûyu, Hz. Asiye’yi kaleme alacağımız bir sonraki bölümde irdeleyeceğiz.)

     2 – Tevrat ve İncil’deki anlatıma göre, Musa’nın annesi Yoxebed’in, bebeği Musa’yı bir sepete koyup Nil Nehri’ne bırakması, kendi aklıyla düşünüp yaptığı bir davranıştır. (639) Kur’ân’daki anlatıma göre ise, Musa’nın annesi Yoxebed’in, bebeği Musa’yı bir sepete koyup Nil Nehri’ne bırakması, Allah’ın O’na vahyetmesi ve O’nu böyle yapmaya yönlendirmesi sonucu yaptığı bir davranıştır. (640)

     Her şeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. Gerçek bilgi ve hakikat, ancak O’nun katındadır.

     Kur’ân-ı Kerîm’deki anlatımlar ışığında kıssayı okuduğumuzda, Musa’nın annesi Yoxebed’in bir kadın peygamber olduğunu net bir biçimde görmekteyiz. Allah, Musa’nın annesi Yoxebed’e vahyediyor, O’na âyetler gönderiyor ve O’nunla konuşuyor. Kendisine kitap ve şeriât verilen erkek peygamberler ile bile direk konuşmayan, onlara Cebrail’i gönderip bu melek aracılığıyla mesajını ileten Allah, kadın peygamber Yoxebed ile direk konuşuyor, araya aracı koymadan mesajını direk iletiyor:

     “Musa’nın annesine şöyle vahyettik: ‘Onu emzir. Şayet onun için korkacak olursan, onu suya bırak. Korkma ve üzülme; çünkü onu Biz sana tekrar geri vereceğiz ve onu gönderilen (elçilerden) kılacağız’.” (641)

     “(Allah) Buyurdu: ‘Ey Musa! İstediğin sana verilmiştir. Andolsun Biz bir defa daha sana lütufta bulunmuştuk. Sen doğduğun zaman, annene de vahyedilmesi gereken şeyi vahyetmiştik: ‘Onu (Musa’yı) bir sandığın içine koy ve (sandığı) suya bırak. Böylece su onu sahile bıraksın. Onu benim de düşmanım, onun da düşmanı olan biri alacaktır. Gözümün altında yetiştirilmen için, tarafımdan sana bir sevgi bıraktım’.” (642)

     Kur’ân-ı Kerîm’deki “Tâhâ” ve “Qasas” sûrelerini baz alan kimi İslam âlimleri, Yoxebed’in bir hanım peygamber olduğuna hükmetmişlerdir. Örneğin Endülüslü ünlü Berberî filozof, tarihçi ve İslam âlimi İbn-i Hazm ya da tam adıyla Ebû Muhammed Ali ibn-i Ahmed ibn-i Said ibn-i Hazm ez- Zahirî el- Endelusî (994 – 1064),  Hz. Musa’nın annesi Yoxebed’e gelen bu vahyin, oğlu Hz. İsmail’i kesme mevzûsunda Hz. İbrahim’e gelen vahiy ile aynı olduğunu söylemiştir. Yani İbrahim’e oğlu İsmail’i kurban etmesi nasıl Allah tarafından vahiyle emredilmişse, Yoxebed’e de oğlu Musa’yı bir sepete koyup Nil Nehri’ne bırakması aynı şekilde Allah tarafından vahiyle emredilmiştir. Büyük İslam âlimi İbn-i Hazm’a göre bu da Musa’nın annesi Yoxebed’in bir peygamber olduğuna işaret eder. (643)

     İbn-i Hazm’a göre, peygamberlik için vahyin husulü yeterlidir. Bunun için illâ da bir kitap ve şeriât indirilmiş olması gerekmiyor. Allah-û Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’de bildirdiğine göre, Allah gerek direk olarak gerekse melekleri aracılığıyla bazı kadınlara vahyetmiş, vahiy yoluyla onlara haberler ve bilgiler iletmiştir. Bu da o kadınların peygamber olarak nitelendirilmeleri için yeterli bir kanıttır. (644)

     Sünnî Şafiîlik mezhebinin Mısır’da yetişen en önemli fıkıh âlimlerinden biri olan Beycurî ya da tam adıyla Ebû İshaq İbrahim ibn-i Ahmed ibn-i Ali ibn-i Sûleyman ibn-i Selim el- Beycurî el- Qahirî el- Misrî (1349 – 1422) de, yukarıda aktardığımız Kur’ân’daki iki âyete dayanarak, Musa’nın annesi Yoxebed’in bir kadın peygamber olduğuna hükmetmiştir. Büyük İslam âlimi Beycurî, yalnızca Hz. Musa’nın annesi Hz. Yoxebed (as)’in değil, aynı şekilde Hz. Havva (as), Hz. Sara (as), Hz. Hacer (as), Hz. Asiye (as) ve İsa’nın annesi Hz. Meryem (as)’in de kadın peygamberler olduklarına dair fetvâ vermiştir. (645)

     Aynı görüşte olan İslam âlimlerinden biri de Mısırlı ünlü Arap muhaddis, fakih ve müfessir İbn-i Hacer ya da tam adıyla Ebû’l- Fazl Şihabeddîn Ahmed ibn-i Nûreddîn Ali ibn-i Muhammed ibn-i Hacer el- Kinanî el- Asqalanî (1372 – 1449)’dir. O da Hz. Havva, Hz. Sara, Hz. Hacer, Hz. Yoxebed, Hz. Asiye ve Hz. Meryem’in kadın peygamberler olduklarını ifade etmiştir. (646)

     Havva, Sara, Hacer, Yoxebed, Asiye ve Meryem’in kadın peygamberler olduklarını dile getiren İslam âlimlerinden biri de, Iraklı Arap müftü ve dînbilimci Alusî ya da tam adıyla Ebû Sena Şihabeddîn Seyyîd Mahmud ibn-i Abdullah el- Hûseynî el- Alusî el- Bağdadî (1802 – 54)’dir. (647)

     Hz. Musa’dan Kur’ân-ı Kerîm’in 34 tane sûresinde ve 136 ayrı yerde bahsedilmektedir ve Kur’ân’da kendisinden en fazla bahsedilen peygamber Musa’dır. (648)

     Musa Peygamber, Kur’ân-ı Kerîm’de şu özellikleriyle anılır: O hem resûl hem nebîdir, ihlas sahibidir. (649) Allah’ın risaletleriyle ve sözleriyle insanlar arasında seçkin kılınmıştır. (650) Allah’a, fısıldaşan kimse kadar yaklaşma şerefine nail olmuştur. (651) Allah tarafından seçilmiştir. (652) Allah tarafından ona sevgi verilmiştir ve O’nun nezaretinde yetiştirilmiştir. (653) Allah onu kendisine elçi seçmiştir. (654) O güvenilir ve şerefli bir elçidir. (655) Allah katınde şerefli biridir. (656) Güçlü ve güvenilirdir. (657) Mü’mîn kullardandır. (658)

     İncil’de de Hz. Musa, Hz. İsa ile mukayese edilmektedir. (659)

     Tevrat ise Musa’yı peygamberlerin en büyüğü olarak takdim eder. (660) Bu husus, Endülüslü dünyaca ünlü Yahudî filozof, hahambaşı, yasa koyucu, Talmud bilgini ve doktor Moşe ben Meymun ya da tam adıyla Rabbi Ebû İmran Moşe Ben Ubeydullah Meymun el- Qurtabî (1135 – 1204)’nin tespit ettiği “Musevî Âmentüsü”nde bir “imân esası” olarak yer almıştır. Çünkü Hz. Musa, Tevrat’a göre, sadece O’na ait bir nitelik olmak üzere Tanrı ile yüzyüze söyleşen, Tanrı’nın Sina Dağı’ndaki vahyine aracı olarak seçtiği, esaret altındaki halkı “kâhinler melekûtu” ve “mukaddes millet” haline getiren, eşsiz ve benzersiz bir kişidir. (661)

     Döneminin en büyük Yahudî âlimlerinden biri olan Moşe ben Meymun, İslam tarihinin gelmiş geçmiş en büyük lideri ve komutanı kabul edilen dünyaca ünlü Kürt lider Selahaddîn Eyyubî ya da tam adıyla Melik’un- Nasr Bavê Muzaffer Selahaddîn Yusuf Kurê Necmeddîn Eyyubî el- Şadî el- Kurdî (1138 – 93)’nin baş doktoru ve yakın dostu idi. Yahudî doktor Moşe Ben Meymun, yalnızca Selahaddîn Eyyubî’nin değil, Selahaddîn’in baş veziri olan Qazî el- Fadl (1135 – 1200)’ın da baş hekimliğini yapmıştır. Onların vefâtlarından sonra da hanedanlığın tabipliğini yapmaya devam etmiştir. (662)

     Kutsal kitaplar (Tevrat, İncil ve Kur’ân) ışığında Hz. Musa’nın doğum kıssasını yeniden toparlarsak, yaşanan hadise şöyledir:

     Musa, İsrailoğulları’nın Mısır’da ağır baskı ve zûlüm altında olduğu, yeni doğan Yahudî erkek çocuklarının Nil Nehri’ne atılarak öldürüldüğü bir zamanda doğmuştur. (663) Musa doğduğunda abisi Aaron (Harun) 3 yaşında (664), ablası Miryam (Meryem) da 7 yaşındadır (665).

     Musa’nın annesi Yoxebed, zalim yönetici Firavun ve adamları bebeğin doğum zamanını hesaplayamasınlar diye Musa’ya 3 aylık hamileyken kocası Amram (İmran)’dan boşanıp Parnak’ın oğlu Elizafan ile evlenmiştir. Onlar (Firavun ve adamları), Yoxebed’in yeni evlendiği Elizafan’dan hamile kaldığını zannedip bebeğin 9 ay sonra doğacağını hesaplarken, Yoxebed eski kocası Amram’dan üç ay öncesinden hamile kalmış olduğu için bebeği Musa’yı 6 ay sonra doğurmuştur. (666)

     Musa doğduktan sonra, annesi Yoxebed, “çok güzel olan” (667) bebeği bulup öldürmesinler diye Tanrı’nın emri ve yönlendirmesiyle (668) sazdan bir sepeti harç ve ziftle sıvamış ve yaptığı bu sandığın içine bebeği Musa’yı koyarak onu Nil Nehri’ne bırakmıştır. (669) Yoxebed bebeği Musa’yı sandığa koyup nehre bırakınca, 7 yaşındaki kızı (bebeğin ablası) Miryam’a da nehir sularında yüzen sandığı gizli gizli takip etmesini söylemiştir. Miryam, yeni doğan kardeşinin akıbetinin ne olacağını bilmek için sandığın sudaki yüzüşünü gizlice takip etmiştir. (670)

     Musa’yı taşıyan ve Nil Nehri sularında usul usul süzülen sandık, Firavun’un (Tevrat ve İncil’e göre) kızı (671) veya (Kur’ân’a göre) karısı (672) tarafından bulunmuştur. Firavun’ın kızı veya karısı, yıkanmak için nehre indiğinde sepeti ve içindeki bebeği görmüş ve almış, onun İbraniler’in çocuklarından olduğunu anladığı halde bebeği sevmiş, “Bize göz aydınlığı olacak ne kadar güzel bir çocuk!” diyerek bebeği kucaklamış ve saraya alarak onu himaye etmiştir. (673)

     Firavun’un kızı veya karısı, bebeği sudan çıkardığı için, ona “Sudan çıkan” veya “Nehrin çocuğu” anlamına gelen “Musa” ismini takmıştır. (674)

     Firavun’un kızı veya karısı, bebeği emzirmek için birçok Mısırlı kadını saraya çağırtmış, fakat bebek (Musa) o kadınlardan hiçbirinin sütünü emmemiştir. (675) Bebeğe sütanne ararlarken, bebeğin 7 yaşındaki ablası Miryam saraya giderek Firavun’un kızına veya karısına, “Bebeği emzirmesi için size bir İbranî sütanne bulup getirebilirim” demiş, Firavun’un kızı veya karısı bunu kabul etmiş, Miryam büyük bir sevinçle ve alelacele koşup annesine haber vermiş, bebeği doğuran öz annesi olduğunu kimsenin bilmediği Yoxebed böylece saraya gelerek bebek Musa’yı emzirmiş, Musa O’nun sütünü içmiştir. Bu duruma çok şaşıran Firavun’un kızı veya karısı, Yoxebed’in Musa’ya sütannelik yapmasını istemiştir. Böylece Yoxebed, kendi öz evladına sarayda sütannelik yapmıştır. (676)

     İlk dönem İslam tarihçileri konuyu biraz farklı anlatmışlardır. Onların yazdıklarına göre, Musa doğduğunda babası İmran (Amram) 70 yaşındaydı. Bu sırada Mısır’da yönetimde olan Firavun, rüyâsında Beyt’ul- Maqdis’ten çıkan bir ateşin Mısır’a sıçradığını ve Mısır’daki tüm evleri yaktığını, bütün Kıptîler’i yok ettiğini ancak İsrailoğulları’na zarar vermediğini görmüştür. Rüyânın yorumunu yapanlar, İsrailoğulları içinden doğacak bir çocuğun elinden saltanatını alacağını, düzenini bozacağını ve dînini değiştireceğini söyleyince, Firavun, İsrailoğulları’ndan doğan her erkek çocuğun öldürülmesini emretmiş, daha sonra da bir yıl öldürülmelerini, bir yıl sağ bırakılmasını istemiş ve böyle bir yasak yılda Hz. Musa doğmuştur. (677)

     Musa, Mısır’da çok zor günler yaşanan bir ortamda dünyaya geldi. İsrailoğulları Hz. İbrahim (as) ve Hz. Yakup (as) peygamberlerin dînine inanıyorlardı. Firavun ise “ilahlık” iddiâsında bulunuyor ve herkesin kendisini “Tanrı” olarak kabul etmesini istiyordu. Kabul etmeyenlere dayanılamayacak zûlüm ve eziyetlerde bulunuyordu. (678)

     İsrailoğulları, Kıptî kavminin zûlümlerinden ve firavunların ağır baskılarından bıkmışlardı. Bu nedenle atalarının yurdu olan Kenan ülkesine (bugünkü İsrail – Lübnan) gitmek istiyorlardı. Ama Firavun, İsrailoğulları’ndan her işinde yararlandığı için onların yakalarını bırakmak istemiyor ve onlara en ağır zûlümlerde bulunuyor, köle yapıyor, en çirkin ve adi işlerde çalıştırıyordu. (679)

     İslam tarihinin en büyük tarihçileri arasında gösterilen Arap tarihçi İbn-i Kesir ya da tam adıyla Ebû’l- Fidâ İmaduddîn İsmail bin Umer ibn-i Dawud ibn-i Kesir el- Qureşî el- Dimeşkî el- Busrewî (1301 – 73), bu durumun sebebini şu şekilde açıklamaktadır: Hz. İbrahim, Mısır’a geldiği zaman o zamanki Firavun ile arasında bazı olaylar meydana gelmişti. O Firavun, İbrahim’in hanımı Hz. Sara’yı cariye edinmek için almış, fakat Allah Sara’yı Firavun’dan koruyarak kudreti ile onu Sara’dan uzak tutmuştu. İbrahim, çocuklarına, kendi soyundan Mısır Firavunu’nu yok edecek bir çocuğun doğacağını müjdelemişti. Bu haberi duyan Kıptîler, Firavun’a haber vermişlerdi. Bunun üzerine korkan Musa zamanındaki Firavun, İsrailoğulları’nın yeni doğan bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emretmişti. Ancak Firavun’un aldığı tedbirler işe yaramadı. Hatta öldürmeye çalıştığı çocuğu (Musa) bilmeden evlat edindi ve onu kendi sarayında yetiştirdi. (680)

     İsrailoğulları’nın doğurduğu bebeklerin öldürülmesi konusuyla ilgili olarak bazı müfessirler, bir kâhinin Firavun’a, “İsrailoğulları arasında, falanca gecede bir çocuk dünyaya gelecek ve bu çocuk senin malını, mülkünü ve devletini yok edecek” dediğini, o söylenen gecede doğan 12 erkek çocuğu Firavun’un öldürdüğünü belirtmektedirler. Müfessirlerin çoğuna göre ise, İsrailoğulları’nın erkek çocuklarının öldürülmesi uzun yıllar devam etmiştir. İslamî kaynakların naklettiğine göre, öldürülen Yahudî çocukların sayısı 90.000 (doksanbin)’dir. (681)

     Firavun’un İsrailoğulları’ndan doğan bütün erkek çocuklarını öldürtmesi nedeniyle İsrailoğulları arasında iş yapabilecek insanlar azalmıştı. Bunun üzerine Kıptîler’in ileri gelenleri, Firavun’a, “Eğer İsrailoğulları’nın erkek çocuklarını böyle öldürmeye devam ederseniz, ileride işlerinizi yapacak kimse kalmayacak” dediler. Firavun da erkek çocukların bir sene öldürülmesini, bir sene de öldürülmemesini emretti. Erkek çocukların öldürülmedikleri sene Harun, öldürüldükleri sene ise Musa doğdu. (682)

     Nehre bırakılan bebek Musa, cariyeler tarafından bulunup Firavun’un hanımı Asiye’ye getirilmiş, O da hem kendisi hem Firavun için sevinç vesilesi olabileceğini söyleyerek çocuğun öldürülmemesini istemiş, Firavun hanımının hatırı için çocuğun hayatını bağışlamıştır. (683) Bir rivayete göre, bebek Musa kendisini kucağına alan Firavun’un sakalını yolmuş, diğer bir rivayete göre ise elindeki sopayla Firavun’un başına vurmuştur. Buna öfkelenen Firavun, Musa’nın öldürülmesini emretmiş, fakat Asiye onun daha bebek olduğunu ve ne yaptığını bilmediğini söylemiştir. Bunu ispatlamak için de bir tarafa ateş, bir tarafa mücevher koymuş, Musa mücevhere uzanınca Cebrail müdahele ederek elini ateşe yöneltmiş, ateşi alan Musa onu ağzına götürmüş ve bu yüzden dilinde tutukluk oluşmuştur. (684)

     İslam inancına ve kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’deki anlatıma göre, bebek Musa’nın kendisini emzirmek isteyen Mısırlı kadınlardan hiçbirinin sütünü emmemesi, Allah’ın henüz bebekken Musa’ya vahyetmesi ve bebek Musa’yı bundan men etmesi nedeniyledir. (685) Aynı inanç, Yahudilik’in sözlü kanununun kâğıda dökülmüş derlemesi olan Talmud’da da bulunur. Talmud’a göre, Musa’ya Mısırlı kadınların sütünü emmemesi emri verilmiştir, çünkü Tanrı’nın kelamının çıkacağı bir ağzın helâl olmayan şeyi içmemesi gerekirdi. (686)

     İncil’de anlatıldığına göre, sarayda büyüyen Musa, aristokratlara has entelektüel bir eğitim almış, dönemin medeniyette en gelişmiş ve kültürlü halkı olan Mısırlılar’ın bütün ilimlerinde yetiştirilmiş ve gerek sözlerinde gerekse işlerinde kudretli bir kimse olmuştur:

     “Musa, Mısırlılar’ın bütün bilim dallarında eğitildi. Gerek sözde, gerek eylemde güçlü biri oldu.” (687)

     Aynı bilgi Kur’ân-ı Kerîm’de de verilmektedir:

     “Musa erginlik çağına gelip olgunlaşınca, Biz ona ilim ve hikmet verdik. İşte güzel davrananları böyle ödüllendiririz.” (688)

     Bu yaşanan hadiseden sonra Tevrat, İncil ve Kur’ân’da Musa’nın anne ve babasından pek haber verilmez. Ancak ikisinin de çok uzun yıllar yaşadığı bilinmektedir.

     Yahudîlik’in medenî kanunu hükmündeki dînî kitabı “Talmud” (תלמוד)’a göre, Musa’nın babası Amram (İmran), Mısır’daki Yahudîler arasında evlilik ve boşanma yasalarını ilan eden kişidir. Amram’ın doktrinleri birkaç kuşak boyunca korunmuştur. (689)

     M. Ö. 408 – M. S. 318 yıllarına ait “Ölüdeniz Parşömenleri” (מגילות ים המלח)’nden biri, Amram’ın bakış açısına göre yazılmıştır ve bu yüzden “Amram’ın Vizyonu” olarak adlandırılmıştır. Belge, M. Ö. 2. yy’a tarihlenmiştir. (690)

     Üç aylık hamile olan karısı Yoxebed’i boşadığı ve O’nun hamile haliyle başka bir adamla evlenmesine sebep olduğu halde – ki yukarıda anlattığımız üzere bu davranışın haklı ve mazur bir gerekçesi vardı – Amram, Yahudî inancında, “peygamber olmadığı halde tamamen günâhsız yaşayan insanlar” sınıfındandır. Bu yüzden, öldüğünde cesedinde hiçbir çürüme belirtisi olmamıştır. (691) (Günâhsız yaşayan diğer üç kişi; Benyamin, Yişai ve Xileab’dır.)

     M. Ö. 2. yy’a ait Yahudî yazıtları olan ve günümüzde Etiyopya’daki Etiyopya Ortodoks Tevhidî Kilisesi (የኢትዮጵያ ኦርቶዶክስ ተዋሕዶ ቤተ ክርስትያን)’nde muhafazâ edilen (692) “Yıldönümleri Kitabı” (ספר היובלים)’nda yazdığına göre, Musa’nın babası Amram (İmran), Yakupoğulları’nın kemiklerini o dönemdeki ismi Kiryat – Arba ancak bugünkü İbranice ismi Hebron, bugünkü Arapça ismi de El- Xelîl (El- Halil) olan kentin yakınlarındaki Maxpela Mağarası (İbranice ismi Me’arat ha- Maxpela; Arapça ismi Haram’el- İbrahim)’na gömülmek üzere Kenan diyarına götüren İsrailliler arasındaydı. (693)

     Amram’ın karısı, Miryam, Harun ve Musa’nın annesi Yoxebed hakkında çeşitli Yahudî kaynaklarda alegorik yorumlar da yapılmıştır. Örneğin 3. – 5. yy’lar arasına ait olan “Babil Talmudu” (תלמוד בבלי)’nda bu yorumlara rastlamak mümkündür. (694) Aynı örnekler, Musevîlik’teki kutsal metinlerin haftalık sinagog toplantılarında okunması ve dinleyicilere ders olarak verilen açıklamalarından oluşan külliyat olan “Midraşlar” (מִדְרָשִׁים)’da da mevcuttur. (695) Homiletik bir midraş olan ve 10. – 12. yy’lar arasına ait “Leviticus Rabbah” (ויקרא רבה)’da, Yoxebed, Firavun’un emrine itaat etmeyerek ve doğurduğu erkek çocuğun (Musa’nın) yaşamasını sağlayarak Yahudî milletinin tarih sahnesinden silinmemesini ve devam etmesini sağlayan kadın, yani bir bakıma İsrail ulusunun İbrahim – Sara çiftinden sonra ikinci kurucusu olarak kabul edilir. (696)

     Uzun yıllar yaşayan ve ileri yaşlarda vefat eden Yoxebed, İsrail’in kuzeyindeki Tiberias şehrinde bulunan ve Tevrat’ta isimleri geçen yüce kadınların naaşlarının gömülü olduğu Anaerkiller Mezarlığı (קבר האמהות)’na defnedilmiştir. (697)

     Her şeyin en doğrusunu bilen Allah’tır. Gerçek bilgi ve hakikat, ancak O’nun katındadır.

– devam edecek –

     DİPNOTLAR:

(587): Tevrat, Çıkış, 6:20

(588): Tevrat, Çıkış, 6:20; 15:20

(589): Tevrat, Sayılar, 26:59

(590): Tevrat, Tekvin, 46:8 – 27

(591): Tevrat, Çıkış, 6:14 – 19

(592): Tevrat, Tekvin, 46:11

(593): Tevrat, Sayılar, 26:59

(594): Tevrat, Çıkış, 6:20; 15:20

(595): Tevrat, Çıkış, 6:20

(596): Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmran 33

(597): Kur’ân-ı Kerîm, Âl-i İmran 33 – 36; Tahrim 12

(598): Tevrat, Levililer, 18:9

(599): Tevrat, Levililer, 18:12 – 14

(600): Encyclopædia Britannica, “Septuaginta” maddesi

(601): Tevrat, Çıkış, 6:20; Masoretik metin ile Septuagintal metin arasındaki çeviri farklılığına şu linkten bakabilirsiniz: http://www.ecmarsh.com/lxx-kjv/exodus/exo_006.htm

(602): Tevrat, Çıkış, 6:20; Ezra, 10:34

(603): Tevrat, Çıkış, 6:20

(604): Tevrat, Çıkış, 15:20

(605): Tevrat, Çıkış, 15, 16 ve 17

(606): Tevrat, Çıkış, 6:20

(607): Tevrat, Çıkış, Ezra, 10:34

(608): Tevrat, Sayılar, 26:59

(609): Genesis Rabbah, 94:8; Exodus Rabbah, 1:23

(610): Testament of the Patriarchs; Levi 12

(611): Targum Pseudo – Jonathan, Çıkış 2, http://targum.info/pj/pjex1-6.htm

(612): Tevrat, Çıkış, 15:20

(613): Talmud, Megillah 14 a

(614): Dan Isaac Slobin, The Crosslinguistic Study of Language Acquisition, s. 342, Lawrence Erlbaum Associates Publishers, Londra & Hillsdale 1985

(615): Targum Jonathan, Çıkış 1, https://www.sefaria.org/Targum_Jonathan_on_Exodus.1?lang=bi

(616): John McClintock – James Strong, Cyclopædia of Biblical, Theological and Ecclesiastical Literature, cilt 6, s. 677 – 687, “Mo’ses” maddesi, Harper & Brothers Publishing, New York 1882

(617): Tevrat, Tesniye, 9:20, 10:6 ve 32:50; Levililer, 7:1 – 7, 8:7 – 9, 9:8 – 18, 10:10 – 11 ve 13:1 – 59; Ezra, 7:1 – 5; Mika: 6:4; Çıkış, 4:2 – 4, 4:14 – 16, 4:27 – 31, 6:16 – 20, 6:22 – 29, 7:1 – 2, 7:7 – 13, 7:19 – 20, 8:1 – 7, 8:16 – 17, 16:2 – 10, 17:12, 24:1 – 14, 28:1 – 2, 29:9, 32:1 – 6; 32:21, 32:25, 32:35 ve 40:12 – 15; I. Samuel, 12:68; Sayılar 3:2 – 3, 12:1 – 12, 14:4 – 5, 17:8, 18:2 – 7, 20:2 – 29, 25:7 – 13 ve 33:37 – 39; Siracide, 45:6 – 22; I. Tarihler, 6:1 – 15 ve 24:1 – 4

(618): İncil, İbraniler’e Mektup, 5:2 – 5, 7:11 – 12 ve 8

(619): Kur’ân-ı Kerîm, Nisa 163; En’âm 84; Saffat 114 ve 120; Qasas 34; Enbiyâ 48; Tâhâ 29 – 36, 70, 85 ve 90 – 98; Furqan 35; Meryem 53; Yunus 75; Mü’mînun 45; Şuara 48; Âraf 121 – 122 ve 142

(620): Kitab-ı İqan, 5:270 – 280, Selected Writings of Bahaullah and Abdulbaha, s. 243, Bahai Reference Library, 1861, 1976 ve 2003

(621): Tevrat, Çıkış, 4:14 ve 7:1

(622): Jerome, Temporum Liber, 4. yy

(623): Usher, Annales Veteris Testamenti, paragraf 164, Dublin 1658

(624): Henri Cazelles, Dictionnaire de la Bible, cilt 5, s. 1321 – 1322, Paris 1957

(625): Jewish Encyclopedia, “Jochebed” maddesi

(626): age

(627): Exodus Rabbah, 1:23; Numbers Rabbah, 13:19

(628): Dale C. Allison, The New Moses: A Matthean Typology, s. 147, Wipf and Stock Publishers, Eugene 1993

(629): Tevrat, Sayılar, 11:26

(630): Targum Pseudo – Jonathan, Sayılar 11, s. 362 – 380, http://targum.info/pj/pjnum8-13.htm

(631): Exodus Rabbah, 1:17

(632): age

(633): Tevrat, Çıkış, 1:1 – 22

(634): Tevrat, Çıkış, 2:1 – 10

(635): İncil, Resullerin İşleri, 7:17 – 22

(636): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 1 – 14

(637): Tevrat, Çıkış, 2:5 – 6 / İncil, Resullerin İşleri, 7:20 – 21

(638): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 8; Tahrim 11

(639): Tevrat, Çıkış, 2:2 – 4 / İncil, Resullerin İşleri, 7:19 – 21

(640): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 7; Tâhâ 36 – 39

(641): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 7

(642): Kur’ân-ı Kerîm, Tâhâ 36 – 39

(643): İbn-i Hazm, El- Fasl fi’l- Milel we’l- Ehwaî we’n- Nihal, cilt 5, s. 120 – 121, Tahkik: Dr. Muhammed İbrahim Nasr – Dr. Abdurrahman Umeyra, Mektebet’ul- Ukaz Neşriyat, 1981

(644): İbn-i Hazm, El- Usûl we’l- Furûu, cilt 2, s. 275 – 276, Tahkik: Dr. Muhammed Âtıf el- Iraqî başkanlığındaki komisyon, Kahire 1978

(645): Beycurî, Şerh-u Cewherat’ut- Tewhîd, cilt 8

(646): İbn-i Hacer, Feth’ul- Barî, cilt 6, s. 471 – 473

(647): Alusî, Rûh’ul- Meânî, cilt 14, s. 147

(648): Hz. Musa’nın kıssası Kur’ân-ı Kerîm’de özellikle Bakara sûresi, Qasas sûresi, Âraf sûresi, Şuâra sûresi ve Kehf sûresinde anlatılır

(649): Kur’ân-ı Kerîm, Meryem 51

(650): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf 144

(651): Kur’ân-ı Kerîm, Meryem 52

(652): Kur’ân-ı Kerîm, Tâhâ 13

(653): Kur’ân-ı Kerîm, Tâhâ 39

(654): Kur’ân-ı Kerîm, Tâhâ 41

(655): Kur’ân-ı Kerîm, Duhan 17 – 18

(656): Kur’ân-ı Kerîm, Ahzab 69

(657): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 26

(658): Kur’ân-ı Kerîm, Saffat 121 – 122

(659): İncil, İbraniler’e Mektup, 3:1 – 6

(660): Tevrat, Tesniye, 34:10

(661): Tevrat, Çıkış, 19:5 – 6 ve 33:11; Sayılar, 12:6 – 8

(662): İbrahim Sediyani, Selahaddîn Eyyubî ve Yahudî Düşmanlığı, Sediyani Haber, 23 Temmuz 2017

(663): Tevrat, Çıkış, 1:8 – 14; Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 3 – 6

(664): Tevrat, Çıkış, 4:14 ve 7:1

(665): John McClintock – James Strong, Cyclopædia of Biblical, Theological and Ecclesiastical Literature, cilt 6, s. 677 – 687, “Mo’ses” maddesi, Harper & Brothers Publishing, New York 1882

(666): Tevrat, Sayılar, 11:26 / Exodus Rabbah, 1:17 / Targum Pseudo – Jonathan, Sayılar 11, s. 362 – 380, http://targum.info/pj/pjnum8-13.htm

(667): Tevrat, Çıkış, 2:2 / İncil, Resullerin İşleri, 7:20

(668): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 7; Tâhâ 36 – 39

(669): Tevrat, Çıkış, 2:3

(670): Tevrat, Çıkış, 2:4 / Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 11

(671): Tevrat, Çıkış, 2:5 – 6

(672): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 8; Tahrim 11

(673): Tevrat, Çıkış, 2:5 – 6 / Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 8 – 9

(674): Tevrat, Çıkış, 2:10; II. Samuel, 22:17 / Zebur, Mezmurlar, 18:16 / Filo Yedidia, Mos, 1, 4:17 / Yosef ben Matityahu, Ant, 2:228 / Mevhub bin Ahmed el- Cevalikî, El- Muarreb, s. 567 – 568, Şam 1990 / Rivka Ulmer, Egyptian Cultural Ikons in Midrash, cilt 1, s. 269, De Gruyter Verlag, Berlin & New York 2009 / Naomi E. Pasachoff – Robert J. Littman, A Concise History of the Jewish People, s. 5, Rowman & Littlefield Publishers, Oxford & Lanham & Boulder & New York & Toronto 2005 / Constanza Cordoni – Gerhard Langer, Narratology, Hermeneutics and Midrash, s. 145 – 175, Lorena Miralles Maciá, “Judaizing a Gentile Biblical Character Through Fictive Biographical Reports: The Case of Bityah, Pharaoh’s Daughter, Moses’ Mother, According to Rabbinic Interpretations”, Vienna University Press, Viyana 2014 / Franz V. Greifenhagen, Egypt on the Pentateuch’s Ideological Map, s. 63, Sheffield Academic Press, Londra & New York 2002 / Thomas B. Dozeman, Commentary on Exodus, s. 81 – 82, William B. Eerdmans Publishing, Cambridge & Grand Rapids 2009 / Eugene Mangenot, Dictionnaire de la Bible, cilt 4, s. 1191, Paris 1912 / Henri Cazelles, Dictionnaire de la Bible, cilt 5, s. 1320, Paris 1957

(675): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 12

(676): Tevrat, Çıkış, 2:7 – 9 / Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 12 – 13

(677): Taberî, Tarih’ul- Umem we’l- Mulûk, cilt 1, s. 386, Dar’ul- Kutub’il- İlmiyye, Beyrut 1407 / İbn-i Kesir, El- Bidaye we’n- Nihaye, cilt 1, s. 238, Çağrı Yayınları, İstanbul 2008 / Mesudî, Mesudî, Muruc’uz- Zeheb, cilt 1, s. 48 / Salebî, Arais’ul- Mecalis, s. 127 – 128, Beyrut 1985

(678): Seyyîd Qutb, Fizilâl’il- Kur’ân, cilt 2, s. 223 – 225, Hikmet Neşriyat, İstanbul 1968

(679): Taberî, Cami’ul- Beyan an Tewil-i Ayi’l- Qur’ân, cilt 6, s. 306, Hisar Yayınevi, İstanbul 1996 / İbn-i Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri, cilt 12, s. 6192 – 6193, Çağrı Yayınları, İstanbul 1991 / Seyyîd Qutb, Fizilâl’il- Kur’ân, cilt 2, s. 224, Hikmet Neşriyat, İstanbul 1968 / Süleyman Ateş, Yüce Kur’ân’ın Çağdaş Tefsiri, cilt 6, s. 433, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul 1990 / Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’ân-ı Kerîm’in Türkçe Meâl-i Âlisi ve Tefsiri, cilt 5, s. 2576, Bilmen Yayınları, İstanbul 1966

(680): İbn-i Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri, cilt 12, s. 6192 – 6193, Çağrı Yayınları, İstanbul 1991

(681): Razî, Tefsîr’ul- Kebir, cilt 17, s. 475, Akçağ Yayınları, Ankara 1994 / Zemahşehrî, El- Keşşaf an Haqaiq-i Ğawamidi’t- Tenzîl, cilt 2, s. 374, Bulak Matbaası, İstanbul 1940 / Mehmed Vehbî, Hulaâsat’ul- Beyan fi Tefsîr’il- Qur’ân, cilt 10, s. 4062, Üç Dal Neşriyat, İstanbul 1966 / Hasan Tahsin Emiroğlu, Ebab-ı Nüzûl, cilt 8, s. 407 ve 412, Yeni Kitap Basımevi, Konya 1971

(682): Taberî, Cami’ul- Beyan an Tewil-i Ayi’l- Qur’ân, cilt 6, s. 308, Hisar Yayınevi, İstanbul 1996 / İbn-i Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerîm Tefsiri, cilt 11, s. 6194, Çağrı Yayınları, İstanbul 1991

(683): Salebî, Arais’ul- Mecalis, s. 128 – 130, Beyrut 1985

(684): age, s. 131

(685): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 12

(686): Talmud, Sota 12

(687): İncil, Resullerin İşleri, 7:22

(688): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas 14

(689): Jewish Encyclopedia, “Amram” maddesi

(690): Ölüdeniz Parşömenleri, 4Q 535, Manuscript B, “Amram’ın Vizyonu”

(691): Baba Batra, 17 a

(692): The Ethiopian Orthodox Tewahedo Church Faith and Order, Canonical, Books, http://www.ethiopianorthodox.org/english/canonical/books.html

(693): Yıldönümleri Kitabı, 46:11

(694): Babil Talmudu, Sotah 11 b

(695): Midraşlar, Exodus Rabbah, 1:17

(696): Leviticus Rabbah, 1:3

(697): Frommer’s, Tiberias, Things to See in Tiberias, https://www.frommers.com/destinations/tiberias/attractions/overview

     SEDİYANİ HABER

     22 EYLÜL 2019

Benim sütannem dîndir
kırk gün değil, kırk yıl emzirdi beni
bir memesi Tevrat
bir memesi Kur’an
seveceksen böylece sev beni…
 
“İnsana secde etmek, Tevhîd’e aykırı” dedim diye
beni evlatlıktan reddettiler Adem’le Havva
sonra öğrendim ki beni Lilith doğurmuş
adımı ilk sorduğumda İbrahim dediler
oysa Musa gibi beşiğe konulup Peri Çayı’na bırakıldım sanıyordum
“Oku” emrini duyduğum gün başladım okumaya
o günden beri hep okudum, hep okudum
gençlik çağına gelince elime kalem aldım ve yazmaya başladım
ömrümün en verimli yıllarında çok yalnızlık çektim
hep yalnız yaşadım, hep yalnız yaşadım
yanımda ne Varaka vardı ne de Selman
bir gün Tur Dağı’na çıkmak istiyordum, heves işte
önderlik etmek istedim İsrailoğulları’na
onları alıp geri götürmek istedim Babil’e
peygamber Hulda’ya âşık oldum ama kadın evliydi
ve çoktan ölmüştü, ben dünyaya geldiğimde
suskun bir çığlığın zifirisinde durmuştu zaman
Sara saraya sunulunca bitmişti benim için imtihan.
 
(“Sütanne Elejisi” şiirinden, İbrahim Sediyani)
***

Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir