Avrupa Birliği (AB) Dönem Başkanlığı, 1 Ocak 2009’dan itibaren Çek Cumhuriyeti’ne geçiyor. AB Dönem Başkanlığı’nı yeni yıldan itibaren 6 ay süreyle üstlecek olan Çek Cumhuriyeti nasıl bir ülke? 1 Mayıs 2004 tarihinden beri AB üyesi olan bu ülkede birlik üyeliği ile birlikte neler değişti? Çekler’in dönem başkanlığı esnasında Türkiye – AB ilişkileri nasıl bir seyir izleyecek? Yeni dönem, Türkiye’ye ne tür fırsatlar sunuyor? Türkiye – Çek Cumhuriyeti ilişkilerinin tarihî kökenleri ne kadar derinlikli? I. Dünya Savaşı’na kadar Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun bir parçası olan, II. Dünya Savaşı’nda Nazi işgaline uğrayan, savaştan sonra Komünist bloğa geçen, Sovyetler’in yıkılışından sonra 1 Ocak 1993’te ikiye bölünen, 12 Mart 1999’da NATO’ya ve 1 Mayıs 2004’te de AB’ye üye olan bu gizemli ülkeyi siz sevgili okuyucular için araştırmacı gazeteci İbrahim Sediyani araştırdı ve ilginç anekdotlar yakaladı.
* * *
Çek Cumhuriyeti, Doğu Avrupa bölgesindedir. 78 bin 864 km² büyüklüğündeki ülkenin nüfûsu 10 milyon 403 bin 100’dür. Dili Çekçe, başkenti Prag (Çekçe: Praha)’dır. Para birimi “Kron”, uluslararası trafik plaka remzi “CZ”dir. Millî sloganları ise “Pravda Vítĕzí” (Hakikat Kazanır)’dır.
Denize kıyısı olmayan Çek Cumhuriyeti’nin sadece 4 komşusu vardır. Bunlar batıda Almanya, kuzeyde Polonya, güneyde Avusturya ve doğuda “boşandığı eski eşi” Slovakya.
Çek Cumhuriyeti, iki ayrı coğrafyadan müteşekkil bir ülkedir. Doğusu “Morava” (Moravya), batısı ise “Čechy” (Bohemya) topraklarıdır. Bizim gezdiğimiz topraklar Bohemya coğrafyası olup, ülkenin başkenti olan Praha (Prag) da bu coğrafyanın bir şehridir.
Çek Cumhuriyeti’nin ezici çoğunluğu (% 90, 4) Çek’tir. Slovaklar ise sadece % 1, 9’luk bir kesimi oluştururlar. Ülkenin özellikle AB üyesi olduğu 2004’ten sonra göçmen sayısında iki kat bir artış oldu. Sayıları 410 bin civarında olan yabancı kökenliler toplam nüfûsun % 3, 9’luk bir bölümünü oluştururlar.
10 milyonluk Çek ülkesinde halkın dörtte üçü kentlerde otururken, dörtte biri de kırsal kesimde yaşar. Kentli bir toplumdur. Halkın büyük kesimi ev sahibidir, nüfûsun % 23’ü kirada oturur.
Çek Cumhuriyeti, AB üyesi ülkeler arasında Estonya’dan sonra en büyük ateist nüfûsu barındıran ülkedir. Halkın yarısından fazlası (% 59) ateisttir, Allah’a inanmamaktadır. % 26, 8’lik bir kesim Hristiyan – Katolik, % 2, 3’lik küçük bir kesim de Hristiyan – Protestan’dır. Bunun haricinde % 3, 2’lik bir bölüm de başka dînlere mensuptur. Çek Cumhuriyeti’nde 7 bin Budist, 5 bin Yahudî ve 3 bin 700 Müslüman yaşar.
Çekler’in ataları 5. yy’da Karadeniz ve Karpat Dağları’ndan kalkarak Orta Avrupa’ya göç etmiş olan Slavlar’dır. Bunlar 8. yy’da bölgede Büyük Moravya Prensliği’ni kurmuşlardı. Çek kökenli I. Bořivoj 874 tarihinde Hristiyanlık’ı kabul ederek Büyük Moravya Prensliği’nden bağımsızlığını elde etti ve ilk Bohemya devleti bu şekilde ortaya çıktı.
Bu topraklar, I. Dünya Savaşı (1914 – 18)’na kadar Avusturya – Macaristan İmparatorluğu sınırları içindeydi. Savaş sonunda 1918 yılında imparatorluk yıkılınca, bu büyük devletin bakiyesi olan beş coğrafya, Bohemya, Moravya, Slovakya, Şilezya ve Karpat Rutenya adlı coğrafyalar birleşerek 28 Ekim 1918’de “Československo” (Çekoslovakya) adıyla yeni bir ülke kurdular.
Ülke, II. Dünya Savaşı (1939 – 45) sırasında Nazi Almanyası tarafından işgal edildi. 1945 – 90 arası Komünist blokta kalan ülke, Komünizm’in yıkılmasından sonra 1 Ocak 1993’te “Česká” (Çekistan, Çekya) ve “Slovensko” (Slovakya) olarak ikiye ayrıldı. Bu ayrılma sonucunda Slovakya tarafı “yepyeni bir ülke” olarak dünya haritasında yerini alırken Çekoslovakya’nın tüm hakları Çek Cumhuriyeti’ne geçti, o devletin devamı olarak Çek tarafı görüldü.
1 Ocak 1993’teki bölünmeden sonra Çek Cumhuriyeti 12 Mart 1999 tarihinde NATO’ya, 1 Mayıs 2004 tarihinde de AB’ye katıldı.
1 Mayıs 2004 tarihinde AB üyesi olan Çek Cumhuriyeti’nde halk birlik üyeliğinden hoşnut değil. Gelişmiş Avrupa’nın Doğu Avrupa’ya açılan kapısı durumunda olan ülkenin AB’ye girmesiyle birlikte serbest dolaşım hakkının doğması neticesinde eski ticaretin cazibesini yitirdiği gözleniyor. Ülkeye, sınırlar kalktıktan sonra daha az ziyaretçi gelmeye başladı. Türkiye’nin AB’ye girmek için var gücüyle çaba gösterdiği bir süreçte Çek Cumhuriyeti’nin karşılaştığı durum, pekçok yönden ibret alınması gereken noktalar içeriyor.
Birliğe üye olduğu 2004 yılına kadar canlı bir sınır ticaretine sahip olan ve geçimini büyük ölçüde Batı Avrupa’dan alışveriş için gelen insanların bıraktığı dövizlerle sağlayan Çekler, gümrüğün kalkmasından sonra bu ticaretten yoksun kaldılar. Sınırlar kalktıktan sonra Çek Cumhuriyeti eski cazibesini büyük ölçüde yitirdi. Bu durum, özellikle Almanya sınırı yakınlarındaki kentlerde yaşayanların ekonomik koşullarında gözle görülür biçimde kötüleşmeye yol açtı. AB üyeliğiyle daha bir zenginleşeceğini uman halk, aksine eskiye oranla daha fakirleşti. Halkın gelir seviyesinin azalması yetmiyormuş gibi, bir de AB ile birlikte başta gıda ürünleri olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinde fiyatların artması, özellikle orta sınıfın ve dar gelirlilerinin belini iyice kırdı. Gelir kapsının kapanmasıyla birlikte baş gösteren hayat pahalılığı, ülkenin daha da fakirleşmesine yol açtı.
Karlovarsky Kraj bölgesinin merkezi olan 33 bin 462 nüfuslu Cheb (Eger) vilayetinde bulunan meşhur pazarın eski cazibesini yitirmesinden dolayı ülkelerine geri dönen Vietnemlılar’ın bile olduğunu söyleyen satıcılar, gazetemize yaptıkları açıklamada, burada yeri olan birçok tüccarın mecburiyetten işi bırakıp ülkesine döndüğünü, kalanların ise fuhuş ve uyuşturucu ticareti gibi kirli işlere bulaşmak zorunda kaldıklarını dile getirdiler. Bu ilçeye bağlı 13 bin 420 nüfûslu Aš (Asch) kentinde yaşayanlar da AB üyeliğinden oldukça dertli. 2004’ten önce büyük ölçüde sigara ve benzin satışından geçimini sağlayan Aš’ta bu gelir kapısı da artık karın doyurmuyor. Zira AB’ye üye olduktan sonra hem sigara, hem de mazot fiyatları büyük artış gösterdi. Almanya’da yaşayanlar, birkaç sentlik bir fark için artık bu ülkeye gelmiyorlar.
TÜRKİYE – ÇEK CUMHURİYETİ İLİŞKİLERİNİN TARİHÎ KÖKENLERİ
İki ülke arasındaki dostluk ilişkileri tâ imparatorluk dönemlerine kadar dayanmaktadır. Bugünkü Çek Cumhuriyeti’nin şeceresi olan Avusturya – Macaristan İmparatorluğu ile bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin şeceresi olan Osmanlı İmparatorluğu arasında diplomatik ilişkilerin kurulması, o dönemin Dışişleri Bakanı Eduard Benes tarafından 1919 yılında başkent İstanbul’a bir konsolos atanması ile gerçekleşmiştir. 4 yıl sonra kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konsolosluk atamasından bir yıl önce, 1918 yılında Karlovy Vary kentine yapmış olduğu ziyaret sırasında tuttuğu günlükteki olumlu izlenimleri iki toplum arasındaki dostluk bağlarının tarihî boyutunu ortaya koymaktadır. Bu olay ve Atatürk’ün kaleme aldığı gezi yazıları, iki ülke arasında sağlam diplomatik ilişkilerin kurulmasında ciddî bir rol almıştır.
II. Dünya Savaşı sırasında, ağır bir böbrek hastalığı nedeniyle bozulan sağlığına kavuşmak için 1 Haziran – 28 Temmuz 1918 arası Avrupa’ya tedavi amaçlı giden Atatürk, Viyana’dan sonra Karlovy Vary’ye uğramıştı. O zamanlar adı Almanca “Karlsbad” olan Karlovy Vary kentinde Mustafa Kemal, “Karlsbad Hatırâları”nı 30 Haziran – 28 Temmuz arası yazmıştır. Atatürk’ün kendi el yazısıyla Osmanlıca ve Fransızca yazdığı “Karlsbad Hatıraları”, 6 defter oluşumunda ve 156 sayfa olup günlük anılar ve düşüncelerden oluşuyor. Atatürk’ün “Karlsbad Hatırâları”nı yazdığı defterleri tarihçi Prof. Dr. Afet İnan, 1930 yılında Atatürk’le birlikte yaptıkları bilimsel çalışmalar sırasında, O’nun Çankaya’daki eski Cumhurbaşkanlığı Konutu’nun kütüphanesinde bulur.
BAŞKANLIK FIRSAT OLABİLİR
Çekler’in dönem başkanlığını yapacağı yeni süreç, Türkiye – AB ilişkilerinde sürpriz fırsatları beraberinde getirebilir. Bundan 10 yıl kadar önce, 1 Eylül 1998 tarihinde Çek Cumhuriyeti ile Türkiye arasında bir “Serbest Ticaret Antlaşması” imzalandı. İki devlet bu antlaşmayla birlikte ilk kez “Taraflar” olarak adlandırıldılar. Bu anlaşma, ekonomik ilişkilerin ve özellikle ticarî, yatırım, ekonomik ve teknolojik işbirliğinin gelişmesi yönünde yeni bir ortam yaratacağına inanarak hayata geçirilmiştir.
Protokolde sayılan Türkiye Cumhuriyeti menşeli ürünlerin Çek Cumhuriyeti’ne ithalatında uygulanan gümrük vergilerinin tedricen kaldırılması karara bağlandı. Yine aynı protokolde her bir gümrük vergisi, temel verginin % 70’i seviyesine indirildi. Ayrıca 1 Ocak 1999 tarihinde her bir gümrük vergisi, temel verginin % 50’si seviyesine, 1 Ocak 2000 tarihinde her bir gümrük vergisi, temel verginin % 30’u seviyesine indirildi. 1 Ocak 2001 tarihinde ise kalan vergiler tümüyle kaldırıldı.
Çek Cumhuriyeti’nin bizzat AB ile yaşadığı sorunlar vardır ki bunlar birlik içinde ciddî krizlere neden olmuştur. Çek Cumhuriyeti ile AB arasında şimdiden bayrak krizi başgösterdi.
Çek Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Václav Klaus’un, dönem başkanlığı süresince Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda AB bayrağını göndere çekmeyeceğini açıklaması, birlik ile Çek hükûmeti arasında gerginliğe neden oldu. Klasu, cumhurbaşkanlığı makamının Çek halkını temsil ettiğini ve ulusal bayrağın dışında başka bir bayrak asmaya gerek olmadığını bildirdi. AB yetkilileri ise birlik içindeki temayüllere göre, dönem başkanlığını üstlenen üye ülkenin, cumhurbaşkanlığı sarayına ulusal bayrağıyla birlikte AB bayrağını da çektiğini hatırlatarak, Çek Cumhurbaşkanı Klaus’un sözlerini “talihsiz bir açıklama” olarak değerlendirdi.
Cumhurbaşkanı Klaus, bayrak krizine neden olan açıklamasının hemen ardından ilk tartışmayı, kendisini ziyarete gelen Avrupa Parlamentosu (AP) üyeleriyle yaşadı. AP Yeşiller Grubu Eşbaşkanı Daniel Cohn – Bendit’in kendisine hediye olarak AB bayrağını takdim etmesine sinirlenen Klaus, görüşmeyi yarıda keserek Avrupalı parlamenterlerin sorularını yanıtsız bıraktı.
Bu arada Klaus, bayrak krizinin ardından ikinci bir olaya daha imza atarak, kendisini ziyaret eden AP üyeleriyle yaptığı görüşmeyi kaydedip basına açıkladı. Görüşme içeriğinin Çek Cumhuriyeti tarafından AB Dönem Başkanlığı için hazırlanan internet sayfasına da konulmasını sert ifadelerle eleştiren AP Başkanı Hans – Gert Pöttering, “AB Parlamentosu’nun 30 yıllık tarihinde böylesine çirkin bir olayla ilk kez karşılaşıyorum” şeklinde konuştu.
AB ve parlamentosundan gelen eleştiri ve uyarıları ciddiye almayan Klaus, sekreteri Ladislav Jakl vasıtasıyla yaptığı açıklamada, AB Dönem Başkanlığı’nın olağanüstü bir olay olmadığını, 6 ay boyunca üye ülke heyetlerinin biribirlerine çok sayıda güzel hediyeler verecekleri bir şenlik olduğunu ve bunun haricinde herhangi bir anlam içermediğini kaydetti.
Çek Cumhuriyeti’nin, İrlanda’nın yanısıra Lizbon Anlaşması’nı onaylamamış ikinci üye ülke olduğuna işaret eden siyasi gözlemciler, AB karşıtı olarak tanınan Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus’un “provokatif” bazı açıklama ve eylemleriyle Lizbon Anlaşması’nın onaylanmasını erteletmeyi planladığını iddiâ ediyorlar.
Kısacası Türkiye önümüzdeki 6 ay boyunca akıllı ve fırsatçı bir politika izleyebilirse, Çek Cumhuriyeti’nin dönem başkanlığı esnasında bazı dengeleri lehine çevirebilir. Gerek Türkiye – Çek Cumhuriyeti tarihsel dostluğu, gerekse AB – Çek Cumhuriyeti siyasal anlaşmazlığı ve yaşanan krizleri bu dengelere yol açabilir.
AK Parti hükûmeti yeni süreci yakından takip etmelidir.
Unutulmamalıdır ki, pekçok fırsatlar yeni krizlere sebebiyet verebilir, pekçok krizler de yeni fırsatlara kapı aralayabilir.
sediyani@gmail.com
TÜRKİYE GAZETESİ
30 ARALIK 2008
1 Ocak 2009’dan itibaren AB dönem başkanlığını devralacak olan Çek Cumhuriyeti’ni araştırmacı gazeteci İbrahim Sediyani sizler için gezerek inceledi ve kaleme aldı