Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi
Kürdistanlı Peygamberler – 33
■ İbrahim Sediyani
– geçen bölümden devam –
■ ASUR UYGARLIĞI VE ASUR TABLETLERİNE GÖRE İNSANIN YARATILIŞI
Mezopotamya’da kurulan antik uygarlıklar geriye genelde iyi bir miras bırakmışken, böyle ol(a)mayıp geriye kötü bir miras bırakan uygarlıklar da olmuştur. Asur Uygarlığı (M. Ö. 2025 – M. Ö. 612), bunların en başında geliyor.
Sömürgeci, yayılmacı bir devlet olan Asur İmparatorluğu, komşu uygarlıklara karşı işgalci bir yol izlemiş, içeride ise egemenliği altındaki halklara karşı zûlüm, baskı, asimilasyon ve katliâm politikaları uygulamıştır.
Kadim Mezopotamya topraklarında kurulmuş en güçlü ve büyük devletlerden biri de, Asur İmparatorluğu’dur. Toplam 1413 yıl gibi uzun bir süre tarih sahnesinde varlık göstermişlerdir. Başkentleri modern Musul kentinin hemen yakınında bulunan Ninova’dır. Etnik olarak Semitik idiler ve Sami dilini konuşuyorlardı. (3009)
Samiler’in kurduğu Akkad Uygarlığı (M. Ö. 2334 – M. Ö. 2154) yıkılınca, aynı etnik topluluk yeniden örgütlenerek Asur Devleti’ni kurdu. (3010) Ama bu yeni devlet, Akkad Devleti’nin özellikle ilk yılları, bilhassa Büyük Sargon olarak anılan Akkad Kralı I. Sargon ya da özgün Akkadca adıyla Şarrukino (iktidar yılları M. Ö. 2334 – M. Ö. 2279) dönemindeki gibi adil ve hoşgörülü değil, Akkad’ın son yılları gibi baskıcı bir rejime sahipti.
Mezopotamya’nın orta yerinde küçük bir şehirde ortaya çıkıp birdenbire nasıl bu kadar güçlendiler, nasıl bu kadar hızlı yayıldılar, incelenmeye değer bir konu.
Asurlular çok iyi savaşçılardı. Önlerinde kimse duramıyordu. Başlangıçta birkaç bin kişiden oluşan küçük bir topluluktular, ama birdenbire ortaya çıktılar ve hızla yayıldılar, Mezopotamya’nın en güçlü uygarlıklarını, en güçlü ordularını dize getirdiler ve coğrafyanın en büyük gücü oldular. Asurlular, sürekli savaşarak, batıda Doğu Akdeniz’de Libya, Mısır ve Kıbrıs’tan doğuda İran’a, kuzeyde Kafkasya’dan güneyde Arap Yarımadası’na kadar uzanan büyük bir imparatorluk yarattılar. (3011) O zamana kadar dünyanın en büyük imparatorluğu idiler. (3012)
Onların birdenbire ortaya çıkıp hızla yayılması, önlerinde kimsenin duramaması, çok iyi savaşçılar oldukları için en güçlü orduların bile karşılarında tutunamaması, tıpkı onlardan binlerce yıl sonra kuzeyden gemilerle gelen Vikingler’in, birkaç yüzyıl sonra da doğudan at sırtında gelen Moğollar’ın durumuna benziyor. Onlar da “bir avuç insan” idiler ama önlerinde hiç ama hiç kimse duramamıştı.
Çok iyi savaşçılardı. Asur ordusu son derece düzenli bir orduydu. Karşılarında hiçbir güç duramıyordu. Asurlular, demir silahlarla ilk silahlandırılanlardı ve birlikleri gelişmiş, etkili askerî taktikler kullandı. Ordu savaş arabaları kullanıyordu. (3013)
Bir o kadar da zalim ve acımasız idiler. İşgal ettikleri toprakların halklarını buradan sürer, şehirlerini yakıp yıkarlardı. Sonra o topraklara kendi halkını yerleştirip oraları “Asurlulaştırırlardı”. Acımasız bir ulus olarak tanınan Asurlular, yendikleri milletleri soykırıma uğratır, birçok insanı işkence ile öldürürlerdi. (3014)
Özellikle coğrafyanın kadim halkı olan Kürtler’e karşı korkunç katliâmlar yapmışlardır. Guti Kürtleri’ni soykırıma uğrattılar. (3015) Mittani Kürt Uygarlığı (M. Ö. 1500 – M. Ö. 1300)’nı yıktıklarında, bütün önemli Mittani Kürt şehirlerini yakıp yıkmışlardır. (3016) Mittaniler’e karşı zaferlerini Gutiler’e karşı zafer olarak kabul etmişler, bu duygularla kutlamışlardır. (3017) Bilhassa Orta ve Yeni Asur dönemlerinde Yahudî Kürtler’e korkunç zûlümler yapmışlardır. (3018)
Asurlular’ın bazı kanunları son derece sert kurallardan oluşmaktaydı. Şiddeti propaganda aracı olarak kullanmışlardır. Mezopotamya’da birçok ulusa soykırım yaptılar, birçok antik şehri yok ettiler. Aryan halklarına ve Yahudîler’e büyük katliâmlar yaptılar. Savaş, işgal ve katliâm karneleri bir hayli kabarıktır. (3019)
Asur İmparatorluğu, istisnasız tüm tarihçiler tarafından “tarihin ilk emperyalist devleti” olarak kabul edilir. Sömürgeciliği ve yayılmacılığı, işgal ve asimilasyonu yeryüzünde onlar başlattılar. (3020)
Bazı Kürt yazarlar, Asurlular’ın da Kürt olduğunu söylemektedirler, fakat bu iddiâ doğru değildir hatta saçmadır. Asurlular Kürt değildirler!
Asurlular tıpkı Akkadlılar gibi Semitik kökenlidirler. Sami dilini konuşuyorlardı. (3021) Muhtemelen günümüzdeki Asurîler’in, Süryanîler’in ve Aramîler’in ataları idiler. (3022)
Asur İmparatorluğu’nu kuranlar Kürtler değildir, fakat yıkanlar Kürtler’dir. M. Ö. 612 tarihinde Med Kürtleri tarafından yıkılmıştır. Medler, işgalci, zalim ve baskıcı Asur İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra, muazzam ve muhteşem bir uygarlık olan Med İmparatorluğu (M. Ö. 612 – M. Ö. 549)’nu kurdular. (3023)
Med Kürtleri, kendilerine her türlü zûlmü yapan, tarihin ilk emperyalist devleti olan zorba ve baskıcı Asur İmparatorluğu’nu M. Ö. 612 yılında devirdiklerinde, takvimler 21 Mart gününü gösteriyordu ve binyıllardır “Bahar Bayramı” adıyla her yıl 21 Mart günü kutlanan Newroz (Nevruz) Bayramı da aslında bu sebepten dolayı kutlanmaya başlanmıştır. Aslında kutlanan olay, Asur’un yıkılışıdır. (3024) Newroz (Nevruz) Bayramı’nın kökenini ve nasıl ortaya çıktığını birazdan anlatacağız.
“Asur İmparatorluğu”, ismini, Asurlular’ın asıl memleketi olup küçük bir şehir olan Aşur’dan (bugünkü Qal’â’t- Şirket) alır. Aşur şehri, bir dizi başka Asur şehri ile birlikte M. Ö. 2600’de kurulmuş gibi görünüyor. Bununla birlikte, başlangıçta Sümer egemenliğindeki idarî merkezler olmaları muhtemeldir. Asurlular’ın asıl başkenti olan Aşur, M. Ö. 2600’lerde Mezopotamya’da Akkadca konuşan bir dizi şehir devletinden (vilayetinden) sadece biriydi. (3025) Asur, şehir devleti Aşur’un yükselişinden önce bazen “Subartu” ve “Azuhinum” olarak da biliniyordu, ardından “Aşşurayu” oldu. Şehir, muhtemelen adını Koruyucu Tanrı Aşur’dan alıyordu. Asur İmparatorluğu’nun yıkılmasından sonra, M. Ö. 605’ten M. S. 7. yy’ın sonlarına kadar, insanlar bölgeyi çeşitli şekillerde “Asurya”, “Asur”, “Asor”, “Asuristan” ve bazen de – etimolojik olarak Asur’dan türeyen – “Suriye” gibi adlarla isimlendirdiler. (3026)
Bugünkü bir ülkenin ismi olan “Suriye” adının nereden geldiği tam olarak bilinmemekle birlikte, ismini Asur İmparatorluğu’ndan aldığı ve “Asuriye” adından geldiği düşünülmektedir. “Suriye” adının “Asuriye” ifadesinden geldiğini hem bendeniz 2009 yılında yayınlanan ve ilk kitabım olan “Adını Arayan Coğrafya” adlı eserimde belirtmiştim (3027), hem de farklı ülkelerden bazı etimologlar ve tarihçiler belirtmişlerdir (3028).
Asur İmparatorluğu’nun tarihi, devletleşmeden önceki Erken Asur Dönemi (takriben M. Ö. 2500 – M. Ö. 2025)’ni saymazsak, üç ayrı döneme ayrılır: Erken Asur İmparatorluğu (M. Ö. 2025 – M. Ö. 1378), Orta Asur İmparatorluğu (M. Ö. 1392 – M. Ö. 934) ve Yeni Asur İmparatorluğu (M. Ö. 911 – M. Ö. 612). (3029)
Asur’un “şehir devleti” statüsüne yükselmesi, Sümer veya Akkad hükümdarları için bir “ileri karakol” olmasından önceydi. Sonunda Asur’u kuracak olan Akkadca konuşan insanlar (tarihsel olarak kanıtlanmış en eski Sami konuşan insanlar) (3030), M. Ö. 3500 – M. Ö. 3000 arasında (3031), daha önce Yukarı Mezopotamya’dan yani Kürdistan’dan gelen önceki Sümerce konuşan Kürt nüfûsla karıştı (3032). M. Ö. 3000’lerde, Sümerliler ve Akkadlılar arasında Mezopotamya’da yaygın “iki dilliliği” içeren çok samimî bir kültürel ortak yaşam gelişti. Kürdî bir dil olan Sümerce’nin Samî bir dil olan Akkadca üzerindeki etkisi, büyük ölçekte sözcüksel ödünç almadan sözdizimsel, morfolojik ve fonolojik yakınlaşmaya kadar tüm alanlarda belirgindir. Bu, bilim insanlarını M. Ö. 3. binyılda Sümerce ve Akkadca’dan bir “sprachbund” (dilbirliği) olarak bahsetmeye sevketti. (3033) Akkadca, M. Ö. 3. binyılın sonu ve 2. binyılın başlangıcından sonra (kesin tarihlendirme tartışma konusudur), Mezopotamya’nın konuşulan dili olarak Sümerce’nin yerini kademeli olarak aldı, Sümerce kutsal, törensel bir dil olarak kullanılmaya devam etti. (3034) Varsayımlar, Asurlular’ın, Sami göçmenlerle daha da eski Xalef ve Samarra kültürlerinden Sümer olmayan sakinlerin bir karışımından ortaya çıktığı yönündedir. (3035) Asıl memleketleri ve çıkış noktaları olan Aşur şehri, Babil ile Anadolu, Elam ile Kürdistan’da Zağros ve Cezire Botan arasındaki ticaret yolları üzerinde, Dicle Nehri üzerinde yer alıyordu. (3036)
Aşur şehri tarih sahnesine ilk kez bağımsız olarak, bu günden yaklaşık 4000 yıl önce çıkar. Bağımsızlık öncesinde şehir, Mezopotamya’nın tümünü etkisi altında bırakan, kabul edildiği gibi söyleyecek olursak tarihi başlatan Sümerliler’in kontrolündeydi. Daha sonrasında Sümer kültürü etkisini bir anlamda devrederek yerini bölgenin ilk imparatorluklarına bırakmaya başladığı dönemlerde Aşur bağımsız bir şehir olarak önem kazanmaya başladı. (3037)
Kutsal kitap Tevrat, Aşur şehrinin, Hz. Nûh (as)’un oğlu Sam’ın sonraki nesiller tarafından “Şehrin Koruyucu Tanrısı” olarak tanrılaştırılan oğlu Aşur tarafından kurulduğunu belirtiyor. (3038) Fakat tarihsel belgeler farklı şeyler söylüyor. “Asur Krallar Listesi”ne göre Asur Erken Dönemi’nin bilinen en eski kralı, M. Ö. 2450’den M. Ö. 2400’e kadar 50 yıl hüküm süren Tudiya (? – M. Ö. 2400) idi. (3039) Tudiya’nın yerine Adamu (iktidar yılları M. Ö. 2400 – M. Ö. 2375) geçti. (3040) Adamu’nun ardından, “Asur Krallar Listesi”, Aşur’un şehir devleti statüsüne ulaşmasından önce 13 hükümdar daha verir. Bunların isimleri Yangi (iktidar yılları M. Ö. 2375 – M. Ö. 2350), Suhlamu (iktidar yılları M. Ö. 2350 – M. Ö. 2325), Harharu (iktidar yılları M. Ö. 2325 – M. Ö. 2300), Mandaru (iktidar yılları M. Ö. 2300 – M. Ö. 2275), İmsu (iktidar yılları M. Ö. 2275 – M. Ö. 2250), Harsu (iktidar yılları M. Ö. 2250 – M. Ö. 2225), Didanu (iktidar yılları M. Ö. 2225 – M. Ö. 2200), Hanu (iktidar yılları M. Ö. 2200 – M. Ö. 2175), Zuabu (iktidar yılları M. Ö. 2175 – M. Ö. 2150), Nuabu (iktidar yılları M. Ö. 2140 – M. Ö. 2125), Abazu (iktidar yılları M. Ö. 2125 – M. Ö. 2100), Belus (iktidar yılları M. Ö. 2100 – M. Ö. 2075) ve Azarah (iktidar yılları M. Ö. 2075 – M. Ö. 2050)’tır. Muhtemelen göçebe olan bu krallar hakkında henüz somut birşey bilinmiyor. Çünkü Asur Krallığı’nın erken tarihi hakkında çok az şey bilinmekte. (3041) Çadırlarda yaşayan bu en eski krallar, bağımsız yarı-göçebe pastoral yöneticilerdi. Bu krallar bir noktadan sonra tamamen şehirlileştiler ve M. Ö. 21. yy’ın ortalarında Aşur şehir devletini kurdular. (3042)
Asur devleti, M. Ö. 2025 tarihinde kuruldu. Başkenti Aşur’dur. Devlet ilk kurulduğunda, başkent Aşur’un nüfûsu takriben 10.000 kişiydi. (3043)
Uşpia (iktidar yılları M. Ö. 2080 – M. Ö. 2030), Asur’un ilk tamamen kentleşmiş bağımsız kralı gibi görünüyor ve geleneksel olarak aynı adı taşıyan şehirde Tanrı Aşur’a adanmış tapınaklara sahip olduğu düşünülüyor. (3044) Uşpia Asur’u kurdu ve ilk Asur tapınağını Tanrı Aşur’a adadı. (3045) O’nu Asur’da çeşitli inşaat işlerini yürüten Kikkiya (? – ?) dışında çok az bilinen Sulili (? – ?) ve Akiya (? – ?) izledi. Bazı akademisyenler ayrıca Ur’un Amar-Sin (iktidar yılları M. Ö. 2046 – M. Ö. 2038)’in çağdaşı olan Zariqum (? – ?)’u “Asur Krallar Listesi”nde görünmese de, bir Asur hükümdarı olarak kabul ederler. (3046)
Yaklaşık olarak M. Ö. 2025’te I. Puzur-Aşur (? – ?) adında bir kral Asur tahtına geldi ve O’nun yeni bir hanedanın kurucusu mu yoksa Uşpia’nın soyundan mı geldiği konusunda tarihçiler arasında ihtilaf var. Aşur’da inşaat projeleri yürüttüğünden bahsedilir ve kendisi ve halefleri “İşşi’ak Aşur” (Asur Genel Valisi) ünvânını aldılar. Bu tarihten itibaren Asur, “karum” adlı ticaret kolonilerini Mezopotamya Kürdistanı’ndaki Hurri topraklarına ve Anadolu Kürdistanı’ndaki Hitit (Hatti) topraklarına yaymaya başladı. (3047)
Asur’un yükselişinde Kral İlu-Şuma (iktidar yılları M. Ö. 1945 – M. Ö. 1906) ve oğlu Erişum (iktidar yılları M. Ö. 1906 – M. Ö. 1900) zamanlarında bu iki kralın ticaret konusundaki politikaları büyük rol oynamıştır. İlu-Şuma Aşağı Mezopotamya’dan gelen tüccarlara birtakım imtiyazlar tanımış, onları bu şekilde Asur’a çekmeyi başarmıştır. Aynı zamanda doğu ile yapılan kalay ticaretini de kontrol altına almayı başarmıştır. Böylece Aşağı Mezopotamyalı tüccarlar Asur’a gelip daha ucuz fiyattan kalay alabilmekte, çoğunluğu Basra Körfezi üzerinden gelen bakırı satabilmekteydi. Güneyden gelen üç kervan yolu olduğu anlaşılmaktadır Ur – Nippur – Asur, Dicle üzerinden ve Elam – Dicle doğusundaki Der – Asur yolları. İlu-Şuma’nın oğlu Erişum ise gümüş, altın, bakır, kalay, arpa ve yün ticaretini vergiden muaf tutarak bu ticareti büyük ölçüde Asur üzerine çekmiştir. (3048)
İlu-Şuma’nın diğer oğlu ve halefi olan İkunum (iktidar yılları M. Ö. 1876 – M. Ö. 1861), Tanrı Ningal için büyük bir tapınak inşâ etti. (3049) Aşur şehrinin surlarını daha da güçlendirdi ve Asur’un Anadolu’daki kolonilerini sürdürdü. (3050)
Sümer, Akkad ve Babil gibi büyük Mezopotamya “uygarlıklar beşiği”nin önemli bir bölümünü oluşturan Asur, zamanının teknolojik, bilimsel ve kültürel başarılarının zirvesine ulaştı. Aşur şehrinde, Şehir Tanrısı Aşur ve Hava Tanrısı Adad için ilk büyük tapınaklar dikildi. Aşur, I. Şemşi-Adad (iktidar yılları M. Ö. 1809 – M. Ö. 1776) döneminde imparatorluğun başkentiydi. Şehrin gücü ve etkisi Dicle Nehri vadisinin ötesine genişletildi. Bu dönemde Büyük Kraliyet Sarayı inşâ edilmiş ve Aşur Tapınağı bir ziggurat ile genişletilip büyütülmüştür. Aşur hızla bir ticaret merkezi haline geldi ve ticaret yolları şehirden Assurlu tüccarların ticaret kolonileri kurdukları Anadolu’ya uzanıyordu. Anadolu’daki bu Asur kolonilerine “karum” deniyordu ve çoğunlukla kalay ve yün ticareti yapılıyordu. Asurlu tüccarlar, bakır, gümüş ve altın için kalay ve giysi ticareti yapmak için Anadolu’da ticaret kolonileri ağı kurdular. (3051)
Gümüş ana para birimiydi ve Anadolu’da kalay da vardı. Aşur’dan altın ihracatı kesinlikle yasaktı. Bakır, gümüş ve altın, en ünlüsü Kültepe olan geniş bir ticaret kolonileri (karum) sisteminin bulunduğu Anadolu’dan ithal edildi. Asur’da ticareti yapılan kalay doğudan, muhtemelen Özbekistan’dan geliyordu ve Anadolu’ya taşınıyordu. Asur tekstil endüstrisi önemliydi, ancak tekstiller, özellikle daha kaliteli olanlar da Babil’den ithal edildi. Ur, Larsa ve Mari’de bir tapınağın veya kraliyet idaresinin gözetiminde tekstillerin üretildiği merkezî dokuma odaları varken, Aşur’daki tekstil üretimi merkezî kontrol altında görünmüyordu. (3052) Eski Asur İmparatorluğu’nun en zengin kaynağı ve ticaret merkezi (karum), günümüzde Türkiye’de, Kayseri (Mazaka) ilimizin 20 km kuzeydoğusunda bulunan Karaev köyü yakınındaki Kültepe’deki çivi yazılı belgelerdedir. (3053)
Asur, yeni kurulan şehir devleti Babil ile M. Ö. 1800 civarında çatışmaya girdi ve sonunda Ur, İsin, Larsa, Kiş, Nippur, Eridu, Lagaş, Umma gibi çok daha eski Sümer-Akkad devletlerini ve güneydeki şehirleri gölgede bıraktı. Uruk, Akşak ve Adab’ı topraklarına dahil etti. Sınırlarını dört bir taraftan emniyete aldıktan sonra sakin ve huzurlu bir döneme girdi. Asur şehrinin mütevazi dönemi I. Şemşi-Adad ile beraber sona erdi. I. Şemşi-Adad şehri çok daha geniş bir coğrafyada hüküm süren bir imparatorluğun parçası haline getirdi. Ancak I. Şemşi-Adad’ın hükümranlığı da uzun sürmemiştir. Ölümünden sonra Amorit kökenli Babil Kralı Hammorabu (M. Ö. 1810 – M. Ö. 1750) liderliğindeki Babil İmparatorluğu ve Kürt Mittani İmparatorluğu tarafından Adad’ın toprakları kontrol altına alındı. Antik kayıtlardan anlaşıldığı kadarı ile, M. Ö. 1500’e kadar Aşur şehri direkt olarak Mittani kontrolü altında olmasa da Mittani etkisinden doğrudan etkilenmiştir. (3054)
Babil İmparatorluğu, Hammorabu’nun ölümü üzerine hızla çözülmeye başladı ve Babil, Hammorabu’nun halefi Samsu-İluna (iktidar yılları M. Ö. 1750 – M. Ö. 1712) döneminde Asur üzerindeki kontrolünü kaybetti. İç istikrarsızlık, M. Ö. 1732 – M. Ö. 1727 yılları arasında yaklaşık 6 yıllık bir süre boyunca hızlı bir şekilde art arda hüküm süren dört kralla (Nasir-Sin, Sin-Namir, İpqi-İştar ve Adad-Salulu) ortaya çıktı. Babilonya, bu duruma müdahale edemeyecek veya bundan faydalanamayacak kadar güçsüz görünüyordu. Bel-Bani (iktidar yılları M. Ö. 1700 – M. Ö. 1691)’nin halefi ve muhtemelen oğlu ya da erkek kardeşi olan Libaya (iktidar yılları M. Ö. 1630 – M. Ö. 1613), Hattiler (Hititler) gibi komşuları tarafından rahatsız edilmeyen nispeten barışçıl, güvenli ve istikrarlı bir Asur’a hükmetti. Hurriler, Amoritler, Babilliler, Elamitler ve Mittaniler. Babilliler’in ve Amorlular’ın Asur’dan atılmasından sonra öne çıkan Adaside Hanedanlığı’nda Bel-Bani’nin yerine geçti. (3055)
Asur İmparatorluğu, M. Ö. 1440 – M. Ö. 1393 yılları arasında Mittani Kürt Uygarlığı’na bağlı kalmıştır. Asur, M. Ö. 1440 tarihinde Mittani Kralı Şauştatar (iktidar yılları M. Ö. 1440 – M. Ö. 1415) tarafından boyun eğdirildi. Hanedan ve ülke bu periyotta resmî olarak feshedilmemiş olmasına rağmen Mittaniler ülkenin dış ve iç işlerinde önemli ölçüde söz sahibi olmuşlardır. Şauştatar, Asur Tapınağı’nın altın ve gümüş kapılarını başkenti Vaşşuganni’ye (bugünkü Serê Kanî / Raselayn / Ceylanpınar) götürdü. (3056)
Mittaniler’in M. Ö. 14. yy’da Mezopotamya coğrafyasında giderek etkisini yitirmeye başlamasının ardından Aşur şehrinin yöneticileri Asur’un tekrar bağımsız olması gerektiğini savunmaya başladılar. I. Eriba-Adad (iktidar yılları M. Ö. 1392 – M. Ö. 1366) döneminde, Mittaniler’in Asur üzerindeki etkisi azalmaya başladı. I. Eriba-Adad, Kur’ân-ı Kerîm’de ismi belirtilmeksizin “Firavun’un karısı” denilerek (3057) kendisinden bahsedilen Hz. Asiye (Nefertiti; Taduxepa)’nin babası olan (3058) Mittani Kralı Tuşratta (iktidar yılları M. Ö. 1370 – M. Ö. 1350) ile kardeşi (Hz. Asiye’nin amcası) II. Artatama (iktidar yılı M. Ö. 1350)’ya karşı Asurlular’dan destek ararken kendisine “Hurri Kralı” diyen oğlu III. Şuttarna arasında bir hanedan savaşına katıldı. Asur yanlısı bir grup, Mittani Kraliyet Sarayı’nda göründü. I. Eriba-Adad, böylece sonunda Asur üzerindeki Mittani nüfûzunu kırmıştı. Asur Kralı I. Aşur-Uballit (iktidar yılları M. Ö. 1365 – M. Ö. 1330), III. Şuttarna’yı yenerek Mittani Kürt İmparatorluğu egemenliğine son verdi. Asur Kralı daha da ileri giderek Kürdistan, Anadolu ve Levant’taki toprakları ilhak etti, böylece Asur’u bir kez daha büyük bir imparatorluğa dönüştürdü. (3059) Hırslı Asur Kralı daha da ileri gitti, Babil’e saldırdı, onu da işgal etti ve tahtına kendisine sadık bir kukla hükümdar oturttu. Asur daha sonra Orta Mezopotamya’da Babil topraklarını ilhak etti. (3060) Bu dönemde Asurlular, Hurri Kürt İmparatorluğu’nu devirdi. Mittani ve Hitit Kürt İmparatorluğu’nun çoğunu ilhak etti ve Yakındoğu’da Mısır İmparatorluğu, Babil, Elam, Kenan ve Frigya’yı gölgede bıraktı. (3061) Aşur-Uballit, Asur kontrolünü kuzeydeki Ninova ve Arbela (bugünkü Erbil)’nın zengin tarım arazileri üzerinde genişletti. (3062)
Mittani Kürt Uygarlığı’nı yok eden Asur Kralı I. Aşur-Uballiṭ, Mittani başkenti Vaşşuganni’yi (bugünkü Serê Kanî / Raselayn / Ceylanpınar) ve Taidu şehrini barbarca yöntemlerle yıkıp altını üstüne getirdi. Mittani Kürt halkına karşı korkunç bir soykırım uyguladı, bölgede katliâm yaptı. Öte yandan Aşağı Mezopotamya’daki konumunu pekiştirmek için I. Aşur-Uballiṭ, kızını Babil Kralı’yla evlendirdi; fakat oğulları Babil’deki bir ayaklanmada öldürüldü. (3063)
Mittani Kürtleri’ni kurtaramayan Hitit Kürtleri, uzun yıllar Asur’a karşı başarısız bir ekonomik savaşta Babil ile ittifak kurdular. Asur artık büyük ve güçlü bir imparatorluktu ve bölgedeki Mısır ve Hitit çıkarları için büyük bir tehditti. Belki de işgalci ve yayılmacı Asur hırslarından korkan bu iki gücün birbirleriyle barış yapmasının nedeni buydu. (3064)
Bağımsızlığın kazanılması ardından bu dönemin başını çeken I. Aşur-Ubalit (iktidar yılları M. Ö. 1365 – M. Ö. 1330) tarafından Aşur şehri yayılmaya ve topraklarını genişletmeye başladı. Bu kazanımlar ile beraber bölgenin o dönemdeki en büyük güçleri olan Babil ve Mısır imparatorluklarından statüsünün diplomatik olarak tanınmasını talep etmiştir. (3065) O’nun halefleri Enlil-Ninari (iktidar yılları M. Ö. 1329 – M. Ö. 1320) ve Arik-Den-İli (iktidar yılları M. Ö. 1319 – M. Ö. 1308) ise Asur topraklarını daha da genişletmişlerdir. Arik-Den-İli Asur gücünü pekiştirdi ve her ikisi de Kürt olan Lololar’ı (Lullubi) ve Gutiler’i boyunduruk altına alarak Doğu Kürdistan’a doğru Zağros Dağları’nda başarılı bir sefer düzenledi. Bu esnada Kürtler’e karşı acımasız katliâmlar yapıldı. Nigimhi topluluğunu boyunduruk altına aldı. Suriye’de, muhtemelen Aramîler’in veya bir Aramî kabilesinin ataları olan Ahlamu grubunun Sami kabilelerini yendi. Levant’ın derinliklerine seferler düzenleyip Sutean ve Yauru topluluğuna boyun eğdirdi. (3066)
Onların ardından tahta çıkan I. Adad-Nirari (iktidar yılları M. Ö. 1307 – M. Ö. 1275), aynı işgalci ve yayılmacı siyeseti sürdürdü. Hititler’in müttefiklerine desteğine rağmen, Hanigalbat’ı ve Anadolu’nun diğer bağımsız Hurro-Mittani krallıklarını “fethetti”. Ayrıca Babil topraklarının büyük bir bölümünü ilhak eden Kaar İştar Savaşı (M. Ö. 1280)’nda Babil’i ezici bir yenilgiye uğrattı. (3067) Hitit kralları, hükümdarlığı döneminde Asur kralına karşı yatıştırıcı bir tavır takınmışlardır. (3068) Kendi ünvânını “Kainâtın Kralı” olarak belirleyen I. Adad-Ninari, Mittani topraklarını işgal ederek bir yüzyıl önce bölgeye ve Asur’a hükmeden bir krallığı topraklarına katmış oldu. I. Adad-Nirari, zaferini anlattığı yazıtta, Mittani şehri Taidu’ya “tuz ektiğini” söyler. (3069) Bu bir bakıma Kürtler’e yaptığı katliâmın ve şehirde taş üstüne taş bırakmadığının açık itirafıdır.
Ardından Asur tahtına çıkan I. Şalmaneser (iktidar yılları M. Ö. 1274 – M. Ö. 1245), ilk yılında Anadolu’da sekiz krallık işgal etti. Bir sonrakinde Hititler (Kürt) – Hurriler (Kürt) – Mittaniler (Kürt) – Ahlamular (Aramî) koalisyonunu yenerek Anadolu ve Levant’ta daha fazla toprak ilhak etti, Babil’de ve Doğu Kürdistan’da (İran) Asur hakimiyetini elinde tuttu. I. Şalmaneser ayrıca Aşur, Ninova ve Arbela (bugünkü Erbil) gibi büyük şehirlerde kapsamlı inşaat çalışmaları yürüttü ve Kalhu şehrini kurdu. (3070)
Bu Kalhu şehrinden, kutsal kitap Tevrat’ta Kalax ismiyle bahsedilir ve şehri Nemrud’un kurduğu anlatılır. (3071) Fakat Tevrat’taki Nemrud, Müslümanlar’ın bildiği Nemrud değildir. Tevrat’taki ve Kur’ân’daki Nemrud, farklı karakterlerdedirler hatta farklı karakterlerdirler. Tevrat’taki Nemrud, Hz. Nûh (as)’un oğlu Ham’ın torunudur (3072) ve Şinar (Sümer) kralıdır (3073). Güçlü bir kişi ve yetenekli bir avcıdır. (3074) Kur’ân’daki Nemrud (ismi zikredilmeden bahsedilir) ise Hz. İbrahim (as)’i ateşe atan zalim kraldır. (3075)
Büyük bir savaşçı ve aynı zamanda acımasız bir kral olduğunu kanıtlayan I. Şalmeneser, hükümdarlığı sırasında Kürdistan’ın ve Kafkasya’nın çoğunu kapsayan Hurri Kürt Urartu Krallığı’nı ve Zağros Dağları eteklerindeki Guti Kürt topraklarını işgal etti. Daha sonra diğer Kürt uygarlığı olan Mittanni Kürtleri’ne saldırdı, Mittani Kralı Şattuara (? – ?)’yı da yendi ve sonunda Hurri-Mittani Krallığı’nı bu süreçte tamamen yok etti. Asurlular’ın Hititler’e karşı seferi sırasında Şattuara, Asur ordusunun yiyecek ve su tedarikini kesti, ancak Asurlular karşı saldırıya geçtiler, Mittani Krallığı’ndan geriye kalanları ele geçirdiler ve katlettiler. Mittani Kürt Uygarlığı’nı kurtaramayan Kürt soydaşları Hititler, uzun yıllar Asur’a karşı başarısız bir ekonomik savaşta Samî bir uygarlık olan Babil ile ittifak kurdular. Asur artık büyük ve güçlü bir imparatorluktu ve bölgedeki Mısır ve Hitit çıkarları için büyük bir tehditti. Tarihçilerin ortak görüşüne (daha doğrusu tahminine) göre Asur’un gücünden korkan bu iki gücün (Mısır ve Hitit) birbirleriyle barış yapmalarının nedeni buydu. (3076)
Ardından Asur tahtına çıkan I. Tukulti-Ninurta (iktidar yılları M. Ö. 1244 – M. Ö. 1208), Nihriya Savaşı (M. Ö. 1237)’nda Hititler’e ve kralları IV. Tudhaliya (iktidar yılları M. Ö. 1237 – M. Ö. 1209)’ya karşı büyük bir zafer kazandı ve binlerce esir aldı. Kendinden öncekilerin yaptığı gibi Babil krallarını boyunduruk altına almakla yetinmek yerine, doğrudan Babil’i işgal etti. Babil Kralı IV. Kaştilyaş (iktidar yılları M. Ö. 1232 – M. Ö. 1225)’ı esir aldı. I. Tukulti-Ninurta böylece Babil Devleti’ni yöneten ilk Akkadca konuşan yerli Mezopotamyalı oldu, I. Tukulti-Ninurta, karşı saldırıya başlamadan önce Güneş Tanrısı Şamaş’a dûâ edip ricada bulunmuştu. (3077) Asur Kralı I. Tikulta-Ninurta, Babil Kralı IV. Kaştilyaş’ı tek başına yakalayıp teslim almıştı. O döneme ait antik kayıtlar, olayı şöyle anlatır: “Asur Kralı I. Tikulta-Ninurta, ayaklarını bir tabure gibi Babil Kralı IV. Kaştilyaş’ın boynuna bastı ve O’nu rezil bir şekilde zincirler halinde Asur’a sürdü. Muzaffer Asurlular, Babil’in duvarlarını yıktılar, askerlerinin çoğunu katlettiler ve her tarafı yağmaladılar. Şehri yağmalayarak Esagila Tapınağı’na gittiler ve Tanrı Marduk’un heykelini alıp kaçtılar.” (3078)
Ancak Asur Kralı I. Tikulta-Ninurta’nın üç oğlu daha sonra babalarına isyan ettiler ve Babil Kralı’na bunu yapan Asur Kralı, bizzat kendi öz oğulları tarafından hem de Asur İmparatorluğu’nun başkentinde öldürüldü. (3079)
Güçlü “fatih krallar” geleneği I. Aşur-Reş-İşi (iktidar yılları M. Ö. 1132 – M. Ö. 1115) döneminde devam etti. Kürdistan’ın Zağros bölgesini alarak doğuya sefer yaptı ve Amorlular’a, Ahlamu’ya ve Levant’ta yeni ortaya çıkan Aramîler’e boyun eğdirdi. Bu süreçte Babil topraklarını ilhak ederek ünlü Babil Kralı I. Nabukadnezar ya da diğer adıyla Nabu-Kudurrî-Uşur (iktidar yılları M. Ö. 1121 – M. Ö. 1100)’u da yendi. (3080)
Bu arada M. Ö. 12. yy’ın başlarında Anadolu’daki Hitit Kürt İmparatorluğu’nun nihaî çöküşüyle ortaya çıkan egemenlik boşluğu, Kuzey Levant’taki siyasî durumu temelden değiştirdi. Asur’un yeni kralı I. Tiglath-Pileser (iktidar yılları M. Ö. 1114 – M. Ö. 1076) saltanatını bu egemenlik boşluğunu doldurmak için kullandı ve kuzey dağlarındaki Kürt ve Çerkes kabileleri yendikten sonra hem batıyı hem güneydoğuyu Akdeniz’e doğru itti. Asur İmparatorluğu artık nihayet bir “dünya gücü” haline gelmişti ve gücünün zirvesindeydi, ki Mezoptamya’daki diğer uygarlıklar ya yok edilmiş ya zayıflatılmış ya da boyun eğdirilmiş olduğu için, Asur’un bu gücü, sadece Mısır İmparatorluğu’nun karşı çıkabileceği bir şeydi. Asur kuvvetleri bu dönemde Van Gölü’nün güneyindeki dağlara girdi ve ardından batıya yönelerek Malatya’ya kadar ilerledi, Urartu’nun boyun eğmesini sağladı. Beşinci yılında I. Tiglath-Pileser, Kapadokya’da Kilikya’ya (bugünkü Adana) saldırdı. (3081)
M. Ö. 1200’den M. Ö. 900’e kadar olan 300 yıllık zaman için kullanılan bir niteleme olan “Tunç Çağı Çöküşü”, tüm Yakındoğu, Kuzey Afrika (Mağrîb), Küçük Asya (Anadolu), Kafkasya, Akdeniz ve Balkan bölgeleri için büyük çalkantılar ve kitlesel hareketlerle geçen bir “karanlık çağ”dı. Asur İmparatorluğu yaklaşık 150 yıl boyunca bu çalkantılı olaylardan gereğinden fazla etkilenmedi, belki de bu kötü durumdan etkilenmeyen tek antik güçtü ve aslında dönemin büyük bölümünde varlığını sürdürdü. Bununla birlikte, Aşur-Bel-Kala (iktidar yılları M. Ö. 1073 – M. Ö. 1056)’nın M. Ö. 1056’da ölümü üzerine, Asur sonraki 100 yıl boyunca karşılaştırmalı bir düşüşe geçti. İmparatorluk önemli ölçüde küçüldü ve M. Ö. 1020’ye gelindiğinde Asur, yalnızca kendisine yakın bölgeleri kontrol ediyor gibi görünüyordu. Aramîler ve Suteliler gibi Batı Samî dili konuşan yeni halklar, güneyde Babil’in çoğunu istilâ etmek de dahil olmak üzere Asur’un batı ve güneyindeki bölgelere taşındı. Hint – Avrupa dilini konuşan halklar, Medler (Kürtler), Persler (Farslar), Sarmatlar ve Partlar yeniden toparlanmaya başladılar. Asur tarafından daha önce yok edilmemiş Lidya diye bir devlet ortaya çıkmış, Kafkasya’da Urartu adında yeni bir Hurri Kürt devleti, Karadeniz ve Kafkasya çevresinde Kimmerler, Kolxetiler (Lazlar ve Gürcüler) ve İskitler ortaya çıkmıştı. Mısır bölünmüş ve kargaşa içindeydi. İsrailliler (İbranîler) ise Güney Kenan’ın kontolü için Amalekitler, Moablılar, Edomitler ve Ammonitler gibi diğer Batı Asya halklarıyla ve Semitik konuşmayan Filistîler ile savaşıyordu. (3082)
Yeni Asur İmparatorluğu (M. Ö. 911 – M. Ö. 612), genellikle M. Ö. 911’de II. Adad-Nirari (iktidar yılları M. Ö. 911 – M. Ö. 891)’nin tahta çıkmasıyla başlayan ve M. Ö. 612’de Medler (Kürtler) tarafından Babilliler’in ve Keldaniler’in yardımıyla Ninova’nın düşüşü ve Asur emperyalizminin tamamen tarihe karışmasıyla noktalanan süreç olarak kabul edilir. (3083)
Bu dönemde Asurlular üçüncü imparatorluklarını genişletmek için sefere başladılar. Fethettiler, haraç aldılar ve yeni müstahkem kasabalar, saraylar ve tapınaklar inşâ ettiler. (3084) Asurlular sürekli savaşarak, Doğu Akdeniz’de Doğu Libya, Mısır ve Kıbrıs’tan İran’a ve Kafkasya’ya, güneyde Arap Yarımadası’na ve Güney Mısır’a kadar uzanan bir imparatorluk yarattılar. (3085)
Keldanîler, Sarmatyalılar, Araplar, Nubyalılar ve Kuşitler gibi diğer yeni halklar daha sonra bu dönemde ortaya çıkacaktı. Yani Araplar’ın tarihi o kadar da eski değildir. Ve haliyle, Arapça’nın da. Asur, eski gücüne kıyasla bariz zayıflığına rağmen, aslında, savaşçıları dünyanın en iyileri olan sağlam, iyi korunan bir ulus olarak kaldı. (3086)
Asur İmparatorluğu genellikle bu dönemde vahşîliği ve zûlmüyle tanınır. Asurlular’ın sivil nüfûsa, savaşçı olmayan erkeklere veya kadın ve çocuklara yönelik katliâmlar veya etnik temizlikleri özellikle bu dönemdedir. (3087)
Örneğin Asur Kralı II. Aşurnasirpal (iktidar yılları M. Ö. 884 – M. Ö. 859), bir Hitit şehrini “fethederken” neler yaptığını, oradaki Kürtler’i nasıl merhametsizce katlettiğini mârifetmiş gibi bizzat kendisi şöyle anlatmaktadır:
“İnsanları genç – yaşlı esir aldım. Bazılarının ayaklarını ve ellerini kestim. Diğerlerinin kulaklarını, burunlarını ve dudaklarını kestim. Gençlerin kulaklarından bir yığın yaptım. İhtiyarların başlarını minare yaptım. Kafalarını şehirlerinin önünde bir ganimet olarak teşhir ettim. Şehrin alevlerinde yaktığım erkek çocukları, kız çocukları…” (3088)
Bu “zaferin” ardından, hiçbir direniş göstermeden Akdeniz’e kadar ilerledi ve Fenike’den haraç aldı. İşgal ettiği Fenike topraklarındaki yerli Fenikeliler’i nasıl vergi ve haraca bağlayıp her şeylerini elinden aldığını da aynı II. Aşurnasirpal, yine mârifetmiş gibi bizzat kendisi şöyle anlatmaktadır:
“Onları evlerinden zorla çıkartıp terkedilmiş kasabalardaki evlere yerleştirdim. Onlara her zamankinden daha fazla haraç ve vergi koydum. Her şeylerini ellerinden aldım: Atlar, katırlar, öküzler, koyunlar, şarap ve emek.” (3089)
Daha sonra Babil’i ele geçiren II. Aşurnasirpal, Babil’in ele geçirilmesinden sonra Elamlılar’a karşı harekete geçti ve başkentleri Susa’yı işgal etti. II. Aşurnasirpal, işgal ettiği Babil’de sebep olduğu insanlıkdışı korkunç durumu da, yine mârifetmiş gibi bizzat kendisi şöyle anlatmaktadır:
“Bizim tarafımızda durmayan Babil halkı aç kaldılar ve açlıklarına karşı insanlar kendi oğullarının ve kızlarının etini yediler. Yönetici sınıfı diri diri sobalara atıp yaktık. Tek bir kişi kaçamadı. Köpeklerin, domuzların ve akbabaların, o insanların etlerini yemelerine izin verdim.” (3090)
Evet… İnsanın eline mutlak güç geçtiğinde, sınırsız ve denetlenemeyen bir güce kavuştuğunda neler yapabileceğini, nasıl barbar ve vahşî bir yaratığa dönüşebileceğini gösteren ibretlik olaylar… Okurken bile beynimizin dumura uğradığı bütün bu korkunç şeyleri onlar hiç düşünmeden yapmışlar.
Geniş bir genişleme programına girişen II. Aşurnasirpal döneminde Asurlular, Orta Asur döneminin sonunda, M. Ö. 1100 civarında kaybettiği toprakların çoğunu geri aldı. (3091)
Aynı zamanda Kürdistan’daki Zağros Dağları’nda da sefer yaparak Lolo ve Guti Kürtleri’nin Asur zalim yönetimine karşı ayaklanmasını bastırdı. Kürt ayaklanmasını acımasızca bastırırken, korkunç katliâmlara imza attı. Onlar, işledikleri cinayetler ve yaptığı katliâmlardan dolayı vicdan azabı veya pişmanlık duymak yerine, bu yaptıklarıyla övünüyorlardı. Onların ayrıca inşâ ettirdiği saraylar, tapınaklar ve diğer yapılar, zenginliğin ve şatafatın hatırı sayılır bir yükselişine tanıklık etmektedir. II. Aşurnasirpal’ın oğlu III. Şalmaneser (iktidar yılları M. Ö. 859 – M. Ö. 824)’in yönetimi altında ise artan bir ölçekte devam eden, “fethedilen” yerlerin insanlarının toplu sınırdışı edilmesi politikası başlatıldı. (3092)
Hem Asur yazıtlarında hem de Tevrat’ta, II. Sargon (iktidar yılları M. Ö. 722 – M. Ö. 705) döneminde Asurlular’ın İsrail’i tamamen yok ettiği, bütün şehir ve kasabalarını ele geçirerek buyruğu altına aldığından bahsedilmektedir. II. Sargon’un halefi Sennaxerib (iktidar yılları M. Ö. 705 – M. Ö. 681)’in ise dikkatini güney krallık olan Yahuda’ya çevirerek buradaki bütün şehirleri ele geçirdiği anlatılmaktadır. Yazıtlar ve Tevrat’tan yapılan çıkarımlarda kuşatmanın uzun sürdüğü hesaplansa dahi savaşın tam olarak nasıl sona erdiği ortaya konulamamıştır. (3093)
Tarihî kaynaklarda Yahuda Kuşatması adına çelişkili ifadeler bulunmakta. Tevrat’ta Kudüs (Yeruşalayim) kuşatıldığında, Asurlular’ın Mısırlılar’la savaşmak zorunda kaldıkları ve sonrasında Kudüs (Yeruşalayim)’ten uzaklaşmalarına neden olan birşey olduğu, geriye kalan Asurlular’ın ise “ilahî bir güç tarafından uzaklaştırdığı” belirtilmekte:
וַיְהִי֮ בַּלַּ֣יְלָה הַהוּא֒ וַיֵּצֵ֣א׀ מַלְאַ֣ךְ יְהוָ֗ה וַיַּךְ֙ בְּמַחֲנֵ֣ה אַשּׁ֔וּר מֵאָ֛ה שְׁמֹונִ֥ים וַחֲמִשָּׁ֖ה אָ֑לֶף וַיַּשְׁכִּ֣ימוּ בַבֹּ֔קֶר וְהִנֵּ֥ה כֻלָּ֖ם פְּגָרִ֥ים מֵתִֽים׃ וַיִּסַּ֣ע וַיֵּ֔לֶךְ וַיָּ֖שָׁב סַנְחֵרִ֣יב מֶֽלֶךְ־אַשּׁ֑וּר וַיֵּ֖שֶׁב בְּנִֽינְוֵֽה׃ וַיְהִי֩ ה֨וּא מִֽשְׁתַּחֲוֶ֜ה בֵּ֣ית׀ נִסְרֹ֣ךְ אֱלֹהָ֗יו וְֽאַדְרַמֶּ֨לֶךְ וְשַׂרְאֶ֤צֶר בָּנָיו֙a הִכֻּ֣הוּ בַחֶ֔רֶב וְהֵ֥מָּה נִמְלְט֖וּ אֶ֣רֶץ אֲרָרָ֑ט וַיִּמְלֹ֛ךְ אֵֽסַר־חַדֹּ֥ן בְּנֹ֖ו תַּחְתָּֽיו׃
“O gece Rabb’in meleği gidip Asur ordugâhında 185.000 kişiyi öldürdü. Ertesi sabah uyananlar salt cesetlerle karşılaştılar. Bunun üzerine Asur Kralı Sanherib ordugâhını bırakıp çekildi. Ninova’ya döndü ve orada kaldı. Bir gün ilahı Nisrok’un tapınağında tapınırken, oğullarından Adrammelek’le Şareser, O’nu kılıçla öldürüp Ararat ülkesine kaçtılar. Yerine oğlu Esarhaddon kral oldu.” (3094)
Bir Asur yazıtı ise Yahuda Kralı Hezekiah (M. Ö. 741 – M. Ö. 687)’ın “bir kuş gibi kapana kısılmış” olduğunu yazmakta. Yazıtta Asur Kralı’nın Yahuda’yı haraca bağladığı ve ona altın, gümüş, fildişi, fil derisi ve hatta kızlarını verdiği söylenmektedir. Bir gecede “ilahî bir güç tarafından öldürülen 185.000 Asurlu” yerine bu Asur yazıtı akla daha yatkın gözükse dahi Asurlular Yahuda üzerinde kesin bir hakimiyet kuramamışlar, Kudüs’ü ele geçirememişler ve Yahuda Krallığı daha sonraki dönemlerde de devam etmiştir. Asur, Esarhaddon (iktidar yılları M. Ö. 681 – M. Ö. 669) döneminde ise Mısır üzerinde hakimiyet kurmuş, Mısır Firavunu Nubyalı Taharqa (iktidar yılları M. Ö. 690 – M. Ö. 664)’yı yenilgiye uğratarak Mısır başkentini ele geçirmiştir. (3095)
Son büyük Asur kralı, Aşur-Bâni-Apli ya da bilinen adıyla Aşurbanipal (iktidar yılları M. Ö. 669 – M. Ö. 631) idi. Sümerce, Akkadca ve Aramice konuşabilen, okuyabilen ve yazabilen, zamanı için alışılmadık derecede iyi eğitimli bir kral olan Aşurbanipal döneminde, Asur hakimiyeti kuzeyde Kafkasya Dağları’ndan güneyde Arap Yarımadası’na, batıda Doğu Akdeniz, Libya, Mısır, Kıbrıs ve Antakya’dan doğuda İran, Kiş ve Hazar Denizi’ne kadar uzanıyordu. Nihayetinde Asurlular, Babil, Keldanî, Elam, Medya (Doğu Kürdistan), İran, Urartu (Kuzey Kürdistan), Fenike (Lübnan), Aramya (Suriye), Frigya, yeni Hitit devletleri, Hurri toprakları, Arabistan, Gutium, İsrail, Yahuda, Samarra, Moab ve Edom’u işgal etti. Karduene (Orta Kürdistan), Kilikya (Adana), Mannea, Kıbrıs, İskit, Kimmerya, Lidya, Nubya, Etiyopya (Habeşistan) ve diğerlerinden haraç aldı. (3096)
Asur İmparatorluğu, Aşurbanipal’ın M. Ö. 631’de ölümünün ardından, M. Ö. 627’de başlayarak bir dizi ayaklanmaya sahne oldu. Asurlular Mısır’ın fethi ile beraber batıya doğru yayılmalarını sürdürürlerken doğuda keskin sorunlar başgöstermeye başlamıştı. M. Ö. 7. yy’da Babil’de Asur hakimiyetine karşı bir isyan başladı ve aynı dönemde Kürdistan’da Med Kürtleri ayaklandılar ve Asur bölgesine akınlar düzenlemeye başladılar. Medler, Asurlular’ın Elamlılar’ı yok etmelerinin ardından, Asur’daki iç karışıklıklardan yararlandı. Medler ayağa kalkınca diğer halklar da cesaret buldular ve Gutiler, Manneanlar ve ve Hazar Denizi’ndeki Kassitler da başkaldırdılar. Farklı grupların saldırısı ardında varlığını korumaya çalışan Asur, askerî baskı altına girmeye başladı. Babilliler ise M. Ö. 625’te Babil Kralı Nabopolassar (M. Ö. 658 – M. Ö. 605)’ın hükümdarlığı ile beraber tekrar Asur’dan bağımsızlıklarını kazanmış oldular. Asur’un gücü son derece tükenmiş duruma geldi ve şiddetli çatışmalar başladı. M. Ö. 614 boyunca sivil ve direnişçi Med Kürtleri, zamanın süper gücü Asur kuvvetlerine karşı insanüstü ve mucizevî bir direniş hareketi başlattılar. Med Kürtleri kesin ve yıkıcı bir zafer kazanarak, yavaş yavaş Asur’un içlerine akınlar yapmaya devam ettiler. (3097)
Medler kendilerini Asur egemenliğinden kurtarmak için ayaklanmaya başlamış ve bölgede güçlerini sağlamlaştırmışlardı. Asur’un düşüşündeki en büyük etkenlerden biri olan Med Kürtleri, kralları II. Xavaxştra ya da diğer adıyla II. Kiyaxares veya bilinen adıyla Keyxûsrew (iktidar yılları M. Ö. 625 – M. Ö. 585) döneminde Asur bölgesine akınlarını sıklaştırdılar ve Asur başkenti Ninova’ya kadar varmayı başardılar. Medler ile Babilliler, Asur’a karşı güçlerini birleştirerek bu zalim imparatorluğu tümüyle yıkıp haritadan silmek için harekete geçtiler. Hatta bu hayatî Med – Babil ittifakı öyle ileri bir noktaya taşındı ki, Babil Kralı Nabopolassar, kendisinden sonra kral olacak olan oğlu II. Nabukadnezar (M. Ö. 642 – M. Ö. 562)’ı bir Kürt prensesi olan Med Kralı II. Xavaxştra (II. Kiyaxares; Keyxûsrew)’nın kızıyla evlendirdi. M. Ö. Ekim – Kasım 615’te Med Kralı II. Xavaxştra (II. Kiyaxares; Keyxûsrew) komutasındaki Med Kürtler’i Asur’a girdi ve Asurlular’a karşı büyük bir son sefere hazırlanmak için Arrapxa (bugünkü Kerkük) şehri çevresindeki bölgeyi fethetti. Yazılı kayıtlarda Ninova Kuşatması’nın üç ay kadar sürdüğü belirtilmekte. Medler, aynı yıl Tarbisu Savaşı’nda Sin-Şar-İşkun (iktidar yılları M. Ö. 627 – M. Ö. 612) yönetimindeki Asur güçlerini yendiler ve M. Ö. 612 yılında Asur’u fethettiler. Aşur şehri M. Ö. 612’de düştü. Uzun bir mücadeleden sonra da M. Ö. 608’de Ninova düştü. Böylece 1413 yıl gibi uzun bir süre tarih sahnesinde varlık gösteren ve diğer halklara adetâ kan kusturan, “tarihin ilk emperyalist, soykırımcı ve asimilasyoncu devleti” olan Asur İmparatorluğu, tamamen tarihe karıştı. (3098)
Asur İmparatorluğu, yayılmacı bir ideolojiye sahip savaşçı bir devletti ve sürekli genişlemelerinin bir sonucu olarak, çeşitli ve çok etnik gruptan oluşan bir imparatorluk elde ettiler. Yerinden edilen halkların çoğu, yanlarında ortak dil haline gelecek olanı getirerek, imparatorluğun kentsel kalbine yerleştirildi: İlk birleştirici faktör olan Aramice. (3099) Asurlular, “fethedilen” yerlerdeki insanlarla başa çıkmanın yeni bir yolunu icat etti. Bir ülkeyi işgal ettikten sonra, halkı toprak ve devlet yardımı ile imparatorluk içindeki diğer bölgelere yerleştirilecekti. Tehcir, zorakî göç uygulanıyor, böylece demografi değiştiriliyordu. Günümüzde de bazı barbar ve talancı devletler (ismi lazım değil) tarafından uygulanan bu politika, bazı muhalefet yatakları üretse de, tek tip bir nüfûs yaratmak için kullanıldı. Bu “Ne mutlu Asurum diyene” politikasının ve “Hamdolsun ustalık dönemi” talancılığının bir sonucu olarak, örneğin M. Ö. 7. yy’a gelindiğinde (Asur’un son yüzyılı), Anadolu’da İranlı Fars bilim adamlarını, Mısır’da Çerkes zanaatkârları, Lübnan’da Laz ve Gürcü balıkçıları, Babil’de (Güney Irak’ta) Yunan şairleri ve şarkıcıları görmek mümkündü. (3100)
Savaş arabalarını donatmak için atlar Kürdistan’daki Zağros eteklerinden ve İran yaylalarından elde edildi. Atların ithalatı vergiye tabiydi. (3101) Asurlular’ın savaş arabalarını ve at eğitimini Mittani Kürtleri’nden devraldıklarına ve bunu Mittaniler’den öğrendiklerine inanılır. Ancak at yetiştiriciliği ve eğitimi ile ilgili metinler de Orta Asur döneminden beri bize kadar gelmiştir. (3102) Silah ve zırh için en önemli hammadde bronzdu. Hititler tarafından demir zırhlı gömlekler ve kılıçlar değiş tokuş edilmiştir. Asur’da demir işleme de belgelenmiştir. Ok uçları ve sopalar böyle yapılmıştır. Demir işleme tekniğinin Asur’a ulaştığı kabul ediliyor. (3103)
Orta Asur bir tarım toplumu olarak nitelendirilebilir. (3104) Tarım esas olarak kendi kendine yeterlilik için kullanıldı. Herhangi bir fazlalık ise tapınakları, kraliyet idaresini ve orduyu tedarik etmek için kullanıldı. Asur toplumunda üç tür mülkiyet arazisi vardı: Kraliyete ait arazi, özel mülkiyete ait arazi ve özel şahıslar tarafından yönetilen kraliyet arazisi. (3105) Hayvancılık, özellikle koyunlar önemliydi, ancak boynuzlu sığırların ticareti bozkır göçebeleri tarafından yapılıyordu. Atların yaylalardan ithal edilmesi gerekiyordu. Susam esas olarak bir yağ bitkisi olarak yetiştirilirdi. Zeytinyağı ithal edilirdi. (3106)
Kölelik hâlâ vardı. Kölelerin kökeni nadiren bilinir. Savaş esiri olan ve muhtemelen köleleştirilmiş Asurlular ise kralın emriyle fidye edilirdi. (3107) Şayet bir Asurlu iki yıldan fazla bir süre düşmanın elindeyse, karısı dul (Asur dilinde “almattu”) muamelesi görür ve yeniden evlenebilirdi. O süre zarfında, bir akrabası yoksa, kadın evini ve tarlalarını satarak geçimini sağlayabiliyordu. Bu süreden sonra şayet kocası geri dönerse, karısını evine geri alabilirdi, ancak kendisi esirken karısının başka bir erkekten doğurduğu çocuklar üzerinde hiçbir hakkı yoktu. (3108)
Tunç Çağı’nın sonunda, Ninova, Babil’den çok daha küçüktü, ancak yine de dünyanın en büyük şehirlerinden biriydi. Nüfûsu o dönem yaklaşık 33.000 kişiydi. Yeni Asur döneminin sonunda ise 120.000 kişilik nüfûsa ulaşmıştı ve muhtemelen o zaman dünyanın en büyük şehriydi. (3109)
Tüm özgür erkek vatandaşlar, “ilku” adı verilen bir sistemle bir süre orduda hizmet etmek zorundaydı. M. Ö. 14. ve 13. yy’larda, Asur’daki kadınların sosyal konumunun komşu toplumlardan daha düşük olduğunu açıkça gösteren bir yasal kod üretildi. Kadınlar aşağılanıyor, ikinci sınıf insan görülüyordu. Kadının hiçbir değeri olmadığı için, sarayda görevli ve rütbeli kadınlar bile erkekler tarafından dayak ve benzeri şiddet uygulamalarına maruz kalmışlardr. Erkeklerin, karısına tazminat ödemeden karısını boşamalarına izin verildi. Bir kadın zina ederse, dövülebilir veya öldürülebilirdi. Orta Asur dönemi kanunlarında cinsel suçlar, eşcinsel ya da heteroseksüel olsunlar, aynı şekilde cezalandırılırdı. (3110) Fakat daha sonra bu yasalar da değişmeye başladı. Kadınlara duyulan nefretten mi bilemiyoruz ama, daha sonra erkekler arasındaki eşcinsel ilişkiler suç sayılmaktan çıktı. Asur, genel olarak çok sert yasalara sahipti. İdamlar, kırbaçlar, her türlü ceza uygulanırdı. Sert yasalara rağmen Asur, erkekler arasındaki eşcinsel ilişkilere açıktı ve normal görülüyordu. (3111)
İlginç bir toplumdu, Asur. Bir kadın şayet bir erkekle normal (ama evlilikdışı) cinsel ilişkiye girerse, o kadın cezalandırılır, genellikle öldürülür, fakat bunu o kadınla yapan erkek hiçbir ceza almazdı. Ve fakat şayet bir erkek başka bir erkekle eşcinsel ilişkiye girerse buna hiçbir ceza uygulanmaz, hatta normal bir iş görülürdü. Erkekler arasındaki eşcinsel ilişki, tıpkı Kur’ân’da bahsi edilen Lût kavminde olduğu gibi (3112), gayet normal bir şeydi.
Örneğin Asur yasalarında eşcinsellik hakkında şu garip hükümler yer alıyordu:
“Eşcinsellik kendi içinde hiçbir yerde ahlâksızlık, sapıklık, sosyal düzensizlik veya herhangî bir insanî veya ilahî kanunu çiğnemek olarak kınanamaz. Şiddet ve zorlama olmaksızın yapılması şartıyla ve tercihen edilgen rolü üstlenmek sözkonusu olduğunda yapılabilir. Erkekler arasındaki eşcinsel ilişkinin aşkta da dînî açıdan da yanlış birşey olmadığı, bu erkeklerin kötü kişiler olmadıkları, onların normal hayatlarında Tanrı’ya ibadet etmelerinden ve dûâ etmelerinden anlaşılmaktadır.” (3113)
Tuhaf gerçekten. İnsan bazen ne diyeceğini bilemiyor. Birbirleriyle eşcinsel ilişkiye giren erkeklerin aslında ne kadar iyi insanlar oldukları, bunların normal hayatlarında Tanrı’ya ibadet etmelerinden ve dûâ etmelerinden belliymiş. Dolayısıyla iyi insanlar oldukları için, cezalandırılmalarına gerek yokmuş. İyi de, bir kadın bir erkekle cinsel ilişkiye girdiğinde o kadını hemen cezalandırıyor, öldürüyorsunuz. Peki o kadın normal hayatında hiç Tanrı’ya ibadet etmiyor mu, dûâ etmiyor mu? Kadınların yaptığı ibadetleri ve dûâları niye hiç dikkate almıyorsunuz? Ya da şöyle soralım: Tanrı’ya ibadet ve dûâ ediyorsun diye, sana herşey serbest mi?
Bakalım bunların “Tanrı”sı daha doğrusu “Tanrılar”ı nasılmış…
Asurlular, diğer antik uygarlıklar gibi çoktanrılı bir inanca sahiptiler. Tanrılar’ın başı, Ulusal Tanrı, isimlerini O’ndan aldıkları Aşur’du. Asur panteonundaki diğer büyük Tanrılar; Fırtına ve Yağmur Tanrısı Adad (Hadad), Bereket, Aşk ve Savaş Tanrıçası İştar (İnanna; Astarte), Ay Tanrısı Sin (Nanna), Tarım ve Gençlik Tanrısı Ninurta, Veba ve Savaş Tanrısı Nergal, Hava Tanrıçası Ninlil, Bereket Tanrısı Dagan (Dagon), Zanaat, Su, Zekâ ve Yaratılış Tanrısı Enki (Ea), Yeraltı Dünyası İrkalla Tanrıçası Ereşkigal, Koruyucu Tanrı Marduk, Bilgelik ve Yazı Tanrısı Nabu, Kehanet, Doğurganlık ve Balıkçılık Tanrıçası Nanşe, Toprak Ana Tanrıçası Ninhursag (Mami; Belet-İli; Ki; Ninmah; Nintu; Aruru), Güneş Tanrısı Şamaş (Utu), Yiyecek ve Bitki Tanrısı Tammuz (Dumuzi), Gök Tanrısı Anu (An), Tahıl Tanrıçası Şala ve Tanrılar’ın Habercisi Nusku’dur. (3114)
Buraya kadar konuları dikkatle takip eden siz sevgili okurlar da farketmişsinizdir ki, Kürt uygarlıklar olan Hurri, Mittani ve Hitit panteonlarında dînî inanç aynıyken ve aynı Tanrılar varken (çünkü üçü de aynı ulustur), Samî olan Akkad, Asur ve Babil panteonlarında da dînî inanç aynıdır ve aynı Tanrılar vardır (çünkü bu üçü de aynı ulustur).
Asurlular’da da, tıpkı diğer Mezopotamya uygarlıklarında olduğu gibi Anunnakiler inancı vardı. M. Ö. 2000 yılına ait Akkad metinlerinde Anunnaki, Sümer metinlerindeki “İnanna’nın Ölüler Diyarı’na İnişi”ndekiyle benzer bir şekilde betimlenir ve kitonik Yeraltı Tanrıları olarak gösterilir. İkinci binyılın başında yazılan “İnanna’nın Ölüler Diyarı’na İnişi”nin kısaltılmış Akkadca sürümünde, Yeraltı Dünyası’nın kraliçesi Ereşkigal, “Anunnaki ile su içtiğini” söyler. (3115) Aynı şiirde daha sonra Ereşkigal hizmetçisi Namtar’a Anunnaki’yi Egalgina’dan getirmesini, “eşik basamaklarını mercanla süslemesini” ve “onları altın tahtlara oturtmasını” emreder. (3116)
Eski (Birinci) Babil Dönemi (M. Ö. 1830 – M. Ö. 1531)’nde İgigi olarak bilinen yeni bir Tanrılar dizisi ortaya çıktı. (3117) Daha önce işlediğimiz “Sümer Tabletleri”nde İgigiler Mars’taki Anunnakiler iken (3118), Akkad, Asur ve Babil tabletlerinde Anunnaki ve İgigi arasındaki ilişki belirsizdir. (3119) Bazı durumlarda, kategoriler eş anlamlı olarak kullanılıyor gibi görünse de, “Erra’nın Şiiri” gibi diğer yazıtlarda, ikisi arasında açık bir ayrım vardır. (3120) Geç Akkad destanı “Atra – Hasis”te İgigi, Anunnaki için hizmet etmeye zorlanan Tanrılar’ın altıncı neslidir. 40 gün sonra İgigi başkaldırır ve Anunnaki’den biri olan Tanrı Enki, İgigi yerine insanları yaratır. (3121) Orta Babil Dönemi (M. Ö. 1592 – M. Ö. 1155)’nden itibaren Anunnaki adı genellikle Yeraltı Dünyası’nın Tanrıları için kullanılırken, İgigi adıysa Göksel Tanrılar için kullanıldı. Bu dönemde, Yeraltı Tanrıları Damkina, Nergal ve Madānu, Antik Babil’in ulusal Tanrı’sı Marduk ile birlikte Anunnaki içinde en güçlü olarak listelenmişti. (3122)
Standart Akkadca’yla yazılmış olan “Gılgamış Destanı”nda Büyük Tufan’dan kurtulan ölümlü Utnapiştim (Hz. Nûh), fırtına yaklaşırken toprağı alevlendiren Anunnaki’yi Yeraltı Dünyası’nın yedi hakimi olarak tanımlar. (3123) Daha sonra sel ve tufan geldiğinde Tanrıça İştar (İnanna) ve Anunnakiler, insanlığın yok edilmesi karşısında yas tutarlar. (3124)
Babilce yazılan ünlü “Enûma Eliş” tabletlerinde, Marduk Anunnakiler’i görevlerine atar. (3125) Destanın daha sonra yazılmış bir Babilce sürümünde Yeraltı Dünyası’nın 600 Anunnaki’sinden ve 300 Gök Anunnakisi’nden bahsedilir, bu da karmaşık bir Yeraltı Dünyası kozmolojisinin varlığını gösterir. (3126) Destanda “Yüce Tanrılar” Anunnakiler, minnet borcu olarak Marduk, Ea ve Enlil’e adanmış “görkemli bir tapınak” olan Esagila’yı inşâ ederler. (3127) M. Ö. 8. yy’a ait “Erra’nın Şiiri”nde Anunnakiler, Tanrı Nergal’ın erkek kardeşleri olarak tanımlanır ve insanlığa karşı düşman olarak tasvir edilir. (3128)
Yeni Asur Dönemi (M. Ö. 911 – M. Ö. 612)’ne ait çok hasarlı bir metinde Marduk, Anunnakiler’den oluşan ordusunu kutsal Nippur şehrine doğru yönlendirir ve kargaşaya sebep olur. Bu kargaşa, bir sele (tufana) neden olur ki bu da yerleşik Nippur Tanrıları’nı Eşumeşa Tapınağı’nda Ninurta’ya sığınmasına mecbur bırakır. Enlil, Marduk’un yaptıklarına sinirlenerek Eşumeşa’nın Tanrıları’na Marduk ile diğer Anunnakiler’i tutsak olarak tutmalarını emreder. (3129) Anunnakiler yakalanır, ancak Marduk, Muşteşirhablim’i Eşumeşa Tanrıları’na isyan etmek için görevlendirir ve habercisi Neretagmil’i Okur-Yazarlık Tanrısı Nabu’yu uyarması için gönderir. (3130) Eşumeşa Tanrıları, Nabu’nun konuşmasını duyduklarında O’nu aramak için tapınaklarından çıkarlar. Marduk, Eşumeşa Tanrıları’nı yener ve Enlil’in de aralarında bulunduğu 360 tanesini savaş esiri olarak ele geçirir. Enlil, Eşumeşa Tanrıları’nın masum olduğunu iddiâ eder, bundan ötürü Marduk onları Anunnakiler’in önünde yargılar. Metin, Damkianna (Ninhursag)’nın Tanrılar’a ve insanlığa bir uyarısı ile biter ve Anunnakiler ile Eşumeşa Tanrıları arasındaki savaşın tekrar edilmemesi için yalvarır. (3131)
Evet… Asur Uygarlığı’nda dîn ve yaratılış inancı da böyle.
Fakat ben Asur’un yıkılışına geri dönmek istiyorum. Çünkü bu muazzam tarihî hadise ile ilgili kadim bir destan ve ölümsüz bir bayram var, onlara değinmeden geçersem Asurlular konusunu ve Asur emperyalizmini tam anlatmamış olurum.
Yukarıda anlattığımız üzere, tarihin ilk emperyalist, soykırımcı ve asimilasyoncu devleti olan, Mezopotamya ve civar coğrafyalarda birçok halka karşı katliâmlar yapan, özellikle Kürtler’e karşı tam bir soykırım politikası güden, hem Lolo Kürtleri’ne, hem Guti Kürtleri’ne, hem Mittani Kürtleri’ne, hem Hitit Kürtleri’ne, hem de Zerdüştî Med Kürtleri’ne ve Yahudî Kürtler’e karşı korkunç katliâmlar gerçekleştiren Asur İmparatorluğu, M. Ö. 612 yılında Med Kürtleri’nin ayaklanması sonucu, Medler ile Babilliler’in elele vererek ortaya koydukları cesur ve cansiperane direniş hareketi sonucu yıkıldı. Yani tarihin ilk emperyalist gücü olan Asur’u yıkanlar, Kürtler’dir. (3132) Medler, işgalci, zalim ve baskıcı Asur İmparatorluğu’nu yıktıktan sonra, aynı yıl içinde muazzam ve muhteşem bir uygarlık olan Med İmparatorluğu’nu kurdular. (3133)
İşte Medler, M. Ö. 612 yılında Asur İmparatorluğu’nu yıkarken, takvimler 21 Mart gününü gösteriyordu ve binyıllardır Newroz (Nevruz) adıyla kutlanagelen, halen de her yıl 21 Mart günü kutlanan “bahar bayramı”, aslında Asur’un yıkılışıdır. Newroz (Nevruz) Bayramı’nın doğuş kökeni budur ve aslında kutlanan olay, Asur’un yıkılışıdır. (3134)
Asurlular çoktanrılı bir inanca sahipti. Kürtler ise o tarihte (M. Ö. 7. yy) çoktandır Tek Tanrı inancına sahiptiler. O dönemde Kürtler’in ezici çoğunluğu Zerdüştî iken, az bir kısmı da Yahudî idi. (Hristiyanlık ve İslam henüz doğmamış)
Asurlular’ın M. Ö. 21. yy’da küçük bir şehirde birdenbire ortaya çıkıp hızla yayılması, çok iyi savaşçılar oldukları için kimsenin önlerinde duramaması ve kısa sürede dünyanın en büyük imparatorluğu haline gelmesi nasıl inanılmaz ve insanüstü bir olay ise, dünyanın en büyük imparatorluğu ve süper gücü olan bu devletin M. Ö. 7. yy’da bir avuç zayıf ve güçsüz Med direnişçiler tarafından yenilgiye uğratılması, Med Kürtleri’nin ölüm pahasına ve cansiperane başlattığı bir ayaklanmanın sonucunda tamamen yıkılıp tarihe karışması da aynı şekilde insanüstü ve mucizevî bir hadisedir.
Kuruluşu ve yayılması gibi, yıkılışı da insan akıl ve havsalasının alamayacağı biçimde hayretâmiz.
Kıssadan hisse: Dünyanın en büyük gücü de olsa, en güçlü ordu da olsa, en zalim ve acımasız devlet de olsa, cesaretin önünde hiçbir güç duramaz. Bu, şu anda halen hükmeden ve zûlmederek hükmeden tüm zalimlere ders olmalı. Ve tabiî, ezilenlere de, mazlumlara da.
Onlardan 1222 yıl sonra nazil olan Kur’ân’daki şu âyetler, sanki tam da onların durumunu anlatıyor gibi:
وَمَا ظَلَمْنَاهُمْ وَلٰكِنْ ظَلَمُٓوا اَنْفُسَهُمْ فَمَٓا اَغْنَتْ عَنْهُمْ اٰلِهَتُهُمُ الَّت۪ي يَدْعُونَ مِنْ دُونِ اللّٰهِ مِنْ شَيْءٍ لَمَّا جَٓاءَ اَمْرُ رَبِّكَۜ وَمَا زَادُوهُمْ غَيْرَ تَتْب۪يبٍ ﴿﴾ وَكَذٰلِكَ اَخْذُ رَبِّكَ اِذَٓا اَخَذَ الْقُرٰى وَهِيَ ظَالِمَةٌۜ اِنَّ اَخْذَهُٓ اَل۪يمٌ شَد۪يدٌ ﴿﴾
“Biz onlara zûlmetmedik, fakat onlar kendi kendilerine zûlmettiler. Rabbin emri geldiğinde, Allah’ı bırakıp da yalvardıkları Tanrıları onlara hiçbir fayda sağlamadı. Fayda bir yana, onlara yıkım ve hasardan başka bir katkıları olmamıştı. Rabbin, halkı zalim memleketleri yakalayıp cezalandırdığı zaman işte böyle cezalandırır. Şüphesiz O’nun yakalaması, çok can yakıcı ve pek şiddetlidir.” (3135)
Böylesi hadiseler yeryüzü coğrafyasının tanıklık ettiği muazzam hadiseler oldukları için, bunların elbette halk tarafından üretilmiş, halklar arasında dilden dile aktarılarak binyıllar boyunca canlı tutulan destanları da olur.
Medler’in Asur’u yıkmasının, bu muazzam hadisenin de doğal olarak halk tarafından üretilmiş, halklar arasında 2633 yıldır dilden dile aktarılarak canlı tutulan destanı vardır: “Destana Kawayê Hesinger” (Demirci Kawa Destanı)…
Destanı anlatmaya başlamadan önce, “destan” kavramından neyi anlamamız gerektiğini açıklığa kavuşturmamız gerekiyor:
Destan, geçmişte yaşanmış büyük ve gerçek bir olayın halk arasında abartılarak ve içine doğaüstü unsurlar katılarak dilden dile anlatılmasıdır. Yani destanlar, tarihsel bir belge olarak ele alınamaz, çünkü yaşanan hadise aslına uygun bir şekilde, olduğu gibi anlatılmıyor. Ama tamamen hayâl ürünü bir olayı da anlatmıyor, yani tamamen uydurulmuş da değildir. Evet, yaşanmış bir olayı anlatıyor, ve fakat o hadiseyi abartılı bir biçimde anlatıyor. Yani bir olayı destanlar anlattığında, anlatılan hadise gerçektir, ancak hadisenin anlatımı gerçek değildir.
Kısacası ne tamamen gerçektir ne de tamamen uydurmadır. Destan demek; anlatılan olay gerçek, fakat olayın anlatımı aşırı abartılı ve gerçekdışıdır.
“Destan” ile “masal”, birbirine karıştırılmamalıdır. Masal tamamen hayâl ürünü ve uydurma şeylerdir. Ama destan öyle değildir, yaşanmış gerçek ve toplumları etkileyen muazzam hadiselerden doğarlar. Ama bu olayı normal olduğu şekliyle değil de, içine mucizevî ve doğaüstü unsurlar katarak anlatırlar. Destan budur.
Bu gerekli izahı yaptıktan sonra, M. Ö. 21 Mart 612 tarihinde Medler’in Asur’u yıkması ile ilgili olan “Demirci Kawa Destanı”nı anlatmaya başlayabiliriz:
“Bundan binlerce yıl önce (M. Ö. 612), ele geçirdiği topraklarda halklara soykırım yapan zalim ve baskıcı Asur İmparatorluğu’nun Dehhaq (Zehhaq; Ejidehaq) adında çok zalim bir kralları vardı. Dehhaq Ninova’da bir kayanın başında çok sağlam yapılmış bir kalede oturuyordu. Bu kral pekçok vahşî hayvan ve yılan beslerdi.
Kral Dehhaq, egemenliği altındaki halka zûlüm yapmakla kalmayıp onları sarayının özel yerlerinde beslediği yırtıcı hayvan ve çok zehirli yılanlarla da korkutarak dehşet saçıyordu.
Kralın halka uyguladığı dehşet ve şiddeti devam ederken, kafasında dayanılmaz ağrılar çıkmaya başlar ve kendisine çok acı verir. Egemenliği altındaki her yana haber salarak derdine derman bulacak şifacı aratır. Kısa zamanda sarayı dolduran, vicdan ve izan bakımından kraldan pek de aşağı olmayan birçok şifacı toplanır. Bunlar krala, her gün iki genç insan beyninin merhem yapılıp yaralara sürmesini önerirler.
Bu tavsiye üzerine zalim kral, her gün iki genç getirip saray kasabına teslim etmeleri için muhâfızlarına emir verdi. Bu kral tam bir canavardı ve her iki omuzunda da birer yılan bulunuyordu. Bu iki yılanı beslemek için her gün halktan iki çocuğu sarayına kurban olarak getirtip aşçılarına bu iki çocuğun beyinlerini yılanlarına yemek olarak verdiriyordu. Kendisi gençlerin beyinlerini yediği gibi, hayvanlarına da yedirirdi.
Bu canavarca uygulama yıllarca devam eder. Kral, yönettiği halka her gün yenmek üzere hazırlanmış insan beyinlerinin kalesine getirilmesini emretmişti. Bu emre uyan halk, her gün için kralın kalesine hazırlanmış insan beyni götürmeye devam ediyordu.
Öyle bir zaman gelir ki, kralın egemenliği altındaki Med Kürtleri’nin soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalır. Çünkü her gün iki gencini kurban vermek zorundaydılar.
Bu zûlme ve soykırım tehdidine son vermek için, aralarında Kawa adında bir demircinin de bulunduğu birkaç bilge adam gizlice görüşüp, bir karar alırlar: Bu karar gereğince iki iyi ve cesur adam, Armayel ve Garmayel adlı iki kişi kasap olduklarını söyleyerek saraya sızmayı başarırlar.
Sarayın kanlı mahzeninde kontrolü ele alan bu iki iyi ve cesur adam, bundan böyle getirilen gençlerin kanlı mahzenden dışarıya çıkıp kurtulmalarını sağlarlar. Armayel ve Garmayel, kralın yılanlarını beslemek için beyinleri alınarak öldürülen çocuklardan sadece birini öldürüp diğerinin gizlice saraydan kaçmasına yardımcı olurlar. Böylece ellerindeki bir insan beyni ile kestikleri bir koyunun beynini karıştırarak yılanlara verirler, böylece her gün bir çocuğun kurtulmasını sağlamış olurlar. Kral işin farkına varıncaya kadar birçok gencin hayatı kurtulur.
Kaçan çocuklar Kawa adlı demirci tarafından gizlice eğitilerek bir ordu haline getirilirler. 7 çocuğunu zalim krala kurban vermiş olan Demirci Kawa, öncü görevini üstlenmiştir. O, bir yandan demirhanesinde gürz ve hançer gibi savaş aletleri imal ederken, bir yandan da saraydan kaçırılan gençleri savaşa hazırlamaktadır. Ayrıca, umutsuz ve bezgin Medler’i cesaretlendirip organize etmek de Kawa’nın öncülüğünde yürümektedir.
Bir süre sonra halk bu insanlıkdışı beslenmeyi aksattı. Dehhaq askerlerine, emrini aksatmış olan halkı toplayıp kalesine getirmelerini emretti. Böylece halk askerler tarafından toplanıp kaleye götürüldü. Kalede halktan birçoğu çocuklarını koruduğu için öldürüldüler.
Bu sırada Kral Dehhaq’ın askerleri halk arasında dolaşıp çocukların sayılarını devamlı tespit ettikleri için, halk kurtardıkları çocuklarını dağlara kaçırdı ve orada askerî eğitim verdiler.
Bir gün temizlenerek krala götürülen beyinde, bir kuzu tüyü çıktı. Bunun üzerine kral durumu anladı. Kral ondan sonra kendi askerlerinin, bizzat çocukları kesip beyinlerini hazırlayıp getirmelerini emretti. Bu emirden sonra, askerler çocukları kesip beyinlerini hazırlıyor ve krala götürüyorlardı.
Bu durum böyle devam ederken, kralın oturduğu kaleye yakın bir köyde oturan ve demircilik yapan Kawa, depolarında bulunan savaş araçlarını çevre köylere dağıttı ve köylülere çocuklarını ve mallarını alıp dağlara çekilmeleri çağrısında bulundu. Bu çağrı üzerine, tüm köyler ve şehirler boşaltıldı. Kralın askerlerinin gözleri önünde köyler ve şehirler bir anda hayalet kentlere döndüler.
Kawa, dağlarda toplanan halka, zalim kraldan intikam alınması ve zûlmüne son verilmesi gerektiğini anlattı. Zalim kralın zûlmü altında ezilen Kürtler, Kawa’nın bu önerisi üzerine kraldan intikam almak için yemin ettiler. Dağlarda askerî eğitim görenler ve köylüler, Kawa’nın önderliğinde birleştiler.
Nihayet harekete geçme vakti geldi. Tarih, M. Ö. 21 Mart 612.
Demirci Kawa’nın denetimindeki köylülerle savaşçılar, dağlardan inerek zalim Kral Dehhaq’ın kalesini sardılar. Demirci Kava eğittiği gençleri yanına alarak zalim kralın sarayına dayanır. Bir grup genç savaşçı gece gizlice kalenin duvarlarına tırmandı. Kalenin nöbetçilerini öldürdükten sonra, kale duvarları önünde bekleyen köylülere ve savaşçılara kalenin kapılarını açtılar.
Açılan kalenin kapılarından en önde Demirci Kawa, elinde bir mızrak ve kralın gırtlağını kesmek için yaptığı kılıçla içeriye girdi. Kawa, üzerinde yeşil – kırmızı – sarı renklerde elbisesi, elinde çekiciyle koruma çemberini yarıp Dehhaq’ın karşısına çıktı. Arkasından da köylüler ve savaşçılar girdiler.
Etraftakiler daha ne olduğunu anlamadan, Med direnişçilerin lideri Kawa, zalim Asur’un kralı Dehhaq’ı, kafasına indirdiği bir çekiç darbesiyle öldürdü.
Kalede kralın sistemi yıkıldıktan sonra, direnişçiler, çok sağlam olan bu kaleyi içinde bulunan her şeyi ile beraber ateşe verip yaktılar. Kawa etraftaki tüm tepelerde ateşler yakar ve yanındakilerle birlikte bu zaferi kutlarlar.
Asur Kralı Dehhaq’ın ölüm haberi yıldırım hızıyla etrafa yayılır. Yıllarca putperest Asur’un zûlüm ve baskısı altında yaşayan Zerdüştî Kürt halkı bir anda meydanlara doluşup şenlik ateşleri yakarlar. Halk ve savaşçılar yakılan kalenin alevleri etrafında sabahlara kadar halay (govend) çekip eğlenirler. Böylece Demirci Kawa rehberliğindeki halk ve Med savaşçılar, zalim Asur’un yönetimini yıkarak kurtuluşlarını kutladılar.
Med Kürt halkı böylece kurtuluşlarını elde ettiler, özgürlük ve bağımsızlığa kavuştular. Dağlar, tepeler, ormanlar ve kırlar şenlik ateşleriyle aydınlanırken, toprağa da can gelir. Her tarafı reng â reng çiçeklerle süsleyen Tabiât Ana, Kürt ulusunun özgürlük ve kurtuluş sevincine ortak olur.
İşte bu olaydan sonra, 21 Mart, binlerce yıldır Kürtler’in direniş (berxwedan), kurtuluş (rızgarî), özgürlük (azadî) ve bağımsızlık (serxwebûn) günü olarak kutlanır.
Bu gün Mezopotamya halkları ve etrafındaki coğrafyalar için artık yeni bir dönemin ve yeni bir günün başlangıcı olduğu için, bu bayrama ‘Yeni Gün’ anlamında ‘Newroz / Nevruz’ denmiştir.” (3136)
Efsane, ayrıntılarda küçük küçük değişikliklerin bulunduğu farklı versiyonlarıyla birlikte, genel hatlarıyla bu şekilde.
Efsanede geçen isimler, halk üretimidirler. Bunları gerçek tarih ile özdeşleştirirsek, efsanedeki son Asur kralı zalim ve gaddar Dehhaq veya Zehhaq ya da Ejidehaq, yukarıda anlattığımız meşhur Aşur-Bâni-Apli ya da bilinen adıyla Aşurbanipal’ın oğlu olup M. Ö. 612’de yıkılan Asur İmparatorluğu’nun son kralı olan Sin-Şar-İşkun (iktidar yılları M. Ö. 627 – M. Ö. 612) (3137) olmalı. O zalim kralı deviren direnişin lideri Demirci Kawa ise, yine yukarıda anlattığımız, Asur İmparatorluğu’nu yıkıp tarihe gömen Med Kralı II. Xavaxştra ya da diğer adıyla II. Kiyaxares veya bilinen adıyla Keyxûsrew (iktidar yılları M. Ö. 625 – M. Ö. 585) (3138) olmalı.
Muhtemelen öyledir. Zirâ isimler de birbirlerine oldukça benzemektedir:
Sin-Şar-İşkun → Ejidehaq, Zehhaq, Dehhaq
Keyxûsrew, Kiyaxares, Xavaxştra → Kawa
Evet, muhtemelen öyledir. Çünkü isimler çok benzemektedir.
Bu arada, efsanede benim müthiş dikkatimi çeken birşey var. Sizin dikkatinizi çekti mi bilmem, ama benim acayip dikkatimi çekti: Efsanede, direnişin lideri Kawa’nın iki cesur yardımcısından sözediliyor. Bu iki cesur kişinin isimleri, Armayel ve Garmayel. Kawa, devrimi bu iki yiğit insanın yardımıyla gerçekleştiriyor.
Bilmiyorum ama bu anlatım benim çoook dikkatimi çekti. Çünkü bu isimler Aryanî yani Kürtçe değil, Samî yani İbranice isimler.
Ben öyle tahmin ediyorum ki, burada, M. Ö. 612’de Asur’un yıkılışında Medler’e yardım den Babilliler’e bir gönderme var. Kesinlikle öyle düşünüyorum. Evet evet, öyle tahmin ediyorum, burda Babil’e bir gönderme var.
Yukarıda Asur tarihini aktarırken, Asur’un yıkılışını anlatırken bahsettiğimiz üzere, M. Ö. 612 yılında Med Kürtleri zalim ve yayılmacı Asur İmparatorluğu’nu devirip tarihe gömerlerken, bu büyük devrimi Babilliler’in yardımıyla gerçekleştiriyorlar. Asur’un yıkılışı, Med – Babil işbirliğiyle gerçekleştirilen bir devrim. (3139)
Babilliler Kürt veya Aryanî değil, tıpkı o zûlümleri yapan Asurlular gibi Samî’dirler, Semitik bir toplulukturlar. (3140) Zaten isimleri de Semitik bir isimdir. “Babil” (Babel), İbranice / Arapça / Aramice / Süryanice dillerinde “Tanrı’nın Kapısı” demektir (Bab: Kapı; El, İl: Tanrı). İbranice’de ve Aramice’de “בבל”, Arapça’da “بابل”, Süryanice’de “ܒܒܠ” şeklinde yazılır. Sümerliler orayı “Tanrı’nın Kapısı” anlamında “Ka.Digir.Rak” () olarak adlandırmışlardı. (3141) Semitik “Babil” (Babel) ismi de o Sümer nitelemesinden gelir. (3142) Sümer dilindeki “Tanrı’nın Kapısı” anlamındaki “Ka.Digir.Rak” nitelemesinin “Babil” (Babel) şeklinde Samî dillerine girmesi, Ur’un Yeni Sümer 3. Hanedanlığı zamanında gerçekleşmiştir. (3143)
Benim kişisel görüşüme ve tahminime göre, bu Kürt halk efsanesinde Kawa’nın yardımcıları olan bu iki cesur adamın isimlerinin Armayel ve Garmayel olması, M. Ö. 612 tarihinde Asur’un yıkılışında Med’e yardım eden Babil’e bir göndermedir. Evet evet, buna kesin olarak eminim. Yüzde yüz öyledir.
Bu, benim daha önce herhangi bir yerde okuduğum veya duyduğum bir yorum veya değerlendirme değil. Bu, şu anda bunları yazarken aklıma geldi. Destanı siz sevgili okurlara aktarırken dikkatimi çekti ve kafama takıldı, biraz düşününce bu tespiti yaptım. Şu anda, yazarken düşünüp aklıma gelen bir değerlendirme.
İnsan tarihi bilince, destanları da daha iyi kavrayabiliyor, öyle değil mi?
Bunun böyle olduğuna yüzde yüz eminim. Burda Babil’e bir gönderme var. Bu konuda isteyen herkesle bahse girebilirim. “Demirci Kawa Destanı”nda direnişin lideri olan Kürt devrimci Kawa’nın iki yardımcısının isimlerinin Semitik isimler olan Armayel ve Garmayel olması, kesinlikle Asur’un yıkılışında Medler’e yardım eden Babilliler’e bir göndermedir.
Bu harikulade tespitimden dolayı kendi kendimi tebrik ediyor, bundan sonraki ilmî ve fikrî hayatımda kendi kendime başarılar diliyorum. Verdiğim bu evrensel ve galaksisel mücadelede yoluma taş koyacak olanlara Enki ve Enlil fırsat vermesin. Sağda solda aleyhimde konuşanlara ve beni kötüleyenlere de, Tanrıça İştar ve Ana Tanrıça Xepat terlik fırlatsın. Amen-Ra.
Eğer düşündüğüm şey gerçekten doğruysa, yani destandaki iki cesur adam Armayel ve Garmayel hakikaten Babil’e bir göndermeyse, o zaman bu mükemmelin de ötesi sanatsal bir yaratıcılık. Bunu bu şekilde formüle eden, M. Ö. 612’de Asur’un yıkılışında Medler’e yardım eden Babilliler’i böyle bir uyarlama ile destanın içine koyan “Kürt aklına” şapka çıkarmak lazım. Tamamıyla bir “Kürt aklı” ile, “Kürt zekâsı” ile karşı karşıyayız burada. Kürt halkının beşerüstü zekâsının, aklının, hayranlık verici sanatsal yaratıcılığının bariz bir örneği duruyor karşımızda. Babilliler’in Medler’e yardımını o kadar muhteşem bir uyarlama ile destana katmışlar ki, “sanat” dediğimiz yüce olgu tam olarak budur.
Her zaman söylüyorum ve boşuna da söylemiyorum: Kürt aklı ve Kürt zekâsı, normal beşerî bir akıl ve zekâ değil. Gerçekten normal değil. Kürt aklı ve zekâsı, bambaşka birşey. Bilim ile kavrayamazsınız, fizik kimya biyoloji kurallarıyla izah edemezsiniz. Zaten bu Kürt aklı ve zekâsıdır ki, bu akıl ve zekânın milyonda birine sahip olmayan barbar ve talancı gürûhlar tarih boyunca Kürtler’e düşmanlık yapmışlar, halen de yapmaya devam ediyorlar. Ne diyelim? Tanrıça İştar ve Ana Tanrıça Xepat onlara terlik fırlatsın.
Babilliler’in Medler’e yardımı da ancak böyle harikulade bir sanatsal uyarlama ile yâd edilmeli, Babil halkı böyle muhteşem bir şekilde onore edilmeliydi. Kürt halkı Babil halkının bu erdemli duruşunu ve yiğit tavrını unutmamış, destana böyle uyarlayarak Babil’i onore etmiştir. Zirâ Babil’in ortaya koyduğu erdemli duruş, hakikaten de az buz bir olay değil. Elleri öpülesi bir duruş sergiliyorlar, Babilliler.
Düşünün ki, Babilliler, biz Kürtler’le değil, bize her türlü zûlmü yapan Asurlular’la aynı ırktandırlar, onlarla akrabadırlar. Fakat buna rağmen, o zalim soydaşlarının yanında değil karşısında, mazlum ve haklı olan biz Kürtler’in yanında durmuşlardır. Bu her tür takdir ve teveccühü sonuna kadar hakkeden bir davranıştır. “Erdemli olmak” dediğimiz vasıf tam olarak budur, kardeşlerim. “Mazlum kim olursa olsun mazlumdan yana – Zalim kim olursa olsun zalime karşı” ilkesel duruşu işte tam olarak budur!
Kahraman ve yiğit Babil halkının sergilediği bu erdemli tavrı hiçbir topluluk öyle kolay kolay sergileyemez. Kürtler bugün de zûlüm altındadırlar, bugün de zûlüm görüyorlar. Hem de o zamanki gibi bir devlet değil, tam beş devlet tarafından. Peki, Kürtler’e zûlmeden devletlerle aynı ırktan, aynı etnisiteden oldukları halde Kürtler’in yanında yer alan herhangi bir topluluk var m? Zalim devletlere karşı mazlum Kürt halkının yanında yer alan herhangi bir Türkî, Arabî, Farsî, Ermenî kavim biliyor musunuz? Birileri sürekli “halkların kardeşliği” diye bağırdığına göre, birileri de sürekli “ümmet kardeşliği” dediğine göre, onlar biliyor olmalılar, onlara sorun. Ama ben bilmiyorum. Hepsinin de arasında yaşadım, içlerinde bulundum, yakından tanıdım, ama bu duruma hiç tanık olmadım. Kürtler pekçok halka kardeş oldular, halen de oluyorlar, ama Kürtler’e kardeş olan bir halkı hiç görmedim. Fakat Kürt Solcular ve Kürt İslamcılar görmüşler demek ki, o yüzden onlara sorun.
“Nevruz”, Farsça bir ifadedir ve “Yeni Gün” demektir (nev: yeni; ruz: gün). Bu ifadenin Kürtçe’si “Roja Nûh” (Kurmanc Kürtçesi), “Rocê Newe” (Zaza Kürtçesi) ve “Roji Nêwe” (Soran Kürtçesi) şeklindedir.
Nevruz (Newroz), bir “bahar bayramı” olarak Kürdistan’dan Türkistan’a, İran’dan Balkanlar’a, Kafkasya’dan Orta Avrupa’ya kadar onlarca coğrafyada farklı milletler tarafından kutlanan bir bayramdır. Ancak bunun Asur’un yıkılışı mahrecli olarak ve bir halkın özgürlük ve kurtuluşu bağlamında kutlanması, yalnızca Kürtler’e ve diğer Aryan toplumlarına özgüdür.
Newroz (Nevruz), bu yüzden Aryanî topluluklarda, Kürdistan ve İran takvimlerinde yılın ilk günüdür. Kürtçe’de ve Farsça’da ay isimleri Mart ile başlar, Şubat ile biter. Yani yılın ilk ayı Mart (Adar / Ferverdin), son ayı ise Şubat (Sebat / İsfend)’tır.
İran ve Kürdistan takvimlerinde ay hesabı, Miladî takvimle aynı değildir. İran ve Kürdistan takvimlerinde ayın 1. günü genelde Miladî takvimdeki 21. güne denk gelmektedir. Bu da tabiât bilimine ve astrolojiye en uygun hesaplama yöntemidir. İran ve Kürdistan takviminde, “Nevruz” (Newroz) olarak adlandırılan 1 Adar / 1 Ferverdin günü, “yılbaşı”dır, yılın ilk günüdür. Ve Miladî takvimde, 21 Mart gününe tekabül etmektedir.
Maalesef ve üzülerek izliyorum ki, Kürtler’in ve Kürt entelijansiyasının büyük çoğunluğu, hatta tamamı, Newroz’dan bahsederken, miladî 21 Mart gününden Kürtçe olarak bahsetmek istediklerinde “21 Adar” demektedirler. Ancak bu çok hatalı bir kullanımdır, yanlıştır. Çünkü 21 Mart günü 21 Adar’a değil, 1 Adar’a denk gelmektedir. Bu garabete akıl ve mantık çerçevesinde bir anlam vermek de mümkün değil. Yani hem Newroz’a “yeni yıl” diyorsun, “yılbaşı” diyorsun, hem de “21 Adar” diyorsun!? Yahu hiç ayın 21’inde başlayan yıl mı olur? Bu kadarını da mı akledemiyorsunuz?
Bugün kullanılan miladî takvimdeki 21 Mart günü, Kürt takviminde 1 Adar günüdür, 21 Adar değil! Yılın ilk günüdür, yani Adar ayının birinci günü. Miladî takvim ile Kürt millî takvimi arasında 21 günlük bir fark vardır. Halen dahi yaşlılarımız, anne – babalarımız, günlük konuşmalarında bu şekilde vurgularlar. Örneğin bir işin ne zaman yapılacağına, olacağına dair konuşurken, “Ba hesabê me 27 roj mane, ba hesabê hûkmatê 6 roj mane” (Bizim hesabımıza göre 27 gün kalmış, hükûmetin hesabına göre 6 gün kalmış) derler. Neden böyle derler? Çünkü “bizim” (Kürtler’in) takvimi ile hükûmetin kullandığı resmî miladî takvim arasında 21 günlük fark vardır.
Miladî takvimdeki 21 Mart gününü motamot 21 Adar diye çevirmek, ancak cehaletin ürünü olabilir, Kürt millî değerlerine yabancılaşmış olmanın bir göstergesi olabilir. Çünkü Newroz (21 Mart), 1 Adar’dır, 21 Adar değil! Hem “yeni yıl” diyorsun, hem de “21 Adar” diyorsun, bu nasıl bir kafadır yaa?! Ayın 21’inde başlayan yıl mı olurmuş? Dünyanın neresinde ve hangi takviminde yeni yıl, bir ayın 21’inci günü başlar? Nasıl bir saçmalıktır bu?
Konunun daha iyi anlaşılması için, Kürdistan ve İran takvimlerindeki ay isimlerini ve bu ayların miladî takvimde hangi gün aralıklarına tekabül ettiğini aşağıda bir tablo halinde sunuyorum:
Kürtçe (ﮐﯙﺮﺩﻯ)
|
Farsça (ﻔﺎﺮﺴﻰ)
|
|
Adar (ﺌﺎﺪﺍﺭ)
|
Ferverdin (ﻔﺭﻭﺭﺪﻴﻦ) |
21 Mart – 20 Nisan |
Nisan (ﻨﻴﺴﺎﻦ)
|
Urdibeheşt (ﺍﺭﺪﻴﺒﻬﺸﺖ) |
21 Nisan – 21 Mayıs |
Gulan (ﮔﯘﻻﻥ)
|
Xordad (ﺧﺭﺪﺍﺪ) |
22 Mayıs – 21 Haziran |
Hzêran (ﺣﺰﯿﺮﺍﻥ)
|
Tîr (ﺘﻴﺭ) |
22 Haziran – 22 Temmuz |
Tîrmeh (ﺘﻴﺭﻤﺢ)
|
Murdad (ﻤﺭﺪﺍﺪ) |
23 Temmuz – 22 Ağustos |
Gelawêj (ﮔﻼﻭﻴﮊ)
|
Şehrivar (ﺸﻬﺭﻴﻭﺭ) |
23 Ağustos – 22 Eylül |
Rêzber (ﺭﻴﺯﺒﺮ)
|
Mehr (ﻤﻬﺭ) |
23 Eylül – 22 Ekim |
Kewçêr (ﮐﻪﻮﭽﻴﺭ)
|
Âbân (ﺁﺑﺎﻦ) |
23 Ekim – 21 Kasım |
Sermawez (ﺴﺮﻤﺎﻭﺯ)
|
Azer (ﺁﺫﺭ) |
22 Kasım – 21 Aralık |
Berfanber (ﺒﺭﻔﺎﻨﺒﺭ)
|
Daî (ﺪﻱ) |
22 Aralık – 20 Ocak |
Rêbendan (ﺮﻴﺒﻨﺪﺍﻦ)
|
Behmen (ﺑﻬﻤﻦ) |
21 Ocak – 19 Şubat |
Sebat (ﺴﺒﺎﺖ)
|
İsfend (ﺍﺴﻔﻨﺪ) |
20 Şubat – 20 Mart |
Güzel insanlarımdan ricam, en azından bundan sonra bunu doğru bir şekilde kullanmaları, doğru bir biçimde telaffuz etmeleridir.
Newroz günü, 1 Adar’dır, güzel kardeşim, 1 Adar.
Öyle 21 Adar değil, 35 Adar değil, 48 Adar değil, 89 Adar da değil, 127 Adar da değil!
Yukarıda Kürt takvimine bak: 1 Adar.
Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu, 18 Şubat 2010 tarihindeki oturumunda aldığı 64 / 253 sayılı kararla, 21 Mart (1 Adar) gününü “Uluslararası Nevruz Günü” ilan etmiştir. (3144)
Evet… Asurlular ile bağlantılı olarak anlatacaklarımız da bunlar.
Sümer (Kenger), Hurri, Akkad ve Asur uygarlıklarında dîn ve yaratılış inancı konusunu işledikten sonra, diğer Mezopotamya ve Anadolu uygarlıkları olan Babil ve Hitit (Hatti) uygarlıklarını da sırayla inceleyerek bu konumuza devam ediyoruz…
Şimdi de Babilliler’e bakalım…
– devam edecek –
DİPNOTLAR:
(3009): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Asur Uygarlığı” maddesi
(3010): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 148, Penguin Books, Londra 1964 / Charles Keith Maisels, The Near East: Archaeology in the “Cradle of Civilization”, Routledge Publishing, Londra & New York 1993 / Stephen Bertman, Handbook to Life in Ancient Mesopotamia, s. 94, Oxford University Press, Oxford 2003 / Roger D. Woodard, The Ancient Languages of Mesopotamia, Egypt and Aksum, John Huehnergard – Christopher Woods, “Akkadian and Eblaite”, s. 83, Cambridge University Press, Cambridge 2008 / Nancy Kleniewski – Alexander R. Thomas, Cities, Change, and Conflict: A Political Economy of Urban Life, Cengage Learning Publishing, Boston 2010
(3011): Albert Kirk Grayson, Assyrian Royal Inscriptions, cilt 1, s. 108, paragraf 716, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1972 / John P. McKay – Bennett D. Hill – John Buckler – Roger B. Beck – Clare Haru Crowston – Patricia Buckley Ebrey – Merry E. Wiesner-Hanks, History of World Societies, Combined Volume, s. 55, Bedford Books, Stonehouse 2008 / Hayim Tadmor, The Inscriptions of Tiglath-Pileser III, King of Assyria: Critical Edition, with Introductions, Translations and Commentary, s. 29, Israel Academy of Sciences and Humanities Publishing, Kudüs 2008
(3012): Rein Taagepera, Size and Duration of Empires Growth-Decline Curves (3000 to 600 B.C.), Social Science Research, sayı 7, s. 182 – 189, Haziran 1978
(3013): Elizabeth Pollard – Robert Tignor – Clifford Rosenberg, Worlds Together, Worlds Apart, s. 128, W.W. Norton & Company Publishing, New York 2015 / Joshua J. Mark, Neo-Assyrian Empire, World History, 30 Haziran 2014, https://www.worldhistory.org/Neo-Assyrian_Empire/
(3014): Israel Clare – Moses Tyler, Library of Universal History, cilt 1, Ancient Oriental Nations, s. 151, Hill Publishing, New York 1897 / Georges Roux, Ancient Iraq, S.291, Penguin Books, Londra 1964 / Simo Parpola, National and Ethnic Identity in the Neo-Assyrian Empire and Assyrian Identity in Post-Empire Times, Journal of Assyrian Academic Studies, sayı 18, s. 5 – 22, 2004 / Karen Radner, History: From the Dawn of Civilization to the Present Day, s. 51, Dorling Publishing, Londra 2015 / Assyria, 1365 – 609 B.C., Heilbrunn Timeline of Art History, The Metropolitan Museum of Art New York – Department of Ancient Near Eastern Art, Ekim 2004, https://www.metmuseum.org/toah/hd/assy/hd_assy.htm
(3015): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 263 – 291, Penguin Books, Londra 1964 / Albert Kirk Grayson, Assyrian Rulers, cilt 1: 1114 – 859 BC, s. 54 – 58 ve 67, University of Toronto Press, Toronto 2002 / Asur İmparatorluğu: Asurlular Kimlerdir, Özellikleri Nelerdir?, Mutlaka Oku, 14 Ağustos 2021, https://mutlakaoku.com/asur-imparatorlugu-asurlular-kimlerdir-ozellikleri-nelerdir/
(3016): Israel Clare – Moses Tyler, Library of Universal History, cilt 1, Ancient Oriental Nations, s. 151, Hill Publishing, New York 1897 / Georges Roux, age / Asur İmparatorluğu: Asurlular Kimlerdir, Özellikleri Nelerdir?, Mutlaka Oku, 14 Ağustos 2021, https://mutlakaoku.com/asur-imparatorlugu-asurlular-kimlerdir-ozellikleri-nelerdir/
(3017): Asur İmparatorluğu: Asurlular Kimlerdir, Özellikleri Nelerdir?, Mutlaka Oku, 14 Ağustos 2021, https://mutlakaoku.com/asur-imparatorlugu-asurlular-kimlerdir-ozellikleri-nelerdir/
(3018): agm
(3019): Israel Clare – Moses Tyler, age / Georges Roux, age / Albert Kirk Grayson, age
(3020): İbrahim Sediyani, Adını Arayan Coğrafya, s. 168, Özedönüş Yayınları, İstanbul 2009
(3021): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 148, Penguin Books, Londra 1964 / Roger D. Woodard, The Ancient Languages of Mesopotamia, Egypt and Aksum, John Huehnergard – Christopher Woods, “Akkadian and Eblaite”, s. 83, Cambridge University Press, Cambridge 2008
(3022): Henry William Frederick Saggs, The Might That Was Assyria, s. 290, Sidgwick & Jackson Publishing, Londra 1984 / Simo Parpola, National and Ethnic Identity in the Neo-Assyrian Empire and Assyrian Identity in Post-Empire Times, Journal of Assyrian Academic Studies, sayı 18, 2004, https://web.archive.org/web/20110717071922/http://www.jaas.org/edocs/v18n2/Parpola-identity_Article%20-Final.pdf
(3023): Eckart Frahm, A Companion to Assyria, s. 192, John Wiley & Sons Publishing, Hoboken & West Sussex 2017
(3024): İbrahim Sediyani, Adını Arayan Coğrafya, s. 168, Özedönüş Yayınları, İstanbul 2009
(3025): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 161 – 191, Penguin Books, Londra 1964
(3026): Edward Y. Odisho, The Sound System of Modern Assyrian (Neo-Aramaic), s. 8, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1988
(3027): İbrahim Sediyani, Adını Arayan Coğrafya, s. 29, Özedönüş Yayınları, İstanbul 2009
(3028): Clément Joseph David, Grammaire de la Langue Araméenne, Selon les Deux Dialectes Syriaque et Chaldaique: Précédée d’un Abrégé de l’Histoire de la Langue de l’Écriture et de la Littérature Araméennes, s. 12, Imprimerie des Pères Dominicains, Musul 1896 / John A. Tvedtnes, The Origin of the Name “Syria”, Journal of Near Eastern Studies, sayı 40, s. 139 – 140, Nisan 1981 / Richard N. Frye, Assyria and Syria: Synonyms, Journal of Near Eastern Studies, sayı 51, s. 281 – 285, Ekim 1992 / Syria, Etymonline, https://www.etymonline.com/word/Syria
(3029): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Asur İmparatorluğu” maddesi
(3030): Roger D. Woodard, The Ancient Languages of Mesopotamia, Egypt and Aksum, John Huehnergard – Christopher Woods, “Akkadian and Eblaite”, s. 83, Cambridge University Press, Cambridge 2008
(3031): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 148, Penguin Books, Londra 1964
(3032): Charles Keith Maisels, The Near East: Archaeology in the “Cradle of Civilization”, Routledge Publishing, Londra & New York 1993 / Nancy Kleniewski – Alexander R. Thomas, Cities, Change, and Conflict: A Political Economy of Urban Life, Cengage Learning Publishing, Boston 2010
(3033): Guy Deutscher, Syntactic Change in Akkadian: The Evolution of Sentential Complementation, s. 20 – 21, Oxford University Press, Oxford 2007
(3034): Seth L. Sanders, Margins of Writing, Origins of Cultures, Christopher Woods, “Bilingualism, Scribal Learning and the Death of Sumerian”, The University of Chicago – Oriental Institute Seminars, sayı 2, s. 91 – 120, Chicago 2006, https://oi.uchicago.edu/sites/oi.uchicago.edu/files/uploads/shared/docs/OIS2.pdf
(3035): Hermann Kinder – Werner Hilgemann, DTV-Atlas Weltgeschichte, 40. baskı, s. 29, Deutscher Taschenbuch Verlag, Münih 2011
(3036): Klaas Roelof Veenhof, “Modern” Features in Old Assyrian Trade, Journal of the Economic and Social History of the Orient, sayı 40, s. 340, Koninklijke Brill, Leiden 1997
(3037): Tolunay Bayram, Geçmişten Günümüze Asurîler’in Hikâyesi, Arkeofili, 17 Şubat 2017, https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-asurilerin-hikayesi/
(3038): Tevrat, Tekvin, 10:22 – 30
(3039): Erich Ebeling – Bruno Meissner – Ernst Weidner – Dietz Otto Edzard, Reallexikon der Assyriologie, cilt 6, s. 103, De Gruyter Verlag, Berlin 1928 / Georges Roux, Ancient Iraq, Penguin Books, Londra 1964 / Jean-Jacques Glassner, Writing from the Ancient World: Mesopotamian Chronicles, s. 137, Society of Biblical Literature, Atlanta 2004
(3040): Georges Roux, age
(3041): Matthew George Easton, Bible Dictionary, “Assyria” maddesi, Nelson & Sons Publishing, Londra 1897
(3042): Henry William Frederick Saggs, The Might That Was Assyria, s. 24, Sidgwick & Jackson Publishing, Londra 1984
(3043): Klaas Roelof Veenhof, Some Social Effects of Old Assyrian Trade, Iraq, sayı 39, s. 115, 1997
(3044): Arno Poebel, The Assyrian King List from Khorsabad, Journal of Near Eastern Studies, sayı 1, s. 253, 1942
(3045): The Cambridge Ancient History, cilt 1, M. B. Rowton, s. 202 – 204, Hildegard Levy, “Assyria c. 2600 – 1816 B. C.” maddesi, s. 729 – 770, Cambridge University Press, Cambridge 1970 /
(3046): Albert Kirk Grayson, Assyrian Rulers, cilt 1: 1114 – 859 BC, s. 14, University of Toronto Press, Toronto 2002
(3047): Erich Ebeling – Bruno Meissner – Ernst Weidner – Dietz Otto Edzard, Reallexikon der Assyriologie, cilt 6, s. 101 – 102, De Gruyter Verlag, Berlin 1928
(3048): Amelie Kuhrt, Eski Çağ’da Yakındoğu, cilt 1, s. 112 – 113, Türkiye İş Bnakası Kültür Yayınları, İstanbul 2017
(3049): Robert William Rogers, A History of Babylonia and Assyria, Lost Arts Media, Long Beach 2003
(3050): Stephen Bertman, Handbook to Life in Ancient Mesopotamia, s. 88, Oxford University Press, Oxford & New York 2005
(3051): Klaas Roelof Veenhof, “Modern” Features in Old Assyrian Trade, Journal of the Economic and Social History of the Orient, sayı 40, Koninklijke Brill, Leiden 1997
(3052): Klaas Roelof Veenhof, Some Social Effects of Old Assyrian Trade, Iraq, sayı 39, s. 115, 1997
(3053): Kültepe / Karahöyük, Türkiye Arkeolojik Yerleşmeleri (TAY) Projeleri, http://www.tayproject.org/TAYages.fm$Retrieve?CagNo=2111&html=ages_detail_t.html&layout=web
(3054): Tolunay Bayram, Geçmişten Günümüze Asurîler’in Hikâyesi, Arkeofili, 17 Şubat 2017, https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-asurilerin-hikayesi/
(3055): Klaas Roelof Veenhof, Mesopotamia: The Old Assyrian Period, s. 24, Vandenhoeck & Ruprecht Verlag, Göttingen 2008
(3056): Joshua J. Mark, Ashur, World History, 30 Haziran 2014, https://www.worldhistory.org/ashur/
(3057): Kur’ân-ı Kerîm, Qasas, 8; Tahrim, 11
(3058): Ayrıntılı bilgi için bkz. İbrahim Sediyani, Kadın Peygamberler, cilt 1, “Hz. Asiye (as)” bölümü, s. 221 – 335, Nefel Yayınları, Diyarbakır 2021
(3059): Mark van de Mieroop, A History of the Ancient Near East, s. 127 – 128, Blackwell Publishing, Oxford 2006
(3060): Joan Oates, Babylon, s. 91 – 92, Thames & Hudson Publishing, Londra 1986
(3061): Albert T. Olmstead, The Calculated Frightfulness of Ashur Nasir Apal, Journal of the American Oriental Society, sayı 38, s. 209 – 263, 1918
(3062): Assyria, 1365 – 609 B.C., Heilbrunn Timeline of Art History, The Metropolitan Museum of Art New York – Department of Ancient Near Eastern Art, Ekim 2004, https://www.metmuseum.org/toah/hd/assy/hd_assy.htm
(3063): John Anthony Brinkman, Materials and Studies for a Kassite History, cilt 1, s. 418 – 423, Appendix Publishing, Chicago 1975
(3064): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 263, Penguin Books, Londra 1964
(3065): Tolunay Bayram, Geçmişten Günümüze Asurîler’in Hikâyesi, Arkeofili, 17 Şubat 2017, https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-asurilerin-hikayesi/
(3066): Albert Kirk Grayson, Assyrian Rulers, cilt 1: 1114 – 859 BC, s. 54 – 58 ve 67, University of Toronto Press, Toronto 2002
(3067): Gwendolyn Leick, Who’s Who in the Ancient Near East, Routledge Publishing, New York 2002 / George Smith, The History of Babylonia. Cambridge University Press, Camridge 2014 / Alexa Bartelmus – Katja Sternitzke, Karduniaš – Babylonia under the Kassites 1., Gruyter Verlag, Berlin & Boston 2017
(3068): I. E. S. Edwards – C. J. Gadd – N. G. L. Hammond – S. Solberger, The Cambridge Ancient History, cilt 2, bölüm 2: “History of the Middle East and the Aegean Region”, J. M. Munn-Rankin, “XXV: Assyrian Military Power, 1300 – 1200 BC”, s. 274 – 279, Cambridge University Press, Cambridge 1975 / Trevor Bryce, Letters of the Great Kings of the Ancient Near East: The Royal Correspondence of the Late Bronze Age, s. 76 – 77 ve 96 – 97, Routledge Publishing, New Yokrk 2003
(3069): Tolunay Bayram, Geçmişten Günümüze Asurîler’in Hikâyesi, Arkeofili, 17 Şubat 2017, https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-asurilerin-hikayesi/
(3070): Encyclopædia Britannica, cilt 24, Archibald Henry Sayce, “Shalmaneser” maddesi, s. 798, Cambridge University Press, Cambridge 1911
(3071): Tevrat, Tekvin, 10: 11 – 12
(3072): Tevrat, Tekvin, 10:1 – 8; I. Tarihler, 1:10
(3073): Tevrat, Tekvin, 10:10
(3074): Tevrat, Tekvin, 10:8 – 9; I. Tarihler, 1:10
(3075): Kur’ân-ı Kerim, Baqara, 258; Enbiyâ, 51 – 70; Ankebut, 16 – 25; Saffat, 83 – 98
(3076): Georges Roux, Ancient Iraq, s. 263, Penguin Books, Londra 1964
(3077): Cambridge Ancient History, cilt 2, bölüm 2: History of the Middle East and the Aegean Region, Joan Margaret Munn-Rankin, “Assyrian Military Power (1300 – 1200 BC)”, s. 287 – 288 ve 298, Cambridge University Press, Cambridge 1975
(3078): Albert Kirk Grayson, Assyrian Royal Inscriptions, cilt 1, s. 108, paragraf 716, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1972 / Mark William Chavalas – Christopher Morgan, The Ancient Near East: Historical Sources in Translation, s. 145 – 152, Blackwell Publishing, Oxford & Malden 2006
(3079): Synonyms for Kudurri or Related Words with Kudurri, SynonymsBot, https://synonymsbot.com/kudurri
(3080): Albert Kirk Grayson, Assyrian and Babylonian Chronicles, s. 176, Augustin Publishing, Locust Valley 1975
(3081): Encyclopædia Britannica, cilt 26, Hugh Chisholm, “Tiglath-Pileser” maddesi, s. 968, Cambridge University Press, Cambridge 1911
(3082): Robert Drews, The End of the Bronze Age: Changes in Warfare and the Catastrophe Ca. 1200 B.C., s. 48 – 61, Princeton University Press, Princeton 1993 / Ann E. Killebrew – Gunnar Lehman, The Philistines and Other “Sea Peoples” in Text and Archaeology, cilt 15, s. 2, Society of Biblical Literature, Archaeology and Biblical Studies, Society of Biblical Publishing, Atlanta 2013
(3083): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Yeni Asur İmparatorluğu” maddesi
(3084): John P. McKay – Bennett D. Hill – John Buckler – Roger B. Beck – Clare Haru Crowston – Patricia Buckley Ebrey – Merry E. Wiesner-Hanks, History of World Societies, Combined Volume, s. 55, Bedford Books, Stonehouse 2008
(3085): Albert Kirk Grayson, Assyrian Royal Inscriptions, cilt 1, s. 108, paragraf 716, Harrassowitz Verlag, Wiesbaden 1972
(3086): Georges Roux, Ancient Iraq, Penguin Books, Londra 1964
(3087): age, s. 291
(3088): Israel Clare – Moses Tyler, Library of Universal History, cilt 1, Ancient Oriental Nations, s. 151, Hill Publishing, New York 1897
(3089): Karen Radner, History: From the Dawn of Civilization to the Present Day, s. 51, Dorling Publishing, Londra 2015
(3090): Samuel Alden Smith, Die Keilschrifttexte Asurbanipals, Königs von Assyrien (668 – 620 v. Chr.), cilt 1, Eduard Pfeiffer Verlag, Leipzig 1887
(3091): Assyria, 1365 – 609 B.C., Heilbrunn Timeline of Art History, The Metropolitan Museum of Art New York – Department of Ancient Near Eastern Art, Ekim 2004, https://www.metmuseum.org/toah/hd/assy/hd_assy.htm
(3092): Simo Parpola, National and Ethnic Identity in the Neo-Assyrian Empire and Assyrian Identity in Post-Empire Times, Journal of Assyrian Academic Studies, sayı 18, s. 5 – 22, 2004
(3093): Tolunay Bayram, Geçmişten Günümüze Asurîler’in Hikâyesi, Arkeofili, 17 Şubat 2017, https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-asurilerin-hikayesi/
(3094): Tevrat, II. Krallar, 19:35 – 37; Yeşaya, 37:36 – 38
(3095): Tolunay Bayram, Geçmişten Günümüze Asurîler’in Hikâyesi, Arkeofili, 17 Şubat 2017, https://arkeofili.com/gecmisten-gunumuze-asurilerin-hikayesi/
(3096): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Assurbanipal” maddesi
(3097): Eckart Frahm, A Companion to Assyria, s. 192, Wiley & Blackwell Publishing, Hoboken & West Sussex 2017
(3098): age, s. 192 – 194 / ayrıca bkz. Encyclopaedia Britannica ve Encyclopaedia Iranica’da “Asur’un yıkılışı”
(3099): Simo Parpola, National and Ethnic Identity in the Neo-Assyrian Empire and Assyrian Identity in Post-Empire Times, Journal of Assyrian Academic Studies, sayı 18, s. 5 – 22, 2004
(3100): Adam Hart-Davis, History – The Definitive Visual Guide: From the Dawn of Civilization to the Present Day, s. 80, DK Publishing, New York 2012
(3101): Nicholas Postgate, Mesopotamia, sayı 18 – 19, s. 233, Torino 1984
(3102): Erich Ebeling, Bruchstücke Einer Mittelassyrischen Vorschriftensammlung für die Ausbildung für die Trainierung und Akklimatisierung von Wagenpferden, Akad Verlag, Berlin 1951
(3103): Tamara Stech-Wheeler, Iron at Taanach and Early Iron Metallurgy in the Eastern Mediterranean, American Journal Archaeology, sayı 85, s. 245 – 267, 1981
(3104): Betina Faist, Der Fernhandel des Assyrischen Reiches Zwischen dem 14. und dem 11. Jahrhundert vor Christus, AOAT 265, s. 77, Ugarit Verlag, Münster 2001
(3105): Paul Garelli, Le Problème de la Féodalité Assyrienne, Semitica, sayı 17, s. 5 – 22, 1967
(3106): Betina Faist, age, s. 57
(3107): age, s. 72
(3108): John Charles Miles – Godfrey Rolles Driver, The Assyrian Laws, s. 412 – 415, Clarendon Press, Oxford 1935
(3109): Denny Rose – Rowan Allen, Ancient Civilizations of the World, s. 223, ED-Tech Press, Essex 2019
(3110): Martti Nissinen, Homoeroticism in the Biblical World: A Historical Perspective, s. 24 – 28, Fortress Press, Augsburg 2004
(3111): Wayne R. Dynes – Stephen Donaldson, Homosexuality in the Ancient World, s. 8 ve 460, Garland Publishing, Londra & New York 1992
(3112): Kur’ân-ı Kerîm, Ârâf, 80 – 81; Şuârâ, 161 – 168; Neml, 54 – 55
(3113): Bruno Meissner, Reallexikon der Assyriologie und Vorderasiatischen Archäologie, cilt 4, “Homosexualität” maddesi, s. 467, 1922 / John Charles Miles – Godfrey Rolles Driver, The Assyrian Laws, s. 71, Clarendon Press, Oxford 1935 / Gordon J. Wenham, The Old Testament Attitude to Homosexuality, Expository Times, sayı 102, s. 259 – 363, 1991
(3114): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Asur Tanrıları” maddesi
(3115): Stephanie Dalley, Myths from Mesopotamia: Creation, the Flood, Gilgamesh and Others, s. 156, Oxford University Press, Oxford 1989
(3116): age, s. 159
(3117): Jeremy Black – Anthony Green, Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia: An Illustrated Dictionary, s. 106, The British Museum Press, Londra 1992
(3118): Bkz. Elinizdeki bu kitabın daha önce anlattığımız “Sümer Tabletleri” bölümleri
(3119): Nicole Brisch, Ancient Mesopotamian Gods and Goddesses, “Anunna (Anunnaku, Anunnaki) (A Group of Gods)” bölümü, University of Pennsylvania Museum, Philadelphia 2016
(3120): Gwendolyn Leick, A Dictionary of Ancient Near Eastern Mythology, s. 8, Routledge Publishing, New York 1998 / Nicole Brisch, age
(3121): Gwendolyn Leick, A Dictionary of Ancient Near Eastern Mythology, s. 85, Routledge Publishing, New York 1998 / Gwendolyn Leick, The Babylonians: An Introduction, s. 96, Routledge Publishing, Londra & New York 2003
(3122): Jeremy Black – Anthony Green, Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia: An Illustrated Dictionary, s. 34, The British Museum Press, Londra 1992
(3123): Stephanie Dalley, Myths from Mesopotamia: Creation, the Flood, Gilgamesh and Others, s. 112, Oxford University Press, Oxford 1989
(3124): Stephanie Dalley, age s. 113 / Gwendolyn Leick, A Dictionary of Ancient Near Eastern Mythology, s. 8, Routledge Publishing, New York 1998
(3125): James B. Pritchard, The Ancient Near East: An Anthology of Texts and Pictures, s. 34, Princeton University Press, Princeton 2011
(3126): Jeremy Black – Anthony Green, age, s. 34
(3127): James B. Pritchard, age, s. 34 – 35
(3128): Gwendolyn Leick, age, s. 8
(3129): Wayne Horowitz – Uri Gabbay – Filip Vukosavokić, A Woman of Valor, cilt 8, Takayoshi Oshima, “Damkianna Shall Not Bring Back Her Burden in the Future: A New Mythological Text of Marduk, Enlil and Damkianna”, s. 145, Biblioteca del Próximo Oriente Antiguo, Consejo Superior de Investigaciones Científicas, Madrid 2010
(3130): age, s. 145 – 146
(3131): age, s. 146
(3132): Eckart Frahm, A Companion to Assyria, s. 192 – 194, Wiley & Blackwell Publishing, Hoboken & West Sussex 2017 / Encyclopaedia Britannica ve Encyclopaedia Iranica’da “Asur’un yıkışlı”
(3133): Eckart Frahm, age / ayrıca bkz. Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Med İmparatorluğu” maddesi
(3134): İbrahim Sediyani, Adını Arayan Coğrafya, s. 168, Özedönüş Yayınları, İstanbul 2009
(3135): Kur’ân-ı Kerîm, Hud, 101 – 102
(3136): Demirci Kawa Efsanesi’ni anlatan ve Kürtçe olarak kaleme alınmış bir kitap tavsiyesi: Abdusamet Yigit, Destana Kawayê Hesinger, Weşanên Han, Berlin 2009; Weşanên Sara, Stockholm 2009
(3137): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Asur Kralları” maddesi
(3138): Encyclopaedia Britannica ve Encyclopaedia Iranica’da “Asur’un yıkılışı”
(3139): Eckart Frahm, A Companion to Assyria, s. 192 – 194, Wiley & Blackwell Publishing, Hoboken & West Sussex 2017 / ayrıca bkz. Encyclopaedia Britannica ve Encyclopaedia Iranica’da “Asur’un yıkılışı”
(3140): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Babil Uygarlığı” maddesi
(3141): Encyclopædia Britannica, cilt 3, Archibald Henry Sayce, “Babel” maddesi, s. 178, Scribner’s Sons Publishing, New York 1878 / Ernest Alfred Budge, The History of Esarhaddon (Son of Sennacherib) King of Assyria (B.C. 681 – 668), s. 135 – 136, Trübner & Co. Publishing, Londra 1880
(3142): Archibald Henry Sayce, The Origin of Semitic Civilisation: Chiefly Upon Philological Evidence, s. 5, Harrison & Sons Publishing, Londra 1872 / Encyclopædia Britannica, cilt 3, Archibald Henry Sayce, “Babel” maddesi, s. 178, Scribner’s Sons Publishing, New York 1878 / Liane Jakob-Rost – Joachim Marzahn, Babylon, s. 2, Staatliche Museen zu Berlin – Vorderasiatisches Museum, Kleine Schriften 4, Putbus 1990 / Dietz-Otto Edzard, Reallexikon der Assyriologie und Vorderasiatischen Archäologie, cilt 9, “Namen, Namengebung (A)”, s. 102, Gruyter Verlag, Berlin 2001
(3143): Dietz-Otto Edzard, Geschichte Mesopotamiens: Von den Sumerern bis zu Alexander dem Großen, s. 121, Beck Verlag, Münih 2004
(3144): International Day of Nowruz, United Nations General Assembly, 18 Şubat 2010, https://www.un.org/en/ga/search/view_doc.asp?symbol=A/64/L.30/Rev.2 / What is Nowruz and Why do we Celebrate it?, International Nowruz Day 21 March, United Nations, https://www.un.org/en/observances/international-nowruz-day
SEDİYANİ HABER
5 KASIM 2021