Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi | Kürdistanlı Peygamberler – 39

Parveke / Paylaş / Share

Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi

Kürdistanlı Peygamberler – 39

■ İbrahim Sediyani

 

– geçen bölümden devam –

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar sadece üçünü okuduk. Daha okuyacağımız dört tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “4. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

     “Diktiler O’nun için bir sekili taht, hanlara layık. Yerini aldı atalarının önünde, almak için egemenliği.

     – Sen en büyüğüsün yüce Tanrılar’ın! Yazgın eşsizdir, buyruğun Anu gibi. Marduk, en büyüğüsün sen büyük Tanrılar’ın! Eşsizdir yazgın, buyruğun Anu’nun buyruğu gibi. Bugünden sonra hiç değiştirilmeyecek buyruğun. Yükseltmek ve alçaltmak; senin yetkinde olacak bunlar. Güvenilir olacak ağzından çıkan söz, boşa gitmeyecek buyruğun. Tanrılar’ın hiçbiri el atmayacak senin yetkine. Bakım ister Tanrılar’ın kutsal yerleri; bunun için ziyaret yerlerinin her birinde bir köşe ayrılacak sana. Marduk, öcalıcımızsın sen bizim! Sana verdik hanlığı, bütün evren üstüne, tâ ki oturduğunda kurultayda sözlerin ululansın. Silahların şaşırmasın hedeflerini, vursun düşmanlarını. Ey han, koru canını sana bel bağlayanın! Ama kötülüğü benimseyen Tanrı’ya gelince: Akıt kanını O’nun! (3850)

     Sonra bir giysi koydular ortalarına. Ve ilk doğan çocukları Marduk’a dediler:

     – Yazgın, ey han, yüce olacak Tanrılar arasında! Buyurduğunda yok olsun ya da var olsun diye, bunlar olacak. Ağzından çıkan sözle şu giysi yok olsun; sonra yine buyur, giysi yeniden bütün olsun. (3851)

     Ağzıyla buyurdu Marduk ve giysi yok oldu. Yine buyurdu ve giysi eski haline döndü. (3852)

     Ataları Tanrılar görünce gücünü sözünün, şâd oldular ve saygı sundular, ‘Marduk handır!’ diyerek. Âsâyı, tahtı ve han giysisini sundular O’na. Düşmanı vuran karşı durulmaz bir silah verdiler, şöyle diyerek:

     – Git, kes Tiamat’ın can damarını. Rüzgârlar taşısın kanını uzak ücra yerlere. (3853)

     Ataları Tanrılar belirleyince yazgısını Bêl’in (Marduk’un – İ. S.), yola koydular O’nu, başarı ve erişme yoluna. (3854)

     Bir yay yaptı Marduk, ‘silahım olsun bu’ dedi; temren takıp oka, kirişi bağladı. Topuzu alıp sağ eliyle kavradı; yayla akluğu da astı omuzuna. Şimşeği koydu önüne; parlayan alevle doldurdu gövdesini. Bir ağ yaptı, kapatmak için Tiamat’ı içine; dört yele tutturdu uçlarını, kaçamasın diye hiçbir parçası; güney yeli, kuzey yeli, doğu yeli ve batı yelini. Ulu atası Anu’nun armağanlarını, yaklaştırdı ağın kenarlarına. Yarattı imhulluyu, kötülük yelini, borayı, kasırgayı, dörtlü yeli, yedili yeli, burgacı, eşsiz rüzgârı. İleri sürdü yarattığı yelleri, yedisini birden (yedi iklimi – İ. S.); içinden çalkalamak için Tiamat’ı, koptu yeller O’nun ardısıra. (3855)

     Han boşandırdı güçlü silahı yağmur selini. Bindi önünde durulmaz korkunç fırtına arabasına; dört çekici yaratık koşumladı ve koştu onları arabaya: Yokeden, Acımasız, Çiğneyen ve Uçan. Keskindi dişleri bunların, ağu salardı. Yıkmayı bilirlerdi, öğrenmişlerdi ezip geçmeyi. Vururlardı, korku salarlardı döğüşte. Soldaki, ürkünç bir zırh giyinmişti; dehşet salan bir görkem taşıyordu başında. (3856)

     Dosdoğru bir yol tuttu Han ve yolunu izledi; öfkeden köpüren Tiamat’ın yerine doğru çevirdi yönünü. Dudaklarının arasında bir tılsım tutar, kızıl hamurdan; ağuyu yok eden bir otu kavramış eliyle. O zaman Tanrılar koşar yanında, Tanrılar koşuşur çevresinde, ataları Tanrılar koşuşur çevresinde, Tanrılar… (3857)

     Han yaklaştı iyice, Tiamat’ın (gezegenlerarası savaşta yok olan kadim gezegenin; Dünya’dan önceki kadim Dünya’nın – İ. S.) kalbine bakmak için, ve görmek için eşi Kingu’nun (Ay’ın – İ. S.) planını. O bakarken karıştı Kingu’nun planları kafasında; kırıldı istenci, düzeni bozuldu eylemlerinin. Yardımcıları Tanrılar’a (Gezegenler’e – İ. S.) gelince, O’nun yanında yürüyen, görüşleri bulandı görünce yılmaz kahramanı. (3858)

     Bir kükreme saldı Tiamat, boynunu çevirmeden, savunarak dudaklarıyla bayağılığını ve isyanını:

     – Tanrılar sana mı çıktılar kalkıp, yoksa senin yerine mi toplandılar kendi yerlerinden? (3859)

     O zaman Yüce Han boşandırdı güçlü silahı yağmur selini. (3860)

     Öfkeden kuduran Tiamat’a ise şöyle yanıt verdi:

     – Kabaca, küstahça başkaldırıp yüceltekoydun kendini. Tasarlattın yüreğine çatışma kışkırtmayı. Oğullar haksız davranıyor atalarına. Ve sen, onları doğuran, nefret ediyorsun doğurduklarından. Neden? Yükselttin Kingu’yu eşin olsun diye. Yasadışı yetkeni koydun Anu’nun (Uranüs’ün – İ. S.) yetkesinin yerine. Tanrılar Hanı Anşar’a (Satürn’e – İ. S.) karşı kötülük planladın. Hainliğini kanıtladın atalarım Tanrılar’a (Gezegenler’e – İ. S.) karşı. Ordun donansın şimdi, kuşansınlar senin silahlarını! Beri gel tek başına, döğüşelim teke tek seninle ben! (3861)

     Tiamat bunu duyunca, çıldırmış birine döndü yitirerek aklını. Öfkeyle ve olanca sesiyle haykırdı Tiamat, tâ köklerine dek sarsıldı iki bacağı ileri geri. (3862)

     Bir sihirli yır okur, büyüsünü yapar defalarca. Vuruşacak Tanrılar’a (Gezegenler’e – İ. S.) gelince, bilerler silahlarını. (3863)

     Tiamat (gezegenlerarası savaşta yok olan kadim gezegen; Dünya’dan önceki kadim Dünya – İ. S.) ile Marduk (daha önce öldürülüp yok edilen eski Güneş olan Apsu’nun yerine yeni Güneş olacak olan Marduk – İ. S.), Tanrılar’ın (Gezegenler’in – İ. S.) en bilgesi, yürüdüler biribirinin üstüne; bastırdılar teke tek döğüş için, yaklaştılar vuruşmak üzere. (3864)

     Yüce Han (Marduk – İ. S.) ağını attı ve avladı O’nu; salıverdi yüzüne arkadan gelen kötülük yelini. Ağzını açınca Tiamat O’nu yutmak için, sürdü içeri kötü yeli, dudaklarını kapayamasın diye. Kudurmuş rüzgârlar doldurdu karnını Tiamat’ın. Karnı şişip gerildi, gepgeniş açtı ağzını. Bir ok attı Marduk, ok yırttı içlerini Tiamat’ın; iç organlarını kesip geçti, yardı yüreğini. Marduk bastırıp yenince, yok etti diriliğini Tiamat’ın. Yere attı cesedini ve üstüne çıkıp durdu. (3865)

     Marduk önder Tiamat’ı öldürdükten sonra, O’nun çetesi bozuldu, ordusu da dağıldı. Yardımcıları Tanrılar ise (uyduları ise – İ. S.), yanında giden, korkudan titrediler ve yüzgeri ettiler. Bırakıp kaçmak istediler savaşı, canlarını kurtarmak için. Ama kuşatıldılar dört yandan, öyle ki imkânsızdı kaçmak. Hapsetti onları Marduk, silahlarını da kırdı. (3866)

     Ağın içinde yatarlardı, tuzağa yakalanmış. Köşelere saklandılar, yakına yakına hallerinden; gazabına uğradılar Han’ın (Marduk’un – İ. S.), zindana tıkılarak. Tiamat’ın dehşet salıcı görkemle donattığı 11 tür yaratığa (11 tür gökcismine – İ. S.), cinler sürüsüne gelince, coşkuyla önünden giden, zincire vurdu onları, bağladı kollarını biribirine; tüm direnmelerine karşın çiğnedi onları ayak altında. Başkanları olan Kingu’yu (Ay’ı – İ. S.) ise bağladı ve ölüm meleği Uggae’ye (Azrail’e – İ. S.) teslim etti. Yazgı tabletini de aldı O’ndan, zaten O’nun değildi hakça. Mühürleyip kendi mührüyle, bağladı göğsüne. (3867)

     Yenip baş eğdirdikten sonra düşmanlarına, bir boğa gibi sindirdikten sonra densiz düşmanı, perçinledikten sonra Anşar’ın (Satürn’ün – İ. S.) zaferini düşman üstüne, eriştikten sonra Nudimmud’un (Neptün’ün – İ. S.) amacına, gözüpek Marduk (yeni yani şimdiki Güneş – İ. S.), pekiştirdi tutsak Tanrılar (Gezegenler – İ. S.) üstündeki egemenliğini. (3868)

     Sonra da boyun eğdirdiği Tiamat’a döndü. Han, arka bölümlerine bastı Tiamat’ın ve şaşmaz topuzuyla kafasını yardı. Kesti kanını taşıyan ana damarlarını ve taşıttı kuzey yeliyle sapa yerlere. (3869)

     Ataları sevinip göyündüler bunu görünce. Ve ücretlerle kutlama armağanları gönderdiler O’na. (3870)

     Han dinlendi, Tiamat’ın ölü gövdesini inceleyerek. Ucubeyi kesip biçerek parçalarla ilginç şeyler yaratmak için, ayırdı O’nu bir midye gibi iki parçaya. Yarısını yerleştirip yukarı, göğü (gökyüzünü, semâyı – İ. S.) yaptı O’nunla yere dam olsun diye. Kol demirini vurdu, nöbetçiler dikti; buyurdu onlara ki, suları kaçırmasınlar aşağı. (3871)

     Dolaştı gökleri, inceledi tüm bölgeleri. Nudimmud’un (Neptün’ün – İ. S.) konutu Apsu’nun (Eski Güneş’in – İ. S.) karşısında yer tuttu kendisine. Han ölçtü Apsu’nun boyutlarını, O’nun karşıtı ve dengi büyük bir yapı kurdu, yani Eşarra (Dünya, Yeryüzü, bizim gezegenimiz – İ. S.). (3872)

     O büyük yapı Eşarra’yı (Dünya’yı – İ. S.) bir tavan gibi yaptı. Anu, Enlil ve Ea’yı da oturttu kendi konutlarına.” (3873)

     Evet… Dördüncü tablette anlatılanlar bunlar…

     Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “4. Babil Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:

     1 – Marduk (şimdiki Güneş)’a bir taht veriliyor ve O’nu onurlandıran diğer Tanrılar (Gezegenler)’ın üzerinde bir statüye oturuyor. Marduk’a ayrıca Tiamat (Eski Dünya)’la savaşmak için silahların yanısıra bir âsâ ve cübbe veriliyor; dört rüzgârla birlikte yay, ok, topuz ve vücûtları alev alev olan şimşekler veriliyor. Marduk dört rüzgârı kullanarak Tiamat’ı tuzağa düşürüyor. Bir kasırga, bir kasırga, bir kasırga daha ve imhullu (kötü rüzgâr)’yu ekleyerek, yedi rüzgârla Tiamat’ı harekete geçiriyor. Dört yaratık tarafından çekilen savaş arabasında ilerliyor. Tiamat’a meydan okuyor. Kingu (Ay)’yu haksız yere eşi yaptığını belirterek, O’nu sorunun kaynağı olmakla suçluyor. Öfkelenen Tiamat, teke tek dövüşte Marduk’a saldırıyor. Marduk, Tiamat’ı dolandırmak için Anu (Uranüs)’nun hediyesi olan bir ağ kullanıyor. Tiamat, Marduk’u yutmaya çalışıyor ama kötü rüzgâr ağzını dolduruyor. İçinde dönen rüzgârlarla şişiyor. Marduk daha sonra Tiamat’a okunu ateşliyor, ok Tiamat’ın kalbine saplanıyor ve Tiamat ölüyor. Ölen Tiamat gezegeninin uyduları kaçmaya çalışıyor ama Marduk onları yakalıyor, silahlarını kırıyor ve onları ağlara bağlıyor. 11 tür gökcismi de yakalanıyor ve zincirleniyor. Kingu (Ay), ölüm meleği Uggae (Azrail)’ye götürülürken, “Kader Tableti”ni O’ndan alıyor. Marduk daha sonra Tiamat’ın kafasını topuzla eziyor, bu sırada kanı kuzey rüzgârı tarafından götürülüyor. Marduk daha sonra Tiamat’ın kalıntılarını ikiye bölüyor. Bir yarısından gökyüzünü, bir yarısından yeryüzünü yani Dünya’yı yaratıyor.

     2 – Bir önceki üçüncü tableti tefsir ederken, şöyle birşey söylemiştim: Yaşanan herşey uzayda yaşanmış aslında. Dînlerin ve kutsal metinlerin yaptığı, uzayda yaşanan hadiseleri yeryüzüne indirmek.

     Babil tabletleri “Enûma Eliş”in üçüncü tabletinin iki yerinde geçen “ekmek – şarap” metaforunun (3874), İncil’de Hz. İsa (as) ve havarîlerine uyarlandığını (3875) görmüştük çünkü. “Enûma Eliş”in bu dördüncü tabletinde geçen “âsâ – cübbe” metaforu da Tevrat’ta ve Kur’ân’da Hz. Musa (as) ile ağabeyi Hz. Harun (as)’un Firavun’a karşı verdiği mücadelede yer alıyor. (3876)

     Babil tabletleri Enûma Eliş, Kur’ân’ın indirilmesinden 2500 yıl öncesine, Hz. Musa’dan 700 yıl öncesine ait metinlerdir.

     Yahudîler’in “Babil Sürgünü” ile birlikte 70 yıl (3877) boyunca Babil’de yaşadıktan sonra (3878) İsrail’e döndükleri (3879) ve haliyle Babil Uygarlığı’ndan önemli ölçüde etkilendikleri (3880) dikkate alındığında, bütün bu dînî imgeler ve peygamber kıssaları, Babil metinlerinden uyarlanma olabilir mi? Israrlı bir biçimde bu görüşü seslendiren araştırmacılar ve bilimsel çevreler, bu iddiâlarında haklı olabilirler mi? Hele ki asıl Yahudîlik’in Babil’de doğduğu (3881), ilk sinagogların Babil’de inşâ edildiği (3882) ve elimizdeki mevcut Tevrat ile “Talmud”un Babil’deyken yazılmaya başlandığı (3883) gerçeğini de (ki bunlar yadsınamaz gerçeklerdir) gözönünde bulundurursak, bunu hakikaten de söylemek mümkün müdür? Üzerinde tefekkür edilmeye layık bir konu.

     Ancak Babil tabletlerindeki Marduk’un Tiamat’a karşı mücadelesini Musa ile Harun’un Firavun’a karşı mücadelesine uyarlarken, âsâyı kimin eline verecekleri konusunda kutsal kitaplar arasında bir konsensüs oluşmamış gibi görünüyor. Kıssanın anlatımında, Tevrat ile Kur’ân arasında bariz bir farklılık göze çarpmaktadır. Tevrat’taki anlatıma göre, elinde âsâ olan, âsâsını yere attığında yılan olan ve Firavun’un sihirbazlarının yılanlarını yutan kişi, Hz. Harun’dur. Kur’ân’daki anlatıma göre ise, elinde âsâ olan, âsâsını yere attığında yılan olan ve Firavun’un sihirbazlarının yılanlarını yutan kişi, Hz. Musa’dır.

וַיֹּ֣אמֶר יְהוָ֔ה אֶל־מֹשֶׁ֥ה וְאֶֽל־אַהֲרֹ֖ן לֵאמֹֽר׃ כִּי֩ יְדַבֵּ֨ר אֲלֵכֶ֤ם פַּרְעֹה֙ לֵאמֹ֔ר תְּנ֥וּ לָכֶ֖ם מֹופֵ֑ת וְאָמַרְתָּ֣ אֶֽל־אַהֲרֹ֗ן קַ֧ח אֶֽת־מַטְּךָ֛ וְהַשְׁלֵ֥ךְ לִפְנֵֽי־פַרְעֹ֖ה יְהִ֥י לְתַנִּֽין׃

וַיָּבֹ֨א מֹשֶׁ֤ה וְאַהֲרֹן֙ אֶל־פַּרְעֹ֔ה וַיַּ֣עַשׂוּ כֵ֔ן כַּאֲשֶׁ֖ר צִוָּ֣ה יְהוָ֑ה וַיַּשְׁלֵ֨ךְ אַהֲרֹ֜ן אֶת־מַטֵּ֗הוּ לִפְנֵ֥י פַרְעֹ֛ה וְלִפְנֵ֥י עֲבָדָ֖יו וַיְהִ֥י לְתַנִּֽין׃ וַיִּקְרָא֙ גַּם־פַּרְעֹ֔ה לַֽחֲכָמִ֖ים וְלַֽמְכַשְּׁפִ֑ים וַיַּֽעֲשׂ֨וּ גַם־הֵ֜ם חַרְטֻמֵּ֥י מִצְרַ֛יִם בְּלַהֲטֵיהֶ֖ם כֵּֽן׃ וַיַּשְׁלִ֙יכוּ֙ אִ֣ישׁ מַטֵּ֔הוּ וַיִּהְי֖וּ לְתַנִּינִ֑ם וַיִּבְלַ֥ע מַטֵּֽה־אַהֲרֹ֖ן אֶת־מַטֹּתָֽם׃

וַיֶּחֱזַק֙ לֵ֣ב פַּרְעֹ֔ה וְלֹ֥א שָׁמַ֖ע אֲלֵהֶ֑ם כַּאֲשֶׁ֖ר דִּבֶּ֥ר יְהוָֽה׃

“Rabb Musa’yla Harun’a şöyle dedi: ‘Firavun size, ‘Bir mucize yapın’ dediğinde, söyle Harun’a, değneğini alıp Firavun’un önüne atsın. Değnek yılan olacak.’

Böylece Musa’yla Harun Firavun’un yanına gittiler ve Rabb’in buyurduğu gibi yaptılar. Harun değneğini Firavun’la görevlilerinin önüne attı. Değnek yılan oluverdi. Bunun üzerine Firavun kendi bilgelerini, büyücülerini çağırdı. Mısırlı büyücüler de büyüleriyle aynı şeyi yaptılar. Her biri değneğini attı, değnekler yılan oldu. Ancak Harun’un değneği onların değneklerini yuttu.

Yine de Rabb’in söylediği gibi Firavun inat etti ve Musa’yla Harun’u dinlemedi.” (3884)

قَالَ اِنْ كُنْتَ جِئْتَ بِاٰيَةٍ فَأْتِ بِهَٓا اِنْ كُنْتَ مِنَ الصَّادِقٖينَ

فَاَلْقٰى عَصَاهُ فَاِذَا هِيَ ثُعْبَانٌ مُبٖينٌۚ

“Firavun şöyle dedi: ‘Eğer bir mucize getirdiysen ve gerçekten doğru söylüyorsan onu göster bakalım.’

Bunun üzerine Musa âsâsını yere attı. Bir de baktılar ki, apaçık bir ejderha!” (3885)

وَجَٓاءَ السَّحَرَةُ فِرْعَوْنَ قَالُٓوا اِنَّ لَنَا لَاَجْراً اِنْ كُنَّا نَحْنُ الْغَالِب۪ينَ ﴾ ﴿ قَالَ نَعَمْ وَاِنَّكُمْ لَمِنَ الْمُقَرَّب۪ينَ

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِمَّٓا اَنْ تُلْقِيَ وَاِمَّٓا اَنْ نَكُونَ نَحْنُ الْمُلْق۪ينَ ﴾ ﴿ قَالَ اَلْقُواۚ فَلَمَّٓا اَلْقَوْا سَحَرُٓوا اَعْيُنَ النَّاسِ وَاسْتَرْهَبُوهُمْ وَجَٓاؤُ۫ بِسِحْرٍ عَظ۪يمٍ ﴾ ﴿ وَاَوْحَيْنَٓا اِلٰى مُوسٰٓى اَنْ اَلْقِ عَصَاكَۚ فَاِذَا هِيَ تَلْقَفُ مَا يَأْفِكُونَۚ

فَوَقَعَ الْحَقُّ وَبَطَلَ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَۚ

“Sihirbazlar Firavun’a geldiler. ‘Galip gelenler biz olursak mutlaka bize bir mükâfat vardır, değil mi?’ dediler. Firavun, ‘Evet. Üstelik siz mutlaka benim en yakınlarımdan olacaksınız’ dedi.

Sihirbazlar, ‘Ey Musa! Ya önce sen at, ya da önce atanlar biz olalım’ dedier. Musa, ‘Siz atın’ dedi. Bunun üzerine onlar ellerindekini atınca insanların gözlerini büyülediler ve onlara korku saldılar. Büyük bir sihir yaptılar. Biz de Musa’ya, ‘Elindeki değneğini at’ diye vahyettik. Bir de ne görsünler, o, onların attılarını yakalayıp yutuyor.

Böylece hak yerini buldu ve onların yapmış oldukları şeylerin hepsi boşa çıktı.” (3886)

     Kur’ân’ın başka âyetlerinde de bu olay anlatılmakta ve her seferinde âsâ Musa’nın elindedir, Harun’un değil. (3887)

     Babil “Enûma Eliş” tabletlerinin bu dördüncüsü, ondan binlerce yıl sonra doğan kutsal kitaplardaki Musa – Harun kıssasıyla birebir benzerlik göstermektedir. Tablette, âsânın yanısıra Marduk’a bir de cübbe giydirilmektedir. Bu “cübbe” metaforu da Musa – Harun kıssasında Harun’a bahşedilen ve Yahudî (semavî dînler) tarihinde ilk kez Hz. Harun’la başlayan ve İbranice’de “kohen” denilen kahinlik (rahiplik) statüsüyle denklemleştirilmiştir.

     Musa’ya peygamberlik ve büyük bir görev veren Allah (Yehova), ağabeyi Harun’u da peygamberlikle görevlendirmesinin yanında, O’nu ve ölümünden önce O’nun gözetiminde oğullarını, “kâhin” adı altındaki ve daha sonraki süreçte “ruhbanlık” haline gelen dînî müessesenin başına getirir. (3888)

     Kur’ân’ın hiç değinmediği kâhinlik müessesesi hakkında Tevrat’ta en ince detaylara kadar varan anlatımlar bulunmaktadır. Yahudîlik’in, peygamberlikten sonraki en önemli hatta tek, olmazsa olmaz müessesesi kâhinliktir. Kâhinlik olmadan Tevrat hükümlerinin uygulanması mümkün değildir. Bir Yahudî günlük yaşamında uygulayacağı kural ve kaideleri kâhin elinden, onun onayından, onun müsaadesi olmadan gerçekleştiremez. (3889)

     Harun da Musa ile beraber İsrailoğulları’nı kurtarmak üzere Firavun’a gitmekle görevlendirilir. (3890) Musa’nın Sina Dağı’nda Tanrı’dan aldığı “Yasa” (Tevrat)’nın bir kısmı Harun’a verildiği için, “yardımcı peygamber” rolündeki Harun, aynı zamanda İsrail ulusunun ilk rahibi sıfatını kazanmıştır. (3891)

     Babil “Enûma Eliş” tabletlerinde, Marduk, Tiamat’ın uydularının üzerine ejderha göndermekte, ejderha Tiamat’ın uydularını yutmaktadır. Kur’ân’da da Musa’nın âsâsı ejderhaya dönüşmekte ve Firavun’un sihirbazlarının yılanlarını yutmaktadır. (3892)

     Babil “Enûma Eliş” tabletlerinde, Marduk, Tiamat’a karşı savaşırken, dört rüzgârdan (güney rüzgârı, kuzey rüzgârı, doğu rüzgârı, batı rüzgârı) yararlanmakta ve Tiamat’ın başına her biri farklı bir bela getirtecek çeşitli canavarlar (gökcisimleri) yaratmaktadır. Hayret ki ne hayret; Musa ile Harun’un Firavun’a karşı mücadelesinin anlatıldığı Tevrat’ta, “Mısır’dan Çıkış” ya da İbranice orijinal adıyla “Yetsiat Mitzrayim” (יציאת מצרים) bölümünde bütün bu metaforların ve imgelemelerin hepsi kullanılmaktadır. (3893)

     Özellikle Firavun’un ve Mısır halkının başına getirtilen “10 Bela” oldukça meşhurdur ve herkes tarafından bilinir. “On Bela” (עשר המכות) veya “Mısır Belaları” (מכות מצרים), köle olan İsrailoğulları’nın serbest bırakılması için Yehova (Allah) tarafından Mısır Firavunu’na gönderilen belalar dizisidir. (3894) Bu belalar şunlardır: Dam” (su kana dönüşüp bütün balıkları ve diğer sualtı yaşamını öldürdü) (3895), zifardeah” (kurbağa istilâsı) (3896), kinim” (bit istilâsı) (3897), arov” (sinek istilâsı) (3898), dever” (besi hayvanlarında başgösteren çeşitli hastalıklar) (3899), şin” (iyileşmeyen çıbanlar) (3900), barad” (dolu ve fırtına) (3901), arbeh” (çekirge istilâsı) (3902), hoşeh” (karanlık) (3903) ve makat behorot” (kapı eşiğinde işaret bulunmayan yerlerdeki ilk doğan insan ve hayvanların ölümü) (3904). Bu belalar, Firavun’un evrenin gerçek yaratıcısı olan Tek Tanrı’yı tanımamasına karşılık Tanrı’nın Firavun’a yanıt olsun diye gönderdiği “işaretler ve mucizeler” görevi görürler. (3905)

     Fakat en çarpıcı olanı da nedir, biliyor musunuz? Babil “Enûma Eliş” tabletlerinde, Marduk, Apsu’nun yani Güneş’in yerine geçmek isteyen ve kendisini “Güneş’in temsilcisi” sayan Tiamat’a karşı mücadele ediyor. Marduk savaşı kazanınca, Güneş’in yerine O geçiyor. Kutsal kitaplarda Musa ile Harun ise Mısır Firavunu’na karşı mücadele ediyorlar. Peki Mısır Firavunları kimdirler? Yani “Firavun” ne demek? Evet bildiniz: “Güneş’in temsilcisi”. Onlar kendilerini “Güneş Tanrısı Ra’nın yeryüzündeki gölgesi” veya “Ra’nın oğulları” olarak görüyorlar. (3906)

     Sözün tam burasında, zarurî olarak (benimle ilgili bir zaruret değil, hitap ettiğim toplumla ilgili bir zaruret) şu hususu ehemmiyetle berlirtmek isterim: Benim amacım, ele aldığım ve üzerinde çalıştığım konuda, bilimsel veriler ne diyor ve arkeolojik bulgular neyi gösteriyorsa, ayrıca antik tabletlerde neler yazılmışsa, dünyada ne kadar dîn ve kutsal kitap varsa hepsini okuyup inceleyerek, özellikle Yahudî, Hristiyan ve İslamî kaynakları tarayıp sizlerle paylaşmak ve bunlar üzerinde tahlil ve tefekkür ederek nesnel bir yapıt ortaya koymaktır. Yani kitabın adından da anlaşılacağı üzere, Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi” kaleme almaktır. Çünkü dünyada dînler var olduğu günden beri böyle bir çalışma hiç yapılmadı ve biz bir ilki gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Bunları yaparken de, çalışmamın başından beri riayet ettiğim ve sonuna kadar da riayet etmeye devam edeceğim disipline ve “bilimsel ahlâka” bağlı kalmaya devam edecek, aktardığım her “bilgi” ve “olgu”yu dînî ve ilmî kaynaklarıyla birlikte ortaya dökerek okurlarımın istifadesine sunacağım. Yani amacım tamamen “bilimsellik”tir; “doğru bilgi”dir, “gerçek”tir. Arayışım budur. Bu yoldaki kaynaklarım, rehberlerim ise kutsal kitaplar (Tevrat, İncil, Kur’ân, Avesta, …) ve bilim dalları (Tarih, Coğrafya, Arkeoloji, …) olup, bu iki ışık kaynağıyla yolumu bulmaya çalışıyorum. Dînler ve inançlar hakkında ne herhangi bir yorumda bulunuyorum, ne de amacım bunların mensuplarını güç durumda bırakmaktır. İsteyen istediği şeye inanır, herkes özgürdür. Beni ilgilendiren tek şey, antik tabletlerde neler yazıldığı, Tevrat, İncil ve Kur’ân’ın olayları nasıl yansıttığı ve şahsiyetleri nasıl tanıttığı, Yahudî, Hristiyan ve Müslüman kaynaklarında neler yazılı olduğudur ve bir de bilimsel çevrelerde bu konuda neler söylenip yazıldığıdır ve bu yazılmışları okurlarımla paylaşıyorum. Ama paylaştığım bu yazılmışları, yani Musevî, Hristiyan ve İslamî kaynaklarda yazılı olan şeyleri biz kaleme almış değiliz. Sümer ve Babil tabletlerini biz yazmadık. Tevrat’ı da, İncil’i de, Kur’ân’ı da – hâşâ – biz yazmadık. Onları biz yazmadık, onlar yazılı halde binlerce yıldır duruyor ve bizim yaptığımız tek şey onları paylaşmak, üzerinde tefekkür etmektir. Eğer “aynı Tanrı’dan geldiğine” inandığımız bu kutsal kitaplar arasında çelişki varsa, verdikleri bilgiler birbirleriyle çelişiyorsa, yahut verdikleri bilgiler bilimle çelişiyor ve fakat antik tabletlerle uyuşuyorsa, bunun sorumluluğu bana ait değildir ve – kimse kusura bakmasın ama – bunları “görmemek, gözünü kapatmak, yazıp paylaşmamak” gibi mecburiyetim de yoktur. Bilerek kör olmayı ve cahil kalmayı “imânın şartları” arasında gören bir anlayış, bana göre insan aklına da, insan onur ve haysiyetine de hakarettir. Ben, antik metinler ve kutsal kitaplar neler yazmış, neler anlatmış, bilim insanları neler söylüyor, arkeolojik bulgular neleri gösteriyor, bunları sadece aktarmakla ve paylaşmakla yetiniyorum. Sağlıklı bir akla sahip her birey kendi yorumunu ve değerlendirmesini kendi içinde yapabilir.

     3 – Tabletteki anlatımda, savaşmak için Marduk (erkek; oğul) Tiamat’ın (kadın; ana) yanına gidince, Tiamat bunun nedenini soruyor, Marduk ise savaşın gerekçesi olarak şu cevabı veriyor ve verdiği bu cevap, bilmiyorum ama benim hakikaten çok ama çok dikkatimi çekti: “Kabaca, küstahça başkaldırıp yüceltekoydun kendini. Tasarlattın yüreğine çatışma kışkırtmayı. Oğullar haksız davranıyor atalarına. Ve sen, onları doğuran, nefret ediyorsun doğurduklarından. Neden? Yükselttin Kingu’yu eşin olsun diye. Yasadışı yetkeni koydun Anu’nun yetkesinin yerine. Tanrılar Hanı Anşar’a karşı kötülük planladın. Hainliğini kanıtladın atalarım Tanrılar’a karşı. Ordun donansın şimdi, kuşansınlar senin silahlarını! Beri gel tek başına, döğüşelim teke tek seninle ben!”

     Tabletin bu bölümü, yaratılışta yani fıtraten anaerkil (kadınegemen) olan evrenin (ve dünyanın) sonradan nasıl ve niçin ataerkil (erkekegemen) bir hüviyete büründüğü ile ilgili bir fikir verebilir.

     Muhtemeldir ki (ve tabletteki satırlardan anlaşılan o) anaerkil dönemde kadınlar erkeklere kötü davranıyorlardı. Oğullarından nefret ediyor, oğullarının önünde babalarını aşağılıyorlardı. Böyle olunca, oğulların babalarına karşı bir saygıları kalmıyordu. Erkeklerin isyanı sonucu evren (ve dünya) bir tür “cinsiyet erki dönüşümü” yaşamış, böylece evren (ve dünya) kadınegemen yapıdan erkekegemen yapıya geçmiş olabilir.

     Tabiî bu benim sadece tabletteki anlatımdan edindiğim izlenim ve zihnimde oluşan bir düşünce. Yanılıyor ve yanılırken birilerini kızdırıyor da olabilirim.

     4 – Tablette, gezegenlerarası savaşta, Dünya’nın ve Ay’ın öncülü olan Tiamat gezegeninin ikiye bölündüğü anlatılıyor. Bu da bize, Kur’ân-ı Kerîm’de ve İslamî hadis kaynaklarında geçen Ay’ın ikiye bölünmesi rivayetini (3907) doğruluyor.

     Kur’ân şöyle buyurur:

اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُ

“Saat yaklaştı ve Ay yarıldı.” (3908)

     5 – Tablette, Marduk’un “midye gibi” ikiye ayırdığı Tiamat’ın parçalanan bedeninden göğü ve yeri yaratması anlatılırken, “Han dinlendi, Tiamat’ın ölü gövdesini inceleyerek. Ucubeyi kesip biçerek parçalarla ilginç şeyler yaratmak için, ayırdı O’nu bir midye gibi iki parçaya. Yarısını yerleştirip yukarı, göğü yaptı O’nunla yere dam olsun diye. Kol demirini vurdu, nöbetçiler dikti; buyurdu onlara ki, suları kaçırmasınlar aşağı” deniliyor.

     Bu satırlar, uzayın “su” olduğu izlenimi uyandırıyor. Tevrat ve Kur’ân’daki âyetler de uzayın “su” olduğu izlenimi uyandırıyor. Hatta direk öyle diyor. Bu konuda bilimsel çevrelerde de tartışmalar var. “Sümer Tabletleri”nde de uzay yolculuğu yapan Anunnakiler’in giydiği astronot kıyafetlerine “balık giysisi” denmesi (3909), insanı gerçekten düşündürtüyor.

     Özellikle Tevrat bunu çok açık biçimde ifade ediyor:

וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֔ים יְהִ֥י רָקִ֖יעַ בְּתֹ֣וךְ הַמָּ֑יִם וִיהִ֣י מַבְדִּ֔יל בֵּ֥ין מַ֖יִם לָמָֽיִם׃ וַיַּ֣עַשׂ אֱלֹהִים֮ אֶת־הָרָקִיעַ֒ וַיַּבְדֵּ֗ל בֵּ֤ין הַמַּ֙יִם֙ אֲשֶׁר֙ מִתַּ֣חַת לָרָקִ֔יעַ וּבֵ֣ין הַמַּ֔יִם אֲשֶׁ֖ר מֵעַ֣ל לָרָקִ֑יעַ וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיִּקְרָ֧א אֱלֹהִ֛ים לָֽרָקִ֖יעַ שָׁמָ֑יִם וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום שֵׁנִֽי׃

וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים יִקָּו֨וּ הַמַּ֜יִם מִתַּ֤חַת הַשָּׁמַ֙יִם֙ אֶל־מָקֹ֣ום אֶחָ֔ד וְתֵרָאֶ֖ה הַיַּבָּשָׁ֑ה וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיִּקְרָ֨א אֱלֹהִ֤ים׀ לַיַּבָּשָׁה֙ אֶ֔רֶץ וּלְמִקְוֵ֥ה הַמַּ֖יִם קָרָ֣א יַמִּ֑ים וַיַּ֥רְא אֱלֹהִ֖ים כִּי־טֹֽוב׃

“Tanrı, ‘Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. Kubbeye ‘Gök’ adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.

Tanrı, ‘Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün’ diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana ‘Kara’, toplanan sulara ‘Deniz’ adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.” (3910)

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar dördünü okuduk. Daha okuyacağımız üç tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “5. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

     “Konaklar yarattı büyük Tanrılar’a; onların sûretleri yıldızları, burçları yerleştirdi yukarıya. (3911)

     Yılı belirledi, bölümlerini tanımladı; üç takımyıldız koydu oniki ayın her biri için. Tanımladıktan sonra yılın günlerini burçlar yoluyla, Nibiru konağını kurdu, görevleri bilinsin diye. Hiçbiri yanlış gitmesin ve şaşmasın diye. (3912)

     Enlil ve Ea konaklarını da kurdu O’nunla birlikte. Kapılar açtı her iki tarafta ve sağlam kilitler yaptı sola ve sağa. Tam ortasına bunların, çaktı Zenit (Başucu – İ. S.) noktasını. (3913)

     Işık saçtırdı Ay’a ve geceyi emanet etti; günleri bildirme görevi verdi gecenin süsü Ay’a:

     – Her ay, durmadan ilerle başında tiarayla. Ayın başında, yani yerin üzerine doğarken, parlayacaksın boynuzlarınla altı günü bildirmek için. Yedinci gün ise yarım tiara ile. Dolunayda karşı karşıya olacaksın Güneş’le, her ayın ortasında. Güneş yetişince sana göğün temelinde, azalt tam ışık tiarasını ve geriye doğru çevir. Görünmezlik döneminde yaklaş Güneş’in yoluna ve yirmidokuzunda Güneş’e karşı konumda duracaksın ikinci kez. (…) … işaret, gir O’nun yoluna… (…) … yaklaş ve yargıla… (…) …. çiğnemek için… (…) … bana. (3914)

     (…)

     (Tablet ne yazık ki buradan itibaren kurtarılamamıştır. 5. tablet, 23. satırdan itibaren harap durumda ve 26. satırdan sonra ise elimizde hiç yoktur. Arkeologlar tarafından kurtarılamamıştır. Normal tabiî, 4000 yaşında bu tabletler. Böyle olduğu için, 5. tabletin ancak bu kadarını okuyabileceğiz. – İ. S.)

     Evet… Beşinci tablette anlatılanlar bunlar…

     Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “5. Babil Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:

     1 – Bu 5. tablet, 23. satırdan itibaren harap durumda ve 26. satırdan sonra ise elimizde hiç yoktur. Arkeologlar tarafından kurtarılamamıştır.

     2 – Marduk, takımyıldızlardaki gezegenlerin benzerlerini yaratıyor ve onlardan yılın günlerini tanımlıyor. Geceyi, gündüzü ve tutsak ettiği Kingu (Eski Ay)’nun yerine yeni (şimdiki) Ay’ı da O yaratıyor. Tiamat’ı yok etmede yardımcı olan 11 canavarın (11 gökcisminin) heykellerini yapıyor ve Apsu (Eski Güneş)’nun kapısına yerleştiriyor.

     3 – Tabletten anladığımıza göre, bizim yaşadığımız Dünya gezegeni yaratıldıktan sonra Anunnakiler’in yaşadığı Nibiru gezegeni yaratılmış. Bu da ilginç bir durum tabiî ki.

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar beşini okuduk. Daha okuyacağımız iki tablet daha var. Lütfen hepsini büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim. Çünkü şaşıracağınız, hayretler içinde kalacağınız daha pekçok şeyle karşılaşacaksınız.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “6. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

     “Marduk duyunca sözlerini Tanrılar’ın, yüregi dürter O’nu ilginç şeyler yaratmaya. Anlatır bu fikri Ea’ya da, açarak gönlünde kurdugu planını:

     – Dami (kan – İ. S.) yaratacağım ve kemik olduracağım; sonra lutruyu (bedeni – İ. S.) çıkaracağım ortaya: ‘İnsan’ olacak adı! Evet, yaratacağım lulluyu (beşeri – İ. S.): İnsanı! Onun üstüne yıkılacak Tanrılar’ın hizmeti, dinlenebilsinler diye. Sonra akıllıca düzenleyeceğim, Tanrılar’ın yol ve yöntemlerini de. Eş düzeyde onurlandırılacaklar, ama iki gruba ayrılacaklar. (3915)

     Ea yanıt verdi bir söz söyleyerek O’na, değiştirsin diye fikrini Tanrılar’ın rahatlatılması hakkında:

     – Teslim edilsin kardeşlerinden biri; o yokedilip insanlar oluşturulsun. Büyük Tanrılar toplansın buraya; teslim edilsin suçlu olan, onlar da oturtulsun yerlerine. (3916)

     Marduk topladı büyük Tanrılar’ı, nazikçe buyurarak, yönergeler vererek. Tanrılar dinler O’nun dediklerini, Anunnakiler’e söyleyince bir söz:

     – İşte böyle, size önceden bildirdiğimiz şey gerçekleşti. Şimdi de söylüyorum hakikati, kendi adıma bir yeminle. Kimdi o çatışmayı çıkaran, Tiamat’a başkaldırtıp O’nu savaşa hazırlandıran? Teslim edilsin çatışmayı çıkaran; cezasını çektireceğim ona, sizler rahat olun. (3917)

     İgigiler, büyük Tanrılar, yanıt verdiler O’na, Gök ve Yer Tanrıları’nın kralı, Tanrılar danışmanı hakanlarına:

     – Kingu’ydu yaratan bu çatışmayı, başkaldırtan Tiamat’a, vuruşmaya hazırlandıran O’nu. (3918)

     Bağladılar Kingu’yu, Ea’nın önünde tuttular. Ceza verdiler O’na, keserek kanının ana damarlarını. Kanından yarattılar insan soyunu. O zorunlu tuttu onları Tanrılar’a hizmetle ve serbest bıraktı Tanrılar’ı. (3919)

     Bilge Ea insan soyunu yarattıktan ve onları zorunlu kıldıktan sonra Tanrılar’a hizmet etmekle, uygun değildi bu iş insanın anlama yetisine. Marduk’un uzgörür planlarına göre yarattı Nudimmud onu. Han Marduk ayırdı tüm Anunnakiler’i, yukarıdakiler ve aşağıdakiler diye. Anu’ya atadı onları, buyruklarını tutmak üzere. 300’ünü koydu göklere gözetici olarak. Ayrıca Yer Tanrıları’nın yol ve yöntemlerini de tanımladı. 600 Tanrı’yı konutlandırdı gökte ve yerde. Bütün buyruklarını verip Gök ve Yer Anunnakileri’ne paylarını dağıttıktan sonra, Anunnakiler açıp ağızlarını, hakanları Marduk’a dediler ki:

     – Şimdi ey Han, sen ki özgür kıldın bizi zorunlu hizmetten, nasıl belirtelim sana minnettarlığımızı? Haydi yapalım bir şey, adı ‘Kutsal Yer’ olsun. Bir konak olacak bu, dinlenelim diye gece; haydi yatalım içinde! Dikelim oraya bir sekili taht, arkalıklı bir oturma yeri! Geldiğimiz gün yatacağız onun içinde. (3920)

     Marduk işitince bunu, hali tavrı değişti birden, ışıklandı gün gibi, şöyle dedi:

     – Böyle olacak işte Babil, kurulmasını dilediğiniz! Kesilsin kerpiçleri hemen, ‘Kutsal Yer’ deyin adına. (3921)

     Anunnakiler ele aldıkları gibi çapayı, bir yıl kerpiç kestiler onun için. Gelince ikinci yıl, yükselttiler Esagila’nın başını yukarıya, Apsu’yla bir düzeye. Kurduktan sonra yüksek kulesini Apsu’nun, kat kat bir de konut kurdular içine, Marduk, Enlil ve Ea için. (3922)

     O oturdu önlerinde tüm haşmetiyle, Eşarra’nın temelinden bakarken onlar boynuzlarına. Tamamladıktan sonra yapımını Esagila’nın, Anunnakiler sunaklar kurdular kendilerine. Hepsi toplandılar. Oturdular yüksek sunakta, O’na konut diye yaptıkları. Şölene oturttu ataları Tanrılar’ı.

     – İşte Babil, gözde oturma yeriniz… Çalıp oynayın alanında, oturadurun meydanında… (3923)

     Büyük Tanrılar yerlerini aldıkları zaman, şarap testisini koydular ortaya, sofrada otururken. Çalıp çığırdıktan sonra içerde, bir yakarı ayini yaptılar ürküntü veren Esagila’da. Gaipten işaretlere dair yasalar kondu, saptandı tüm belirtiler. Gökte ve yerde konaklar ayrıldı bütün Tanrılar’a. 50 büyük Tanrı oturdular yerlerine. Sonra yazgıları yazan 7 Tanrı, 300 Tanrı’yı yerleştirdiler göklere. Enlil kaldırdı silahı yayı ve koydu önlerine. Yapmış olduğu ağa baktılar ataları Tanrılar. Görünce yayı, ne denli ustaca yapılmış olduğunu, ataları övdüler yapmış olduğu işi. Anu kaldırdı onu yukarı ve konuştu Tanrılar Derneği’nde. Yayı öptü, saydı yayın adlarını:

     – ‘Uzunağaç’tır ilk adı; ikincisi de… (…) … Üçüncü adı ‘Yay-Yıldız’; gökte… (…) … koydu konağını onun… (…) (3924)

     Belirledikten sonra yazgısını Yay-Yıldız’ın, dikti bir taht. Bir ikincini de gökte. Büyük Tanrılar toplandılar. Marduk verdi O’na egemenlik için üzerine Tanrılar’ın, daha büyük kıldı. Adları için açtı ağzını:

     – O’nun buyruğuyla en yüce olacaklar! Ululansınlar, yüceltilsinler! O’nun yüksek rahipler topluluğu en yüce olsun. Çobanlık yapsın kendi yarattıkları insan türüne. Gelecek günler boyunca ansınlar unutmadan yaptıklarını. Kursun büyük sunular atalarına; sağlasın onların geçimini, baksın kutsal yerlerine. Sağlasın yanık kurbanlar, koklamak için, olsun sihirli yırları. Gökte yaptığının bir benzerini yapsın yerde de. Öğretsin insan soyuna kendisinden korkmayı. Uyruklar hep tutsun akıllarında Tanrı ve Tanrıçalar’ını. Ağzının açılışında kulak versinler Tanrıçalar’ına. Sunular getirilsin onların Tanrı’sına ve Tanrıça’sına. Unutulmasın Tanrılar’ı, dayanak olsunlar ona. Işıtsınlar ülkelerini sunaklar kurarak kendilerine. İnsan soyu korkulu bir saygıyla dursun Tanrı’mızın karşısında. Bize gelince, ne kadar çok adla çağırmışsak O’nu, tüm o adlarla Tanrı’mız olacaktır O. Haydi ilan edelim O’nun 50 adını! Yolu yöntemi ışık saçsın görkem içinde, yapıp ettikleri de ona göre. Marduk’tur o ad ki, büyük atası Anu daha doğumunda vermiştir O’na; otlakları ve sulama yerlerini bağışlayan, bollukla dolduran onların ambarlarını; silahı tufanla hakkından gelen düşmanların; kurtaran çaresiz kalmış ataları Tanrılar’ı. Gerçekten, Tanrılar’ın Güneş-çocuğu, yalap yalap ışıyandır O! O’nun parlak ışığının parıltısında yürüsünler her zaman. Yarattığı insanların üzerine yükledi O, Tanrılar’a hizmeti. Ve Tanrılar ferahladı! O’nun buyruğuyla olsun yaradılış ve yokoluş, yeğniliş ve esirgeniş. Gözden gönülden ayırmasınlar O’nu. Marukka gerçekten tek Tanrı’dır, herşeyin yaratıcısı. Anunnakiler’in gönlünü göyündüren, içlerini rahatlatan. Marutukku gerçekten sığınaktır ülkeye, halkına koruyucu. O’nu övecektir insanlar. Baraşakuşu kalkıp dizginlerini ele aldı ülkenin. Geniştir yüreği, herşeyi kucaklar zekâsı. Lugaldimmerankia’dır adı, derneğimizde verdiğimiz. Ağzından çıkan buyrukları yücelttik ataları Tanrılar’ınkilerin üzerine. Gerçekten, tüm Gök ve Ter Tanrıları’nın hakanıdır O; yönergesini duyunca Yukarı ve Aşağı Tanrılar’ın korkacağı kral. Narilugaldimmerankia’dır O’na verdiğimiz ad; tüm Tanrılar’a göz kulak olan; gökte ve yerde kuruveren bize konutumuzu, kara günde konaklar dağıtan İgigi’ye ve Anunnaki’ye. Adı anıldığında sarsılır Tanrılar ve titrerler konutlarında. Asarluhi’dir büyük atası Anu’nun O’na taktığı ad; gerçekten ışığıdır O Tanrılar’ın, izzet-u sultan. Şedu ve lamassu (bu ikisi koruyucu cinlerdir – İ. S.) olarak Tanrılar’ın ve ülkenin, zorlu bir dövüşle kurtaran konutumuzu, kara günde. (3925)

     Asarluhi’ye Namtillaku dediler ikincileyin: yaşama döndüren Tanrı. Yeniden koyan yerlerine tüm yıkık Tanrılar’ı, kendi yarattıkları imiş gibi. Kutsal yırlarıyla ölü Tanrılar’ı yaşama döndüren ulu han:

     – Yokedicisi sinsi düşmanların; gelin, övgüler dizelim yiğtliğine! Asarluhi, üçüncüleyin adına Namşub denen; yolumuzu ışıtan ışıtkan Tanrı! (3926)

     Anşar, Lahmu ve Lahamu’nun her biri duyurdular kamuya O’nun adlarından üçer tanesini. Oğulları Tanrılar’a şöyle dediler:

     – Her birimiz ilan ettik O’nun üçer adını. Bize söylermiş gibi ilan edin siz de O’nun adlarını. (3927)

     Tanrılar sevindi, onların buyruğunu dinlediler. Danışıp konuştular birlikte Kurultay Evi’nde, şöyle diyerek:

     – Yiğit oğlumuzun, öcalıcımızın ve rızık vericimizin, yükseltelim adını! (3928)

     Böylece oturdular derneklerinde, ilan etmek üzere O’nun yazgılarını; hepsi zikrederek adlarını kutsal yerde.” (3929)

     Evet… Altıncı tablette anlatılanlar bunlar…

     Büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla okuduğumuz bu “6. Babil Tableti”nde öğrendiğimiz / anladığımız / anlamamız gereken bilgiler şunlar:

     1 – Marduk daha sonra Ea ile konuşuyor; insanı yaratmak için kendi kanını kullanacağını ve yaratacağı insanların Tanrılar’a hizmet edeceğini söylüyor. Ea, Tanrılar’dan birinin kurban olarak seçilmesini tavsiye ediyor. İgigiler, Kingu’nun seçilmesini öneriyorlar ve daha sonra Kingu’nun kanı insanı yaratmak için kullanılıyor. Marduk daha sonra Tanrılar’ı “yukarıdakiler” (göktekiler) ve “aşağıdakiler” (yerdekiler) olarak ayırıyor. Bunun 300’ü gökte, 600’ü yerde. Tanrılar daha sonra O’nun için bir taht veya tapınak inşâ etmeyi teklif ediyorlar. Marduk onlara Babil’i inşâ etmelerini söylüyor. Tanrılar daha sonra bunu yapmak için bir yıl çalışıyorlar, Esagila (Marduk Tapınağı)’yı büyük bir yüksekliğe inşâ ediyorlar ve onu Marduk, Ea ve Enlil için bir konak haline getiriyor. Daha sonra büyük Tanrılar’ın 50’sinin oturduğu bir ziyafet düzenleniyor. Marduk’un ilk dokuz ismi veya ünvânı veriliyor.

     2 – İnsanın yaratılışıyla ilgili olarak, hem Babil “Enûma Eliş” tabletlerinde, hem de kutsal kitaplar Tevrat ve Kur’ân’da toprak veya kil kullanımında benzerlikler vardır, velâkin iki metinde insanın amacı terstir: “Enûma Eliş”te insan Tanrılar’ın hizmetkârı olarak yaratılırken, Tevrat ve Kur’ân’da insana bunun daha fazlası değer atfedilir. Bununla birlikte, her ikisinde de toprak, ya “Enûma Eliş”teki bir “Tanrı’nın kanıyla” ya da Tevrat’taki (3930), İncil’deki (3931) ve İslamî hadislerdeki (3932) “Tanrı’nın sûretinde” yaratılarak “Tanrılık” ile aşılanmıştır. Yedi tablete ve her yaratılışın yedi gününe gelince: Genel olarak numaralı güzergâhlar birbirine yakın değildir, ancak yaratılış olaylarının sırasına göre bazı ortak noktalar vardır; önce karanlık, sonra ışık, gökkubbe, kuru toprak ve nihayet “âdem” (insan). Ardından bir dinlenme süresi.

     3 – Semavî dînlerdeki, hatta birçok dîndeki inanca göre, insan Dünya’nın toprağından yaratılmıştır. Babil “Enûma Eliş” tabletlerine göre ise, insan Ay’ın toprağından yaratılmıştır.

     4 – Babil “Enûma Eliş” tabletlerine göre, dünyada kurulan ilk şehir, Babil’dir.

     Eh, bu da normaldir tabiî ki. Bir dîn veya inanç yahut kültür nerede ortaya çıkmışsa, nerede neşv û nema bulmuşsa, herşeyi oradan başlatır.

     Yahudîler’e göre herşey Kudüs’te başlamıştır, Müslümanlar’a göre herşey Mekke’de başlamıştır, Ézidîler’e göre herşey Şengal’de başlamıştır, bana göre ise herşey Elazığ’da başlamıştır.

     5 – Tabletteki anlatımda, Tanrılar “göktekiler” (yukarıdakiler) ve “yerdekiler” (aşağıdakiler) olarak ikiye ayrılıyor. Göktekiler 300 tane, yerdekiler 600 tanedir.

     Daha önce okuduğumuz “Sümer Tabletleri”nde ise Tanrılar “Mars’taki Nibirulular” (İgigiler) ve “Dünya’daki Nibirulular” (Anunnakiler) olarak ikiye ayrılmıştı. Sayı olarak aynı biçimde gruplanmışlardı. Hatırlarsanız; Mars’takiler 300 kişi, Dünya’dakiler 600 kişiydi. (3933)

     Babil yaratılış tabletleri olan “Enûma Eliş”, olağanüstü yazıtlardır. Şimdiye kadar altısını okuduk. Daha okuyacağımız bir tablet daha var. Lütfen büyük bir sabır ve dikkatle takip edelim.

     Olağanüstü ve bir o kadar da çarpıcı “Babil Tabletleri”ni okumaya devam ediyoruz…

     “7. Babil Tableti”nde şunlar anlatılıyor:

     “Asaru! Sürülür toprağı bağışlayan, anbarları kuran; tahılı ve sebzeleri yaratan, yeşil otları fışkırtan topraktan. (3934)

     Asaralim! Danışma evinde ağır basan, danışta yetkin olan; Tanrılar’ın hizmetine koştuğu, zirâ korku sarmıştı onları. (3935)

     Asaralimnunna! Ulu erk sahibi, ışığı kendini doğurtanın atasının; Anu, Enlil ve Ea’nın buyruklarını yönelten; O’dur yalnız rızıklarını veren onların, konak yerlerini belirleyip dağıtan, kargısı bolluk getiren. (3936)

     Tutu! onları tekrar yerlerine oturtan; kutsal yerlerini arıtsın onların, ki rahatlasın gönülleri; büyü yırları yaratsın Tanrılar’a, ki huzur içre olsunlar; kızıp kalkışırlarsa döndürsünler göğüslerini geri; kuşkusuz yüceltilmiştir o Tanrılar derneğindel Hiçbiri Tanrılar’ın eş tutulamaz O’na. Ziukinna’dır Tutu, sürüsünün canı; kuran parlak gökleri Tanrılar’ın uğruna; denetime alan davranışlarını ve çizen her birine geçeceği yolu; unutulmasın insanlar arasında, saklasınlar yaptıklarını anılarında. Tutu’ya üçüncüleyin Ziku dediler, arıtımın sürdürücüsü; Tanrı’sı iyi can soluğunun, dûâyı işitip yanıtlayan ulu hakan; yaratanı servetin ve bolluğun, bereketi getiren, bütün eksiklerimizi bolluğa dönüştüren; iyi can soluğunu kokladığımız, kara günlerde; duyursunlar, yükseltsinler ve şanlı kılsınlar övgüsünü. Tutu’yu insanlar görklendirsinler. (3937)

     Dördüncüleyin Agakudiye! Kutsal büyünün efendisi, ölüyü yaşama döndüren; merhamet gösteren yenik Tanrılar’a; kaldıran düşmanları Tanrılar’a vurulan boyunduruğu; insan türünü yaratan, onları özgür kılmak için; kayrası bol efendi. O’nun elindedir hayat vermek; kalıcı olsun sözleri, unutulmasın ağızlarında insan soyunun, O’nun ellerinin yarattığı. (3938)

     Tuku’dur beşinci! Ağızları her daim dillendirsin O’nun kutsal büyü yırlarını; kutsal büyüleriyle tüm kötüleri söküp atan. Tanrılar’ın yüreklerini bilen, en kuytu köşelerini açıkça gören. (3939)

     Şazu! Kötülük yapanın elinden kaçamadığı; kurucusu Tanrılar Derneği’nin, gönüllerini göyündüren onların; geniş koruması Tanrılar’ın, dikbaşlıya baş eğdiren; uygulayıcısı adaletin, son veren yalancı dile; yerinde ayıran sahtelikle hakikati. Şazu’yu ikincileyin ululasınlar Zisi diye, ayaklananı susturan; ataları Tanrılar’ın vücûtlarından sürüp çıkaran zihin uyuşturucu korkuyu. Şazu üçüncüleyin Suhrim’dir, tüm düşmanlarını yok eden silahıyla; boşa çıkaran planlarını, rüzgârlara salıp dağıtan; yok eden bütün kötüleri. Tanrılar sevinsin, ama titresin onlar! Şazu dördüncü yerde Suhgurim’dir, dilekleri karşılayan, ataları Tanrılar’ı yeniden yaratmış olan; söküp atan düşmanları, yok eden döllerini; kırıp döken yaptıklarını, hiçbir şey bırakmadan geriye; duyurulsun adı herkese ve söylensin bütün ülkede. Şazu beşincileyin Zahrim’dir, hamdetsinler O’na, ıssı olarak yaşamın, tüm düşmanları mahveden, bedelini veren hem iyinin hem de kötünün; geri getiren tapınaklarına tüm kaçak Tanrılar’ı. Sürüp gitsin adı sanı! Altıncılayın, tapsınlar her yerde Şazu’ya Zahgurim olarak da; savaştaymış gibi mahveden tüm düşmanları. (3940)

     Ebilulu’dur O! Bolluk getiren yüce efendi; güçlü, onlara adlarını veren, pişmiş sunular kuran; otlakları ve suvarma yerlerini düzenleyip ülke için yerlerine koyan; pınarları açıp bol sudan herkese payını veren. İkincileyin, Epadun diye ululasınlar Ebilulu’yu: tarlayı sulayan sultan; göğün ve yerin sultanı, saban çizilerini çeken, sürülecek yerlerle otlanacak yerleri düzenleyen; arkları ve kıyı setlerini, çizisini çizen. Övsünler Ebilulu’yu üçüncüleyin Gugal olarak! Tanrılar’ın bostancı başısı; bolluğun, bereketin ve yüklü ürünlerin efendisi; serveti sağlayan, zenginleştiren tüm yaşam yerlerini; sert buğdayın bağışlayıcısı, arpayı var eden. Hegal’dır Ebilulu! Anbarları dolduran, insan tüketsin diye; bereketi yağdıran geniş yeryüzüne, büyüten yeşil otları gürce gürbüzce. (3941)

     Sirsir’dir, bir dağ yığan Tiamat’ın üstüne! Silahıyla sürüyüp götüren gövdesini Tiamat’ın. Gözeticisi ülkenin, inançlı çobanı onların; geniş denizi aşan, ötkelenince, çatışma yerinin üstünden bir köprünün geçtiği gibi. Sirsir’e ikincileyin Mala dediler, ve O’nun devamı; gemisidir deniz, üstüne biner gider. (3942)

     Gil’dir, tahılı toplayan yığın yığın, tombul tepeler gibi! Arpayla sert buğdayın yaratıcısı, toprağa tohum sağlayan. (3943)

     Gilma’dır, Tanrılar’ın durmahının kurucusu, kalıcı şeylerin yaratıcısı; aileyi birarada tutan bağdır, nimetlerin sağlayıcısı. (3944)

     Agilma’dır, erdemde en yetkin, koparıp atan tacı! Bulutları yaratan suların üstünde, kurucusu göklerin. (3945)

     Zulum’dur, her kişinin tarlasını veren! Payları ve sunuları veren, yukardan denetleyen. Zulum Mummu’dur ikincileyin, göğün ve yerin yaratıcısı. Bulutları yönlendiren; göğü yeri arıtan Tanrı. Tanrılar’dan hiçbirinin güçte eşit olamadığı. (3946)

     Gişnumunab’dır, yaradan tüm insanların, yeryüzünün dört bucağını kuran! Tiamatçı Tanrılar’ı yok edip insan soyunu yaratan gövdelerinden. (3947)

     Lugalabdubur’dur, Tiamat’ın yapıtlarını kırıp döken, silahlarını elinden alan! Temeli sağlarnca atılmış olan, önden ve arkadan. (3948)

     Pagalguenna’dır, birinci kişisi bütün ülkelerin, kuvveti sonsuz olan! Kardeşleri Tanrılar arasında adı yüceltilen, hepsine hakan olan. (3949)

     Lugaldurmab, kral! Tanrılar’ın bağı, durmabın efendisi; krallık eğleğinde göklere yükseltilen, en öne çıkan Tanrılar arasında. (3950)

     Aranunna! Ea’nın danışmanı, ataları Tanrılar’ın yaratıcısı; hakanca iş ve kılgılarında hiçbir Tanrı’nın eşit olamadığı. (3951)

     Dumuduku! Duku’da kutsal konutu yenilenen! Dumuduku ki, Lugaldukuga karar veremez O’nsuz. (3952)

     Lugallanna! Gücü erki Tanrılar arasında övülen hakan! Büyük han, Anu’nun gücü, Anşar’ın adını bile geçen. (3953)

     Lugalugga! Hepsini çekip sürükleyen denizin ortasına; tüm bilgeliğin ıssı, anlama yetisi geniş. (3954)

     İrkingu! Sürükleyen Kingu’yu, ardısıra vuruşarak. Herkese yönergeleri denetiminde tutan, saltanatı kuran. (3955)

     Kinma! Önderi tüm Tanrılar’ın, doğru öğüt verici; adı duyulunca korkudan titrer Tanrılar, fırtınaya tutulmuş gibi. (3956)

     Esiskur! Yüksek kürsüde otursun yakarı evinde; getirsin armağanlarını Tanrılar O’nun önüne. O’ndan alırlar görevlerini; O’nsuz yaratamaz kimse ilginç nesneler; O’nun eseridir insan türünün dört ırkı; O’ndan başka hiçbir Tanrı bilmez günlerinin saptanmış süresini. (3957)

     Girru! Koyucusu silahın! Tiamat’la çatışmasında ilginç şeyler yaratan. Geniş anlayışlı, keskin zekâlı; araştırılamaz yüreğinin içi; gelse de tüm Tanrılar ölçemezler derinliğini. Addu olacak adı; kaplasın bütün göğü; güzel gürleyişi ötsün gümbür gümbür yeryüzünde; gürlemesi eritsin bulutları, geçimlik versin aşağıdaki insanlara. (3958)

     Aşaru ki, adının gösterdiği gibi! Bakımını üstlendi Tanrılar’ın, belirleyerek yazgıları; O’na emanet edilmiştir gece dinlenmeleri tüm Tanrılar’ın. (3959)

     Nibiru denetleyecektir gökte ve yerdeki tüm geçitleri. Zirâ üstte ve altta her kim geçidi bulamazsa O’ndan sorar. O’nun yıldızıdır Nibiru, gökte parlattıkları; gündönümü noktasında yer almıştır, baksınlar O’na, şöyle diyerek:

     – Denizin ortasından dinlenmeksizin geçen, adı Nibiru olacak, O’nun ortasında duran; sürdürsün koşularını gökteki yıldızların. Gütsün koyunlar gibi tüm Tanrılar’ı. Başeğdirsin Tiamat’a, mutsuz kılsın yaşamını ve kısa kesilsin! Gelecek insan kuşaklarına dek, şimdiki günler eskidiğinde, engelsizce çekilsin Tiamat, çekilsin sonsuza dek! (3960)

     Göksel konakları yaratıp katı yağız yeri oldurduğundan beri, Enlil Ata, ‘İlkeler Hakanı’ dedi O’nun adına. İgigiler’in ilan ettiği bütün adları işitti Ea ve rûhu şenlendi, şöyle dedi:

     – Atalarının adını ululadıkları, ben gibidir hatta; bu yüzden Ea olacaktır adı da! Benim törenlerimin hepsini o düzenleyip yönetecek; tüm yönergelerimi o yöneltecektir. (3961)

     Büyük Tanrılar, 50 adını verdiler O’na, adları da elli tane olana! Böylece en öne koydular yolunu yordamını. (3962)

     Akılda tutulsun hep bu adlar, birinci öğretsin onları; bilgeler ve bilgililer düşünsünler onları hep birlikte; ata tekrarlasın, oğullarına da öğretsin; çobanın, sığıtmacın kulakları bile açılsın onlara. Kıvansın insanoğlu Marduk’la, Tanrılar’ın Enlil’iyle ki toprağı da verimli olsun, arası iyi olsun O’nunla. Güvenilirdir sözü, bozulamaz buyruğu; hiçbir Tanrı değiştiremez ağzından çıkanı. Bakar ileri, hiç çevirmez başını; gazaba geldi mi, dayanamaz hiçbir Tanrı öfkesine. Araştırılamaz yüreğinin derinlikleri, herşeyi kucaklar zekâsı; günâh işleyen, yasaları çiğneyen iğrençtir O’nun önünde.” (3963)

     Evet… Son tablette anlatılanlar bunlar…

     İlk altı tabletin akıcı anlatımı ve sürükleyici içeriğine karşın, bu son tablette sadece dûâlar ve Tanrılar’a övgüler var. Dolayısıyla üzerinde tahlil ve tefekkür edebileceğimiz bir konu pek yok.

     Evet… Babilliler ile bağlantılı olarak anlatacaklarımız da bunlar.

     Sümer (Kenger), Hurri, Akkad, Asur ve Babil uygarlıklarında dîn ve yaratılış inancı konusunu işledikten sonra, bir Anadolu uygarlığı olan Hitit (Hatti) uygarlığını da inceleyerek, antik tabletler konusunu tamamlayacağız.

     Son olarak Hititler’e bakalım…

– devam edecek –

     DİPNOTLAR:

(3850): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 1 – 18

(3851): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 19 – 24

(3852): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 25 – 26

(3853): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 27 – 32

(3854): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 33 – 34

(3855): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 35 – 48

(3856): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 49 – 58

(3857): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 59 – 64

(3858): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 65 – 70

(3859): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 71 – 74

(3860): Enûma Eliş, tablet 4, satır 75

(3861): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 76 – 86

(3862): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 87 – 90

(3863): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 91 – 92

(3864): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 93 – 94

(3865): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 95 – 104

(3866): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 105 – 111

(3867): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 112 – 122

(3868): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 123 – 127

(3869): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 128 – 132

(3870): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 133 – 134

(3871): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 135 – 140

(3872): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 141 – 144

(3873): Enûma Eliş, tablet 4, satırlar 145 – 146

(3874): Enûma Eliş, tablet 3, satırlar 9 ve 134

(3875): İncil, Matta, 26:26 – 30; Markos, 14:22 – 26; Luka, 22:19 – 23; I. Korintliler, 11:23 – 28

(3876): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 4:1 – 5, 7:8 – 20, 8:5 – 19, 9:22 – 26i 10:12 – 13 ve 14:15 – 16; Çölde Sayım; 17:1 – 12 / Kur’ân-ı Kerîm, Baqara, 60; Âraf, 107, 116 – 117 ve 160; Yunus, 79 – 81; Tâhâ, 17 – 21 ve 65 – 70; Şuârâ, 30 – 32, 43 – 48 ve 63; Neml, 10 – 11; Qasas, 31; Naziât, 20

(3877): Tevrat, Yeremya, 29:10

(3878): Herbert Donner, Geschichte des Volkes Israel und seiner Nachbarn in Grundzügen, cilt 2, s. 370 – 381 ve 416, Vandenhoeck & Ruprecht Verlag, Göttingen 1986 / James D. G. Dunn – John William Rogerston, Eerdmans Commentary on the Bible, s. 545, William B. Eerdmans Publishing, Cambridge & Grand Rapids 2003 / Megan Bishop Moore – Brad E. Kelle, Biblical History and Israel’s Past, s. 357 – 358, William B. Eerdmans Publishing, Cambridge & Grand Rapids 2011 / Jonathan Stökl – Caroline Waerzegger, Exile and Return: The Babylonian Context, s. 7 – 11, 30 ve 226, De Gruyter Verlag, Berlin 2015 / İbrahim Sediyani, Kadın Peygamberler, cilt 2, s. 552, Nefel Yayınları, Diyarbakır 2021

(3879): Tevrat, Nehemya, 7:6 – 73

(3880): Naomi E. Pasachoff – Robert J. Littma, A Concise History of the Jewish People, s. 43, Rowman & Littlefield Publishing, Lanham 2005

(3881): Yehezkel Kaufmann, The Religion of Israel, from Its Beginnings to the Babylonian Exile, Sefer Ve Sefel Publishing, Kudüs 2003 / Secrets of Noah’s Ark, Nova, PBS, 7 Ekim 2015, https://www.pbs.org/wgbh/nova/video/secrets-of-noahs-ark/

(3882): Herbert Donner, Geschichte des Volkes Israel und Seiner Nachbarn in Grundzügen, cilt 2, s. 381 – 387, Vandenhoeck & Ruprecht Verlag, Göttingen 1986

(3883): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Babil Talmudu” maddesi

(3884): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 7:8 – 13

(3885): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf 106 – 107

(3886): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf 113 – 118

(3887): Kur’ân-ı Kerîm, Yunus 79 – 81; Tâhâ 63 – 70; Şuârâ 30 – 46

(3888): Tevrat, Çıkış, 7:1 ve 28:1; Levililer, 8:1 – 36; Sayılar, 3:10

(3889): Cengiz Duman, İstisnaî Bir Peygamber Hz. Harun ve Yardımcı Resullük, Haksöz Dergisi, sayı 208, Temmuz 2008

(3890): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf, 103; Yunus, 75; Tâhâ, 25 – 35 ve 42 – 46; Furkan 36; Şuarâ, 10 – 15; Qasas 32 – 35; Mü’mîn, 23 – 24; Zuhruf 46; Naziât 16 – 17

(3891): Chambers Biographical Dictionary, “Aaron” maddesi, s. 1, Camilla Rockwood, Chambers Harrap Publishers, Edinburg 2007

(3892): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf 106 – 118; Şuârâ, 30 – 32, 43 – 48

(3893): Tevrat, doğu rüzgârı için Mısır’dan Çıkış, 10:13; batı rüzgârı için Mısır’dan Çıkış, 10:19; güney rüzgârı ve kuzey rüzgârı için Ezgiler Ezgisi, 4:16

(3894): Eerdmans Dictionary of the Bible, “Plagues of Egypt” maddesi, s. 1062, F. V. Greifenhagen, Amsterdam University Press, Amsterdam 2000

(3895): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 7:14 – 25

(3896): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 8:1 – 15

(3897): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 8:16 – 19

(3898): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 8:20 – 30

(3899): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 9:1 – 7

(3900): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 9:8 – 12

(3901): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 9:13 – 35

(3902): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 10:1 – 20

(3903): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 10:21 – 29

(3904): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 11 ve 12

(3905): The Jewish Study Bible, “Exodus” maddesi, s. 117, Jeffrey H. Tigay, Oxford University Press, Oxford 2004

(3906): Ra, Ancient Egypt Online, https://ancientegyptonline.co.uk/ra/

(3907): Kur’ân-ı Kerîm, Qamer, 1 / Buharî, Menaqib, 27; Tefsîr, 54:1; Menaqib’ul- Ensar, 36 / Müslim, Sıfat’ul – Mûnafiqîn, 43 – 48 / Tirmizî, Tefsîr, 54:1 – 5 / Ebû Dawud, Mûsned, cilt 4, s. 82 / Taberî, Tarih, cilt 27, s. 84 – 86

(3908): Kur’ân-ı Kerîm, Qamer, 1

(3909): Sümer Tabletleri, tablet 3

(3910): Tevrat, Tekvin, 1:6 – 10

(3911): Enûma Eliş, tablet 5, satırlar 1 – 2

(3912): Enûma Eliş, tablet 5, satırlar 3 – 7

(3913): Enûma Eliş, tablet 5, satırlar 8 – 11

(3914): Enûma Eliş, tablet 5, satırlar 12 – 26

(3915): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 1 – 10

(3916): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 11 – 16

(3917): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 17 – 26

(3918): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 27 – 30

(3919): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 31 – 34

(3920): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 35 – 54

(3921): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 55 – 58

(3922): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 59 – 64

(3923): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 65 – 73

(3924): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 74 – 91

(3925): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 92 – 150

(3926): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 151 – 156

(3927): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 157 – 160

(3928): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 161 – 164

(3929): Enûma Eliş, tablet 6, satırlar 165 – 166

(3930): Tevrat, Tekvin, 1:26 – 27, 5:1 – 2 ve 9:6

(3931): İncil, I. Korintliler, 11:7 – 8

(3932): Buharî, İstizan, 1; İtq, 20 / Mûslim, Bîr, 112 ve 115, hadis no 2612; Cennet, 11, “Cennete, Kalpleri Kuş Kalbi Gibi Olan Birtakım Kavimler Girecektir” bâbı, hadis no 2841; Cennet, 28; İyilik, 45; Sile ve Âdâb, 32, “Yüze Vurmanın Yasak Edilmesi” bâbı, hadis no 115 / Ahmed ibn-i Hanbel, Mûsned, cilt 2, s. 244, 323 ve 519, Çağrı Yayınları, İstanbul 1992 / Humeydî, Mûsned, cilt 2, s. 476 / Ahmed bin Humeyd bin Nasr, Mûsned, s. 417, Mektebet’tus- Sûnneh, Kahire 1988 / İbn-i Ebû Âsım, es- Sûnneh, cilt 1. S. 227 – 230, Mektebet’ul- İslamîyye, Beyrut 1400/ Abd bin Humeyd, Mûsned, s. 283 / Ebûbekr es- Sanânî Abdurrezzaq, El- Musannef, cilt 2, s. 444, Mektebet’ul- İslamîyye, Beyrut 1403 / Taberanî, El- Mu’cem’ul- Kebîr, Mektebet’ul- Ulûm we’l- Hikem, cilt 12, s. 430, Musul 1983

(3933): Sümer Tabletleri, tablet 5

(3934): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 1 – 2

(3935): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 3 – 4

(3936): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 5 – 8

(3937): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 9 – 24

(3938): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 25 – 32

(3939): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 33 – 35

(3940): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 36 – 56

(3941): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 57 – 69

(3942): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 70 – 77

(3943): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 78 – 79

(3944): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 80 – 81

(3945): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 82 – 83

(3946): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 84 – 88

(3947): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 89 – 90

(3948): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 91 – 92

(3949): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 93 – 94

(3950): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 95 – 96

(3951): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 97 – 98

(3952): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 99 – 100

(3953): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 101 – 102

(3954): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 103 – 104

(3955): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 105 – 106

(3956): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 107 – 108

(3957): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 109 – 114

(3958): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 115 – 121

(3959): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 122 – 123

(3960): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 124 – 134

(3961): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 135 – 142

(3962): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 143 – 144

(3963): Enûma Eliş, tablet 7, satırlar 145 – 156

     SEDİYANİ HABER

     4 ARALIK 2021

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir