Tirar la casa por la ventana.
(Evi pencereden dışarı at.)
Arjantin atasözü
Buenos Aires’te Arjantin geleneksel kültür ve mimarisinin hâlâ yaşatıldığı, dışarıdan gelen turistlerin de en gözde ziyaret mekânı olan yerdeyiz:
La Boca semtinin Caminito mahallesi.
Gerçi “Caminito Sokağı” demem belki daha doğru olurdu ama, sokak tek başına ayrı bir mahalle. Hatta ayrı bir dünya.
Renkli pencereleri olan evler, insanların şenlik havasında dans edip eğlenmesi, kalabalık, coşku, bütün bu gözalıcı manzara tam olarak karşımızda.
Bu “paralel evren”e girmeden önce, tam girişten önce ve sokak başında yer alan bir café var, orada oturup bir kahve içmek ve o sokağa adım atmadan önce karşıdan biraz temâşâ etmek istiyoruz.
“Estacion Caminito” isimli bu cafénin avlusunda masalar var, dışarıda oturmak istediğimiz için o masalardan birine oturuyoruz. Cafénin giriş kapısının önünde ise erkek bir şarkıcı, elinde mikrofon, şarkı söylüyor. Latin müziği eşliğinde tabiî ki.
Sevgili arkadaşım Yaşar Gülen ile birlikte, bir yandan kahvelerimizi içerken, bir yandan da Caminito Sokağı’nı seyrediyoruz.
Arjantin’in başkenti Buenos Aires’in 48 semtinden biri ve belki de en ünlüsü olan La Boca semti, 64 km uzunluğundaki ve “Río Matanza” (Katliâm Nehri), “Río de la Manzana” (Elma Nehri) ve “Río Riachuelo” (Küçük Nehir) gibi farklı isimleri bulunan akarsuyun, sularını bu toprakların en büyük, tüm dünyanın ise en geniş nehri olan Gümüş Nehir (İsp. Río de la Plata)’e bırakarak akıntısını tamamladığı noktada yer alıyor. Semtin adı bu yüzden böyledir. “La Boca”, İspanyolca’da “Ağız”, “Nehir Ağzı” demek.
La Boca semti, Buenos Aires şehrinin güneydoğu sınırında yer alıyor. 3, 38 km² büyüklüğünde bir toprak parçasına konumlanmış olan semtin nüfûsu 49 bin 745 kişidir. Bu da km² başına 13 bin 756 kişinin düştüğü anlamına gelir ki, semtin ne kadar kalabalık olduğunu ve “iğne atsan yere düşmez” bir yer olduğunu anlayabilirsiniz. La Boca semtinin batısında Barracas semti, kuzeyinde San Telmo ve Puerto Madero semtleri bulunurken, güneyinde Río Matanza (Katliâm Nehri), doğusunda da Río de la Plata (Gümüş Nehir) akıyor.
Arjantin’in güçlü futbol kulüplerinden Club Atlético Boca Juniors (CABJ), işte bu semtin takımıdır ve meşhur stadı “La Bombonera” (Çikolata Kutusu) ya da resmî adıyla Alberto Jacinto Armando Stadyumu da bu semtte bulunuyor. Renkleri sarı – lacivert olan Boca Juniors, bu renklerini, kurulduğu sırada nehirden geçen bir İsveç gemisine borçludur. Renklerini o geminin gönderinde dalgalanan İsveç bayrağından almıştır.
La Boca, orijinal evleri ile ünlü. Bu evler batık ve eski gemilerin saclarından inşâ edilmiş ve tekne boyası ile alaca renkli boyanmışlardır. Birçok sanatçının eserleri El Caminito Caddesi’nin kaldırımlarında sergilenir ve mahallenin kültürel dokusuna artı bir değer katar. Semt, İtalya’nın Cenova (İt. Genova; Ligu: Zêna) şehrinden gelen İtalyan göçmenler tarafından kurulduğundan İtalyan etkisi halen dahi kuvvetli olarak hissedilir. Semtte tiyatro ve tango salonlarının yanısıra birçok İtalyan restoranı bulunmakta.
Arjantin’in başkenti Buenos Aires, 2 Şubat 1536 tarihinde İspanyol sömürgeci (onlar “kaşif” diyorlar) Pedro de Mendoza y Luján (1487 – 1537) tarafından “Puerto de Nuestra Señora Santa María del Buen Ayre” ismiyle kurulmuştur ki, şehrin bu ilk ismi, “Sevgili Bakire Annemiz Meryem’in Güzel Hava Limanı” anlamına gelmektedir. Burada kastedilen, elbette ki Hz. İsa (as)’nın annesi Hz. Meryem (as)’dir.
Daha sonra aynı yıl nehrin kenarında Riachuelo adlı bir kale inşâ edildi ve bu mıntıkaya “llamó Fuerte de Santa María del Buen Ayre” adı verildi. Resmî tarihe göre, bu kale mevcut Lezama Parkı (İsp. Parque Lezama)’nda, yani Boca mahallesinde yükseldi, ancak bunu doğrulamak için kesin bir kayıt olmamasına rağmen, okullarda böyle öğretilmeye devam edilmektedir. (Lezama Parkı hakkında geniş bilgi için bkz. Gümüş Nehir’in Kıyısındaki Başkentlerin Meydanlarında Haykırdım Sana Olan Sevgimi – 15)
Buradaki ırmağın isminin İspanyolca’da “Katliâm” anlamına gelen “La Matanza” olmasının sebebi de, 1536 yılında tam burada gerçekleşen bir katliâmdan dolayıdır. İspanyol sömürgeci (onlar “kaşif” diyorlar) Pedro de Mendoza’nın kardeşi Diego de Mendoza y Luján (? – 1536), burada bir yerli Kızılderili kabilesiyle çatışmaya girer ve şiddetli bir savaş yaşanır. Bu Kızılderili kabilesi, kendilerini Het olarak tanımlayan veya burası Pampa bölgesi olduğu için Pampalılar olarak tanımlanan, komşu bir Kızılderili kabilesi olan Guaraní halkı tarafından da Querandí adıyla anılan kabiledir. Querandí (Het, Pampalılar) halkının üç ayrı kolu vardır: Çeçe – Het, Didiu – Het ve Talu – Het.
1536 yılında burada İspanyol sömürgeciler ile yerli Het (Querandí) kabilesi arasında çetin bir savaş yaşanır. Bu savaşta kaç Kızılderili savaşçının hayatını kaybettiği bilinmez, ancak ölen İspanyol işgalci askerlerin sayısı elebaşları Pedro de Mendoza ile birlikte 22’dir. İşte bu hadiseden dolayı bu akarsuyun ismi Katliâm Nehri (İsp. Río Matanza)’dır.
La Boca semtinin bulunduğu mıntıka, 19. yy başlarına kadar, ilk göçmen ailelerin yerleşmeye başladığı 1830 – 52 yıllarına kadar neredeyse ıssız bir yerdi. Bu yıllar arasında bölgenin ilk sakinleri gelip buraya yerleştiler. Bu aileler, İtalya’nın Cenova şehrinden gelen göçmenlerdi. Arjantin topraklarına gelip yerleşen ve çoğunluğu sanayi işçisi olan bu İtalyanlar’ın nerdeyse dörtte biri bu mıntıkaya yerleşmişti.
Bu Cenevizliler (Cenovalılar), mahalleye bugünkü görünümünü verdiler. İtalya’daki memleketleri olan Cenova şehrinin yerel Ligurya dilindeki ismi Zêna olduğu için, bu Cenevizli göçmenler kendilerini “Cenevizli” anlamında “Zeneizi” olarak adlandırıyorlardı. Bu ifade zaman içinde “İspanyolcalaşarak”, “Xeneizes” şeklini aldı ve halen bu isimle anılıyorlar. Semtin futbol kulübü olup Arjantin futbolunun en güçlü takımlarından biri olan Boca Juniors’un lakabı da böyle olup, Boca Juniors taraftarları kendilerini “Xeneizes” olarak adlandırmaktadırlar.
Göçmenler Conventillos’ta toplandılar ve evlerini denizciler tarafından getirilen boya artıkları ile boyadılar. Boya aynı renkteki tüm evi kaplamak için yeterli olmadığından, onları boyamak için farklı renkler kullanıldı. La Boca manastırları, sık sık sel baskınları nedeniyle genellikle kazıklar veya yüksek temeller üzerine monte edilmiş oluklu metal sacların konstrüksiyonları ile karakterize edildi. İçinde mutfak ve ortak banyo, yaşayan tüm kiracılar tarafından paylaşılırken, her ailenin “barındırıldığı” çok sayıda küçük oda vardı.
1863 yılında semte demiryolu hattı bağlandı. Buenos Aires tren hattı bu semtten geçiyordu artık. 1872’de ise bu demiryolu hattı biraz daha kuzeye doğru genişledi.
1870 yılında La Boca semtinin nüfûsu 38 bin kişi idi. Bunun 17 bini Arjantinli, 14 bini İtalyan, 2 bin 500’ü İspanyol, geri kalanı da farklı farklı ülkelerden idi.
1882 yılı ise La Boca tarihinde çok ilginç bir tarihtir…
1880 yılında başlayıp iki yıl süren uzun bir genel grevden sonra, La Boca semti 1882 yılında Arjantin’den ayrıldı ve semt sakinleri Ceneviz (Cenova) bayrağını dalgalandırarak bağımsızlık ilan ettiler. Ancak bu bayrak, o zamanki Arjantin Devlet Başkanı Alejo Julio Argentino Roca Paz (1843 – 1914) tarafından aynı gün indirildi. Devlet Başkanı Roca, o bayrağı indirip bizzat kendi eliyle parçaladı.
1905 yılında kısa adı CABJ olan ve kısaca Boca Juniors olarak anılan dünyaca ünlü Club Atlético Boca Juniors spor kulübü kuruldu. Renkleri sarı – lacivert olan Boca Juniors, bu renklerini, kurulduğu sırada nehirden geçen bir İsveç gemisine borçludur. Renklerini o geminin gönderinde dalgalanan İsveç bayrağından almıştır. Maçlarını bu semtte bulunan “La Bombonera” (Çikolata Kutusu) ya da resmî adıyla Alberto Jacinto Armando Stadyumu’nda oynamaktadır.
Futbol, basketbol ve voleybol branşlarında mücadele eden Boca Juniors, futbolda Arjantin’in en başarılı futbol kulübü olup, bugüne kadarki tarihi boyunca tam 34 kez Arjantin şampiyonu, 2 kez Güney Amerika şampiyonu, 3 kez de Dünya şampiyonu olmuştur.
Semtin altyapısı ile ilgili olarak, 1908 yılında Buenos Aires Eyalet Belediyesi, La Boca semti ile Maciel Adası’nı birbirine bağlamak için bir feribot köprüsü kurma kararı aldı. Arjantin Eski Devlet Başkanı Nicolás Remigio Aurelio Avellaneda Silva (1837 – 85)’nın ismi verilen köprü, 31 Mayıs 1914’te açıldı.
Semtin sembollerinden biri olan ve yine başkanın ismini taşıyan Avellaneda semti ile La Boca’yı birbirine bağlayan Nicolás Avellaneda Ulaşım Köprüsü (İsp. Puente Transbordador Nicolás Avellaneda), az önce bahsini ettiğimiz ve “Río Matanza” (Katliâm Nehri), “Río de la Manzana” (Elma Nehri) ve “Río Riachuelo” (Küçük Nehir) gibi farklı isimleri bulunan akarsuyun üzerine inşâ edilmiştir. Dünya çapındaki korunan sadece 8 süspansiyon feribot limanından biridir ve Avrupa dışındaki tek olandır. Yüksekliği 57 m, uzunluğu ise 1650 m’dir.
1914 yılında semtin nüfûsu, tarihindeki en kalabalık rakama ulaştı: 76 bin kişi… Ancak bu sayı bir daha hiç yakalanamadı ve o tarihten sonra semt nüfûsu sürekli azalmaya başladı. Örneğin 1991 yılına gelindiğinde, semtin nüfûsu 46 bin 277 kişiye düşmüştü, yani 1914 ile kıyaslandığında % 40 oranında bir düşüş.
Kasım 2012’de Buenos Aires Yasama Meclisi, La Boca, Barracas ve San Telmo mahallelerinin bir bölümünde “Sanat Bölgesi”nin kurulmasını ve on yıl boyunca sanatsal faaliyetleri desteklemeyi onayladı. Bu, semt için oldukça harika bir gelişmeydi ve bugünkü renkli görüntü biraz da bu devlet desteğinin bir sonucu.
Ancak semtteki akarsuyun kirli oluşu, çevre bilincinden yoksun sakinlerin attığı çöpler, kanalizasyonun bakımsızlığı, bütün bu faktörler semt sakinlerinin sağlığını ciddi olarak tehdit etmektedir. Örneğin sadece 2016 yılında, yüksek seviyelerde arsenik ve Matanza – Riachuelo Nehri’nin yüzyıllarca durulmamış, kurşun içeren kirliliği nedeniyle 1000’den fazla La Boca sakininin sağlığı bozulmuştur.
La Boca semti, günümüzde Buenos Aires’te Arjantin geleneksel kültür ve mimarisinin hâlâ yaşatıldığı, dışarıdan gelen turistlerin de en gözde ziyaret mekânıdır. Turistlerin ziyaret ettiği gerçek alan olan Caminito sadece birkaç blok uzunluğundadır ve son birkaç yıldır turizm için çok aktif bir şekilde inşâ edilmiştir. Kültürel ve turistik değeri bir hayli yüksek olan bir müze ve yaklaşık 100 m uzunluğunda bir yaya geçididir. Birçok pazar tezgâhı ve turistlere yemek servisi yapan restoranlar açılmıştır.
“Caminito” adı, İspanyolca’da “Küçük Yol” veya “Küçük Geçit” demek. Mekân sanat kültürü açısından da önem kazandı, zirâ 26 Kasım 1926 tarihinde bestelenen ünlü tango “Caminito” müziğine ilhâm ve isim kaynağı olmuştur. “Caminoto” isimli tango müziğinin bestesi Arjantinli müzisyen, viyolonist, kondüktör, şair ve bestekâr Óscar Juan de Dios Filiberto (1885 – 1964)’ya, sözleri de Arjantinli şair ve edebiyatçı Gabino Coria Peñaloza (1881 – 1975)’ya ait.
Caminito, popüler La Boca semtinde, uçlarından biri Matanza – Riachuelo Nehri’ne bakacak şekilde, Vuelta de Rocha’dan ve Boca Juniors futbol kulübünün stadyumu La Bombonera’dan yaklaşık 400 m uzaklıkta yer almaktadır. Yol doğudan batıya doğru uzanıyor, yaklaşık 150 m’lik bir eğri oluşturuyor. Kuzey tarafında Araoz de Lamadrid, batı tarafında Garibaldi, güney tarafında Magallanes ve doğu tarafında Del Valle Iberlucea sokaklarıyla sınırlı bir bölgeyi çapraz olarak geçiyor. Şekli, daha sonra terk edilen Ensenada Limanı’na giden Buenos Aires Demiryolu Hattı’nın eski bir yolunun seyrini takip ediyor.
Sarma yolu, aslında Matanza – Riachuelo Nehri’nde boşaltılmış bir akışın olduğu yerden akması ve küçük bir köprüden geçmesi gerektiğinden dolayı, mahallenin bu bölgesine “Puntin” deniyor, bu da İtalya’daki Ligurya dilinde (Ceneviz lehçesinde) tam olarak “Küçük Köprü” anlamına geliyor.
1954 yılında demiryolu hattı kapanınca, Caminito’nun bulunduğu bölge düzenli depolama alanı ve mahallenin gözbebeği olmuştu. Sonraki üç yıl boyunca, yakınlarda yaşayan Arjantinli ünlü ressam Benito Quinquela Martín (1890 – 1977), terkedilmiş sokağa bakan duvarları titizlikle hazırladı, pastel renkler uyguladı ve 1960’a kadar güney ucunda bir sahne açtı; ahşap tahta sahnesi 1972’de yakınlardaki bir tiyatro eviyle değiştirildi. Dünyaca ünlü ressam Benito Quinquela Martín, az önce ismini zikrettiğimiz bestekâr Óscar Juan de Dios Filiberto’nun yakın arkadaşıydı, aynı zamanda.
Caminito, 1959 yılında tamamen yayalara ait ve araç trafiğine kapalı bir “müze caddesi”ne dönüştürüldü. Bugün sokak, Buenos Aires şehrinin bir sembolüdür ve ziyaretçiler için popüler bir cazibe merkezidir.
Sevgili kardeşim Yaşar Gülen ile kahvelerimizi içtikten sonra kalkıyoruz ve Caminito’yu gezmeye başlıyoruz…
Ceneviz kültürüyle yoğrulmuş mahalleye Varto ve Karakoçan kültürünü aşılamak için sokağa adımlarımızı atıyoruz. Oldukça hareketli bir sokak; evler renkli renkli ve insanlar oldukça canlı.
Evlerin duvarları ve pencereleri lacivert, kırmızı, yeşil, sarı, turuncu, mor, hepsi çeşitli renklere boyanmış. Burası zaten en çok da bu orijinal evleriye meşhur. Bu evler batık ve eski gemilerin saclarından inşâ edilmiş ve tekne boyası ile alaca renkli boyanmışlar.
Ayrıca evlerin balkon ve pencerelerinden aşağı bakıp halkı selamlayan heykel boyunda oyuncak insanlar var. Sanatçıların yaptığı bu balmumu insanlar, aslında toplumda ve dünyada tanınmış, meşhur şahsiyetlerdir.
Örneğin ilk karşılaştımız mavi renkteki evin yeşil renkteki penceresinden bize el sallayan ve içeri davet eden bir kadın heykeli var. Bu alelade bir kadın balmumu heykeli mi yoksa tanınan, ünlü bir kadının heykeli mi, bilmiyorum. Biz de ona el sallıyoruz.
– Abi istersen içeri git, bak seni evine davet ediyor, diye takılıyor bana Yaşar.
Gülüyorum:
–
Yaşar durmuyor:
– İşte sonunda kısmetin açıldı be İbrahim abi.
–
Bir sonraki lacivert renkli evin balkonundan, üç kişi sokağı ve halkı selamlıyor. Bunlar tanıdık: Ortada Arjantin Devlet Eski Başkanı Juan Domingo Perón Sosa (1895 – 1974)’nın ikinci hanımı olup Arjantin halkının çok sevdiği Maria Eva Duarte de Perón (1919 – 52). Eva Perón, Arjantin’de İspanyolca’da “Küçük Eva” anlamına gelen “Evita” adıyla çağrılırdı. Eva Perón’un solunda, Arjantinli olduğu halde Fransa’da doğup Kolombiya’da ölen dünyaca ünlü tango dansçısı Carlos Gardel (1890 – 1935) var. Eva Perón’un sağında ise, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan dünyaca ünlü Arjantinli eski futbolcu Diego Armando Maradona (1960 – halen hayatta) bulunuyor.
Biz de onları selamlıyoruz: “¡Hola Evita…”, “¡Hola Gardel…”, “¡Hola Maradona…”
Bu kez Yaşar’a takılma sırası bende:
– Yaşar, üçünü birden selamlıyorsun, değil mi?
– E tabi ki abi…
– Ne bileyim, sanki sen sadece Evita’ya el sallıyorsun gibi geldi de…
–
Devam ediyoruz yürümeye…
Biraz daha ötedeki kırmızı – mor renkteki evin kahverengi penceresinden de bu kez Katolikler’in ruhanî lideri olan şimdiki Vatikan Papası Papa Francisco ya da gerçek ismiyle Jorge Mario Bergoglio (1936 – halen hayatta ve o makamda) selamlıyor bizi.
Şimdiki Papa, mâlumunuz, Arjantinli olup 17 Aralık 1936 Buenos Aires doğumludur. Kendisi, 13 Mart 2013’te Vatikan’da “Papa” olarak seçildi.
Bizim Muş – Vartolu Yaşar dayanamayıp Papa’yı hak dîn İslam’a davet ediyor:
– Sayın Papa! Gel inat etme, hak dîn İslamiyet’i seç kurtul. Yahu mantıklı ol biraz, hiç Tanrı’nın çocuğu olur mu? Tevhîd diye birşey var. Allah birdir, öyle “üçleme” falan bunlar valla şirktir. Bak sen aklı başında bir adama benziyorsun. Gel, “Lâ İlahe İllallah – Muhammedun Resûlullah” de, dünyanı da âhiretini de kurtar…
Ben de yanında durup Yaşar’ı tasdik ediyorum:
– He valla, Yaşar doğru söylüyor Papa abê, hak dîni seç kurtul. Kekê Papa, sen akıllı bir adamsın. Ma hiç Xwûdê çocuk doğurur mu? Bizim dînimiz akıl mantık dînidir, barış dînidir. Karıncayı bile incitmeyiz, anne babaya “öf” bile demeyiz. Birbirimizi sevmeliyiz, üç günden fazla küs kalmak haramdır. Bir de su içerken yılan bile karışmaz…
Ama yok, adamda tık yok! Karşımızda durmuş, sadece gülüyor ve el sallıyor.
Neyse, biz üzerimize düşen tebliğ vazifesini yerine getirelim de, hidayet Allah’ın işi. Biz kendisine mesajı ulaştırdık. En azından öbür tarafta hesap verdiğinde, “bana mesaj ulaşmadı” diye bahane uyduramaz artık…
Devam ediyoruz yürümeye…
Biraz daha ötede, ismi “Valhalla” olan bir restoran – café görüyoruz ve “Vikingler uzmanı” olduğum için müthiş ilgimi çekiyor. “Valhalla”, mâlumunuz, eski İskandinav dîninde “Cennet”in ismidir.
Ragnarök (Vik. Ragnarǫkr), İskandinav mitolojisinde son gündür. Vallhalla’ya (= bizdeki Cennet) gidecekler için son uyarıdır. Midgard Ejderi’nin (= bizdeki İsrafil melek) ortaya çıkıp herşeyi yıkacağı gün, yani kıyamet günüdür.
Vikingler’de âhiret inancı vardı, öldükten sonra dirilmeye inanırlardı. Ölen kişinin en kıymetli eşyalarıyla birlikte uğurlanması, bu inancın en bariz göstergesi. Yaşayanlar ile ölenler arasındaki ilişki, karşılıklıydı. Vikingler cenaze törenlerini, ölülerini tahtadan ve içi toprakla doldurulmuş bir kayığa koyup yakarak gerçekleştirirlerdi. Ölenler, çeşitli ikram ve sunularla mutlu edilmesi gereken bir güç kaynağı olurlardı. Ölenler, hayattaki akrabaları için önemli bir rol oynamaya devam ederler. Arkeolojik bulgular, çeşitli arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan Viking kemiklerinin yanında o kişinin şahsî eşyalarının da bulunması, Vikingler’deki âhiret inancını doğruluyor. Ölen kişinin akrabaları, ölümün 7. gününde yemek yapıp komşulara dağıtırdı. Bu yemeğe “gravøl” veya “arveøl” denirdi. Yeni doğan bebeğe, ölen bir aile büyüğünün ismi verilirdi. Böylece ölmüş olan o kişinin, yeni doğan bebeğin cismaniyetinde yeniden hayat bulduğuna inanılırdı. Ölen Viking’in yakıldığı yere (mezar) artık ona ait olacak olan büyük bir taş konur. Bu taşı kadınlar koyarlar. Bu da Viking toplumunda kadınların nasıl önemli bir konuma sahip olduklarını gösteriyor. Ölenler, öbür dünyada “Valhalla” (= bizdeki Cennet) denen, savaşta ölenlerin (= bizdeki şehîdler) gittikleri büyükçe, görkemli bir salona giderler. Valhalla, Ásgård’da bulunmaktadır ve Tanrı Odin tarafından yönetilmektedir. (Vikingler’in dînî inancı ve Valhalla hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Vikingler Selam Durdu Ben Âşık Olunca İskandinavya’ya – 39)
Devam ediyoruz yürümeye…
Sokaklar baştan başa sanat eserleriyle donatılmış. Yolların sağında ve solunda ressamların çizdiği birbirinden ilginç resim tabloları sergilenmekte. Burada satılan tablolar, hediyelik eşya ve el sanatları, sokağın buram buram sanat kokmasına yol açmış durumda. Parke taşlarında dans eden tango çiftleri var. 2 x 2 m’lik levha ve karton ile inşâ edilmiş binalar arasında bu görüntüler, ziyaretçileri adetâ farklı bir dünyaya götürmektedir.
Yolda müzik eşliğinde tango yapan çiftler var. Yalnız olan bazı kadınlar önümüzü kesip, bizimle tango yapmak istediklerini söylüyorlar.
Buyur burdan yak…
Emê feqîr; biz ki daha odur halay çekmesini bile bilmiyoruz, tangoyu nasıl yapalım? O bir yana, daha birkaç dakika önce koskoca Papa’yı hak dîn İslam’a davet etmiş mü’mînleriz. Papa bizim bu halimizi görse ne der, ne düşünür? Gerçi ona “Gerçek İslam bu değil” deyip savunma yaparız ama, adam buna kanar mı bilmem…
Neyse, devamını anlatmayayım en iyisi. Burada “otosansür” uygulayayım.
(NOT: Sansür uyguladığım bu yarım saatlik zaman diliminde neler olduğunu, neler yaşandığını, sadece 4 kişi bilmektedir: Yaşar, ben, Allah ve bir de Şeytan.)
(Yarım saat sonra)
Devam eden gezimizde, sokaktan sağa sapıp, ismini sözünü ettiğimiz akarsudan alan Riachuelo mahallesine giriyoruz.
Riachuelo mahallesi, tango mitolojisine yakından bağlı olduğu için turistler için şehrin en çok ziyaret edilen bölgelerinden biri. Tango dansının ölümsüzleştiği mıntıkadır, burası.
Bir sürü café ve restoran var burada ve istisnasız hepsinin de önünde müzik eşliğinde çiftler tango dansı yapıyor. Dışarıda masalar var ve mekân oldukça kalabalık. İnsanlar müzik eşliğinde birşeyler yiyip içiyor ve canı oynamak isteyen kalkıp tango yapıyor.
Devam ediyoruz yürümeye…
Nihayet limana geliyoruz. Matanza – Riachuelo Nehri’nin kıyısındayız şimdi.
Suyun üzerinde küçük ve güzel feribotlar var. Önce biraz suyu seyrediyoruz. Fotoğraflar çekiyoruz. Río Matanza (Katliâm Nehri) adlı ırmağın nazlı nazlı bakan suyu, bizi biraz dinginleştiriyor, sakinleştiriyor.
“Río Matanza” (Katliâm Nehri)’nın “Río de la Manzana” (Elma Nehri) ve “Río Riachuelo” (Küçük Nehir) gibi farklı isimleri de bulunuyor. 64 km uzunluğundaki nehir, Buenos Aires’in güneybatısında doğuyor ve kuzeydoğuya doğru akarak şehrin dünyaca ünlü tradisyonel semti olan La Boca semtinde sularını buranın en büyük, tüm dünyanın ise en geniş nehri olan Gümüş Nehir (İsp. Río de la Plata)’e bırakarak akıntısını tamamlıyor.
Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, ırmağın isminin İspanyolca’da “Katliâm” anlamına gelen “La Matanza” olmasının sebebi, 1536 yılında tam burada gerçekleşen bir katliâmdan dolayıdır. İspanyol sömürgeci (onlar “kaşif” diyorlar) Pedro de Mendoza’nın kardeşi Diego de Mendoza, burada bir yerli Kızılderili kabilesiyle çatışmaya girer ve şiddetli bir savaş yaşanır. Bu Kızılderili kabilesi, kendilerini Het olarak tanımlayan veya burası Pampa bölgesi olduğu için Pampalılar olarak tanımlanan, komşu bir Kızılderili kabilesi olan Guaraní halkı tarafından da Querandí adıyla anılan kabiledir. Querandí (Het, Pampalılar) halkının üç ayrı kolu vardır: Çeçe – Het, Didiu – Het ve Talu – Het.
1536 yılında burada İspanyol sömürgeciler ile yerli Het (Querandí) kabilesi arasında çetin bir savaş yaşanır. Bu savaşta kaç Kızılderili savaşçının hayatını kaybettiği bilinmez, ancak ölen İspanyol işgalci askerlerin sayısı elebaşları Pedro de Mendoza ile birlikte 22’dir. İşte bu hadiseden dolayı bu akarsuyun ismi Katliâm Nehri (İsp. Río Matanza)’dır.
2 bin 240 km²’lik nehir havzasında yaklaşık 3 milyon 500 bin kişi yaşıyor.
Bu güzelim nehrin en önemli sorunu, “kirlilik”tir. Nehir, akıntısı boyunca çok sayıda fabrikadan, özellikle boya işlerinden büyük miktarlarda endüstriyel atık alıyor, bu yüzden çok kirlidir. En tehlikeli kirleticiler, nehir havzasının alt katmanlarından artık emilemeyen ağır metalleri ve atık suyu içerir.
1993 yılında Arjantin Devlet Başkanı Carlos Saúl Menem Akil (1930 – halen hayatta) hükûmeti sırasında Arjantin Çevre Bakanı María Julia Alsogaray (1942 – 2017), nehri temizlemek için 3 yıllık bir proje sundu. Ancak proje asla tamamlanmadı. Alsogaray, kamu fonlarını kötüye kullanmaktan hüküm giydi. Arjantin’deki günlük ulusal “Página 12” gazetesinin yazdığına göre, 250 milyon Dolar’lık bütçenin sadece 90 milyon Dolar’ı kaldı. Nehir temizliği ile ilgili olmayan sosyal projelere 150 milyon Dolar harcanmış ve asıl amaç için sadece 1 milyon Dolar kullanılmıştır. Eleştirmenler sadece gemi enkazlarının kaldırıldığından şikâyet ediyorlar, ancak gemileri terketmek ve sonra nehre batırmak için hiçbir çaba gösterilmedi.
2006 yılında Arjantin Yüksek Mahkemesi tarafından 2008 yılında yeni bir yeniden yapılanma planıyla görevlendirilen Autoridad de Cuenca Matanza Riachuelo (ACUMAR) isimli vakıf kuruldu. Planda gemi enkazlarının kaldırılması ve çöp nehrinin temizlenmesi, gecekondu bölgelerinin taşınması ve kirletici operasyonlar ve çevre endüstrisinin ACUMAR ile kontrol edilmesi yer alıyor. Bununla birlikte, planın yavaş ilerlemesi, hükûmetin 2011 yılında bu kuruluşu da kapatmasına yol açtı.
Nehir, 2013 yılında “Dünya’daki en kirli 10 akarsu” arasında gösterilmiştir. Zirâ nehir, yüksek seviyelerde arsenik, krom, bakır, çinko ve kurşun içeren endüstriyel atıklar içerir.
La Boca semtinde ve bu semtin Caminito ve Riachuelo mahallelerinde yaptığımız gezi böylece bitiyor. Buenos Aires’in en gözde turistik mekânını bugün doyasıya yaşadık.
Şimdi buradan, tâ 7 km ötedeki otelimize geri yürüyeceğiz. Yani yürüyerek geldiğimiz ve saatler alan bu uzun yolu tekrardan yürüyerek döneceğiz.
Aslında taksi de tutabiliriz hatta otobüsle de gidebiliriz, ama yapmıyoruz bunu.
Çok mutlu olduğumuz bir gezi olduğu için ve Buenos Aires’i kana kana yaşamak istediğimiz için, her yere yürüyerek gitmek istiyoruz.
İkimiz de tarifsiz biçimde mutlu olduğumuz bir 2 hafta yaşıyoruz, Latin Amerika’da.
Ama bir yılda 52 hafta var. Keşke geri kalan 50 haftada da mutlu bir hayat yaşayabilseydik.
sediyani@gmail.com
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 11
FOTOĞRAFLAR:
Buenos Aires’te Arjantin geleneksel kültür ve mimarisinin hâlâ yaşatıldığı, dışarıdan gelen turistlerin de en gözde ziyaret mekânı olan yerdeyiz:
La Boca semtinin Caminito mahallesi.
Gerçi “Caminito Sokağı” demem belki daha doğru olurdu ama, sokak tek başına ayrı bir mahalle. Hatta ayrı bir dünya. (ARJANTİN)
“Estacion Caminito” isimli bu cafénin avlusunda masalar var, dışarıda oturmak istediğimiz için o masalardan birine oturuyoruz. Cafénin giriş kapısının önünde ise erkek bir şarkıcı, elinde mikrofon, şarkı söylüyor. Latin müziği eşliğinde tabiî ki. (ARJANTİN)
Sevgili kardeşim Yaşar Gülen ile kahvelerimizi içtikten sonra kalkıyoruz ve Caminito’yu gezmeye başlıyoruz…
Ceneviz kültürüyle yoğrulmuş mahalleye Varto ve Karakoçan kültürünü aşılamak için sokağa adımlarımızı atıyoruz. Oldukça hareketli bir sokak; evler renkli renkli ve insanlar oldukça canlı. (ARJANTİN)
Evlerin duvarları ve pencereleri lacivert, kırmızı, yeşil, sarı, turuncu, mor, hepsi çeşitli renklere boyanmış. Burası zaten en çok da bu orijinal evleriye meşhur. Bu evler batık ve eski gemilerin saclarından inşâ edilmiş ve tekne boyası ile alaca renkli boyanmışlar. (ARJANTİN)
Ayrıca evlerin balkon ve pencerelerinden aşağı bakıp halkı selamlayan heykel boyunda oyuncak insanlar var. Sanatçıların yaptığı bu balmumu insanlar, aslında toplumda ve dünyada tanınmış, meşhur şahsiyetlerdir. (ARJANTİN)
Örneğin ilk karşılaştımız mavi renkteki evin yeşil renkteki penceresinden bize el sallayan ve içeri davet eden bir kadın heykeli var. Bu alelade bir kadın balmumu heykeli mi yoksa tanınan, ünlü bir kadının heykeli mi, bilmiyorum. Biz de ona el sallıyoruz. (ARJANTİN)
Bir sonraki lacivert renkli evin balkonundan, üç kişi sokağı ve halkı selamlıyor. Bunlar tanıdık: Ortada Arjantin Devlet Eski Başkanı Juan Domingo Perón Sosa (1895 – 1974)’nın ikinci hanımı olup Arjantin halkının çok sevdiği Maria Eva Duarte de Perón (1919 – 52). Eva Perón, Arjantin’de İspanyolca’da “Küçük Eva” anlamına gelen “Evita” adıyla çağrılırdı. Eva Perón’un solunda, Arjantinli olduğu halde Fransa’da doğup Kolombiya’da ölen dünyaca ünlü tango dansçısı Carlos Gardel (1890 – 1935) var. Eva Perón’un sağında ise, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en büyük isimlerinden biri olan dünyaca ünlü Arjantinli eski futbolcu Diego Armando Maradona (1960 – halen hayatta) bulunuyor. (ARJANTİN)
Biz de onları selamlıyoruz: “¡Hola Evita…”, “¡Hola Gardel…”, “¡Hola Maradona…” (ARJANTİN)
Biraz daha ötedeki kırmızı – mor renkteki evin kahverengi penceresinden de bu kez Katolikler’in ruhanî lideri olan şimdiki Vatikan Papası Papa Francisco ya da gerçek ismiyle Jorge Mario Bergoglio (1936 – halen hayatta ve o makamda) selamlıyor bizi. (ARJANTİN)
Şimdiki Papa, mâlumunuz, Arjantinli olup 17 Aralık 1936 Buenos Aires doğumludur. Kendisi, 13 Mart 2013’te Vatikan’da “Papa” olarak seçildi. (ARJANTİN)
Biraz daha ötede, ismi “Valhalla” olan bir restoran – café görüyoruz ve “Vikingler uzmanı” olduğum için müthiş ilgimi çekiyor. “Valhalla”, mâlumunuz, eski İskandinav dîninde “Cennet”in ismidir.
Ragnarök (Vik. Ragnarǫkr), İskandinav mitolojisinde son gündür. Vallhalla’ya (= bizdeki Cennet) gidecekler için son uyarıdır. Midgard Ejderi’nin (= bizdeki İsrafil melek) ortaya çıkıp herşeyi yıkacağı gün, yani kıyamet günüdür. (ARJANTİN)
Vikingler’de âhiret inancı vardı, öldükten sonra dirilmeye inanırlardı. Ölen kişinin en kıymetli eşyalarıyla birlikte uğurlanması, bu inancın en bariz göstergesi. Yaşayanlar ile ölenler arasındaki ilişki, karşılıklıydı. Vikingler cenaze törenlerini, ölülerini tahtadan ve içi toprakla doldurulmuş bir kayığa koyup yakarak gerçekleştirirlerdi. Ölenler, çeşitli ikram ve sunularla mutlu edilmesi gereken bir güç kaynağı olurlardı. Ölenler, hayattaki akrabaları için önemli bir rol oynamaya devam ederler. Arkeolojik bulgular, çeşitli arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan Viking kemiklerinin yanında o kişinin şahsî eşyalarının da bulunması, Vikingler’deki âhiret inancını doğruluyor. Ölen kişinin akrabaları, ölümün 7. gününde yemek yapıp komşulara dağıtırdı. Bu yemeğe “gravøl” veya “arveøl” denirdi. Yeni doğan bebeğe, ölen bir aile büyüğünün ismi verilirdi. Böylece ölmüş olan o kişinin, yeni doğan bebeğin cismaniyetinde yeniden hayat bulduğuna inanılırdı. Ölen Viking’in yakıldığı yere (mezar) artık ona ait olacak olan büyük bir taş konur. Bu taşı kadınlar koyarlar. Bu da Viking toplumunda kadınların nasıl önemli bir konuma sahip olduklarını gösteriyor. Ölenler, öbür dünyada “Valhalla” (= bizdeki Cennet) denen, savaşta ölenlerin (= bizdeki şehîdler) gittikleri büyükçe, görkemli bir salona giderler. Valhalla, Ásgård’da bulunmaktadır ve Tanrı Odin tarafından yönetilmektedir. (ARJANTİN)
Sokaklar baştan başa sanat eserleriyle donatılmış. Yolların sağında ve solunda ressamların çizdiği birbirinden ilginç resim tabloları sergilenmekte. Burada satılan tablolar, hediyelik eşya ve el sanatları, sokağın buram buram sanat kokmasına yol açmış durumda. (ARJANTİN)
La Boca semti, Buenos Aires şehrinin güneydoğu sınırında yer alıyor. 3, 38 km² büyüklüğünde bir toprak parçasına konumlanmış olan semtin nüfûsu 49 bin 745 kişidir. Bu da km² başına 13 bin 756 kişinin düştüğü anlamına gelir ki, semtin ne kadar kalabalık olduğunu ve “iğne atsan yere düşmez” bir yer olduğunu anlayabilirsiniz. (ARJANTİN)
La Boca, orijinal evleri ile ünlü. Bu evler batık ve eski gemilerin saclarından inşâ edilmiş ve tekne boyası ile alaca renkli boyanmışlardır. Birçok sanatçının eserleri El Caminito Caddesi’nin kaldırımlarında sergilenir ve mahallenin kültürel dokusuna artı bir değer katar. Semt, İtalya’nın Cenova (İt. Genova; Ligu: Zêna) şehrinden gelen İtalyan göçmenler tarafından kurulduğundan İtalyan etkisi halen dahi kuvvetli olarak hissedilir. Semtte tiyatro ve tango salonlarının yanısıra birçok İtalyan restoranı bulunmakta. (ARJANTİN)
Kasım 2012’de Buenos Aires Yasama Meclisi, La Boca, Barracas ve San Telmo mahallelerinin bir bölümünde “Sanat Bölgesi”nin kurulmasını ve on yıl boyunca sanatsal faaliyetleri desteklemeyi onayladı. Bu, semt için oldukça harika bir gelişmeydi ve bugünkü renkli görüntü biraz da bu devlet desteğinin bir sonucu. (ARJANTİN)
Riachuelo mahallesi, tango mitolojisine yakından bağlı olduğu için turistler için şehrin en çok ziyaret edilen bölgelerinden biri. Tango dansının ölümsüzleştiği mıntıkadır, burası. (ARJANTİN)
Bir sürü café ve restoran var burada ve istisnasız hepsinin de önünde müzik eşliğinde çiftler tango dansı yapıyor. Dışarıda masalar var ve mekân oldukça kalabalık. (ARJANTİN)
Parke taşlarında dans eden tango çiftleri var. 2 x 2 m’lik levha ve karton ile inşâ edilmiş binalar arasında bu görüntüler, ziyaretçileri adetâ farklı bir dünyaya götürmektedir. (ARJANTİN)
Arjantin’in başkenti Buenos Aires’in 48 semtinden biri ve belki de en ünlüsü olan La Boca semti, 64 km uzunluğundaki ve “Río Matanza” (Katliâm Nehri), “Río de la Manzana” (Elma Nehri) ve “Río Riachuelo” (Küçük Nehir) gibi farklı isimleri bulunan akarsuyun, sularını bu toprakların en büyük, tüm dünyanın ise en geniş nehri olan Gümüş Nehir (İsp. Río de la Plata)’e bırakarak akıntısını tamamladığı noktada yer alıyor. Semtin adı bu yüzden böyledir. “La Boca”, İspanyolca’da “Ağız”, “Nehir Ağzı” demek. (ARJANTİN)
Bu güzelim nehrin en önemli sorunu, “kirlilik”tir. Nehir, akıntısı boyunca çok sayıda fabrikadan, özellikle boya işlerinden büyük miktarlarda endüstriyel atık alıyor, bu yüzden çok kirlidir. En tehlikeli kirleticiler, nehir havzasının alt katmanlarından artık emilemeyen ağır metalleri ve atık suyu içerir. (ARJANTİN)
1993 yılında Arjantin Devlet Başkanı Carlos Saúl Menem Akil (1930 – halen hayatta) hükûmeti sırasında Arjantin Çevre Bakanı María Julia Alsogaray (1942 – 2017), nehri temizlemek için 3 yıllık bir proje sundu. Ancak proje asla tamamlanmadı. Alsogaray, kamu fonlarını kötüye kullanmaktan hüküm giydi. Arjantin’deki günlük ulusal “Página 12” gazetesinin yazdığına göre, 250 milyon Dolar’lık bütçenin sadece 90 milyon Dolar’ı kaldı. Nehir temizliği ile ilgili olmayan sosyal projelere 150 milyon Dolar harcanmış ve asıl amaç için sadece 1 milyon Dolar kullanılmıştır. Eleştirmenler sadece gemi enkazlarının kaldırıldığından şikâyet ediyorlar, ancak gemileri terketmek ve sonra nehre batırmak için hiçbir çaba gösterilmedi. (ARJANTİN)
Caminito – La Boca, 21 Nisan 2019