Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi | Kürdistanlı Peygamberler – 38

Parveke / Paylaş / Share

Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi

Kürdistanlı Peygamberler – 38

■ İbrahim Sediyani

 

– geçen bölümden devam –

     Kadim Mezopotamya topraklarında kurulmuş en büyük ve önemli uygarlıklardan biri olan Babil Uygarlığı (M. Ö. 1895 – M. Ö. 539)’nın yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, oldukça ilgi çekici ve merak uyandırıcıdır.

     Babil yaratılış tabletleri “Enûma Eliş”, adını, tabletteki ilk iki kelime olan “enûma eliş” (henüz yukarıda) ifadesinden alır. Tabletler, “Henüz yukarıda gökyüzü daha isimsizken” cümlesiyle başlar. (3726)

     Yani nasıl ki bizim, Kur’ân-ı Kerîm’de, “Tâ hâ” (طٰهٰ) diye başlayan (3727) sûreye “Tâhâ sûresi” ismini veya “Yâ sin” (يٰسٓؕ) diye başlayan (3728) sûreye “Yâsin sûresi” ismini vermemizde olduğu gibi, onlar da “Enûma eliş” (Henüz yukarıda) diye başlayan tabletlere “Enûma Eliş Tabletleri” ismini vermişler.

     “Enûma Eliş”, toplam 7 tablet ve 1000 satırdan oluşan yaratılış metinleridir. Her bir tablet 115 – 170 satır arasındadır. (3729) Sümer çivi yazısıyla ve Akkadca yazılmıştır. Anlatım, Babil silindir mühürlerinde tasvir edilmiştir. (3730)

     Bu tabletler, Babil dünya görüşünü ve yaratılış inancını ortaya koyan en önemli kaynaklardan biridir. 7 tablet üzerinde, dünyanın yaratılışını, Marduk’un üstünlüğüyle sona eren Tanrılar (Gezegenler) arasındaki bir savaşı, Mezopotamya Tanrıları’nın hizmetine yönelik insanın yaratılışını anlatır ve Marduk’u öven uzun bir pasajla sona erer. (3731)

     Babil şehrindeki Akitu Festivali’nin şenlikleri sırasında “Enûma Eliş”ten âyetler okunurdu. Bazı versiyonlarının belirli bayramlar ve festivaller için kullanıldığı bilinmesine rağmen, asıl amacı bilinmemektedir. Mezopotamya’nın zalim, işgalci ve sömürgeci Asur İmparatorluğu’na karşı direnişine odaklanan mitin politik bir unsuru da olabilir. Daha sonraki bazı versiyonlar, Marduk’u Asur Baş Tanrısı Aşur ile değiştirir çünkü. Babil şehri, Dicle – Fırat nehirleri arasında kalan şehirlerde politik bir üstünlük sağladığı zamanlarda, bu şehrin Tanrı’sı olan Marduk da Akkad Tanrıları arasında önem kazanmaya başladı. Marduk öylesine önemli oldu ki, yaratılış destanına sonradan eklenerek O’nun bir parçası haline getirildi. Bu anlamda yaratılış destanı, Babil hükümdarlığını ideolojik olarak desteklemek adına kullanılan bir araç haline de gelmiş oldu. (3732)

     Tabletlerin kesin zamanı belirsizdir ve araştırmacıların bu konudaki belirleme ve değerlendirmeleri büyük ölçüde farklılık göstermektedir. (3733) Ancak araşıtırmacıların çoğu, tabletlerin tarihinin M. Ö. 2. binyılın sonlarına, hatta daha öncesine, İlk Babil İmparatorluğu (M. Ö. 1895 – M. Ö. 1595) dönemine, Hammurabi (M. Ö. 1810 – M. Ö. 1750; iktidar yılları M. Ö. 1792 – M. Ö. 1750) zamanına kadar uzandığına inanmaktadırlar. Mitin ya da en azından Marduk’un tabletler içindeki tanıtımının, Marduk’un “Ulusal Tanrı” olduğu aynı dönemde, İlk Babil İmparatorluğu’nun yükseliş zamanına kadar uzandığını göstermektedir. (3734) Marduk’un benzer bir tanıtımı, “Hammurabi Kanunları”nın ilk satırlarında da görülür. (3735) Efsanenin bazı unsurları, en azından Kassit egemenliği dönemine (M. Ö. 1595 – M. Ö. 1155) tarihlenen çizimlerle kanıtlanmıştır. Tiamat ve canavarlarıyla ilgili efsaneler, M. Ö. 17. yy’a ait Kassit metinlerinden çok daha önce vardı. (3736)

     “5. Tablet”in çoğu hiçbir zaman kurtarılamadı, ancak bu boşluk dışında metin neredeyse tamamlandı. Elimizde mevcut olan metinler, M. Ö. 9. – 2. yy’lara ait olan kopyalardır. Aşurbanipal Kütüphanesi’nden alınan versiyon, M. Ö. 7. yy’a kadar uzanmaktadır. Britanyalı arkeolog ve Asurolog Leonard William King (1869 – 1919), Asur Ulusal Tanrısı Aşur’u değil, Babil Ulusal Tanrısı Marduk’u yücelttiklerinden, tabletlerin daha önceki Babil eserlerinin kopyaları olduğunu öne sürdü. King ayrıca Nemrud’daki Ninib Tapınağı’nda bulunan heykellerin Marduk’u Tiamat ile savaşırken tasvir ettiğini söyledi. (3737) Bunun Marduk ve Tiamat’ı temsil ettiğine dair kanıt, destanın çoğu varsayılan tasvirinin kanıtı gibi zayıftır. (3738)

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, ilk olarak 19. yy’ın ortalarında, Britanyalı arkeolog, çivi yazısı uzmanı, sanat tarihçisi, koleksiyoncu, diplomat, teknik ressam, yazar ve seyyah Austen Henry Layard (1817 – 94) tarafından 1849 yılında parçalar halinde Kürdistan’ın Musul ili Ninova şehrinde harabe halde bulunan Aşurbanipal Kütüphanesi’nde günyüzüne çıkarılmıştır. Aslında hiç gerek olmaması gerekiyordu ve ilmî çalışmalar yapan bizim gibi insanları gereksiz yere bu kadar yormamak gerekiyordu ama, ırkçı ve inkârcı bir iklimin insanı olan talihsiz yazarlar olduğumuz için, anlattığımız konuyu sürekli dağıtarak arada “açıklamalar” yapmak zorundayız: Bölgeyi “Kürdistan” olarak niteleyen, bizzat bu keşfi gerçekleştiren Britanyalı arkeolog ve çivi yazısı uzmanı Austen Henry Layard’dır. Bölgede yaptıkları çalışmaları ve keşfi dünyaya anlatmak için aynı yıl (1849) kaleme aldığı 2 ciltlik kitabı, “Nineveh and Its Remains: With an Account of a Visit to the Chaldean Christians of Kurdistan, and the Yezidis, or Devil Worshippers; and an Inquiry into the Manners and Arts of the Ancient Assyrians” ismini taşımaktadır. (3739)

     Britanyalı arkeolog, çivi yazısı uzmanı, sanat tarihçisi, koleksiyoncu, diplomat, teknik ressam, yazar ve seyyah Austen Henry Layard, Britanyalı arkeolog ve Asurolog George Smith (1840 – 76) ve Musullu Süryanî arkeolog, bilgin ve Asurolog Hûrmûz Ressam (1826 – 1910) tarafından 1848 – 76 yılları arasında Musul yakınlarındaki Kuyuncik Höyüğü’ndeki kazılar sırasında Aşurbanipal Kütüphanesi’ne ait, Tevrat’taki (aynı zamanda Kur’ân’daki) hikâyelerin benzerleriyle ilgili yazıtlar içeren kil tabletler keşfedildi. Süryanî bilgin ve arkeolog Hûrmûz Ressam, bunları kitap olarak kaleme aldı ve insanlığın istifadesine sundu. (3740)

     Britanyalı arkeolog ve Asurolog George Smith, 1852’de kayıp 20.000 parçayı bulmaya çalıştı ve bazı bulgulara ulaştı da, ayrıca Tufan anlatısı olan “Gılgamış Destanı”nın versiyonlarını keşfetti. Smith, ölümünden bir yıl önce, 1875’te “Daily Telegraph” gazetesine yazdığı bir mektupta, yaratılış dizisine ait yaklaşık 20 parçanın içeriklerini betimledi. (3741) Bu yazı dizisi aynı yıl kitaplaştırıldı. (3742) Yaratılış efsanesinin bir biçimi, ilk olarak 1876 yılında George Smith tarafından öldüğü yıl yayınlandı; “The Chaldean Account of Genesis” (Tekvin’in Keldanî Anlatımı) adlı kitabı çıktı. Eser, tanımlanabilmiş olan tüm parçaların çevirisini ve tartışılmasını içeriyordu. Bütün bu malzeme oldukça bölük pörçüktü, fakat içeriklerinin Tevrat’ın ilk bölümleriyle benzerliği, yanılgıya meydan vermeyecek kadar açıktı. Bu yüzden çok daha geniş bir araştırmacı çevresini kendisine çekti. Aktif araştırma ve daha fazla kazı, metinlerin neredeyse tamamlanmasına ve çevirinin iyileştirilmesine yol açtı. (3743)

     1890 yılında Alman oryantalist Peter Christian Albrecht Jensen (1861 – 1936), “Die Kosmologie der Babylonier: Studien und Materialien” (Babilliler’in Kozmolojisi: Çalışmalar ve Materyaller) adlı bir çeviri ve yorum kitabı yayınladı. (3744) Ardından 10 yıl sonra “Assyrisch-Babylonische Mythen und Epen” (Asur-Babil Mitleri ve Destanları) adlı eserinde güncellenmiş bir çeviri yayınladı. (3745)

     Alman Tevrat uzmanları Johann Friedrich Hermann Gunkel (1862 – 1932) ve Friedrich David Heinrich Zimmern (1862 – 1931), bilinen tüm parçaların 1895 yılında bir çevirisini yayınladılar. (3746)

     Ardından iki yıl sonra Alman Asurolog ve Lutheryan ilahiyatçı Friedrich Delitzsch (1850 – 1922)’in çevirisi geldi. (3747)

     1898 yılında Londra (London)’daki Britanya Müzesi (British Museum)’nin mütevelli heyeti, kendilerine ait olan tüm Asur ve Babil yaratılış metinlerinin bir koleksiyonunu yayınlamak için harekete geçti. Bu koleksiyon 1901 yılında 13 cilt halinde “Cuneiform Texts from Babylonian Tablets in the British Museum” (Britanya Müzesi’ndeki Babil Tabletlerinden Çivi Yazılı Metinler) adıyla yayınlandı. (3748) Bu çalışmaya imza atan Leonard William King, Ninova’da bilinen yaratılış mitinin orijinal olarak 7 tablette yer aldığı sonucuna vardı. (3749) King, kendi çevirilerini ve notlarını 1902 yılında, “The Seven Tablets of Creation, or the Babylonian and Assyrian Legends Concerning the Creation of the World and of Mankind (Yaratılışın Yedi Tableti veya Dünya’nın ve İnsanlığın Yaratılışına İlişkin Babil ve Asur Efsaneleri) adıyla ek materyalle birlikte 2 cilt halinde yayınladı. (3750) O zamana kadar, “6. Tablet”in insanın yaratılışıyla ilgili ek parçaları bulunmuştu; burada Marduk’un insanı kendi kanından kemikle birleştirerek yarattığı bulundu. (3751) Bu da Tevrat’taki, “Âdem, ‘İşte bu benim kemiklerimden alınmış kemik, etimden alınmış ettir’ dedi. ‘Ona ‘Kadın’ denilecek, çünkü o adamdan alındı’” âyetiyle (3752) birebir örtüşmekte ve semavî dînlerdeki (Musevîlik, Hristiyanlık, İslam) “kadının, erkeğin kaburga kemiğinden yaratıldığı” inancının kökeni hakkında ipucu vermektedir.

     Yaratılış efsanesinin “iki dilli” versiyonu olarak bilinen ve Britanya Müzesi’nde bulunan bir tablet, Aruru’nun yardımıyla Marduk tarafından insanın ve hayvanların yaratılmasının yanısıra Dicle ve Fırat nehirleri, toprak ve bitkilerden oluşan ilk evler ve ilk şehirler hakkında da bilgi verir. (3753)

     Alman araştırmacılar tarafından yapılan diğer keşifler sonucunda, 1902 – 14 yılları arasında başka tablet parçaları ortaya çıkarıldı. Bu eserler Babil Tanrısı Marduk’u Asur Tanrısı Aşur ile değiştiriyordu. (3754)

     “Tablet 1”, “Tablet 6” ve “Tablet 7” için ek önemli kaynaklar sırasıyla 1924 – 25 ve 1928 – 29 yıllarındaki keşif gezilerinde keşfedildi. (3755) Almanlar tarafından ortaya çıkarılan Asur metinleri bazı düzeltmeler gerektirdi: Öldürülen ve kanı insanları yaratan Marduk değil Kingu’ydu. (3756) Bu keşifler, eski eser tüccarlarından yapılan satın almalarla daha da desteklendi. Sonuç olarak 20. yy’ın ortalarında, “Tablet 5” hariç, çalışma metninin çoğu biliniyordu. (3757) Bu diğer keşifler 20. yy’ın başlarındaki yayınlar ve çeviriler ile süregiden akışla tamamlandı. (3758)

     Bu konuyu işleyen sonraki eserler şunlardır: 1909 yılında Alman Protestan Tevrat uzmanı Hugo Gressmann (1877 – 1927)’ın kaleme aldığı “Altorientalische Texte zum Alten Testament” (Eski Doğu Metinleri ve Eski Ahit) adlı kitap (3759), 1917 yılında Alman arkeolog ve Asurolog Bruno Meissner (1868 – 1947)’in kaleme aldığı “Altorientalische Texte und Untersuchungen” (Eski Dogu Metinleri ve Çalışmaları) adlı kitap (3760), 1921 yılında Alman Antik Çağ uzmanı ve Samî uzmanı Arthur Franz Eduar Ungnad (1879 – 1947)’ın kaleme aldığı “Die Religion der Babylonier und Assyrer” (Babilliler’in ve Asurlular’ın Dîni) adlı kitap (3761), aynı yıl Alman Asurolog Erich Robert Friedrich Ebeling (1886 – 1955)’in kaleme aldığı “Das Babylonische Weltschöpfungslied” (Babil’e Göre Dünya’nın Yaratılışı) adı kitap (3762), 1923 yılında ABD’li Asurolog Stephen Herbert Langdon (1876 – 1937)’un kaleme aldığı “The Babylonian Epic of Creation” (Babil Yaratılış Destanı) adlı kitap (3763) ile 1927 yılında yayınlanan “Babylonian Penitential Psalms to Which Are Added Fragments of the Epic of Creation from Kish” (Kiş Yaratılış Destanına Eklenmiş Babil Tevbe İlahîleri) adlı kitap (3764), 1931 yılında Britanyalı Mısırbilimci, dilbilimci ve müze küratörü Ernest Alfred Thompson Wallis Budge (1857 – 1934)’nin kaleme aldığı “The Babylonian Legends of the Creation” (Yaratılış Üzerine Babil Efsaneleri) adlı kitap (3765), 1934 yılında Alman teolog ve Antik Çağ uzmanı Anton Deimel (1865 – 1954)’in kaleme aldığı “‘Enuma Eliš’ und Hexae͏̈meron” (‘Enuma Eliş’ ve Hekzagram [İsrail’in Altı Köşeli Davud Yıldızı]) adlı kitap (3766), aynı yıl İtalyan arkeolog, dilbilimci ve dînler tarihçisi Giuseppe Furlani (1885 – 1962)’nin kaleme aldığı “Il Poema Della Creazione” (Yaratılış Destanı) adlı kitap (3767) ve 1935 yılında Fransız Asurolog ve Antik çağ uzmanı René Labat (1904 – 74)’ın kaleme aldığı “Le Poeme Babylonien de la Creation” (Babil Yaratılış Destanı) adlı kitap (3768).

     İçinde bulunduğumuz “euro”lu ve “corona”lı 21. yy’da, Babil yaratılış tabletleri “Enûma Eliş” hakkında kitaplar yazılmaya devam ediyor. Önemli bazı eserler şunlardır: 2005 yılında Fransız araştırmacı ve Antik çağ uzmanı Philippe Talon (? – halen hayatta)’un kaleme aldığı “The Standard Babylonian Creation Myth Enūma Eliš” (Standart Babil Yaratılış Miti Enûma Eliş) adlı kitap (3769), 2012 yılında Alman yayıncılar Thomas Richard Kämmerer (1962 – halen hayatta) ile Kai Alexander Metzler (? – halen hayatta)’in beraber kaleme aldıkları “Das Babylonische Weltschöpfungsepos Enûma Elîsch: Alter Orient und Altes Testament” (Babil Yaratılış Destanı Enûma Eliş: Eski Doğu ve Eski Ahit) adlı kitap (3770), ölümünden iki yıl sonra, 2013’te Britanyalı arkeolog, tarihçi ve Antik Uygarlıklar uzmanı Wilfred George Lambert (1926 – 2011)’in yayınlanan “Babylonian Creation Myths” (Babil Yaratılış Mitleri) adlı kitabı (3771), 2014 yılında Alman Antik Çağ uzmanı Gösta Ingvar Gabriel (? – halen hayatta)’in kaleme aldığı “Enūma Eliš: Weg zu Einer Globalen Weltordnung” (Enûma Eliş: Bir Küresel Dünya Düzenine Giden Yol) adlı kitap (3772) ve 2021 yılında Türk İslamı uzmanı ve Türk Solu uzmanı Kürt yazar İbrahim Sediyani’nin şu anda elinizde tuttuğunuz Kürdistanlı Peygamberler” adlı bu kitabıdır.

     Şanlıurfa (Rîha) ilimizin Harran ilçesinin 23, 5 km kuzeybatısında yer alan Sultantepe (Xuzirina) ve Sippar da buluntu yapılan yerler arasındadır. Babil’de bulunan kil tabletler üzerine yuvarlanarak basılan damgalarda bu destanın tasvir edildiği örnekler bulunmakta. (3773)

     “Enûma Eliş”, şiir şeklinde yazılmıştır ancak kafiyeli değildir. Genellikle aynı satırda yazılan, bazen dörtlükler oluşturan beyitlerden oluşur.

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, semavî dînlerin kutsal kitapları olan Tevrat ve Kur’ân’da anlatılan yaratılış öyküsüyle çok sayıda paralellikler içerir ve bu paralellik, birçok araştırmacıyı ve bilim insanını, Musevîlik, Hristiyanlık ve İslam inançlarının kökeninin antik Mezopotamya inançlarına dayandığı sonucuna götürmüştür. Kapsamlı benzerlikler şunları içerir: Yaratılıştan önceki sulu bir kaosa gönderme; kaosun cennet ve yeryüzü olarak ayrılması; farklı su türleri ve ayrılmaları; destanın yedi tableti ile yaratılışın yedi günü arasındaki sayısal benzerlik. (3774) Ancak Sümer, Babil ve diğer antik Mezopotamya uygarlıkları çoktanrılı olduklarından, bilim insanlarının bu bakış açısı ve değerlendirmesi Batı’daki dînî çevreleri son derece rahatsız etmekte.

     Bununla birlikte, Mısır, Fenike ve Vedik eserlerinde bulunan sulu bir kaos gibi, bilim insanları her iki metnin diğer dînlerle bazı geniş ortak noktalarına da dikkat çekiyor ve her iki metin de (Enûma Eliş ve Tevrat/Kur’ân) ortak bir Samî kökeni olan dillerde yazılmışlardır. (3775)

     İnsanın yaratılışıyla ilgili olarak, her iki metinde de (Enûma Eliş ve Tevrat/Kur’ân) toprak veya kil kullanımında benzerlikler vardır, velâkin iki metinde insanın amacı terstir: “Enûma Eliş”te insan Tanrılar’ın hizmetkârı olarak yaratılırken, Tevrat/Kur’ân’da insana bunun daha fazlası değer atfedilir. Bununla birlikte, her ikisinde de toprak, ya “Enûma Eliş”teki bir “Tanrı’nın kanıyla” (3776) ya da Tevrat’taki (3777), İncil’deki (3778) ve İslamî hadislerdeki (3779) “Tanrı’nın sûretinde” yaratılarak “Tanrılık” ile aşılanmıştır. Yedi tablete ve her yaratılışın yedi gününe gelince: Genel olarak numaralı güzergâhlar birbirine yakın değildir, ancak yaratılış olaylarının sırasına göre bazı ortak noktalar vardır; önce karanlık, sonra ışık, gökkubbe, kuru toprak ve nihayet “âdem” (insan). Ardından bir dinlenme süresi. (3780)

     Çoktanrılı antik Mezopotamya Uygarlıkları’nın dînî inançları ve yaratılış tabletleri ile Tek Tanrı inancını yansıtan semavî dînlere ait kutsal kitaplardaki yaratılış anlatısı arasındaki bu “neredeyse birebir aynı” paralellikleri açıklamak için, araştırmacılar, bilim insanları ve teologlar tarafından üç farklı teori seslendirilmiştir: Birinci teori, metinlerdeki özel adların analizine dayalı olarak, Babil “Enûma Eliş” tabletlerinin Amurru’dan gelen bir Semitik mit ile Eridu’dan gelen bir Sümer mitinin bir kombinasyonu olduğunu öne sürdü. Ancak bu teorinin tarihsel veya arkeolojik kanıtlardan yoksun olduğu düşünülmektedir. İkinci teori, Mezopotamya mitinin İbraniler tarafından diğer kültürlere batıya doğru yayıldığını varsayar; ayrıca İbraniler, Babil esaretleri sırasında Mezopotamya kültüründen etkilenmiş olmalıydılar. Bu teori aslında semavî dînlerin (Musevîlik, Hristiyanlık, İslam) direk olarak çoktanrılı Mezopotamya inançlarına dayandığını söylemektedir ve bilim dünyasında ağırlıklı olarak kabul edilen teori de budur. Üçüncü bir teori, her iki dînî sistem için (Mezopotamya dînleri ve semavî dînler) ortak bir köken olduğunu varsayar ve ikisinin de bizim henüz bilmediğimiz daha kadim ortak bir inanca dayandığından kuşkulanır. (3781) Batılı “bilim adamları” ve Doğulu “ilim adamları” bu üçüncü varsayım üzerinde nedense fazla durmazlar, fakat bu “cahile” sorarlarsa, Sabiîlik, Ezdaîlik ve Rêya Heqq inançları üzerine kafa yormalarını salık veririm.

     Daha ilginç ve çarpıcı bir bilgi paylaşayım: Babil “Enûma Eliş” tabletleri, bir “sabbat” kavramına gönderme yapıyor gibi görünüyor. Bağlamsal olarak “dolunay” şeklinde çevrilmiş “sapattum” veya “sabattum” kelimelerini içerir. İbranice’deki ve Yahudî inancındaki “Şabbat” (Cumartesi) ile aynı kökten veya onunla birleşmiştir, ancak haftalık değil aylık bir süredir. Sümerce’deki “sa-bat”ın (orta dinlenme zamanı) bir biçimi olarak kabul edilir ve Akkadca’da “um nuh libb” (dinlenme günü) olarak ifade edilir. Babil tabletlerinde, bu ifadenin geçtiği cümle, “Ay ortasındaki sabbat zamanında karşılaşacaksınız” şeklindedir. (3782) Bu da semavî dînlerin kökenini eski Mezopotamya inançlarına bağlayan araştırmacıların ve bilim insanlarının öyle mesnetsiz konuşmadıklarını göstermektedir.

     Babil Uygarlığı’na ait “Enûma Eliş” adlı yaratılış tabletleri, tıpkı “Sümer Tabletleri” gibi olağanüstü yazıtlardır. Toplam 7 tablettir. Daha önce “Sümer Tabletleri”ni nasıl ki büyük bir ilgi ve merakla okudunuz, bu “Enûma Eliş” tabletlerini de aynı ilgi ve merakla okuyacak, sizi hayret ve şaşkınlık içinde bıraktıracak pekçok çarpıcı şeyle karşılaşacaksınız.

     Hazırsanız başlayalım, sevgili okurlar.

     Okurken, şu gerçeği lütfen akıldan çıkarmayın: Okuyacağınız bu tabletler, M. Ö. 2000 – M. Ö. 1800 yıllarında yazılmıştır. (3783) Yani bundan 4000 yıl önce.

     Şimdi meşhur ve bir o kadar da çarpıcı “Enûma Eliş” tabletlerini okumaya başlayabiliriz…

     Toplam 7 tablet olan “Enûma Eliş”in birincisinde, şunlar anlatılıyor:

     “Henüz yukarıda gökyüzü daha isimsizken, altta da yağız yeryüzü bir isim almamışken. (3784)

     Onları doğurtan ilk öncel Apsu (Güneş – İ. S.), Mummu (Merkür – İ. S.) ve Tiamat (gezegenlerarası savaşta yok olan kadim gezegen – İ. S.), hepsini doğuran, hâlâ sularını ayırmamışken. (3785)

     Otlaklar da yoktu, bir sazlık bile görünmüyordu. Öteki Tanrılar’ın (Öteki Gezegenler’in – İ. S.) hiçbiri var edilmemişti henüz; daha adlarıyla çağrılmamış, yazgıları yazılmamıştı. (3786)

     İşte o zamanlarda yaratıldı Tanrılar (Gezegenler – İ. S.) onların bağrından. Lahmu (Mars – İ. S.) ile Lahamu (Venüs – İ. S.) geldiler kâinata ve aldılar adlarını. Büyüyüp boy atmamışlardı ki daha, Anşar (Satürn – İ. S.) ile Kişar (Jüpiter – İ. S.) yaratıldılar; geçtiler boyca onları. Günler günü ömür sürdüler, ekleyip günlere yılları. (3787)

     Anu (Uranüs – İ. S.) idi atanmış ardılları, atalarına rakip. Evet, Anşar’a (Satürn’e – İ. S.) eşitti ilk doğan Anu (Uranüs – İ. S.). Anu da kendi benzeri Nudimmud’u (Neptün’ü – İ. S.) doğurttu; üstünüydü Nudimmud kendi atalarının. Bilgeydi O, zekâsı genişti, gücü sınırsız. Çok daha güçlüydü dedesi Anşar’dan (Satürn’den – İ. S.); kardeşleri Tanrılar (Gezegenler – İ. S.) içinde rakibi yoktu. (3788)

     Tanrı kardeşler (Gezegen kardeşler – İ. S.) toplaşıp birleştiler. Rahatını bozdular Tiamat’ın (gezegenlerarası savaşta yok olan kadim gezegenin – İ. S.) ve saldırdılar gözeticilerine. Evet, karıştırdılar içlerini Tiamat’ın, tepişip koşuşarak kutsal konutlarda. Apsu (Güneş – İ. S.) bastıramadı bağırışlarını, Tiamat da sessiz kaldı davranışlarına. Ama yaptıkları üzüyordu onları. İyi degildi tuttukları yol. (3789)

     O zaman Apsu (Güneş – İ. S.), doğurtucusu büyük Tanrılar’ın (Gezegenler’in – İ. S.), veziri Mummu’yu (Merkür’ü – İ. S.) çagırıp O’na şöyle dedi:

     – Ey vezirim Mummu, gönlüme şadlık veren! Gel, gidelim Tiamat’a! (3790)

     Gidip Tiamat’ın önünde durdular. Danışıp söyleştiler ilk doğan çocukları Tanrılar üstüne. Apsu açtı ağzını ve yüksek sesle şöyle dedi Tiamat’a:

     – Tutumları bana acı verir oldu artık; gündüz dinlenemiyor, gece uyuyamıyorum. Yok edeceğim onları, son vereceğim yaptıklarına. Öyle ki sessizlik sağlansın da uyuyabilelim. (3791)

     Tiamat bunu duyunca, kızdı ve çıkıştı kocasına; bas bas bağırdı, çılgınca öfkelendi. Kötülüğü tarttı yüreğinde ve şöyle dedi:

     – Kendi doğurduğumuzu neden yok edecekmişiz? Hal ve tavırları gerçekten çok üzücü, ama hoş karşılayalım bunu. (3792)

     Mummu konuştu, Apsu’ya öğüt verdi; ve olumsuzdu Mummu’nun önerisi:

     – Evet baba, son ver şunların arsızca davranışlarına; ancak o zaman bulursun gündüz dinlence, gece de uyku. (3793)

     Apsu bunu duyunca yüzü aydınlandı, kendi çocukları Tanrılar’a karşı kurduğu kötülük yüzünden. Mummu da O’nun boynuna sarıldı, dizlerine oturdu ve O’nu öptü. (3794)

     Her ne kurdularsa toplantılarında, ilk çocukları Tanrılar’ın kulağına gitti. Tanrılar bunu duyunca katı telaş ettiler; bürünüp sessizliğe öylece oturdular. Anlayışı sonsuz, becerikli ve bilgili, herşeyi kavrayan Ea gördü düzenlerinin içyüzünü. Buna karşı bir sihirli çember yapıp koydu herkes için. Düzdü koştu ustalıkla gücü sonsuz kutsal sihir yırını. Okudu onu, böylece kalmasını sağladı suyun üzerinde. Uyku serpti üstüne, öyle ki Apsu uyudu mışıl mışıl. Apsu’yu uyutunca, Apsu uykuya dalınca, danışmanı Mummu, gevşetip kayışını çıkardı başlığını, görkemini de soyup giydi kendi üstüne. Böylece güçsüz koyunca Apsu’yu, öldürdü O’nu. Mummu’yu içeri tıkıp kapıyı üstüne kapattı. Kendi konağını kurdu Apsu’nun üzerine; Mummu’yu yakaladı kendisi için, burun ipinden tutarak. Ea yenip de dize getirince düşmanlarını, zaferini ilan edince düşmanlarına karşı ve huzur içinde dinlenince evinde, ‘Apsu’ dedi o yere ve tapınç yeri kıldı orayı. Kendi otağını kurdu kendi yerinde. (3795)

     Ea’yla hanımı Damkina (hangi gökcisimlerinin kastedildiğini çıkaramadım; “Sümer Tabletleri”nde bunlar iki Anunnaki’nin isimleridir – İ. S.) ömür sürdüler görklük içinde. Kaderlerin belirlendiği odada, yazgılar konağında, bilgeler bilgesi, Tanrılar’ın en bilgilisi, Tanrı doğuruldu. Marduk doğdu Apsu’nun bağrından. (3796)

     Kutsal Apsu’dan Marduk evrene geldi. Ea’ydı O’nu doğurtan babası; doğuransa anası Damkina. (3797)

     Tanrıçalar’ın memelerini emdi. Bakıcısı sütnine yürek titreten haşmetle doldurdu ağzını. Çekiciydi siması, şimşek çakardı bakışlarında. Erkekçeydi ilerleyişi, bir önderdi O daha baştan. (3798)

     Ea, O’nu doğurtan babası, O’nu görünce sevindi, gülümsedi, sevinçle doldu yüreği. Ayırtetti O’nu ötekilerden, Tanrılar’la çifte eşitlik verdi O’na, öyle ki pekçok ululandı Marduk ve herşeyde geçti onları. Anlaşılmaz bir ustalıkla düzenlenmişti organları, insan anlağına göre değil, bakılması bile zor. Dörttü gözleri, dörttü kulakları. Ateş fışkırırdı kımıldasa dudakları. Dört kulağının her biri büyüdü büyüdükçe, gözleri de öyle, herşeyi görmek için. Tanrılar arasında ululanırdı, aşardı hepsini boyu posu. Kolları bacakları devler gibiydi, boyu herkesten yüksek. (3799)

     Mâriyûtu, Mâriyûtu! Gün-Tanrı’nın oğlu, Tanrılar’ın Gün-Tanrısı! On Tanrı’nın ışınlarına bürünmüştü, güçlüydü alabildiğine; dehşet salan haşmeti yakıcı parlaklığıyla hep üstündeydi. (3800)

     Dört rüzgârı yarattı Anu; rüzgârıyla önünü kesmek için, ordunun en güçlülerinin. Dalgalandırdı suyu, huzurunu bozdu Tiamat’ın. (3801)

     Tiamat rahatsız, gece gündüz koşturup durur telaş içinde. Dingin degildi Tanrılar da; kaynaşırlardı fırtına gibi. Yüreklerinde kötülük kurdular. Şöyle dediler anaları Tiamat’a:

     – Kocan Apsu’yu öldürdüklerinde, O’nun yanında yürümedin, öylece yerinde oturdun. Onlar seni korkuttu. Senin yüreğin yaslı, biz de rahat olamayız. Hatırla eşin Apsu’yu, ve Mummu’yu, yenilmişleri; yalnız sen yaşıyorsun. Bir ana değilsin sen, koşuyorsun ortalıkta durup dinlenmeden. Bizi sevmiyorsun artık. Gözlerimiz ağırlaştı. Hiç durmadan bırak bizi uyuyalım! Döğüşe atıl da onların öcünü al! Ve onları teslim et fırtınaya! (3802)

     Tiamat bunu duyunca söz hoşuna gitti. Ve şöyle dedi:

     – Fırtına koparalım! Tanrılar’ın ortasında, savaşalım Tanrılar’a karşı, öcümüzü alalım! (3803)

     Kendilerini ayırarak Tiamat’ın tarafına geçtiler. Öfkeliydiller, kumpas kurdular gece gündüz dinlenmeden. Döğüşü seçtiler öfkeden kudurarak; çatışmayı planladılar toplantı yaparak. (3804)

     Herşeye biçim veren Hubur Ana, karşı konulmaz silahlar ekledi buna, dev yılanlar getirdi, keskin dişli, hem de dişini esirgemeyen. Ağuyla doldurdu gövdelerini kan yerine. Yırtıcı ejderhaları (kuyrukluyıldızları – İ S.) giydirip kuşattı dehşetle, korku salıcı görkemle taçlandırdı onları, eş kıldı Tanrılar’a (Gezegenler’e – İ. S.); tâ ki onlara bakan korkudan ölüp gitsin, tâ ki vücûtları ileri atılsın, hiçbiri göğsünü geri döndürmesin. Ortaya çıkardı engereği, ejderhayı ve lahamuyu, büyük aslanı, kuduz köpeği ve akrep adamı, sürerek önüsıra fırtına cinlerini, yusufçuğu ve bizonu (NOT: Bunların hepsi evrendeki farklı gökcisimleridirler; fakat “engerek”, “büyük aslan”, “kuduz köpek”, “akrep adam” derken uzaydaki hangi gökcisimlerinin kastedildiğini bilmiyorum. – İ. S.). Taşıyarak aman vermez silahlar, korkmaksızın vuruşmak için. Güçlüydü buyrukları, karşı durulamazdı. (3805)

     Toplam böyle 11 tür canavar (11 tür gökcismi – İ. S.) var etti yoktan. Topluluğunu oluşturan ilk doğan çocukları Tanrılar arasından, Kingu’yu (Ay’ı – İ. S.) seçip yükseltti; yüce kıldı O’nu aralarında. Ordunun başında yürümek, kuvvetleri yönetmek, kapışmak için silahları kaldırmak, saldırıyı başlatmak üzere, vuruşmanın başkomutanlığını O’na emanet etti. Yer verdi O’na divanda, şöyle diyerek:

     – Bir büyü yaptım sana, ulu kıldım seni Tanrılar Derneği’nde (Güneş Sistemi’nde – İ. S.). Tüm Tanrılar üstüne egemenliği senin eline verdim. Ululanasın, yüceltilesin, ey benim biricik eşim! Tüm Anunnakiler’inkinden büyük olsun adın! (3806)

     Yazgı levhasını da verdi O’na, göğsüne bağladı şöyle diyerek:

     – Sana derim, buyrukların değiştirilmeyecek, ağzından çıkan söz güvenilir olacak! (3807)

     İmdi, Kingu (Ay – İ. S.) ululanıp en yüksek yetkiyi alınca, ikisi ilan ettiler yazgıları, O’nun oğulları Tanrılar’a şöyle diyerek:

     – Ağızlarınızın açılışı Ateş Tanrısı’nı yatıştırsın! Ondurulmaz zehirin, düşman güçleri yensin!” (3808)

     Evet… İlk tablette anlatılanlar bunlar…

     Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “1. Babil Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:

     1 – Yaratılıştan önce, yalnızca Apsu (Güneş) ve Tiamat (gezegenlerarası savaşta yok olan kadim gezegen; Dünya’dan önceki kadim Dünya) var idi ve tüm hikâye birbirine karışan ilkel gökcisimleriyle başlıyor. Başka hiçbir şey ya da hiçbir gezegen yoktu ve herhangi bir kader de önceden bildirilmemişti. Sonra Apsu ve Tiamat’ın karışımından iki gezegen doğuyor, Lahmu (Mars) ve Lahamu (Venüs); sonra da Anşar (Satürn) ve Kişar (Jüpiter) yaratılıyor. Anşar’dan önce Anu (Uranüs) geliyor ve Anu’dan da Nudimmud (Neptün) geliyor. Bu yeni gezegenlerin (Tanrılar’ın) kargaşası Tiamat’ı rahatsız ediyor ve iğreniyor; Apsu (Güneş) onları sakinleştiremiyor. Apsu (Güneş), Mummu (Merkür) ile konuşuyor ve O’nu Tiamat’la konuşmaya çağırıyor; yeni gezegenleri yok etmeyi teklif ediyor, ancak Tiamat bu plana isteksiz. Mummu (Merkür), Apsu (Güneş)’ya onları yok etmesini tavsiye ediyor ve O da Mummu’yu kucaklıyor. Yeni gezegenler bunu duyuyorlar ve endişeye kapılıyorlar. Ancak Ea, Apsu’yu uyutmak için bir büyü yapıyor. Mummu, Apsu’yu uyandırmaya çalışıyor ama başaramıyor. Ea, Apsu’nun halesini alıyor ve kendisi takıyor, Apsu’yu öldürüyor ve Mummu’yu zincirliyor. Apsu, karısı Damkina ile birlikte Ea’nın yaşadığı yer oluyor. Apsu’nun kalbinde Ea ve Damkina, Marduk’u yaratıyorlar. Marduk’un görkemi Ea’yı ve diğer Tanrılar’ı (gezegenleri) aşıyor ve Ea O’na “Oğlum, Güneş!” diyor. Anu (Uranüs), dört rüzgârı yaratıyor. Diğer gezegenler Tiamat’la alay ediyorlar, “Eşiniz Apsu öldürüldüğünde hiçbir şey yapmadınız” diyorlar ve bıktırıcı rüzgârdan şikâyet ediyorlar. Tiamat daha sonra diğer gezegenlerle savaşmak için canavarlar (çeşitli gökcisimleri) yaratıyor. Savaş ekibinin lideri Kingu (Ay) oluyor ve yeni eşiyle birlikte 11 farklı türdeki gökcisimlerine komutanlık ediyorlar. Kingu (Ay)’ya “Kader Tableti” verilerek O’nun emirleri karşı konulmaz hale getiriliyor.

     Bu hikâyeden anladığımıza göre, içinde bulunduğumuz bu galakside, şu anki Güneş’ten önce başka bir Güneş (ismi Apsu), şu anki Dünya’dan önce başka bir Dünya (ismi Tiamat) vardı. Fakat onlar Büyük Galaktik Savaş’ta yok oldular. Yerlerine başka bir (şimdiki) Güneş ve başka bir (şimdiki) Dünya yaratılıyor.

     2 – M. Ö. 2000’li yıllara ait bu tabletlerde, Güneş Sistemi’ndeki tüm gezegenlerin (Neptün, Satürn, Uranüs, Jüpiter, Mars, Merkür, Venüs) günümüz modern Astronomi bilimine uygun şekilde bu kadar güzel anlatılmış olması hayret hatta hayranlık vericidir. Halbuki, bu gezegenlerden bazıları antik çağlarda biliniyor olsa da, bazıları hiç bilinmiyordu. Ya da biz öyle zannediyoruz. Demek ki yanlış biliyormuşuz. Zaten bildiğimiz ne doğru ki? Bildiğimiz tek şey, “bilim” adı altında bize anlatılan uçuk saçık teoriler ve “dîn” adı altında bize anlatılan saçma sapan hikâyeler. Tabletten çok net ama net bir biçimde belli oluyor ki, bundan 4000 yıl önce Mezopotamya’da insanlar, Güneş Sistemi’ndeki gezegenlerin hepsini biliyor, tanıyorlardı.

     Bugün “bilim” adına da “dîn” adına da, “insanlığın tarihi” denilerek bize sadece yalanlar anlatılmaktadır. Şunu artık idrak etmemiz gerekiyor ki, insanların mağaralarda yaşadığı, bütün ömürlerini hayvan avlamakla geçirdikleri, konuşmayı bilmeyip “ugu ugu” türü sesler çıkardıkları bir dönem hiç olmadı! Bunlar kendisini herkesten ve herşeyden üstün gören kibirli ve narsist modern insanın ortaya attığı saçmalıklardır. Gerçek şu ki, antik çağlarda insanlar bizden çok daha ileri bilgilere sahiptiler ve hatta bizden çok daha gelişkin uygarlıklar kurdular. Fakat onlar bir şekilde yok oldu veya yok edildiler. Binlerce, onbinlerce yıl önceki Göbeklitepe (Xrabe Reşk)’yi, Babil’in Asma Bahçeleri’ni, Mısır Piramitleri’ni, Stonehenge’i, Machu Picchu’yu, Maya Piramitleri’ni, mağaralarda yaşayan, bütün gün ellerinde mızrak hayvan avlayan, “ugu ugu” türü sesler çıkaran insanların yaptığına mı inanmamızı bekliyorsunuz? Güldürmeyin…

     Bilim, tablette isimleri zikredilen bu gezegenlerden bazılarını binyıllar sonra tanıdı. Biz insanlar, Uranüs’ü 1781’de (3809), Neptün’ü 1846’da (3810), Plüton’u da 1930’da (3811) keşfettik. Peki öyleyse, M. Ö. 2000’li yıllara ait tabletlerde bunlar nasıl yer alıyor ve üstelik bu kadar net ve doğru biçimde tarif ediliyor? Bu konudaki yorumu ve değerlendirmeyi siz sevgili okurlara bırakıyorum.

     3 – Tablete göre, şu anda uydumuz olan Ay, Dünya’dan önce yaratılmış, hatta diğer gezegenlerden de önce yaratılmış. Bu da, Ay’ın yaşının Dünya’nın yaşından hatta Güneş Sistemi’ndeki tüm gezegenlerin yaşından daha eski olduğunu, 4 milyar 527 milyon yaşındaki Ay’ın Güneş Sistemi’nin oluşmasından sadece 30 – 50 milyon yıl sonra oluştuğunu söyleyen modern bilimin verileriyle (3812)  uyuşuyor.

     Peki, bunu biz ve modern bilim bile daha yeni yeni öğrenmişken, hatta şu anda dünyada yaşayan 8 milyar insanın eminim ki 7 milyar 900 milyon 999 bin 900’ü bile halen dahi bilmezken, bundan 4000 sene önce Mezopotamya’da yaşayan bu insanlar bunu nasıl nasıl nasıl biliyorlardı ve nereden biliyorlardı?

     4 – Güneş Sistemi’ndeki diğer gezegenler (Neptün, Satürn, Uranüs, Jüpiter, Mars, Merkür, Venüs), Güneş’in hareketleri sonucu oluşuyorlar; onları Güneş oluşturuyor, bir nevî Güneş “yaratıyor”. Bu da semavî dînlerden hatta antik çağlardan önce binyıllar boyunca insanların niçin Güneş’e tapındıklarını ve Güneş’i “Yaratıcı Tanrı” olarak gördüklerini açıklıyor kanaatindeyim. Tablette, diğer gezegenlerin, Güneş’in ağzından çıkan nefesle ve Güneş’in püskürttüğü rüzgârla yaratıldığı anlatılıyor. Bu da, kutsal kitap Zebur (Tehillim)’da, gök cisimlerinin Rabb’in ağzından çıkan solukla yaratıldığını anlatan ifadesiyle birebir bağdaşıyor.

     Zebur’da şöyle deniliyor:

בִּדְבַ֣ר יְ֭הוָה שָׁמַ֣יִם נַעֲשׂ֑וּ וּבְר֥וּחַ פִּ֝֗יו כָּל־צְבָאָֽם

“Gökler Rabb’in sözüyle, gök cisimleri ağzından çıkan solukla yaratıldı.” (3813)

     5 – Ay çok özel bir gökcismi. Tablette “Güneş’in oğlu” olarak tanımlanıyor. “Sümer Tabletleri”nde de aynen böyle anlatılıyor. (3814)

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar sadece birini okuduk, henüz yeni okumaya başladık. Daha okuyacağımız altı tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “2. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

     “Tiamat bu güçlü hazırlıkları yaptıktan sonra, kendi dölü Tanrılar’la (Gezegenler’le – İ S.) vuruşmaya soyundu. Apsu’nun (Güneş’in – İ. S.) öcünü almak için yaptı Tiamat bu kötülüğü. (3815)

     Ea’nın kulağına gitti saldırıya nasıl hazır olduğu. Ea bunu duyunca, kafası karıştı korkudan, sessizce oturdu kara kara düşünerek. Bu konu üstüne düşündükten ve öfkesi yatıştıktan sonra, büyük atası Anşar’a (Satürn’e – İ. S.) gitti. (3816)

     Dedesi Anşar’ın huzuruna çıktığı zaman, anlattı O’na tüm tasarladıklarını Tiamat’ın:

     – Ey atam! Doğuranımız Tiamat nefret ediyor bizden. Bir toplantı yapmış, köpürmüş bize karşı çılgın gibi. O’ndan yana geçmiş bütün Tanrılar. Senin yarattıkların bile O’nun yanında yürürmüş. Ayırmışlar kendilerini, Tiamat’tan yana olmuşlar. Kızgınmışlar, kumpas kurmuşlar gece gündüz demeden, kavgaya girişmişler öfkeden köpürerek. Toplantı yaparak kurmuşlar çatışmayı. Hubur Ana, biçimlendiren tüm varlıkları, karşı durulmaz silahlar eklemiş buna, canavar yılanlar çıkarmış ortaya, keskin dişli ve dişini esirgemeyen. Ağuyla doldurmuş gövdelerini kan yerine. Yavuz ejderhaları bürümüş dehşete. Korku salan haşmetle taçlandırmış onları, denk kılıp Tanrılar’a. Tâ ki onlara bakan mahvolsun korkudan, tâ ki vücûtları atılsın da ileri, hiçbiri döndürmesin göğsünü geri. Engereği salmış ortaya, ejderhayı ve lahmuyu da, büyük aslanı, kuduz köpeği ve akrep adamı da, sürerek önüsıra bora cinlerini, yusufçuğu ve bizonu, taşıyarak amansız silahlar, korkmadan vuruşmaktan. Güçlüdür buyrukları, direnilmez onlara. Toplam 11 tür canavar var etmiş bunun gibi. Karnından ilk doğan, divanını kuran Tanrılar arasından Kingu’yu (Ay’ı – İ. S.) seçip ululamış; aralarından O’nu yüce kılmış. Ordunun başında yürümek, birlikleri yönetmek, silahları kaldırmak vuruşma için ve saldırıyı başlatmak üzere, savaşın başkomutanlığını O’nun eline teslim etmiş; divanda yer vermiş O’na şöyle diyerek: ‘Büyü yaptım sana, büyük kıldım seni Tanrılar Dernegi’nde (Güneş Sistemi’nde – İ. S.); tüm Tanrılar üstüne egemenliği senin ellerine verdim. Ululanasın, yüceltilesin, ey benim biricik eşim! Anunnakiler’in adlarından ünlü olsun adların!’ Sonra yazgılar tabletini de vermiş O’na, göğsüne bağlamış tableti, şöyle diyerek: ‘Sana derim, buyruğun değiştirilmeyecek, güvenilir olacak ağzından çıkan söz!’ İmdi, Kingu (Ay – İ. S.) böyle ululanıp mutlak yetkiyi alınca, oğulları Tanrılar’ın (Gezegenler’in – İ. S.) yazgılarını yazmışlar ikisi, şöyle diyerek: ‘Ateş Tanrısı’nı yatıştırsın ağızlarınızın açılışı! Karşı konulmaz ağun yensin karşıt güçleri!’ (3817)

     Anşar (Satürn – İ. S.) işitince Tiamat’ın derinden sarsıldığını, elini dizine vurdu ve ısırdı dudağını. Kederle doldu yüreği, huzur kalmadı bedeninde. İçine attı homurdanışlarını. Şöyle dedi Ea’ya:

     – Kalk oğlum, git vuruşmaya! Kendi yaptığın silahı taşıyacaksın. Apsu’yu (Güneş’i – İ. S.) öldürdün, Kingu’yu da (Ay’ı da – İ. S.) öldür, O’nun önünde giden bilgeliği de. (3818)

     Nudimmud (Neptün – İ. S.), Tanrılar danışmanı, yanıt verdi O’na, şöyle dedi: (3819)

     (…)

     (Tablet ne yazık ki buradan itibaren harap durumda ve arkeologlar tarafından okunamıyor. 59. – 70. satırlar arası nerdeyse tamamen silik bir halde. Normal tabiî, 4000 yaşında bu tabletler. Böyle olduğu için, 58. satırdan sonra, 71. satırdan itibaren okumaya devam edeceğiz. Eksik olan satırlarda, araştırmacıların ve bilim insanlarının tahminine göre, Nudimmud’un, yani Ea’nın, her ne kadar Apsu’yu yenmişse de, burada başarısız olduğunu anlatıyordu. Bunun üzerine Anşar, oğlu Anu’ya döner. – İ. S.)

     (…)

     Anşar (Satürn – İ. S.) haykırdı. Gazaba gelip, oğlu Anu’ya (Uranüs’e – İ. S.) bir söz söyledi:

     – İlk doğan oğlum, ey sen, güçlü yiğidim! Gücü büyük, saldırısı dayanılmaz! Git de dikil Tiamat’ın önüne, tâ ki kafası durulsun ve yüreği yatışsın. Eğer dinlemezse senin sözünü, bizim sözümüzü söyle O’na ki sakinleşsin. (3820)

     Duyunca söylediklerini babası Anşar’ın (Satürn’ün – İ. S.), Anu (Uranüs – İ. S.) tuttu Tiamat’a giden düz yolu ve izledi bu yolu O’na varıncaya dek. Anu çok yaklaştı O’na, ancak kavrayıp Tiamat’ın savaş planını ve direnemeyerek O’nun gücüne, yüzgeri edip kaçtı. (3821)

     Korku içinde gitti babası Anşar’a. Tiamat hakkında şöyle dedi O’na:

     – Eli benim üstümde! (3822)

     Sessizliğe büründü Anşar, yere bakarak. Perçemlerini salladı başını sallarken Ea’ya. Bütün Anunnakiler toplanmıştı oraya. Sımsıkı yumuluydu dudakları, oturuyorlardı sessizce.

     – Hiçbir Tanrı gidip de döğüşe, kanıyla kurtulamaz Tiamat’ın önünden. (3823)

     Han Anşar, Tanrılar atası, haşmetle kalktı. Yüreği dürttü O’nu seslenmeye Anunnakiler’e:

     – Kuvveti büyük olan, öcünü alacak atasının. Bu kişi vuruşta güçlü olandır, bahadır Marduk! (3824)

     Ea çağırdı Marduk’u özel odasına. Bilgi verdi O’na, açtı gönlünde yatan planı:

     – Marduk, düşün bu fikrimi, babanın sözünü dinle. Sensin, oğlum, O’nun yüreğini yeğnilten; yakına gel Anşar’ın huzurunda vuruşmaya hazır; konuş ve ileri çık; seni görünce rahatlar içi. (3825)

     Yüce Han göyündü atasının sözleri üzerine; yakına geldi ve durdu Anşar’ın önünde. Anşar O’nu görünce sevinçle doldu yüreği; dudaklarını öptü, korkusu uçup gitti.

     – Anşar, sessiz kalma, aç dudaklarını! Gidip yapacağım tüm gönlünde yatanı! Anşar, sessiz kalma da dudaklarını aç! Gidip gerçekleştiririm ben tüm gönlünde yatanları! Hangi adamdır savaş açan sana karşı? Tiamat, ki bir kadındır, geliyor elde silah sana karşı! Ey atam, yaratıcı, sevin, mutlu ol; çiğneyeceksin yakında ensesini Tiamat’ın! Evet, atam, yaratıcı, mutlu ol ve sevin. Yakında basacaksın boynuna Tiamat’ın!

     – Oğlum, tüm bilgeliği bilen! Durdur Tiamat’ı kutsal sihirli yırlarınla. Fırtına arabasında (Uzay gemisinde – İ. S.) hızla izle yolu! Ve döndür O’nu geri! (3826)

     Yüce Han göyündü atasının sözlerine; ferahladı yüreği ve şöyle dedi atasına:

     – Tanrılar hakanı, yüce Tanrılar’ın yazgısı! Senin öcalıcın olacaksam eğer, Tiamat’ı yenip seni diri tutmak için, divanı topla ve ilan et benim en yüce olduğumu. Siz Kurultay Sarayı’nda (Galaktik Federasyon Yönetim Merkezi’nde – İ. S.) topluca oturup keyif çatarken, ben yazayım yazgıları ağzımdan çıkan sözle, senin yerine. Her ne yazarsam bozulmadan kalacak, dudaklarımdan çıkan buyruk etkisiz kalmayacak ve asla değiştirilmeyecek.” (3827)

     Evet… İkinci tablette anlatılanlar bunlar…

     Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “2. Babil Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:

     1 – Ea, Tiamat’ın savaşma ve Apsu (Güneş)’nun intikamını alma planını duyuyor. Büyükbabası Anşar (Satürn) ile konuşarak birçok gezegenin Tiamat’ın dâvâsına gittiğini, O’nun savaşa uygun 11 gökcismi yarattığını ve Kingu (Ay)’yu “Kader Tableti”ni kullanan liderliğe atadığını söylüyor. Anşar endişeliydi ve Anu (Uranüs)’ya Tiamat’ı yatıştırmasını söylüyor, ama O’nunla yüzleşemeyecek kadar zayıftı ve geri dönüyor. Anşar, hiçbir gezegenin Tiamat’a direnemeyeceğini düşünerek daha da endişeleniyor. Sonunda Anşar, Marduk’u kahramanları olarak öneriyor. Marduk yaratılıyor ve hangi Tanrı’yla savaşması gerektiğini soruyor. Anşar da bunun bir Tanrı değil Tanrıça Tiamat olduğunu söylüyor. Marduk zaferini güvenle öngörüyor, ancak kendisinin Anşar’ın bile üzerinde bir yetkiye sahip olan “Yüce Tanrı” ilan edilmesi sözünü istiyor.

     2 – Toplam 129 satır olan bu ikinci tablette, ne yazık ki 59. – 70. satırlar arası nerdeyse tamamen silik bir haldedir. Bu da normal tabiî, sonuçta 4000 yaşında bu tabletler. Böyle olduğu için, 58. satırdan sonra, 71. satırdan itibaren okumaya devam ettik.

     3 – Tabletten öğrendiğimize göre, Güneş’in öte tarafında ve fakat Dünya ile aynı hizada olup eşit hız ve yörüngede yüzdüğü için hiçbir zaman göremediğimiz Nibiru gezegeninin sakinleri olan Anunnakiler (3828), henüz bizim gezegenimiz Dünya yokken var idiler ve yaşıyorlardı.

     “Anunnaki” ismi, Sümer Gökyüzü Tanrısı Anu (An)’dan türemiştir. (3829) İsim, “D’A-nuna” veya “D’A-nuna-ke.4-ne” ya da “D’A-nun-na” şeklinde çeşitli biçimlerde yazılmış olup “Soylu yavru” veyahut “Anu’nun yavrusu” anlamına gelmektedir. (3830) Toplam 50 kişi oldukları için, Mezopotamya’da yaşayan insanlar tarafından “Gökten İnen Elliler” olarak adlandırılmışlardır. (3831)

     4 – M. Ö. 2000’li yıllara ait (bu bilimsel olarak kesin bir bilgidir (3832)) bu tabletlerde, uzay gemilerinden bahsedilmesi oldukça çarpıcıdır. “İnsanlığın tarihi” konusunda bilim adamlarının yalanlarına ve dîn adamlarının masallarına inananlar, bu duruma mantıklı bir açıklama getirmek zorundadırlar. M. Ö. 2000’li yıllarda insanlar, radyoyu, telefonu bilmezken, gezegenler arası konuşma aletlerinden bahsetmesi ne demektir? Bırakın “fırtına arabası”nı, daha odur “araba” nedir bilmeyen, binek hayvanlarının bile henüz yakın zaman önce evcilleştirildiği antik çağa ait bu tabletlerde “araba” kelimesi ne arıyor?

     5 – Gerek daha önce okuduğumuz “Sümer Tabletleri” olsun, gerek şu anda okumakta olduğumuz “Babil Tabletleri” olsun, bu tabletlerden açıkça öğreniyoruz ki, bu uçsuz bucaksız muazzam evrende bir Galaktik Federasyon var ve bu Galaktik Federasyon’un bir yönetim merkezi var. Tabletlerden çok net biçimde anlaşılıyor bu.

     Bilim dünyasında buna “Galaktik Federasyon” deniyor, ancak henüz teori aşamasındadır. (3833)

     Evrende bir “Galaktik Federasyon” olduğu inancı (veya teorisi), semavî dinlere ait kutsal metinlerin anlatımlarıyla da uyumludur. Hz. Nûh (as)’un dedesi Hz. İdris (as)’e indirilen 30 sayfalık “Suhuf” veya meşhur adıyla “Enox Kitabı”nda anlatıldığına göre, bir uzay gemisi yeryüzüne iniyor ve Hz. İdris (Enox)’i o uzay gemisine bindirip götürüyorlar. İdris’i yaşam olan diğer gezegenlere götürüp gezdiriyorlar ve sonra geri getiriyorlar. (3834) Hz. İdris, Galaktik Federasyon’un yönetim merkezine götürülüyor, “galaksiden galaksiye” ve “gezegenden gezegene” seyahat ediyor ve bunları anlatan da İdris’in kendisi. (3835) Ayrıca İslam’ın kutsal kitabı Kur’ân-ı Kerîm de Hz. İdris’in Galaktik Federasyon’un yönetim merkezine götürüldüğünü bizzat âyetle tasdik ediyor. (3836)

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar sadece ikisini okuduk, henüz yeni okumaya başladık. Daha okuyacağımız beş tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “3. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

     “Anşar (Satürn – İ. S.) açtı ağzını ve şu sözleri söyledi veziri Gaga’ya (Plüton’a – İ. S.):

     – Ey vezirim Gaga (Plüton – İ. S.), gönlümü göyündüren! Lahmu’ya ve Lahamu’ya yolluyorum seni. Bilirsin seçip ayırtmayı, becerirsin anlatmayı. Atalarım Tanrılar’ın (Gezegenler’in – İ. S.) getirilmesini sağla huzuruma. Getirsinler önüme tüm Tanrılar’ı (Gezegenler’i – İ. S.). Konuşsunlar oturup sofraya, şölen etsinler. Ekmek yesinler, şarap karsınlar. Öcalıcıları Marduk için yazsınlar yazgıyı. Yola çık ey Gaga (Plüton – İ. S.)! Git ve önlerinde dur. Şimdi diyeceklerimi tekrarla onlara: ‘Oğlunuz Anşar (Satürn – İ. S.) gönderdi beni. Yüreğinin buyruğunu ulaştırmakla görevlendirdi, şöyle diyerek: ‘Tiamat, anamız, kinlenmiş bize. Derneği toplayıp (Galaktik Federasyonu toplayıp– İ. S.) gazaba gelmiş. Tüm Tanrılar da (Gezegenler de – İ. S.) O’ndan yana geçmiş. O’nun yanında yürür sizin yarattıklarınız bile. Ayırmışlar kendilerini, geçmişler Tiamat’tan yana. Kızgınmışlar, kumpas kurmuşlar dinlenmeden gündüz gece. Kavgaya girişmişler öfkeden köpürerek; kurultay kurmuşlar, planlamışlar çatışmayı. Herşeyi biçimleyen Hubur Ana, karşı durulmaz silahlar eklemiş bunlara, canavar yılanlar getirmiş, keskin dişli, hem de dişini esirgemeyen. Kan yerine ağuyla doldurmuş gövdelerini. Yavuz ejderhalara giydirmiş dehşeti, korku salıcı haşmetle taçlandırıp Tanrılar’a (Gezegenler’e – İ. S.) eş kılmış onları. Tâ ki korkudan öldürsünler kendilerine bakanı, tâ ki ileri atılsın gövdeleri, hiçbiri döndürmesin göğsünü geri. Engereği, ejderhayı, lahamuyu salmış ortaya, koca aslanı, kuduz köpeği ve akrep adamı da, sürerek önüsıra bora cinlerini, yusufçuğu ve bizonu, taşıyarak aman vermez silahlar, vuruşmaktan korkusuz. Güçlüdür buyrukları, direnilmez onlara. Toplam 11 tür canavar (gökcismi – İ. S.) var etmiş böyle yoktan. Maiyetini oluşturan ilk çocukları Tanrılar (Gezegenler – İ. S.) arasından Kingu’yu (Ay’ı – İ. S.) seçip yükseltmiş; içlerinden O’nu yüce kılmış. Ordunun başında yürümek, kuvvetleri yönetmek, kapışmak için silahları kaldırmak ve saldırıyı başlatmak üzere, başkomutanlığını savaşın, O’nun eline teslim etmiş. Kurultayda yer vermiş O’na şöyle diyerek: ‘Büyü yaptım sana, ulu kıldım seni Tanrılar Derneği’nde (Güneş Sistemi’nde – İ. S.). Tüm Tanrılar (Gezegenler – İ. S.) üstüne egemenliği verdim senin eline. Ululanasın, yüceltilesin, sen ey biricik eşim! Ünlü olsun adların, Anunnakiler’in adından bile! Yazgı tabletini de vermiş O’na, göğsüne bağlamış şöyle diyerek: ‘Sana derim, buyruğun değiştirilmeyecek, güvenilir olacak ağzından çıkan söz!’ İmdi, Kingu (Ay – İ S.) böyle ululanıp alınca en yüksek yetkiyi, ikisi yazmışlar yazgılarını Tanrılar’ın, şöyle diyerek: ‘Ağızlarınızın açılışı sustursun Ateş Tanrı’yı, ondurulmaz zehirin yensin karşıt güçleri!’ Anu’yu (Uranüs’ü – İ. S.) gönderdim, ama çıkamadı karşısına. Nudimmud da (Neptün de – İ. S.) korkup geri döndü. O zaman Tanrılar’ın en bilgesi, oğlunuz Marduk öne çıktı. Yüreği dürttü O’nu Tiamat’la karşılaşmaya. Açıp ağzını şöyle dedi bana: ‘Öcünüzü alacaksam sahiden, Tiamat’ı yenip sizi canlı tutmak için, topla divanı ve ilan et benim en yüce olduğumu. Siz burada, Kurultay Evi’nde otururken şen şatır, hep birlikte, ben yazayım yazgıları ağzımdan çıkan sözlerle sizin yerinize. Her ne yaratırsam bozulmaz kalacak; boşa yankılanmayacak dudaklarımdan çıkan buyruk ve asla değiştirilmeyecek!’ Bu yüzden, çabuk koşun bana ve hızla yazın O’na yazgısını ki gidip karşılaşsın güçlü düşmanınızla. (3837)

     Gaga (Plüton – İ. S.) gitti, devam etti yoluna. Ataları Tanrılar Lahmu (Mars – İ. S.) ve Lahamu’nun (Venüs’ün – İ. S.) önünde, diz çökerek yeri öptü ayaklarının dibinde. Sonra doğruldu, ileri çıktı ve şöyle dedi onlara:

     – Oğlunuz Anşar (Satürn – İ. S.) yolladı beni. Görevlendirdi yüreğinin buyruğunu size ulaştırmak için, şöyle diyerek: ‘Bizi doğuran Tiamat kinlenmiş bize. Dernek toplayıp öfke ve tehdit kusmuş; bütün Tanrılar da (Gezegenler de – İ. S.) O’ndan yana olmuş. Senin yarattıkların bile O’nun yanında yürürmüş şimdi. Ayırmışlar kendilerini, geçmişler Tiamat’ın yanına. Kızgınmışlar, kumpas kurmuşlar dur durak bilmeden gündüz gece. Kavgaya atılmışlar kuduzca bir öfkeyle; toplantı yaparak çatışmayı planlamışlar. Herşeyi biçimleyen Hubur Ana karşı konmaz silahlar eklemiş buna, canavar yılanlar doğurmuş, keskin dişli, hem de dişini esirgemeyen. Ağuyla doldurmuş gövdelerini kan yerine. Dehşetle donatmış yırtıcı ejderhaları, korku salan haşmetle taçlandırmış onları, Tanrılar’a denk kılmış. Tâ ki onlara yüzünü çeviren korkudan ölsün, tâ ki ileri atılsın gövdeleri ve hiçbiri döndürmesin göğsünü geri. Engereği, ejderhayı ve lahamuyu salmış ortaya, koca aslanı, kuduz köpeği ve akrep adamı da, sürerek önüsıra bora cinlerini, yusufçuğu ve yaban sığırını, taşıyarak aman vermez silahlar, korkmaksızın vuruşmadan. Güçlüdür yasaları, direnilmez onlara. Toplam 11 tür canavar var etmiş böyle yoktan. Maiyetini oluşturan ilk doğan çocukları Tanrılar (Gezegenler – İ. S.) arasından Kingu’yu (Ay’ı – İ. S.) yükseltmiş, içlerinden O’nu yüce kılmış. Ordunun başında yürümek, birlikleri yönetmek, kapışmak için silahları kaldırmak, saldırıya geçmek üzere, savaşın başkomutanlığını O’nun eline vermiş. Divanda oturtmuş O’nu, şöyle diyerek: ‘Büyü yaptım senin için, yüce kıldım seni Tanrılar Derneği’nde (Güneş Sistemi’nde – İ. S.). Tüm Tanrılar üstüne egemenliği senin eline verdim. Ululanasın, yüceltilesin, sen, ey biricik eşim! Ünlü olsun adların Anunnakiler’in adlarından bile!’ Yazgı tabletini de vermiş O’na, göğsüne bağlamış, şöyle diyerek: ‘Sana derim, buyruğun değiştirilmeyecek, ağzından çıkan söz güvenilir olacak!’ İmdi, Kingu (Ay – İ. S.) böyle ululanıp en yüksek yetkiyi alınca, ikisi birlikte O’nun oğulları Tanrılar’ın yazgılarını yazmışlar, şöyle: ‘Ağızlarınızın açılışı sustursun Ateş Tanrı’yı! Ondurulmaz zehirin yensin karşıt güçleri!’ Anu’yu (Uranüs’ü – İ. S.) yolladım, ama karşısına çıkamadı. Nudimmud da (Neptün de – İ. S.) korkup geri döndü. O zaman oğlunuz, Tanrılar’ın en bilgesi Marduk öne çıktı. Yüreği dürtüyordu O’nu Tiamat’a karşı çıkmaya. Açıp ağzını şöyle dedi bana: ‘Gerçekten öcalıcınız olacaksam sizin, Tiamat’ı yenip sizi canlı tutmak için, kurultayı topla da ilan et en büyük olduğumu. Siz otururken birlikte şen şatır Kurultay Otağı’nda, ağzımdan çıkanla da ben yazayım yazgıları sizin yerinize. Her ne yaratırsam bozulmadan kalmalı, dudaklarımın buyruğu boşa yankılanmamalı ve değiştirilmemeli.’ Bu yüzden çabucak koşun bana ve hızla belirleyin O’na yazacağınız yazgıyı ki gidebilsin karşılaşmaya güçlü düşmanınızla!’ (3838)

     Lahmu (Mars – İ. S.) ile Lahamu (Venüs – İ. S.) bunları duyunca bağrışıp çağrıştılar. Bütün İgigiler acıyla ağlaştılar:

     – Ne oldu da böyle bir karara vardı acaba? Anlayamıyoruz Tiamat’ın yaptıklarını… (3839)

     Biraraya toplanıp yola çıktılar, yazgıları belirleyen tüm büyük Tanrılar (tüm büyük Gezegenler – İ. S.). Girdiler Anşar’ın (Satürn’ün – İ. S.) huzuruna, doldurdular Kurultay Otağı’nı. Öpüştüler biribirleriyle toplaşınca kurultayda. Konuşup söyleştiler, sofraya oturdular şölen için. Ekmek yiyip şarap kardılar. Tatlı şarap dağıttı korkularını, şişti vücûtları içtikçe sert içkiyi. Aşırı kaygısız, umursamaz oldular, yükseldi moralleri. Öcalıcıları Marduk için yazdılar yazgıyı.” (3840)

     Evet… Üçüncü tablette anlatılanlar bunlar…

     Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “3. Babil Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:

     1 – Bu üçüncü tablette daha çok Tanrılar’ın (Gezegenler’in) kendi aralarındaki konuşmalar var ve konuştukları şeyler de buraya kadar yaşanan ve ilk iki tablette okuduğumuz olaylar. Bu olayları birbirlerine söylüyor, tekrarlıyorlar. Bu açıdan, bu üçüncü tablet, ilk iki tabletin tekrarı ve özeti gibi. Şu farkla ki, ilk iki tablette gezegenler arasında yaşanan o hadiseleri bize Babilliler anlatıyordu; bu üçüncü tablette ise, aynı olayları, hikâyenin yazıcılarından değil, hikâyenin bizzat kahramanları (aktörleri) olan gezegenlerin kendi ağzından dinliyoruz.

     2 – Anşar (Satürn), Gaga (Plüton)’ya Lahmu (Mars) ve Lahamu (Venüs)’yu getirmesini ve onlar da Tiamat’ın savaş planlarını ve O’nu yenerse Marduk’un efendilik talebini anlatmasını tavsiye eden Gaga (Plüton) ile konuşuyor. Lahmu (Mars), Lahamu (Venüs) ve diğer İgigiler (Göksel Tanrılar) sıkıntı içindeydiler, ancak birlikte içiyorlar, uykulu hale geliyorlar ve sonunda Marduk ile yapılan anlaşmayı onaylıyorlar.

     3 – Tabletlerde Plüton’dan bahsederken “gezegen” diyerek bahsediyorlar ve açıkça belli ki Plüton’u da gezegen olarak görüyorlar. Bilimin ilk kez 20. yy’da, 1930 yılında keşfettiği (3841) Plüton, ilk başlarda gezegen olarak görülüyordu. Ancak kütlesinin çok küçük olmasından dolayı (3842), Ağustos 2006’da Çekya’nın başkenti Prag (Praha)’da düzenlenen Uluslararası Astronomi Birliği (International Astronomical Union) toplantısında gezegen sınıfından çıkarılmıştır. (3843) Plüton, Haziran 2008’de Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen Uluslararası Astronomi Birliği toplantısında alınan yeni bir kararla, bu sınıftan da alınarak “Plütonumsu” sınıfına yerleştirilmiştir. (3844) Fakat bilim insanları, bu kararlarında pişman olmuşa benziyorlar. Gökbilimciler, 8 Eylül 2018 tarihinde yaptıkları açıklamada, “cüce gezegen” olarak kabul edilmiş olan Plüton’un yeniden “gezegen” sayılması çağrısında bulundular. ABD’nin Merkezî Florida Üniversitesi’nden bir grup gezegenbilimci, “Icarus” dergisinde yayımladıkları makalede, Plüton’un gezegen sayılmamasına gerekçe olarak gösterilen kıstasların geçerli olmadığını savundular. Bu bilim insanları, “yörünge süpürme” kıstasının son 200 yıldaki gezegenbilim literatüründe yalnızca tek bir araştırmada kullanıldığını, bunun tek başına gezegen sayılmayı engellememesi gerektiğini iddiâ ettiler. Araştırmacılar, hiçbir gezegenin yörüngesini tam olarak süpüremeyeceğine de işaret ettiler. Bilimsel makalede şu mantıklı ifadeler kullanılıyordu: “IAU’nun tanımına göre, gezegenbiliminin temel araştırma nesnesi olan ‘gezegen’ kavramının, kimsenin daha önce kullanmadığı bir çerçevede anlaşılması gerekiyor. Bu durumda Güneş Sistemi’ndeki en karmaşık ve ilginç gezegenlerden biri araştırma dışında kalıyor. Plüton, Mars’tan daha dinamik ve canlıdır, Dünya’dan sonra en karmaşık jeolojiye sahip gezegendir.” (3845)

     Ne diyelim? Hatadan dönmek erdemdir tabiî ki.

     4 – Tablette benim acayip dikkatimi çeken bir ayrıntı, tam iki yerde geçen “ekmek – şarap” metaforudur. Bir yerde “Ekmek yesinler, şarap karsınlar”, bir yerde de Ekmek yiyip şarap kardılar” diyor.

     Bu direk olarak bana (ve muhtemelen siz sevgili okurlara da) Hristiyanlık inancındaki “ekmek – şarap âyini”ni anımsattı. İncil’deki bu metaforun Babil tabletleri “Enûma Eliş”ten alındığını net biçimde görmekteyiz.

     Hz. İsa (as)’nın havarîleriyle yediği Son Akşam Yemeği’nde bu metafor geçer. İncil’den okuyalım:

እየበሉም ሳሉ ኢየሱስ ቂጣ አንስቶ ከባረከ በኋላ ቆረሰው፤+ ከዚያም ለደቀ መዛሙርቱ በመስጠት “እንኩ፣ ብሉ። ይህ ሥጋዬን ያመለክታል” አለ። ጽዋ አንስቶም አምላክን ካመሰገነ በኋላ ሰጣቸው፤ እንዲህም አለ፦ “ሁላችሁም ከዚህ ጠጡ፤ ይህ ስለ ብዙዎች ለኃጢአት ይቅርታ+ የሚፈሰውን+ ‘የቃል ኪዳን+ ደሜን’+ ያመለክታል። ነገር ግን እላችኋለሁ፦ በአባቴ መንግሥት አዲሱን ወይን ከእናንተ ጋር እስከምጠጣበት ቀን ድረስ ከአሁን በኋላ ከዚህ ወይን አልጠጣም።” በመጨረሻ የውዳሴ መዝሙር ከዘመሩ በኋላ ወደ ደብረ ዘይት ተራራ ሄዱ።

“Yemek sırasında İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve öğrencilerine verdi. ‘Alın, yiyin’ dedi, ‘Bu benim bedenimdir.’ Sonra bir kâse şarap alıp şükretti ve bunu öğrencilerine vererek, ‘Hepiniz bundan için’ dedi. ‘Çünkü bu benim kanımdır, günâhların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. Size şunu söyleyeyim, Tanrı’nın egemenliğinde sizinle birlikte yenisini içeceğim o güne dek, asmanın bu ürününden bir daha içmeyeceğim.’ İlahî söyledikten sonra dışarı çıkıp Zeytin Dağı’na doğru gittiler.” (3846)

እየበሉም ሳሉ ቂጣ አንስቶ ባረከ፤ ከቆረሰውም በኋላ ሰጣቸውና “እንኩ፣ ይህ ሥጋዬን ያመለክታል” አለ። ጽዋ አንስቶም አምላክን ካመሰገነ በኋላ ሰጣቸው፤ ሁሉም ከእሱ ጠጡ። እንዲህም አላቸው፦ “ይህ ለብዙዎች የሚፈሰውን+ ‘የቃል ኪዳን+ ደሜን’+ ያመለክታል። እውነት እላችኋለሁ፣ በአምላክ መንግሥት አዲሱን ወይን እስከምጠጣበት ቀን ድረስ ከእንግዲህ በኋላ ከዚህ ወይን አልጠጣም።” በመጨረሻ የውዳሴ መዝሙር ከዘመሩ በኋላ ወደ ደብረ ዘይት ተራራ ሄዱ።

“İsa yemek sırasında eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve ‘Alın, bu benim bedenimdir’ diyerek öğrencilerine verdi. Sonra bir kâse şarap alıp şükretti ve bunu öğrencilerine verdi. Hepsi bundan içti. ‘Bu benim kanım’ dedi İsa, ‘Birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır. Size doğrusunu söyleyeyim; Tanrı’nın egemenliğinde yenisini içeceğim o güne dek, asmanın ürününden bir daha içmeyeceğim.’ İlahî söyledikten sonra dışarı çıkıp Zeytin Dağı’na doğru gittiler.” (3847)

በተጨማሪም ቂጣ+ አንስቶ አመሰገነ፣ ከቆረሰውም በኋላ ሰጣቸውና “ይህ ስለ እናንተ የሚሰጠውን+ ሥጋዬን ያመለክታል።+ ይህን ሁልጊዜ ለመታሰቢያዬ አድርጉት”+ አላቸው። በተጨማሪም ራት ከበሉ በኋላ ጽዋውን አንስቶ ልክ እንደዚሁ አደረገ፤ እንዲህም አለ፦ “ይህ ጽዋ ስለ እናንተ+ በሚፈሰው ደሜ+ አማካኝነት የሚመሠረተውን አዲሱን ቃል ኪዳን+ ያመለክታል። “ነገር ግን አሳልፎ የሚሰጠኝ ሰው እጅ ከእኔ ጋር በማዕድ ነው። እርግጥ የሰው ልጅ አስቀድሞ በተወሰነው መሠረት ይሄዳል፤+ አሳልፎ ለሚሰጠው ለዚያ ሰው ግን ወዮለት!” ስለዚህ ከመካከላቸው በእርግጥ ይህን የሚያደርገው ማን ሊሆን እንደሚችል እርስ በርሳቸው ይነጋገሩ ጀመር።

“Sonra eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve onlara verdi, ‘Bu sizin uğrunuza fedâ edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın’ dedi. Aynı şekilde, yemekten sonra kâse şarabı alıp şöyle dedi: ‘Bu kâse, sizin uğrunuza akıtılan kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Ama bana ihanet edecek kişinin eli şu anda benimkiyle birlikte sofradadır. İnsanoğlu, belirlenmiş olan yoldan gidiyor. Ama O’na ihanet eden adamın vay haline!’ Elçiler, aralarında bunu kimin yapabileceğini tartışmaya başladılar.” (3848)

እኔ ከጌታ የተቀበልኩትን ለእናንተ አስተላልፌአለሁና፤ ጌታ ኢየሱስ አልፎ በተሰጠበት ሌሊት+ ቂጣ አንስቶ ካመሰገነ በኋላ ቆርሶ “ይህ ስለ እናንተ የሚሰጠውን ሥጋዬን ያመለክታል።+ ይህን ሁልጊዜ ለመታሰቢያዬ አድርጉት” አለ። በተጨማሪም ራት ከበሉ በኋላ ጽዋውን+ አንስቶ ልክ እንደዚሁ አደረገ፤ እንዲህም አለ፦ “ይህ ጽዋ በደሜ+ አማካኝነት የሚመሠረተውን አዲሱን ቃል ኪዳን+ ያመለክታል። ከዚህ ጽዋ በጠጣችሁ ቁጥር ይህን ሁልጊዜ ለመታሰቢያዬ አድርጉት።” ይህን ቂጣ በበላችሁና ከዚህ ጽዋ በጠጣችሁ ቁጥር ጌታ እስከሚመጣ ድረስ ሞቱን ታውጃላችሁ። እንግዲህ የማይገባው ሆኖ ሳለ ከቂጣው የሚበላ ወይም ከጌታ ጽዋ የሚጠጣ ከጌታ አካልና ደም ጋር በተያያዘ ተጠያቂ ይሆናል። አንድ ሰው የሚገባው እንደሆነ ለማወቅ በቅድሚያ ራሱን ይመርምር፤+ ቂጣውን መብላትና ጽዋውን መጠጣት የሚችለው ይህን ካደረገ ብቻ ነው።

“Size ilettiğimi ben Efendi’den öğrendim. Ele verildiği gece Efendi İsa eline ekmek aldı, şükredip ekmeği böldü ve şöyle dedi: ‘Bu sizin uğrunuza fedâ edilen bedenimdir. Beni anmak için böyle yapın.’ Aynı biçimde yemekten sonra kâse şarabı alıp şöyle dedi: ‘Bu kâse kanımla gerçekleşen yeni antlaşmadır. Her içtiğinizde beni anmak için böyle yapın.’ Bu ekmeği her yediğinizde ve bu kâseden her içtiğinizde, Efendi’nin gelişine dek Efendi’nin ölümünü ilan etmiş olursunuz. Bu nedenle kim uygun olmayan biçimde ekmeği yer ya da Efendi’nin kâsesinden içerse, Efendi’nin bedenine ve kanına karşı suç işlemiş olur. Kişi önce kendini sınasın, sonra ekmekten yiyip kâseden içsin.” (3849)

     İncil’deki bu “ekmek – şarap” metaforunun direk olarak Babil tabletleri “Enûma Eliş”ten alındığını net biçimde görmekteyiz.

     Babil “Enûma Eliş” tabletinde gezegenlerin yaptığını, İncil’de İsa ve havarîleri yapıyor. Gezegenlerin yaptığı, direk İsa ve havarîlerine uyarlanmış.

     Bir de İsa ve havarîleri kaç kişi? 12 kişi. Gezegenler kaç tane? Onlar da 12.

     Sadece bunlar da değil. İsa ve annesi Hz. Meryem (as)’in yaşamları baştan sona uzaydaki gezegenlerin ve gökcisimlerinin hareketleri, uzayda yaşanan galaktik hadiseler aslında.

     Sadece İsa ve Meryem Ana mı? Ya diğer peygamberler?

     Bunları elinizdeki bu kitapta detaylı ve açıklayıcı bir şekilde anlatacağız. Yapmanız gereken tek şey, sabırla takip etmek.

     Yaşanan herşey uzayda yaşanmış aslında. Dînlerin ve kutsal metinlerin yaptığı, uzayda yaşanan hadiseleri yeryüzüne indirmek.

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar sadece üçünü okuduk. Daha okuyacağımız dört tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “4. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

– devam edecek –

     DİPNOTLAR:

(3726): Enûma Eliş, tablet 1, satır 1

(3727): Kur’ân-ı Kerîm, Tâhâ, 1

(3728): Kur’ân-ı Kerîm, Yâsin, 1

(3729): Enûma Eliş

(3730): Florian Illerhaus, Marduks Kampf Gegen das Chaosungeheuer Tiamat: Darstellungen des Babylonischen Schöpfungsmythos und die Vielfalt der Deutungen, s. 5 – 9, GRIN Verlag, Münih 2011

(3731): Enûma Eliş

(3732): Adel Theodor Khoury – Georg Girschek, Das Religiöse Wissen der Menschheit, cilt 1, s. 118 – 141, Herder Verlag, Freiburg im Breisgau 1999

(3733): Florian Illerhaus, age, s. 5

(3734): Alexander Heidel, The Babylonian Genesis, s. 14, University of Chicago Press, Chicago 1951

(3735): Hammurabi Kanunları, Önsöz, satırlar 37 – 39 ve 292 – 302

(3736): Leonard William King, The Seven Tablets of Creation, or the Babylonian and Assyrian Legends Concerning the Creation of the World and of Mankind, Luzac Publishing, Londra 1902 / Alexander Heidel, age, s. 13

(3737): Leonard William King, age

(3738): Wilfred George Lambert, Babylonian Creation Myths s. 229, dipnot 11, Eisenbrauns Publishing, Winona Lake 2013

(3739): Austen Henry Layard, Nineveh and Its Remains: With an Account of a Visit to the Chaldean Christians of Kurdistan, and the Yezidis, or Devil Worshippers; and an Inquiry into the Manners and Arts of the Ancient Assyrians, cilt 1, https://archive.org/details/ninevehitsremain00laya, cilt 2, https://archive.org/details/ninevehitsremain02layaiala, Murray Publishing, Londra 1849

(3740): Hormuzd Rassam, The Garden of Eden and Biblical Sages, University of Michigan Press, Londra 1895 / Hormuzd Rassam, Asshur and the Land of Nimrod, Eaton & Mains Publishing, New York 1897

(3741): George Smith, Assyrian Discoveries: An Account of Explorations and Discoveries on the Site of Nineveh, During 1873 and 1874, Daily Telegraph, Londra 1875

(3742): George Smith, Assyrian Discoveries: An Account of Explorations and Discoveries on the Site of Nineveh, During 1873 and 1874, Scribner & Armstrong Publishing, New York 1875

(3743): George Smith, The Chaldean Account of Genesis, Scribner & Armstrong Publishing, New York 1876

(3744): Peter Christian Albrecht Jensen, Die Kosmologie der Babylonier: Studien und Materialien, Robarts University of Toronto Press, Toronto 1890

(3745): Peter Christian Albrecht Jensen, Assyrisch-Babylonische Mythen und Epen, Reuther & Reichard Verlag, Berlin 1900

(3746): Johann Friedrich Hermann Gunkel – Friedrich David Heinrich Zimmern, Schöpfung und Chaos in Urzeit und Endzeit: Eine Religionsgeschichtliche Untersuchung über Gen 1 und Ap Joh 12, Vandenhoeck und Ruprecht Verlag, Göttingen 1895

(3747): Friedrich Delitzsch, Das Babylonische Weltschöpfungs-Epos, Hirzel Verlag, Leipzig 1897

(3748): Cuneiform Texts from Babylonian Tablets in the British Museum, British Museum, Londra 1901

(3749): Ernest Alfred Thompson Wallis Budge, The Babylonian Legends of the Creation and the Fight Between Bel and the Dragon, British Museum, Londra 1921

(3750): Leonard William King, The Seven Tablets of Creation, or the Babylonian and Assyrian Legends Concerning the Creation of the World and of Mankind, Luzac Publishing, Londra 1902

(3751): Enûma Eliş, tablet 6

(3752): Tevrat, Tekvin, 2:23

(3753): British Museum, No 93014, https://www.britishmuseum.org/collection/object/W_1882-0522-1048

(3754): Enûma Eliş, tablet 1, 6 ve 7

(3755): Alexander Heidel, The Babylonian Genesis, s. 1, University of Chicago Press, Chicago 1951

(3756): Daniel David Luckenbill, The Ashur Version of the Seven Tablets of Creation, Journal of Near Eastern Studies, sayı 38, s. 12 – 13, Ekim 1921

(3757): Alexander Heidel, age, s. 1 – 2

(3758): age, s. 2 – 3

(3759): Hugo Gressmann, Altorientalische Texte zum Alten Testament, Mohr Verlag, Tübingen 1909

(3760): Bruno Meissner, Altorientalische Texte und Untersuchungen, Brill Verlag, Leiden 1917

(3761): Arthur Franz Eduar Ungnad, Die Religion der Bahylonier und Assyrer, Dietrichs Verlag, Jena 1921

(3762): Erich Robert Friedrich Ebeling, Das Babylonische Weltschöpfungslied, selbstverlag, Breslau 1921

(3763): Stephen Herbert Langdon, The Babylonian Epic of Creation, Oxford University Press, Oxford 1923

(3764): Stephen Herbert Langdon, Babylonian Penitential Psalms to Which Are Added Fragments of the Epic of Creation from Kish, Éditions Geuthner, Paris 1927

(3765): Ernest Alfred Thompson Wallis Budge, The Babylonian Legends of the Creation, British Museum, Londra 1931

(3766): Anton Deimel, “Enuma Eliš” und Hexae͏̈meron, Vatikan Papalığı İncil Enstütüsü, Vatikan 1934

(3767): Giuseppe Furlani, Il Poema Della Creazione, Prima Edizione, Bologna 1934

(3768): René Labat, Le Poeme Babylonien de la Creation, Éditions Adrien Maisonneuve, Paris 1935

(3769): Philippe Talon, The Standard Babylonian Creation Myth Enūma Eliš, State Archives of Assyria Cuneiform Texts (SAACT), arviş 4, Helsinki 2005

(3770): Thomas Richard Kämmerer – Kai Alexander Metzler, Das Babylonische Weltschöpfungsepos Enûma Elîsch: Alter Orient und Altes Testament, Ugarit Verlag, Münster 2012

(3771): Wilfred George Lambert, Babylonian Creation Myths, 2013

(3772): Gösta Gabriel, Enūma Eliš: Weg zu Einer Globalen Weltordnung, Mohr Siebeck Verlag, Tübingen 2014

(3773): Florian Illerhaus, Marduks Kampf Gegen das Chaosungeheuer Tiamat: Darstellungen des Babylonischen Schöpfungsmythos und die Vielfalt der Deutungen, s. 7 – 9, GRIN Verlag, Münih 2011

(3774): Alexander Heidel, The Babylonian Genesis, s. 82, University of Chicago Press, Chicago 1951

(3775): age, s. 82 – 118

(3776): Enûma Eliş, tablet 6

(3777): Tevrat, Tekvin, 1:26 – 27, 5:1 – 2 ve 9:6

(3778): İncil, I. Korintliler, 11:7 – 8

(3779): Buharî, İstizan, 1; İtq, 20 / Mûslim, Bîr, 112 ve 115, hadis no 2612; Cennet, 11, “Cennete, Kalpleri Kuş Kalbi Gibi Olan Birtakım Kavimler Girecektir” bâbı, hadis no 2841; Cennet, 28; İyilik, 45; Sile ve Âdâb, 32, “Yüze Vurmanın Yasak Edilmesi” bâbı, hadis no 115 / Ahmed ibn-i Hanbel, Mûsned, cilt 2, s. 244, 323 ve 519, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992 / Humeydî, Mûsned, cilt 2, s. 476 / Ahmed bin Humeyd bin Nasr, Mûsned, s. 417, Mektebet’tus- Sûnneh, Kahire 1988 / İbn-i Ebû Âsım, es- Sûnneh, cilt 1. S. 227 – 230, Mektebet’ul- İslamîyye, Beyrut 1400/ Abd bin Humeyd, Mûsned, s. 283 / Ebûbekr es- Sanânî Abdurrezzaq, El- Musannef, cilt 2, s. 444, Mektebet’ul- İslamîyye, Beyrut 1403 / Taberanî, El- Mu’cem’ul- Kebîr, Mektebet’ul- Ulûm we’l- Hikem, cilt 12, s. 430, Musul 1983

(3780): Babil tabletleri Enûma Eliş’te yaratılış / Semavî dinlere ait kutsal kitaplarda yaratılış

(3781): Alexander Heidel, The Babylonian Genesis, s. 129 – 139, University of Chicago Press, Chicago 1951

(3782): Encyclopedia of Religion and Ethics, cilt 10, “Sabbath (Babylonian)” maddesi, s. 889 – 891, Charles Scribner’s Sons Publishing, New York 1918, T & T Clark Publishing, Edinburgh 1918, https://archive.org/details/in.ernet.dli.2015.500003/page/n911/mode/2up

(3783): Leonard William King, The Seven Tablets of Creation, or the Babylonian and Assyrian Legends Concerning the Creation of the World and of Mankind, Luzac Publishing, Londra 1902 / Alexander Heidel, The Babylonian Genesis, s. 14, University of Chicago Press, Chicago 1951 / Florian Illerhaus, Marduks Kampf Gegen das Chaosungeheuer Tiamat: Darstellungen des Babylonischen Schöpfungsmythos und die Vielfalt der Deutungen, s. 5, GRIN Verlag, Münih 2011

(3784): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 1 – 2

(3785): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 3 – 5

(3786): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 6 – 8

(3787): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 9 – 13

(3788): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 14 – 20

(3789): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 21 – 28

(3790): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 29 – 32

(3791): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 33 – 40

(3792): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 41 – 46

(3793): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 47 – 50

(3794): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 51 – 54

(3795): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 55 – 77

(3796): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 78 – 81

(3797): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 82 – 84

(3798): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 86 – 88

(3799): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 89 – 100

(3800): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 101 – 104

(3801): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 105 – 107

(3802): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 108 – 123

(3803): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 124 – 127

(3804): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 128 – 131

(3805): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 132 – 144

(3806): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 145 – 155

(3807): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 156 – 157

(3808): Enûma Eliş, tablet 1, satırlar 158 – 161

(3809): Frederick William Herschel, Account of a Coment, Philosophical Transactions of the Royal Society of London, sayı 71, s. 492 – 501, Londra 1781

(3810): George Biddell Airy, Account of Some Circumstances Historically Connected with the Discovery of the Planet Exterior to Uranus, Monthly Notices of the Royal Astronomical Society (MNRAS), sayı 7, s. 121 – 144, Londra 1846 / Rev James Challis, Account of Observations at the Cambridge Observatory for detecting the Planet exterior to Uranus, Monthly Notices of the Royal Astronomical Society (MNRAS), sayı 7, s. 145 – 149, Londra 1846

(3811): William Graves Hoyt, W. H. Pickering’s Planetary Predictions and the Discovery of Pluto, Isis, sayı 67, s. 551 – 564, Aralık 1976

(3812): Thorsten Kleine – Herbert Palme – Klaus Mezger – Alex N. Halliday, Hf–W Chronometry of Lunar Metals and the Age and Early Differentiation of the Moon, Science, sayı 310, s. 1671 – 1674, Aralık 2005 / Maxwell M. Thiemens – Peter Sprung – Raúl O. C. Fonseca – Felipe P. Leitzke – Carsten Münker, Early Moon Formation Inferred from Hafnium-Tungsten Systematics, Nature Geoscience, sayı 12, s. 696 – 700, Temmuz 2019

(3813): Zebur, 33:6

(3814): Sümer Tabletleri, tablet 2

(3815): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 1 – 3

(3816): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 4 – 8

(3817): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 9 – 48

(3818): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 49 – 57

(3819): Enûma Eliş, tablet 2, satır 58

(3820): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 71 – 78

(3821): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 79 – 82

(3822): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 83 – 85

(3823): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 86 – 91

(3824): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 92 – 95

(3825): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 96 – 101

(3826): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 102 – 119

(3827): Enûma Eliş, tablet 2, satırlar 120 – 129

(3828): Bkz. Elinizdeki bu kitabın “Sümer Tabletleri” bölümü

(3829): David Leemings, The Oxford Companion to World Mythology, s. 21, Oxford University Press, Oxford 2009

(3830): Jeremy A. Black – Anthony Green, Gods, Demons and Symbols of Ancient Mesopotamia: An Illustrated Dictionary, s. 34, The British Museum Press, Londra 1992

(3831): Mark Carroll, The Anunnaki and Human Evolution: Sumerian Tablets, E-Book 2017

(3832): Leonard William King, The Seven Tablets of Creation, or the Babylonian and Assyrian Legends Concerning the Creation of the World and of Mankind, Luzac Publishing, Londra 1902 / Alexander Heidel, The Babylonian Genesis, s. 14, University of Chicago Press, Chicago 1951 / Florian Illerhaus, Marduks Kampf Gegen das Chaosungeheuer Tiamat: Darstellungen des Babylonischen Schöpfungsmythos und die Vielfalt der Deutungen, s. 5, GRIN Verlag, Münih 2011

(3833): Kaan Ünsal Alphan, Büyük Deney | Koruyucu Uzaylılar Hipotezi, 7 Mayıs 2017, https://www.youtube.com/watch?v=FJg5uhl4Jro&t=5s

(3834): Enox Kitabı, kitap 1, bölüm 14

(3835): Enox Kitabı, kitap 1, bölüm 17 – 19

(3836): Kur’ân-ı Kerîm, Meryem, 56 – 57

(3837): Enûma Eliş, tablet 3, satırlar 1 – 66

(3838): Enûma Eliş, tablet 3, satırlar 67 – 124

(3839): Enûma Eliş, tablet 3, satırlar 125 – 128

(3840): Enûma Eliş, tablet 3, satırlar 129 – 138

(3841): William Graves Hoyt, W. H. Pickering’s Planetary Predictions and the Discovery of Pluto, Isis, sayı 67, s. 551 – 564, Aralık 1976

(3842): IAU 2006 General Assembly: Result of the IAU Resolution Votes, International Astronomical Union, Prag 24 Ağustos 2006, https://www.iau.org/news/pressreleases/detail/iau0603/ / Steven Soter, What is Planet?, The Astronomical Journal, sayı 132, s. 2513 – 2519, Department of Astrophysics, American Museum of Natural History, Aralık 2006

(3843): IAU 2006 General Assembly: Result of the IAU Resolution Votes, International Astronomical Union, Prag 24 Ağustos 2006, https://www.iau.org/news/pressreleases/detail/iau0603/ / Daniel W. E. Green, (134340) Pluto, (136199) Eris and (136199) Eris I (Dysnomia), Central Bureau for Astronomical Telegrams International Astronomical Union, IAU Circular, no 8747, 3 Eylül 2006, https://web.archive.org/web/20070205035336/http://www.cfa.harvard.edu/iau/special/08747.pdf

(3844): Plutoid Chosen as Name for Solar System Objects Like Pluto, International Astronomical Union, Paris 11 Haziran 2008

(3845): Gökbilimciler: “Plüton Yeniden Gezegen Sayılsın”, Icarus, Sediyani Haber, 8 Eylül 2018, https://www.sediyani.com/?p=23989

(3846): İncil, Matta, 26:26 – 30

(3847): İncil, Markos, 14:22 – 26

(3848): İncil, Luka, 22:19 – 23

(3849): İncil, I. Korintliler, 11:23 – 28

     SEDİYANİ HABER

     1 ARALIK 2021

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir