Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi
Kürdistanlı Peygamberler – 30
■ İbrahim Sediyani
– geçen bölümden devam –
“Sümer Tabletleri”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar sadece yedisini okuduk. Daha okuyacağımız yedi tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.
Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Sümer Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…
“8. Sümer Tableti”nde şunlar anlatılıyor:
“– Titi (Havva – İ. S.) Eridu’da (Mezopotamya’daki Aden Cenneti’nde – İ. S.) kala, yenidoğanları (Kabil ve Habil’i – İ. S.) emzire ve doyura. Dünyalı Adapa (Âdem – İ. S.) ise Nibiru’ya (Nibiru gezegenine – İ. S.) getirile!
Böyle ilan etti Anu kararını.
(HZ. ÂDEM’İ NİBİRU GEZEGENİNE GÖTÜRMEYE KARAR VERİYORLAR – İ. S.)
Enlil hiç memnun olmadı bu karardan:
– Kim düşünürdü ki bir ilkel işçi biçimlendirilince bu varlık bize benzeyecek ve bilgiyle donatılıp gök ve yer arasında yolculuk edecek? Nibiru’da uzun yaşam suyundan içecek, uzun yaşam besininden yiyecek, Dünya’dan biri biz Anunnakiler’den biri gibi olacak?! Böyle diyordu Enlil, Enki’ye ve diğer önderlere.
Enki de Anu’nun kararından hiç memnun olmadı; Anu konuştuktan sonra asıldı suratı. Enlil sözünü bitirince, Enki de erkek kardeşi Enlil’den yana çıktı:
– Gerçekten de kimin aklına gelirdi bu? Böyle diyordu Enki diğerlerine.
Kardeşler oturup derin düşünceye daldılar; Ninmah da onlarla birlikte düşünmekteydi. ‘Anu’nun emrinde kaçınılmaz’ dediler O’na.
– Bizim gençlerimiz de eşlik etsinler Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.) Nibiru’ya giderken, O’nun korkusunu azaltıp Anu’ya açıklama yapsınlar! Böyle dedi Enki diğerlerine. Ningişzidda ve Dumuzi O’na yoldaşlık edeler. Bu arada Nibiru’yu da kendi gözleriyle ilk kez göreler!
Ninmah da destekledi bu öneriyi:
– Dünya’da doğan gençlerimiz Nibiru’yu unutmaktalar; O’nun yaşam devrelerini bastırdı Dünya’nınkiler. Enki’nin henüz evlenmemiş iki oğlu da gitsinler Nibiru’ya. Belki de gelinler bulacaklardır kendilerine orada.
(İLABRAT HZ. ÂDEM’İ ALMAYA GELİYOR – İ. S.)
Nibiru’dan gelen bir sonraki gök odası (ışınlanma kapsülü – İ. S.) Sippar’a (= Zimbir’e; = Tevrat’ta Sefarvaim adıyla geçen kent; = bugünkü Bağdat’ın 30 km güneybatısında, Fırat Nehri’nin doğusunda bulunan Tell Ebû Habbah – İ. S.) vardığında, Anu’nun veziri İlabrat indi içinden:
– Dünyalı Adapa’yı alıp götürmeye geldim, dedi önderlere.
Önderler İlabrat’a tanıştırdılar Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.).Titi’yi (Havva’yı – İ. S.) ve oğullarını (Kabil ile Habil’i – İ. S.) da gösterdiler O’na.
– Gerçekten de bizim sûretimizde ve benzeyişimizdeler, diyordu İlabrat.
Enki’nin oğulları Ningişzidda ve Dumuzi de İlabrat’a tanıştırıldı.
– Yolculuğunda Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.) eşlik etmek üzere seçildiler, dedi Enki O’na.
– Torunlarını görmekten memnun olacaktır Anu, dedi İlabrat.
(ENKİ HZ. ÂDEM’E NİBİRU’DA NASIL DAVRANMASI GEREKTİĞİNİ TEMBİHLİYOR – İ. S.)
Enki talimatlarını işitsin, diye Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.) çağırttı! Adapa’ya şöyle dedi:
– Adapa! Bizim geldiğimiz gezegene, Nibiru’ya gideceksin. Kralımız Anu’nun huzuruna varacaksın, majestelerine sunulacaksın. Önünde eğilesin. Yalnızca sorulduğunda konuş, sorularını kısaca yanıtla! Sana yeni giysiler verilecektir; bu yeni kıyafetlere bürün. Sonra sana Dünya’da bulunmayan bir ekmek verecekler; ölümdür bu ekmek, yeme sakın! İçesin diye sana bir kupa dolusu iksir verecekler; ölümdür bu iksir, içme sakın! Oğullarım Ningişzidda ve Dumuzi ile yolculuk edeceksin; sözlerine kulak ver ki hayatta kalasın!
Enki böyle tembihledi Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.).
– Bunu unutmayacağım, dedi Adapa.
(ENKİ OĞULLARI NİNGİŞZİDDA VE DUMUZİ’YE NİBİRU’DA NASIL DAVRANMALARI GEREKTİĞİNİ TEMBİHLİYOR, GİZLİCE ANU’YA VERMEK ÜZERE NİNGİŞZİDDA’YA BİR TABLET VERİYOR – İ. S.)
Enki uğurlamak ve öğüt vermek için çağırttı Ningişzidda ve Dumuzi’yi.
– Babam Kral Anu’nun huzuruna çıkacaksınız; O’na hürmetle eğilip biat edin. Prensler ve asiller gözünüzü korkutmasın, siz de onlara eşitsiniz. Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.) Dünya’ya geri getirmektir göreviniz, Nibiru’nun harikalarına kapılmasın sakın!
– Bunu unutmayacağız, dediler Ningişzidda ve Dumuzi.
Küçük oğlu Dumuzi’yi kucakladı Enki, alnından öptü. Bilge oğlu Ningişzidda’yı kucakladı Enki, alnından öptü. Mühürlü bir tableti gizlice tutuşturuverdi Ningişzidda’nın eline.
– Babam Anu’ya gizlice vereceksin bu tableti! Böyle dedi Enki, Ningişzidda’ya.
Sonra bu ikisi Adapa (Âdem – İ. S.) ile birlikte Sippar’dan (Zimbir’den – İ. S.) ayrılıp göksel arabalar yerine (uzay gemileri üssüne – İ. S.) gittiler.
(UZAY GEMİSİ YOLCULUK İÇİN HAVALANIYOR, HZ. ÂDEM KORKUYOR – İ. S.)
Anu’nun veziri İlabrat’a göründüler. Ningişzidda ve Dumuzi’ye İgigi (Mars gezegenindeki Anunnaki – İ. S.) kıyafeti verilmişti; göksel kartallar gibi giyinmişlerdi.
Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.) gelince: Darmadağın saçları traş edilip kartal miğferlerinden biri giydirildi. Peştemalinin yerine sımsıkı saran bir giysi giydirildi. Yükselenin (uzay roketinin – İ. S.) içinde, Ningişzidda ile Dumuzi arasına oturtuldu.
İşaret verilince, göksel araba kükreyip titredi.
Korkuyla gözlerini kapayıp çığlık attı Adapa (Âdem – İ. S.):
– Kanatsız kartal yükselip süzülüyooor!…
Ningişzidda ve Dumuzi kollarını O’nun omuzuna atıp sakinleştirici sözlerle teskin ettiler.
Bir lig kadar yükseldiklerinde, Dünya’nın üstüne baktılar; topraklarını gördüler, denizlerle ve okyanuslarla parçalara ayrılmıştı. İki lig kadar yükseldiklerinde, okyanus bir leğen boyuna küçüldü, toprak ise sepet boyuna. Üç lig kadar yükseldiklerinde, yola çıktıkları yere bir kez daha baktılar. Dünya artık küçük bir toptu; enginlikte bir karanlık denizi tarafından yutulmuştu.
Adapa (Âdem – İ. S.) bir kez daha telaşlandı; yüzünü gözünü örtüp çığlık attı:
– Geri götürün beniii, diye bağırdı.
Ningişzidda elini ensesine koydu Adapa’nın, anında sessizleşti Adapa.
(HZ. ÂDEM’İ TAŞIYAN UZAY GEMİSİ, NİBİRU GEZEGENİNE İNİYOR – İ. S.)
Nibiru’ya indiklerinde, merak çok büyüktü. Enki’nin Dünya’da doğan çocukları, dahası bir de Dünyalı ile karşılaşacaklardı.
– Başka bir gezegenin varlığı Nibiru’ya geldiii!… Böyle bağırmaktaydı kalabalıklar.
Yıkanmaları ve güzel kokulu yağlarla meshedilmeleri için İlabrat’la birlikte saraya götürüldüler. Temiz ve uygun giysiler verildi onlara. Enki’nin sözlerine uyan Adapa (Âdem – İ. S.) yeni giysilerini kuşandı.
Saraya doluşmuştu asiller ve kahramanlar, taht odasında toplanmıştı prensler ve danışmanlar.
(DÜNYALI HZ. ÂDEM, NİBİRU KRALI ANU’NUN HUZURUNDA – İ. S.)
Taht odasında Kral Anu’nun huzurunda eğildiler. Anu tahtından inip yanaştı:
– Torunlarım! Torunlarım!…
Dumuzi’yi kucakladı; Ningişzidda’yı kucakladı. Gözlerinde yaşlarla kucakladı onları; öpüp kokladı. Sağına oturmasını teklif etti Dumuzi’ye; soluna Ningişzidda’yı oturttu. Sonra İlabrat, Dünyalı Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.) sundu Anu’ya.
– Konuştuklarımızı anlıyor mu?, diye sordu Kral Anu, İlabrat’a.
– Gerçekten de anlıyor, efendi Enki tarafından öğretilmiş O’na, diye yanıtladı İlabrat.
– Gel buraya, dedi Anu, Adapa’ya. Adın nedir, ne iş yaparsın?
Adapa (Âdem – İ. S.) öne çıkıp tekrar eğildi:
– Adapa’dır adım, efendi Enki’nin hizmetçisiyim.
Adapa bu sözlerle konuştu; konuşması büyük şaşkınlığa yol açtı.
– Dünya’da şaşılası bir iş başarılmış, dedi Anu.
– Dünya’da şaşılası bir iş başarılmııış, diye ünledi tüm toplananlar.
– Bir kutlama yapıla, misafirlerimize böylece ‘hoş geldiniz’ dene, diyordu Anu.
(HZ. ÂDEM, SOFRADA SUNULANLARI YEMİYOR, İÇMİYOR – İ. S.)
Anu orada toplanmış olan herkesi şölen sofrasına götürdü; tamamen dolu masaları işaret etti neşeyle.
Üstü yiyeceklerle dolu masada Nibiru’nun ekmeği sunuldu Adapa’ya; ekmekten yemedi. Üstü yiyeceklerle dolu masada Nibiru’nun iksiri sunuldu Adapa’ya; iksirden içmedi.
Kral Anu buna şaşırdı; gücenmişti: Enki niçin bu kaba Dünyalı’yı O’na göksel usûlleri açıklayalım diye yolladı ki Nibiru’ya?
– Haydi Adapa!, dedi Anu. Niçin ne yer ne içersin, niçin konukseverliğimizi reddedersin?
– Efendim Enki bana emretti: Ekmekten yeme, iksirden içme! Böyle yanıtladı Adapa, Kral Anu’yu.
– Ne garip iştir bu?, diyordu Anu. Enki’nin ekmeğimizi ve iksirimizi bir Dünyalı’ya vermemizi engellemesinin sebebi ne ola ki?
(NİNGİŞZİDDA GİZLİ TABLETİ KRAL ANU’YA VERİYOR – İ. S.)
İlabrat’a sordu, Dumuzi’ye sordu. İlabrat yanıtı bilmiyordu, Dumuzi açıklayamadı. Ningişzidda’ya sordu.
– Beki de yanıt bundadır, dedi Ningişzidda, Anu’ya. Gizlice taşıdığı gizli tableti Kral Anu’ya verdi oracıkta.
Şaşırdı Anu, kaygılandı Anu. Tabletin şifresini çözmek üzere kendi odasına çekildi.
(KRAL ANU TABLETİN ŞİFRESİNİ ÇÖZÜYOR VE ÇOK ŞAŞIRIYOR – İ. S.)
Şimdi bu, uygar insanlığın atası olan Adapa’nın (Âdem’in – İ. S.) ve O’nun oğulları olan Kain (Kabil – İ. S.) ve Abael’in (Habil’in – İ. S.) sayesinde Dünya’nın doymaya başlamasının hikâyesidir.
Kendi odasına giden Anu tabletin mührünü kırıp açtı. Tableti tarayıcıya yerleştirdi; Enki’den gelen mesajın şifresini çözdü:
‘Adapa (Âdem – İ. S.) bir Dünyalı kadından doğan benim tohumumdur.’ Böyle diyordu Enki’den gelen mesaj. ‘Aynı şekilde Titi (Havva – İ. S.) de bir başka Dünyalı kadını gebe bırakan tohumumdan doğdu. Bilgelik ve konuşma ile donatılmışlar ama Nibiru’nun uzun yaşamıyla donanmadılar. Uzun yaşam ekmeğinden yememeli, uzun yaşam iksirinden içmemeli. Adapa Dünya’da yaşayıp ölmek üzere geri dönmeli. Fanîlik, payına düşen. Toprağı ekip biçerek ve çobanlık ederek Dünya’yı doyuracak O’nun çocukları.’
Böyle açıkladı Enki, Adapa’nın sırrını babası Anu’ya. Enki’den gelen bu gizli mesaj Anu’yu çok şaşırttı; öfkelensin mi gülsün mü bilemedi. Vezir İlabrat’ı odasına çağırttı ve O’na şunları söyledi:
– Şu benim oğlum Ea, Enki iken bile düzeltemedi kadınlara olan düşkünlüğünü.
Vezir İlabrat’a gösterdi tabletteki mesajı.
– Kurallar nedir, kral ne yapmalıdır?, diye sordu vezirine Anu.
– Kurallarımıza göre cariyelere izin verilir ama gezegenler arası ilişkiler için kurallarımız yok. Böyle yanıtladı İlabrat, Kral’ı. Eğer hasar olacaksa bari sınırlayalım. Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.) derhal Dünya’ya geri yollayalım. İzin ver de Ningişzidda ve Dumuzi daha uzun kalsınlar.
(HZ. ÂDEM DÜNYA’YA GERİ GÖNDERİLİYOR – İ. S.)
Sonra Anu kendi odasına çağırdı Ningişzidda’yı.
– Babanın mesajında ne dediğini biliyor musun?, diye Ningişzidda’ ya sordu.
Ningişzidda başını öne eğip fısıldayarak yanıtladı:
– Bilmiyorum ama tahmin ediyorum. Adapa’nın (Âdem’in – İ. S.) yaşam özünü sınadım, Enki’nin tohumundan O.
– Mesaj da aynen böyle, dedi Anu O’na. Adapa (Âdem – İ. S.) derhal Dünya’ya geri dönecek, O’nun kaderi uygar insanın atası olmak. Sana gelince Ningişzidda, Adapa ile Dünya’ya döneceksin. Babanın yanında, uygar insanlığa öğretmenlik edeceksin!
Kral Anu böyle verdi kararını, Adapa’nın ve Ningişzidda’nın kaderini belirledi. Huzurda toplanmış olan âlimlere, asillere, prenslere ve danışmanlara geri dönen Anu, orada hazır bulunanlara kararını şöyle açıkladı:
– Dünyalı’yı ağırlayışımız fazla uzamaya, bizim gezegenimizde yiyip içemiyor zirâ. O’nun şaşırtıcı becerilerini hepimiz gördük, artık Dünya’ya geri döne! O’nun çocukları Dünya tarlalarını ekip biçsinler, çayırlarında çobanlık etsinler! Güvenliğini sağlamak ve telaşa kapılmasını önlemek için Ningişzidda da O’nunla geri dönecek. Beraberinde Nibiru’nun çoğalan tahıl tohumları da Dünya’ya yollanacak. Genç olan Dumuzi bir şar boyunca bizimle kalacak. Sonra dişi koyunlarla ve koyun özüyle Dünya’ya yollanacak!
Anu’nun kararı buydu. Herkes rıza gösterip boyun eğdi Kral’ın sözlerine.
Tayin edilen zamanda Ningişzidda ve Adapa göksel arabalar yerine (uzay gemileri üssüne – İ. S.) götürüldüler. Anu ve Dumuzi, İlabrat ve danışmanlar, asiller ve kahramanlar onları uğurladılar.
Kükreyiş ve titreyişlerle yükseldi araba (uzay gemisi – İ. S.). Nibiru gezegeninin giderek küçüldüğünü gördüler, sonra da ufuktan başucu noktasına dek uzanan gökleri.
Yolculuk boyunca Ningişzidda gezegenleri açıkladı Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.). Güneş ve Dünya ve Ay hakkında O’na dersler verdi. Ayların nasıl birbirlerini kovaladıklarını ve Dünya yılının nasıl hesaplanacağını öğretti O’na.
(HZ. ÂDEM TEKRAR DÜNYA’DA – İ. S.)
Dünya’ya döndüklerinde babası Enki’ye anlattı Ningişzidda tüm olan biteni. Enki karnını tutarak kahkahalar attı:
– Her şey beklediğim gibi gelişti, dedi neşeyle. Dumuzi’nin alıkonulması dışında, bu beni şaşırttı! Böyle diyordu Enki.
Ningişzidda ve Adapa’nın kısa süre içinde geri dönüşlerine çok şaşırmıştı Enlil.
– Mesele nedir, neler oldu Nibiru’da?, diyerek Enki’yi ve Ningişzidda’yı sorguladı.
– Ninmah’ı da çağırtalım, izin ver de O da olanları duysun, dedi Enki O’na.
(ENKİ GERÇEĞİ DİĞER ANUNNAKİLER’E AÇIKLIYOR: ‘ADAPA VE TİTİ BENİM ÇOCUKLARIM’ – İ. S.)
Ninmah da geldikten sonra Ningişzidda her şeyi anlattı O’na ve Enlil’e. Enki de Dünyalı dişilerle yaptıklarını anlattı.
– Hiçbir kuralı bozmadım, doymamızı temin ettim, diyordu Enki diğerlerine.
– Hiçbir kuralı bozmadın, Anunnakiler ve Dünyalılar’ın kısmetlerini düşüncesizce bir işle belirledin! Böyle diyordu Enlil öfkeyle. Şimdi kura çekildi, kısmet kaderden baskın çıktı!
Büyük öfkeye kapılmıştı Enlil; kızgınlık içinde sırtını dönüp çıktı, öylece bıraktı onları.
Marduk Eridu’ya geldi, annesi Damkina tarafından çağırtılmıştı. Babasından ve erkek kardeşinden duyup öğrenmek istedi bu garip işleri. Baba – oğul bu sırrı Marduk’tan saklamaya karar verdiler:
– Anu adetâ büyülendi uygar insandan ve bir an önce Dünya’yı doyurmak için geri dönmesini emretti. Böylece Marduk’a gerçeğin yalnızca bir kısmını açıkladılar.
(DÜNYALILAR’IN EĞİTİMİ BAŞLIYOR – İ. S.)
Marduk çok etkilenmişti Adapa ve Titi’den (Âdem ve Havva’dan – İ. S.); oğlanları (Kabil ve Habil’i – İ. S.) ise pek sevmişti:
– Ningişzidda Adapa’ya öğretmekteyken, izin verin de ben de oğlanların öğretmeni olayım. Böyle diyordu Marduk babası Enki’ye ve Enlil’e. Enlil onlara,
– Birine Marduk diğerine Ninurta öğretmenlik etsin, dedi.
(İŞTE KARŞINIZDA KABİL İLE HABİL – İ. S.)
Adapa (Âdem – İ. S.) ve Titi (Havva – İ. S.) ile Eridu’da (Edin’de; Aden Cenneti’nde – İ. S.) kaldı Ningişzidda. Adapa’ya sayıları ve yazıyı öğretti.
İlk doğan ikizi (Kabil’i –İ. S.) Bad-Tibira’ya, kendi şehrine alıp götürdü Ninurta. O’na Kain (Kabil; Tevrat’ta da aynen Kain ismiyle geçer – İ. S.) adını verdi, ‘Tarlada Besin Yetiştiren’ anlamında. O’na sulama için kanal açmayı öğretti, ekip biçmeyi öğretiyordu O’na. Ninurta ağaçların odunundan bir saban yaptı Kain için; bununla birlikte bir çiftçi olacaktı.
Adapa’nın oğlu olan diğer kardeşi (Habil’i – İ. S.) alıp çayırlara götürdü Marduk. Bundan böyle Abael (Habil; Tevrat’ta da aynen Abel ismiyle geçer – İ. S.) olacaktı adı, ‘Sulanan Çayırlardan Olan’ anlamında. Marduk O’na nasıl ağıllar kuracağını öğretti.
(NİBİRU GEZEGENİNDEN DÜNYA’YA HAYVAN TOHUMLARI GETİRİLİYOR – İ. S.)
Çobanlığın başlaması için Dumuzi’nin dönüşünü beklediler. Şar tamamlanınca Dünya’ya döndü Dumuzi; beraberinde koyunların öz tohumunu, büyütülecek dişi koyunları getirdi. Nibiru’nun dört bacaklı hayvanlarını başka bir gezegene, Dünya’ya taşımıştı! O’nun öz tohumları ve dişi koyunlarla gelişi büyük bir kutlamaya vesile oldu.
Değerli yükünü babası Enki’nin ellerine teslim etti Dumuzi. Sonra önderler biraraya gelip bu yeni türle ne yapacakları üzerine düşündüler. Dünya’da hiç dişi koyun olmamıştı, göklerden bir kuzu düşmemişti Dünya üstüne. Dişi keçi hiç yavrulamamıştı. Koyun yünü hiç eğrilmemişti ki.
Anunnaki önderleri, Enki ve Enlil, Ninmah ve Ningişzidda bir ‘yaratılış odası, biçimlendirme evi’ (genetik klonlama laboratuarı – İ. S.) kurmaya karar verdiler. İniş yerinin saf tepesinin üstünde, Sedir Dağları’nda (Lübnan Dağları’nda – İ. S.) kuruldu bu yer. Ninmah tarafından getirilen iksir tohumlarının dikildiği yerin yanıbaşına kuruldu ‘yaratılış odası’ (genetik laboratuar – İ. S.). Tahıl tohumlarının ve dişi koyunların Dünya’da çoğalmasına orada başlandı.
Ekip biçme konusunda Kain’in (Kabil’in – İ. S.) akıl hocasıydı Ninurta. Koyun ve kuzu yetiştirip çobanlık etme sanatlarında Abael’in (Habil’in – İ. S.) akıl hocasıydı Marduk.
– İlk ürünler biçildiğinde, ilk koyun olgunlaştığında, ilkler kutlaması yapıla, diye buyurdu Enlil.
(KABİL İLE HABİL, İLK ÜRÜNLERİNİ SUNUYORLAR – İ. S.)
Toplanan Anunnakiler’in huzuruna getirildi ilk tahıllar, ilk kuzular.
Enlil ve Enki’nin ayaklarının dibine bıraktı Kain (Kabil – İ. S.) sunusunu, Ninurta’nın yol göstermesiyle.
Enlil ve Enki’nin ayaklarının dibine bıraktı Abael (Habil – İ. S.) sunusunu, Marduk’un yol göstermesiyle.
Enlil bu erkek kardeşleri neşeyle kutsadı, çabalarını övüp yüceltti. Enki oğlu Marduk’u kucakladı, herkes görsün diye kaldırdı kuzuları havaya ve şöyle dedi:
– Yiyecek et, giyecek yün geldi Dünya’ya!
(KABİL HABİL’İ ÖLDÜRÜYOR – İ. S.)
Şimdi bu Adapa’nın soyunun (Âdem’in soyunun – İ. S.) ve Abael’in Kain tarafından öldürülmesinin (Habil’in Kabil tarafından öldürülmesinin – İ. S.) ve ardından neler olduğunun hikâyesidir.
İlkler kutlamasından sonra asıktı Kain’in (Kabil’in – İ. S.) suratı. Enki’nin kutsamasından mahrum kalmak O’nu kızdırmıştı. Kardeşler görevlerinin başına geri döndüklerinde, Abael (Habil – İ. S.) erkek kardeşinin önünde böbürlenmekteydi:
– Bereketi getiren, Anunnakiler’i doyuran, kahramanlara güç kuvvet veren, giysileri için yün sağlayan benim!
Kain (Kabil – İ. S.) erkek kardeşinin sözlerine gücenip darıldı, böbürlenmesine şiddetle karşı çıktı:
– Düzlükleri yemyeşil eden, sabanla açılan yarıkları tahılla dolduran benim. Tarlalarımda kuşlar çoğalır, kanallarımda balıklar kaynaşır, yaşamı destekleyen ekmek tarafımdan üretilir! Anunnakiler’in yediklerine balıkla kuşla çeşitlendiren benim!
Kardeşler ileri geri tartışıp durdular uzunca süre, kış boyunca didiştiler.
Yaz gelince yağmur yağmadı, çayırlar kurudu, otlaklar azaldı. Abael (Habil – İ. S.) sürülerini erkek kardeşinin (Kabil’in – İ. S.) tarlalarına sürdü ki yarıklardan ve kanallardan su içsinler. Kain buna çok öfkelendi; kardeşine derhal sürülerini uzaklaştırmasını buyurdu. Çiftçi ile çoban, kardeş ile kardeş arasında suçlayan sözler söylendi. Birbirlerine tükürdüler, yumruklaştılar.
Çok öfkelenmiş olan Kain (Kabil – İ. S.) bir taş kaptı yerden, bununla Abael’in (Habil’in – İ. S.) başına vurdu. Abael yere düşüp başından kanlar fışkırana dek vurdu, vurdu, vurdu. Kain kardeşinin kanını görünce,
– Abael!… Abael!…, diyerek haykırdı.
Abael (Habil – İ. S.) hiç kıpırdamadan yatmaktaydı yerde; canı bedenini terketti.
Öldürdüğü kardeşinin yanıbaşında kaldı Kain (Kabil – İ. S.), uzun süre oturup ağladı.
(ÇOCUKLARIN ANNE VE BABASI HZ. HAVVA İLE HZ. ÂDEM, CİNAYETİN GERÇEKLEŞTİĞİ OLAY YERİNE GİDİYORLAR – İ. S.)
Bu katli önsezişle ilk bilen anneleri Titi (Havva – İ. S.) olmuştu. Uyurken bir rüyâ görümde Abael’in kanını gördü; Kain’in ellerine bulaşmıştı.
Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.) uyandırdı uykusundan, O’na rüya görümünü anlattı.
– Yüreğimi ağır bir acı doldurdu, korkunç birşey mi oldu ki? Böyle diyordu Titi (Havva – İ. S.), Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.); çok ama çok telaşlıydı.
Sabah olunca Eridu’dan (Edin’den; Aden Cenneti’nden – İ. S.) yola çıktı ikisi; gittiler Kain ve Abael’in (Kabil ve Habil’in – İ. S.) çalıştığı yere.
Tarlada buldular Kain’i (Kabil’i – İ. S.); ölen Abael’in (Habil’in – İ. S.) yanıbaşında oturmaktaydı hâlâ. Titi’den (Havva’dan – İ. S.) acıyla dolu bir haykırış koptu; Adapa (Âdem – İ. S.) çamur sürdü başına.
– Ne yaptın seeen?… Ne yaptın seeen?…, diye bağırdılar Kain’e.
Kain’in yanıtı sessizlik oldu; kendini yere atıp ağladı.
(HABİL ANUNNAKİ İNANCINA GÖRE GÖMÜLÜYOR, KABİL YARGILANIYOR – İ. S.)
Eridu kentine döndü Adapa; olanı biteni efendi Enki’ye anlattı. Enki büyük bir öfkeyle aldı Kain’i karşısına:
– Cezalandırılacaksın!, dedi O’na. Edin’den (Aden Cenneti’nden – İ. S.) ayrılmalı, Anunnakiler ve uygar Dünyalılar arasında kalmamalısın! Abael’e gelince, cesedi tarlada yabanî kuşlara bırakılamaz. Anunnaki töresine göre, bir mezara, bir taş yığınının altına gömülecek!
Abael’i (Habil’i – İ. S.) nasıl gömeceklerini gösterdi Enki, Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.) ve Titi’ye (Havva’ya – İ. S.), çünkü bu töreyi bilmiyorlardı.
(HZ. HAVVA VE HZ. ÂDEM, HABİL’İN MEZARININ YANINDA 30 GÜN 30 GECE YAS TUTUYORLAR – İ. S.)
Ana ve babası (Havva ve Âdem – İ. S.) otuz gün otuz gece yas tuttular, Abael’in (Habil’in – İ. S.) yanıbaşında.
Kain (Kabil – İ. S.) hakkında hükmedilmesi için Eridu’ya (Aden’e – İ. S.) getirildi. Enki sürgün cezasına çarptırılmasını diliyordu O’nun.
– Yaptığından dolayı aslında Kain öldürülmeli! Böyle diyordu öfkeyle Marduk.
– Yargılayan yediler toplansın! Böyle diyordu Kain’in akıl hocası Ninurta.
– Kim işitmiş ki böyle bir meclisi?, diye bağırdı Marduk. Ninurta’nın yetiştirdiğinin öldürmüş olması yetmiyormuş gibi benim yetiştirdiğimi, Nibiru’dan olmayan biri için Anunnaki önderleri hüküm vermeye mi çağırılacak? Ninurta’nın ezip geçtiği Anzu’nun yaptığı gibi değil midir Kain’in kardeşine karşı el kaldırışı? Kain’in kısmeti de Anzu’nunki gibi olmalı; yaşam nefesi kesilmeli! Böyle söyledi Marduk öfkeyle Enki’ye, Enlil’e ve Ninurta’ya.
Ninurta çok üzüldü Marduk’un sözlerine; yanıtı sessizlik oldu, sözler değil.
– İzin verin de oğlum Marduk ile başbaşa görüşeyim, dedi Enki onlara.
Enki’nin özel odasına girdiler baba – oğul.
– Evlâdım, evlâdım, dedi Enki yumuşak bir sesle Marduk’a. Izdırabın çok büyük. Gel, ıstırabı ıstırapla güçlendirmeyelim! Yüreğimi ağırlaştıran bir sırrı, izin ver de paylaşayım seninle: Bir zamanlar bir nehir kenarında dolaşırken iki genç Dünyalı kıza kapıldım. Benim tohumumla doğdu onlardan Adapa ve Titi. Yeni bir tür Dünyalı, uygar insan böylece Dünya’da ortaya çıktı. Bunların üreme yeteneğine sahip olup olmadığından kaygılandı kralımız Anu. Kain ve Abael’in doğuşuyla Anu ve Nibiru meclisi ikna oldular. Bu gezegen üstündeki Anunnaki varlığının bu yeni dönemi hoş karşılanıp onaylandı. Ama şimdi Abael öldürüldü; Kain’in yaşamı da söndürülecekse eğer, doymanın sonu gelecek, isyanlar tekrarlanacak, elde edilen herşey un ufak olacak! Abael’den çok hoşlanmış olmana şaşmamalı, oğlum; üvey kardeşindi o senin! Şimdi diğerine acı da Adapa’nın soyunun yaşamasına izin ver!
Enki bir sırrı üzüntüyle, işte böyle açıkladı oğlu Marduk’a. Bu ifşaata ilk başta çok şaşırdı Marduk, sonra bir gülme aldı O’nu:
– Senin bu sevişgen yiğitliğin hakkında çok rivayet duymuştum ama şimdi ikna oldum! Elbette ki Kain’in yaşamı bağışlansın; izin ver de Dünya’nın sonuna sürülsün! Böyle dedi Marduk, öfkeden kahkahaya dönerken sözleri, babasına.
(KABİL’E VERİLEN CEZA: SÜRGÜN! – İ. S.)
Eridu’da (Aden’de – İ. S.) Kain’e (Kabil’e – İ. S.) verilen ceza Enki tarafından açıklandı:
– Yaptığı kötü iş yüzünden Kain, hep gezineceği bir diyara, doğuya doğru yola çıka! Hayatı bağışlana, O ve soyu ayırtedile diğerlerinden!
Ningişzidda tarafından değiştirildi yaşam özü (DNA’sı – İ. S.) Kain’in (Kabil’in – İ. S.). Ningişzidda, Kain’in yüzünde sakal bitmeyecek şekilde değiştirdi O’nun yaşam özünü.
(KABİL DÜNYA’NIN EN SONUNA SÜRGÜN EDİLİYOR, YANINA KIZKARDEŞİ AWAN EŞ OLARAK VERİLİYOR – İ. S.)
Eş olarak yanına kızkardeşi Awan’ı alan Kain, Edin’den ayrıldı, gezginciler diyarına çevirdi yolunu.
Anunnakiler kendi aralarında oturup kara kara düşündüler:
– Abael’siz, Kain’siz (Habil’siz, Kabil’siz – İ. S.); kim tahılları büyütüp ekmek yapacak bizim için? Kim çoban olacak ki koyunlar çoğalsın, giysiler için yün eğrilsin? Adapa ve Titi (Âdem ve Havva – İ. S.) daha çok üresinler! Böyle diyordu Anunnakiler.
(HZ. ŞİT DOĞUYOR – İ. S.)
Enki’nin kutsamasıyla Adapa (Âdem – İ. S.) tekrar tekrar bildi eşi Titi’yi (Havva’yı – İ. S.). Bir kız, bir kız daha, bir kız daha doğdu her seferinde.
(İŞTE KARŞINIZDA HZ. ŞİT – İ. S.)
Doksanbeşinci şarda (342.000’inci yılda – İ. S.) Adapa ve Titi’nin (Âdem ve Havva’nın – İ. S.) en sonunda bir oğlu oldu. Titi O’na Sati (Şit; Tevrat’ta da aynen Seth olarak geçer – İ. S.) adını verdi, ‘Yaşamı Tekrar Bağlayan’ anlamında. Adapa’nın soyu (Âdem’in soyu – İ. S.) O’nunla başladı sayıldı.
Toplam otuz oğlu ve otuz kızı oldu Adapa ve Titi’nin (Âdem ve Havva’nın – İ. S.). Anunnakiler için tarlalarda çalışan ve çobanlık edenler onlardan çıktı. Onlar sayesinde Anunnakiler’in ve uygar Dünyalılar’ın karınları doydu.
(HZ. İDRİS DOĞUYOR – İ. S.)
Doksanyedinci şarda (349.200’üncü yılda – İ. S.), Azura adlı eşinden bir oğlu oldu Sati’nin (Şit’in – İ. S.). Kayıt defterine Enşi (İdris; Tevrat’ta da aynen Enox olarak geçer – İ. S.) adıyla yazıldı; ‘İnsanlığın Ustası’ydı adının anlamı.
Dedesi Adapa (Âdem – İ. S.) O’na (İdris’e – İ. S.) yazıyı ve sayıları nasıl anlayacağını öğretti. Anunnakiler’in kim olduklarını ve Niburu hakkındaki herşeyi anlattı Adapa (Âdem – İ. S.), Enşi’ye (İdris’e – İ. S.).
Enlil’in oğulları tarafından Nibru-ki’ye (Nippur’a – İ. S.) götürüldü; Anunnakiler’in sırlarını O’na öğrettiler. Meshetmek için kullanılan kokulu yağları O’na, Enlil’in Dünya’da doğan en büyük oğlu Nannar gösterdi. İnbu meyvelerinden iksirin nasıl hazırlanacağını O’na, Enlil’in en küçük oğlu İşkur anlattı.
Anunnaki efendileri o zamandan itibarendir ki uygar insan tarafından adlarıyla çağrıldılar. Anunnakiler’e tapınma törenleri de işte böyle başladı.
(KENAN DOĞUYOR – İ. S.)
Sonrasında Enşi’nin (İdris’in – İ. S.) kızkardeşi Noam’dan bir oğlu doğdu. Kunin (Kenan; Tevrat’ta da aynen Kenan olarak geçer – İ. S.) idi adı, ‘Fırınlardan Olan’ anlamında. Niburta tarafından Bad-Tibira’da eğitilmişti çünkü, fırınlar ve ocaklar hakkında; katranlarla nasıl ateş yakacağını, nasıl eritip arıtacağını öğrendi.
Nibiru için altın eritip arıtma işinde O ve O’nun çocukları çalıştılar meşakkatle. Bu mesele doksansekizinci şarda (352.800’üncü yılda – İ. S.) ortaya çıktı.
(KENAN’IN OĞLU MAHALALEL MÜZİK ÜSTÂDI OLUYOR – İ. S.)
Şimdi bu, Kain (Kabil – İ. S.) sürgün edildikten sonraki Adapa soyunun (Âdem soyunun – İ. S.) ve Enkime’nin göksel yolculuklarının ve Adapa’nın ölümünün hikâyesidir.
Doksandokuzuncu şarda (356.400’üncü yılda – İ. S.) Kunin’in (Kenan’ın – İ. S.) bir oğlu oldu. Kunin’in üvey kızkardeşi Mualit doğurdu O’nu. Anası O’na Malalu (Mahalalel; Tevrat’ta Mahalaleel olarak, İncil’de Maleleel olarak geçer – İ. S) adını koydu; ‘Çalıp Oynayan’ anlamında. Müzikte ve ezgide pek yetenekliydi. Ninurta bir lir yaptı O’nun için; bir flüt biçimlendirdi O’nun için.
Malalu (Mahalalel – İ. S.) ilahîler çaldı Ninurta’ya; kızlarıyla ezgiler söylediler Ninurta’nın huzurunda. Malalu’nun eşi amcasının kızıydı; Dunna’ydı adı.
(YARİD DOĞUYOR – İ. S.)
Dünya’da sayışın başlamasından o yana yüzüncü şarda (360.000’inci yılda – İ. S.) Malalu ve Dunna’nın bir oğlu oldu; ilk oğullarıydı bu. Anası Dunna O’na İrid (Yarid; Tevrat’ta da aynen Yared olarak geçer – İ. S.) adını koydu; ‘Tatlı Sulardan Olan’ anlamında. Dumuzi O’na nasıl kuyu kazacağını, uzak çayırlardaki sürülere suyu nasıl götüreceğini öğretti.
Oralarda, çayırlardaki kuyuların başında toplaşıyordu genç kızlar ve çobanlar. Uygar insanlığın eşleşip ziyadesiyle çoğaldığı yerlerdi buralar. O günlerde İgigiler (Mars’ta yaşayan Anunnakiler – İ. S.) daha sık gelmekteydiler Dünya’ya. Göklerden gözlemleyip görme görevlerini iyiden iyiye savsakladılar. Dünya’da olanları izleyip görmeyi daha çok arzular oldular. Enki yalvarmaktaydı Marduk’a ki gidip Lahmu’da (Mars’ta – İ. S.) onlarla olsun ama Dünya’da olanları izleyip görmeyi Marduk daha çok istemekteydi.
(METHUŞELAX DOĞUYOR – İ. S.)
İrid (Yarid – İ. S.) eşiyle çayırlardaki bir kuyu başında tanıştı. Baraka’ydı kızın adı, dayısının kızıydı. Yüzikinci şarın sonu gelmişti ki bir oğulları oldu. Kayıt defterlerine adı Enki-ME (Methuşelax; Hz. Nûh’un dedesi – İ. S.) olarak geçti; ‘Enki sayesinde ME Anlayışı’ anlamında. Bilge ve zekiydi oğlan, sayıları çok hızlı anladı. Gökler ve tüm göksel meseleler hakkında sürekli meraktaydı. Efendi Enki O’nu pek sevdi; bir zamanlar Adapa’ya açıkladığı sırları O’na da açık etti.
Güneş’in ailesini ve oniki göksel Tanrı’yı (oniki gezegeni – İ. S.) öğretti Enki O’na. Ve ayların Ay’a göre ve yılların Güneş’e göre nasıl sayıldığını ve şarların Nibiru’ya göre nasıl sayıldığını ve sayışların Enki tarafından nasıl birleştirildiğini ve efendi Enki’nin göğün çemberini nasıl oniki kısıma ayırdığını. Bunların her birine birer takımyıldızı nasıl atadığını Enki’nin, büyük bir çember içinde nasıl oniki durak halinde düzenlediğini. Oniki Anunnaki önderinin onuruna nasıl her birine birinin adını verdiğini.
Gökleri keşfetmeye hevesliydi Enki-ME (Methuşelax – İ. S.); iki göksel yolculuk yaptı (iki kez uzay yolculuğu yaptı – İ. S.).
(ENKİ-ME AY’A GİDİP GELİYOR – İ. S.)
Ve bu, Enki-ME’nin göklere yolculuklarının ve İgigiler’in (Mars’taki Anunnakiler’in – İ. S.) sorun çıkarttıklarının ve türler arası evliliklere Marduk’un nasıl izin verdiğinin hikâyesidir.
İniş yerinde Marduk’la olsun, diye gönderildi Enki-ME. Marduk O’nu oradan bir roket gemiyle Ay’a aldı götürdü. Orada Marduk, kendi babası Enki’den ne öğrendiyse hepsini anlattı Enki-ME’ye.
Enki-ME Dünya’ya döndüğünde, Sippar’da Utu (Şamaş – İ. S.) ile olsun, diye arabalar yerine gönderildi. Orada Enkime’ye Utu tarafından bir tablet verildi, öğrenmekte olduklarıyla ilgili. Utu kendi parlak meskeninde O’nu Dünyalılar’ın prensi tayin etti. Törenleri öğretti ki O’na, rahiplik işlevleri başlasın.
(MATUŞAL DOĞUYOR – İ. S.)
Enki-ME eşi ve üvey kızkardeşi Edinni ile Sippar‘da yerleşti. Yüzdördüncü şarda (374.400’üncü yılda – İ. S.) bir oğulları oldu. Anası O’na Maruşal adını verdi, ‘Parlak Işıkların Yanında Yetişen’ anlamında.
(ENKİ-ME BU KEZ DE MARS’A GİDİYOR – İ. S.)
Bundan sonradır ki Enki-ME göklere olan ikinci yolculuğuna çıktı. Marduk bu kez de O’nun akıl hocası ve yoldaşıydı. Bir göksel arabanın (uzay gemisinin – İ. S.) içinde göğe doğru yükselip süzüldüler. Güneş’e doğru ve O’ndan da uzağa doğru çemberler çizdiler.
Marduk O’nu Lahmu’daki (Mars’taki – İ. S.) İgigiler’i ziyaret etmeye götürdü. İgigiler pek hoşlandılar O’ndan, uygar Dünyalılar hakkında çok şey öğrendiler O’ndan.
Kayıt defterlerinde O’nun göklere doğru yola çıktığı yazılmıştır. Son günlerine dek göklerde kaldığı yazılmıştır. Enki-ME göğe çıkmadan önce göklerle ilgili her şeyi öğrenmişti. Enki-ME yazıya geçirip bir kayıt çıkarttı ki yazdıklarını oğulları da bilsin.
Güneş ailesinde ve göklerde olan her şeyi yazdı. Dünya’nın çeyrekleri, toprakları ve nehirleri hakkındaki her şeyi de yazdı. İlk oğlu Matuşal’ın ellerine teslim etti yazdıklarını. Erkek kardeşleri Ragim ve Gaidad ile incelesinler ve itaat etsinler istedi.
Yüzdördüncü şarda (374.400’üncü yılda – İ. S.) doğmuştu Matuşal. İgigiler’in çıkarttığı sorunlara ve Marduk’un neler yaptığına tanık oldu.
(LAMEX DOĞUYOR – İ. S.)
Eşi Ednat’tan bir oğlu oldu Matuşal’ın; Lumah (Lamex; Tevrat’ta ve İncil’de de aynen Lamex olarak geçer – İ. S.) idi adı, ‘Kudretli Adam’ anlamında.
O’nun günlerinde Dünya’da sertleşti koşullar; tarlalarda ve çayırlarda çalışanlar şikâyete başladılar. Anunnakiler ustabaşı atadılar Lumah’ı ki kotaları artırsın, tayınları düşürsün.
(HZ. ÂDEM ÖLMEDEN ÖNCE KABİL’İ GÖRMEK İSTİYOR – İ. S.)
O’nun günlerinde Adapa (Âdem – İ. S.) ölüm zamanına erişti. Ve Adapa günlerinin sonuna eriştiğini anlayınca,
– Oğullarım ve oğullarımın oğulları yanıbaşıma toplansın, dedi. Ölmeden önce onları kutsayabileyim ve ölmeden önce diyeceklerimi diyeyim.
Sati (Şit – İ. S.) ve oğulların oğulları toplandıklarında, Adapa (Âdem – İ. S.) hepsine sordu:
– İlk doğan oğlum Kain (Kabil – İ. S.) nerede? Hepsine seslendi: Çabuk çağırtın O’nu!
Efendi Enki’ye götürdü Sati (Şit – İ. S.) babasının (Âdem’in – İ. S.) son dileğini.
– Ne yapmalı?, diye sordu efendiye.
Enki derhal Ninurta’yı çağırttı:
– Akıl hocalığı yaptığın şu sürgünü bul da Adapa’nın ölüm döşeğine getir!
(KABİL’İ BULUP BABASI HZ. ÂDEM’İN YANINA GERİ GETİRİYORLAR – İ. S.)
Ninurta binip gök kuşuna, gezginciler diyarına doğru uçtu; topraklar üstünde dolaştı dört bir yanı, göklerden bakıp aradı Kain’i. Ve O’nu bulduğunda, kartalın kanatlarına binmiş gibi getirdi Kain’i Adapa’ya.
Oğlunun gelişi Adapa’ya (Âdem’e – İ. S.) bildirildiğinde,
– Kain (Kabil – İ. S.) ve Sati (Şit – İ. S.) huzuruma çıksın, dedi Adapa.
(HZ. ÂDEM ÖLÜM DÖŞEĞİNDE, OĞULLARI KABİL VE ŞİT BAŞINDA DURUYORLAR – İ. S.)
Babalarının huzuruna çıktı ikisi; ilk oğul Kain (Kabil – İ. S.) sağda, Sati (Şit – İ. S.) solda durmaktaydı.
Adapa’nın (Âdem’in – İ. S.) gözleri görmez olmuştu iyice. Oğullarını tanımak için yüzlerini okşadı; sağda duran Kain’in yüzü sakalsızdı; solda duran Sati’nin yüzü sakallıydı. Adapa sağ elini solda duran Sati’nin (Şit’in – İ. S.) başına koydu. Kutsayıp O’nu şöyle dedi:
– Dünya senin tohumunla dolacak ve senin tohumundan üç dallı bir ağaç gibi gelen insanlık büyük âfetten kurtulacak.
Adapa sol elini sağda duran Kain’in (Kabil’in – İ. S.) başına koydu ve şöyle buyurdu:
– Günâhın yüzünden doğumdan gelen hakkını kaybettin ama senin soyundan yedi ulus çıkacak. Uzakta, ayrılmış bir diyarda gelişip çoğalacak, uzak diyarları mesken tutacak; ama kardeşini bir taşla öldürmüş olan sen, senin sonun da bir taşla gelecek.
(HZ. ÂDEM VEFAT EDİYOR – İ. S.)
Adapa (Âdem – İ. S.) bu sözleri söyleyip ellerini indirdi, derin bir iç çekip şöyle dedi:
– Şimdi eşim Titi’yi (Havva’yı – İ. S.) ve tüm oğullarımı ve tüm kızlarımı çağırın gelsinler. Rûhum beni terkettiğinde nehir yoluyla taşıyın beni doğduğum yere. Ve yüzümü Güneş’e çevirip beni gömün öyle.
Titi (Havva – İ. S.) çığlık attı; Adapa’nın (Âdem’in – İ. S.) yanıbaşına çöktü dizüstü. Adapa’nın iki oğlu, Kain ve Sati (Kabil ve Şit – İ. S.) O’nun cesedini bir beze sardılar.
Titi’nin (Havva’nın – İ. S.) gösterdiği yere, nehrin kıyısındaki bir mağaraya gömdüler Adapa’yı (Âdem’i – İ. S.).
Doksanüçüncü şarın (334.800’üncü yılın – İ. S.) tam ortasında doğmuştu Adapa (Âdem – İ. S.), yüzsekizinci şarın (388.800’üncü yılın – İ. S.) sonunda öldü. Bir Dünyalı için uzundu sürdüğü yaşam; Enki’nin yaşam devresine sahip değildi.
Adapa (Âdem – İ. S.) gömüldükten sonra, Kain (Kabil – İ. S.) vedalaştı anası (Havva – İ. S.) ve kardeşiyle. Ninurta geri götürdü O’nu gök kuşuyla gezginciler diyarına.
Uzak bir diyarda doğmuştu Kain’in oğulları ve kızları. Onlar için bir şehir kurmuştu ve tam inşâ etmekteyken düşüp bir taş O’nu öldürdü.
Edin’de Lumah (Lamex – İ. S.) Anunnakiler için ustabaşı olarak çalışıyordu.
Lumah’ın günlerinde Marduk ve İgigiler (Marslı Anunnakiler – İ. S.) evlenmeye başladılar Dünyalı insanlarla.” (2683)
Evet… Sekizinci tablette anlatılanlar bunlar…
Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “8. Sümer Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:
1 – Tablette anlatıldığına göre, Anunnakiler, ilk uygar insan olan Adapa (Hz. Âdem)’yı bir uzay gemisine bindirip kendi gezegenleri Nibiru’ya götürüyorlar. Adapa (Âdem) Nibiru’da birkaç gün misafir ediliyor, gezdiriliyor. Ayrıca Âdem’e Güneş Sistemi ve gezegenler hakkında bilgiler veriliyor, uzayla ve yaşamla ilgili önemli şeyler öğretiliyor. Âdem sonra uzay gemisiyle tekrardan Dünya’ya geri getiriliyor.
İnsanlığın başlangıç tarihini Hz. Âdem (as) ve Hz. Havva (as) ile başlatan dînlerin (Ézidîlik, Musevîlik, Hristiyanlık, Manicilik, İslam, Bahaîlik) ve bunlara ait kutsal kitapların (Mushafa Reş (2684), Tevrat (2685), İncil (2686), Zindegan (2687), Kur’ân-ı Kerîm (2688), İkan (2689)) hiçbirinde böyle bir olay anlatılmıyor.
Tevrat, İncil ve Kur’ân’da, Hz. Âdem’le ilgili böyle bir olaydan bahsedilmez ama, diğer peygamberler ile ilgili benzer şeyler anlatılır.
Hz. Nûh (as)’un dedesi Hz. İdris (as)’e indirilen 30 sayfalık “Suhuf” veya meşhur adıyla “Enox Kitabı”nda anlatıldığına göre, bir uzay gemisi yeryüzüne iniyor ve Hz. İdris (Enox)’i o uzay gemisine bindirip götürüyorlar. İdris’i yaşam olan diğer gezegenlere götürüp gezdiriyorlar ve sonra geri getiriyorlar. (2690) Hz. İdris, Galaktik Federasyon’un yönetim merkezine götürülüyor, “galaksiden galaksiye” ve “gezegenden gezegene” seyahat ediyor ve bunları anlatan da İdris’in kendisi. (2691)
Tevrat’ta anlatıldığına göre, Hz. İbrahim (as)’in yeğeni Hz. Lût (as) dünyadışı varlıklar tarafından ziyaret ediliyor ve sonra bu varlıklar nükleer silahlar kullanarak Sodom ve Gomorra şehirlerini yok ediyorlar. (2692)
Yine Tevrat’ta anlatıldığına göre, yeryüzüne bir UFO ile inen dünyadışı varlıklar Hz. Ezekiel (as)’i ziyaret ediyorlar ve Ezekiel bunu Tevrat’ta kendisi anlatıyor. (2693)
Çok daha çarpıcı olan ise, Hz. İsa (as), başka bir gezegenin insanı olduğunu açık biçimde itiraf etmektedir ve İsa’nın bu itirafı bizzat İncil’de yer almaktadır. İncil’de İsa, “Siz aşağıdansınız, ben yukarıdanım. Siz bu dünyadansınız, ben bu dünyadan değilim” demektedir. (2694)
Ayrıca son peygamber Hz. Muhammed (sav)’in yaptığı Mirac yolculuğunu da bunlara eklemek gerekir. (2695)
Hinduizm dîninde de Tanrılar ve onların avatarları, “vimana” adı verilen uçan araçlarla bir yerden bir yere seyahat ederler. Hinduizm’in en önemli dînî metinlerinden biri olan “Ramayana” (रामायण)’da, “puşpak” adlı “harika savaş arabası”ndan bahsedilmekte. Bu arabanın “İlahî eller tarafından işlenmiş” olması, bunun dünyadışı varlıklar tarafından yapılmış ve onlara ait bir araç olduğunu gösteriyor. “Büyük bir özenle saklanan bu araba, seni havanın tarlalarında gezdirecek. Ve güzel Ayodhyá’nın kraliyet şehrinde yorulmadan ışık yakacaksın” diyor. Bunun bir uzay gemisi olduğu çok açık! O yüzden bu araç, bineni “havanın tarlalarında gezdiriyor.” Burada “havanın tarlaları” derken kastedilen nedir? Muhtemelen uzaydaki ilginç yerler veya başka gezegenlerdir. Ve bu araç, “hiç yorulmadan ışık yakıyor.” (2696) Bu uzay araçlarının “kuğular ve gümüş kanatlarla süslenmiş” oldukları belirtiliyor. Uzay aracının metal kanatları kutsal metinde gümüş kanatlar biçiminde tarif ediliyor. Ve bu aracın bulutların arasında yol aldığı çok açık bir şekilde anlatılıyor. (2697)
Japonya’nın millî ve geleneksel dîni olan Şintoizm veya kısaca Şinto’ya ait kutsal metinler olan “Kojiki” (古事記) ve “Nihon Şoki” (日本書紀), günümüzde bilim dünyasında “Çoklu Evrenler” ya da “Paralel Evrenler” denilen teoriyi doğrular. (2698) Bu kutsal metinler, üç bölüme ayrılmış farklı evrenler sunar ve yine de bu evrenler arasında kesin sınırlar çizmez. (2699)
Eski Mısırlılar ve Yeni Dünya’daki bazı Kızılderili kabileleri gibi bir dizi eski kültür, çocuklarının kafataslarını yapay olarak uzatmıştır. Bazı antik astronot savunucuları, bunun Tanrı olarak gördükleri dünyadışı ziyaretçileri taklit etmek için yapıldığını öne sürüyorlar. (2700) Uzun kafatasları ile tasvir edilen eski hükümdarlar arasında Firavun Axenaton (Hz. Musa) ve Kraliçe Nefertiti (Hz. Asiye, Taduxepa) de vardır. Birçok uzaylı tarafından kaçırılanların tarif ettiği gibi “Griler” olarak adlandırılan uzaylıların benzer şekilde kafalara sahip olduklarına dikkat çekilmiştir. Pre-Astronik konusunu işleyen ABD yapımı “Ancient Aliens” (Antik Uzaylılar) adlı belgesel yapımda, uzayan kafataslarının en büyüğünün sahiplerinin, insan – dünyadışı melezleri olabileceği öne sürülmüştür. (2701)
Peru’daki Tawantinsuyu (İnka) Uygarlığı (1438 – 1533)’nın dînî olan Tawantinsuyu Dîni’nin kutsal metni “Huarochirí”, zamanı 4 çağa böler (2702) ve yaratılmış üç dünya vardır (2703).
Guatemala’daki Maya Uygarlığı (M. Ö. 2600 – M. S. 1697)’nın dîni olan Maya Dîni’nde, tıpkı kıtadaki diğer dînlerde olduğu gibi “üç âlem” vardır: “Üst Dünya” (Göksel Dünya), “Orta Dünya” (Yaşadığımız Yeryüzü) ve “Alt Dünya” (Yeraltı Dünyası). (2704) Dünyanın merkezinde, çeşitli alanlar arasında iletişim aracı olarak hizmet eden bir yaşam ağacı vardır ve bu ağaca Maya dilinde “ceiba” denir. (2705) Maya geleneğine göre yeryüzündeki canlılar bugüne dek her biri çok uzun zaman dilimlerini kapsayan ve Tufan benzeri yıkımlarla sona eren dört çağ geçirmiştir. (2706) Mayalar’ın kutsal kitabı “Popol Vuh”a göre çok eski çağlarda devler de yaşamış ve yarı-ilahlar devleri öldürerek “devler çağı”nı bitirmişlerdir. Şimdi beşinci çağda bulunmaktayız. (2707)
Kıtanın kuzeyinde, bir Kızılderili kavmi olan Navayo (Dinê) halkının inancı olan Diné Navayo, iki sınıf insanın varlığına inanır: Dünya insanları ve kutsal insanlar. (2708)
2 – Tablette anlatıldığına göre, Enki Dünya’da kendisini tembihlediği için, Adapa (Âdem) Nibiru gezegeninde kendisine ikram edilen yiyecekleri yemiyor, sunulan içecekleri içmiyor. Şayet Âdem Nibiru’da kendisine sunulanları yiyip içseydi, o zaman biz insanlar “uzun yaşama” sahip olacaktık ve şimdiki gibi 100 – 120 yıl değil, belki de 10.000 – 12.000 yıl yaşayacaktık.
Daha mı iyi olurdu yoksa daha mı kötü, bunun yorumunu sevgili okurlara bırakıyorum.
İlginçtir ki, bu “yeme yasağı”, binyıllar sonra ortaya çıkan semavî dînlerde de vardır. Bir Anunnaki olan Enki’nin Âdem’e tembihlediği “Sakın yeme!” sözünü, dînlerde Âdem’e Tanrı tembihlemektedir. Musevîlik’in kutsal kitabı Tevrat’ta ve İslam’ın kutsal kitabı Kur’ân’da, Tanrı onları yarattıktan sonra Âdem ile Havva’yı Aden Cenneti’ne yerleştirir. Tanrı onlara Cennet’teki her nimetten dilediklerince yiyip içeceklerini söyler ama sadece bir tane ağacın meyvesini yasaklar. (2709) Şeytan ikisini de kandırır ve yasak meyveyi yerler. (2710) Böylece Âdem’le Havva Cennet’ten kovulurlar (2711) ve Dünya’daki normal insan yaşamı bu şekilde başlar.
“Sümer Tabletleri”nde de, Enki Âdem’i Niburu gezegenine gönderirken, “Sakın sana verilen yemeği yeme” der. O’ndan sonra Âdem Nibiru’dan Dünya’ya gönderilir ve Dünya’daki normal insan yaşamı bu şekilde başlar. “Sümer Tabletleri”ndeki Enki’nin rolü ile semavî dînlere ait kutsal kitaplardaki Tanrı’nın rolü aynıdır bu hikâyede. Ve çok önemli bir ayrıntıyı da hatırdan çıkarmayalım: Enki, Âdem’in babasıdır. Hristiyanlık’ta (ve daha birçok dînde) Tanrı’ya “Baba” denildiğini hatırlayalım.
Tevrat ve Kur’ân’da bu meyvenin ismi verilmez; ancak geleneksel yaygın inanca göre bu meyve elmadır.
Sadece Kürtler arasında var olan ve tüm mensuplarının Kürt olduğu Ezdaîlik (Ézidîlik) inancına göre bu bitki buğdaydır. Ézidîlik’in kutsal kitabı Mushafa Reş’te, “Âdem Cennet’te her yeşil bitkinin meyvesinden yiyebilirdi, ama sadece buğday yememeliydi” deniliyor. Sonra Azazil (Melek-i Tawus, = Şeytan), Âdem’i kandırmak için Cennet’e geldi ve O’na, “Buğdayı yedin mi?” diye sordu. Âdem, “Hayır, çünkü Allah bana buğdayı yememi yasakladı” cevabını verdi. Bunun üzerine Azazil, “Sen buğdayı yersen senin için çok güzel olacak, o zaman sana daha güzel şeyler veilecektir” dedi. Âdem bu sözlere kanarak buğdayı yedi ve karnı şişti. Azazil de Âdem’i Cennet’ten çıkardı ve yeryüzüne indirdi. Ondan sonra kendisi tekrar göğe yükselip Cennet’e oturdu. (2712)
Buğday, gıdaların anası ve beslenmenin temelidir; çünkü ekmek buğdayla yapılır. Buğday olmazsa kıtlık olur, buğday olursa kıtlık olmaz. Fakat çoook çok ilginçtir: Kürtçe’de hem “buğday” kelimesi hem de “kıtlık” kelimesi aynıdır; “genım” (ğenım). Birbirine taban tabana zıt hatta birinin olduğu yerde öbürünün olmadığı bu iki şeyin ismi aynıdır Kürtçe’de.
3 – Tablette, Âdem Nibiru’dan Dünya’ya geri gönderilirken, Nibiru Kralı Anu’nun şu sözleri oldukça dikkat çekici: “Dünya tarlalarını ekip biçsinler, çayırlarında çobanlık etsinler!”
Tevrat’ta da “Rabb Tanrı, Aden Bahçesi’ne bakması, onu işlemesi için Âdem’i oraya koydu” denilmektedir. (2713)
4 – Tablette anlatıldığına göre, Âdem ve beraberindeki Anunnakiler, Niburu gezegeninden Dünya’ya dönerlerken, beraberlerinde Niburu’nun çoğalan tahıl tohumlarını da getiriyorlar, Dünya’da ekmek ve tarım yapmak için. Bir şar sonra da Nibiru’dan dişi koyunlar ve koyun özü getirtiliyor, Dünya’da çobanlık ve hayvancılığı başlatmak için.
Bu hikâyeden çıkan sonuç, Dünya’da tarımın Nibiru gezegeninden getirtilen tahıl tohumları ile başladığı, ilk evcil hayvanların da Nibiru’dan ve böyle evcil haliyle Dünya’ya getirildiği. Dolayısıyla tabletlere göre, tarım ve hayvancılık, ilk insanlardan beri var.
Semavî dînlere ait kutsal kitaplarda (Tevrat, İncil, Kur’ân), elbette tarım ve hayvancılığın başka bir gezegenden getirtilen tohum ve hayvanlarla başladığı anlatılmaz, binaenaleyh kutsal kitaplara göre de tarım ve hayvancılık, ilk insanlardan beri var.
Tevrat, İncil ve Kur’ân’a göre, dünyada tarım ve hayvancılık, ilk insanlar Âdem ile Havva’nın oğulları Kabil ve Habil ile başlar. Kabil çiftçi, Habil ise çobandır. (2714) “Sümer Tabletleri”nde de aynı şekilde anlatılır.
Fakat bilimsel veriler, tarım ve hayvancılığın, dünyada insan yaşamının başlamasından çok sonra, onbinyıllar belki de yüzbinyıllar sonra başladığına işaret etmekte. Dolayısıyla kutsal kitaplarda ve ayrıca “Sümer Tabletleri”nde anlatılan hikâye, bilim ile çelişmektedir.
Bilimsel verilere göre, ilk insanlar, ilkel haliyle bundan 200.000 yıl önce, Afrika’da ortaya çıktı. Homo sapiens (akıllı varlık) olan bizler yani “modern insan” bundan 50.000 yıl önce. (2715) Dünyada tarımın başlaması, yani “Birinci Tarım Devrimi” veya “Neolitik Devrim” dediğimiz olay ise bundan 12.000 yıl önce. (2716)
Birinci Tarım Devrimi (Neolitik Devrim), Neolitik Dönem boyunca birçok insan kültürünün avcılık ve toplayıcılık yaşam tarzından tarım ve yerleşim yaşamına geniş çaplı geçişiydi ve giderek daha büyük bir nüfûsu mümkün kıldı. (2717) Bu yerleşik topluluklar, insanların bitkileri nasıl büyütüp geliştiklerini öğrenerek bitkileri gözlemlemeye ve denemeye başladılar. (2718) Bu yeni bilgi, bitkilerin evcilleştirilmesine yol açtı. (2719) Neolitik Devrim (Birinci Tarım Devrimi), insanlık tarihinde üretken ekonomik uygulamaların (tarım veya bitki yetiştirme ve sığır yetiştiriciliği veya hayvan üretimi), stoklama ve yerleşikliğin ilk ortaya çıkışıdır. Bu, bazı bölgelerde saf avcı-toplayıcı yaşam biçiminin yerini aldı ve burada Neolitik Çağ başladı. (2720)
Arkeolojik veriler, çeşitli bitki ve hayvan türlerinin evcilleştirilmesinin, 11.700 yıl önce Jeolojik Holosen Çağı’nda başlayarak, dünya çapında ayrı ayrı yerlerde gerçekleştiğini göstermektedir. Tarımda dünyanın ilk tarihsel olarak doğrulanabilir devrimiydi bu. Neolitik Devrim, mevcut gıda çeşitliliğini büyük ölçüde daralttı ve daha önce yiyecek arama yoluyla elde edilene kıyasla insan beslenmesinin kalitesinde bir düşüşe neden oldu. (2721)
Bilimin söylediğine göre, tarım bundan yaklaşık 11.000 yıl önce bugünkü Kürdistan, Lübnan, Ürdün, İsrail ve Mısır’ı içeren bir bölge olan Bereketli Hilal’de geliştirildi. M. Ö. 8300’lerde Anadolu’ya yayıldı. Bu erken dönem Anadolu çiftçileri, daha sonra Avrupa’ya göç etti ve bu yeni geçim stratejisini ve genlerini Avrupa’ya götürdüler. Bugün günümüz Avrupalılar’ının soylarının en büyük bileşeni, bu Anadolu çiftçilerinden geliyor. Max Planck İnsan Tarihi Bilim Enstitüsü’nden bilim insanları tarafından yönetilen ve Britanya, Türkiye ve İsrail’den bilim insanları ile işbirliği içinde olan uluslararası bir ekip, 15.000 yıllık bir Anadolu avcı toplayıcısının genom verisi de dahil olmak üzere, tarihöncesinden sekiz kişiyi analiz etti. Sonuçlar, ilk Anadolu çiftçilerinin, doğrudan yerel avcı toplayıcıların soyundan geldiğini ortaya koydu. Bu bulgular, çiftçiliğin, başka bir bölgeden geniş bir insan göçüyle gelmesi yerine, geçim stratejilerini değiştiren yerel avcı toplayıcılar tarafından benimsendiği ve geliştirildiğini gösteren diğer arkeolojik kanıtlara destek sağlıyor. (2722)
Yapılan araştırmalar, tarım ve toplumsal hiyerarşideki yoğunlaşmanın birlikte yaşandığını ortaya koyuyor. Tarım faaliyetlerindeki yoğunlaşmanın toplumsal tabakalaşmaya yol açmadığı, tarımın ve toplumsal hiyerarşilerin aslında birlikte geliştiği ortaya çıkarıldı. Araştırmacılar, Güneydoğu Asya ve Pasifik’te yaşayan 155 toplumun tarihsel gelişimini inceleyerek, tarım faaliyetlerindeki yoğunlaşmanın toplumsal tabakalaşmaya yol açmadığını, tarımın ve toplumsal hiyerarşilerin aslında birlikte geliştiğini ortaya çıkardı. Araştırma ayrıca, toplumsal ve maddî etkenlerin insanın kültürel gelişimini nasıl yönlendirdiğini de aydınlatıyor. (2723)
Bilim dünyası, tarımın ilk olarak bundan takriben 12.000 yıl önce Güneybatı Asya’da, Mezopotamya (Kürdistan) ve Bereketli Hilâl (Levant) bölgesinde başladığı konusunda hemfikirdir. Bölge, üç hububat (siyez buğdayı, emmer buğdayı ve arpa), dört baklagil (mercimek, bezelye, acı fiğ ve nohut) ve keten için evcilleştirme merkeziydi. Evcilleştirme, birden fazla bölgede ortaya çıkan yavaş bir süreçti. (2724)
Eski tahıllar, Aztekler’den ve Mayalar’dan Yunanlar’a ve Mısırlılar’a kadar birçok eski uygarlığın manevî yaşamında rol oynadı. (2725) Örneğin İnka (Tawantinsuyu) Uygarlığı (1438 – 1533)’nda kinoa, “bütün tahılların anası” olarak adlandırıldı ve İnka (Tawantinsuyu) halkı tarafından kutsal kabul edildi. (2726) Aynı şekilde Aztek (Tenoçka) Uygarlığı (1325 – 1521)’nda da amaranth tahılı kutsal kabul edildi ve dînî bir törenin parçası olarak kullanıldı. Ekimi beyaz işgal sonrası İspanyol sömürgeciler tarafından yasaklandı. (2727)
Kürdistan ve Anadolu’daki arkeolojik kazı bulgularına dayanarak, Berlin’deki Alman Arkeoloji Enstitüsü’nden araştırmacılar, Neolitik Dönem’de yerleşik hayatın başlamasının ana nedeninin dînî kültler olduğunu varsayıyorlar. Mevcut bilgilere göre, Kürdistan topraklarındaki Şanlıurfa (Riha) ilinde bulunan Göbeklitepe (Xrabe Reşk)’deki yapılar, yaklaşık 11.600 yıl önce ve dolayısıyla tarımın başlangıcında inşâ edilmiş tapınak kompleksleridirler. İnşaası birkaç yüzyıl sürmüş olmalı. Yaklaşık 11.500 yıl önce, Kürdistan’da ve daha sonra Levant’ın tamamında tahıl ekimi yaygındı. Aynı süreçte tapınaklar inşâ edildi. Britanyalı araştırmacılar, Anadolu’daki Çatalhöyük bölgesinden elde edilen bulgulara dayanarak, mitsel – teistik fikirlerin, sosyal ve dînî faktörlerin, Neolitik Devrim’in ana nedeni olduğundan şüpheleniyorlar. (2728)
Yapılan bilimsel ve arkeolojik çalışmalara göre, bundan 10.000 yıl önce Güney Amerika’daki Amazon Ormanları’nda bitki yetiştiriliyordu. Balta girmemiş bir vahşî doğa olmaktan ziyade, Amazon’un bazı bölgeleri 10.000 yıl önce insanlar tarafından kökten değiştirilmişti. Bilim insanları burada yaşayan insanların kabak, manyok ve mısır ektiğine inanıyorlar. Uluslararası bir ekip, bu dönemde, mahsüllerin günümüzde Kuzey Bolivya’da bulunan uzak bir yerde yetiştirildiğini buldu. 10.000 yıl önce insanlar ayrıca ormanda binlerce yapay ada yaratmıştı. Alan yılın bir kısmında sular altında kalıyor ancak bu “orman adaları” suların üzerinde kalıyor. Bu küçük adaların yaklaşık 4700 tanesi, zaman içinde insanlar tarafından çok olağan bir şekilde geliştirilmişti. Araştırmacılar, bu adaların yaklaşık 30 tanesini ürün ekimi olup olmadığını görmek için incelediler. İlginç bir şekilde, bitki hücrelerinin içinde oluşan küçük cam parçaları olarak tanımlanan fitolitler olarak adlandırılan küçük silika parçaları keşfettiler. Bu küçük cam parçalarının şekli, hangi bitkilerden geldiklerine bağlı olarak farklı olur. Araştırmacılar, 10.350 yıl önce yetiştirilen manyok (yuca) kanıtlarını tespit edebildi. 10.250 yıl önce kabak ortaya çıkmış ve daha yakın bir zamanda, 6850 yıl önce mısır ortaya çıkmıştı. O zamanlar yaşayan insanlar muhtemelen tatlı patates ve fıstıkların yanısıra balık ve büyük otçullarla hayatta kaldılar. Araştırmacılar, burada yaşayan insanların bitkilerini yanlarında getirmiş olabileceğini söylüyor. (2729)
2009 yılında araştırmacılar, Ürdün’de Bab’el- Zeraa yakınlarında tahıl ambarı olarak kabul edilen 11.000 yıllık binalar keşfettiler. (2730)
Nisan 2021’de İstanbul’da 9000 yıllık tarım aletleri bulundu. İstanbul’daki Yarımburgaz Mağarası’nda 800.000 yıl öncesinde insanların yaşam izleri bulunan havzadaki Bathonea arkeoloji kazılarında 9000 yıllık tarım aletleri ve taş aletlerin üretildiği hammaddeler bulunurken, Hititler’in ve Vikingler’in İstanbul’da bıraktığı izler de keşfedildi. (2731)
Ekmeği kimlerin icat ettiği, ilk olarak kimlerin ekmek pişirdiği de, tarımla ilgili olarak bilim dünyasının en çok merak ettiği ve kafa yorduğu konulardan biridir. Araştırmalara göre, ekmeğin icadı tek bir kişiye veya bir topluma indirgenemiyor. Ekmek şu an bulunduğu duruma binyıllar süren bir süreç sonucunda gelmiş. Dilimli ekmeğin modern versiyonu görece yeni bir icad sayılsa da, ekmek, kökeni 22.000 yıldan daha eskiye dayanan antik bir besin. 2004 yılında bilim insanları günümüz İsrail’inde yer alan ve Ohalo II adı verilen bir kazı alanında bir sürtme taşın içinde kalmış 22.000 yıllık arpa taneleri keşfetti. Bu keşif, insanların yabanî tahıl tanelerini işlediğine dair bulunan ilk kanıt niteliğinde. (2732) Temmuz 2018’de ise Ürdün’de 14.000 yıllık ekmek tarifi bulundu. Ürdün’deki Siyah Çöl’de bulunan bu buluntunun, şimdiye dek keşfedilen en eski ekmek tarifi olduğu bildirildi. Buğday ve arpa ununu, toz haline getirilmiş bitki kökleriyle karıştırıp su ilave ederek pişirilen ekmeğin tarifi 14.000 yıl öncesine dayanıyor. Her birinin içinde büyük daire şeklinde taş ocakların bulunduğu iki bina keşfeden araştırmacılar, her bir binada yanmış ekmek kırıntılarına rastladı. Mikroskopla incelenen 5, 7 mm uzunluğunda, 4, 4 mm genişliğinde ve 2, 5 mm kalınlığındaki ekmek örneklerinde taşlama, eleme ve yoğrulma izleri tespit edildi. (2733)
Fakat özellikle son yıllarda dünyanın dört bir yanındaki araştırmalar ve arkeolojik bulgular, insanlığın kökeni ve insanlık tarihi ile ilgili bilimsel kabullerimizi ciddi biçimde sorgulatıyor, bilim insanları tarafından ortaya konan bilimsel verileri şüpheli konuma sokuyor hatta resmen çürütüyor. Son onyıllar içinde dünyanın farklı milletlerinden kıymetli arkeologlar, çok önemli ve müstesna keşiflerde bulundular. Bu keşifler sonucunda milyarlarca insan, artık bilimin söylediklerini sorgulamaya başladı. Çünkü arkeolojik bulgular ve keşifler, hem “insanın kökeni” konusunda ortaya atılan “evrim teorisi”nin hem de “insanlık tarihi” konusunda ortaya atılan “ilkel avcı-toplayıcı topluluklardan tarım toplumlarına geçiş” iddiâsının gerçeği yansıtmadığını “çıplak biçimde” gözler önüne seriyor.
Geride bıraktığımız 20. yy’da insanlar bilimsel verilerin ışığında dînleri ve kutsal kitapları sorguladılar. Doğru da yaptılar. İçinde bulunduğumuz 21. yy’da ise insanlar arkeolojik keşiflerin ışığında bilimi ve bilimsel kabulleri sorguluyorlar. Gene doğru yapıyorlar. Çünkü sorgulamak iyidir; sadece sizden daha güçlülere zarar verir, sizden daha zayıf olanlar için mutlaka faydalı ve hayırlı olur, sorgulamak.
Örneğin Mayıs 2019’da gerçekleştirilen arkeolojik keşifler, insankızının/oğlunun yaklaşık 120.000 yıl önce kök bitkileri ve saplarını pişirip yemeye başladığını ortaya koydu. Güney Afrikalı ve Britanyalı arkeologlardan oluşan araştırma ekibi, Güney Afrika’nın Doğu Kap (iMpuma – Koloni; Kapa Botjhabela) eyaletindeki Klasies Nehri Mağaraları’nda yaklaşık 120.000 yıl önce Orta Taş Devri’nde yaşayan insan topluluklarından kalan küllenmiş kök bitki kalıntıları buldu. Araştırmacılar, küllenmiş kalıntıların, insanların yumru ve köksap türü kök bitkileri pişirerek yediğine dair en eski bulgular olduğunu belirttiler. (2734)
Bu ne demektir? İnsanların 120.000 yıl önce bitkilerden yemek yaparak pişirip yemesi ne anlama geliyor? Bu, bilim dünyasının seslendirdiği “ilkel avcı-toplayıcı topluluklardan tarım toplumlarına geçiş” kabulünün yanlış olduğunun veyahut tez doğru ama onların anlattığı şekliyle yanlış olduğunun yine bilimsel metodlarla (arkeolojik çalışmalarla) net biçimde ortaya konmasıdır. Zirâ bilimsel kabullere kulak kabartırsak, bizler 120.000 yıl önce daha odur “homo sapiens” (akıllı varlık) bile değildik! (?) Bilim insanlarının teorilerine göre, bizler o tarihte henüz ağaç dallarında zıplayan, “ugu ugu” türü sesler çıkaran şempanzeler idik. (Hayret ediyorum; “science” adına bu tür “sıçience” fikirler nasıl toplumlara dayatılabiliyor ve milyonlarca insan bu tür şeylere nasıl inanabiliyor, hakikaten aklım havsalam almıyor.)
Bilimin söylediğine göre, ilk insanlar, ilkel haliyle veya “insanımsı” olarak bundan 200.000 yıl önce ortaya çıktı. Homo sapiens (akıllı varlık) olan bizler ise bundan 50.000 yıl önce. (2735) Yani bilime göre, biz insanlar 50.000 yıldır akıllı varlığız. Oysa Nisan 2018’de gerçekleştirilen arkeolojik keşifler, Afrika’da 300.000 yıl önce ticaret yapıldığını ortaya koydu. Kenya’da bulunan renkli pigmentler, tarihöncesi bir ticaret ağının birer parçasıydı, hem de önceden sanılandan 100 bin yıl daha öncesine tarihlenen bir ticaret ağının: Bundan 300.000 yıl önce Afrika’da ticaret yapılıyordu. (2736) Ticaret diyorum, sevgili okurlar, ticaret! Yani medenî bir insan toplumundan, bir medeniyetten bahsediyorum. Bundan 300.000 yıl önce hem de. Bilimin söylediğine kulak kabartırsak, biz insanlar o tarihte hiç yoktuk! Evrimcilere sorarsanız, biz o tarihte kertenkele veya suda yaşayan çipura balığı (bazıları sazan) idik. Yine Afrika’da 200.000 yıl öncesine ait antik şehirler bulundu. (2737) Bütün bunlar ne anlama geliyor? Biraz olsun düşünmenizi salık veririm. Düşünmek de iyidir; sadece sizden daha güçlülere zarar verir.
Yoksa bildiğimizi zannettiğimiz pekçok şey aslında yanlış mı? Yoksa insanlığın tarihini bilim yanlış yorumluyor da doğru anlatan dînler mi? Yoksa her ikisi de mi yanlış anlatıyor? İnsanlığın tarihini bilim de dînler de yanlış anlatıyor olabilir mi, ikisi de yanılıyor olabilir mi? Yoksa hayatımız boyunca duyduğumuz, bize anlatılan her şey yalan mı? Yoksa tamamen yalanlar üzerine kurulu bir hayat yaşıyor ve fakat “her şeyi bildiğimizi zannedip” böyle aptal aptal yaşayıp gidiyor muyuz?
Bunları sormayalım mı? Sormayacak mısınız? Ben soruyorum. Her zaman soruyorum hem de. Sadece kitap yazarken değil, yemek yerken, yolda yürürken, yatakta uyumaya çalışırken, sürekli soruyorum; “Biz kimiz? Neyiz? Yaşam dediğimiz bu şey ne? Bütün bunlar ne için?” Biliyorum; birçoğunuz bunları sormaya çekiniyorsunuz, sorarsanız “doğrularınıza zarar gelir” diye korkuyorsunuz. Fakat benim böyle kaygılarım yok. Çünkü ben doğrunun değil, gerçeğin peşindeyim. Yalanlar beni mutlu etse de yalandır, gerçekler ise beni rahatsız etse de gerçektir.
Son yıllarda gerçekleştirilen arkeolojik keşifler, ortaya çıkartılan arkeolojik bulgular, insanları bazı konularda ciddi olarak sorgulamaya itiyor. İnsanlar, dîn adamlarının anlattığı masalları da, bilim adamlarının ortaya attığı teorileri de sorgulamaya başladılar. Bu çok olumlu bir gelişme. Özellikle Göbeklitepe (Xrabe Reşk) gibi keşifler, bu minvalde bir kırılma noktası oldu. İnsanlar, “Yoksa bize anlatılan herşey yalan mı?” diye düşünmeye, sorgulamaya başladılar.
Göbeklitepe’yi benim nazarımda en muteber ve en muhteşem kılan özelliği şudur: Dîn bize bir tarih anlattı. Bilim de bize bir tarih anlattı. Göbeklitepe geldi ve her ikisine de gol attı.
Bana sorarsanız, Göbeklitepe en çok da bunun için saygıyı hakkediyor: Çünkü hem dîne hem bilime, her ikisine de gol attı.
Son yapılan bilimsel çalışmalarla ortaya çıkartılan arkeolojik bulgulara göre, insanlar 1.800.000 yıl önce (tekrar söylüyorum; 1 milyon 800 bin yıl önce) Afrika’da ev hayatı yaşamış, ateş kullanarak aletler yapmış. Tıpkı bizler gibi ve 1 milyon 800 bin yıl önce. Mayıs 2021’de Güney Afrika’daki Kalahari Çölü’nde yer alan Wonderwerk Mağarası’nda yapılan arkeolojik keşifler, bize bilim insanlarının ve evrimcilerin anlattığı masalları çöpe atmamız gerektiğini söylüyor. (2738) Bu keşif, evrim teorisinin sadece bir teori değil aynı zamanda koca bir yalan olduğunu net biçimde ve bilimsel ortaya koymakta.
Gelelim tabletlerin (aynı zamanda kutsal kitapların) bu bahiste sözünü ettiği diğer konu olan çobanlık ve hayvanların evcilleştirilmesi konusuna…
Yukarıdaki “Sümer Tableti”nde anlatıldığına göre, ilk evcil hayvanlar Nibiru’dan ve böyle evcil haliyle Dünya’ya getirilmiş. Dolayısıyla tabletlere göre, tarım gibi hayvancılık da, ilk insanlardan beri var.
Semavî dînlere ait kutsal kitaplarda (Tevrat, İncil ve Kur’ân), elbette evcil hayvanların başka bir gezegenden getirildiği anlatılmaz, binaenaleyh kutsal kitaplara göre de sanki bu hayvanlar baştan beri böyle evcil idiler.
Tevrat ve Kur’ân’da, at, eşek, köpek, kedi, inek, koyun, keçi, deve, tavuk gibi evcil hayvanlardan bahsedilirken o şekilde bahsediliyor ki, sanırsınız bu hayvanlar böyle evcil bir şekilde yaratılmışlar ve Tanrı tarafından insanların hizmetine verilmişler. (2739) Kutsal kitaplardaki anlatım böyle bir intiba oluşturuyor. Sanırsınız ki Tanrı atı, eşeği, deveyi yaratmış ve bize verip “Alın bunlara binin” demiş; sanırsınız ki Tanrı ineği, koyunu, keçiyi yaratmış ve bize verip “Alın bunların sütünü için” demiş.
Tevrat, İncil ve Kur’ân’a göre, dünyada tarım ve hayvancılık, ilk insanlar Âdem ile Havva’nın oğulları Kabil ve Habil ile başlar. Kabil çiftçi, Habil ise çobandır. (2740)
Peki Habil neyin çobanıdır? İlk insanın oğlu olan bu abimiz nasıl çoban olabilmiştir? Onlar ilk insanlar olduklarına göre ve bu durumda onlardan önce kimse hayvanları evcilleştirmediğine göre, bu çobanlık nasıl gerçekleşmiştir? Acaba hayvanlar, yeryüzünde ilk insanları görünce, “Aaa insan… Hadi gidip onların hizmetine girelim” deyip kendi rızalarıyla mı gelip insanın hizmetindeki evcil varlıklar olmuşlar? Meselâ atlar, eşekler ve develer, yeryüzünde ilk insanları görünce, “Yaw şu zavallı insanın haline bak, o cılız bedeniyle bir sürü yük taşımaya çalışıyor; yazıktır gel gidip onların yüklerini biz taşıyalım; hem sırtımıza da binerler rahat ederler” deyip kendi rızalarıyla mı gelip bize binek hayvanları olmuşlar? Örneğin horozlar ve tavuklar, ilk insanları görünce, tavuk horoza, “Yazık şu insana laaa, hayatta kalmaya çalışıyor ama hiçbir şey bilmiyor; yazıktır günahtır gel gidip onlar için birşeyler yapalım” demiş, horoz da tavuğa, “Doğru söyledin kııı, gidip onlar için kendimizi kümese hapsedelim, hem sen de her gün onlar için yumurta yaparsın” mı demiş?
Habil çobanmış. İyi de, nasıl? O, dünyada yaşayan dördüncü insan. Diğer üç kişi de annesi, babası ve abisi. O halde, çobanlık yaptığı hayvanları O’ndan önce kimler evcilleştirdi? Anne ve babası mı? Yapmayın! Onlar Cennet’ten kovulalı daha kısa bir zaman oldu. Dünya hayatına başladıktan sonra da bütün zamanlarını birbirlerini aramakla geçirdiler. Birbirlerini bulduktan sonra tek yaptıkları şey de çocuk yapmak. Hayvanları evcilleştirmek gibi oldukça meşakkatli, çok uzun yıllar hatta yüzyıllar süren, büyük sabır isteyen bu işi ne ara gerçekleştirdiler? Üstelik “peygamberlik” gibi bir misyonları da varken, bu misyonlarını bırakıp gidip hayvanlarla mı ilgilendiler?
Kutsal kitapların, bu hayvanlardan bahsederken sanki en başından beri böyle evcilmişler gibi anlatması gerçekten çok ilginçtir. Tevrat ve Kur’ân, şöyle bahseder:
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים תֹּוצֵ֨א הָאָ֜רֶץ נֶ֤פֶשׁ חַיָּה֙ לְמִינָ֔הּ בְּהֵמָ֥ה וָרֶ֛מֶשׂ וְחַֽיְתֹו־אֶ֖רֶץ לְמִינָ֑הּ וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיַּ֣עַשׂ אֱלֹהִים֩ אֶת־חַיַּ֨ת הָאָ֜רֶץ לְמִינָ֗הּ וְאֶת־הַבְּהֵמָה֙ לְמִינָ֔הּ וְאֵ֛ת כָּל־רֶ֥מֶשׂ
“Allah, ‘Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Allah çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.” (2741)
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֔ים נַֽעֲשֶׂ֥ה אָדָ֛ם בְּצַלְמֵ֖נוּ כִּדְמוּתֵ֑נוּ וְיִרְדּוּ֩ בִדְגַ֨ת הַיָּ֜ם וּבְעֹ֣וף הַשָּׁמַ֗יִם וּבַבְּהֵמָה֙ וּבְכָל־הָאָ֔רֶץ
“Allah, ‘Kendi sûretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ dedi, ‘Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.’” (2742)
وَمِنَ الْاَنْعَامِ حَمُولَةً وَفَرْشاًؕ كُلُوا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌۙ
“Hayvanlardan yük taşıyanları ve tüylerinden döşek yapılanları da yaratan O’dur. Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden yiyin; Şeytan’ın ardına düşmeyin, şüphesiz O sizin için apaçık bir düşmandır.” (2743)
اَوَلَمْ يَرَوْا اَنَّا خَلَقْنَا لَهُمْ مِمَّا عَمِلَتْ اَيْدٖينَٓا اَنْعَاماً فَهُمْ لَهَا مَالِكُونَ
“Ellerimizin yaptıklarından kendileri için nice hayvanları yarattığımızı görmüyorlar mı? Böylece bu hayvanlara sahip oluyorlar.” (2744)
وَالَّذٖي خَلَقَ الْاَزْوَاجَ كُلَّهَا وَجَعَلَ لَكُمْ مِنَ الْفُلْكِ وَالْاَنْعَامِ مَا تَرْكَبُونَۙ
“Bütün çiftleri yaratan, binmeniz için gemileri ve hayvanları sizin için var eden de O’dur.” (2745)
Dikkat edilirse, Tevrat ve Kur’ân, bu hayvanlardan bahsederken, sanki en başından beri böyle evcilmişler gibi anlatmaktadır. Hatta Tevrat, direk olarak “Allah, ‘Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Allah çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı” demektedir. Yani Tevrat’tan anladığımız kadarıyla, Allah daha en başından, daha yeryüzünde hiçbir canlı yokken, çeşit çeşit yabanıl hayvan ve evcil hayvan yaratmaya karar vermiş ve yaratmış. Daha ortada ne insan var ne de ev; ama Allah’ın “evcil hayvan” projesi var. Allah, hayvanları yarattıktan çok sonra insanları yaratmaya karar veriyor (Tevrat da böyle anlatıyor), velakin hayvanları daha yaratmaya karar veriyorken “evcil” kelimesini kullanıyor. Yani ortada daha insan yok hatta Allah’ın insanı yaratma projesi dahi yok, ama yaratacağı hayvanlardan bazıları için “evcil” terimini kullanıyor. Bir hayvanı “evcil” diye tanımlayabilmemiz için önce bir ev lazım, evin olması için de insanın olması lazım. Kur’ân’dan anladığımız kadarıyla da Allah at, eşek, deve gibi hayvanları sırf biz onlara binelim diye yaratmış.
Tevrat’taki “Allah evcil hayvan yarattı” ifadesi bilim ile çelişmektedir. Zirâ bugünkü bilgilerimizle kesin olarak biliyoruz ki, yeryüzündeki hiçbir hayvan, hiçbir hayvan türü, yaşama evcil olarak başlamamıştır. Dünyada şu anda ne kadar evcil hayvan varsa, bunların hepsini onbinyıllar hatta belki de yüzbinyıllar sonra evcileştirenler bizleriz, biz insanlarız. Zaten bu hayvanlar insanlardan çok çok önce dünyada yaşamaya başlamışlardır, ayrıca.
Bu hayvanların evcil bir şekilde yeryüzündeki hayatlarına başladıklarını söylemek, bilimsel verilere aykırı olduğu gibi akla ve mantığa da aykırıdır. Yeryüzünde hiçbir hayvan, hiçbir hayvan türü, insanı görür görmez “Aaa insan… Hadi gidip onların hizmetine gireyim” deyip kendi rızasıyla gelip insanın hizmetindeki evcil varlık olmamıştır. Onların hepsini evcilleştirenler bizleriz, biz insanlarız. Ve bu “evcilleştirme” işi oldukça meşakkatli, çok uzun yıllar hatta belki de binyıllar sürmüş, büyük bir sabır sonunda gerçekleşmiştir.
Gerçek şu ki, Allah köpek yaratmamıştır, kurt yaratmıştır. Kurdu köpeğe dönüştüren bizleriz, biz insanlarız. Ve bunu onbinlerce yıl sonra yaptık.
Allah koyun yaratmamıştır, muflon yaratmıştır. Muflonu koyuna dönüştüren bizleriz, biz insanlarız. Ve bunu onbinlerce yıl sonra yaptık.
Allah sığır yaratmamıştır, uroks yaratmıştır. Uroksu sığıra dönüştüren bizleriz, biz insanlarız. Ve bunu onbinlerce yıl sonra yaptık.
Allah deve yaratmamıştır, guanako yaratmıştır. Guanakoyu deveye dönüştüren bizleriz, biz insanlarız. Ve bunu onbinlerce yıl sonra yaptık.
(İNSAN DENEN CANLI TÜRÜ İÇİN ÇOK ÖNEMLİ BİR NOT: Biz insanlar buna “evcilleştirme” diyoruz ama hayvanların resmî görüşüne göre bunun adı “köleleştirme”dir. Çocukluk arkadaşlarım olan ineklerden, eşeklerden, köpeklerden ve kedilerden aldığım bilgiye göre, bizim “evcilleştirme” dediğimiz olaya onlar “köleleştirme” diyorlarmış. Bir hayvan hakları aktivisti olsam da, konu dağılmasın diye ayrıntıya girmiyorum. Ayrıca son zamanlarda bazı hayvan dostlarımdan aldığım bilgiye göre, onlar “Sümer Tabletleri”ni çok sevmişler. Bizim “evcil hayvanlar”, Anunnakiler’in en fanatik hayranları olmuşlar. Hani biz insanlar “Sümer Tabletleri”ne bu kadar kızıyoruz, Anunnakiler’in biz ilkel insanları hizmetçi – köle işçiler yapmak için bizim DNA’mızla oynamaları, bizleri kendilerine bağlı evcil varlıklar yapmaları hikâyesi bizim bu kadar zorumuza gidiyor ya, hani bu hikâyeyi kendimize yönelik hakaret ve aşağılama olarak görüyoruz ya, bu yüzden “Sümer Tabletleri”ne karşı bu derece hınç ve nefretle yaklaşıyoruz ya, hayvanlar bizim bu tavrımıza bakıp kahkaha atıyorlarmış. Hayvanlar kendi aralarında konuşurlarken, “Vah vah!… Bu Anunnakiler ne kötü varlıklarmış böyle! Hiç, bir canlı türü başka bir canlı türünü hizmetçi – işçi olarak kullanmak için onun genetiğiyle oynar mı, onu kendi işlerinde köle olarak kullanır mı? Bunlar ne kötü varlıklarmış! Halbuki insanlara bakın, melek gibiler, hiç kendinden zayıf varlıklara, meselâ biz hayvanlara böyle şeyler yapıyorlar mı?” deyip önayak altından kis kis gülüyorlarmış. Hatta hayvanlardan duyduğum bilgilere göre, hayvanlar, biz insanlara daha fazlasını yapmadıkları için Anunnakiler’e biraz kızgınlarmış. Hayvanların söylediğine göre, keşke Anunnakiler insanlara daha fazlasını yapsalarmış; meselâ Nibiru’nun her tarafında “insanat bahçeleri” kurup bizleri oraya tıksalarmış, ordaki Anunnakiler de bizleri çocuklarına göstermek için gelselermiş, kafesler içindeki ve demir parmaklıklar ardındaki bizlere meyve atsalarmış! Velhâsıl, hayvanlar “Sümer Tabletleri”ni çok sevmişler. Duyduğuma göre, yaşadıkları ormanlarda büyük ağaçların üzerine Anunnaki posterleri asmışlar. Dedim ya, hepsi de Anunnakiler’in fanatik hayranları olmuşlar… / Hey gidi insanoğlu hey! Sen ne kadar da narsist, egoist, ırkçı ve küstah bir varlıksın böyle!… Demek “Sümer Tabletleri” senin çok zoruna gitti, öyle mi? Benim çoook çok hoşuma gitti bu tabletler. Velev ki tamamen uydurma olsun, ki ben öyle düşünmüyorum, ama velev ki öyle olsun. En azından empati yapmamızı sağlamıyor mu? Bizden daha üstün varlıkların bize iyi davranmalarını istiyoruz; gelecekte başka gezegenlerden akıllı varlıklar dünyamıza gelirse bize kötülük yaparlar diye korkuyoruz; peki o zaman, kendimiz niye bizden daha zayıf varlıklar olan hayvanlara ve bitkilere iyi davranmıyoruz? Senden daha üstün varlıkların sana iyi davranmalarını istiyorsan, sen de senden daha zayıf varlıklara iyi davran o zaman. Çocukken sana anne – baban ilk olarak şunu öğretmedi mi: “Sana yapılmasını istemediğin şeyi sen de başkasına yapma.”)
Konuya devam edelim…
Hayvanların evcilleştirilmesinde, insanlık tarihinde üç ana yol izlendiği düşünülüyor:
a – Bir insan nişine uyarlanmış kommensaller (köpekler, kediler, kümes hayvanları)
b – Yiyecek arayan av hayvanları (koyun, keçi, sığır, manda, yak, domuz, ren geyiği, lama, alpaka)
c – Taslak ve gıda dışı kaynaklar için hedeflenen hayvanlar (at, eşek, deve) (2746)
İlk evcilleştirilen hayvan köpektir ve kurttan evcilleştirildi. (2747) Köpekler, Geç Pleistosen Dönemi’nin bitiminden önce, ekimden çok önce ve diğer hayvanların evcilleştirilmesinden çok önce Avrasya’da evcilleştirilmeye başlandılar. (2748) Öncelikle üretimle ilgili özellikler için seçilen diğer evcil türlerin aksine, köpekler başlangıçta davranışları için seçildiler. (2749)
Genetik bir hesaplamaya göre, vahşî kurtlar ile biraz daha uysal olan kurtların (sonradan evcilleştirip köpekleştirdiğimiz kurtların) bundan en az 135.000 yıl önce ayrıldığı söylenir. (2750) 1975 yılında Sibirya’daki Altay Dağları’nda bir mağarada bulunan bir uysal kurt (sonradan köpek) kafatası, morfolojik kriterlere göre 33.000 yıllık bir köpek fosili olarak kabul edilmektedir. (2751) Fransa’daki Chauvet Mağarası’nda bulunan ve bir pençe izi olan erken kanıtlar, 23.000 yıldan daha eskidir. (2752)
İlk evcilleştirilen hayvan, bundan en az 15.000 yıl önce bir kurt atasından (Canis lupus) gelen uysal kurt (Canis lupus familyis) idi. 12.900 yıl önce meydana gelen Genç Dryas Dönemi, insanlara yiyecek arama stratejilerini yoğunlaştırmaları için baskı yapan yoğun bir soğuk ve kuraklık dönemiydi. 11.700 yıl öncesinden Holosen’in başlangıcında, elverişli iklim koşulları ve artan insan nüfûsu, küçük ölçekli hayvan ve bitkilerin evcilleştirilmesine yol açtı ve bu da insanların avcı-toplayıcılık yoluyla elde ettikleri yiyecekleri arttırmalarına izin verdi. (2753) Neolitik geçiş sırasında artan tarım kullanımı ve türlerin sürekli evcilleştirilmesi, hem insanların hem de çok sayıda hayvan ve bitki türünün biyolojisi, ekolojisi ve demografisinde hızlı bir değişimin başlangıcına işaret ediyordu. (2754) Tarımın arttığı, kentleşmeye uğrayan (2755), yüksek yoğunluklu nüfûslar geliştiren (2756), ekonomileri genişleten ve hayvancılık ve mahsul evcilleştirme merkezleri haline gelen alanlar (2757) oluştu. Bu tür tarım toplulukları Avrasya, Kuzey Afrika ve Güney ve Orta Amerika’da ortaya çıktı.
İnsanın en iyi arkadaşı olarak görülen köpekler, Doğu ve Batı Asya’daki sadece iki kurt popülasyonundan evcilleştirilmiş olabilir. Daha önce köpeklerin, yalnızca 15.000 yıl önce, sadece bir kez kurtlardan evcilleştirildiği düşünülüyordu. Ancak Nisan 2019’da UnDEAD projesindeki araştırmacılar, binlerce yıl önce yaşayan yabanî ve evcil hayvanların kalıntılarından elde edilen DNA’yı kullanarak yaptıkları çalışmalarda ilginç ve yeni bulgulara ulaştılar. Yaklaşık 4800 yıl önce 59 antik köpekten ve İrlanda’da Bronz Çağı’na ait bir köpekten elde edilen genetik materyal üzerine yapılan araştırmalar, köpeklerin birden fazla kez evcilleştirildiğini gösterdi. Genetik analizler ile dünyanın dört bir yanındaki evcil köpeklerin arkeolojik kanıtları birleştirilerek, kurtların Doğu ve Batı Asya’daki iki ayrı popülasyondan bağımsız olarak evcilleştirildiği ortaya çıktı. Bu hayvanlar daha sonra insanlarla birlikte Avrupa ve Asya’ya yayıldı. Çalışma, Doğu popülasyonundan erken evcil köpeklerin, Avrupa’ya 14.000 – 6400 yıl önce geldiğini ve kısmen yerel paleolitik köpek popülasyonunun yerini almasının yanısıra onlarla çiftleştiğini de gösterdi. Ancak bu köpekler oraya kendi başlarına seyahat etmediler ve erken Neolitik çiftçilerin Avrupa’ya yayıldıkları zaman onlarla beraber gittiler. Bu çiftçiler ayrıca domuz, inek, koyun ve keçi de getirdiler. Bulgular, Avrupalılar geldiğinde Kızılderili Kıtası’ndaki yerli insan popülasyonlarının neye benzediğini yansıtıyor, ancak Doğu Asya’dan gelen köpeklerin varlığı da yerli halk popülasyonlarının ilk başta nereden geldiğine dair bazı ipuçları sunuyor. (2758)
Yapılan yeni bilimsel çalışmalara göre, insanlar bundan 14.000 yıl önce hasta köpeklerine bakıyorlardı. İnsanlar M. Ö. 12.000’lerde hastalanan evcil köpeklerle ölene kadar haftalarca ilgileniyordu. Şubat 2018’de Almanya’da 14.000 yıllık ve şimdiye kadar bilinen en eski evcil köpek mezarı bulundu. Öldükten sonra bir köpek, başka bir köpeğin kalıntılarıyla ve aynı zamanda yetişkin bir erkek ve kadınla gömülmüştü. Bu da, hem evcil bir köpeğin en eski mezarı, hem de insanlarla birlikte gömülen en eski köpek mezarı olduğunu gösteriyor. Araştırmacılar bu bulgunun, köpeğin genç, hasta ve muhtemelen eğitimsiz olmasına rağmen, insanlarla yine de duygusal bir bağa sahip olduklarını gösterdiğini söylüyor. Bu durum, köpeğin neden iki insanla birlikte gömüldüğünü de açıklayabilir. Mezarın kendisi 1914 yılında Almanya’nın batısındaki Bonn’un bir banliyösü olan Oberkassel’de bulunmuştu. Şimdiye kadar araştırmacılar bu mezarda iki insan ve yalnızca bir köpek kalıntısı olduğunu düşünüyorlardı. Ancak mezardaki köpek kemiklerine yapılan yeni analizler, burada aslında iki köpeğin gömülmüş olduğunu gösterdi: Yaşlı bir köpek ve morbillivirüs ya da gençlik hastalığı olarak bilinen bir hastalığa sahip daha genç bir köpek. (2759)
Bundan 11.500 yıl önce Ürdün’deki insanlar köpeklerle avlanıyorlardı. Ürdün’deki insanlar o tarihte köpeklerle birlikte yaşamaya başladılar ve avlanırken onları kullandılar. Arkeologlar, köpeklerin avlarda yardımcı olarak kullanılmasının, bölgedeki arkeolojik kalıntılardaki yabanî tavşan ve diğer küçük hayvanlara ait kalıntıların dramatik artışını açıklayabileceğini öne sürüyor. Köpekler, Yakındoğu’da 14.000 yıl kadar bir süre önce insanlar tarafından evcilleştirildi, ancak bunun yanlışlıkla mı yoksa bilerek mi olduğu belli değil. Yeni araştırmalar, insanların eski köpeklerin izleme ve avlanma yeteneklerini tahmin edilenden daha fazla değer verdiğini ortaya koyabilir. Ürdün’ün kuzeydoğusundaki 11.500 yıllık yerleşim yeri Şubeyqa 6’nın hayvan kemikleri üzerine yapılan bir çalışma, yalnızca Neolitik Dönem’in başında bu bölgede köpeklerin bulunduğunu değil, aynı zamanda insanların ve köpeklerin birlikte avlandıklarını gösteriyor. (2760)
Yapılan bilimsel çalışmalarda, bugün hakaret gibi bir isim olan “Amerika” ismiyle adlandırılan Kızılderili Kıtası’nın bilinen en eski evcil köpekleri 10.000 yıllık çıktı. İllinois’te bulunan üç köpek mezarı, Kızılderili Kıtası’ndaki bilinen en eski evcil köpek tarihini M. Ö. 8000’li yıllara çekiyor. Burada yer alan 10.000 yıllık iki farklı insan yerleşiminde üç köpek mezarı ortaya çıktı. Bu da köpeklerin Kızılderili Kıtası’ndaki bilinen en eski evcil köpekler olduğunu gösteriyor. (2761)
Köpeklerin sadece görünüşünü değil, beyinlerini de değiştirdik. Köpeklerin beyin taramaları üzerine yapılan bir araştırma, köpek dostlarımızın üzerindeki etkimizin çok daha derinlere indiğini, beyinlerinin yapısını da değiştirdiğimizi gösteriyor. Köpeklerle geçirdiğimiz binlerce yılın sonunda onları korkutucu kurtlardan pofuduk, sürekli kuyruk sallayan, boyutları minik Pomeranian cinsinden büyük Danimarka tazılarına kadar değişen canlılar haline getirdik. (2762)
Yapılan bilimsel çalışmalar, Tunç Çağı’nda tilkilerin de evcilleştirildiğini gösteriyor. Katalonya’daki iki antik mezarlıkta bulunan arkeolojik kalıntılar, insanların binlerce yıl önce tilkileri de köpekler gibi evcil hayvanlar olarak kullandığını gösteriyor. Evcil tilkilerin evcil köpeklerle aynı şekilde beslendiği tespit edilirken, yük taşımada kullanılan bazı iri köpeklere daha iyi bakıldığı anlaşıldı. İspanya Bilim ve Teknoloji Vakfı’nın verdiği bilgilere göre, gömülen kızıl tilkilerin de evcil hayvanlar olarak kullanıldığına ipuçları keşfettiklerini söyleyen arkeologlar, beslenme tarzları sahiplerininkilere benzer olduğu için hem tilkilerin hem de köpeklerin evcilleştiğini tahmin ediyor. İlginç arkeolojik bulgular, Barcelona’daki Can Roqueta ve Lleida’deki Minferri arkeolojik alanlarındaki mezarlıklarda ortaya çıkarıldı. (2763) Bronz Çağ’da insanlarla birlikte gömülen ve diyetleri insanlarla aynı olan hayvanlar, tilkilerin 5000 yıl önce evcilleştirildiğini gösteriyor. İber Yarımadası’nın kuzeydoğusunda yer alan topluluklar, farklı bir ölü gömme ritüeli uyguluyordu. M. Ö. 3. binyıl ilâ 2. binyıl arasında gözlemlenen bu ritüele göre, insanlar hayvanlar ile birlikte gömülüyordu. Bilim insanları bu dönemde hem tilkilerin, hem de köpeklerin evcilleştirildiğini keşfetti. Bu hayvanların beslenme alışkanlığı, onları sahiplenen kişilerin beslenme alışkanlığına çok benziyordu. (2764)
Fakat tilkiler bugün evcil değiller ve o evcil hallerini nasıl kaybedip tekrar vahşileştiler (daha doğrusu normalleştiler), bilinmiyor.
Köpekten sonra evcilleştirilen ikinci hayvan, koyundur. Koyun, muflon adlı hayvandan evcilleştirilmiştir ve ilk kez bundan 11.000 yıl önce bugünkü Kürdistan ve Anadolu topraklarında evcilleştirilmiştir. (2765)
Bundan 10.000 yıl önce Lübnan’da koyun avı kampları kuruluyordu. Lübnan’daki Naxxarini Mağarası’nda bulunan hayvan kemikleri, koyun avcılığı için tercih edilen geçici kamp yerlerinin varlığını kanıtlıyor. Antropologlar, günümüzde Kuzeydoğu Lübnan olan bölgede 10.000 yıl öncesine tarihlenen avcılık kamplarının varlığını doğruladılar. Bu kamp yerleri, avcı toplayıcı topluluklardan tarımsal yerleşime geçilen döneme tarihleniyordu. Lübnan ile Suriye arasındaki günümüz sınırını oluşturan Anti-Lübnan Dağları’nda bulunan Naxxarini Mağarası’ndan toplanan onlarca yıllık veriler ile yapılan analizlere göre, yerleşim yerinin kısa dönemli avcılık için kullanılan bir kamp alanı olduğunu gösteriyor. Bu kamp alanları için koyun avcılığı çok önemliydi. (2766) Orta Asya’da koyunların evcilleştirilmesi ise Kürdistan ve Anadolu’dan 3000 yıl sonra, M. Ö. 6000’lerdedir. Yeni araştırma, Orta Asya’daki hayvan evcilleştirmesinin kökenlerinin en az 8000 yıl öncesine dayandığını ortaya koyuyor. Bu da, bölgeyi dünyanın en eski ve sürekli olarak iskân edilmiş yerlerinden biri haline getiriyor. Orta Asya’nın Tian Şan Dağları ve Altay Sıradağları boyunca koyunlar ve diğer evcil hayvanlar, çağdaş yaşamın temel ekonomisini oluşturur. Burada önceki kuşakların hareketleri İpek Yolu’nun ticaret ağlarının şekillenmesine yardımcı olmasına rağmen, evcil hayvanların bölgeye nispeten geç geldiği düşünülüyordu. “Nature Human Behavior” dergisinde yayınlanan yeni bir araştırma, Orta Asya’daki hayvan evcilleştirmesinin kökenlerinin en az 8000 yıl öncesine dayandığını ortaya koyuyor. Koyun, keçi ve sığırların evcilleştirilmesi ilk olarak Kürdistan ve Mezopotamya’daki Bereketli Hilal’de ve yaklaşık 10.000 yıl önce Batı Asya’nın yakın dağlık bölgelerinde, buğday ve arpa gibi bitki mahsullerinin evcilleştirilmesi ile birlikte gerçekleşti. “Neolitik Devrim” olarak bilinen bu yenilik, kuzeyde Avrupa’ya ve güneyde Afrika ve Hindistan’a yayıldı ve üç kıtadaki insan toplumlarını dönüştürdü. Ancak yakın zamana kadar, evcil bitki ve hayvanların bu etkileyici yayılımının doğuya, Neolitik yayılımın çok az kanıtı olan Orta Asya’nın zengin dağlık bölgelerine ulaşamadığı görülüyordu. Bu durum, uluslararası bilim insanlarından oluşan ortak bir ekip, Kırgızistan’ın Özbekistan ile güney sınırı boyunca bir dağ uçurumundaki Obişir V kaya sığınağını yeniden ziyaret etmeye karar verdiğinde değişti. İlk olarak 20. yy’da Sovyet arkeologlar tarafından keşfedilen ve kazılan alanda, bazıları tahıl işlemek için kullanılmış gibi görünen alışılmadık bir taş alet topluluğu bulundu. Dahası, bölgenin jeolojik katmanları boyunca, koyun ve keçi gibi görünen parçalanmış kemikler bulundu. (2767)
Koyundan kısa bir süre sonra, yine M. Ö. 9000’lerde evcilleştirilen bir diğer hayvan da domuzdur. Domuz, yaban domuzundan evcilleştirilmiştir ve ilk kez Ön Asya ile Çin’de evcilleştirilmiştir. (2768) (Etimolojiye meraklı okurlarımız için ilginç bir not: Bugün Türkçe’de kullanılan “çocuk” kelimesi Çince’den alınma bir sözcüktür ve “domuz yavrusu” demektir.)
Evcilleştirilen dördüncü hayvan, yine aynı dönemde ve ilk kez Kürdistan’da, Zağros Dağları eteklerinde evcilleştirilmeye başlanan keçidir. Keçiler, yaban keçilerinden evcilleştirilmiştir. (2769)
Saygın bilim dergisi “New Scientist”, 10.000 yıl önce Kürdistan’daki Zağros Dağları eteklerinde yaşayan insanların dünyada keçi sahibi olan ilk insanlar olduğunu yazdı. Zağros Sıradağları, Güney ve Doğu Kürdistan sınırları boyunca güneye doğru uzanıyor. Keçiler 10.000 yıl kadar önce, şimdi Doğu Kürdistan’da bulunan Zağros Dağları’nın çevresindeki bölgede evcilleştirildi. Bulgular, keçilerin evcilleştirilen ilk hayvanlardan biri olduğunu ve yalnızca köpeklerin net bir şekilde onlardan önce geldiğini gösteriyor. 10.000 yıl öncesine ait bulgulara göre, ilk önce insanlar Kirmanşah ili sınırındaki Zağros Dağı, Doğu Hersin’deki Gencire Dağı ve Bulhesen’de keçileri evcilleştirdi. Kuzeydeki tepelerde yani Doğu Kürdistan’ın Loristan iline bağlı Dilvan kasabasında da keçiler bulunuyordu. (2770)
Evcilleştirilen beşinci hayvan, bundan 10.000 yıl önce evcilleştirilen sığırdır. Sığır, uroks adlı hayvandan evcilleştirilmiştir ve ilk kez Ortadoğu’da evcilleştirilmeye başlanmıştır. (2771)
Tarihsel süreç içerisinde hangi hayvanların nasıl, ne zaman ve nerede evcilleştirildiğini kronolojik sıraya göre siz sevgili okurlarımın ilgisine sunuyorum:
● Köpek → kurttan → M. Ö. 31.000 → Sibirya (2772)
● Koyun → muflondan → M. Ö. 9000 → Kürdistan & Anadolu (2773)
● Domuz → yaban domuzundan → M. Ö. 9000 → Çin (2774)
● Keçi → yaban keçisinden → M. Ö. 8000 → Kürdistan (2775)
● Sığır → urokstan → M. Ö. 8000 → Ortadoğu (2776)
● Kedi → Afrika yaban kedisinden → M. Ö. 7500 → Kıbrıs (2777)
● Zebu → Asya uroksundan → M. Ö. 6000 → Belucistan (2778)
● Tavuk → kırmızı Hint kuşundan → M. Ö. 6000 → Güneydoğu Asya (2779)
● Ginepig → yabanî ginepigden → M. Ö. 5000 → Peru (2780)
● Eşek → Afrika yaban eşeğinden → M. Ö. 5000 → Sudan & Etiyopya (2781)
● Manda → yabanî mandadan → M. Ö. 4300 → Hindistan (2782)
● Alpaka → vikunjadan → M. Ö. 4000 → Peru (2783)
● At → yaban atından → M. Ö. 3500 → Kazakistan (2784)
● Top sığırı → bantengden→ M. Ö. 3500 → Endonezya (2785)
● Lama → guanakodan→ M. Ö. 3000 → Arjantin & Şili (2786)
● Kaz → boz kazdan→ M. Ö. 3000 → Mısır (2787)
● İpekböceği → bombyx mandarina kelebeğinden→ M. Ö. 3000 → Çin (2788)
● Ren geyiği → yabanî ren geyiğinden→ M. Ö. 3000 → Laponya (2789)
● Çift hörgüçlü Uzakdoğu devesi → yabanî çift hörgüçlü deveden→ M. Ö. 3000 → Moğolistan (2790)
● Yak (hotoz) → yabanî Tibet öküzünden→ M. Ö. 3000 → Tibet (2791)
● Güvercin → yabanî kaya güvercininden→ M. Ö. 2500 → Ortadoğu (2792)
● Koi balığı → sazan balığından→ M. Ö. 2000 → Çin (2793)
● Ördek → yeşilbaş ördekten→ M. Ö. 1000 → Çin (2794)
● Tek hörgüçlü Ortadoğu devesi → yabanî tek hörgüçlü deveden→ M. Ö. 1000 → Arabistan (2795)
● Feret → iltisseden→ M. Ö. 500 → Mısır (2796)
● Hindi → yabanî hindiden→ M. Ö. 200 → Meksika (2797)
● Altın balık → karasyus balığından→ 1000 → Çin (2798)
● Tavşan → yabanî tavşandan→ 1500 → Fransa (2799)
5 – Yukarıdaki “Sümer Tableti”nde anlatıldığına göre, Kabil ile Habil, ilk tahıllarını, ilk kuzularını sunuyorlar Enki ve Enlil’e. Enlil bu erkek kardeşleri neşeyle kutsuyor, çabalarını övüp yüceltiyor. Sonra herkes görsün diye Habil’in kuzularını havaya kaldırıyor ve “Yiyecek et, giyecek yün geldi Dünya’ya!” diye neşeyle bağırıyor. Bu olay Kabil’i kızdırıyor; çünkü Enlil kendisinin değil, Habil’in kuzularını havaya kaldırıp kutsuyor. Daha sonraki günlerde Habil, abisi Kabil’e karşı böbürleniyor, “Bereketi getiren, Anunnakiler’i doyuran, kahramanlara güç kuvvet veren, giysileri için yün sağlayan benim” diyor. Kabil de buna karşılık, “Düzlükleri yemyeşil eden, sabanla açılan yarıkları tahılla dolduran benim. Tarlalarımda kuşlar çoğalır, kanallarımda balıklar kaynaşır, yaşamı destekleyen ekmek tarafımdan üretilir. Anunnakiler’in yediklerine balıkla kuşla çeşitlendiren benim” diyor. İki kardeş uzunca bir süre tartışıp dururlar, kış boyunca didişirler. Yaz gelince yağmur yağmıyor, çayırlar kuruyor, otlaklar azalıyor. Habil sürülerini abisi Kabil’in tarlalarına sürüyor ki yarıklardan ve kanallardan su içsinler. Kabil buna çok öfkeleniyor; kardeşine derhal sürülerini uzaklaştırmasını buyuruyor. İkisi kavga ediyorlar; birbirlerine tükürüyor, yumruklaşıyorlar. Çok öfkelenen Kabil yerden bir taş kapıyor, bununla Habil’in başına vuruyor ve O’nu öldürüyor.
Semavî dînlere ait kutsal kitaplar (Tevrat, İncil ve Kur’ân) da olayı bazı değişikliklerle aşağı yukarı böyle anlatır. En büyük fark, kutsal kitaplarda Anunnakiler’in yani Enki ile Enlil’in yerine Tanrı (Yehova, Allah) vardır:
וַֽיְהִ֖י מִקֵּ֣ץ יָמִ֑ים וַיָּבֵ֨א קַ֜יִן מִפְּרִ֧י הָֽאֲדָמָ֛ה מִנְחָ֖ה לַֽיהוָֽה׃ וְהֶ֨בֶל הֵבִ֥יא גַם־ה֛וּא מִבְּכֹרֹ֥ות צֹאנֹ֖ו וּמֵֽחֶלְבֵהֶ֑ן וַיִּ֣שַׁע יְהוָ֔ה אֶל־הֶ֖בֶל וְאֶל־מִנְחָתֹֽו׃ וְאֶל־קַ֥יִן וְאֶל־מִנְחָתֹ֖ו לֹ֣א שָׁעָ֑ה וַיִּ֤חַר לְקַ֙יִן֙ מְאֹ֔ד וַֽיִּפְּל֖וּ פָּנָֽיו׃ וַיֹּ֥אמֶר יְהוָ֖ה אֶל־קָ֑יִן לָ֚מָּה חָ֣רָה לָ֔ךְ וְלָ֖מָּה נָפְל֥וּ פָנֶֽיךָ׃ הֲלֹ֤וא אִם־תֵּיטִיב֙ שְׂאֵ֔ת וְאִם֙ לֹ֣א תֵיטִ֔יב לַפֶּ֖תַח חַטָּ֣את רֹבֵ֑ץ וְאֵלֶ֙יךָ֙ תְּשׁ֣וּקָתֹ֔ו וְאַתָּ֖ה תִּמְשָׁל־בֹּֽו׃
וַיֹּ֥אמֶר קַ֖יִן אֶל־הֶ֣בֶל אָחִ֑יו וַֽיְהִי֙ בִּהְיֹותָ֣ם בַּשָּׂדֶ֔ה וַיָּ֥קָם קַ֛יִן אֶל־הֶ֥בֶל אָחִ֖יו וַיַּהַרְגֵֽהוּ׃
“Günler geçti. Bir gün Kain (Kabil) toprağın ürünlerinden Rabb’e sunu getirdi. Abel (Habil) de sürüsünde ilk doğan hayvanlardan bazılarını, özellikle de yağlarını getirdi. Rabb Abel’i ve sunusunu kabul etti. Kain’le sunusunu ise reddetti. Kain çok öfkelendi, suratını astı. Rabb Kain’e, ‘Niçin öfkelendin?’ diye sordu, ‘Niçin surat astın? Doğru olanı yapsan, seni kabul etmez miyim? Ancak doğru olanı yapmazsan, günâh kapıda pusuya yatmış, seni bekliyor. Ona egemen olmalısın.’
Kain kardeşi Abel’e, ‘Haydi tarlaya gidelim’ dedi. Tarlada birlikteyken kardeşine saldırıp O’nu öldürdü.” (2800)
አቤል፣ ቃየን ካቀረበው የበለጠ ዋጋ ያለው መሥዋዕት ለአምላክ በእምነት አቀረበ፤+ አምላክ ስጦታውን ስለተቀበለ* በዚህ እምነቱ የተነሳ ጻድቅ እንደሆነ ተመሥክሮለታል፤+ ቢሞትም እንኳ በእምነቱ አማካኝነት አሁንም ይናገራል።
“Abel’in (Habil’in) Tanrı’ya Kain’den (Kabil’den) daha iyi bir kurban sunması imân sayesinde oldu. İmânı sayesinde doğru biri olarak Tanrı’nın beğenisini kazandı. Çünkü Tanrı O’nun sunduğu adakları kabul etti. Nitekim Abel ölmüş olduğu halde, imân sayesinde hâlâ konuşmaktadır.” (2801)
وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَاَ ابْنَيْ اٰدَمَ بِالْحَقِّۢ اِذْ قَرَّبَا قُرْبَانًا فَتُقُبِّلَ مِنْ اَحَدِهِمَا وَلَمْ يُتَقَبَّلْ مِنَ الْاٰخَرِۜ قَالَ لَاَقْتُلَنَّكَۜ قَالَ اِنَّمَا يَتَقَبَّلُ اللّٰهُ مِنَ الْمُتَّق۪ينَ ﴿﴾ لَئِنْ بَسَطْتَ اِلَيَّ يَدَكَ لِتَقْتُلَن۪ي مَٓا اَنَا۬ بِبَاسِطٍ يَدِيَ اِلَيْكَ لِاَقْتُلَكَۚ اِنّ۪ٓي اَخَافُ اللّٰهَ رَبَّ الْعَالَم۪ينَ ﴿﴾ اِنّ۪ٓي اُر۪يدُ اَنْ تَبُٓواَ بِاِثْم۪ي وَاِثْمِكَ فَتَكُونَ مِنْ اَصْحَابِ النَّارِۚ وَذٰلِكَ جَزٰٓؤُا الظَّالِم۪ينَۚ
فَطَوَّعَتْ لَهُ نَفْسُهُ قَتْلَ اَخ۪يهِ فَقَتَلَهُ فَاَصْبَحَ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ
“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini gerçeğe uygun olarak anlat: Hani ikisi de birer kurban sunmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kurbanı kabul edilmeyen, diğerine, ‘Andolsun seni öldüreceğim!’ dedi. O da dedi ki: ‘Allah ancak takvâ sahiplerinden kabul eder. Andolsun ki sen öldürmek için bana el uzatsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldıracak değilim. Zirâ ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım. Ben diliyorum ki sen hem benim günâhımı hem de kendi günâhını yüklenesin, cehennemliklerden olasın! Zalimlerin cezası işte budur.’
Sonunda içindeki duygular O’nu kardeşini öldürmeye itti. O’nu öldürdü ve böylece hüsrana uğrayanlardan oldu.” (2802)
6 – Tablette anlatıldığına göre, işlediği cinayetten dolayı Kabil’e sürgün cezası veriliyor, köse yapılıyor ve “hep gezineceği bir diyara, doğuya doğru” yola çıkıyor. Sürgüne giderken yanına karısı (aynı zamanda kızkardeşi) Awan’ı da alıyor.
Kabil’in sürgüne gittiği “doğudaki uzak diyarın” neresi olduğunu bilmiyoruz. Tevrat’ta “Nod topraklarına yerleşti” deniliyor. (2803) Bahsedilen bu “Nod toprakları”nın neresi olduğunu bilmiyoruz. Afganistan mı, Türkistan mı, Hindistan mı, Bangladeş mi, Çin mi, Moğolistan mı, Japonya mı, Sibirya mı, yoksa Bering Boğazı’ndan geçip Alaska’ya mı gitmiş, sonradan batan Mu kıtasına veya Lemurya kıtasına gidip oralardaki kadim medeniyetleri mi kurmuş, Kabil abimiz bir “Seyahatname” kaleme almadığı için ve “WhatsApp”tan konum atmadığı için bilmiyoruz. Bu yüzden Yahudî âlimlerin, Hristiyan âlimlerin ve Müslüman âlimlerin eline yine çok eğlenceli bir konu geçmiş, her biri bir yer uydurmuştur. Bunları kitabın ilerleyen bölümlerinde, Kabil – Habil hadisesini anlatacağımız bölümde sizlerle paylaşacak, vakit geçsin diye üzerinde kafa yoracağız.
“Sümer Tabletleri”nde Kabil’in karısının (aynı zamanda kızkardeşi) isminin Awan olduğu söyleniyor. Kabil’in ve Habil’in hanımlarının (aynı zamanda kızkardeşleri) isimleri konusunda Yahudî “rabbin adamları” ve bizim Müslüman “radiallahu anh”lar birçok isim ortaya atmışlardır. Tabiî söylememe gerek var mı; Yahudî âlimlerin ortaya attığı isimlerin hepsi İbranice, Müslüman âlimlerin ortaya attığı isimlerin hepsi Arapça. Gülünç olmayı dahi hakketmiyorlar ama, Yahudî âlimler tüm hayatı ve evreni İbranî olarak düşündükleri hatta bizzat Tanrı’yı da “bir İbranî erkeği” olarak tahayyül ettikleri için, Müslüman âlimler tüm hayatı ve evreni Arap olarak düşündükleri hatta bizzat Tanrı’yı da “bir Arap erkeği” olarak tahayyül ettikleri için, bu böyle. Konuyu kitabın ilerleyen bölümlerinde, Kabil ile Habil’in hayatlarını anlatacağımız bölümde işleyecek, Yahudî âlimlerin uydurduğu İbranice isimleri ve Müslüman âlimlerin uydurduğu Arapça isimleri sizlerle paylaşacak, hazır eğlenmişken biz de birkaç isim uyduracağız. Kürtçe’de çok güzel kız isimleri biliyorum çünkü.
“Sümer Tabletleri”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar sekizini okuduk. Daha okuyacağımız altı tablet daha var.
Ancak bundan sonraki tabletler, Nûh Tufanı’ndan başlayarak Hz. Nûh (as)’u ve ardından Hz. İbrahim (as)’i anlattığı için, o tabletleri kitabımızın Nûh’un hayatını ve İbrahim’in hayatını anlatacağımız bölümlerinde sizlerle paylaşacağız. “İnsanın yaratılışı” ve “ilk insanlar” konusunu işlediğimiz bu bölümlerde, bizi ilgilendiren, sadece Âdem ile Havva ve Kabil ile Habil idi ve Hz. Şit (as)’e kadar olan süreçti.
“Sümer Tabletleri”nde “insanın yaratılışı” ve “ilk insanlar” konusunun nasıl anlatıldığını gördükten sonra, şimdi de Mezopotamya ve Anadolu’daki diğer antik uygarlıklar olan Hurri, Akkad, Asur, Babil ve Hitit tabletlerinde aynı konunun nasıl işlendiğine bakalım.
Önce Hurri Kürtleri’nden başlıyoruz…
– devam edecek –
DİPNOTLAR:
(2683): Sümer Tabletleri, tablet 8
(2684): Mushafa Reş, Yaratılış, bölüm 1
(2685): Tevrat, Tekvin, 1:26 – 31; 2:4 – 25; 3:1 – 24 ve 4:1
(2686): İncil, Romalılar, 5:14 – 15; I. Korintliler, 15:45
(2687): Mani, Zindegan, Kawan
(2688): Kur’ân-ı Kerîm, Baqara, 30 – 39; Âraf, 11 – 25 ve 189; Hicr, 28; İsra, 61; Kehf, 50; Tâhâ, 116 – 121
(2689): Bahá’i Reference Library, ‘Abdu’l-Bahá Bahá’u’lláh, Some Answered Questions, pages 305, 30: Adam and Eve, US Bahá’í Publishing Trust, Bahá’i International Community
(2690): Enox Kitabı, kitap 1, bölüm 14
(2691): Enox Kitabı, kitap 1, bölüm 17 – 19
(2692): Tevrat, Tekvin, 19:1 – 26
(2693): Tevrat, Ezekiel, 1:1 – 28
(2694): İncil, Yuhanna, 8:21 – 23
(2695): Kur’ân-ı Kerîm, İsra, 1
(2696): Ramayana, kitap 6, bölüm 123, “Sihirli Araba”
(2697): Ramayana, kitap 6, bölüm 124, “Kalkış”
(2698): David L. Doerner, Comperative Analysis of Life After Death in Folk Shinto and Christianity, Japanese Journal of Religious Studies, sayı 4, s. 153 – 154, Haziran – Eylül 1977
(2699): Joseph Mitsuo Kitagawa, On Understanding Japanese Religion, s. 143, Princeton University Press, Princeton 1987 / Brian Christopher Bocking, A Popular Dictionary of Shinto, s. 216, Curzon Publishing, Richmond 1997
(2700): Renato Vesco – David Hatcher Childress, Man-made UFOs 1944 – 1994: 50 Years of Suppression, Adventures Unlimited Press, Kempton 1994
(2701): Kevin Burns, Ancient Aliens, seri 3, bölüm 8, “Aliens and Lost Worlds”, History Channel, A + E Networks
(2702): Huarochirí, https://www.runasimi.de/waruchir.htm
(2703): Javier Umeres – Orlando Sánchez – Christian Lovón, Hanan Pacha, Ediciones Umeres EIRL, Lima 2018 / Angela Scherer-Kern, Samsara: Das Vermächtnis, cilt 3, BookRix Verlag, Münih 2016 / Jorge A. Flores Ochoa – Ralph Bolton, Pastoralists of the Andes, s. 84, Institute for the Study of Human Issues, Berkeley 1979 / Richard James Steele, Handbook of the Mythology, ABC – CLIO Publishing, Santa Barbara 2004 / Carla Stalling Walter, Sacred Dance Meditations, s. 346 – 355, North Atlantic Books, Berkeley 2020 / Magda von der Heydt-Coca, When Wolds Collide: The Incorporation of the Andean World into the Emerging World-Economy in the Colonial Period, Dialectical Anthropology, sayı 24, s. 1 – 43, 1999
(2704): age / age / age / age / agm
(2705): John Eric Sidney Thompson, Maya Hieroglyphic Writing, s. 71, University of Oklahoma Press, Norman 1960
(2706): Encyclopedia of Religion, cilt 14, Alejandra Siffredi, “Tehuelche Religion” maddesi, s. 363 – 366, MacMillan Publishing, New York 1987
(2707): Popol Vuh
(2708): Jaine Toth, The Navajo Concept of Hozho: Living in Harmony, Bahai Teachings, 26 Mayıs 2017, https://bahaiteachings.org/navajo-concept-hozho-living-harmony/ / Hózhó: Navajo Beauty, Navajo Weavings, IU Museum of Archaeology and Anthropology Digital Exhibits, Dlib Indiana, http://dlib.indiana.edu/omeka/mathers/exhibits/show/navajo_weavings / We Are Navajo, https://www.wearenavajo.org/we-are-navajo/about-this-site
(2709): Tevrat, Tekvin, 2:16 – 17 / Kur’ân-ı Kerim, Baqara, 35; Âraf, 19; Tâhâ, 117 – 119
(2710): Tevrat, Tekvin, 3:1 – 7 / Kur’ân-ı Kerim, Âraf, 20 – 22; Tâhâ, 115 ve 120 – 121
(2711): Tevrat, Tekvin, 3:23 – 24 / Kur’ân-ı Kerim, Baqara, 36; Âraf, 24 – 27; Tâhâ, 123 – 124
(2712): Mushafa Reş, Yaratılış, bölüm 1
(2713): Tevrat, Tekvin, 2:15
(2714): Tevrat, Tekvin, 4:2 / İncil, İbraniler’e Mektup, 11:4 / Kur’ân-ı Kerîm, Maide, 27
(2715): Homo Sapiens and Early Human Migration, Khan Academy, https://www.khanacademy.org/humanities/world-history/world-history-beginnings/origin-humans-early-societies/a/where-did-humans-come-from#:~:text=Homo%20sapiens%2C%20the%20first%20modern,about%2070%2C000%2D100%2C000%20years%20ago. / How Did Humans Evolve?, History, https://www.history.com/news/humans-evolution-neanderthals-denisovans
(2716): Peter R. Shewry, Wheat, Journal of Experimental Botany, sayı 60, Nisan 2009, https://academic.oup.com/jxb/article/60/6/1537/517393 / Raymond Cooper, Re-discovering Ancient Wheat Varieties as Functional Foods, Journal of Traditional and Complementary Medicine, sayı 5, s. 138 – 143, Temmuz 2015, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4488568/ / Als die Jäger Sesshaft Wurden, Wissenschaft, 23 Haziran 2009, https://www.wissenschaft.de/geschichte-archaeologie/als-die-jaeger-sesshaft-wurden/
(2717): Jean-Pierre Bocquet-Appel, When the World’s Population Took Off: The Springboard of the Neolithic Demographic Transition, Science, sayı 333, s. 560 – 561, Temmuz 2011
(2718): Elizabeth Pollard – Clifford Rosenberg – Robert Tigor, Worlds Together, Worlds Apart, cilt 1, s. 23, W. W. Norton & Company Publishing, New York 2015
(2719): Roger Lewin, Human Evolution: An Illustrated Introduction, s. 250, Blackwell Publishing, Malden 1984
(2720): Wolfgang Haak, Populationsgenetik der ersten Bauern Mitteleuropas – Eine aDNA-Studie an Neolithischem Skelettmaterial, Inauguraldissertation zur Erlangung des Akademischen Grades Eines Dr. Phil. Vorgelegt dem Fachbereich 02 Sozialwissenschaften, Medien und Sport der Johannes Gutenberg Universität Mainz, 18 Nisan 2016
(2721): Clark Spencer Larsen, The Agricultural Revolution as Environmental Catastrophe: Implications for Health and Lifestyle in the Holocene, Quaternary International, sayı 150, s. 12 – 20, Haziran 2006 / George J Armelagos, Brain Evolution, the Determinates of Food Choice and the Omnivore’s Dilemma, Critical Reviews in Food Science and Nutrition, sayı 54, s. 1330 – 1341, Şubat 2014 / Jonathan C. K. Wells – Jay T. Stock, Life History Transitions at the Origins of Agriculture: A Model for Understanding How Niche Construction Impacts Human Growth, Demography and Health, Frontiers in Endocrinology, sayı 11, s. 325, Mayıs 2020
(2722): Michal Feldman – Eva Fernández-Domínguez – Luke Reynolds – Douglas Baird – Jessica Pearson – Israel Hershkovitz – Hila May – Nigel Goring-Morris – Marion Benz – Julia Gresky – Raffaela A. Bianco – Andrew Fairbairn – Gökhan Mustafaoğlu – Philipp W. Stockhammer – Cosimo Posth – Wolfgang Haak – Choongwon Jeong – Johannes Krause, Late Pleistocene Human Genome Suggests a Local Origin for the First Farmers of Central Anatolia, Natuıre Communications, sayı 10, 19 Mart 2019, https://www.nature.com/articles/s41467-019-09209-7 / Tarım 11.000 Yıl Önce Kürdistan’da Başladı ve Anadolu’dan Avrupa’ya Yayıldı, Sediyani Haber, 19 Mart 2019, https://www.sediyani.com/?p=28102
(2723): Intensification of Agriculture and Social Hierarchies Evolve Together, Study Finds, Science Daily, 19 Mart 2018, https://www.sciencedaily.com/releases/2018/03/180319155739.htm / Perrin Margaryan, Tarım ve Toplumsal Hiyerarşideki Yoğunlaşma Birlikte Yaşandı, Arkeofili, 15 Nisan 2018, https://arkeofili.com/tarim-ve-toplumsal-hiyerarsideki-yogunlasma-birlikte-yasandi/ / Tarım ve Toplumsal Hiyerarşideki Yoğunlaşma Birlikte Yaşandı, Sediyani Haber, 15 Nisan 2018, https://www.sediyani.com/?p=22142
(2724): Terence A. Brown – Martin K. Jones – Wayne Powell – Robin G. Allaby, The Complex Origins of Domesticated Crops in the Fertile Crescent, Trends in Ecology & Evolution, sayı 24, s. 103 – 109, Şubat 2009, http://wrap.warwick.ac.uk/367/1/WRAP_Allaby_.pdf
(2725): Rebecca Sullivan, Ancient Grains: Why You Should Eat These Six Superfoods Eaten by the Aztec, News, 17 Ocak 2014
(2726): Raymond Cooper, Re-discovering Ancient Wheat Varieties as Functional Foods, Journal of Traditional and Complementary Medicine, sayı 5, s. 138 – 143, Temmuz 2015, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4488568
(2727): Michelle Maisto, Rediscovering Amaranth, The Aztec Superfood, Forbes, 5 Aralık 2011, https://www.forbes.com/sites/michellemaisto/2011/12/05/meet-amaranth-quinoas-ancient-superfood-cousin/
(2728): Ulrich Bahnsen, Der Treck nach Westen, Zeit Online, 20 Temmuz 2006, https://www.zeit.de/2006/30/A-Landwirtschaft/komplettansicht
(2729): Umberto Lombardo – José Iriarte – Lautaro Hilbert – Javier Ruiz-Pérez – José M. Capriles – Heinz Veit, Early Holocene Crop Cultivation and Landscape Modification in Amazonia, Nature, sayı 581, s. 190 – 193, Nisan 2020, https://www.nature.com/articles/s41586-020-2162-7 / Erman Ertuğrul, Amazonlar’da 10.000 Yıl Önce Bitki Yetiştiriliyordu, Arkeofili, 10 Nisan 2020, https://arkeofili.com/amazonlarda-10-000-yil-once-bitki-yetistiriliyordu/ / Amazonlar’da 10.000 Yıl Önce Bitki Yetiştiriliyordu, Sediyani Haber, 10 Nisan 2020, https://www.sediyani.com/?p=32902
(2730): Als die Jäger Sesshaft Wurden, Wissenschaft, 23 Haziran 2009, https://www.wissenschaft.de/geschichte-archaeologie/als-die-jaeger-sesshaft-wurden/
(2731): İstanbul’da 9000 Yıllık Tarım Aletleri Bulundu, Arkeolojik Haber, 1 Nisan 2021, https://www.arkeolojikhaber.com/haber-istanbulda-9-bin-yillik-tarim-aletleri-bulundu-29513/ / İstanbul’da 9000 Yıllık Tarım Aletleri Bulundu, Sediyani Haber, 1 Nisan 2021, https://www.sediyani.com/?p=38728
(2732): Joanna Fantozzi, Who Invented Bread?, Live Science, 11 Mayıs 2018, https://www.livescience.com/62536-who-invented-bread.html / Perrin Margaryan, Ekmeği Kim İcat Etti?, Arkeofili, 22 Mayıs 2018, https://arkeofili.com/ekmegi-kim-icat-etti/ / Ekmeği Kim İcad Etti?, Sediyani Haber, 22 Mayıs 2018, https://www.sediyani.com/?p=22560
(2733): Helen Briggs, Dünyanın En Eski Ekmek Tarifi Bulundu: Türkiye’de 9 Bin Yıl, Ürdün’de 14 Bin Yıl Öncesine Dayanıyor, BBC News Türkçe, 17 Temmuz 2018, https://www.bbc.com/turkce/haberler-44855373 / Ürdün’de 14000 Yıl Öncesine Ait Ekmek Tarifi Bulundu, Sediyani Haber, 17 Temmuz 2018, https://www.sediyani.com/?p=23289
(2734): Cynthia Larbey – Susan M. Mentzer – Bertrand Ligouis – Sarah Wurz – Martin K. Jone, Cooked Starchy Food in Hearths ca. 120 Kya and 65 Kya MIS 5e and MIS 4) From Klasies River Cave, South Africa, Journal of Human Evolution, sayı 131, s. 210 – 227, Haziran 2019, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0047248418300216?via%3Dihub / İnsanlar 120.000 Yıl Önce Kök Bitkileri Pişirerek Yiyorlardı, Sediyani Haber, 19 Mayıs 2019, https://www.sediyani.com/?p=28954
(2735): Homo Sapiens and Early Human Migration, Khan Academy, https://www.khanacademy.org/humanities/world-history/world-history-beginnings/origin-humans-early-societies/a/where-did-humans-come-from#:~:text=Homo%20sapiens%2C%20the%20first%20modern,about%2070%2C000%2D100%2C000%20years%20ago. / How Did Humans Evolve?, History, https://www.history.com/news/humans-evolution-neanderthals-denisovans
(2736): Lorraine Boissoneault, Colored Pigments and Complex Tools Suggest Humans Were Trading 100.000 Years Earlier Than Previously Believed, Smithsonian Magazine, 15 Mart 2018, https://www.smithsonianmag.com/science-nature/colored-pigments-and-complex-tools-suggest-human-trade-100000-years-earlier-previously-believed-180968499/ / Pınar Günler, Renkli Pigmentler 300.000 Yıl Önce Ticaret Yapıldığını Gösteriyor, Arkeofili, 29 Nisan 2018, https://arkeofili.com/renkli-pigmentler-300-000-yil-once-ticaret-yapildigini-gosteriyor/ / Afrika’da 300.000 Yıl Önce Ticaret Yapılıyordu, Sediyani Haber, 29 Nisan 2018, https://www.sediyani.com/?p=22342
(2737): Kaan Ünsal Alphan, Büyük Anunnaki İmparatorluğu, 2 Eylül 2016, https://www.youtube.com/watch?v=d1gogIcoXOQ
(2738): Ron Shaar – Ari Matmon – Liora K. Horwitz – Yael Ebert – Michael Chazan – M. Arnold – K. Keddadouche, Magnetostratigraphy and Cosmogenic Dating of Wonderwerk Cave: New Constraints for the Chronology of the South African Earlier Stone Age, Quaternary Science Reviews, sayı 259, Mayıs 2021, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0277379121001141?via%3Dihub / Yaren Kırdök, Afrika’daki Mağara 1, 8 Milyon Yıl Önce İnsanların Eviydi, Arkeofili, 4 Mayıs 2021, https://arkeofili.com/afrikadaki-magara-1-8-milyon-yil-once-insanlarin-eviydi/ / İnsan Kaç Yaşında?… İnsanlar 1, 8 Milyon Yıl Önce Afrika’da Ev Hayatı Yaşamış, Ateş Kullanarak Aletler Yapmış, Sediyani Haber, 4 Mayıs 2021, https://www.sediyani.com/?p=39015
(2739): Tevrat, Tekvin, 1:24 – 30 / Kur’ân-ı Kerîm, En’âm, 142; Nahl, 5; Mü’mînun, 21; Yasin, 71; Zuhruf, 12
(2740): Tevrat, Tekvin, 4:2 / İncil, İbraniler’e Mektup, 11:4 / Kur’ân-ı Kerîm, Maide, 27
(2741): Tevrat, Tekvin, 1:24 – 25
(2742): Tevrat, Tekvin, 1:26
(2743): Kur’ân-ı Kerîm, En’âm, 142
(2744): Kur’ân-ı Kerîm, Yasin, 71
(2745): Kur’ân-ı Kerîm, Zuhruf, 12
(2746): Paul Gepts – Thomas R. Famula – Robert L. Bettinger – Stephen B. Brush – Ardeshir B. Damania – Patrick E. McGuire – Calvin O. Qualset, Biodiversity in Agriculture: Domestication, Evolution and Sustainability, M. A. Zeder, “Pathways to Animal Domestication”, s. 227 – 259, Cambridge University Press, Cambridge 2012 / Pierre Pontarotti, Evolutionary Biology: Biodiversification from Genotype to Phenotype, F. Telechea, “Domestication and Genetics”, s. 397, Springer International Publishing, Basel 2015 / Mehrdad Vahabi, The Political Economy of Predation: Manhunting and the Economics of Escape, “Human Species as the Master Predator”, s. 72, Cambridge University Press, Cambridge 2015 / Jean-Denis Vigne – Isabelle Carrère – François Briois – Jean Guilaine, The Early Process of Mammal Domestication in the Near East, Current Anthropology, sayı 52, s. 255 – 271, Ekim 2011 / Melinda A. Zeder, The Domestication of Animals, Journal of Anthropological Research, sayı 68, s. 161 – 190, Yaz 2012 / Greger Larson – Dorian Q. Fuller, The Evolution of Animal Domestication, Annual Review of Ecology, Evolution and Systematics, sayı 45, s. 115 – 136, Ocak 2014 / Fiona B. Marshall – Keith Dobney – Tim Denham – José M. Capriles, Evaluating the Roles of Directed Breeding and Gene Flow in Animal Domestication, Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, sayı 111, s. 6153 – 6158, Nisan 2014 / Laurent Frantz – Erik Meijaard – Jame Gongora – James Haile – Martien A. M. Groenen – Greger Larson, The Evolution of Suidae, Annual Review of Animal Biosciences, sayı 4, s. 61 – 85, Kasım 2015 / Richard Blaustein, Unraveling the Mysteries of Animal Domestication: Whole-Genome Sequencing Challenges Old Assumptions, BioScience, sayı 65, s. 7 – 13, Ocak 2015
(2747): Greger Larson – Elinor K. Karlsson – Angela Perria – Matthew T. Webster – Simon Y. W. Hoe – Joris Peters – Peter W. Stahl – Philip J. Piperh – Frode Lingaas – Merete Fredholm – Kenine E. Comstock – Jaime F. Modiano – Claude Schelling – Alexander I. Agoulnik – Peter A. Leegwater – Keith Dobney – Jean-Denis Vigne – Carles Vilà – Leif Andersson – Kerstin Lindblad-Tohb, Rethinking Dog Domestication by Integrating Genetics, Archeology and Biogeography, Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, sayı 109, s. 8878 – 8883, Haziran 2012 / Angela Perri, A Wolf in Dog’s Clothing: Initial Dog Domestication and Pleistocene Wolf Variation, Journal of Archaeological Science, sayı 68, s. 1 – 4, Nisan 2016
(2748): Greger Larson – Elinor K. Karlsson – Angela Perria – Matthew T. Webster – Simon Y. W. Hoe – Joris Peters – Peter W. Stahl – Philip J. Piperh – Frode Lingaas – Merete Fredholm – Kenine E. Comstock – Jaime F. Modiano – Claude Schelling – Alexander I. Agoulnik – Peter A. Leegwater – Keith Dobney – Jean-Denis Vigne – Carles Vilà – Leif Andersson – Kerstin Lindblad-Tohb, agm
(2749): James A. Serpell – Deborah L. Duffy, Domestic Dog Cognition and Behavior, “Dog Breeds and Their Behavior” bölümü, Springer Verlag, Berlin & Heidelberg 2014 / Alex Cagan – Torsten Blass, Identification of Genomic Variants Putatively Targeted by Selection During Dog Domestication, BMC Evolutionary Biology, sayı 16, s. 10, Ocak 2016
(2750): Christian Natanaelsson – Mattias C. R. Oskarsson – Helen Angleby – Joakim Lundeberg – Ewen Kirkness – Peter Savolainen, Dog Y Chromosomal DNA Sequence: Identification, Sequencing and SNP Discovery, BMC Genetics, sayı 7, s. 45, Ekim 2006
(2751): Anna Druzhkova, Siberian Branch of the Russian Academy of Sciences, PLoS One, Novosibirsk 2013; “En Alter Hund”, Wissenschaft, 6 Mart 2013, https://www.wissenschaft.de/umwelt-natur/ein-alter-hund/
(2752): Die Spur des Gefährten, Der Spiegel, 7 Kasım 1999, https://www.spiegel.de/wissenschaft/die-spur-des-gefaehrten-a-fcd14757-0002-0001-0000-000015045851?context=issue
(2753): Gillian P. McHugo – Michael J. Dover – David E. MacHugh, Unlocking the Origins and Biology of Domestic Animals Using Ancient DNA and Paleogenomics, BMC Biology, sayı 17, s. 98, Aralık 2019
(2754): David E. MacHugh – Greger Larson – Ludovic Orlando, Taming the Past: Ancient DNA and the Study of Animal Domestication, Annual Review of Animal Biosciences, sayı 5, s. 329 – 351, Ekim 2016 / Greger Larson – Dorian Q. Fuller, The Evolution of Animal Domestication, Annual Review of Ecology, Evolution and Systematics, sayı 45, s. 115 – 136, Ocak 2014
(2755): Graeme Barker, The Agricultural Revolution in Prehistory: Why Did Foragers Become Farmers?, Oxford University Press, Oxford 2006 / David E. MacHugh – Greger Larson – Ludovic Orlando, agm
(2756): Jean-Pierre Bocquet-Appel, When the World’s Population Took Off: The Springboard of the Neolithic Demographic Transition, Science, sayı 333, s. 560 – 561, Temmuz 2011 / David E. MacHugh – Greger Larson – Ludovic Orlando, agm
(2757): Melinda A. Zeder, Archaeological Approaches to Documenting Animal Domestication. In Documenting Domestication: New Genetic and Archaeological Paradigms, s. 209 – 227, University of California Press, Berkeley 2006 / Dorian Q. Fuller – George Willcox – Robin G. Allaby, Cultivation and Domestication Had Multiple Origins: Arguments Against the Core Area Hypothesis for the Origins of Agriculture in the Near East. World Archaeology, sayı 43, s. 628 – 652, Aralık 2011 / David E. MacHugh – Greger Larson – Ludovic Orlando, agm
(2758): Richard Gray, DNA Gives Insight Into Prehistoric Bonds Between Dogs and Humans, PHYS, 24 Nisan 2019, https://phys.org/news/2019-04-dna-insight-prehistoric-bonds-dogs.html / Köpekler Sadece İki Kurt Türünden Evcilleştirildi, Sediyani Haber, 24 Nisan 2019, https://www.sediyani.com/?p=28815
(2759): Luc Janssens – Liane Giemsch – Ralf Schmitz – Martin Street – Stefan van Dongen – Philippe Crombé, A New Look at an Old Dog: Bonn-Oberkassel Reconsidered, Journal of Archaeological Science, sayı 02, s. 126 – 138, Şubat 2018, https://www.archaeologisches-museum-frankfurt.de/pdf/A%20new%20look%20at%20an%20old%20dog_Oberkassel%20resonsidered.pdf / Erman Ertuğrul, İnsanlar 14000 Yıl Önce Hasta Köpeklerine Bakıyordu, Arkeofili, 11 Şubat 2018, https://arkeofili.com/insanlar-14-000-yil-once-hasta-kopeklerine-bakiyordu/ / İnsanlar 14000 Yıl Önce Hasta Köpeklerine Bakıyorlardı, Sediyani Haber, 11 Şubat 2018, https://www.sediyani.com/?p=21328
(2760): Lisa Yeomans – Louise Martin – Tobias Richter, Close Companions: Early Evidence for Dogs in Northeast Jordan and the Potential Impact of New Hunting Methods, Journal of Anthropological Archaeology, sayı 53, s. 161 – 173, Ocak 2019, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0278416518301661?via%3Dihub / Erman Ertuğrul, 11.500 Yıl Önce Ürdün’deki İnsanlar Köpeklerle Avlanıyordu, Arkeofili, 17 Ocak 2019, https://arkeofili.com/11-500-yil-once-urdundeki-insanlar-kopeklerle-avlaniyordu/ / 11500 Yıl Önce Ürdün’deki İnsanlar Köpeklerle Avlanıyordu, Sediyani Haber, 17 Ocak 2019, https://www.sediyani.com/?p=27011
(2761): Bruce Bower, Dogs Lived and Died with Humans 10,000 Years Ago in the Americas, Science News, 16 Nisan 2018, https://www.sciencenews.org/article/dogs-lived-and-died-humans-10000-years-ago-americas / Erman Ertuğrul, Yeni Dünya’nın Bilinen En Eski Evcil Köpekleri 10.000 Yıllık Çıktı, Arkeofili, 20 Nisan 2018, https://arkeofili.com/yeni-dunyanin-bilinen-en-eski-evcil-kopekleri-10-000-yillik-cikti/ / Kızılderili Kıtası’nın Bilinen En Eski Evcil Köpekleri 10000 Yıllık Çıktı, Sediyani Haber, 20 Nisan 2018, https://www.sediyani.com/?p=22199
(2762): Erin E. Hecht – Jeroen B. Smaers – William D. Dunn – Marc Kent – Todd M. Preuss – David A. Gutman, Significant Neuroanatomical Variation Among Domestic Dog Breeds, Journal of Neuroscience, sayı 39, s. 7748 – 7758, Eylül 2019, https://www.jneurosci.org/content/39/39/7748 / Melis Kayhan, Köpeklerin Sadece Görünüşünü Değil, Beyinlerini de Değiştirdik, Arkeofili, 22 Eylül 2020, https://arkeofili.com/kopeklerin-sadece-gorunusunu-degil-beyinlerini-de-degistirdik-2/ / Köpeklerin Sadece Görünüşünü Değil, Beyinlerini de Değiştirdik, Sediyani Haber, 22 Eylül 2020, https://www.sediyani.com/?p=35961
(2763): Aurora Grandal-d’Anglade – Silvia Albizuri – Ariadna Nieto – Tona Majó – Bibiana Agustí – Natalia Alonso – Ferran Antolín – Joan B. López – Andreu Moya – Alba Rodríguez – Antoni Palomo, Dogs and Foxes in Early – Middle Bronze Age Funerary Structures in the Northeast of the Iberian Peninsula: Human Control of Canid Diet at the Sites of Can Roqueta (Barcelona) and Minferri (Lleida), Archaeological and Anthropological Sciences, sayı 11, s. 3949 – 3978, Ocak 2019, https://www.academia.edu/43304656/Dogs_and_foxes_in_Early_Middle_Bronze_Age_funerary_structures_in_the_northeast_of_the_Iberian_Peninsula_human_control_of_canid_diet_at_the_sites_of_Can_Roqueta_Barcelona_and_Minferri_Lleida / İspanya’da Tunç Çağı’nda Tilkiler de Evcilleştirilmiş, Arkeolojik Haber, 21 Şubat 2019, https://www.arkeolojikhaber.com/haber-ispanyada-tunc-caginda-tilkiler-de-evcillestirilmis-19870/ / Tunç Çağı’nda Tilkiler de Evcilleştirilmişti, Sediyani Haber, 23 Şubat 2019, https://www.sediyani.com/?p=27722
(2764): Ezgi Arıkan, Tilkiler Bronz Çağ’da Evcilleştirildi, Arkeofili, 11 Haziran 2019, https://arkeofili.com/tilkiler-bronz-cagda-evcillestirildi/ / Tilkiler Bronz Çağ’da Evcilleştirildi, Sediyani Haber, 11 Haziran 2019, https://www.sediyani.com/?p=29426
(2765): Melinda A. Zeder, Domestication and Early Agriculture in the Mediterranean Basin: Origins, Diffusion and Impact, Proceedings of the National Academy of Sciences United States of America, sayı 105, bölüm 33, s. 11597 – 11604, Ağustos 2008, https://www.pnas.org/content/105/33/11597
(2766): Stephen Rhodes – E. B. Banning – Michael Chazan, Mugharat an-Nachcharini: A Specialized Sheep-Hunting Camp Reveals High-Altitude Habitats in the Earliest Neolithic of the Central Levant, Plos One, 22 Ocak 2020, https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0227276 / Dilan Dede, 10.000 Yıl Önce Lübnan’da Koyun Avı Kampları Kuruluyordu, Arkeofili, 1 Ekim 2020, https://arkeofili.com/10-000-yil-once-lubnanda-koyun-avi-kamplari-kuruluyordu/ / Lübnan’da 10.000 Yıl Önce Koyun Avı Kampları Kuruluyordu, Sediyani Haber, 1 Ekim 2020, https://www.sediyani.com/?p=36090
(2767): William T. T. Taylor – Mélanie Pruvost – Cosimo Posth – William Rendu – Maciej T. Krajcarz, Aida Abdykanova – Greta Brancaleoni – Robert Spengler – Taylor Hermes – Stéphanie Schiavinato – Gregory Hodgins – Raphaela Stahl – Jina Min – Saltanat Alisher Kyzy – Stanisław Fedorowicz – Ludovic Orlando – Katerina Douka – Andrey Krivoshapkin – Choongwon Jeong – Christina Warinner – Svetlana Shnaider, Evidence for Early Dispersal of Domestic Sheep into Central Asia, Nature Human Behaviour, sayı 5, s. 1169 – 1179, Nisan 2021, https://www.nature.com/articles/s41562-021-01083-y?proof=tr / Dilan Dede, Orta Asya’da Koyunlar 8.000 Yıl Önce Evcilleştirilmiş, Arkeofili, 17 Nisan 2021, https://arkeofili.com/orta-asyada-koyunlar-8-000-yil-once-evcillestirilmis/ / Orta Asya’da Koyunlar 8000 Yıl Önce Evcilleştirildi, Sediyani Haber, 17 Nisan 2021, https://www.sediyani.com/?p=38882
(2768): E. Giuffra – J. M. Kijas – V. Amarger – O. Carlborg – J. T. Jeon – L. Andersson, The Origin of the Domestic Pig: Independent Domestication and Subsequent Introgression, Genetics, sayı 154, s. 1785 – 1791, Nisan 2000, https://www.genetics.org/content/154/4/1785 / Greger Larson – Keith Dobney – Umberto Albarella – Meiying Fang – Elizabeth Matisoo-Smith – Judith Robins – Stewart Lowden – Heather Finlayson – Tina Brand – Eske Willerslev – Peter Rowley-Conwy – Leif Andersson – Alan Cooper, Worldwide Phylogeography of Wild Boar Reveals Multiple Centers of Pig Domestication, Science, sayı 307, s. 1618 – 1621, Mart 2005, https://www.science.org/doi/10.1126/science.1106927
(2769): Melinda A. Zeder, Domestication and Early Agriculture in the Mediterranean Basin: Origins, Diffusion and Impact, Proceedings of the National Academy of Sciences United States of America, sayı 105, bölüm 33, s. 11597 – 11604, Ağustos 2008, https://www.pnas.org/content/105/33/11597
(2770): Kevin G. Daly – Valeria Mattiangeli – Andrew J. Hare – Hossein Davoudi – Homa Fathi – Sanaz Beizaee Doost – Sarieh Amiri – Roya Khazaeli – Delphine Decruyenaere – Jebrael Nokandeh – Tobias Richter – Hojjat Darabi – Peder Mortensen – Alexis Pantos – Lisa Yeomans – Pernille Bangsgaard – Marjan Mashkour – Melinda A. Zeder – Daniel G. Bradley, Herded and Hunted Goat Genomes From the Dawn of Domestication in the Zagros Mountains, Proceedings of the National Academy of Sciences, sayı 118, Haziran 2021, https://www.pnas.org/content/118/25/e2100901118 / Michael Marshall, Goats Were First Domesticated in Western Iran 10,000 Years Ago, New Scientist, 7 Haziran 2021, https://www.newscientist.com/article/2280046-goats-were-first-domesticated-in-western-iran-10000-years-ago/ / Hayvanları İlk Evcilleştirenlerin Kürtler Olduğunu Bilim de Kabul Etti │New Scientist: “Zağros Sakinleri 10.000 Yıl Önce Keçileri Evcilleştirdi”, Sediyani Haber, 10 Haziran 2021, https://www.sediyani.com/?p=39320
(2771): Ceiridwen J Edwards – Ruth Bollongino – Amelie Scheu – Andrew Chamberlain – Anne Tresset – Jean-Denis Vigne – Jillian F Baird – Greger Larson – Simon Y.W Ho – Tim H Heupink – Beth Shapiro – Abigail R Freeman – Mark G Thomas – Rose-Marie Arbogast – Betty Arndt – László Bartosiewicz – Norbert Benecke – Mihael Budja – Louis Chaix – Alice M Choyke – Eric Coqueugniot – Hans-Jürgen Döhle – Holger Göldner – Sönke Hartz – Daniel Helmer – Barabara Herzig – Hitomi Hongo – Marjan Mashkour – Mehmet Özdogan – Erich Pucher – Georg Roth – Sabine Schade-Lindig – Ulrich Schmölcke – Rick J Schulting – Elisabeth Stephan – Hans-Peter Uerpmann – István Vörös – Barbara Voytek – Daniel G Bradley – Joachim Burger, Mitochondrial DNA Analysis Shows a Near Eastern Neolithic Origin for Domestic Cattle and No Indication of Domestication of European Aurochs, Proceedings of the Royal Society, sayı 274, s. 1377 – 1385, Nisan 2007, https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rspb.2007.0020
(2772): Greger Larson – Elinor K. Karlsson – Angela Perria – Matthew T. Webster – Simon Y. W. Hoe – Joris Peters – Peter W. Stahl – Philip J. Piperh – Frode Lingaas – Merete Fredholm – Kenine E. Comstock – Jaime F. Modiano – Claude Schelling – Alexander I. Agoulnik – Peter A. Leegwater – Keith Dobney – Jean-Denis Vigne – Carles Vilà – Leif Andersson – Kerstin Lindblad-Tohb, Rethinking Dog Domestication by Integrating Genetics, Archeology and Biogeography, Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America, sayı 109, s. 8878 – 8883, Haziran 2012 / Angela Perri, A Wolf in Dog’s Clothing: Initial Dog Domestication and Pleistocene Wolf Variation, Journal of Archaeological Science, sayı 68, s. 1 – 4, Nisan 2016 / Anna Druzhkova, Siberian Branch of the Russian Academy of Sciences, PLoS One, Novosibirsk 2013; “En Alter Hund”, Wissenschaft, 6 Mart 2013, https://www.wissenschaft.de/umwelt-natur/ein-alter-hund/ / Richard Gray, DNA Gives Insight Into Prehistoric Bonds Between Dogs and Humans, PHYS, 24 Nisan 2019, https://phys.org/news/2019-04-dna-insight-prehistoric-bonds-dogs.html / Köpekler Sadece İki Kurt Türünden Evcilleştirildi, Sediyani Haber, 24 Nisan 2019, https://www.sediyani.com/?p=28815
(2773): Melinda A. Zeder, Domestication and Early Agriculture in the Mediterranean Basin: Origins, Diffusion and Impact, Proceedings of the National Academy of Sciences United States of America, sayı 105, bölüm 33, s. 11597 – 11604, Ağustos 2008, https://www.pnas.org/content/105/33/11597
(2774): E. Giuffra – J. M. Kijas – V. Amarger – O. Carlborg – J. T. Jeon – L. Andersson, The Origin of the Domestic Pig: Independent Domestication and Subsequent Introgression, Genetics, sayı 154, s. 1785 – 1791, Nisan 2000, https://www.genetics.org/content/154/4/1785 / Greger Larson – Keith Dobney – Umberto Albarella – Meiying Fang – Elizabeth Matisoo-Smith – Judith Robins – Stewart Lowden – Heather Finlayson – Tina Brand – Eske Willerslev – Peter Rowley-Conwy – Leif Andersson – Alan Cooper, Worldwide Phylogeography of Wild Boar Reveals Multiple Centers of Pig Domestication, Science, sayı 307, s. 1618 – 1621, Mart 2005, https://www.science.org/doi/10.1126/science.1106927
(2775): Melinda A. Zeder, Domestication and Early Agriculture in the Mediterranean Basin: Origins, Diffusion and Impact, Proceedings of the National Academy of Sciences United States of America, sayı 105, bölüm 33, s. 11597 – 11604, Ağustos 2008, https://www.pnas.org/content/105/33/11597 / Kevin G. Daly – Valeria Mattiangeli – Andrew J. Hare – Hossein Davoudi – Homa Fathi – Sanaz Beizaee Doost – Sarieh Amiri – Roya Khazaeli – Delphine Decruyenaere – Jebrael Nokandeh – Tobias Richter – Hojjat Darabi – Peder Mortensen – Alexis Pantos – Lisa Yeomans – Pernille Bangsgaard – Marjan Mashkour – Melinda A. Zeder – Daniel G. Bradley, Herded and Hunted Goat Genomes From the Dawn of Domestication in the Zagros Mountains, Proceedings of the National Academy of Sciences, sayı 118, Haziran 2021, https://www.pnas.org/content/118/25/e2100901118 / Michael Marshall, Goats Were First Domesticated in Western Iran 10,000 Years Ago, New Scientist, 7 Haziran 2021, https://www.newscientist.com/article/2280046-goats-were-first-domesticated-in-western-iran-10000-years-ago/ / Hayvanları İlk Evcilleştirenlerin Kürtler Olduğunu Bilim de Kabul Etti │New Scientist: “Zağros Sakinleri 10.000 Yıl Önce Keçileri Evcilleştirdi”, Sediyani Haber, 10 Haziran 2021, https://www.sediyani.com/?p=39320
(2776): Ceiridwen J Edwards – Ruth Bollongino – Amelie Scheu – Andrew Chamberlain – Anne Tresset – Jean-Denis Vigne – Jillian F Baird – Greger Larson – Simon Y.W Ho – Tim H Heupink – Beth Shapiro – Abigail R Freeman – Mark G Thomas – Rose-Marie Arbogast – Betty Arndt – László Bartosiewicz – Norbert Benecke – Mihael Budja – Louis Chaix – Alice M Choyke – Eric Coqueugniot – Hans-Jürgen Döhle – Holger Göldner – Sönke Hartz – Daniel Helmer – Barabara Herzig – Hitomi Hongo – Marjan Mashkour – Mehmet Özdogan – Erich Pucher – Georg Roth – Sabine Schade-Lindig – Ulrich Schmölcke – Rick J Schulting – Elisabeth Stephan – Hans-Peter Uerpmann – István Vörös – Barbara Voytek – Daniel G Bradley – Joachim Burger, Mitochondrial DNA Analysis Shows a Near Eastern Neolithic Origin for Domestic Cattle and No Indication of Domestication of European Aurochs, Proceedings of the Royal Society, sayı 274, s. 1377 – 1385, Nisan 2007, https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rspb.2007.0020
(2777): Carlos A. Driscoll – Marilyn Menotti-Raymond – Alfred L. Roca – Karsten Hupe – Warren E. Johnson – Eli Geffen – Eric H. Harley – Miguel Delibes – Dominique Pontier – Andrew C. Kitchener – Nobuyuki Yamaguchi – Stephen J. O’Brien – David W. Macdonald, The Near Eastern Origin of Cat Domestication, Science, sayı 317, s. 519 – 523, Temmuz 2007, https://www.science.org/doi/10.1126/science.1139518 / Hazel Muir, Ancient Remains Could Be Oldest Pet Cat, New Scientist, 8 Nisan 2004, https://www.newscientist.com/article/dn4867-ancient-remains-could-be-oldest-pet-cat/
(2778): Shanyuan Chen – Bang-Zhong Lin – Mumtaz Baig – Bikash Mitra – Ricardo J. Lopes – António M. Santos – David A. Magee – Marisa Azevedo – Pedro Tarroso – Shinji Sasazaki – Stephane Ostrowski – Osman Mahgoub – Tapas K. Chaudhuri – Ya-ping Zhang – Vânia Costa – Luis J. Royo – Félix Goyache – Gordon Luikart – Nicole Boivin – Dorian Q. Fuller –Hideyuki Mannen – Daniel G. Bradley – Albano Beja-Pereira, Zebu Cattle Are an Exclusive Legacy of the South Asia Neolithic, Molecular Biology and Evolution, sayı 27, s. 1 – 6, Haziran 2010, https://academic.oup.com/mbe/article/27/1/1/1127118
(2779): Barbara West – Ben-Xiong Zhou, Did Chickens Go North? New Evidence for Domestication, World’s Poultry Science Journal, sayı 45, s. 205 – 218, Eylül 1989, https://www.tandfonline.com/doi/abs/10.1079/WPS19890012 / Y. W. Miao – M. S. Peng – G. S. Wu – Y. N. Ouyang – Z. Y. Yang – N. Yu – J. P. Liang – G. Pianchou – A. Beja-Pereira – B. Mitra – M. G. Palanichamy – M. Baig – T. K. Chaudhuri – Y. Y. Shen – Q. P. Kong – R. W. Murphy – Y. G. Yao – Y. P. Zhang, Chicken Domestication: An Updated Perspective Based on Mitochondrial Genomes, Heredity, sayı 110, s. 277 – 282, Mart 2013, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3668654/
(2780): History of the Guinea Pig (Cavia Porcellus) in South America: A Summary of the Current State of Knowledge, http://cavyhistory.tripod.com/
(2781): Albano Beja-Pereira – Phillip R England – Nuno Ferrand – Steve Jordan – Amel O. Bakhiet – Mohammed A Abdalla – Marjan Mashkour – Jordi Jordana – Pierre Taberlet – Gordon Luikart, African Origins of the Domestic Donkey, Science, sayı 304, s. 1781, Haziran 2004, https://www.science.org/doi/10.1126/science.1096008 / Luise Dirscherl, Der Pharao und Seine Esel – Altägyptische Funde Liefern Hinweise zur Domestikationsgeschichte, Informationsdienst Wissenschaft e. V., Ludwig-Maximilians-Universität München, Referat Kommunikation und Presse, 19 Mart 2008, https://idw-online.de/de/news251836 / Roger Blench, The History and Spread of Donkeys in Africa, Overseas Development Institute, Londra, http://www.animaltraction.net/donkeys/donkeys-blench-history.pdf
(2782): Satish Kumar – Muniyandi Nagarajan – Jasmeet S. Sandhu – Niraj Kumar – Vandana Behl, Phylogeography and Domestication of Indian River Buffalo, BMC Evolutionary Biology, sayı 7, Ekim 2007, https://bmcecolevol.biomedcentral.com/articles/10.1186/1471-2148-7-186 / Y. Zhang – D. Vankan – Y. Zhang – J. S. F. Barker, Genetic Differentiation of Water Buffalo (Bubalus Bubalis) Populations in China, Nepal and South-East Asia: Inferences on the Region of Domestication of the Swamp Buffalo, Animal Genetics, sayı 42, s. 366 – 377, Şubat 2011, https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1365-2052.2010.02166.x
(2783): Jane C. Wheeler, South American Camelids – Past, Present and Future, Journal of Camelid Science, sayı 5, s. 1 – 24, Ocak 2012, http://www.isocard.net/images/journal//FILE486198178b052d8.pdf
(2784): Jan Bemmann, Steppenkrieger: Reiternomaden des 7. – 14. Jahrhunderts aus der Mongole, Hélène Martin – Dominique Armand, “Das Pferd: Domestikation, Steppenkrieger”, s. 88, LVR-Landesmuseum Bonn & Primus Verlag, Bonn 2012
(2785): Ruedi Fries – Anatoly Ruvinsky, The Genetics of Cattle, Johannes A. Lenstra – D.G. Bradley, “Systematics and Phylogeny of Cattle”, CABI Publishing, Wallingfort 1999 / I. J. Nijman – M. Otsen – E. L. C. Verkaar – C. de Ruijter – E. Hanekamp – J. W. Ochieng – S. Shamshad – J. E. O. Rege – O. Hanotte – M. W. Barwegen – T. Sulawati – J. A. Lenstra, Hybridization of Banteng (Bos Javanicus) and Zebu (Bos Indicus) Revealed by Mitochondrial DNA, Satellite DNA, AFLP and Microsatellites, Heredity, sayı 90, s. 10 – 16, Ocak 2003, https://www.nature.com/articles/6800174
(2786): Jane C. Wheeler, South American Camelids – Past, Present and Future, Journal of Camelid Science, sayı 5, s. 1 – 24, Ocak 2012, http://www.isocard.net/images/journal//FILE486198178b052d8.pdf
(2787): Susanne Hugo, Geese: The Underestimated Species, FAO, https://www.fao.org/3/V6200T/v6200T0n.htm / Wenqi Zhu – Kuanwei Chen – Huifang Li – Weitao Song – Wenjuan Xu – Jingting Shu – Wei Han, Two Maternal Origins of the Chinese Domestic Grey Goose, Journal of Animal and Veterinary Advances, sayı 9, s. 2674 – 2678, 2010, http://www.medwelljournals.com/abstract/?doi=javaa.2010.2674.2678
(2788): Marian R. Goldsmith – Toru Shimada – Hiroaki Abe, The Geneticsand Genomics of the Silkworm Bombyx Mori, Annual Review of Entomology, sayı 50, s. 71 – 100, Ocak 2005, https://www.annualreviews.org/doi/10.1146/annurev.ento.50.071803.130456 / Yanqun Liu – Yuping Li – Xisheng Li – Li Qin, The Origin and Dispersal of the Domesticated Chinese Oak Silkworm, Antheraea Pernyi in China: A Reconstruction Based on Ancient Texts, Journal of Insect Science, sayı 10, s. 180, Ekim 2010, https://bioone.org/journals/journal-of-insect-science/volume-10/issue-180/031.010.14140/The-Origin-and-Dispersal-of-the-Domesticated-Chinese-Oak-Silkworm/10.1673/031.010.14140.full
(2789): Bryan Gordon, Rangifer and Man: An Ancient Relationship, Rangifer Special Issue, sayı 14, s. 15 – 28, The Ninth North American Caribou Workshop, 2001 / Knut H. Røed – Øystein Flagstad – Mauri Nieminen – Øystein Holand – Mark J. Dwyer – Nils Røv – Carles Vila, Genetic Analyses Reveal Independent Domestication Origins of Eurasian Reindeer, Proceedings of the Royal Socociety Series, sayı 275, s. 1849 – 1855, Mayıs 2008, https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rspb.2008.0332
(2790): R. Ji – P. Cui – F. Ding – J. Geng – H. Gao – H. Zhang – J. Yu – S. Hu – H. Meng, Monophyletic Origin of Domestic Bactrian Camel (Camelus Bactrianus) and Its Evolutionary Relationship With the Extant Wild Camel (Camelus Bactrianus Ferus), Animal Genetics, sayı 40, s. 377 – 382, Temmuz 2009, https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1365-2052.2008.01848.x
(2791): David Rhode – David B. Madsen – P. Jeffrey Brantingham – Tsultrim Dargye, Yaks, Yak Dung and Prehistoric Human Habitation of the Tibetan Plateau, Developments in Quaternary Sciences, sayı 9, s. 205 – 224, Eylül 2007, https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S1571086607090136?via%3Dihub / Simon Y.W. Ho – Greger Larson – Ceiridwen J. Edwards – Tim H. Heupink – Kay E. Lakin – Peter W. H. Holland – Beth Shapiro, Correlating Bayesian Date Estimates With Climatic Events and Domestication Using a Bovine Case Study, Biology Letters, Nisan 2008, https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rsbl.2008.0073
(2792): Daniel Haag-Waxckernagel, Die Taube. Schwabe Verlag, Basel 1998 / Carlos A. Driscoll – David W. Macdonald – Stephen J. O’Brien, From Wild Animals to Domestic Pets, an Evolutionary View of Domestication, Proceedings of the National Academy of Sciences United States of America, sayı 106, s. 9971 – 9978, Haziran 2009, https://www.pnas.org/content/106/Supplement_1/9971
(2793): Eugene K. Balon, Origin and Domestication of the Wild Carp, Cyprinus Carpio: From Roman Gourmets to the Swimming Flowers, Aquaculture, sayı 129, s. 3 – 48, 1995 / C. H. Wang – S. F. Li, Phylogenetic Relationships of Ornamental (Koi) Carp, Oujiang Color Carp and Long-Fin Carp Revealed by Mitochondrial DNA COII Gene Sequences and RAPD Analysis, Aquaculture, sayı 231, s. 83 – 91, 2004 / B. T. Thai – C. P. Burridge – T. A. Pham – C. M. Austin, Using Mitochondrial Nucleotide Sequences to Investigate Diversity and Genealogical Relationships Within Common Carp (Cyprinus Carpio L.), Animal Genetics, sayı 36, s. 23 – 28, Aralık 2004, https://onlinelibrary.wiley.com/doi/10.1111/j.1365-2052.2004.01215.x
(2794): Peter Cherry – Trevor R. Morris, Domestic Duck Production, Science and Practice, “History and Biology of the Domestic Duck” bölümü, CABI Publishing, Wallingfort 2008 / Beate D. Scherf, World Watch List for Domestic Animal Diversity, Food and Agricullture Organization (FAO) of the United Nations Publishing, Roma 2000 / Documenta Archaeobiologiae, cilt 3, “Feathers, Grit and Symbolism”, Umberto Albarella, “Alternate Fortunes? The Role of Domestic Ducks and Geese From Roman to Medieval Times in Britain”, s. 249 – 258, Leidorf 2005
(2795): Ilse U. Köhler-Roleffson, Camelus Dromedarius, Mammalian Species, sayı 375, s. 1 – 8, Nisan 1991, https://academic.oup.com/mspecies/article/doi/10.2307/3504297/2600652 / Mark Beech – Marjan Mashkour – Matthias Huels – Antoine Zazzo, Prehistoric Camels in South-Eastern Arabia: The Discovery of a New Site in Abu Dhabi’s Western Region, United Arab Emirates, Proceedings of the Seminar for Arabian Studies, sayı 39, s. 17 – 30, Ocak 2009, https://www.researchgate.net/publication/269104886_Prehistoric_Camels_in_South_Eastern_Arabia_The_Discovery_of_a_New_Site_in_Abu_Dhabi’s_Western_Region_United_Arab_Emirates
(2796): James G. Fox – Renee C. Pearson – Judi A. Bell, Biology and Diseases of the Ferret, “Taxonomy, History and Use of Ferrets” bölümü, s. 3 – 170, William & Wilkins Publishing, Baltimore 1996
(2797): Camilla F. Speller – Brian M. Kemp – Scott D. Wyatt – Cara Monroe – William D. Lipe – Ursula M. Arndt – Dongya Y. Yang, Ancient Mitochondrial DNA Analysis Reveals Complexity of Indigenous North American Turkey Domestication, Proceedings of the National Academy of Sciences United States of America, sayı 107, s. 2807 – 2812, Şubat 2010, https://www.pnas.org/content/107/7/2807 / Erin Kennedy Thornton – Kitty F. Emery – David W. Steadman – Camilla Speller – Ray Matheny – Dongya Yang, Earliest Mexican Turkeys (Meleagris Gallopavo) in the Maya Region: Implications for Pre-Hispanic Animal Trade and the Timing of Turkey Domestication, PLOS ONE, sayı 7, Ağustos 2012, https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0042630
(2798): Rudolf Piechocki, Der Goldfisch und Seine Varietäten, Westarp Wissenschaften Verlag, Hohenwarsleben 1990
(2799): M. Monnerot – J. D. Vigne – C. Biju-Duval – D. Casane – C. Callou – C. Hardy – F. Mougel – R. Soriguer – N. Dennebouy – J. C. Mounolou, Rabbit and Man: Genetic and Historic Approach, Genetics Selection Evolution, sayı 26, s. 167 – 182, Ocak 1994, https://hal.archives-ouvertes.fr/hal-00894062/document
(2800): Tevrat, Tekvin, 4:3 – 8
(2801): İncil, İbraniler’e Mektup, 11:4
(2802): Kur’ân-ı Kerim, Maide, 27 – 30
(2803): Tevrat, Tekvin, 4:16
SEDİYANİ HABER
15 EKİM 2021