Bayram ve Sinagog

Parveke / Paylaş / Share

Edebiyatçı – yazar Fettah Marankoz, Sediyani Haber için yazdı…

Bayram ve Sinagog

Fettah Marankoz

     “Nene ne olursun beni de erkenden kaldır. Sabah ben de dedem ve amcalarım ile bayram namazına gideyim.” Heveslenirdim… Bayramlıklarımı akşamdan başucuma bırakır öyle uyurdum.

     Bayram sabahı dedem beni öptü, uykudan uyandırdı, “hadi kalk bayramlaşalım”dedi. Bayram namazına götürmemişlerdi… Rahmetli dedem bayramlıklarımı özenle giydirdi. Elini öptüm, kucağına aldı, kokladı.

     O dönemin bir özelliği olarak her çocuğun bayramda giymek üzere aldığı bir elbisesi olurdu. Günlerce bayramın gelmesini beklerdik. O gün özenle saklanan elbiseler çıkartılır, biz de büyük bir heyecanla giyerdik. Dükkânlar genellikle kapalı olurdu. Oyuncak satan dükkânlar hariç. Uzun zaman biriktirdiğim harçlığımın üstüne bayram harçlığını da ekler ve almak istediğim oyuncağı alırdı. O an keyfimize diyecek yoktu. Dünyalar bizimdi… Mahallenin çocukları olarak kapı kapı dolaşır, büyüklerimizin elini öperdik. Hiçbir çocuk hediyesiz gönderilmezdi. Hediyelerimiz şeker, pestil, kesme, mendil vs. olurdu.

     Kale mahallesinde bir özellik daha vardı. Rahmetli Hanım Abla. Sinagogun avlusunu özenle hazırlardı. Mahallenin tüm genç kızları bilirdi ki sinagogun avlusu o gün sadece mahallenin kızlarına tahsis edilmiştir. Genç kızlar bu avluda toplanır, şarkılar söyler, halay çeker, ip atlar ve beraberlerinde getirdikleri yemekleri ve tatlıları hep birlikte tüketirlerdi. Sesi güzel olan su bidonunu koltuğunun arasına alır ve perküsyon olarak kullanırdı. Türküyü bilen diğer kızlar da ona eşlik ederdi. “Makaram Sarı Bağlar” parçası bugüne kadar ablalarımın koro halinde seslendirmesiyle gönlümde taht kurmuştur. Avlu o gün onlarındı ve rahatsız edilmezlerdi.

     Hanım Abla biz çocukları da unutmazdı. Mahallenin tüm çocuklarını toplar, ellerine bir iki tencere verir ve mahalleye salardı. Biz çocuklar kapı kapı dolaşır, mahalleliden yağ, bulgur, şehriye gibi yiyecekler isterdik. Mahalleli Hanım Abla’nın yapacaklarından haberdar olurdu. Her aile elimizdeki tencerelere yiyecekleri bırakırdı. Elimizdekiler doldu mu Hanım Abla’ya teslim ederdik. Sinagogun avlusunda ateş yakılır, çocukların topladığı yemeklikler pişirilir ve mahallenin çocukları onu afiyetle yerdi.

     Hanım Abla tüm mahallenin ablasıydı, çok sevilirdi. En çok da çocuklar ve genç kızlar severdi.  Çünkü genç kızların rahatsız edilmeden başbaşa kalacağı tek mekân sinagogun avlusuydu.

     Güzel günlerdi… TRT‘li yıllardı ve tek kanal dönemiydi. Gece belirli bir saatten sonra yayın kesilirdi. TRT iki haftada bir film oynatırdı. Hatırladığım kadarıyla Cumartesi çok geç saatlerde bu film oynardı. Hafızam beni yanıltmıyorsa saat 22:00’de. Televizyonlar o dönemde siyah – beyazdı. En azından Kale mahallesindeki tek televizyon öyleydi. O dönem televizyon sadece Hilmi Abi’nin evinde bulunuyordu. Allah uzun ömürler versin Adliye Abla’ya. Genç kızları kırmazdı. Filmin oynayacağı Cumartesi gecesi mahallenin genç kızları toplanırdı. Odada adım atacak yer kalmazdı. “Çekirdekleri fazla ses çıkarmadan çıtlatın kızlar. Konsantremiz bozuluyor, filmin tadı kalmıyor.” Bunlar kendi aralarındaki kurallardı.

     Bir gün mahallenin kızları yine film izlemek için toplanmıştı. Oda kapalı gişe resmen. Kartal Tibet’in filmi oynayacakmış. O dönemler genç kızların sevgilisiydi Kartal Tibet. Biz çocukları ise odada istemediler. Ağlayarak eve döndüm. Aradan biraz zaman geçmişti ki küçük halam koşarak geldi. “Oda çöktü koşun” dedi. Tüm mahalleli koşarak gittik. Evet kızların birkaçı ahıra düşmüştü. Eski toprak evlerdi ve odanın zeminindeki bir ağacın kırılması sonucu çökmüştü. Kimse yaralanmamıştı. Hilmi Abi de eve yeni yetişmişti. Olayın ne olduğunu anladıktan sonra güler yüzle ve belirleyici bir tonla “Hiç kimse eve gitmiyor” dedi. Televizyonu avluya taşıdı ve kızlar da filmi seyrettikten sonra evlerine dağıldılar.

     Kale mahallesinin sokaklarında gezerken aradığım çocukluğumdur. Gözlerim hep o kapıda. Sanki sinagogun kapısı aralanacak, “Haydi çocuklar mahalle sizin. Kapı kapı dolaşın. Bugün yine şenlik var” diyecek ve mahallenin çocuklarının yüreğinde yer edinen ve hemen hemen her çocuğun başını okşayan Hanım Abla’nın sesini arar. Sesini duyar gibi oluyorum ablalarımın. “Akşama Kartal Tibet ve Fatma Girik‘in ‘Boş Beşik’ filmi var, unutmayın ha”….

     Hiç unutmadığım ve hayır cevabına hiç rastlamadığım bir altın kural ise mahalleden bir kadın kapıya çıkar ve küçede oyun oynayan çocuklardan çarşıdan gereken erzağın alınması için ricada bulunmasıydı. Mutlaka ve mutlaka aramızdan biri çarşıdan alınması gerekeni alırdı. Çünkü evde çarşıya gidecek kimsenin olmadığı ve yemeğin yetişmesi için bu eksiğin tamamlanması gerektiği bilinirdi. Bunun bahşişi genellikle pestil, kuru üzüm ya da kesme olurdu. Bu bahşişi tabiî ki diğer arkadaşlarla paylaşırdık.

     Güzel ve neşeli günlerdi…

     NOT: Olayın canlı tanığı yengem Sakine‘ye detaylı bilgileri için teşekkür ederim. Fotoğraf sinagogun kapısıdır.

fettah@gmx.net

     SEDİYANİ HABER

     14 EKİM 2021

(Foto: Mustafa Karabulut)

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir