Gümüş Nehir’in Kıyısındaki Başkentlerin Meydanlarında Haykırdım Sana Olan Sevgimi – 41

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

     (*): Bütün yönleriyle Buenos Aires’in geçen bölümde başladığımız tanıtımına bu bölümde devam edeceğiz.

     – – –

     Başlangıçta Buenos Aires, pratikte Ciudad de la Trinidad’ın yerini alan bir isimdir ve Peru Genel Valiliği’ne bağlı bir hükûmetin koltuğuydu.

     Buenos Aires’te 1591 yılında Dominik Manastırı, 1604’te de San Francisco Manastırı kuruldu.

     1602 yılında Buenos Aires’in nüfûsu, sadece 500 kişi.

     1608 yılında Cizvit ebeveynleri, Vali Hernando Arias Suárez de Toledo Saavedra y Sanabria Calderón (1561 – 1634)’un izniyle, şehrin kuzey kesimine el koydular ve burada bugünkü San Ignacio Kilisesi (İsp. Iglesia de San Ignacio)’nin kökeni olan küçük bir şapel ve bir çiftlik kurdular. 1611 yılında burada bir erkek hastanesi, 1617’de ise yine aynı valinin isteği üzerine bir okul açıp kiliseyi de genişlettiler.

     1620 yılında da yerleşim, Buenos Aires Eyaleti’nin başkenti oldu.

Buenos Aires, bugün. (Foto: Yaşar Gülen / Sediyani Haber)

     Doğu tarafı olan “Solar del Adelantado”nun ismi önce 1608 yılında “Solar de los Jesuitas” (Cizvitler Güneşi), 1661 yılında da “Plaza de Armas del Fuerte o del Mercado” (Güçlü Ordunun Pazarı Meydanı) olarak değiştirildi. Batı tarafı olan “Plaza Mayor o Grande”nin ismiyse 1808 yılında “Plaza de la Victoria” (Zafer Meydanı) olarak değiştirildi.

     Bu gelişmeden sonra, Arjantin sınırları içinde, hepsi kuzeybatıda bulunan birçok şehir daha kuruldu. Bunlardan en eskisi, ülkenin kuzeydoğusunda bulunan bugünkü Santiago del Estero’dur.

     Yaklaşık iki yüzyıl boyunca, daha sonra “Porteños” olarak adlandırılan sakinler, birçok zorluk yaşadılar. Önemli herhangi bir ticarî merkezden çok uzakta, Avrupa yaşam tarzını sürdürmek için gerekli unsurlardan yoksundular ve bunları şehirde üretemediler. Kraliyet (İspanya), kendi adına, zengin kargoları nedeniyle Pasifik Okyanusu’ndaki limanları tercih ediyordu ve bu nedenle, yılda sadece iki kayıtlı gemi aldığı için, Buenos Aires’i arka plana atıyordu. Hatta bazen beş yıl boyunca Arjantin kıyılarına hiçbir gemi gelmiyordu. Bu, bölge sakinlerinin yasaları çiğneyip aşmasına ve çoğunlukla Brezilya’dan gelen kaçak mallardan geçimini sağlamaya çalışmasına yol açtı. Bu kaçakçılık, sahipleri olmadan tarlalarda dolaşan sığır sürülerinin (vaquerías) katledilmesinden elde edilen derinin satışından elde edilen zenginlik kaynağıyla birleşti ve bu durum 17. yy’ın başına kadar sürdü. Yerel olarak et, içyağı, boynuz vb. gibi ürünler tüketildi ve kalanlar atıldı.

     Biskayalı seyyah Acarete (? – 1698)’nin Nisan 1658 tarihinde Gümüş Nehir (İsp. Río de la Plata)’e ve ondan sonra da karadan Peru’ya yaptığı gezilerin notlarının “Relación de Un Viaje Al Río de la Plata von Acarete Du Biscay” adıyla kitap olarak basılması, Buenos Aires’ten bahsedilen ilk yazılı kaynak hüviyetindedir. Kitapta hem Kızılderililer’den hem İspanyollar’dan bahsedilmekte, Arjantin’in bu bölgesinin şehirleri, ticareti, doğurganlığı ve zenginlikleri anlatılmaktaydı.

     Sonraki zamanlarda İspanya’dan bağımsız olarak Portekizliler, 1680 yılında, seyrek nüfûslu ancak Kastilya hükümdarına bağlı olan bu bölgeye yerleşmeyi amaçladılar. Río de La Plata (Gümüş Nehir)’nın karşı kıyısındaki Colonia del Sacramento’ya bir keşif gezisiyle geldiler. Buenos Aires Valisi Marcos José de Garro Senei de Artola (1623 – 1702), geri çekilmelerini emreden bir ültimatom gönderdikten sonra, yerli Guarani Kızılderilileri de dahil olmak üzere, valiliğin diğer şehirlerinden beklenmedik durumlarla savunmaya hazır olmaları için yaklaşık 3000 kişiden oluşan sakinleri biraraya getirdi ve gaspçılara başarıyla saldırdı. Portekililer’e karşı kazanılan bu ezici zafer, Buenos Aires’te coşkuyla kutlandı ve onu İspanya Krallığı içinde daha prestijli hale getirdi.

     Ağırlıklı olarak İngilizler’in yaptığı Afrikalı köle ticareti, 18. yy’dan itibaren Buenos Aires’te çok popüler hale geldi. Bu kölelerin çoğu, en önemli ailelerin evlerinde ev işleri yapmak için şehre yerleştirildi. Bu, şehrin tüm sakinleri içinde Afrika kökenli nüfûsun % 25 oranında olmasına yol açtı.

     1671 yılında Buenos Aires Metropolitan Katedrali (İsp. Catedral Metropolitana de Buenos Aires) inşâ edilmeye başlandı. 1725 yılında da “Cabildo” adlı hükûmet konağı inşa edilmiştir ki, bu bina, günümüzde, meydanda sömürge döneminden kalma olup halen ayakta olabilen tek binadır. Daha sonra sırasıyla 1720’de Recoleta Kilisesi, 1722’de San Ignatius Kilisesi, 1727’de de San Miguel Kilisesi kuruldu.

1725 yılında inşâ edilen Cabildo’nun 1821 yılında çizilmiş resmi.

     Bu arada deri endüstrisi de ilerliyordu ve 18. yy’ın ortalarında önemli bir yerel üretim vardı. Öte yandan, Buenos Aires’te sadece sahip olduklarınızdan dolayı zengin olabileceğiniz düşünüldüğünde, toplumsal değer soyadları veya aristokrasiye yakınlık tarafından değil, kendi liyakatinize göre elde edilen başarı ile verilirdi. Diğer komşu şehirlerin aksine, aristokrat veya kast önyargıları servetten daha az ağırlığa sahipti.

     Buenos Aires kurulduğu ilk zamanlardan beri şehrin etrafındaki Pampa bölgesinde beslenen hayvanlar ve İspanya ile yapılan ticaretle geçimini sağlamıştır. Yerleşim gitgide büyüdü ve onyıllar, sonra yüzyıllar içinde kocaman bir şehir haline geldi. Ama 17. ve 18. yy’larda İspanyol yönetimi Avrupa’ya gelecek bütün malların vergilendirilebilmesi için öncelikle Peru’nun başkenti Lima’ya gönderilmesini zorunlu kıldı. Malların yollanmasını zorlaştıran bu olay Buenos Airesli tüccarların İspanya’ya karşı hoşnutsuzluklarını gitgide arttırdı ve kaçakçılık günden güne arttı. İspanya Kralı III. Carlos (1716 – 88) otoritesinin gitgide azaldığını farketti ve tahtta olduğu dönemde (1759 – 88) önce ticarî yaptırımları hafifletti, en sonunda da Buenos Aires’i serbest bir liman şehri olarak tanıdı.

     Şehrin kalesi, 17. yy’ın başından beri Plaza Mayor’un doğu bölümünde kuruldu. İnşaatı 1720’lerde sona erdi, etrafı taşlarla ve hendekle çevrildi. Buraya sadece Plaza’dan, bugün Casa Rosada’nın merkezi kemerinin inşa edildiği yerde bulunan bir asma köprüden geçiliyordu. 18. yy’dan itibaren şehir güneye doğru gelişmeye başladı, çünkü ticarî mallar hem yasal hem de kaçak olarak piyasaya sürülüyordu.

     1744 yılında Buenos Aires’in nüfûsu, 11 bin kişi. Yarısı erkek yarısı dişi.

     1743 yılında Buenos Aires’te bir kadın doğum hastanesi kuruldu. Daha sonra 1744’te Las Monjas Manastırı, 1749’da San Juan Manastırı inşâ edildi. Ayrıca 1755 yılında şehirde bir yetim kız okulu açıldı.

     Hemen bir yıl sonra, 1756’da başlayıp 1763’te bittiği için Yedi Yıl Savaşları (İsp. Guerra de los Siete Años) olarak anılan büyük savaş başladı. Avrupa’nın güçlü devletleri arasında yaşanan bu büyük savaşın en önemli özelliği, dünyada küresel çapta gerçekleşen ilk büyük savaş olmasıdır. Savaşn nedeni, Büyük Britanya ve Fransa için aralarındaki sömürge yarışı; Avusturya ve Prusya içinse Orta Avrupa hegemonyasıdır. Bu savaş Arjantin topraklarına da sıçramıştı. Savaşın bir parçası olan İngiliz – Portekiz istilası, Buenos Aires hakı tarafından başarıyla püskürtüldü.

     1763 yılında, dönemin zengin tüccarlarından Francisco Álvarez Campana (? – ?), dönemin valisi Pedro Antonio de Cevallos Cortés y Calderón (1715 – 78)’a, günümüzde dünyaca ünlü olan Mayıs Meydanı (İsp. Plaza de Mayo)’nı ikiye bölecek şekilde, dükkânların ve tezgâhların bulunduğu bir pazar kurulmasını teklif etti. Ancak 1803 yılına kadar bu çalışma başlatılamadı. 1803 yılında yapımına başlanan ve romanesk tarzı mimariyle inşâ edilen alışveriş pazarı, 1804 yılında tamamlandı.

     Buenos Aires nihayet 1776 yılında Peru Eyaleti’nden ayrılıp Río de la Plata (Gümüş Nehir) Eyaleti’nin başkenti oldu.

     Peru Eyaleti’nden ayrılıp Río de la Plata Eyaleti’nin başkenti olduğu 1776 yılında Buenos Aies’in nüfûsu, 24 bin kişi. Şehrin nüfûsu Afrika’dan getirilen kölelerle birlikte büyük ölçüde arttı. Şehrin nüfûsu 1800 yılında 40 bin, 1810 yılında 44 bin 800, 1813’te de 46 bin oldu. Şehir, 1780 – 1800 yılları arasında katlanarak bir ilerleme yaşadı, ayrıca ağırlıklı olarak İspanyollar’dan ve daha az ölçüde Fransızlar’dan ve İtalyanlar’dan güçlü bir göç aldı. Şehir, tüccarlar ve ilk çiftçiler tarafından doldurulmuştu. 1778 – 1815 yılları arasında nüfûsun hemen hemen üçte birini Afrikalı siyahlar oluşturuyordu.

     İspanya’da 1516 – 1700 yılları arasında hüküm süren ve Habsburg Evi (Avusturya Evi)’nin bir kolu olan Borbón Evi (İspanya Evi)’nin İspanya Krallığı’nda 17. yy boyunca yaptığı reformlar, o zamanlar Latin Amerika’yı görece olarak “özerk krallıklar”a dönüştürmüştü. Bunlar arasında konumuz açısından en önemlisi, Gümüş Nehir (İsp. Río de la Plata) havzasını kapsayan topraklarda 1776 tarihinde Río de la Plata Genel Valiliği (İsp. Virreinato del Río de la Plata)’nin oluşturulmasıydı. O tarihe kadar Peru Genel Valiliği’ne bağlı topraklar olan bu mıntıkada oluşturulan bu yeni valilik sayesinde, bugünkü Buenos Aires statü olarak büyük bir önem kazanmaya başladı.

     Río de la Plata (Gümüş Nehir) Genel Valiliği topraklarında, dış ticaret İspanya’nın tekelindeydi ve diğer yerlerle veya güçlerle ticarete yasal olarak izin verilmiyordu. Bu durum Buenos Aires için dezavantajlıydı, çünkü İspanya Krallığı o topraklara ticaret gemilerini nadir gönderiyordu ve nadiren geldikleri için, gelen gemiler de çoğunlukla okyanus sularında korsanların saldırısına uğruyordu. Bu da Río de la Plata topraklarına çok az ürün girmesi, halkın sıkıntı içinde yaşamak zorunda kalması demekti. Çok az sayıda giren ürünler de hem nüfûsu besleyecek yeterlilikte değildi hem çok pahalı fiyatlara satılıyordu. Bu durum kaçakçılığın yaygınlaşmasına yol açtı.

     Bunun neticesinde Buenos Aires ve Río de la Plata topraklarında iki farklı sınıf oluşmuştu:

     1 – İspanya’dan gelen mallara muhtaç olmadan, direk istedikleri başka ülkelerle ve güçlerle serbest ticaret yapılmasını talep eden halk.

     2 – Ticarette İspanya tekelinin sürmesini arzulayan tüccarlar.

     Latin Amerika sömürgesinde doğan İspanya kökenliler (Arjantin’de doğan İspanyol asıllılar) ile Avrupa’daki İspanya’da yaşayan İspanyol nüfûsu arasındaki rekabet ve fikir ayrılığı, “özerklik destekçileri” ile “mevcut durumu korumak isteyenler” arasında bir mücadeleye dönüştü. Özerkliği savunanlar kendilerini “Patriotas” (Vatanseverler), “Americanos” (Amerikalılar) – “Avrupalı” kimliğini atmak niyetiyle kendilerine “Amerikalı” dediler – “Sudamericanos” (Güney Amerikalılar) ve “Criollos” (Amerika kıtasında doğan ve yaşayan İspanyol kökenliler) olarak adlandırırken, mevcut durumun devamını savunan İspanya Krallığı taraftarları ise kendilerini “Realistas” (Gerçekçiler) olarak adlandırıyorlardı.

     Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin 1776 yılında Büyük Britanya Birleşik Krallığı’ndan bağımsızlık ilanı, Latin Amerika’da bir devrimin olabileceğine ve İspanya’dan bağımsızlığın kazanılabileceğine dair “Criollos”u (Amerika kıtasında doğan ve yaşayan İspanyol kökenlileri) yüreklendirmişti.

     Öte yandan 1789’da Avrupa’da gerçekleşen Fransız Devrimi (Frsz. Révolution Française)’nin yaydığı idealler, tüm Avrupa kıtasının yanısıra Amerika kıtasında da yayıldı. Fransız Devrimi’yle birlikte tüm dünyayı etkileyen “Millîyetçilik” (Nasyonalizm) ve “Özgürlükçülük” (Liberalizm), Arjantinliler’i de etkisi altına almıştır.

     18. yy’dan çıkılıp 19. yy’a girildiğinde, Arjantin’deki genç öğrenciler eğitimleri için Avrupa’ya gitmeye başlamışlardı. Bu süreçte Avrupa’daki Aydınlanma hareketi filozoflarından da büyük ölçüde etkilendiler.

     1801 yılında Buenos Aires’te “Telégrafo Mercantil” gazetesi yayınlanmaya başladı.

     Bu arada Britanya’da Sanayi Devrimi (İng. Industrial Revolution) ortaya çıkyor, kendi nüfûslarının ihtiyaçlarını tam olarak karşılayabilmek, artan kömür, çelik, kumaş ve giyim üretimini satmak için yeni pazarlara ihtiyaç duyuyordu.

     Fransız Devrimi’nin güvence altına alınmış olmasının yanısıra “devrim savaşları”, Fransa’yı Avrupa’nın en güçlü ülkesi haline getirmişti. Fransa İmparatoru Louis Napoléon Bonaparte (1769 – 1821) komutasındaki Fransa ile Avrupa’nın diğer güçlü devletlerinin oluşturduğu koalisyon arasında Napolyon Savaşları olarak da bilinen Sömürge Savaşları (1792 – 1815) başladı. İngiltere ve İspanya, bu savaşta Fransa’nın karşısındaydı.

     Bu savaş esnasında, General 1. Viscount William Carr Beresford (1768 – 1854) yönetimindeki İngiliz birlikleri, iki gün süren bir savaş sonunda Buenos Aires şehrini işgal ettiler. 1806 yılında İngilizler, Buenos Aires’e 60 km mesafede bulunan Ensenada’ya çıktılar. Bunun nedeni, Fransızlar’ın İspanya’yı işgal etmesi sonucu oluşan güç boşluğundan İngilizler’in yararlanma isteğiydi. İngilizler hiçbir engelle karşılaşmadılar, çünkü Rio de la Plata Valisi Rafael de Sobremonte y Núńez del Marquéz Castillo (1745 – 1827) panik içinde hazineyi de alarak Córdoba’ya kaçtı. Durum içinden çıkılmaz bir hal almış ve İngilizler hiçbir direnişle karşılaşmamışlardı. İngilizler’e karşı İspanyol birliklere komutanlık yapan Fransız komutan Jacques de Liniers (1753 – 1810) emrindeki yerel güçler (artık onlar “yerel” oluyorlar), bir İngiliz kuşatmasını başarıyla savuşturdu ve bu, 7 Haziran 1807 tarihinde Britanyalı yönetici John Whitelocke (1757 – 1833)’un kapitülasyonu ile sonuçlandı.

     Şehir halkı İngilizler’e karşı direndi. Liniers emrindeki yerel güçler, 4 Ağustos 1807’de şehri tekrar ele geçirdiler. “Criollos”un (Amerika kıtasında doğan ve yaşayan İspanyol kökenlilerin) oluşturduğu grupları içeren bu direniş, “Porteños”un (Buenos Aires’te doğan ve yaşayan Avrupa kökenlilerin) bu cesur eylemi, “Reconquista” (Yeniden Fetih) adıyla anılır oldu.

     Bir yıl sonra İngilizler 12 bin kadar iyi silahlanmış bir orduyla yeniden saldırıya geçti. Liniers, “Criollos”tan oluşan güçleriyle İngilizler’in karşısına tekrar çıktı. Bu eyleme Arjantin tarihinde “Defensa” (Savunma) adı verilir.

     Kuşatmaların, İspanyol birliklerinin değil de, kızgın halkın direnmesi sonucu başarısızlığa uğraması, milliyetçileri cesaretlendirdi. “Cabildos Abiertos” adı verilen yerel birliklere gitgide artan tavizler verdirerek ülkenin bağımsızlığa giden yolunu da açmış oldular.

     İngilizler’e karşı kazanılan zaferden sonra Buenos Aires halkı, eski vali Rafael de Sobremonte y Núńez’in görevine geri dönmesini kabul etmedi. Çünkü İngilizler bu toprakları işgal edince, çantasını alarak ardına bakmadan kaçmıştı. O’nun bu davranışı, halk arasında bir “korkak” olarak görülmesine yol açmıştı. Bunun yerine, yeni vali, İngiliz kuşatmasına karşı cesurca direnen ve onları bu topraklardan kovmayı başaran “kahraman” Jacques de Liniers idi.

     Fransız Devrimi’nin fikirlerinden cesaret bulan Arjantinliler, İngilizler’den sonra İspanyol sömürgesine karşı da muhalefet etmeye başladılar. 1808 yılında Napoléon’un İspanya’yı işgali ve tahta kardeşini geçirmesiyle Arjantin’in bağımsızlık mücadelesi hızlanmıştır. Napoléon tarafından İspanya tahtına oturtulan kardeşi Giuseppe Napoléon Bonaparte (1768 – 1844)’ı tanımayan Buenos Aires Şehir Meclisi, Napoléon’un tahttan indirdiği VII. Fernando (1784 – 1833)’ya bağlı kaldı.

     1806 yılında İngilizler’e karşı verdikleri mücadelede askerî güçlerinin farkına varan seçkin “Criollos”, iktidarı almak için sistematik bir biçimde örgütlenirler. İki yıl sonra İspanya Yüksek Cuntası’nın ortadan kalkması, bağımsızlık mücadelesi veren partizanaların ortaya çıkmasını sağladı. Bunlar, 18 – 25 Mayıs 1810 günleri arasında da bir haftalık süre içinde İspanya Genel Valisi Baltasar Hidalgo de Cisneros y de la Torre (1756 – 1829)’yi iktidardan uzaklaştırırlar ve sömürgeyi yönetmek üzere kendi “cuntalarını” oluştururlar. VII. Fernando’yu biçimsel olarak kral saymakla birlikte, ortada fiilî bir bağımsızlık vardı. “Criollos” adlı direnişçiler, 25 Mayıs 1810 tarihinde kendi denetimlerindeki bir cuntayı zorla kabul ettirdiler. İşte bu önemli hadise, Arjantin tarihinde “Mayıs Devrimi” (İsp. Revolución de Mayo) olarak adlandırılır ve dünyaca ünlü Mayıs Meydanı (İsp. Plaza de Mayo) da adını bu devrimden alır.

     Mayıs Devrimi, “Criollos”un (Amerika kıtasında doğan ve yaşayan İspanyol kökenlilerin) devrimidir, yani bir anlamda burjuvazinin. Ekonomik kaynakları, madenleri, tarım alanlarını elinde bulunduran, malî olarak güçlü olduklarından, Madrid’in atadığı üst düzey yöneticilerle çıkar çatışmalarına düşen, zirâ elindeki maddî gücüyle orantılı olarak hem idarî hem de siyasî yetkiler isteyen “Criollos”, bu mücadelenin hem fizikî hem de finans ortakları olmuşlardır.

     Mayıs Devrimi, bugünkü Arjantin devletinin ortaya çıkış sürecinin başlangıcı olması nedeniyle önemlidir.

25 Mayıs 1810 tarihinde gerçekleşen Mayıs Devrimi, bugünkü Arjantin devletinin ortaya çıkış sürecinin başlangıcıdır.

     Mayıs Devrimi’nin ardından büyük şiddet olayları yaşanmadı. Hadisenin “devrim” olarak nitelenmesi, her şeyden önce hükûmet sisteminin değişimini vurguluyor. Bu devrim sonucunda Buenos Aires artık İspanya yönetimi tarafından kendi adına verilen kararlara boyun eğmek zorunda kalmıyordu.

     Buenos Aires’in en güzel meydanlarından biri olan Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı)’nun “şehrin merkezi” olarak seçilmesi, bu olaylardan sonradır. Devrimin gerçekleştiği, yani özerk hükûmetin kurulduğu 25 Mayıs, bugün Arjantin’de millî bayramdır. (NOT: Mayıs Devrimi hakkında ayrıntılı bilgi edinmek ve Mayıs Meydanı’nı gezmek için bkz. Gümüş Nehir’in Kıyısındaki Başkentlerin Meydanlarında Haykırdım Sana Olan Sevgimi – 11; Gümüş Nehir’in Kıyısındaki Başkentlerin Meydanlarında Haykırdım Sana Olan Sevgimi – 12 ve Gümüş Nehir’in Kıyısındaki Başkentlerin Meydanlarında Haykırdım Sana Olan Sevgimi – 13)

     Mayıs Devrimi’nden bir gün sonra, 26 Mayıs 1810 günü, halkın ilk cuntası, “Gümüş Nehir’in Başkentinin Geçici Hükûmet Cuntası” (İsp. Junta Provisional Gubernativa de la Capital del Río de la Plata) adlı bir bildiri yayınladı. Bu, Mayıs Devrimi’yle doğan yeni otoritenin habercisiydi.

     25 Mayıs’ta ortaya çıkan hükûmet, İspanya Kralı VII. Fernando’ya sadık olarak ilan edilmesine rağmen, tarihçiler bu “sadakatin” sadece politik bir manevra olduğu konusunda hemfikirdirler. Aldatmacanın amacı, “vatansever dâvânın” konumunu güçlendirmek için zaman kazanmak, monarşik otoriteye hâlâ saygı duyulduğunu ve hiçbir devrim yapılmadığını yansıtarak devrime karşı tepkilerin oluşmasını engellemekti.

Mayıs Devrimi’nin gerçekleştiği Mayıs Meydanı, bugün. (Foto: İbrahim Sediyani / Sediyani Haber)

     Devrimi gerçekleştiren veya destekleyen kesimler, amaçları bakımından tamamen homojen değildi ve birçoklarının kendi aralarında farklı çıkar ve beklentileri vardı.

     Dînî faktörler ise devrime ayakbağı olmadı; çünkü devrimi gerçekleştiren kesimlerin tümü, Katolik inancına ve kilisesine bağlılık konusunda tam bir uyum ve “dîn kardeşliği” içindeydi. Gerçi Yukarı Peru’da (bugünkü Peru, Kolombiya, Panama, Ekvador, Bolivya, Paraguay) dînî otoriteler ve monarşiye bağlı olan “realistas” (gerçekçiler), devrim hareketini engellemek için devrimcileri “sapkınlıkla” eşitlemeye çalıştılar, ancak devrimci liderler ferasetli davranarak dînî kurumlarla uzlaşmacı bir tavır sergilediler ve kendilerinin de “inançlı” olduklarını, meselenin dîn meselesi olmadığını ortaya koydular. Fakat Aşağı Peru’da (Arjantin, Uruguay, Şili) böyle bir sorun yoktu; zirâ bu topraklarda dînî otoriteler ve kilise zaten devrimi destekliyordu, devrimcilerin yanında yer almıştı.

     Latin Amerika’daki – efsanevî bir liderin öncülüğünde gerçekleşen – diğer devrimlerle kıyaslandığında, Arjantin’deki Mayıs Devrimi, açık ve bariz bir liderden yoksundu. Halkın ve özellikle gençlerin, lidersiz gerçekleştirdiği bir devrimdir. Hukukçu ve siyasetçi Mariano Moreno Valle (1778 – 1811), devrimden sonra kurulan hükûmetin ilk aşamasına öncülük etti, ancak kısa bir süre sonra çıkarıldı.

     Arjantin Bağımsızlık Savaşı (İsp. Guerra de la Independencia Argentina), 25 Mayıs 1810’da, Mayıs Devrimi’nin gerçekleştiği aynı gün başlamıştı aslında. Birinci Hükûmet Kurulu’nun kurulmasını öngören ve aynı zamanda günümüzdeki Arjantin Ordusu’nun kuruluş tohumunu atan belge, aynı gün kaleme alınmış ve imzalanmıştı. İki gün sonra yayınlanan genelgede, 15 gün içinde 500 kişilik bir ordu kurulması öngörülüyordu.

     Ordu ilk kurulduğunda, toplamda 4145 askere sahipti. Bunların 3128’i piyade, 555’i süvari ve 462’si topçu idi. Bu güçlere Gümüş Nehir (Río de la Plata)’in karşı kıyısındaki Montevideo’da (günümüzde Uruguay’ın başkenti) Ekim 1809’da oluşturulmuş olan birlikten katılan 500 savaşçıyı da dahil etmeliyiz.

     Yeni kurulan Arjantin ordusunda asker sayısı çok olmasına rağmen, İngiliz işgal ve saldırılarına karşı ortaya koydukları direniş esnasında edindikleri deneyim dışında tecrübeleri yoktu. İlk birlikler, savaş tecrübesi olan memurlar tarafından eğitildiler. İlk komutanlar, askerî kapasiteleri nedeniyle değil – ki yoktu zaten –, siyasî nedenlerle veya kişisel karizmalarından dolayı birliklerin başına getirilmiş düşük rütbeli subaylar ve hatta sivillerdi.

     25 Mayıs 1810’daki devrimden iki gün sonra, 27 Mayıs’ta yayınlanan genelge, “kurtuluş savaşı” ya da “bağımsızlık savaşı” denen hadiseyi başlatan tebliğdir. Genelge, Río de la Plata Genel Valiliği (Gümüş Nehir Genel Valiliği)’ndeki bütün şehirlere ve kasabalara gönderildi. Genelgeyi ilk alan şehir, 31 Mayıs’da Montevideo oldu.

     Daha ilginç olan, İspanya Krallığı’na karşı verilen Arjantin Bağımsızlık Savaşı’nın ilk üç yılında, iki taraf da İspanya bayrağı altında savaşmıştır.

     Tabiî bir de, o dönemde Arjantin diye bir ülke yok. O toprakların ismi, Gümüş Nehir Genel Valiliği (İsp. Virreinato del Río de la Plata).

     Avrupa’daki İspanya Krallığı’na bağlı olan Gümüş Nehir Genel Valiliği (Río de la Plata Genel Valiliği), oldukça geniş bir coğrafyayı kapsıyordu ve buradan daha sonra Arjantin, Uruguay, Paraguay, Şili, Bolivya ve Peru devletleri neşet etmiştir. Ayrıca Arjantin ve Şili’nin güney toprakları olan Pategonya henüz tam anlamıyla keşfedilip yerleşime ve tarıma açılmamıştı.

     Aynı yıl, Eylül 1810’da Buenos Aires’te “Mariano Moreno” adlı devlet kütüphanesi kuruldu.

     25 Mayıs 1810’daki devrimden tam bir yıl sonra, devrimin 1. yıldönümü olan 25 Mayıs 1811 tarihinde, devrimin nabzının attığı meydana, ismini bu devrimden alan Mayıs Meydanı (İsp. Plaza de Mayo) ismi verildi. Aynı gün meydana, şu anda meydanın sembollerinden biri olan Mayıs Piramidi (İsp. Pirámide de Mayo) dikildi. Mayıs Piramidi (Pirámide de Mayo)’nin en önemli özelliği, Buenos Aires şehrinin sahip olduğu ilk ulusal anıt olmasıdır.

     Buraya böyle bir anıt dikilmesi fikri, yapımından iki ay öncesine, Mart 1811’e dayanır. 25 Mayıs 1810 tarihindeki Mayıs Devrimi’nden sonra halk tarafından kurulan Büyük Cunta (İsp. Junta Grande), devrimin 1. yıldönümü olan 25 Mayıs 1811’de meydana devrimi yâd eden bir anıt dikilmesini kararlaştırır. Bunun için iki aylık bir zaman vardı.

     5 Nisan 1811’de, kısaca Cabildo olarak anılan o zamanki Cabildo de Buenos Aires’in de onayıyla, 25 Mayıs Devrimi’nin 1. yıldönümü olan 25 Mayıs 1811’de düzenlenecek festivaller kapsamında meydana bir piramit dikilmesine karar verilir. Cabildo, daha önce de bahsettiğimiz üzere, meydanın batı tarafında 1725 yılında inşâ edilmiş olan hükûmet konağıdır ki, bu bina, günümüzde, meydanda sömürge döneminden kalma olup halen ayakta olabilen tek binadır. Günümüzde müze haline dönüştürülmüştür.

     Tarihsel kaynaklar, anıt için form olarak neden bir piramidin seçildiğini kaydetmiyor. Mimar Francisco Pedro Vicente Cañete (1749 – 1816) ve İspanya’daki Valladolid Üniversitesi’nde heykel profesörü olan Juan Gaspar Hernández (? – ?)’in ısrarı üzerine, anıtın, tahtadan ziyade, 500’den fazla tuğla kullanılarak ve tamamen katı malzemelerden yapılmasına karar verilir. Temeli oluşturmak için, anıtın dikileceği yere 6 Nisan’da çimento dökülmüştü.

      25 Mayıs 1810 tarihindeki Mayıs Devrimi’nin 1. yıldönümü olan 25 Mayıs 1811’de başlayan kutlamalar dört gün sürdü. Piramidin açılışı da aynı festival kapsamında gerçekleştirildi. Pişirilmiş kerpiçten yapılan Mayıs Piramidi (İsp. Pirámide de Mayo), ilk yapıldığında 13 m yüksekliğindeydi. İki basamakta bir prizi, dört giriş açılı basit bir kaidesi ve etrafına akan bir kornişi vardı. Tepesinde dekoratif bir balon seti bulunuyordu. Her biri yuvarlak bir topuzda sonlanan 12 malzeme kolonu tarafından desteklenen bir çitle çevrilmişti. Çitin dört bir köşesine, bir yıl sonra, 1812’de birçok direk yerleştirildi ve bu direklere fenerler asıldı.

Mayıs Devrimi’nin gerçekleştiği Mayıs Meydanı’na dikilen Mayıs Piramidi, bugün. (Foto: Yaşar Gülen / Sediyani Haber)

     Bütün bunlar, İspanya’ya karşı verilen Arjantin Kurtuluş Savaşı’nın tüm şiddetiyle devam ettiği bir zamanda oluyordu…

     Aslında 1810 – 16 Arjantin Kurtuluş Savaşı’ndaki çatışmaların sadece küçük bir kısmı günümüz Arjantin topraklarında gerçekleşmişti. Çatışmaların büyük çoğunluğu bugünkü Arjantin’in dışında, bugünkü Şili, Peru ve Ekvador topraklarında vuku bulmuştu. Ayrıca Atlas Okyanusu üzerinde, Amerika kıtasına uzak sularda da çatışmalar yaşandı.

     Bugünkü mavi – beyaz Arjantin bayrağı da bu millî kurtuluş savaşında doğmuştu. Arjantin bayrağında bulunan açık gök mavi, beyaz renk bütünlüğü ilk olarak bağımsızlık hareketi liderlerinden Manuel José Joachuín del Corazón de Jesús Belgrano y Gonzáles (1770 – 1820) tarafından 27 Şubat 1812 tarihinde Paraná Nehri’nin iki yakasında kurulu, o zamanki Villa del Rosario (günümüzde Rosario) şehrinde dalgalandırılmıştır.

     Bir inanışa göre, Arjantin Bağımsızlık Hareketi sırasında komutan Manuel Belgrano, tüm askerî birliklerin aynı rengi kullandıklarını (İspanyol sarısı ve kırmızısı) fark etmiş, bunun için yeni renk arayışına girmiştir. Mavi gökyüzündeki beyaz bulutların gökyüzü ile uyumunu gören Belgrano, bu iki rengi kullanmak konusunda karar kılmıştır. Renkleri seçmesinde o günkü iklim şartları da önemli etmen olmuştur.

     Arjantin bayrağı, 3 yatay şeritten oluşuyor. Üst ve alttaki şeritler gök mavi, ortadaki şerit ise beyaz renktedir. Beyaz şeritte Mayıs Güneşi (İsp. Sol de Mayo) diye adlandırılan ulusal amblem yer alıyor.

1810 – 16 Arjantin Bağımsızlık Savaşı’nı anlatan bir resim.

     1815 yılında Buenos Aies’te bir hukuk fakültesi kuruldu.

     Arjantin’in bağımsızlığı, Juan José Antonio Castelli (1764 – 1812), José Francisco de San Martín y Matorras (1778 – 1850), Manuel José Joachuín del Corazón de Jesús Belgrano y Gonzáles (1770 – 1820) ve Martín Miguel Juan de Mata Güemes Montero de Goyechea y la Corte (1785 – 1821)’nin öncülüğünde yapılan savaşlardan sonra gelmiş ve 9 Temmuz 1816 tarihinde Arjantin’in kuzeyindeki San Miguel de Tucumán’da kesin olarak elde edilmiştir. 9 Temmuz 1816’da San Miguel de Tucumán’da toplanan meclis, ulusal anayasa hükümleriyle tam bağımsızlık ilan etmiştir.

     İlk kez 4 yıl önce, 1812’de dalgalandırılan mavi – beyaz Arjantin bayrağı da, bağımsızlık ilanından birkaç gün sonra, 20 – 26 Temmuz 1816 günlerinde gerçekleşen Tucumán Kongresi (İsp. Congreso de Tucumán)’nde kabul edilmiştir. 1818 yılında mavi – beyaz bayrağın ortasındaki beyaz zemine sarı renkte Mayıs Güneşi eklenmiştir. Bu güneş, Inka Tanrısı Inti’yi temsil etmektedir. Latin Amerika topraklarında kurulmuş en köklü ve gelişkin uygarlıklardan biri olan Inka İmparatorluğu (1438 – 1533)’nda, Inti, güneş ve gökkuşağı tanrısıydı. (ÖNEMLİ NOT: Arjantin bayrağını ilk dalgalandıran kişi olan bağımsızlık mücadelesi liderlerinden Manuel Belgrano, bağımsızlığın kazanılmasından 4 yıl sonra, 20 Haziran 1820’de ölmüş, O’nun öldüğü 20 Haziran günü 8 Haziran 1938 tarihinde alınan kararla “Bayrak Günü” ilan edilmiştir. Halen Arjantin’de 20 Haziran “Bayrak Günü” olarak kutlanmaktadır ve resmî tatildir. Bayrağın 1812 yılında ilk dalgalandırıldığı yer olan Rosario’da ise 1957 yılında 10.000 m² genişliğinde bir Ulusal Bayrak Anıtı inşâ edilmiştir.)

     Arjantin’in bağımsızlığı, 9 Temmuz 1816 tarihinde San Miguel de Tucumán’da toplanan meclis tarafından ilan edilmiştir. Ancak bağımsızlık ilan edildiğinde, ülkenin ismi “Arjantin” (Lat. Argentina) değil, “Gümüş Nehir Birleşik Eyaletleri” (İsp. Provincias Unidas del Río de la Plata) idi. Ülke, bu isimle bağımsızlığını ilan etmiştir.

İlk kez 4 yıl önce, 1812’de dalgalandırılan mavi – beyaz Arjantin bayrağı da, bağımsızlık ilanından birkaç gün sonra, 20 – 26 Temmuz 1816 günlerinde gerçekleşen Tucumán Kongresi’nde kabul edilmiştir. 1818 yılında mavi – beyaz bayrağın ortasındaki beyaz zemine sarı renkte Mayıs Güneşi eklenmiştir. Bu güneş, Inka Tanrısı Inti’yi temsil etmektedir. Latin Amerika topraklarında kurulmuş en köklü ve gelişkin uygarlıklardan biri olan Inka İmparatorluğu (1438 – 1533)’nda, Inti, güneş ve gökkuşağı tanrısıydı. (Foto: İbrahim Sediyani / Sediyani Haber)

     General José de San Martín öncülüğünde İspanyol güçlerine karşı kazanılan zaferin ardından, 9 eyalet resmî olarak Gümüş Nehir Birleşik Eyaletleri’nin bağımsızlığını ilan etmiştir. “Libertador” (Kurtarıcı) ünvânıyla da anılan José de San Martin, bağımsızlık hareketinin lideri ve kahramanı haline gelir. Daha sonra Şili, Peru, Bolivya ve Uruguay da bağımsızlığını kazanmıştır. Bu devletlerin de bağımsızlık kazanmasıyla birlikte Arjantin önemli topraklar kaybetmiştir.

     12 Ağustos 1821 tarihinde Buenos Aires Üniversitesi (İsp. Universidad de Buenos Aires) kuruldu. 1822 yılında ise bir müzik akademisi kuruldu ve ayrıca şehirde yeni bir Kuzey Mezarlığı (İsp. Cementerio de la Recoleta) açıldı. Sokak isimleri değişti. 1823 yılında ise Buenos Aires Müzesi, Sociedad de Beneficencia ve Filarmoni Derneği kuruldu.

     Birleşmiş Milletler (BM)’de Gümüş Nehir Birleşik Eyaletleri’nin (bugünkü Arjantin’in) bağımsızlığını ilk tanıyan devlet, ne garip bir tezattır ki, tarih boyunca o topraklara saldıran ve işgal eden, halkının da kendisine karşı savaştığı Büyük Britanya Birleşik Krallığı yani İngiltere olmuştur. Büyük Britanya (İngiltere), Şubat 1825’te Arjantin’in bağımsızlığını tanımıştır.

     1826 yılında ülkenin “Gümüş Nehir Birleşik Eyaletleri” (İsp. Provincias Unidas del Río de la Plata) olan ismi, “Arjantin” (Lat. Argentina) olarak değiştirilmiştir. Devletin resmî ismi böylece “Arjantin Cumhuriyeti” (İsp. República Argentina) olmuştur.

     Arjantin’in özgün adı olan “Argentina”, Latince bir ifade olup “Gümüş Ülke” demektir.

     Eski sömürgesi olan Arjantin topraklarının bağımsızlığını ilan etmesi, kurtuluş savaşının kendilerine karşı verildiği işgalci ve sömürgeci İspanya Krallığı’nın çok zoruna gitmiştir. Bunun içindir ki, İspanya, 1816 yılında istiklalini ilan eden Arjantin’in bağımsızlığını ancak ve ancak taaa 21 Eylül 1863’te kabul etmiştir.

     Bağımsızlık ilan edildiğinde, Buenos Aires’in nüfûsu 40 bin idi, sonra 1825’te 55 bine çıktı, fakat başkent değildi. Şehrin başkent oluşu 1880 yılındadır. İlk başlarda ülkenin başkenti, Rosario idi.

     Buenos Aires eyaleti 1853 yılında Eyaletler Kongresi’ne katılmayı reddetmiş ve Arjantin’den ayrılmıştı. 1859 yılında ise 1853’te kurulmuş olan Arjantin Birliği (İsp. Federación Argentina)’ne katılmıştır. 1880 yılında ise “Arjantin’in başkenti” seçilmiştir.

     9 Temmuz 1816 tarihinde ilan edilen bağımsızlıktan 100 yıl sonra, 13 Eylül 1916 günü Buenos Aires halkı vatanın bağımsızlığı üzerine yemin etmiştir.

     – – –

     (*): Bütün yönleriyle Buenos Aires’in tanıtımına bir sonraki bölümde devam edeceğiz.

sediyani@gmail.com

     SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ

     CİLT 11

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir