Bu yılki Ramazan ayının başında yenilen iftar yemeğini anlattığımız “Koch’un İftar Yemeğinde Menüde Anadolu Mutfağı Vardı” başlıklı bir önceki yazımızda, orucun ikinci günü olan 2 Eylül akşamı Hessen eyaletinin başkenti Wiesbaden’deki yemekte Hristiyan Demokratik Birlik (Christlich Demokratische Union / CDU) partisinden Hessen Eyaleti Başbakanı Roland Koch’un yaptığı konuşmada İslam dîni, Almanya’daki göçmen kökenli toplumlar ve şiddet olaylarına karışan kriminel gençler konusunda sarfettiği ilginç sözleri nakletmiştik.
Bu yemekten üç gün sonra, 5 Eylül Cuma, yani Ramazan’ın beşinci günü başka bir iftar yemeği vardı. Aynı eyaletin 74 bin 593 nüfûslu Gießen kentindeki Westanlage 35 adresinde bulunan 4 yıldızlı Köhler Otel’in “düğün salonunda”, merkezi bu kentte bulunan Alman – Türk Sağlık Vakfı (Deutsch – Türkische Gesundheitsstiftung e. V. / DTG) tarafından verilen yemeğe Hessen Eyaleti İçişleri Bakanı Volker Bouffier (CDU), Yeşiller (Die Grünen)’den Giessen Belediye Başkanı Gerda Weigel – Greilich, Almanya Sosyaldemokrat Parti (Sozialdemokratische Partei Deutschlands / SPD) Eyalet Milletvekili Gerhard Merz ve 100 kişilik seçkin davetli topluluğu iştirak etti.
Yemekte konuşan Hessen İçişleri Bakanı Volker Bouffier, Müslümanlar’ın Almanya’da artık her seviyeye yükseldiğini söyledi ve “Bundan 20 yıl önce, ‘Almanya’da bir Müslüman federal başbakan olabilmelidir’ dediğimde herkes bana gülmüştü. Oysa bu neden olmasın? Benim ülkemde herkes her yere gelebilmeli” dedi.
Siyaset, sağlık ve basın mensupları önünde konuşan ve kendisi de Gießenli olan 1951 doğumlu Bouffier, Almanya’da Ramazan coşkusunu yaşattıkları için Müslümanlar’a teşekkür ederek sözlerine başladı. Dil öğreniminin uyum ve daha iyi bir gelecek için en önemli unsur olduğunu belirten Bouffier, çocuklara erken yaşta Almanca öğretilmesi gerektiğini tembih etti. Konuşmasına ilginç sözlerle devam eden evli ve iki çocuk babası Bouffier, “Bundan 20 yıl önce bir Müslüman’ın Almanya’da başbakan olabileceğini söylediğimde Almanlar’ın çoğu bana gülmüştü, ‘deli misin?’ demişlerdi. Fakat beni tebrik edip çok cesur olduğumu söyleyenler de olmuştu” şeklinde konuştu. Bugün Almanya’da Müslümanlar’ın her alanda varlık gösterebildiğine işaret eden avukat kökenli bakan, “Benim ülkemde dini, etnik kökeni ne olursa olsun, herkesin şansı eşittir ve öyle de olmalıdır” ifadelerini kullandı.
Hessen eyaletinin içişleri bakanının Federal Almanya’ya “Müslüman Başbakan” teklif etmesi, yemekteki herkesi şaşırttı. Hem Müslümanlar, hem de masalarını alkolle donatan ve bira içerek iftar (!) yapan Hristiyan Almanlar konuşmayı hayretler içinde dinlediler. Sahi, Almanya’da da ABD’deki gibi bir “Ubame (Türkçe ismiyle “Obama”) Vak’ası” yaşanır mıydı? Doğrusunu söylemek gerekirse, Bouffier’in bu sözleri samimiyet içinde mi sarfettiğini, yoksa iftardan önce sadece bira içebildiği için bunları alkolün etkisiyle mi söylediğini tam olarak kestiremedim. Bunu, yemekler yendikten ve konuşma bittikten sonra Bouffier’in etrafını sarıp kendisini soru yağmuruna tutan Türk basın mensuplarına sormak lazım. Türkiye’yi Müslüman bir başbakanın yönetmesini pek hazmedemeyen Türk medyası, nedense Almanya’nın başına Müslüman bir başbakanın gelmesi teklifini büyük bir sevinçle karşılamış, Hristiyan Demokrat Birlik’li politikacının çevresinde etten duvar örmüştü.
Ben hiç kalkmadım masamdan, oturup onları seyrettim sadece. Ne zamanki Bouffier’in etrafındaki kalabalık dağıldı ve gazeteciler tekrar geçip yerlerine oturdu, o zaman kalktım ve usulca yanına yaklaştım. Sanırım aynı konuda sohbet edeceğimi sandığından olacak ki, tebessüm ederek ayağa kalktı. Ancak bir Müslüman olarak, Almanya’nın başına Müslüman bir başbakanın gelip gelmeyeceği umurumda bile değildi. Sonuçta, perde gerisinde büyük güçlerin olduğu tiyatro oyunundaki “İyi Müslüman Ubame” ile “Kötü Müslüman Usame” karakterlerinin aynı tiyatro oyununun aktörleri olduğunu anlayabilecek durumdaydım. Ne Ubame ne de Usame ilgimi çekiyordu.
İçişleri Bakanı’na “Deniz Feneri”ni sordum ve konu hakkında “aydın’latmasını” istedim. Allah aşkına, kulaktan duyma haberlere, yazılıp çizilenlere ve söylenenlere, dedikodulara tenezzül etmenin ne gereği vardı? Al işte, içişleri bakanı yanında, otur konuş, işin aslını sor! Gerçekleri ilk elden, en güvenilir kaynaktan öğren! Gerçi dört gün sonra, 9 Eylül Salı günü Frankfurt’ta mâhkeme vardı ama o güne kadar kim bekler?
“Allâh’ın adı anılarak” yapılan hırsızlık ve arsızlık hakkında tek satır yazmamayı “İslamî sorumluluk” olarak kabul eden “bizim medya”nın yazmadıklarını dinledim. Okuyucuya hep güzel şeyler okutmaya başından beri şartlanmış olduğumdan bu konuyu es geçiyorum. Allah, hepimize helâl lokma ile yaşamayı, boğazımızdan haram lokma geçmemesini nasib etsin. Söyleyenler, ne güzel söylemiş: “Cehennemde kimse için fazladan ateş yoktur. Herkes ateşini buradan kendisiyle birlikte götürür.”
Çocukluk yaşından beri oruç tutuyorum ama bugüne kadar hiçbir Ramazan’da mide bulantısı yaşamamıştım. İlk kez bu yılki oruçta midem bulanıyor, kusmamak için kendimi zor tutuyorum. Biradan değil, fenerden dolayı. Yediğim ve içtiğimden hiçbir tad alamadığım için içimden yazı yazmak da gelmiyor.
Bağışlayınız.
Pakistan’daki depremzedelere, Endonezya’daki tsunami mağdurlarına ve Afrika’daki açlara hayırlı Ramazanlar diliyorum.
sediyani@gmail.com
HAKSÖZ
13 EYLÜL 2008