(*): Bütün yönleriyle Buenos Aires’in altı bölüm önce başladığımız tanıtımına bu bölümde devam edeceğiz.
– – –
1970’lerde Arjantin’in başkenti Buenos Aires, solcu devrimci hareketlere sahne oluyordu. Şehir ve tüm ülke, yoğun bir siyasî atmosferin altına girmişti.
1971 yılında Buenos Aires’teki Florida Caddesi yayalara tahsis edilmek üzere yeniden düzenlendi.
Arap – Arjantin İslam Cemiyeti tarafından 1972 yılında Arap – Arjantin İslam Enstitüsü açıldı. 1973 yılında da İslam Araştırmaları Merkezi kuruldu.
6 Aralık 1972’de, Arjantin Devlet Başkanı Alejandro Agustín Lanusse Gelly (1918 – 96), 19987 Sayılı Kararname’yi yayınladı. Bu Kanun Hükmünde Kararname ile 1973 seçimlerinden itibaren Müzakere Konseyi’nin üye sayısı 60’a çıkarıldı ve 14 ayrı Mahalle Konseyi kuruldu. Hedef, Bucak Konseyleri’nin kaldırılmasıyla kaybedilen ve 1976 Ulusal Yeniden Yapılanma Süreci ile yeniden kaybedilecek mahalle katılımı rûhunu yeniden canlandırmaktı.
… ve 1973 Ezeiza Katliâmı.
Buenos Aires Uluslararası Ministro Pistarini Havaalanı (İsp. Buenos Aires Aeropuerto Internacional Ministro Pistarini) ya da bilinen adıyla Buenos Aires Uluslararası Ezeiza Havaalanı (İsp. Buenos Aires Aeropuerto Internacional de Ezeiza) içinde 20 Haziran 1973 tarihinde gerçekleşen ve resmî rakamlara göre 13 kişinin öldüğü (o günkü gazetelerin verilerine göre gerçek sayı çok daha fazladır), 365 kişinin de yaralandığı Ezeiza Katliâmı (İsp. Masacre de Ezeiza), Arjantin tarihindeki en kara günlerden biridir.

16 – 21 Eylül 1955 tarihindeki askerî darbeden sonra iktidardan uzaklaştırılınca Paraguay’a kaçan, sonra çeşitli ülkelerde kaldıktan sonra İspanya’nın başkenti Madrid’e yerleşen Juan Domingo Perón Sosa (1895 – 1974), 18 yıllık sürgün sonrasında, 20 Haziran 1973 günü Arjantin’e geri döner. Uçağında Perón’a, o siyasî kargaşa dönemi ortasında, 25 Mayıs 1973’te iktidara gelen Peronistler’in Sol kanadının temsilcisi olan Cumhurbaşkanı Héctor José Cámpora (1909 – 80) eşlik ediyordu.
Ezeiza (Ministro Pistarini) Havaalanı’nda, Arjantin tarihinin en kalabalık buluşmalarından biri gerçekleşir: Perón’u karşılamak için, havaalanında 3, 5 milyonluk bir gösterici kitlesi birikmiştir. Arjantin tarihinin en büyük gösterisidir.
Fakat Perón 18 yıl önceki aynı Perón değildir artık. Sol topluluklar havalimanı kapısından uzaklaştırılırken bir kargaşa çıkar. Perón’un konuşma yapacağı beklenen platformdan, keskin nişancılar kalabalığa ateş açarlar: 13 kişi ölür, 365 kişi de yaralanır. Gazete verilerine göre ise, örneğin “Clarín” gazetesinin yazdığına göre, kurbanların sayısı çok daha yüksek.
İktidara yakın kaynakların iddiâsına göre, öldürülenler, kısa adı FAP olan Peronist Silahlı Kuvvetler (İsp. Fuerzas Armadas Peronistas), kısa adı FAR olan Devrimci Silahlı Kuvvetler (İsp. Fuerzas Armadas Revolucionarias) ve kısa adı MPM olan Montonero Peronist Hareketi (İsp. Movimiento Peronista Montonero) gibi, hem Küba Devrimi’nin etkilerini taşıyan, hem de amaçları Sosyalist devrimden ziyade Perón’u yeniden başa geçirmek olan Sol çevrelerden kişiler idiler.

Ezeiza Katliâmı, sonradan “Triple A” ya da “AAA” olarak ünlenecek Arjantin Antikomünist Alyansı (İsp. Alianza Anticomunista Argentina)’nın damga vuracağı günlere uzanan yolu açacaktır. Perón ertesi yıl ölecek, cumhurbaşkanlığı görevini kendisinin üçüncü karısı olan María Estela Isabel Martínez Cartas de Perón (1931 – halen hayatta) üstlenecektir. İçişleri Bakanlığı’na ise, AAA şefi José López Rega (1916 – 89) getirilecektir.
12 Ekim 1973 – 1 Temmuz 1974 tarihleri arasında bir yıldan daha az iktidar olan Juan Domingo Perón hükûmetinin düşüşü sırasında, ülkedeki kötü ekonomik durum ve Arap ülkelerinde meydana gelen petrol patlaması nedeniyle, göçmen sayısı büyük ölçüde azaldı.
1974 yılında Buenos Aires’in nüfûsu, 8 milyon 925 bin civarı. Yarısı solcu yarısı sağcı.
1975 yılında Buenos Aires Uluslararası Kitap Fuarı (İsp. Feria Internacional del Libro de Buenos Aires) düzenlendi. Fuara toplamda 1 miyon 200 bin ziyaretçi katılım gösterdi. Aynı yıl şehirde, bir tiyatro salonuna bombalı saldırı düzenlendi.
1975 yılında Arjantin Devlet Başkanı Maria Estela Martínez Cartas Isabel de Perón liderliğindeki Peronist hükûmet tarafından Plaza de la República (Cumhuriyet Meydanı)’nın ortasındaki Obelisco çevresine halka şeklinde dönen “El Silencio es Salud” (Sessizlik Sağlıktır) ve “Mantenga Limpia Buenos Aires” (Buenos Aires’i Temiz Tutun) sloganları asıldı. İkincisi değil ama birinci söz, pekçok tartışmaya ve farklı yorumlamalara sebep oldu. “El Silencio es Salud” (Sessizlik Sağlıktır) ibaresi her ne kadar resmî kaynaklar tarafından, ileri düzeyde gürültü çıkartan araç sürücülerine trafikte daha yavaş hareket etmelerini tembihleyen bir uyarı olduğu beyan edildiyse de, halk tarafından bu söz, Arjantinliler’e siyasî görüşlerini ifade etmekten kaçınmalarını tembihleyen “subliminal bir mesaj” olarak yorumlandı.
… ve 1976 Askerî Darbesi.
Arjantin tarihinin en karanlık ve en kirli sayfası.
1973’te Genelkurmay Başkanı olmuş ve 1975’te Başkomutanlık’a atanmış olan General Jorge Rafael Videla Redondo (1925 – 2013) öncülüğünde, Arjantin’de 24 Mart 1976 tarihinde askerî darbe oldu.

Ordunun yönetime el koymasıyla Isabel Peron cumhurbaşkanlığından uzaklaştırıldı. General Jorge Rafael Videla, General Orlando Ramón Agosti Echenique (1924 – 97) ve Amiral Emilio Eduardo Massera Padula (1925 – 2010) ile birlikte oluşturduğu üç kişilik bir askerî cuntanın başı olarak devlet başkanlığını üstlendi. Ülkede düzen yeniden kurulduktan sonra sivil yönetime geçileceğini açıkladı; Ulusal Kongre’nin çalışmalarını durdurdu ve yasama yetkilerini 9 kişiden oluşan bir askerî komisyona devretti. Mahkemelerin, siyasî partilerin ve sendikaların çalışmaları durduruldu; bütün önemli görevlere subaylar atandı. Yalnızca Mart ayının son haftasında yolsuzluk suçlamasıyla 4 bin kişi tutuklandı. Bundan sonra ekonominin canlanması amacıyla Peronizm’in düzenlemelerine son vererek serbest pazar ekonomisini güçlendiren önlemler aldı. Bu önlemlerin bir ölçüde başarılı olmasına karşın emekçilerin hoşnutsuzluğu sürdü.

Askerî darbe sonucunda kurulan askerî rejim, başta Sol düşünceli insanlar olmak üzere muhaliflere karşı “Millî Yeniden Örgütlenme Dönemi” (İsp. Proceso de Reorganización Nacional) adını verdiği, muhaliflerin ve tarafsız çevrelerin “Kirli Savaş” (İsp. Guerra Sucia) olarak adlandırdığı bir devlet terörü uygulamaya başladı. ABD destekli bu kirli savaş, 1976 – 83 arası 7 yıl kadar sürdü.
Bu dönemde devlete bağlı askerler, polisler, birtakım sağcı gruplar ve Arjantin Antikomünist İttifakı, Sol düşünceyle ilişkili olduğunu düşündükleri kişileri kaçırıp öldürmekteydi. Bu kanlı dönemdeki ölü sayısının 7.000 ilâ 30.000 kişi arasında olduğu tahmin edilmektedir. Bununla birlikte baskı altına alınan veya işkence gören sendikacılar, öğrenciler, gazeteciler, Marksistler ve Peronistler’le birlikte bu sayının 150.000 – 250.000 arasında olduğu belirtilmektedir.

Öldürülen ya da kaçırılan kişilerin aileleri çocuklarını bulmak için onyıllarca süren mücadeleler vermişlerdir.
30 Nisan 1977 tarihinde başkent Buenos Aires’teki Plaza de Mayo (Mayıs Meydanı)’da toplanan kayıp anneleri, başlarına beyaz başörtüler bağlayarak büyük bir gösteri düzenlediler ve kayıp olan yakınlarının bulunmasını istediler. Bunlara “Madres con Pañuelo Blanca” (Beyaz Başörtülü Anneler) ya da “Madres de Plaza de Mayo” (Mayıs Meydanı Anneleri) dendi.
Bu gösteriyle birlikte “Madres de Plaza de Mayo” hareketi doğdu. O günden sonra her hafta bu eylemi gerçekleştiren anneler, her Perşembe günü Arjantin yerel saatiyle 15:00 – 16:30 arasında Plaza de Mayo isimli meydanda toplanıp gösteri yapıyorlar. (ÖNEMLİ NOT: İki gün sonra, Mayıs Meydanı’nda bu annelerin düzenlediği gösteriye biz de katılacak, onlara destek vereceğiz. “Seyahatname”nin o bölümünde gösteriyi sizlerle paylaşacağız.)

1978 yılında Arjantin Uluslararası İlişkiler Konseyi kuruldu.
Faşist bir askerî rejimle yönetilen Arjantin, işte böyle kirli ve karanlık bir dönem yaşarken, 1978 FIFA Dünya Futbol Şampiyonası, 1 – 25 Haziran 1978 günleri arasında Arjantin’de düzenlendi. Bu, bugüne dek Arjantin’de düzenlenen ilk ve tek Dünya Kupası’dır.

1978 Dünya Kupası’na 10’u Avrupa kıtasından, 4’ü Amerika kıtasından, 1’i Afrika kıtasından, 1’i de Asya kıtasından olmak üzere 16 ülke katıldı: Arjantin, Brezilya, Peru, Meksika, İskoçya, İsveç, Macaristan, Avusturya, Polonya, Federal Almanya Cumhuriyeti (BRD), Hollanda, Fransa, İtalya, İspanya, Tunus ve İran.
Turnuvada takımlar 4’erli halde 4 ayrı gruba ayrıldılar. Gruplarında ilk iki sırayı alan takımlar bir üst tura yükselecek, orda da takımlar 4’erli halde 2 ayrı gruba ayrılacak, gruplarında lider olanlar final maçını oynayacaktı.
Arjantin 1. Grup’ta yer alıyordu ve grupta Macaristan, Fransa ve İtalya’ya karşı mücadele edecekti.

Gruptaki ilk maçında Macaristan’ı ağırlayan Arjantin, maçın henüz başında, 10. dakikada yenik duruma düşmesine rağmen sahadan 2 – 1 galip ayrılmayı bildi. Kendi evindeki bu ilk Dünya Kupası maçında Arjantin’in gollerini Leopoldo Jacinto Luque ve 67. dakikada oyuna girmiş olan Daniel Ricardo Bertoni attılar. Bu maçta sarı kart gören takım kaptanı Daniel Alberto Passarella, Dünya Kupası’nda sarı kart gören ilk Arjantinli futbolcudur.
Gruptaki ikinci maçta rakip Fransa idi ve Arjantin bu maçı da aynı skorla 2 – 1 kazandı. Arjantin’in gollerini kaptanı Daniel Alberto Passarella (penaltıdan) ve Leopoldo Jacinto Luque attılar.
İlk iki maçını kazanarak üst tura çıkmayı garantilemiş olan Arjantin gruptaki son maçında aynı şekilde ilk iki maçını kazanarak üst tura çıkmayı garantilemiş olan İtalya’ya 1 – 0 yenildi.
Grup maçları sonunda, oynadığı 3 maçı da kazanan İtalya birinci ve 2 galibiyet 1 mağlubiyet alan Arjantin ikinci olarak 2. Tur’a yükselirlerken, üçüncü olan Fransa ile sonuncu olan Macaristan turnuvadan elendiler.
2. Tur’da B Grubu’na düşen Arjantin’in gruptaki rakipleri Brezilya, Peru ve Polonya idi.
Arjantin gruptaki ilk maçını Polonya’ya karşı oynadı ve 2 – 0 kazandı. Arjantin’in maçtaki her iki golünü de Mario Alberto Kempes attı. Maçta ayrıca Arjantin kalecisi Ubaldo Matildo Fillol, 38. dakikada Polonya takım kaptanı Kazimierz Deyna’nın kullandığı penaltı atışını kurtardı.
Arjantin gruptaki ikinci maçında komşusu Brezilya ile oynadı ve maç 0 – 0 berabere bitti.
Gruptaki son maçında Peru’yu ağırlayan Arjantin, rakibini 6 – 0 gibi ezici bir sonuçla mağlup etti. Arjantin’in 2 golünü Mario Alberto Kempes, 2 golünü Leopoldo Jacinto Luque atarken, diğer gollerini Alberto César Tarantini ve René Orlando Houseman kaydettiler.
Grup maçları sonunda her ikisi de 2 galibiyet 1 beraberlik alan Arjantin ve Brezilya’nın puanları eşitti. Ama 8 gol atıp hiç gol yemeyen Arjantin’in averajı + 8 iken, 6 gol atıp 1 gol yiyen Brezilya’nın averajı + 5’ti. Böylece grup lideri olarak finale yükselen takım Arjantin oldu ve diğer grubun lideri Hollanda ile şampiyonluk maçına çıkacaktı. Grup ikincisi Brezilya ise 3.’lük maçı oynayacaktı.
Arjantin ile Hollanda arasında oynanan 1978 Dünya Kupası Finali, 25 Haziran 1978 tarihinde başkent Buenos Aires’teki Estadio Monumental adlı stadda ikindi vakti saat 15:00’te başladı. Tribünlerde 71 bin 483 biletli seyircinin izlediği maçta İtalyan hakem Sergio Gonella düdük çalıyordu.
1978 Finali’nin ilginç bir özelliği de, II. Dünya Savaşı’ndan sonra Brezilya veya Almanya’dan birinin olmadığı ilk final olmasıydı. Zirâ 1950 yılından bu yana oynanan tüm Dünya Kupası Finali maçlarında takımlardan biri ya Brezilya ya Almanya idi. Bu iki ülkeden biri muhakkak finaldeydi. Fakat 1978’de ilk kez, finaldeki iki takımdan biri Brezilya veya Almanya değildi. 1978 Finali, Arjantin ile Hollanda arasındaydı.
Final maçına takımlar şu kadrolarıyla çıktılar:
ARJANTİN: Ubaldo Fillol – Daniel Passarella (kaptan) – Jorge Olguín, Luis Galván, Alberto Tarantini – Osvaldo Ardiles (65. Omar Larrosa), Mario Alberto Kempes, Américo Gallego – Daniel Bertoni, Leopoldo Luque, Oscar Ortiz (74. René Houseman)
Teknik direktör: César Luis Menotti
HOLLANDA: Jan Jongbloed – Ruud Krol (kaptan) – Wim Jansen (72. Wim Suurbier), Ernie Brandts, Jan Poortvliet – Willy van de Kerkhof, Arie Haan, Johan Neeskens – René van de Kerkhof, Johnny Rep (59. Dick Nanninga), Rob Rensenbrink
Teknik direktör: Ernst Happel (Avusturyalı)

Arjantin, 38. dakikada Mario Alberto Kempes’in attığı golle 1 – 0 öne geçti. Hollanda bu gole 82. dakikada Dick Jacobus Willem Nanninga ile cevap verdi ve maç 1 – 1 berabere bitti. 30 dakikalık uzatma bölümüne geçildi. Uzatma dakikalarında, 105. dakikada Kempes Arjantin’i bir kez daha öne geçirdi. 115. dakikada ise Daniel Ricardo Bertoni final maçının sonucunu belirledi: 3 – 1.
Maçta Arjantin’den Osvaldo César Ardiles ve Omar Ruben Larrosa, Hollanda’dan da kaptan Ruud Krol, Wim Suurbier ve Johan Neeskens sarı kart gören oyuncular oldular.
Final maçında Hollanda’yı 3 – 1 yenen Arjantin, dünya şampiyonu oldu.

Bu, Arjantin’in kazandığı ilk Dünya Kupası’ydı.
Arjantinli futbolcu Mario Alberto Kempes, attığı 6 golle turnuvanın gol kralı oldu.
Dünya Kupası’nı kazanarak spor dünyasında küresel çapta sempati kazanan Arjantin, siyasî olarak ise tüm dünya halklarının nefretini üzerine çekiyordu. Askerî cunta rejimi ülkede halka kan kusturuyordu.
1979 yılında Buenos Aires’te Caseros Hapishanesi inşâ edildi.
1980 yılında Recoleta Kültür Merkezi (İsp. Centro Cultural Recoleta) açıldı.
1980 yılında Buenos Aires’in nüfûsu, 9 milyon 920 binlerde. Yarısı dışarda yarısı içerde.
Haziran 1982’de Vatikan’da Katolikler’in ruhanî lideri Papa II. Ioannes Paulus ya da gerçek adıyla Karol Józef Wojtyła (1920 – 2005), Arjantin’in başkenti Buenos Aires’i ziyaret etti.
1983 yılında Arjantin topraklarındaki ilk cami açıldı. Başkent Buenos Aires’te, Floresta semtinde, Felipe Vallese Sokağı – 3614 adresinde bulunan Tevhîd Camii (İsp. Mezquita at- Tauhid; Fars. ﻤﺴﺠﺪﺘﻮﺤﻴﺪ [Mescîdê Tewhîd]), Buenos Aires’teki Şiî cemaati için İran İslam Cumhuriyeti devletinin Arjantin Büyükelçiliği tarafından 1983 yılının Ekim ayında açılmıştır ve bu ülkenin ilk camisidir, Arjantin topraklarında ibadete açılmış ilk camidir. (Arjantin’in ilk camisi olan Buenos Aires’teki Tevhîd Camii hakkında geniş bilgi için bkz. Gümüş Nehir’in Kıyısındaki Başkentlerin Meydanlarında Haykırdım Sana Olan Sevgimi – 34)
Arjantin’deki 7 yıllık askerî cunta rejimi, 30 Ekim 1983 tarihine kadar sürdü.
İnsan hakları örgütlerinin raporlarına göre 1976 – 83 diktatörlüğü sırasında çoğunluğu rejim karşıtı 30 bin Arjantinli kayboldu. Diktatörlük döneminde hamile kadınları öldürmek, kendilerini “Batılı ve Hristiyan” olarak tanımlayan ordu mesupları tarafından yasaklanmıştı. Bunun yerine hamile aktivistleri doğurana kadar ellerinde tutup doğumdan sonra öldürüyorlar; doğan bebekler de yetiştirilmek üzere çocuksuz ordu mensuplarına veriliyordu. Bu yolla rejim düşmanlarını tamamen imhâ edeceklerine inanıyorlardı. Bu şekilde yaklaşık 500 bebek, öz ailelerinden koparılıp ordu mensuplarınca yetiştirildi.
1976 darbesi sırasında işlenen suçlar Arjantin’da derin izler bıraktı. Üzerinden 45 yıl geçmesine rağmen ülke hâlâ yaralarını sarmaya çalışıyor. Son 10 yılda 600’den fazla ordu yetkilisi insanlık suçu işledikleri için tutuklanırken, 1000’den fazlası hakkında dâvâ açıldı. Fakat Arjantin’de adaletin sağlanması için süre giderek daralıyor. Diktatörlük zamanında katliâmlara katılanların 227’si ölürken birçoğu 90’lı yaşlarına ulaştı bile.
Örneğin 1970’lerin sonunda başkent Buenos Aires’e 200 km uzaktaki Parana Delta’sının farklı adalarında çalışan bir görgü tanığı, o günlerde tanık olduklarını şöyle anlatıyordu: “Askerî uçakların, bölgeye garip paketler attıklarını hatırlıyorum. İçlerinde ne vardı bilmiyordum. Sonra bu paketlerin, nehir kenarlarında sürüklendiğini gördüm. Birini açtığımda ödüm patladı. Paketlerin içinde cesetler vardı.”

Bu kan donduran olaylar, 1976 – 83 yılları arasındaki faşist askerî cunta döneminde yaşandı. Cunta, “Kirli Savaş” dönemi olarak bilinen o yıllarda siyasî muhaliflere karşı kanlı operasyonlar yürütüyordu. Resmî rakamlar, dönem içinde neredeyse 20 bin kişinin “kaybolduğunu” belirtirken, gerçek rakamın ise en az 30 bin olduğu tahmin ediliyor. Hükûmet dışı bir kuruluş olan Arjantin Adlî Antropoloji Ekibi şimdiye kadar 600’den az kişinin bulunup kimliklerinin belirlendiğini açıklıyor.
Kayıplar, onyıllar boyunca Arjantin toplumunda, özellikle de kayıp aileleri üzerinde derin bir yara bıraktı. Tutuklananlar, benzer akıbetlerle karşılaştılar. Birçoğu evlerinden gece yarısında alınmış, gizli gözaltı merkezlerinde işkenceden geçirilmiş ve daha sonra cesetleri uçaklardan atılmıştı. Yıllar süren soruşturmaların ardından, bazı cesetlerin dinamitlerle tahrip edildiği, diğerlerinin bilinmeyen toplu mezarlara gömüldüğü, ancak çoğunluğunun uçaklardan Atlas Okyanusu’na atıldığı biliniyor.
Askerî dikta, ölüm kamplarında Nazi dönemini hatırlatan yöntemlerle organize cinayetlere girişmişti. Doktorlar tarafından vücûtlarına sinir sistemini etkileyen sedatif enjekte edilen birçok muhalif, canlı canlı Atlas Okyanusu’nun dondurucu sularına atılmıştı.
Darbenin ardından, Arjantin karakollarındaki tüm polisler ordu tarafından mülakata tabi tutuldu. Birçoğu bu dönemde insan hakları ihlallerine karıştıkları için mahkûm oldular.
Birçok kişi konuşmaktan çekiniyordu, ancak üst düzey askerî yetkililerin yargılanıp tutuklanmaları, konuşmak isteyenlere gerekli cesareti vermişti.
Hapisteyken dünyaya getirdikleri çocukları askerî dikta tarafından ellerinden alınan çocukların izlerini süren Mayıs Meydanı Anneleri (Beyaz Başörtülü Anneler)’nin de adalet arayışı sürüyor. Mayıs Meydanı Anneleri (Beyaz Başörtülü Anneler), bugüne dek 119 çocuğa ulaşabildi.
– – –
(*): Bütün yönleriyle Buenos Aires’in tanıtımına bir sonraki bölümde devam edeceğiz.
sediyani@gmail.com
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 11