HEZKURD: İlkeleri ve Haklılığı | Kürtçe’nin Resmî Dil Olması, Anadilde Eğitim ve Yer İsimlerinin İadesi

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

     Geçtiğimiz günlerde kurulan ve kısa adı HezKurd olan Kürtçe Dil Hareketi (Hereketa Zimanê Kurdî), kamuoyunda yeni ve farklı bir heyecana yol açtı.

     Sivil bir inisiyatif olarak ahlakî açıdan her türden şiddete karşı olan ve tamamen yasalar dahilinde Kürtçe eğitim hakkının tanınması için kurulan sivil bir hak hareketi olan HezKurd, toplumun tüm sınıf ve tabakalarından oluşuyor ve hiçbir parti ve kuruma bağlı olmadığı gibi hiçbir ideolojik amaca da sahip değil. Sivil, meşrû, kültürel bir toplumsal yapılanma ve gönüllüler birlikteliğidir. Hareketin temel amacı; Kürtçe’nin anayasal güvence altına alınması, Kürtçe’nin eğitim dili olması ve değiştirilen tüm Kürtçe isimlerin geri iadesidir.

     Kürtçe Dil Hareketi (HezKurd), 15 Ekim 2020 günü basına açıkladığı bir metin ile kuruluşunu ilan etti. Yıllarca sürdürülen fikrî teatiler ve aylarca yürütülen saha çalışmaları sonucunda onlarca kişiden oluşan kollektif bir emek ve birlikteliğin neticesinde kuruldu.

     Kürtçe Dil Hareketi (HezKurd)’nin yönetim kurulu şu isimlerden oluşuyor: Fevzi Bulgan (merkezî koordinasyon sorumlusu), Barij Celalî (sözcü), Rûken Yeşilbingöl (dış ilişkiler sorumlusu), Fethullah Elçi (diplomatik ilişkiler sorumlusu), Abdurrahim Gözegir (hukuk sorumlusu), Leyla Babosî (gençlik sorumlusu), Adem Ok (gençlik sorumlusu), Zerya Dılsoz (kadın sorumlusu), M. Said Öztürk (halkla ilişkiler sorumlusu), Aydın Dere (yürütme kurulu üyesi), İrfan Amed (yürütme kurulu üyesi) ve İbrahim Sediyani (yürütme kurulu üyesi).

     Kürtçe Dil Hareketi (HezKurd)’nin 3 tane amacı vardır ve sadece bu 3 amacı vardır:

     1 – Kürtçe’nin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2. resmî dili olması

     2 – Kürtçe anadilde eğitim ve Kürtçe’nin Türkiye’de ilkokuldan üniversiteye kadar okullarda eğitim dili olması

     3 – Asimilasyon politikaları sonucu isimleri zorla değiştirilmiş ve masa başında uyduruk Türkçe isimler verilmiş bütün şehir ve köylerimizin eski ve gerçek Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Çerkesçe, Rumca, Ermenice, Arapça, Türkmence isimlerinin iade edilmesi

     Kürt Dil Hareketi (HezKurd)’nin sadece bu 3 amacı vardır ve bu 3 talep dışında hiçbir amacı, gündemi, ajandası yoktur. Bu üç taleple ortaya çıkan ve tüm derdi de sadece bu üç şey olan yeni ve sivil bir harekettir.

     Bu üç talep, fıtrî ve insanî olarak haklı taleplerdir. Haklılığının tartışması dahi olmaz.

     Dünya üzerinde ne kadar dîn, mezhep, tarikat varsa, dünya üzerinde ne kadar mefkure, düşünyapı, ideoloji, dünya görüşü varsa, dünya üzerinde ne kadar siyasa, felsefe, mantık varsa, dünya üzerinde ne kadar hukuk, beyanname, sözleşme varsa, hepsine ama hepsine göre bu talepler haklıdır.

     Dünya üzerinde bunun çok güzel örnekleri de vardır.

     Biz bu çalışmamızda, HezKurd’un 3 temel ilkesini ele alacak ve haklılığını ilmî bir şekilde ortaya koyacağız.

     Gayret bizden, tevfik Cenab-ı Allah’tandır.

     ► Kürtçe, Türkiye Cumhuriyeti devletinin 2. resmî dili olmalıdır

     Bugün dünya ülkelerine baktığımızda, pekçok ülkenin birden fazla resmî olduğunu, sadece bir resmî dili olanların bile Türkiye’de olduğu gibi diğer dillere karşı inkârcı ve asimilasyoncu bir politika takip etmediğini görürüz.

     Dünya üzerindeki pekçok ülkenin 2 resmî dili vardır. Bu ülkeler şunlardır: Büyük Britanya (İngilizce ve Galce), İrlanda (İrce ve İngilizce), Finlandiya (Fince ve İsveççe), Beyaz Rusya (Biyelo Rusça ve Rusça), Malta (Maltaca ve İngilizce), Vatikan (İtalyanca ve Latince), Makedonya (Makedonca ve Arnavutça), Gürcistan (Gürcüce ve Abhazca), Irak (Arapça ve Kürtçe), Afganistan (Peştuca ve Dehrî Farsçası), Pakistan (Urduca ve İngilizce), Hindistan (Hintçe ve İngilizce), Sri Lanka (Singhalezce ve Tamilce), Kırgızistan (Kırgızca ve Rusça), Filipinler (Pilipino ve İngilizce), Doğu Timor (Tetumca ve Portekizce), Fiji (Fiji dili ve İngilizce), Marshall Adaları (Marshall yerli dili ve İngilizce), Palau (Palauca ve İngilizce), Samoa (Samoaca ve İngilizce), Tonga (Tongaca ve İngilizce), Yeni Zelanda (Maori dili ve İngilizce), Somali (Somali dili ve Arapça), Cibuti (Arapça ve Fransızca), Burundi (Kirundi ve Fransızca), Kenya (Kisuaheli ve İngilizce), Lesotho (Sesotho ve İngilizce), Madagaskar (Malagassi ve Fransızca), Moritanya (Arapça ve Fransızca), Swasiland (Siswati ve İngilizce), Tanzanya (Kisuaheli ve İngilizce), Çad (Arapça ve Fransızca), Kamerun (Fransızca ve İngilizce), Ekvator Ginesi (İspanyolca ve Fransızca), Haiti (Fransızca ve Fransız Kreolcası), Kanada (İngilizce ve Fransızca).

     Hatta dünya üzerinde pekçok ülkenin de 3 resmî dili vardır. Bu ülkeler şunlardır: Belçika (Flamanca, Fransızca ve Almanca), Lüksemburg (Lëtzeburgca, Fransızca ve Almanca), Bosna – Hersek (Boşnakça, Sırpça ve Hırvatça), Vanuatu (Bislama, İngilizce ve Fransızca), Eritre (Tigrince, Arapça ve İngilizce), Ruanda (Kinyarwanda, Fransızca ve İngilizce), Komor Adaları (Komorca, Arapça ve Fransızca), Seyşel Adaları (Fransız Kreolcası, Fransızca ve İngilizce), Bolivya (İspanyolca, Aimará Kızılderili dili ve Keçua Kızılderili dili), Peru (İspanyolca, Aimará Kızılderili dili ve Keçua Kızılderili dili).

     Hatta hatta, dünya üzerinde, tam 4 tane resmî dili olan ülkeler bile vardır. Bu ülkeler şunlardır: İsviçre (Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Retoromanşça), İspanya (İspanyolca, Katalonca, Galiççe ve Baskça), Singapur (Malayca, Tamilce, Mandarin Çincesi ve İngilizce).

     Görüldüğü üzere, dünya üzerinde tek resmî dili olan ülkeler olduğu gibi, 2, 3 ve hatta 4 resmî dili olan ülkeler de vardır.

     Ancak dünya üzerinde, bütün ülkeler arasından iki ülke vardır ki, bunlar “mükemmellik” üst sınırını bile aşan, tüm dünyaya ve insanlık ailesine örneklik teşkil edecek, tüm insanlığa eşitlik ve kardeşlik dersi verecek nitelikte muazzam bir uygulamaya evsahipliği yapmaktadırlar. Bunlar, Güney Afrika Cumhuriyeti ile Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti’dir.

     Afrika kıt’âsının en güneyinde bulunan Güney Afrika Cumhuriyeti’nin, sıkı durun, tam 11 tane resmî dili vardır. Evet, yanlış okumadınız; 11 tane resmî dil. Bu diller şunlardır: Afrikaans, İngilizce, Güney Ndebele, Güney Sotho, Kuzey Sotho, Swati (Swazi), Tsonga, Tswana, Venda, Xhosa ve Zuluca.

     Bu 11 dil arasından Afrikaans ve İngilizce, yüzyıllar boyunca bu toprakları ırkçı Apartheid rejimiyle yöneten beyaz azınlığın dilleridir. İngilizce bildiğimiz İngilizce’dir, Afrikaans ise “Boer” (Flamanca’da “Çiftçi” demek) olarak adlandırılan Hollanda kökenli beyazların konuştuğu dildir; Flamanca ile yerli Afrika dillerinin karışımından oluşmuş melez bir dildir. Diğer 9 dil ise, ülkedeki siyahî çoğunluğun konuştuğu yerli dillerdir.

     Güney Ndebele dili, Bantu dil ailesinin Nguni grubuna ait bir dildir. Güney Afrika’daki Ndebele halkının konuştuğu dil olup 600 bin civarında insan tarafından Mpumalanga, Limpopo (eski ismi Transvaal), Guateng ve Kuzeybatı vilayetlerinde konuşulur. Zimbabwe’de de konuşulan dil, bu dildir ancak aralarında belli başlı farklar vardır. Her iki ülkedeki Ndebele dillerini biribirinden ayırt edebilmek için, Güney Afrika’da konuşulan Ndebele diline “Kwandebele”, Zimbabwe’de konuşulan Ndebele diline ise “İsindebele” denilir.

     Sotho dili de aynı şekilde Bantu dil ailesine ait bir dildir; Sotho grubuna aittir. Güney Afrika’da yaklaşık 4, 5 milyon insan tarafından Guateng, Limpopo ve Mpumalanga vilayetlerinde konuşulur. Her iki Sotho dilini biribirinden ayırt edebilmek için, Kuzey Sotho dili “Sesotho”, Güney Sotho dili ise “Sepedi”, “Pedi” veya “Transvaal – Sotho” olarak da adlandırılır. Afrika kıt’âsındaki Lesotho adlı ülkede konuşulan dil de budur. Lesotho’nun isminden de anlaşılacağı gibi bu ülkede Sotho halkı yaşamaktadır ve “Lesotho” ismi, Sotho dilinde “Sotho dilini konuşan halk” demektir. “Sotho” ise kelime olarak “çok çok batıda yurt edinmiş” anlamına gelir.

     Swati ya da diğer adıyla Swazi dili, aynı şekilde Bantu dil ailesinin Nguni grubuna ait bir dildir ve “SiSwazi” olarak da adlandırılır. Yaklaşık 3 milyon kişi tarafından Güney Afrika ve Swaziland’da konuşulur. Swaziland’ın tamamında, Güney Afrika’nın ise Mpumalanga ve KaNgwane bölgelerindeki okullarda eğitim dilidir. Zaten “Swaziland” adı da “Swazi ülkesi” demektir. Güney Afrika ile Mozambik arasında bulunan ve başkenti Mbabane olan bu ülkenin gerçek ismi “Nqwane” olup, beyaz sömürgeciler tarafından “Swaziland” ismi verilmiştir.

     Tsonga dili de aynı şekilde Bantu dil ailesine ait bir dildir ve “Xitsonga”, “Thonga” veya “Şangaan” olarak da adlandırılır. Güney Afrika’daki Tsonga halkının dilidir ve yaklaşık 3 milyon kişi tarafından Limpopo ve Mpumalanga vilayetlerinde konuşulur. Mozambik, Swaziland ve Zimbabwe’de de Tsonga konuşanlar vardır.

     Tswana dili ise Bantu dilinin Latin Alfabesi’yle yazılmış şekli olup “Setsvana” olarak da adlandırılır. Botswana ve Güney Afrika’da konuşulan bu dil, Botswana’nın da resmî dilidir. Zaten “Botswana” adlı ülkenin ismindeki “bo” sözcüğü Tswana dilinde “halk” demektir. Bu durumda “Botswana”, bu dilde “Tswana halkı” anlamındadır.

     Venda dili de aynı şekilde Bantu dil ailesine ait bir dildir ve “Tşivenda” olarak da adlandırılır. Güney Afrika’da 1 milyona yakın kişinin konuşutuğu bu dili Zimbabwe’de de konuşanlar vardır. Sadece Venda halkı değil, Lemba halkı tarafından konuşulan dil de yine bu dildir. 

     Xhosa dili ise Nijer – Kongo dil ailesine ait bir dildir ve “İsixhosa” olarak da adlandırılır. Ülkede 8 milyon kişi tarafından konuşulur; yani Güney Afrika nüfûsunun % 18’i tarafından.

     Zuluca ise Zulu halkı tarafından konuşulan dildir ve “İsizulu” olarak da adlandırılır. Bu dili konuşanların sayısı 10 milyon kadardır ve bunların % 95’i Güney Afrika’da yaşarlar. Güney Afrika devletinin 11 resmî dilinden biri olan Zuluca’nın en önemli özelliği, bu dilin bu ülkede, “evde en çok konuşulan dil” olmasıdır. Güney Afrika nüfûsunun % 24’ü evde Zuluca konuşurken, % 50’si, yani ülkenin yarısı bu dili bilmekte / anlamaktadır. Güney Afrika dışında Zimbabwe, Malawi, Mozambik ve Swaziland’da da Zuluca konuşanlar vardır. 

     Gelelim Venezuela’ya…

     Federasyonla yönetilen Venezuela’nın kaç resmî dili vardır, biliyor musunuz? 3 değil, 5 değil, 15 de değil, 25 de değil, 35 de değil. Venezuela’nın “sayısız ve sınırsız resmî dilleri” vardır.

     Şimdi diyeceksiniz ki, bu nasıl olmaktadır? Şöyle olmaktadır: Venezuela’nın birinci resmî dili, İspanyolca’dır. İspanyolca haricinde ise, sadece Venezuela topraklarında değil, bakın dikkat edin, sadece Venezuela’da değil, en kuzeyden en güneye bütün Amerika kıtasında konuşulan ne kadar Kızılderili dili varsa, onlarca, yüzlerce, ne kadar Kızılderili dili varsa, bunların hepsi Venezuela’nın resmî dilidir. Venezuela anayasasında da açıkça yazıldığı üzere, tüm Amerika kıtasında konuşulan bütün Kızılderili dilleri Venezuela devletinin resmî dilleridirler.

     Ben bu mavi gezegenimiz üzerinde bundan daha muhteşem bir şey olduğuna, olabileceğine ihtimal vermiyorum.

     Kızılderili dilleri, üç ana grupta toplanmaktadır: Kuzey Amerika Dilleri (Algonkin – Wakash, Hoka – Sioux, Na – Dene, Penutia, Uto – Aztek – Tano), Orta Amerika ve Meksika Dilleri (Kwitlatek, Lenka, Maya – Soke, Miskito – Matagalpa, Otomi / Otomang, Paya, Tarask, Xikak, Wave / Huave), Güney Amerika ve Antil Dilleri (Arawak, Chibcha, Guahibo, Guaykuru, Karaib, Kichu, Pano, Takuna, Tupi – Guarani, Ze / Je).

     Bugün Amerika kıt’âsında konuşulan onlarca Kızılderili dili vardır ancak bunlardan sadece 6 tanesi, yarım milyon ve üzeri insan tarafından konuşulur. Bunlar Quechua (Keçua), Guaraní, Aimará, Nahuatl, Maya dilleri ve Mapudungca’dır. Diğer tüm Kızılderili dillerini konuşanların sayısı, yarım milyonun altındadır.

     Amerika kıt’âsında konuşulan onlarca, yüzlerce Kızılderili dilinin hepsi de Venezuela devletinin resmî dilidir ve bu Venezuela anayasasında da belirtilmiştir. Bir Kızılderili dili ister Venezuela’da konuşulsun ister konuşulmasın, Kızılderili dili olduğu için Venezuela Cumhuriyeti’nin resmî dilidir. Örneğin Nahuatl dili Meksika’daki Kızılderililer tarafından, Quechua dili Peru’daki Kızılderililer tarafından, Aimará dili Bolivya’daki Kızılderililer tarafından, Guaraní dili Paraguay’daki Kızılderililer tarafından, Mapuche dili de Şili’deki Kızılderililer tarafından konuşulur; bu dilleri Venezuela’daki Kızılderililer konuşmasa da Venezuela’nın resmî dilidir. Çünkü Kızılderili dilidir. Dünyada ne kadar Kızılderili dili varsa hepsi de Venezuela devletinin resmî dilidir.

     İşte Güney Afrika ve Venezuela’da böylesine mükemmel ve adaletli, hakkaniyetli modeller hayata geçirilmiştir. Güney Afrika Cumhuriyeti, ülkede siyahîlerin konuştuğu bütün yerli dilleri, Bolivarcı Venezuela Cumhuriyeti de tüm kıtadaki Kızılderililer’in konuştuğu bütün yerli dilleri “devletin resmî dili” yapmışlardır. Güney Afrika ve Venezuela’nın pratik hayata geçirdiği bu uygulamalardan daha muhteşem bir şey var mı bu dünyada?

     Kaderin cilvesine bakın ki, bugün tam 11 tane resmî dili olan ve bu yönüyle dünyanın en özgürlükçü ülkeleri arasında başı çeken Güney Afrika Cumhuriyeti’nin bundan daha 30 sene öncelerde ırkçı – faşist Apartheid rejimiyle yönetilmesi, küçük bir mutlu beyaz azınlığın milyonlarca siyahî çoğunluğa hükmetmesi, siyahların insan yerine bile konulmaması, okula gitme haklarının bile olmamasıydı. Dolayısıyla, tahakkümleri altında tuttukları topraklarda halka zorla ve baskıyla dayattıkları “tek ırk, tek dil, tek tek tek…” rejimlerinin ilelebed devam edeceğini sananlar, kendi geleceklerini görmek istiyorlarsa, Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin akıbetine bakabilirler.

     Bizde Türkçe’den başka dillerin de resmî dil olması, hatta bırakın resmîyeti, eğitim dili olması dahi veya federasyon gibi söylemlerin telaffuz edilmesi bile sanki büyük bir felâketmiş, ülkeyi parçalamakmış, vatan hainliğiymiş gibi karşılık alırken, dünya üzerindeki başka ülkeler böylesine mükemmel ve adaletli sistemler hayata geçirmişlerdir işte.

     Alpler’in güzel ülkesi İsviçre’nin tam 4 tane resmî dili vardır ve bu anayasanın 4. maddesinde belirtilir. Bu diller Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Retoromanşça’dır. 4 tane resmî dili olan İsviçre’nin Almanca adı “Schweiz”, Fransızca adı “Suisse”, İtalyanca adı “Svizzera”, Retoromanşça adı ise “Svizra” şeklindedir.

     4 tane yerli dili olan ve dördünün de resmî dil statüsünde olduğu İsviçre nüfûsunun % 63, 7’si Almanca, % 20, 4’ü Fransızca, % 6, 5’i İtalyanca, % 0, 5’i ise Romanş dilleri konuşur. Bunlar yerli halkın konuştuğu diller olduğu için hepsi de ülkenin resmî dilidirler. Dört tane dilin konuşulduğu İsviçre’de, sadece 450 bin kişinin konuştuğu İtalyanca ile sadece ve sadece 36 bin kişinin konuştuğu Retoromanşça dahil olmak üzere ülkede konuşulan tüm anadiller “resmî dil” statüsündedir.

     İsviçre’nin 4. resmî dili olan Retoromanşça’yı konuşanların ülkedeki toplam nüfûsu, Türkiye’deki bir ilçenin nüfûsu kadardır. Sadece 36 bin kişi konuştuğu halde, ülkenin yerli dili olduğu için devletin resmî dillerinden biridir. Romanş dilinin 5 ayrı lehçesi konuşulur bu ülkede. Bunlar; Sursilvan, Sutsilvan, Surmiran, Putér, Vallader lehçeleridir. Sayıları 36 bin olan Romanşlar, kaldı ki tüm ülkeye dağılmış şekilde de yaşamamaktadırlar. Romanşlar, ülkenin en güneydoğu kantonu olan Grischun (Grigioni; Graubünden) kantonunda yaşarlar ki bu kanton, küçük köylü kızı “Heidi”nin hayatının anlatıldığı çizgi filmde izlediğimiz kantondur.

     Üstelik bu şekilde tüm diller yaşatıldığı için, hiçbir dil unutulup gitmemekte veya onu konuşanların sayısı giderek azalmamaktadır. Örneğin 1950 – 2000 yılları arası İsviçre’deki bu dört dili konuşanların sayısına bakalım. Bunu bir tablo üzerinde incelersek, bir dili 50 yıl önce konuşanlar ile 50 yıl sonra konuşanlar arasında nüfûs bakımından pek fark olmadığını görürüz. Bakın bakalım İsviçre’de Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Retoromanşça’yı 50 yıl önce ülke nüfûsunun yüzde kaçı konuşuyordu, 50 yıl sonra yüzde kaçı konuşuyor. Oranlar hemen hemen aynı kalmıştır:

Yıl Almanca Fransızca İtalyanca Retoromanşça
2000 63, 7 20, 4 6, 5 0, 5
1990 63, 6 19, 2 7, 6 0, 6
1980 65, 0 18, 4 9, 8 0, 8
1970 64, 9 18, 1 11, 9 0, 8
1960 69, 4 18, 9 9, 5 0, 9
1950 72, 1 20, 3 5, 9 1, 0

 

     Oysa Türkiye’de Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanınmadığı için, anadilleri Türkçe olmayanlar bile 6 veya 7 yaşında okula başladıklarında Türkçe öğrenmek zorunda kalmakta, diğer taraftan, Kürtçe, Lazca veya Çerkesçe konuşanların sayısı giderek azalmaktadır. Bugün Kürtler arasında öyle aileler var ki, yaşlı insanlar kendi öz torunlarıyla bile arada tercüman olmadan anlaşamamakta, öte yandan Lazca ise tamamen unutulmakta ve önlem alınmazsa Latince gibi “ölü dil” olmaya doğru gitmektedir. Bu bir insanlık ayıbıdır, ülkemiz ve vatanımız için bir utançtır. Hepimiz için bir utançtır bu.

     Türkiye, 20 milyon kişinin konuştuğu Kürtçe ile yine ülkenin diğer bir yerli dili olan Lazca’ya hayat hakkı bile tanımamışken, bu yöndeki taleplere karşı devletin yöneticileri sıfatını taşıyanlar bile adeta alay edercesine, dalga geçercesine özel kurslardan bahsederken, İsviçre sadece 450 bin kişinin (Türkiye’deki bir ilin nüfûsu kadar) konuştuğu İtalyanca’yı “devletin 3. resmî dili”, sadece 36 bin kişinin (Türkiye’deki bir ilçenin nüfûsu kadar) konuştuğu Retoromanşça’yı “devletin 4. resmî dili” yapmıştır. İsviçre’nin 1. resmî dili olan Almanca’yı konuşanların veya 2. resmî dili olan Fransızca’yı konuşanların İtalyanca veya Retoromanşça bilip bilmemesi, bu dili anlayıp anlamaması belirleyici bir durum değildir. Alman veya Fransız kökenlilerin “Ay ben o dili anlamıyorum ama” şeklindeki kaprisleri bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü önemli olan, başkalarının sizin dilinizi anlayıp anlamamasından önce, bizzat sizin kendi dilinizi anlayıp anlamamanızdır. Bir topluluğun başka bir dili anlamaması, o dilde okuyup yazamaması, o dilde eğitim alamaması telafi edilebilecek, belki de telafiye gerek bile olmayacak bir konudur ancak bir topluluğun kendi anadilini anlayamaması, o dilde okuyup yazamaması, o dilde eğitim alamaması, telafisi nesiller boyu mümkün olmayacak bir insanlık suçudur, insanlık ayıbıdır; bir kültür soykırımıdır.

     İsviçre’de hiçbir dilin diğer bir dile, hiçbir kavmin diğer bir kavme, hiçbir ırkın diğer bir ırka herhangi bir üstünlüğü yoktur. Ülkedeki yerli halklar tarafından konuşulan bütün ana diller “resmî dil” statüsündedir; ülkede ne kadar dil konuşuluyorsa devletin de o kadar resmî dili vardır. Örneğin Aargau, Appenzell – Ausserrhoden (Appenzell Dış Rhoden), Appenzell – Innerrhoden (Appenzell İç Rhoden), Basel – Landschaft (Basel Kırsal), Basel – Stadt (Basel Şehir), Glarus, Luzern, Nidwalden, Obwalden, Schaffhausen, Schwyz, Solothurn, St. Gallen, Thurgau, Uri, Zug ve Zürich (Zürih) kantonlarında resmî dil Almanca, Genève (Cenevre), Jura, Neuchâtel ve Vaud kantonlarında resmî dil Fransızca, Ticino kantonunda resmî dil İtalyanca, iki dil birden konuşulduğu için iki tane resmî dili olan başkent Bern, Fribourg (Freiburg) ve Valais (Wallis) kantonlarında resmî dil Almanca ve Fransızca, üç dil birden konuşulduğu için üç tane resmî dili olan Grischun (Grigioni; Graubünden) kantonunda ise resmî dil Retoromanşça, İtalyanca ve Almanca’dır.

     Aslında İsviçre’deki bu sosyal ve etnik yapı, bizim ülkemizde de mevcuttur. Bizim ülkemizde, doğudaki Kürdistan topraklarında Kürtçe’nin Kurmancî (Kumançça) ve Dımılî (Zazaca) lehçeleri ile Arapça’nın yöresel ağızları, kuzeydoğudaki Lazistan topraklarında ise Lazca ve Gürcüce “anadil” olarak konuşulur. Bununla birlikte, batıdaki kimi adalarda Yunanca bile anadil olarak hâlâ yerli halk tarafından konuşulmaktadır. Bozcaada ve Gökçeada gibi. İstanbul Adalar’da da durum böyledir. Ancak Türkiye’de faşizan – şoven bir yönetim hâkim olduğu için, bu diller bırakın resmîyette tanınmayı, bilâkis kanunla yasaklanmış, insanlar anadilleri için yıllarca bedel ödemişlerdir. Anadilleri Kûrmançça, Zazaca, Arapça, Lazca, Gürcüce, Çerkesçe (Adiğece, Abazaca, Çeçence, İnguşça) olan insanların kendi dilleriyle eğitim görmeleri dahi yasak olduğundan, ilkokuldan başlayarak zorla Türkçe eğitime tabi tutulmuşlar ve asimile edilmeye çalışılmışlardır. Bunun sonucu olarak bazı diller, örneğin Lazca gibi, bugün neredeyse unutulmaya yüz tutmuş ve tamamen yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştır. Avrupa’nın ortasındaki dağlık bir coğrafyada sosyal adaletin hâkim olduğu böylesine birleştirici ve eşitlikçi bir siyasal örgü hayata geçirilmişken, medeniyetlerin beşiği olan, farklı dil, dîn, kavim ve kültürlerin yüzyıllar boyunca barış içinde birarada yaşadığı, adetâ “farklılıklar coğrafyası” olan Anadolu topraklarında böylesine ırkçı – şoven bir yönetim anlayışının hâkim olması, ne kadar acı ve tezat bir durumdur, değil mi?

     İsviçre’de, bir şehirde veya köyde yaşayan halk hangi dili konuşuyorsa, o şehir veya köyün ismi de o dildedir. Bu durum ülkeyi bölmek bir yana, bilakis bölünme gibi tehlikelere karşı bir emniyet sübabıdır. Hiç kimse kendisini bu toprakların asıl sahibi, yekdiğerini de bir sığıntı, yabancı olarak görmez. Kimse de aslını inkâr edip kendisini başka bir kavme nisbet etmeye zorlanmaz. Herkes kendisidir ve üst kimliği “İsviçreli” olmaktır. Bir kantonda veya şehirde halk hangi dili konuşuyorsa, o bölgenin veya kentin resmî dili odur. 

     Meselâ Basel, Zürih, Schaffhausen, St. Gallen gibi kentlerde resmî dil Almanca, Neuchâtel, Fribourg, Lozan, Sion ve Cenevre gibi kentlerde resmî dil Fransızca, Bellinzona, Chiasso, Locarno gibi kentlerde resmî dil İtalyanca, Domat, Rhäzüns, Bonaduz, Trin gibi kentlerde resmî dil Romanş dilleri (Sursilvan, Sutsilvan, Surmiran, Putér, Vallader lehçeleri) olup bu durum ülkeyi ne bölmekte, ne de herhangi iç ve dış güçlerin hain emellerine hizmet etmektedir. Zaten şehirlerin sadece isimlerine bile baktığınızda, o yerleşim biriminin resmî dilinin hangisi olduğunu hemen anlıyorsunuz.

     İsviçre’de sakinlerinin Almanca konuştuğu bütün şehir ve köylerin isimleri Almanca’dır, artı, böyle olduğu için orada resmî dil de Almanca’dır. Bu yerleşim birimlerinin sadece isimlerine bile baktığınızda, orada yaşayan insanların Almanca konuştuklarını anlarsınız: Basel, Zürich, Rheinfelden, Laufenburg, Schaffhausen, St. Gallen, Kreuzlingen, Stein am Rhein, Rorschach, Romanshorn, Aarau, Zug, Herisau, Frauenfeld gibi.

     İsviçre’de sakinlerinin Fransızca konuştuğu bütün şehir ve köylerin isimleri Fransızca’dır, artı, böyle olduğu için orada resmî dil de Fransızca’dır. Bu yerleşim birimlerinin sadece isimlerine bile baktığınızda, orada yaşayan insanların Fransızca konuştuklarını anlarsınız: Neuchâtel, Fribourg, Lausanne, Sion, Genève, Nyon, Vevey, Montreux, Yverdon – les – Bains, Biel, La Chaux de Fonds, Le Locle, Delémont gibi.

     İsviçre’de sakinlerinin İtalyanca konuştuğu bütün şehir ve köylerin isimleri İtalyanca’dır, artı, böyle olduğu için orada resmî dil de İtalyanca’dır. Bu yerleşim birimlerinin sadece isimlerine bile baktığınızda, orada yaşayan insanların İtalyanca konuştuklarını anlarsınız: Bellinzona, Chiasso, Locarno, Ascona, Lugano, Mendrisio, Chiasso, Biasca, Santa Doméníca, Personico, Gordola gibi.

     İsviçre’de sakinlerinin Retoromanşça konuştuğu bütün şehir ve köylerin isimleri Retoromanşça’dır, artı, böyle olduğu için orada resmî dil de Retoromanşça’dır. Bu yerleşim birimlerinin sadece isimlerine bile baktığınızda, orada yaşayan insanların Retoromanşça konuştuklarını anlarsınız: Domat, Rhäzüns, Bonaduz, Trin, Bergün, Stügli, La Rósà gibi.

     Aynı durum sadece yerleşim birimlerinin isimlerinde değil, dağ, göl, ırmak ve şelâle isimlerinde de göze çarpmaktadır. Örneğin ülkenin en büyük gölü Fransızca konuşulan bölgede olduğu için ismi “Lac Léman” (Leman Gölü) şeklinde, üçüncü büyük gölü yine Fransızca konuşulan bölgede olduğu için ismi “Lac de Neuchâtel” (Neuchatel Gölü) şeklinde iken, ülkenin ikinci büyük gölü Almanca konuşulan bölgede olduğu için ismi “Bodensee” (Konstanz Gölü), beşinci büyük gölü yine Almanca konuşulan bölgede olduğu için ismi “Vierwaldstättersee” (Vierwaldstatt Gölü) şeklindedir. Buna karşılık, ülkenin dördüncü büyük gölü İtalyanca konuşulan bölgede olduğu için ismi “Lago Maggiore” (Verban Gölü) şeklindedir. Avrupa’nın en büyük şelâlesine sahip olma gururunu yaşayan İsviçre’de bu muhteşem çağlayan Almanca konuşulan bölgede olduğu için ismi “Rheinfall” (Ren Şelâlesi) şeklindedir.

     Hatta öyle ki, bir şehrin içindeki semtlerde dahi bu durum göze çarpmaktadır. Aynı şehirdeki bir semtte veya mahallede oturanların anadili İtalyanca ise o semtin veya mahallenin ismi de İtalyanca, semt sakinlerinin anadilleri Almanca ise semtin adı da Almanca, mahallede Fransızca konuşuluyorsa mahallenin ismi de Fransızca’dır. Örneğin başkent Bern’e bakalım: Bern şehrinde anadilleri Almanca olan sakinlerin oturduğu semtlerin isimlerine bakınız; Neufeld, Brückfeld, Länggasse, Stadtbach, Wankdorffeld, Breitfeld, Breitenrain, Spitalacker, Obstberg, Kirchenfeld… Bern şehrinde anadilleri Fransızca olan sakinlerin oturduğu semtlerin isimlerine bakınız; Vilette, Monbijou, Beaumont, Lorraine… Bern şehrinde anadilleri İtalyanca olan sakinlerin oturduğu semtlerin isimlerine bakınız; Matte, Marzili, Dalmazi… Bütün bu isimlerini saydığımız semt ve mahalleler, aynı şehrin semt ve mahalleleridirler. Bunun adı medenîyettir işte, kardeşlerim, medenîyet! Türkiye’de ise bir tane resmî dil vardır ve Türkçe bilen bir Allah’ın kulunun yaşamadığı yerlerde bile resmî dil Türkçe’dir. Türkçe dışındaki diller bırakın resmiyette tanınmayı, bizzat kanunla yasaklanmıştır ve Kürtçe konuştukları için 80 yıl boyunca pek çok insan hayatlarından dahi olmuşlardır.

     Coğrafî bölgelerin ve yerleşim birimlerinin etnik ve dilsel yapıları bakımından bizim ülkemiz de tıpkı İsviçre gibidir. Fakat İsviçre’de hiçbir yerleşim biriminin adı zorla değiştirilmemiş, ona uydurma ve asimileci bir isim verilmemiştir. Türkiye’de ise Cumhuriyet tarihi boyunca 12 bin 211’i köy ismi olmak üzere tam 28 bin yerleşim biriminin ismi zorla değiştirilmiş, Kürtçe, Ermenîce, Arapça, Rumca, Lazca, Çerkesçe isimler ortadan kaldırılıp bunlara uydurma Türkçe isimler verilmiştir.

     Fakat kendi ülkemizdeki güzel beldelerimizin, köy ve şehirlerimizin gerçek isimlerine baktığımızda, bizdeki durumun da aslında tıpkı İsviçre’deki gibi olduğunu hemen anlarız. Kürdistan coğrafyamızda şehirlerin gerçek isimleri genelde Kürtçe’dir. Örneğin; Agırî (Ağrı), Çêwlîk (Bingöl), Çolamerg (Hakkari), Mêrdîn (Mardin), Mıj (Muş), Qerıs (Kars), Zêdkan (Eleşkirt), Piran (Dicle), Dara Hênê (Genç), Kaniya Reş (Karlıova), Çelê (Çukurca), Nahalê Zelal (İliç), Hezo (Kozluk), Avşîn (Afşin), İd (Narman), Şiro (Pötürge), Gûla Hazar (Sivrice), Kerboran (Dargeçit), Serê Kani (Ceylanpınar), Beheştî (Besni), Tillo (Aydınlar), Gırigê Amo (Silopi), Xawa Sor (Gürpınar), Norşîn (Güroymak) gibi. Ancak bu şehirlerin hepsinin Kürtçe olan gerçek isimleri yasaktır ve hepsine uyduruk Türkçe isimler verilmiştir. Bu da, halkın rızası olmadan, zor ve cebir kullanılarak yapılmıştır.

     Aynı şekilde, Lazistan coğrafyamızda da şehirlerin gerçek isimleri genelde Lazca veya Gürcüce’dir. Örneğin; Kerasunt (Giresun), Kotyora (Ordu), Livane (Artvin), Tirapezun (Trabzon), Xopa Lazistan (Hopa), Arhavî Kolheti Lazika (Arhavi), Artanuçi İberya (Ardanuç), Borçka Borçishêvi (Borçka), Livane İberya (Yusufeli), Artaşenî (Ardeşen), Hamşenî (Hemşin), Mampavri (Çayeli), Potamya (Güneysu), Viçe (Fındıklı), Dirona (Yomra), Haçka (Düzköy), Kadahor (Çaykara), Kondi (Dernekpazarı), Ruzar (Köprübaşı), Harşit (Doğankent), Palakî (Yağlıdere), Gadegara (Vezirköprü), Matasyun (Atakum), Miskire (Çarşamba), Termizun (Terme), Zelika (Alaçam) gibi.

     Bununla birlikte, meselâ Hatay ilimizdeki yerleşim birimlerinin gerçek isimleri de Arapça’dır. Örneğin; Alallah (Reyhanlı), Bab-ı İskenderun (Belen), Beysun Muradiye (Yayladağı), Quseyr (Altınözü), Sûweydiye el- Mina (Samandağ) gibi.

     Tıpkı bunun gibi, meselâ Kayseri ilimizin Liva (Pınarbaşı) ilçesine bağlı köylerin gerçek isimleri genelde Çerkezce’dir. Örneğin; Lğur Hable (Aşağımescit), Ipş Hable (Aşağıbeyçayırı), Ş’Jambotey (Aşağıborandere), Gost Hable (Aşağıkaragöz), Xıt Hable (Aygörmez), Apşo Hable (Büyükgümüşgün), Aslin Hable (Karaboğaz), Ynalgoy (Dikilitaş), Gothaley (Gebelek), Gunaşey (Halitbeyören), Qızak Hable (Hilmiye), Hevşey Kafkasya (İnliören), Birgotey (Küçükgümüşgün), Jiya Yago (Kırkgeçit), Sasix Hable (Kırkpınar), Anzorey (Kaftangiyen), Şigê Begoy (Kurbağalık), Gılş Hable (Kılıçmehmet), Mudarey (Methiye), Jambo Tey (Olukkaya), Kunuj Hable (Sacayağı), Toğ Hable (Taşlıgeçit), Guraşin Hable (Tahtaköprü), Hapaşey Batirdegu Hable (Taşoluk), Lak Hable (Tersakan), Xatıgê Geycuğ Şoke Kafkasya (Üçpınar), Yınerıgey (Uzunpınar), Xatukê Sukuey Goyıj Kabardino (Yahyabey), Kuşha Hecî Kanşawa (Karahalka) gibi.

     İşte kültür ve medeniyetten, kardeşlik ve birarada yaşama kültüründen zerre kadar nasibini almamış olan ırkçı – kemalist rejim tarafından Anadolu topraklarındaki Kürtlük, Lazlık, Gürcülük, Çerkeslik, Araplık adına ne varsa, herşey zor ve zorbalık ile ortadan kaldırılmaya ve yok edilmeye çalışılmış, bütün bu kavim ve diller, isimler, “Türklük” potası altında, sunî “Türk ulusçuluğu” potası altında eritilmeye ve asimile edilmeye çalışılmış, binlerce yıllık köklü bir tarihe sahip olan Kürt, Laz, Çerkes milletlerine ait ne varsa yok edilmeye çalışılmıştır. Türk olmayan herkesin sokakta anadilleri bile yasaklanmış, konuştukları her kelime başına para cezasına çarptırılmış, tam 28 bin yerleşim biriminin ismi zorla değiştirilmiş, bu halkın İslam önderleri ve âlimleri darağaçlarında sallandırılmış, binlerce yıllık bir tedrisat geçmişleri olan medreseleri kapatılmış, ayrıca bu halklar katliâmlara, sürgünlere, zoraki göçlere mecbur bırakılmıştır.

     Irkçı – kemalist devletin Anadolu topraklarında, hususen Kürdistan ve Lazistan ülkelerinde gerçekleştirdiği bu barbarlığı geçmişte Moğollar ve Bizanslılar bile yapmamışlardır. Bunu Nazi Almanyası ve Nazi İtalyası bile yapmamıştır. Kızıl Çin ve siyonist İsrail bile yapmamıştır. Bu barbarlığın, bu kültür soykırımının insanlık tarihinde ikinci bir örneği yoktur, hiç olmamıştır. Çünkü bu topraklarda Kürtler’e, Lazlar’a ait ne varsa (dil, dîn, coğrafya, kültür, folklor) tamamen yok edilmeye çalışılmış, ayrıca bu insanlara zorla “Türk” olmaları dayatılmış, milyonlarca Kürt, Laz, Çerkes, Ermenî, Arap, Gürcü çocuklarına okullarda “Ne Mutlu Türküm Diyene”, “Varlığım Türk Varlığına Armağan Olsun” dedirtilmiştir. Bu insan onur ve haysiyeti için bir utançtır! Bir insanlık suçudur. Bunun insanlık tarihinde, dünya tarihinde ikinci bir örneği yoktur, olmamıştır. Moğollar bile bunları yapanların yanında sütten çıkmış ak kaşık gibidirler. Bu ülkede Kürtler’e ve Lazlar’a yaşatılan utanç, daha önce tarihte, insanlık tarihi boyunca hiçbir millete, hiçbir topluluğa yaşatılmamıştır.

     İsviçre ve Türkiye’ye göre “daha dünkü çocuk” olan Makedonya’da da aynı mükemmel sistem uygulanmaktadır.

     Bazıları tarafından “Makedonya” ismine bile tahammül edilmeyen bu güzel ülke, kendi içinde her türlü özgürlük ve serbestiyet ortamını sağlamış durumdadır. Kan ve gözyaşı üzerine kurulu, etnik ve dinî farklılıklardan dolayı savaşların çıkıp da insanların birbirlerini en acımasız ve gaddar bir biçimde katlettiği Balkanlar gibi bir coğrafyanın tam ortasında yer aldığı halde, Makedonya, kendi içinde gerçek anlamda barış ve kardeşliği sağlamış durumda.

     Etrafı barbarlarla ve yamyamlarla çevrili bir coğrafyada, tıpkı İsviçre gibi medenî bir ülke kurmuş Makedonlar. Hem de, sadece 30 yaşında, gencecik bir devlet olduğu halde.

     Makedonya sadece Makedonca’yı değil, Arnavutça’yı da “ülkenin resmî dili” yapmış. Ülkenin iki adet resmî dili var. Makedonya’daki bütün trafik işaretleri, cadde ve sokak isimleri “iki dilli”.

     2 milyon 52 bin 722 nüfûslu Makedonya Cumhuriyeti, çok dîlli ve çok kavimli bir ülkedir. Ülke nüfûsunun % 64, 18’i (1 milyon 297 bin 981 kişi) Makedon, % 25, 17’si (509 bin 83 kişi) Arnavut, % 3, 85’i (77 bin 959 kişi) Türk, % 2, 66’sı (53 bin 879 kişi) Çingene, % 1, 78’i (35 bin 939 kişi) Sırp, % 0, 84’ü (17 bin 18 kişi) Boşnak, % 0, 48’i (9 bin 695 kişi) ise Ulah’tır.

     Makedonya’nın en büyük topluluğu Makedonlar, ikincisi Arnavutlar. Makedonya Cumhuriyeti devleti sadece Makedonca’yı değil, Arnavutça’yı da “ülkenin resmî dili” yapmış. Ülkenin iki tane resmî dili var. Bütün yerleşim isimleri, sokak ve cadde isimleri, bütün resmî tabelalar, resmî dairelerdeki bütün tabelalar “çift dilli”. Tüm yerleşim birimlerinin isimleri, trafik levhaları ve resmî tabelalar bu her iki dilde birden yazılır.

     Ülkenin iki büyük dili ve etnik topluluğunun konumu aynı. Kimsenin kimseye bir üstünlüğü yok.

     Makedonya Cumhuriyeti “2 resmî dili” olan bir devlet olduğu için, ülkedeki her şehrin, her yerleşim biriminin biri Makedonca, bir de Arnavutça olmak üzere iki “geçerli” ismi vardır.

     İşte size Arnavut nüfûsun yoğunlukta olduğu Yugozapaden Region (Güneybatı İli) sınırları içindeki şehir ve köylerin “çift dilli” isimleri:

 

Makedonca adı

 

 

Arnavutça adı

 

Ohrid

 

 

Ohri

 

Struga

 

 

Strugë

 

Vevçani

 

 

Veçan

 

Kiçevo

 

 

Kërçova

 

Debar

 

 

Dibra

 

Zayas

 

 

Zajazi

 

Makedonski Brod

 

 

Brodi Maqedoni

 

Drugovo

 

 

Drugova

 

Elşani

 

 

Helshani

 

Gorna Beliça

 

 

Belica e Sipërme

 

Dolna Beliça

 

 

Belica e Poshtme

 

Biçevo

 

 

Bixhova

 

Bogoyçi

 

 

Bogovica

 

Boroeç

 

 

Boroveçi

 

Brcevo

 

 

Bruqeva

 

Burineç

 

 

Burineçi

 

Draslayça

 

 

Drasllavica

 

Drenok

 

 

Drenoku

 

Frangovo

 

 

Frëngova

 

Radolişta

 

 

Ladorishti


Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere 2 resmî dili olan Makedonya’da her yerleşim biriminin iki ismi vardır ve bunlar birlikte kullanılır.

     13 Ağustos 2001 tarihinde Makedonya’nın Ohri Gölü kıyısındaki Ohri şehrinde imzalanan “Ohri Çerçeve Anlaşması”, dünyada eşi benzeri olmayan bir düzenlemedir. Bugünkü adalet ve eşitliğe dayalı örnek anayasa burada ortaya çıkmıştır ve Makedonya’yı “Balkanlar’ın İsviçre’si” yapan da, bu tarihteki “Ohri Çerçeve Anlaşması” ile başlar.

     “Ohri Çerçeve Anlaşması” ile hazırlanan ve o günden beri yürürlükte olan şimdiki Makedonya Anayasası’nda öyle bir madde var ki, bunu öğrendiğinizde şaşkınlıktan küçük dilinizi yutacaksınız. Okuduğunuza inanmakta gerçekten güçlük çekeceksiniz:

     “Makedonya’da yaşayan değişik millîyetlerden hangisinin anadili olursa olsun, bir dili Makedonya’da konuşanların sayısı, ülke toplam nüfûsunun % 20’sine tekabül ederse, yani ülkenin en az 5’te 1’i o dili konuşursa, hangi dil olursa olsun, bu dil otomatikmen Makedonya Cumhuriyeti devletinin resmî dili olur.”

     Evet… Yanlış okumadınız. 

     Şimdi elinizi vicdanınıza koyun: Dünyada bundan daha güzel, bundan daha muhteşem bir şey olabilir mi?

     Konuştuğunuz dilin Makedonya’da “resmî dil” olması mümkündür. Bunun için tek şey lazım: Ülke nüfûsunun % 20’sini teşkil edeceksiniz.

     Şimdi Arnavutça’nın neden “Makedonya’nın 2. resmî dili” olduğunu anladınız, değil mi? Çünkü Arnavutlar ülke toplam nüfûsunun % 25, 17’sini teşkil ediyorlar.

     Burada bir noktayı özellikle dikkatlerden kaçırmamanızı öneriyorum: Makedonya Cumhuriyeti, sadece 2 milyon nüfûsa sahip küçük bir ülkedir. Yani “resmî dil statüsü” için aşılması gereken “% 20 barajı”, sadece ve sadece 400 bin kişilik bir nüfûsa tekabül ediyor.

     Anadilinizin Makedonya’da resmî dil statüsü kazanması için 400 bin kişi olmanız yeterlidir. Türkiye’deki topu topu bir il kadar!

     ► Kürtçe anadilde eğitim sağlanmalı ve Kürtçe Türkiye’de ilkokuldan üniversiteye kadar okullarda eğitim dili olmalıdır

     Gelelim en önemli konuya; “eğitim dili” meselesine.

     Örneğin İsviçre, bu mükemmelliği eğitim sahasına aynı mükemmellikte yansıtmaktadır. İzah edelim: Her şeyden önce her bölgenin eğitim dili de yine aynı dildir; o bölgede konuşulan anadildir. Fakat iş bununla da bitmiyor. Çocuklar kendi anadilleriyle eğitim görürken, aynı zamanda onlara, ülkede konuşulan ikinci bir dil “mecburî olarak”, ülkede konuşulan üçüncü bir dil “seçmeli olarak”, artı, İngilizce de “mecburî olarak” öğretilir.

     Diyelim ki Almanca konuşulan bölgedeki bir okuldayız. Oradaki çocukların anadilleri Almanca olduğu için okulun eğitim dili de Almanca. Fakat çocuk sadece Almanca ders görmüyor. Almanca ile birlikte, ülkedeki diğer üç resmî dilden (Fransızca, İtalyanca, Retoromanşça) en az bir tanesini mecburen öğreniyor. Bu ikinci anadilin hangisi olacağına da oradaki okul ve veliler karar veriyor. Sonuçta her mahallede, her köyde ilkokul vardır ve o bölgede herkes herkesi bilir, tanır. Tamamen kendi yörelerinin ve insanlarının şartlarına bakılarak bir konsensüs oluşturulur; bu da aşağı yukarı bellidir zaten. Yani ikinci anadilin hangisi olması gerektiğine karar vermek, o kadar da zor bir iş değildir. Burada velilerin dikkat etmesi gereken husus, çocuğun tedrisat hayatının ilkokulla sınırlı olmadığını, ortaokul, lise ve üniversite diye devam edeceğini dikkate alarak ona göre bilinçli bir tercih yapmasıdır. Çocuğa sadece ülkedeki iki dil birden değil, aynı zamanda “yabancı dil” statüsünde İngilizce de “mecburî olarak” öğretilir. Yani çocuğunuz “okuyup adam olduğunda” tam üç tane dili oluyor. Ancak ülkedeki üçüncü bir anadili de “seçmeli olarak” öğrenme şansınız vardır; bu tamamen sizin tercihinizde olan bir konudur. Yani siz bir veli olarak, okul yönetiminden çocuğunuza ülkedeki üçüncü bir anadili de öğretmelerini talep edebilirsiniz.

     İmdi; aslında böyle bir uygulama, açık konuşmak gerekirse, en çok da bizim ülkemize yakışırdı. Bizde böyle bir uygulama olmuş olsaydı, şöyle olurdu: Diyelim ki Kürtçe konuşulan bir bölgedeyiz, Kürt’sünüz. Çocuğunuz okulda Kürtçe eğitim görüyor. Fakat ülkedeki diğer bir anadili de mecburen öğrenmek zorunda. Yani hem Kürtçe eğitim görüyor, hem de Türkçe veya Lazca’dan birini öğrenmek zorunda. Artı, “dünya dili” olduğu için “yabancı dil” statüsünde İngilizce’yi de öğrenmek zorunda. Ya da Laz’sınız. Çocuğunuz Lazca eğitim görüyor; fakat Kürtçe veya Türkçe’den en az birini mecburen öğrenmek zorunda.

     Bu durumda insanlar diğer yörelerdeki insanların dillerini de öğreneceği için, bu durum bırakın “bölünme” gibi paranoyaları, bilâkis ülke insanlarını birbirlerine daha çok kaynaştırırdı.

     İsviçre ve Türkiye’ye göre “daha dünkü çocuk” olan Makedonya’da da aynı mükemmel sistem uygulanmaktadır.

     Makedonya’da Makedonca ve Arnavutça, devletin resmî dilleridirler. Ülkenin diğer küçük etnik topluluklarının durumuna gelince: İsteyen herkes, isterse ülkedeki sayıları sadece birkaç bin olsun, isteyen herkes, ilkokuldan başlayarak “kendi anadiliyle” eğitim görüyor. İsteyen herkes!

     Makedonya’da konuşulan diller ve bu dillerin resmî statüleri şöyledir:

 

Dil

 

 

Konuşan kişi sayısı

 

Nüfûsa oranı

 

Dilin statüsü

 

Makedonca

 

 

1.297.981 kişi

 

% 64, 18

1. Resmî Dil

&

Eğitim Dili

(Üniversite Dahil)

 

Arnavutça

 

 

509.083 kişi

 

% 25, 17

2. Resmî Dil

&

Eğitim Dili

(Üniversite Dahil)

 

Türkçe

 

 

77.959 kişi

 

 

 

% 3, 85

Eğitim Dili

(İlk, Orta ve Lise /

Üniversitede Özel Bölüm)

 

Çingene Dili

 

 

53.879 kişi

 

% 2, 66

 

Eğitim Dili

 (İlk ve Ortaokul)

 

 

Sırpça

 

 

35.939 kişi

 

% 1, 78

 

Eğitim Dili

 (İlkokul)

 

,

Boşnakça

 

 

17.018 kişi

 

% 0, 84

 

Seçmeli Ders

(Haftada 2 Saat)

 

 

Ulahça

 

 

9.695 kişi

 

% 0, 48

 

Seçmeli Ders

(Haftada 1 Saat)

 

 

Macarca

 

 

2.003 kişi

 

% 0, 1

 

İsteyen Özel Kurs

Açabilir

 

 

     Yukarıdaki tabloda da gördüğünüz üzere, Makedonya’da Makedonca ve Arnavutça devletin “resmî dilleri”dirler. Ülkenin iki büyük dili ve etnik topluluğunun konumu aynı. Kimsenin kimseye bir üstünlüğü yok. Kaldı ki Arnavutlar ülke toplam nüfûsunun yarısını değil, sadece dörtte birini teşkil ettikleri halde böyledir.

     Makedonya’da Makedonca, Arnavutça, Türkçe, Çingene Dili ve Sırpça ise “eğitim dilleri”dirler. Boşnakça ve Ulahça ise okullarda “seçmeli ders” olarak okutulur.

     Burada hayret ve şaşkınlıkla takip edilmesi gereken nokta şudur: İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim görebildiğiniz Türkçe’yi bu ülkede konuşanların sayısı Türkiye’deki bir ilçenin nüfûsu kadardır sadece. Makedonya’da sadece 78 bin Türk yaşamaktadır ve bunlar ülke toplam nüfûsunun sadece % 3, 8’ini oluşturan küçük bir azınlık oldukları halde ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Aynı şekilde, Makedonya’da sadece 54 bin kişinin konuştuğu ve ülke toplam nüfûsunun sadece % 2, 7’sini oluşturan küçük bir azınlık oldukları halde Çingeneler ilk ve ortaokulda kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Yine bunun gibi, sadece 36 bin kişinin konuştuğu ve ülke toplam nüfûsunun sadece % 1, 8’ini oluşturan küçük bir azınlık oldukları halde Sırplar ilkokulda kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Sadece 17 bin kişinin (Türkiye’deki bir kasaba kadar) konuştuğu Boşnakça haftada iki saat, sadece 9 bin 700 kişinin (Türkiye’deki bir köy kadar) konuştuğu Ulahça ise haftada bir saat “seçmeli ders” olarak okutulur.

     Şimdi isterseniz bu durumu, dünyanın en ırkçı ve şoven devletlerinden biri olan Türkiye Cumhuriyeti’ndeki durumla bir kıyaslayın bakalım. İnanıyorum ki bu satırları okuyabilecek durumda olan herkes, bu kıyası da kendi vicdanında yapabilecek durumdadır. Şayet vicdanı ırkçılık ve şovenizm mikrobuyla kirlenmemişse tabiî.

     Türkiye’de Türkçe dışında bir dili bırakın “resmî dil” olarak teklif etmeyi, Allah tarafından doğuştan verilmiş en tabiî ve insanî bir hak olan “eğitim dili” olarak teklif etmeniz bile “bölücülük” ve “vatan hainliği” ile suçlanmanız için yeterlidir.

     Makedonya Cumhuriyeti devleti sayıları ancak 509 bin (Türkiye’deki bir il kadar) olan Arnavutlar’ın konuştuğu Arnavutça’yı “devletin 2. resmî dili” yapmış, ayrıca, Makedonya’da sayıları ancak 78 bin (Türkiye’deki bir ilçe kadar) olan Türkler ilkokuldan üniversiteye kadar, sayıları ancak 54 bin (Türkiye’deki bir ilçe kadar) olan Çingeneler ilk ve ortaokulda, sayıları ancak 36 bin (Türkiye’deki bir ilçe kadar) olan Sırplar ilkokulda “kendi anadilleriyle eğitim” alırken, sadece 17 bin (Türkiye’deki bir kasaba kadar) kişinin konuştuğu Boşnakça ve sadece 9 bin (Türkiye’deki bir köy kadar) kişinin konuştuğu Ulahça bile okullarda “seçmeli ders” olarak okutulurken, Türkiye’de sayıları milyonlarla ifade edilen Kürt halkı odur daha manavdaki soğan etiketinin üzerine “Pivaz” yazabilmenin kavgasını vermektedir. İnsanlık adına bir utançtır bu. Bu ülkede yaşayan ve “şeref, haysiyet, onur” gibi meziyetlerini az da olsa koruyabilmiş olan herkesin bu durumdan büyük bir utanç duyması gerekmektedir. Bu durumdan utanmayan, rahatsız olmayan kişi insanî ve İslamî tüm melekelerini yitirmiş demektir. Bu durumdan utanmayan kişinin başka hiçbir şey karşısında utanma hakkı da yoktur. Anadil özgürlüğü ve anadillerin her alanda yaşayıp yaşatılması mücadelesi, herkesten ama herkesten önce, kalbinde biraz olsun “Allah korkusu” taşıyan insanların vermesi gereken bir mücadele olmalıydı.

     Zirâ Türkiye’de Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanınmadığı için, anadilleri Türkçe olmayanlar bile 6 veya 7 yaşında okula başladıklarında Türkçe öğrenmek zorunda kalmakta, diğer taraftan, Kürtçe, Lazca veya Çerkesçe konuşanların sayısı giderek azalmaktadır.

     “Bin yıllık kardeşlik” edebiyatının yapıldığı Türkiye’de bırakın “resmî dil” veya “eğitim dili” statüsünü, Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanınmazken, henüz 30 yaşında olan ve üstelik etnik – kavmî çatışmaların en şiddetli olduğu bir coğrafyada bulunmasına rağmen Makedonya’nın birden fazla resmî dili ve birden fazla eğitim dili var. İşin traji – komik yönü de şu ki, kendi egemenliği altındaki topraklarda Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanımayan, 30 milyon insanın (dünyadaki pekçok ülkenin nüfûsundan fazla) konuştuğu Kürtçe’yi adetâ Kürtler’le dalga geçercesine “Gidip özel kurslarda öğrenin” diyen, TRT Kurdî’yi adetâ bir lütufmuş gibi sunan ırkçı – şoven Türkiye Cumhuriyeti devleti, tam 30 yıldır, Makedonya kurulduğundan beri, bu ülkeyle arasındaki sıcak ilişkileri ve dostluğu kullanarak, buraya gönderdiği büyükelçilerini ve konsolosluklarını devreye sokarak Makedonya’da sadece 77 bin insanın konuştuğu Türkçe’nin Makedonya devletinin “3. resmî dili” olması için elinden gelen çabayı ortaya koymaktadır. Evet, maalesef! Türkiye’de 30 milyon nüfûslu Kürtler’in anadilini bırakın “2. resmî dil” diye teklif etmeyi, “eğitim dili” olarak teklif etmek bile “bölücülük”le suçlanmanıza ve hayatınızın kararmasına yeterken, aynı TC devleti, Makedonya’da sadece 77 bin nüfûslu Türkler’in konuştuğu Türkçe’nin burada “eğitim dili” olmasını bile yeterli görmemekte, Türkçe’nin “3. resmî dil” olması için 30 yıldır Makedonya devletine diplomatik baskı yapmaktadır.

     30 milyon Kürt anadilini gidip özel kurslarda öğrensin, “TRT Şeş var, daha ne istiyorsunuz?”, fakat 77 bin Türk ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadiliyle eğitim görebildiği halde bu yeterli değildir; Türkçe mutlaka 3. resmî dil olmalıdır.

     Böyle bir çifte standart olabilir mi?

     Bu ikiyüzlülüğü hangi dîn, hangi ahlak, hangi örf kabul eder?

     Makedonya’da sayısal olarak ilk iki sırayı alan etnik topluluğun konuştuğu diller (Makedonca ve Arnavutça) “resmî dil”, ilk beş sırayı alan etnik topluluğun konuştuğu diller (Makedonca, Arnavutça, Türkçe, Çingene Dili, Sırpça) “eğitim dili”dir. Boşnakça ve Ulahça ise okullarda “seçmeli ders” olarak okutulur.

     Şimdi buraya kadar statüleri ve ülke yaşamındaki yerleri hakkında bilgiler verdiğimiz bu dillerin sahip oldukları hak ve özgürlükler konusunda daha detaylı bir inceleme yapalım:

     Makedonya’da sadece 17 bin kişinin konuştuğu Boşnakça ve sadece 9 bin kişinin konuştuğu Ulahça okullarda “seçmeli ders” olarak verilir. Boşnakça haftada 2 saat, Ulahça ise haftada 1 saat. Basın – yayın alanında ise serbesttirler. Ulahlar Makedonya’da “Felix” adında Ulahça bir gazete çıkarmaktadırlar. Ayrıca Üsküp Radyosu da her gün 30 dakikalık Ulahça yayın yapmaktadır. Bazı yerel radyolar ise Ulahlar’a aittir ve yayınları tamamen Ulahça’dır.

     Sayıları 36 bin civarında olan Sırplar’ın ilk eğitimi kendi anadilleriyle alma hakları vardır. İlkokulu Sırpça okurlar.

     Sayıları 54 bin civarında olan Çingeneler daha çok Bitola, Prilep, Resne ve Kruşova şehirlerinde yaşamaktadırlar. Temel eğitimi kendi anadilleriyle alma hakları vardır. İlkokulu ve ortaokulu Çingene Dili’yle okurlar.

     Makedonlar ve Arnavutlar dışındaki etnik topluluklar arasında en kalabalık kesimi oluşturan Türkler’in ülkedeki nüfûsu 77 bin 959’dur.

     Şimdi Makedonya’nın hangi yerleşim biriminde kaç Türk yaşadığına bakalım: Gostivar (13 bin 752 kişi), Üsküp (12 bin 27 kişi), Debar (6 bin 698 kişi), Strumiça (5 bin 798 kişi), Radoviş (4 bin 283 kişi), Tetovo (3 bin 945 kişi), Prilep (3 bin 909 kişi), Kiçevo (3 bin 823 kişi), Makedonski Brod (3 bin 394 kişi), Struga (3 bin 337 kişi), Veles (2 bin 375 kişi), Ohri (2 bin 357 kişi), İştib (2 bin 57 kişi), Bitola (1900 kişi), Resne (1879 kişi), Valandova (1465 kişi), Gevgeliya (705 kişi), Kruşova (664 kişi), Negotin (617 kişi), Koçani (528 kişi), Kumanova (422 kişi), Viniça (239 kişi), Sveti Nikole (222 kişi), Kavadarçi (182 kişi), Delçova (144 kişi), Demir Hisari (30 kişi), Probiştib (9 kişi), Kratova (7 kişi).

     Türkiye’de milyonlarca Kürt çocuğunun kendi anadiliyle eğitim alma hakkı yokken ve bu yöndeki talepler bile en çirkin itham ve baskılara muhatap olurken, Türkiye’de 30 milyonluk bir nüfusa sahip Kürtler daha odur manavdaki soğan etiketine “Pivaz” yazdırma kavgası verirken, sayıları sadece ve sadece 77 bin olan Türkler’in Makedonya’da hangi haklara sahip olduklarına bir bakalım şimdi:

     Makedonya’da Türkler ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Türkçe eğitim veren ilkokullar, ortaokullar ve liseler vardır. Üniversitelerde ise Türkçe eğitim veren özel bölümler vardır.

     Başkent Üsküp’teki Âzîz Kiril ve Metodius Üniversitesi (Univerzitet Sveti Kiril i Metodiy) bünyesindeki Filoloji Fakültesi’nde ve Pedagoji Akademisi’nde “Türk Dili ve Edebiyatı” bölümleri vardır ve ayrıca bu bölümde öğretim dili de Türkçe’dir. Makedonya’daki tüm üniversite öğrencileri arasında Türk gençlerinin oranı ise % 1’dir.

     Burada bir noktaya özellikle dikkatinizi çekmek isterim: Makedonya’nın başkenti Üsküp, 670 bin nüfûslu büyük bir şehirdir. Bu metropolde Türkler’in nüfûsu ise sadece 12 bin’dir. Yarım milyonu aşkın bu kocaman şehirde sadece 12 binlik küçük bir azınlık oldukları halde kendi anadilleriyle üniversite okuma imkânına sahipler. Öte yandan, 2 milyon nüfûslu bir şehir olan Diyarbakır’daki Kürt gençlerinin bırakın üniversiteyi, ilkokulu bile kendi anadilleriyle okuma hakları yoktur ve 2 milyonluk Diyarbakır’ın tamamı Kürt’tür.

     İlkokul, ortaokul ve lisede ise “özel bölüm”lere gerek dahi yoktur; çünkü bütün ülkedeki nüfûsları sadece 77 bin olan Türkler tedrisat hayatlarının bu dönemlerinde tamamen kendi anadillerinde eğitim alma hakkına sahiptirler.

     Üsküp’teki Yosip Broz Tito Lisesi Türkçe eğitim vermektedir. Üsküp, Tetovo, Struga ve Gostivar şehirlerinde Türkçe eğitim ilk, orta ve lise boyunca verilir. Üsküp’te iki lise (Yosip Broz Tito Lisesi ve Stefan Dimov Lisesi), Gostivar’da iki lise (Pançe Popovski Lisesi ve Zlate Malakovski Lisesi), Tetovo’da bir lise (Nikola Şteyn Lisesi) ve Struga’da bir lise (Yahya Kemal Lisesi) Türkçe eğitim vermektedir.

     Struga şehrindeki Niko Lestor Lisesi Makedonca, FON Lisesi Arnavutça, Yahya Kemal Lisesi ise Türkçe eğitim vermektedir.

     Türkçe sadece düz liselerde değil, meslekî liselerde de eğitim dili olarak kullanılmaktadır. Tetovo şehrindeki Meslekî Tıp Lisesi ve Gostivar şehrindeki Elektro Teknik Okulu Türkçe eğitim vermektedir.

     Ohri şehrinde Türk öğrencilerin gittiği okullarda sekiz yıllık temel eğitim Türkçe’dir.

     Resne, Radoviş ve Vrapçişte’de 4 yıllık ilkokul Türkçe’dir. Ortaokullarda ise ayrıca Türkçe sınıf vardır. Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin köyü olan Koçacik’te de Necati Zekeriya İlkokulu’nda eğitim dili Türkçe’dir.

     Makedonya’daki 77 bin Türk’ün sahip olduğu bu hakları Türkiye’deki 30 milyon Kürd’ün hayâl etmesi bile vatana ihânettir ve bölücülüktür. Aynı şey Lazlar ve Çerkesler için de geçerlidir. Çünkü Türkiye’de çocukların eğitim – öğretim hayatı “Türküm doğruyum çalışkanım” ile başlar, senelerce “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” ile devam eder ve nihayetinde “Ne mutlu Türküm diyene” ile biter. Çocuklar okula böyle başlar, böyle okur ve böyle mezun olurlar. Türkiye’de Türkçe’den ve Türklük’ten başka hiçbir şeye hayat hakkı tanınmamıştır.

     Bugün Makedonya Cumhuriyeti’nde genel öğretim veren temel eğitim okullarında (8 yıllık zorunlu eğitim) ve liselerde Türkçe anadil eğitim ders kitapları, bizzat Makedonya Eğitim ve Spor Bakanlığı ile Makedonya Pedagoji Kurumu tarafından hazırlanmaktadır. Makedonya’da devlet, ders kitaplarını 5 ayrı dilde hazırlamaktadır. Sadece Makedonlar için diğer 4 dilden birini öğrenme zorunluluğu yoktur. Arnavutlar, Türkler, Çingeneler ve Sırplar ise hem kendi dilleriyle, hem de Makedonya’nın hâkim dili olan Makedonca eğitim alırlar ve “iki dilli” yetiştirilirler.

     Okulöncesi eğitim, başka bir ifadeyle “Anaokulu” (Almanca “Kindergarten”), henüz ilköğretim çağına gelmemiş 5 – 6 yaşları arasındaki çocukların eğitim gereksinimini karşılar ve isteğe bağlıdır. Bu eğitim ana sınıflarında verilir. İlköğretim, genel olarak 7 – 14 yaşlarındaki çocuklara eğitim sağlayan 8 yıllık bir yetiştirme (temel eğitim) dönemidir ve zorunludur. Gerek yönetim, gerek öğretim programı bakımından bir bütünlük göstermektedir.

     Ortaöğretim, genellikle 15 – 19 yaş kümesindeki gençlerin öğrenim gördükleri bir öğretim basamağıdır. Genelde 4 yıl süren bu öğretim basamağı, ilköğretime dayalı en az 3 yıllık bütün genel, meslekî ve öğretim kurumlarını kapsar. En yaygınları lise olan bu okulların arasında, işlevleri ve programları ayrı olan “Orta Tıp” (Sağlık Lisesi), “Orta Teknik” (Teknik Lise) ve “Orta İktisat” (İktisat Lisesi) gibi adlar altında eğitim veren ortaokullar da vardır. Bu okullarda değişik alanlarda orta dereceli kadro yetiştirilmektedir. İlk öğrenimini tamamlayan her öğrenci, ilgi ve yeteneği doğrultusunda bu okullardan birine girebilir.

     Makedonya’nın ilk ve ortaokul ile lise anadil eğitim ders kitapları, bizzat devlet tarafından hazırlanmaktadır. İlkokulun 1. sınıfında, çocuklara Türkçe okuma – yazma öğretmek için kullanılan kitaba 1993 yılına kadar “Alfabe” denirdi. Ondan sonra bu ders kitabının adı “İlk Okuma – Abece” ismini almaya başladı. İlkokulların bütün sınıflarında anadil eğitimi dersine “Türkçe”, kitabına da “Okuma Kitabı” denir. Liselerde de anadil eğitimi derslerine “Türkçe”, kitaplarına ise “Örnekleriyle Edebiyat” veya “Türk Edebiyatı” adı verilir.

     Türkçe dersleri ilkokul 1. – 4. sınıflarda haftada 5’er saat, 5. – 8. sınıflarda ise haftada 4’er saattir. Liselerde ise Fen, Matematik, Sosyal Bilimler şubelerine göre birinci sınıfta haftada 3 – 4 saat, ikinci, üçüncü ve dördüncü sınıflarda ise haftada 2 – 3 saat arasında değişir.

     Türkçe okuma kitaplarının oylumları, bu ders saatlerini dolduracak etkinlikleri içerecek şekilde 112 ilâ 190 sayfa arasında değişmektedir.

     Makedonya’da Türkçe sadece eğitim hayatında değil, basın – yayın hayatında da her türlü özgürlüğe sahiptir.

     Makedonya’da yayınlanan Türkçe gazete ve dergilerden bazıları şunlardır: “Birlik” (gazete), “Türk Kalemeri” (gazete), “Haberci” (gazete), “Yeni Balkan” (gazete), “Ekol” (siyasî düşünce dergisi), “Köprü” (siyasî düşünce dergisi), “Kızıl Elma” (siyasî – ideolojik dergi), “Sevinç” (çocuk dergisi), “Tomurcuk” (çocuk dergisi), “Sesler” (toplum – sanat dergisi), “Hilâl” (Makedonya İslam Birliği bünyesindeki El- Hilâl Cemiyeti’ne ait yayın organı), “Vardar” (kültür – sanat dergisi), “Dere” (kültür – sanat dergisi), “Hikmet” (siyasî düşünce dergisi).

     Makedonya’daki televizyon ve radyolarda Türkçe programlar vardır. Televizyonlarda Türkçe olarak haberleri izleyebilir, ayrıca belgesel, çocuk, kültür, gençlik, eğlence ve sağlık programlarını takip edebilirsiniz.

     Makedonya Devlet Televizyonu’nun 3. Kanalı (MTV 3), sadece ülkedeki Makedon olmayan diğer etnik topluluklara yönelik yayın yapan bir kanaldır ve bu kanalda bol bol Arnavutça, Türkçe, Çingene Dili, Sırpça, Boşnakça ve Ulahça programlar seyredebilirsiniz.

     Arnavutça ise zaten “resmî dil” olduğu için Makedonya’da Arnavutça eğitim veren okulları veya Arnavutça yayın yapan basın – yayın organlarını anlatmamızın bir anlamı bulunmuyor. Çünkü zaten “resmî dil” olduğu için Arnavutça bu ülkede her türlü hakka sahiptir.

     Makedonya’da buraya kadar anlattığımız tüm haklar, tüm özgürlükler, anayasal güvence altına alınmıştır. Bunlar anayasanın 48. ve 78. maddeleridir.

     Makedonya Anayasası’nın özellikle 48. maddesi, bütün dünya ülkelerine, dünyadaki tüm devletlere örnek olması gereken, adetâ tüm insanlığa “insanlık dersi” veren bir maddedir.

     Makedonya Anayasası’nın 48. maddesi şöyledir:

     a) Makedonya’da yaşayan değişik millîyetlerin fertleri kendi etnik ve dînî kimliklerini, kendi ulusal özelliklerini serbestçe ifade etme, geliştirme ve iyileştirme hakkına sahiptirler.

     b) Cumhuriyet, ülkede yaşayan değişik millîyetlerin etnik, kültürel, dilsel ve dînsel kimliklerini korumayı garanti etmektedir. Devlet bütün bu hakları sonuna kadar taahhüt eder ve kimliklerin yok olması için değil, var olması için vardır.

     c) Makedonya’da yaşayan değişik millîyetlerin fertleri kimliklerini ifade etmek, geliştirmek ve iyileştirmek amacıyla kültürel ve sanatsal kurumlar ile bilimsel ve diğer nitelikli vakıflar kurma hakkına sahiptirler.

     d) Anadilde eğitim, herkesin doğuştan gelen en temel ve fıtrî hakkıdır. Hiç kimse kendi anadiliyle eğitim almaktan mahrum edilemez. Makedonya’da yaşayan değişik millîyetlerin fertleri ve azınlık üyeleri, kanuna uygun olarak ilk ve orta eğitimde kendi anadilleriyle eğitim yapma hakkına sahiptirler. Bir millîyetin diliyle eğitim yapılan okullarda ayrıca Makedon dili de öğretilir.

     Yukarıda okuduğunuz satırlar, benim gibi, kendi Müslüman kardeşleri tarafından bile “Kürtçü, ırkçı” diye yaftalanıp dışlanan bir yazarın makalesinden seçtiğim cümleler değil, Makedonya Cumhuriyeti Anayasası’ndan aktardığım paragraflardır.

     Makedonya Anayasası’nın 78. maddesi ise şöyledir:

     a) Meclis, etnik gruplar arası ilişkilerle ilgili bir konsey kurar.

     b) Konsey; meclis başkanı, Makedonlar, Arnavutlar, Türkler, Ulahlar ve Romanlar’dan ikişer temsilci ile Makedonya’daki diğer millîyetlerin üyelerinden ikişer kişiden oluşur.

     c) Meclis başkanı, konseyin de başkanı olur.

     d) Meclis, konsey üyelerini seçer.

     e) Konsey, Cumhuriyet’teki etnik gruplar arasındaki ilişkilerle ilgili sorunları dikkate alır ve çözüm için değerlendirme ve önerilerde bulunur.

     f) Meclis, konseyin değerlendirme ve önerilerini dikkate almak ve onlarla ilgili karar almak zorundadır.

     Evet… Makedonya Anayasası böyle.

     Görüldüğü gibi anayasada, ülkedeki tüm etnik toplulukların isimleri tek tek zikredilerek tanınmıştır ve bu tanıma üzerinden yukarıda anlattığımız tüm hak ve özgürlükler sağlanmıştır.

     Fakat Makedonya’da hiç Kürt yaşamadığı için “damarlarında asil kan taşıyan” Türkler bu anayasadan hiçbir şekilde rahatsızlık duymamakta, bilakis 77 bin Türk yaşadığı için üstüne bir de memnun olmaktadır.

     ► Asimilasyon politikaları sonucu isimleri zorla değiştirilmiş ve masa başında uyduruk Türkçe isimler verilmiş bütün şehir ve köylerimizin eski ve gerçek Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Çerkezce, Rumca, Ermenice, Arapça, Türkmence isimleri iade edilmelidir

     Yaşadığımız ülkede yüz yıla yakın zamandır egemen olan şoven siyasa, bu topraklara ve üzerinde yaşayan insanlara öyle bir utanç bıraktı ki, bu, yalnız kendi yüzlerimizi kızartan değil, çocuklarımıza, torunlarımıza bırakacağımız, nesilden nesile sürecek olan bir utançtır.

     Bu topraklarda Türkçe dışındaki hiçbir dile yaşam hakkı tanımayan ırkçı rejim, Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Ermenice, Rumca, Çerkezce ve Arapça olan tüm yer isimlerini haritadan silmiş, onlara uyduruk Türkçe isimler vermiştir. Bu ülkedeki tüm şehirler, tüm köyler Kürtçe, Lazca, Gürcüce, Ermenice, Rumca, Çerkezce ve Arapça isimlerle kuruldukları ve halen dahi yerli halk tarafından bu isimleriyle anıldıkları halde, bunların tamamı resmiyetini kaybetmiş durumdadır.

     1915 yılında Enver Paşa’nın da girişimiyle Dahiliye Nezareti (İçişleri Bakanlığı), yer adlarının değiştirilmesiyle ilgili bir bildiri yayınlıyor. Bildirinin sağ üst köşesindeki tarih; 14 Teşrîn-i Ewwel 1331. Yani 27 Ekim 1915. Daha “yer isimlerini değiştirmek” ile ilgili bir girişim yok, böyle bir proje de yok. Bu emirname, özel olarak bir vilayetimiz için çıkartılıyor: Trabzon. Özel olarak Rumca isimler için; ama aynı şekilde Lazca ve Gürcüce isimleri de kapsayacak şekilde. Emirnamede şöyle deniyor: “Ermenîce, Rumca, Bulgarca, hatta Türk olmayan Müslüman kavimlere ait vilayet, sancak, kasaba, köy, dağ, nehir gibi bütün adlar Türkçeleştirilecektir.” Dahiliye Nezareti’nde kaleme alınan bu emirname, 24 Teşrîn-i Sanî 1331 (7 Aralık 1915) tarihinde Trabzon Vilayeti Mektub-i Kalemî (Trabzon Valiliği Yazıişleri Müdürlüğü)’ne gönderiliyor. Trabzon Valiliği’nin 20 Haziran 1916’da kaleme aldığı 63 sayılı cevabî yazı da Vilayet Encümeni tarafından onaylanarak 3 Temmuz 1916 günü İçişleri Bakanlığı’na gönderiliyor. Bütün bunlar, daha asimilasyon politikasının hayata geçirilmediği, bununla ilgili bir taslak veya projenin de olmadığı bir zamanda oluyor.

     Yerleşim birimlerinin isimlerinin “Türkçeleştirilmesi” ilk olarak 10 Aralık 1920 tarihinde “devlet politikası” şeklinde gündeme geliyor ve 1922 yılında ilk adım olarak birçok ilçe, köy, kasaba, dağ, köy isimleri Türkçeleştiriliyor. 1922’de başlatılıyor bu “isim değiştirme” operasyonu. Asimilasyon politikalarından ilk nasibini alan, köylerinin isimleri zorla ilk değiştirilen vilayetimiz, Artvin ilimizdir. Lazca ve Gürcüce isimler hepsi de. Bütün buraya kadar hâlâ Osmanlı ülkesindeyiz. Daha ortada Cumhuriyet yok. Asimilasyon poltikasının Kürdistan’a yönelmesi ise Cumhuriyet’ten sonra. Tarih, 1925.

     1925 Şeyh Said Ayaklanması’ndan sonra Doğu ve Güneydoğu’da yapılan isim değişikliklerinin ardından, 1934 – 36 yılları arasında 834 köye Türkçe isimler verildi. 1938 Dersim Katliâmı’yla birlikte isim değiştirme genelgelerle, valilik kararlarıyla devam etti. Kürtçe, Arapça, Ermenice, Lazca, Gürcüce, Çerkezce isimler genelgelerle ya da yerel yönetimler ve valilik tasarrufu ile değiştirildi.

     1940 yılında İçişleri Bakanlığı’nın 8589 sayılı genelgesi ile ad değiştirme işlemi resmileşti ve tek elden yapılmaya başlandı.

     1957 yılı ise adeta bir dönüm noktası oldu. Bu tarihte, “Ad Değiştirme İhtisas Komisyonu” oluşturularak sistematik bir asimilasyon politikası hayata geçirildi. Genelkurmay Başkanlığı, İçişleri Bakanlığı, Savunma Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı, Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi ile Türk Dil Kurumu’nun temsilcilerinin bulunduğu bu komisyonda, coğrafyamızda yer alan tüm yerleşim birimlerinin adları ve coğrafî isimler değiştirilerek onlara Türkçe uyduruk isimler verildi.

     Yıllar içinde iktidarlar değişti ama bu kurulun faaliyetleri hiçbir aksamaya uğramadan 1978 yılına kadar devam etti ve bu tarihler arasında binlerce isim değiştirildi. Sözkonusu komisyonun 1978’e kadar yürüttüğü bu asimilasyon faaliyeti, 12 Eylül 1980 Askerî Darbesi’nden sonra, askerî rejim tarafından daha bir hızlandırılarak devam ettirildi. 1981 – 83 yılları arasında özellikle Kürtler’in yaşadığı Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerine yönelik, dünyada ve tarihte belki de eşine rastlanmayan bir kapsamlıkta, o coğrafyanın tarihini ve köklerini adeta tamamen ortadan kaldırmak amaçlı bir “isim operasyonu” gerçekleştirildi. Bunun sonucu olarak bölgede ismi değiştirilmeyen nerdeyse bir dönümlük bir toprak parçası bile kalmadı.

     Türkiye’de ismi değiştirilen köylerin sayısı 12 bin 211’dir. Bir başka ifade ile ülkemizdeki köylerin takriben % 35 kadarının ismi değiştirilmiş durumdadır. İsim değiştirme işlemleri yapılırken en çok dikkat edilen özellik Türkçe olmayan yahut olmadığı düşünülenler ile karışıklığa sebep olan isimlerin öncelikle ele alınması ve değiştirilmesidir.

     İsimleri değiştirilen köy sayılarının illere göre sıralaması şu şekilde:

İl Adı Köy Sayısı
Erzurum 653 köy
Mardin 647 köy
Diyarbakır 555 köy
Van 415 köy
Sivas 406 köy
Kars 398 köy
Siirt 392 köy
Trabzon 390 köy
Şanlıurfa 389 köy
Elâzığ 383 köy
Ağrı 374 köy
Erzincan 366 köy
Gümüşhane 343 köy
Muş 297 köy
Kastamonu 295 köy
Gaziantep 279 köy
Tunceli 273 köy
Bingöl 247 köy
Tokat 245 köy
Bitlis 236 köy
Konya 236 köy
Adıyaman 224 köy
Malatya 217 köy
Ankara 193 köy
Samsun 185 köy
Bolu 182 köy
Adana 169 köy
Antalya 168 köy
Giresun 167 köy
Zonguldak 156 köy
Bursa 136 köy
Ordu 134 köy
Hakkâri 128 köy
Hatay 117 köy
Sakarya 117 köy
Mersin 112 köy
Balıkesir 110 köy
Kahramanmaraş 105 köy
Rize 105 köy
Çorum 103 köy
Artvin 101 köy
Amasya 99 köy
Kütahya 93 köy
Yozgat 90 köy
Afyonkarahisar 88 köy
Kayseri 86 köy
Manisa 83 köy
Çankırı 76 köy
Eskişehir 70 köy
Muğla 70 köy
Aydın 69 köy
İzmir 68 köy
Sinop 59 köy
Denizli 53 köy
Çanakkale 53 köy
Burdur 49 köy
Niğde 48 köy
Uşak 47 köy
Isparta 46 köy
Kırşehir 39 köy
Kırklareli 35 köy
Bilecik 32 köy
Kocaeli 26 köy
Nevşehir 24 köy
İstanbul 21 köy
Edirne 20 köy
Tekirdağ 19 köy
Toplam 12.211 köy

 

     Yukarıdaki bu tablo, ülkemiz için bir utançtır. Yaşadığımız topraklar üzerindeki en büyük ayıptır.

     Üzerinde yaşadığımız coğrafyada, ülkemizde, gerçek ismi yok edilmiş ve uydurma bir isim taşıyan binlerce yerleşim birimi, bu da demektir ki, üzerinde sahte bir isim yazılı olan yüzbinlerce trafik levhası ve yol işareti varken, konuşacağımız başka hiçbir konunun ehemmiyeti yoktur; meşgul olacağımız her türlü gündem, sunî bir gündem olacaktır.

     Bu utanç, aynı zamanda, hiç abartmasız, hak ve adalet mefkumundan uzaklaşmamış, vicdanı körelip kararmamış, erdem ve fazilet melekelerini yitirmemiş herkesin rahatlıkla kabul edeceği üzere, Kızılderili soykırımı ve Afrika’daki “insan ticareti”nden sonra, insanlık tarihinin en yüzkızartıcı 3. büyük suçudur. Tarihin en büyük 3. soykırımıdır.

     Bir kültür soykırımıdır; tarih soykırımıdır, toprak soykırımıdır, dil soykırımıdır. Kimlik soykırımıdır.

     Bir ülke düşünün ki, oradaki şehir ve köy isimlerinin yarısı uydurmadır. Bir paşa tarafından veya ellerinde güç olan üç beş kişi tarafından masa başında uydurulmuştur.

     Bir ülke düşünün ki, oradaki binlerce yerleşim biriminin gerçek ismi başka, resmîyetteki ismi başkadır.

     Bir ülke düşünün ki, o ülkenin milyonlarca vatandaşı kendi köyünün resmî ismini bilmemektedir.

     Bir ülke düşünün ki, o ülkenin yollarında aracınızla seyrederken karşınıza çıkan tüm trafik levhaları size yalan söylemektedirler.

     Bu bir insanlık ayıbıdır, ülkemiz için bir utançtır. Hepimiz için bir utançtır bu. Bu insan onur ve haysiyetinin ayaklar altına alınmasıdır! Bir insanlık suçudur.

     Bunun insanlık tarihinde, dünya tarihinde ikinci bir örneği yoktur, olmamıştır.

     Bu zûlme karşı çıkmak, köylerin ve şehirlerin gerçek isimlerini geri istemek için, illâ da belli bir kavme veya dünya görüşüne mensub olmak gerekmiyor.

     İnsan olmak yeterlidir.

     Bizler şehirlerimizin, ilçelerimizin, nahiyelerimizin, köylerimizin, mezrâlarımızın eski gerçek isimlerini geri istiyoruz. Gerçek isimlerine “eski isimler” derken bile yanlış konuşuyoruz, içimiz sızlıyor; çünkü biz hâlâ günlük hayatımızda bu isimleri kullanıyoruz. Halkımız köylerinin “yeni” isimlerini dahi bilmemektedir. Çünkü kendisi vermemiştir o ismi köyüne. Ellerinde güç olan birileri zorla vermiştir, onun rızâsı olmadan.

     Gelin, bu kültür soykırımına, insanlık tarihinin en yüzkızartıcı 3. büyük suçu olan bu utanca elbirliğiyle karşı duralım. Köylerimizin, kentlerimizin gerçek isimlerini geri isteyelim.

     Unutmayalım ki, haksızlığa karşı tepkisiz kalmak, ona ortak olmaktır. Bir zûlmü yaşamaktan daha acı olan, zûlmü kanıksamaktır. Suçun ve utancın içselleştirilmesi, normal görülmesi, suç ve utancın kendisinden daha büyük bir suç, daha büyük bir utançtır. Utanmamak, utancın kendisinden daha yüzkızartıcı bir durumdur.

     Bizler, doğup büyüdüğümüz köylerimizin, çocukluğumuzun geçtiği ilçelerimizin, bazen sevgiyi paylaşarak bazen de kavga ederek büyümeyi öğrendiğimiz şehirlerimizin, bir şiirin mısraları gibi akan nehirlerimizin, şarkılarımıza ilham kaynağı olan yaylalarımızın, ağıtlarımıza işleyen dağlarımızın gerçek isimlerine yeniden kavuşmasını arzuluyoruz.

     Yasakçılar, inkârcılar, ırkçılar, bu topraklara kin ve nefret tohumları ekenler, azîz milletimizin farklı mezhebî inançları olan ve farklı diller konuşan insanları arasına düşmanlık ve ayrımcılık tohumları ekenler, farklılıkları yok etmeye çalışıp herşeyi “tek”leştirmeye çalışanlar eninde sonunda kaybedeceklerdir.

     Çünkü onlar haksızdırlar. Haklı olan bizleriz.

     Biz kazanacağız.

İbrahim Sediyani (*)

Hereketa Zimanê Kurdî / Kürtçe Dil Hareketi (HezKurd)

     – – – – –

     (*): İBRAHİM SEDİYANİ:

     Türkiye’de asimilasyon politikaları sonucu isimleri zorla değiştirilen yerleşim birimlerinin eski gerçek isimlerini ilk kez araştırıp biraraya toplayan ve bu alanda Cumhuriyet tarihinde ortaya konan ilk eser özelliği taşıyan “Adını Arayan Coğrafya” kitabının yazarı. (2009)

     Türkiye’de asimilasyon politikaları sonucu isimleri zorla değiştirilen yerleşim birimlerinin eski gerçek isimlerini geri alabilmek için kurulan “Bütün İsimlerimizi Geri İstiyoruz” Girişimi ve “Masa-yı Esma” (İsimler Masası) kurucusu ve sözcüsü. (2011)

     Kürt edebiyatının ilk çizgi çocuk kahramanı olan ve Kürtçe kaleme alınan cici kız “Guldexwin” karakterinin yaratıcısı. (2012)

     Bengal Dil Hareketi araştırmasının bulunduğu “Bangladeş Seyahatnamesi”nin yazarı. (2013)

     Kürtçe Dil Hareketi (HezKurd)’nin fikir babası ve yürütme kurulu üyesi. (2020)

     SEDİYANİ HABER

     19 OCAK 2021

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir