Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi
Kürdistanlı Peygamberler – 40
■ İbrahim Sediyani
– geçen bölümden devam –
■ HİTİT (HATTİ) UYGARLIĞI VE HİTİT TABLETLERİNE GÖRE İNSANIN YARATILIŞI
“Kürtler Anadolu’nun en eski uygarlığını kuran Hititler’dendir. Hititler ile Kürtler aynı soydur.”
Bu söz bana veya başka herhangi bir Kürt yazara ait değil, Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucu isimlerinden biri olan Musa Kâzım Karabekir (1882 – 1948)’e ait. 1919 yılında Erzurum (Kalikala) şehrimizde, Vilayet-i Şarkiye Müdaafa-i Hukuk Cemiyeti binasında, Kürtler’e hitaben yaptığı bir konuşmada söylemiştir. (3964)
Gerçi Kâzım Karabekir Paşa bu sözü Kürtler’e hizmet etmek, Kürt tarihine katkıda bulunmak ve orada kendisini dinleyen Erzurumlu Kürtler’e “Ey Kürtler, sizin çok asil ve köklü bir tarihiniz var, ama siz tarihinizi bilmiyorsunuz” demek için söylememiştir. Kâzım Paşa o günkü konuşmasında baştan sona, oradaki Kürt kalabalığa, sonradan kurulacak devletin resmî paradigması olacak olan “Kürtler’in Türklüğünü” ispat (!) etmeye çalışıyordu. Kürtler’in aslında Türk olduklarını Erzurumlu Kürtler’e kan ter içinde ve zorlanarak anlatmaya çalışan Kâzım Paşa, bilindik komik tezleri bir bir sıralarken, bu hakikati de ağzından kaçırmıştır.
Konuşmasında ağzından kaçırdığı bu söz, aslında o konuşmayı niçin yaptığını göstermektedir. Kürtler’le ilgili bu gerçek, resmî ideolojinin Kürtler’i inkârının, Kürt tarihinin gizlenmeye çalışılmasının ve Kürtler’in Türk yapılması çabalarının temel sebebidir.
Kâzım Karabekir’inki bir “dil sürçmesi” miydi, “şöyle demek isterken yanlışlıkla böyle dedi” miydi? Hayır. Kâzım Karabekir ve başta Mustafa Kamâl Atatürk (1881 – 1938), İsmail Enver (1881 – 1922), Mustafa İsmet İnönü (1884 – 1973) ve Mustafa Fevzi Çakmak (1876 – 1950) olmak üzere, resmî ideolojinin ve Cumhuriyet’in kurucu aklı olan İttihat – Terakki kadroları, Hititler’in Kürt olduklarını kesin olarak biliyorlardı. Zirâ yukarıdaki konuşmasından tam 20 sene sonra, Kâzım Karabekir, aynı sözleri bizzat Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)’nde söylemiştir. Dersim Katliâmı’nın hemen ardından, 7 Temmuz 1939’da TBMM’de “Tunceli Kanunu” ile ilgili yaptığı konuşmada Kâzım Karabekir Paşa, aynen şunları söylüyordu: “Dersim Türk’tür. Orada gayet az Kürt vardır. Bunun delili olmak uzere: İster coğrafî isimlere, ister Koçuşağı, Bağlıuşağı gibi tâ eskiden beri gelen Türk isimlerine, isterse fizyonomiye bakılsın, tamamiyle bu halkın Türk olduklarını gösterir. Fakat buranın sapa bir yer olması ve vaktiyle Kürtler’den asker alınmaması dolayısiyle oradaki Türkler de Kürt unsuruna temessul etmeği faydalı görmüşlerdir. Onun için yapılacak ıslahatta her türlü tedbirlerle; gerek çocuklarını mekteblerde okutmakla, gerekse halkın içerisine birtakım münevverlerimizi göndermek sûretiyle kendilerinin halis Türk olduklarını, yani mazinin Hititler’den kalmış diğer Kürt tabakası gibi değil, tamamiyle bizden hiç farkı bulunmayan Türk olduklarını bunlara sindirmeliyiz. O mıntakadan menfaatler bekliyen bazı büyük devletler mutemadi sûrette onların ırk nazariyesiyle oynuyor ve içlerine Kürt vaziyetinde başka unsurlardan olan bazı ilim adamları da karıştırarak onları bizden ayırmağa çalışıyorlar. İstiklal Harbi’nde tuttuğum güzel sistem şu idi: Kürt sanılan mıntakanın eski Hititler’den olup binaenaleyh Türk olduklarını, Dersim’in ise tamamiyle Selçuk Türkleri’nden olduğunu aşiret beylerine telkin etmek sûretiyle çok büyük bir fikrî inkılab hazırlanmıştı. Onun için hükûmetten rica ediyorum: Dersim mıntakası halkına, ki hükûmetimizi ve devletimizi çok uğraştırmıştır, öz Türk olduklarını her vasıta ile, muhtelif kanallarla anlatmak lazımdır. Diger Kürt mıntakalarına gelince: O mıntakalar hakkında da arzettigim gibi en eski Türk olduklarını anlatmak ve bu fikri yerleştirmek lazımdır. Çünkü o mıntakadan başka sûretle siyasî istifade etmek isteyenler, çok büyük kuvvetlerle o halkı bizden ayırmak için uğraşıyorlar ve çok para sarfediyorlar.” (3965)
Bu konuşmasında Kâzım Karabekir, Hititler’in Kürt olduklarını bir değil iki defa dile getirmektedir. Bunu da Dersimliler’in (veya Alevîler’in) Kürt değil Türk olduklarını ispata (!) kavuşturmak için yapmaktadır üstelik. Yani “Ey Dersimliler, siz Kürt değilsiniz, çünkü Kürtler Hititler’in devamıdır” demeye çalışıyor. Bu komik durumun trajikomik tarafı da şu ki, aynı kadrolar, başka ortamlarda Hititler’in Türk olduklarını da savunuyorlar. Bunlara göre; Dersim Kürt değil Türk, delili de Kürtler’in Hititler’in soyundan gelmeleri. Kürtler Hitit olduğu için Dersim Kürt olamaz Türk olur, ama Hititler de Türk ve bir de Kürtler de Türk!?! “Mantık ve bilim” haricinde ne ararsan var…
Bitmedi. Kâzım Karabekir’in damadı Faruk Özerengin (1919 – 2001) tarafından yayına hazırlanan ve Kâzım Paşa’nın Kürtler’e yönelik sözleriyle görüş ve düşüncelerinin yer aldığı “Kürt Meselesi” adlı kitapta anlatıldığına göre, Kâzım Karabekir, Kürdistan’ın ıslahına dair düşüncelerini defaaten merkeze iletir ve Şubat 1922 – Ağustos 1923 tarihleri arasında tam altı kez layiha hazırlar ve ikaz içeren bu layihaları merkeze gönderir. Burada Kâzım Karabekir, “Ben buna karşı Ermeniler’le Kürtler arasında bir münasebet olmadığını, Kürtler’in Hititler’den yani en eski Türkler’den olduğunu, Ermeniler’in maksadının Kürtler’i aldatarak yurtlarını işgalden sonra hepsini mahvetmek olduğunu anlattım” demektedir. (3966)
Hititler’in Kürt olduklarını kesin olarak bilen Kâzım Karabekir, bunu en az üç kez net biçimde dile getirmektedir: Birincisinde (1919, Erzurum), Kürtler’in Türk olduğunu anlatmaya çalışırken; ikincisinde (1922, Bursa), Kürtler ile Ermeniler arasında bir münasebet olmadığını anlatmaya çalışırken; üçüncüsünde (1939, Ankara) ise, Dersimliler’in Kürt olmadığını anlatmaya çalışırken.
Konuya neden böyle bir giriş yaptığımı merak edecek olan bazı “Hitit kökenli okurlarım” olacaktır. Elbette sebepsiz değil.
2 Ekim 2020 tarihinde konuk olarak katıldığım bir canlı yayın programında şunları söylemiştim:
“Atatürk ve arkadaşları aslında Kürt düşmanı değildiler. Tam tersine, Cumhuriyet kurulana kadar Atatürk’ün en yakın dostları Kürtler’di. Cumhuriyet’ten sonra Atatürk ve arkadaşları, yani Cumhuriyet’in kurucu unsurları neden Kürt inkârcılığı ve Kürt katliâmları yaptılar, bunun sebebini pek kimse bilmiyor. Ben bunun sebebini açıklayacağım.
Atatürk ve arkadaşları aslında Kürt düşmanları değildiler. Bakın o katliâmlara rağmen diyorum bunu. Neden yaptılar biliyor musunuz, neden Kürt düşmanı oldular? Sonradan oldular. Mecbur!
Atatürk ve arkadaşları bir konuya çok ilgi duyuyorlardı. Hangi konu? Benim 10 – 20 senedir onunla kafayı bozduğum konu. Ve hakkında araştırmalar yaptığım, kitaplar ve makaleler yazdığım, bu ekrânlarda anlattığım konu. Ona çok kafayı bozdular. Mu kıtası, efendim Aztekler, efendim eski Sümer uygarlıkları, Hititler, bu konulara kafayı bozdular. Bunlar bütün dünya tarihinin Türkler’le başladığını ispatlamak için hummalı bir çalışma içerisine girdiler. Bu ‘Güneş Dil Teorisi’, anlatabiliyor muyum, ‘Tarih Türkler’le Başlar’, bunun ciddi ciddi bilim adamlarıyla çalışmalarını yaptılar.
Ve birşey gördüler ama… Birşey gördüler…
Neyi gördüler biliyor musunuz? Benim bugün gördüğüm şeyi gördüler. Ve ondan sonra başladı Türk devletinin bu Kürt inkârcılığı…
Gördüler çünkü. Tarihin Kürtler’le başladığını, herşeyi gördüler, Hititler’i, Sümerler’i, bunları gördüler…
Bakın bunu ilk defa söylüyorum burda: Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kürt inkârcılığı üzerine başlamasının sebebi budur. ‘Türkleştirme politikalarının’ sebebi budur. Ya Kürtler birşey yapmamıştı ki onlara! Cumhuriyet’i beraber kurduk, düşmana karşı beraber savaştık. Onlara yanlış yapmayan bir tek bizdik! Neden bize düşman olsunlar? Sebebi budur. Bunu buldular.
Sümerler’in Kürt olduğunu tespit ettiler. Hititler’in Kürt olduğunu tespit ettiler, Hititler. Bunları buldular hocam.
Benim şu anda yazdığım ve yazdığım için bana işte saldırılan, ‘Kürt ırkçılığı yapıyor’ denilen şeyi Atatürk ve arkadaşları benden 100 sene önce keşfettiler. Ve bunu keşfettikten sonra başladı Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt inkârcılığı… Mecbur!
Çünkü öyle birşey gördüler ki, öyle birşey gördüler ki, önlerinde sadece iki seçenek kalıyordu: Ya bu gerçeğe, bu hakikate saygı duyacaklardı, ya da Kürt adına, Kürtlük adına ne varsa sileceklerdi, Kürt ne varsa sileceklerdi.
İkincisini tercih ettiler.
Sebebi budur. Sizin zannettiğiniz gibi değildir, sevgili Kürtler. Atatürk bunları keşfedene kadar, bu tarih araştırmalarına, yani Sümerler, Hititler, şunlar bunlar, Mu kıtasıymış, efendim Atlantis’miş, bilmem Kızılderililer’miş, bunlara merak salmayana kadar, Antik Tarih’e merak duyup bunu araştırmayana kadar bunlarda bir Kürt düşmanlığı yok, hiçbir zaman yok.
Bakın Cumhuriyet kurulmadan önce, Atatürk’ün en yakın arkadaşları, en fazla iyi münasebetler kurduğu kesimler Kürtler’dir.
Ya tarihteki ilk Kürtçe gazete olan ‘Kürdistan’ gazetesini bile, Mısır’da Abdülhamid kovdu, İsviçre’de onu İttihatçılar bastı biliyor musunuz? İttihatçılar’ın matbaasında basıldı ya İsviçre’de ‘Kürdistan’ gazetesi, İttihatçılar’ın! Bu İttihat – Terakkiciler’in matbaasında basıldı arkadaşlar.
Mesele şu: Bu Kürt düşmanlığı niye başladı? Bunun temeli buna dayanıyor.
Bunlar, benim bugün keşfettiğim ve sürekli bu konularda yazdığım kitaplarım, makalelerim, ki genelde bu tür çalışmalarımla biliniyorum, benim bugün keşfettiğim şeyi bunlar 100 sene önce keşfettiler. Hititler’in Kürt olduğunu buldular, Sümerler’in Kürt olduğunu buldular. Kafkasya’nın Kürt olduğunu buldular, arkadaşlar. Bunları buldular.
O yüzden Kürt inkârcılığına başladılar. Çünkü adamlar Türklük adına bir devlet kurmuş ve o senin varlığını yok ediyor.
Atatürk ve arkadaşlarının Kürt düşmanlığının başlama sebebi budur, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtler’i inkâr etmesinin sebebi budur. Sebebi; Hititler’in Kürt olmasıdır, Sümerler’in Kürt olmasıdır, Mittaniler’in Hurriler’in Kürt olmasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt varlığını kabul etmeye yanaşmamasının sebebi budur.” (3967)
Türkiye’de özellikle mevcut iktidar Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) döneminde, okuduğunu ve dinlediğini anlamayan, en temel “genel kültür bilgisi”nden dahi mahrum, IQ’su son derece düşük, hatta okuma – yazma dahi bilmeyen bir nesil yetiştirildiği için, o sözlerim bir kısım Kürt dinleyici tarafından anlaşılmamış ve beni Atatürk ve arkadaşlarını savunmakla ve “aklamakla” itham etmişlerdi. Hatta yorumlarda “Kemalist Sediyani” diye yazacak kadar ileri gidenler olmuştu. Oysa benim anlatmaya çalıştığım şey bambaşka birşeydi.
Anlatmaya çalıştığım şey, Atatürk ve arkadaşlarının, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ırkçı olduklarından değil, mecburiyetten dolayı Kürt inkârcılığına yöneldikleridir. Çünkü onların “Güneş Dil Teorisi” üreterek, “Türk Tarih Kurumu” kurarak, Türkler ve Türklük adına ortaya attıkları tüm o yalan ve gülünç iddiâlar, Kürtler ve Kürtlük adına bir gerçeklik idi.
Antik tarih ve uygarlıklar üzerine yaptıkları araştırmalar sonucunda, dînler tarihini de uygarlık tarihini de başlatanların Kürtler olduğunu görmeleri, onları müthiş derecede rahatsız ve tedirgin etti ve bu tür arayışlara yöneldiler. “Güneş Dil Teorisi”nin üretilmesinin sebebi budur, “Türk Tarih Kurumu” kurularak dünyanın güldüğü “Tarih Türkler’le Başlar” tezlerinin ortaya atılmasının sebebi budur. Bunu öyle büyük bir telaşla yaptılar ki, “Nyagara = Ne yaygara”, “Amazon = Amma uzun” diyecek kadar ölçüyü kaçırmışlardı; Kızılderililer’in, Aztekler’in, Mayalar’ın Türk olduğunu iddiâ edecek kadar zıvanadan çıkmışlardı. Çünkü tarihsel hakikatlerin Kürdî kimliği, onları deliye döndürmüştü. Kürt gerçeği, tarihteki Kürt kimliği karşısında öylesine büyük bir dehşete ve telaşa kapıldılar ki, bir müzenin müdürü olmaktan başka bir özelliği olmayan Muazzez İlmiye Çığ (1914 – halen hayatta) gibi insanları özel olarak bunun için yetiştirip, onlara en kaliteli okullarda en iyi bir eğitimi verdirip “Sümerolog”, “Antik tarih uzmanı” yaptılar ve bu çalışmalara yönlendirdiler.
Çünkü tarihte Kürtler ve Kürtlük adına gerçek olan ne varsa, hepsini Türkler ve Türklük adına ileri süreceklerdi.
Söylediğim şeyin kanıtı, olayın bizatihi içinde zaten. Bütün bunların, Kürtler’in inkâr edilerek, “Kürt diye bir millet yoktur”, “Kürtçe diye bir dil yoktur”, “Kürtler Türk’tür” söylemleriyle beraber yapılması, bunun apaçık kanıtıdır.
Bugün Türkiye’de, geçmişteki herhangi bir uygarlığın Kürt olduğunu söylediğinizde, hemen size “Kürt Güneş Dil Teorisi”, “Kürt Kemalizmi” gibi aşağılayıcı sözlerle karşılık verirler. Bunu özellikle – evrensel bir dâvâları olduğu için, yani Samanyolu Galaksisi’ni ve Andromeda Galaksisi’ni kurtaracak kişiler oldukları için – Kürt Solcular ve Kürt İslamcılar yaparlar. Bu da anormal bir durum değil. Çünkü toplumların (sadece Kürtler değil, Türkler de dahil olmak üzere dünyadaki her toplumda böyledir) en aptal kesimi, ideolojik kesimlerdir. Halbuki Kürtler’le ilgili tarihsel gerçekleri ortaya koyduğunuzda, “Kürt Güneş Dil Teorisi” üretmiyorsunuz, “Kürt Kemalizmi” yapmıyorsunuz; bilakis, “Türk Güneş Dil Teorisi” üretilmesinin, “Tarih Türkler’le Başlar” iddiâlarının sebebi, Türkler, Türkçe ve Türklük adına ortaya atılan bütün bu saçmalıkların Kürtler, Kürtçe ve Kürtlük adına bir gerçeklik olmasıdır.
Onlar ırkçı değildirler. Onların Kürtler’i ve Kürtçe’yi inkâr etmeleri, yok saymaları, ırkçı olduklarından dolayı değildir. Peki neden yaptılar ve yapıyorlar bunu? Niçin Kürtler’e karşı inkârcı ve asimilasyoncu bir tutum sergilediler ve sergiliyorlar? Onların böyle davranmalarının bir tek sebebi vardır ve sadece bir sebebi vardır: Onlar bunu yapmaya mecbur! Çünkü sahip olduğu ne varsa, hepsini senden çalmış. Senden ondan şundan çaldıklarıyla kendisine bir “ontoloji” oluşturmuş. Seni inkâr etmek zorunda. Irkçı olduğu için yapmıyor bunu. Öyle değil zaten. Buna mecbur. Çünkü varlığını, senin yokluğun üzerine bina etmiş. Senin varlığını kabul ederse, kendi varlığı tehlikeye girer.
Eskiden ben de bu konuda Solcular ve İslamcılar gibi düşünürdüm, Türk devletinin “ırkçı” olduğunu söylerdim. Sonuçta benim de gençliğim bu çevrelerin arasında geçti. Ancak yaptığım ilmî araştırmalar ve tarihsel çalışmalarım sonucunda gördüm ve anladım ki, mesele bu kadar basit değil, mesele daha derin. Meğersem Cumhuriyet’in ilk yıllarından başlayarak Türkler, Türkçe ve Türklük adına bu saçmalıkların ortaya atılmasının sebebi, bütün bunların Kürtler, Kürtçe ve Kürtlük adına bir hakikat olmasıdır.
Benim yeni yeni farketmeye başladığım bu şeyi Batılı tarihçiler ve araştırmacılar da farketmiş olacaklar ki, örneğin Alman tarihçi ve araştırmacı Fabian Richter (? – halen hayatta), 2016 yılında yayınlanan akademik çalışmada şunları söylemektedir: “Genellikle Türklük, ciddi bir argüman sunma girişiminde dahi bulunulmadan basitçe ileri sürülür. Türk yazarlar, genel olarak, tüm büyük medeniyetlerin Orta Asya’dan gelen Türk fatihler tarafından kurulduğuna dair 1930’ların Türk Tarih Tezi’ni kabul ediyor. Urartu ve Hititler gibi eski imparatorlukların Türk olduğu iddiâ edildi, ancak bunların Kürt kimliğiyle daha çok bağları bulunduğu için, bu imparatorluklar ile şu anda aynı bölgede yaşayan Kürtler arasında kurulabilecek herhangi bir bağlantı, Kürtler’in de Türk olduğunun bir başka kanıtı olarak görüldü. Bu yazarların hiçbiri akademik tarihçi veya dilbilimci olarak eğitilmemiştir; genellikle amatörca çalışırlar, kaynaklarını çok seçici bir şekilde kullanıyorlar, sevdikleri şeyleri bağlam dışında alıyorlar ve kendi fikirlerine uymayan her şeyi kasıtlı olarak görmezden geliyorlar.” (3968) Devamında ise şöyle diyor: “Türk resmî ideolojisinin ürünü olan Türk Tarih Kurumu ile, Hititler’in Türk olduklarını iddiâ ettiler, oysa Hititler Kürtler gibi Hint – Avrupa dili konuşuyorlardı ve Kürtler Hititler’in Kürt olduğunu bilir.” (3969)
Bilim dünyasının olaya bakışı bu şekilde. Söyledikleri, benim yukarıda söylediklerimle birebir uyuşuyor hatta aynı.
Antik çağın en önemli Kürt uygarlıklarından biri olan Hitit Uygarlığı (M. Ö. 1650 – M. Ö. 1178), Mezopotamya’da değil Anadolu’da kurulmuştur ve Anadolu topraklarında kurulmuş en büyük uygarlıktır. Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşaş (bugünkü Çorum ilimizin Boğazköy / Boğazkale ilçesi) idi. Hititler, toplam 472 yıl tarih sahnesinde varlık göstermişlerdir. (3970)
Tek kelimeyle muhteşem bir uygarlık. İnsanlığa katkıları çok büyük oldu ve geriye her türlü saygıyı hakkeden harikulade bir miras bıraktılar.
Yeryüzünde yaşamış ve yaşayan herhangi bir ulus değil, bu gezegen üzerindeki yaşamın “kurucu unsuru” olan Kürtler’in bu muazzam ve kudretli tarihlerinde kurdukları en önemli ve güçlü uygarlıklardan biri olan Hurri Kürt Uygarlığı (takribî M. Ö. 3000 – M. Ö. 1000)’nı daha önce bu kitapta siz sevgili okurlarımıza anlatmış, anlatırken de Hurriler’in Kürt olduklarını tarihsel, bilimsel ve hatta genetik kanıtlarıyla birlikte ortaya koymuş, bu gerçeği hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde gözler önüne sermiştik. (3971)
Hurriler’in Kürtler’in ataları olduğu gerçeği, artık bilim dünyasında da kabul edilen tarihsel bir gerçektir. Bunun DNA analizleriyle bilimsel kanıtı da yapılmıştır. Kürtler’in bilimsel kökeni üzerine özellikle 2000 yılından beridir devam eden, ağırlıkla iskeletler üzerine yapılan DNA araştırmaları başta olmak üzere, paleo-arkeo genetik kanıtların buluntularına dayalı disiplinlerarası bir dizi bilimsel çalışma sonucunda, hâlâ yoğun nüfûslarıyla Hurri – Mittani topraklarında yaşayan Kürtler’in bu Aryan (R1a1) atalarına etno-genetik açıdan en yüksek yüzdelerle benzedikleri tespit edilmiştir. Kürt etno-genezine yapılan DNA dizilimlerinin sonucunda, Hurriler, Mittaniler, Gutiler, Lololar, Kardular, Kırtiler ve Medler’in, Kürtler’in etno-genezini oluşturan ön atalardan olduğu ortaya konmuştur. (3972)
Kürt halkının, başta Lullubi (Lololar) (3973) ve Gutiler (3974) olmak üzere, Kırtiler (3975) ve Kardular (3976) da dahil, birbirlerini takiben daha önceki bazı aşiret veya etnik grupları birleştiren heterojen kökenlere sahip olduğuna inanılmaktadır (3977). Kürt etnogenezine katkıda bulunmuş olabilecek çeşitli selef grupları arasında antik çağlardan Gutiler, Orta Tunç Çağı halkıdır. (3978) Kürtler’in tanımlanabilir bir Kürtçe diliyle ortaya çıkmasına olanak sağlamıştır.
Hurriler’in hem yaşadıkları coğrafya ve hem de sosyolojik özellikleri, artı bir de bilimsel genetik araştırmalar antik Hurri topluluklarının Kürtler’in ön ataları olduğunu hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak biçimde ortaya koymakta. Bu konuda artık ideolojik ve inkârcı bağnazlıktan arınmış, hakikati hakkaniyetle ele alan tarihçiler ve bilim dünyasında da ortak bir görüş birliği oluşmakta. Hurriler’in Kürt olduklarını ve bugünkü Kürtler’in ataları olduklarını belirten kaynakları aşağıda dipnot olarak sunuyorum. (3979)
Dünya çapında saygın bir eser olan “Encyclopedia of the Developing World” (Gelişen Dünya Ansiklopedisi)’da, Antik Mezopotamya’daki uygarlıkların ve devletlerin birçoğunun Kürtler tarafından kurulduğu, Hurriler’in, Kurtiler’in, Gutiler’in, Hititler’in, Kassitler’in, Mittaniler’in, Adiabeneler’in, Sofhaneler’in ve Medler’in Kürt oldukları açıkça belirtilir, hatta Hurri topraklarından bahsedilirken “Hurri Kürdistanı” nitelemesinde bulunulur. Bütün bunlar “Kürtler” başlıklı maddede geçmektedir. Müstesna bir ilmî yapıt olan bu ansiklopedide aynen şöyle denilmektedir (kelimesi kelimesine İngilizce’den Türkçe’ye tercüme ederek aktarıyorum):
“Kürt dağlarında yaşayan insanlar tarafından birleşik ve farklı bir kültürün (ve muhtemelen etnik kökenin) şimdiye kadarki en eski kanıtı, 8000 – 7000 yıl önceki Xalef kültürüne kadar uzanmaktadır. Bunu, yaklaşık 6300 ilâ 2600 yıl önce yaklaşık 4000 yıl süren Hurri kültür dönemi izledi. Hurriler, şehir devletleri, krallıklar ve imparatorluklar kuran birçok klan ve alt gruba ayrıldı. Yaklaşık 4000 yıl önce, Hint – Avrupa konuşan halkların ilk öncüsü Kürdistan’a sızıyordu. Bunlar Mittani, Kassit ve Hitit krallıklarının aristokrasisini oluşturdular. Bu arada, yaklaşık 3800 yıl önce, ‘Kurti’ (Kürt) adı, Van Gölü’nün güney kıyılarında ve Hakkari tepelerinde yer alan bir halk ve bir krallık için antik kayıtlara ilk kez girdi.
Yaklaşık 3800 yıl önce, damlalar bir sele dönüşmüştü ve Hurri Kürdistanı hızla Hint – Avrupa Kürdistanı haline geliyordu. M. Ö. 300’lerde Kürtler Anadolu’da önemli hanedanlar kurmuşlardı. Bunlar M. Ö. 1. yy’ın sonunda Roma vasalları haline gelmişlerdi. Doğuda Adiabene, Sofhane, Gordiyene, Kortea, Media ve Kirm’den oluşan Kürt krallıkları, M. Ö. 1. yy’da vardılar ve Parthia’nın konfedere üyeleri oldular. M. Ö. 3. yy’a gelindiğinde, modern Kürdistan ve diğer Kürt kolonilerinde yaşayan insanlar için Kürt adının (Yunanca: Kurti; Latince: Cyrti) kullanımı, klasik Greko – Romen metinlerinde yaygınlaşmıştı.
Batıdaki tüm büyük Kürt krallıkları yavaş yavaş varlıklarını Romalılar’a kaptırırken, doğuda M. S. 3. yy’a ve Sasani Pers İmparatorluğu’nun ortaya çıkışına kadar hayatta kaldılar. Son büyük Kürt hanedanı olan Kayosidler, M. S. 380’de düştü. Bununla birlikte, daha küçük Kürt prenslikleri (Kofyâr, ‘dağ yöneticileri’) özerkliklerini 7. yy’a ve İslam’ın gelişine kadar korudu.” (3980)
Bu akademik ve bilimsel metinden öğrendiğimiz, anladığımız, anlamamız gereken bilgiler şunlardır:
1 – Kürtler’in Kürdistan’daki varlığı ve etkin konumu onbinyıllara dayanan uzun bir geçmişe sahiptir, bu coğrafyanın kadim halkıdır. Bundan 8000 – 7000 yıl önceki Xalef kültürü bir Kürt kültürüdür. Ardından gelen Hurri Uygarlığı da.
2 – Kürtçe’nin “Hint – Avrupaî” bir karakter kazanması ve “Aryanlaşması”, Mittaniler ile başlayan bir süreçtir. Mittaniler, bir bakıma Kürtçe’ye bugünkü şeklini verenlerdir.
3 – Kürt milletinden bugünkü ismiyle “Kürt” olarak bahsedilmeye başlanması, Kürt olmayan bazı kesimlerin iddiâ ettikleri ve bazı Kürt çevrelerin de inandıkları gibi “geç tarihte” değil, “erken tarihte” başlayan bir nitelendirmedir ve bundan yaklaşık 3800 yıl önce başlar.
4 – Geçmişte Anadolu (bugünkü Türkiye’nin batısı) topraklarında kurulmuş olan devletlerin ve hanedanlıkların pekçoğu aslında Kürt’tür ve Kürtler tarafından kurulmuştur. Aslında Anadolu’nun tamamı Kürdistan’dır ve fakat o Kürdî kimliği zamanla yok olmuş veya edilmiştir. (Başta, en önemli uygarlık olan Hitit Krallığı olmak üzere.)
5 – “Kürt” (Yunanca: “Kurti”; Latince: “Cyrti”) adı, tâ M. Ö. 3. yy’da klasik Greko – Romen metinlerinde yaygın olarak kullanılmış.
6 – Anadolu (bugünkü Türkiye’nin batısı) topraklarında kurulmuş olan bu Kürt devletleri, M. Ö. 1. yy’ın sonlarında Roma İmparatorluğu’nun vasalları haline geliyorlar. Bu da, eski Roma ve Yunan uygarlıklarını oluşturan unsurlardan birinin Kürt kimliği olduğuna işaret ediyor. Yani örneğin “Roma İmparatorluğu” dediğimizde, bunun kapsamı içine İtalyanlar, Hırvatlar, Sırplar, Arnavutlar, Makedonlar, Yunanlar, Bulgarlar, Romenler girdiği gibi, Kürtler de giriyor.
5 Temmuz 2006 tarihinde Parliamentary Assembly of the Council of Europe (Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi) tarafından İngilizce ve Fransızca basılan belgelerde, aynen şöyle denilmektedir:
“Hurriler’in mevcut Kürt kültürüne olan temel mirası, dîn, mitoloji, dövüş sanatları ve hatta genetik alanında kendini göstermektedir. Kürtçe aşiret, topolojik ve şehir adlarının yaklaşık üçte ikisi de muhtemelen Hurri kökenlidir: Buhtan, Talaban, Celalî, Barzan, Mardin, Ziwiya ve Dinawar bunlardan birkaçıdır. Bugünkü İran’ın Mannaean’leri ve güneydeki Lullus gibi sonraki Hurri hanedanlarının sanatında mevcut olan mitolojik ve dînî semboller, kısmen, bugün daha iyi bilinen eski Kürt dînî Ezdaîlik’te hâlâ gözlemlenebilenleri temsil etmektedir. Alevîlik, Ézidîlik ve Yarsanizm (Ehl-i Hakk) gibi mezheplerde de.
Kürtler tarafından geleneksel olarak vücûtlarını süslemek için hâlâ kullanılan birçok dövme motifi, Hurri heykelciklerinde görülenlerin kopyalarıdır. Yılan, güneş diski, köpek ve tarak motiflerinin birarada kullanıldığı kombin de bunlardan biri. Aslında bu Hurri dövme motiflerinden bazıları Ézidî Kürtler’in dînî süsleme sanatlarında da mevcuttur.
Hititler dağ topluluklarını sadece marjinal olarak etkilerken, Mittaniler bölgeye yerleşmiş ve yerlileri kayda değer birçok alanda, özellikle düğümlü kilim dokumacılığının tanıtılmasında etkilemiştir. Mittaniler tarafından tanıtılan ve Asur zemin oymalarında tanınan kilim tasarımları bile Kürt kilim ve halılarının ayırtedici özelliği olmaya devam ediyor. Modern mina-xani ve xwar-sux benzeri stiller temelde yaklaşık 3000 yıl önce Asurlular’ın tasvir ettikleri ile aynıdır.
Çağdaş Kürt kültürünün neredeyse her yönü, Aryan üst yapısı genellikle oldukça yüzeysel olan bu devâsâ Hurri altyapısına kadar takip edilebilir.
Kürtler’in Aryanlaştığı zamandan çağımızın 16. yüzyılına kadar Kürt kültürü, yeni imparatorlukların, dînlerin ve göçmenlerin ortaya çıkmasına rağmen temelde değişmeden kaldı. Kürtler esasen eski Hurri dîni olan Ezdaîlik’in takipçileri olarak kaldılar ve bazı dilbilimcilere göre, Ortaçağ İslamî kaynaklarının Pehlevî olarak adlandırdığı bir İran dili konuşuyorlardı. Pehlevî dili günümüzde Kürtçe’nin Goranî ve Dımılî (Zaza) lehçelerinde varlığını sürdürmektedir. Diğer dilbilimciler, Kürtçe’nin Partlar, ‘Avesta dili’ (Zerdüşt’ün kitabı) ve Med dili gibi diğer eski dillere daha yakın olduğunu öne sürüyorlar. Sadece Kürtler’in Lur’a başkalaşımı yoluyla Güney Zağros’un kaybedilmesi ve Kürtler’in Elburz, Kafkaslar ve Pontus dağlarına yayılması dikkate değer olaylardır.” (3981)
Bugün Kürdistan’da pekçok Kürtçe şehir ve köy isimleri, Hurri kökenli Kürtçe isimlerdir. Ayrıca kamuoyunda yakından bilinen birçok Kürt aşiretinin ismi de Hurri kökenlidir.
Hurriler, Kürtler’in ve onların bazı küçük etnik komşularının Aryan öncesi atalarıdır. O zamanlar Kürt dağları, Hurri topraklarının açık ara en büyük bölümünü oluşturuyordu ve yaklaşık 3000 yıl boyunca bu toplumun kalbini barındırıyordu. Hurriler’in kültürü ve insan mirası, Kürdistan’da varlık gösteren önceki ve sonraki tüm diğer halklarda ve kültürlerde hâlâ izlerini korumaktadır. (3982)
Hurriler üzerine değerli çalışmaları bulunan Alman antik tarihçi Gernot Wilhelm (1945 – halen hayatta), tüm Hurri tarihini ve insanlık mirasını “The Hurrians” (Hurriler) adlı sadece 132 sayfalık muhteşem bir eserde özetliyor. Yazarın haklı olarak “giriş” dediği kitap, temel olarak Hurriler üzerine kısa ve öz bir el kitabıdır. Hurriler’e aşina olmayanlar için mükemmel bir girişle başlar ve tarih, toplum, ticaret, dîn, mitoloji, halk kültürü, dil ve edebiyat bölümleriyle devam eder. Ayrıca Diana Stein (? – halen hayatta)’ın sanat ve mimarlık üzerine açık ve bilgilendirici bir bölümünü de içeriyor. (3983)
Finlandiyalı saygın bir bilim adamı olan ünlü filozof, teolog ve dînler tarihi uzmanı Uuras Saarnivaara (1908 – 98), dînler tarihini kaleme aldığı kıymetli eserlerinde, “Komşuları Persler gibi Aryan ırkına mensup olan günümüz Kürtleri, eski Hurriler’le hemen hemen aynı bölgede yaşıyorlar. ‘Hurri’ ve ‘Kurd’ isimleri de birebir benzemektedir. Eski Hurriler muhtemelen günümüzdeki Kürtler’in ataları idiler” demektedir. (3984)
“Middle East Realities: A Guide to Understanding” (Ortadoğu Gerçekleri: Anlama Rehberi) adlı eserde ise şöyle denilir: “Kürtler, Zağros Dağları’nın kuzeybatı bölgesi ile Toros Dağları’nın doğu kısmı arasında bulunan yerli bir halktır. Bugün bu kabaca Türkiye’nin doğusu, kuzey Suriye, kuzey Irak ve İran’ın kuzeybatı kısmına tekabül eder. Kürtler’in etnik kökenleri, Anadolu ve Mezopotamya kökenli eski bir halk olan Hurriler’e ve erken bir İran halkı olan Medler’e kadar takip eder.” (3985)
En büyük ve en etkili Hurri ulusu, Kürtçe konuşan Mittani Krallığı’ydı. Hitit İmparatorluğu’nun Anadolu’daki nüfûsu büyük bir Hurri kimliği içeriyordu ve Hitit mitolojisinde önemli bir Hurri etkisi var. Kısa sürede Sümer – Akkad yüksek kültürünün etkisi altına girdiler ve bu kültürün Suriye’ye ve Anadolu’ya, örneğin Hititler’e aktarılmasında önemli bir rol oynadılar. Erken Demir Çağı’na gelindiğinde Hurriler yavaş yavaş dağılmaya ve kaybolmaya başladılar. Kalıntıları, Urartu Krallğı’nı oluşturan halk tarafından devam ettirildi. (3986) Kayseri (Mazaka) yakınlarında yer alan Kültepe’de bulunan çivi yazılı belgelerde çok sayıda Hurrice belgeye rastlanmıştır. Bu belgelerde Hurrice sözcükler bulunması, bu dönemde Hurriler’in Anadolu’da etkilerini sürdürdüklerini göstermektedir. (3987)
Tarımcı teknoloji Kürdistan’da icad edildikten neredeyse 3000 yıl sonra, buradan bugünkü Batı Anadolu’ya yayıldı. (3988)
Hurri Kürtleri tarafından kurulan önemli uygarlıklar arasında Anadolu’da kurulan Hitit Kürt Uygarlığı (M. Ö. 1650 – M. Ö. 1178) ile Mezopotamya’da kurulan Mitanni Kürt Uygarlığı (M. Ö. 1500 – M. Ö. 1300) ve Urartu Kürt Uygarlığı (M. Ö. 860 – M. Ö. 590) zikredilebilir. (3989)
Hitit dilinin Anadolu’da M. Ö. 20. – 12. yy’lar arasında yer aldığı bilindiği için, Hititler’in atalarının M. Ö. 2000’den bir süre önce Anadolu’ya geldikleri varsayılmaktadır. (3990) Hititler’in Tunç Çağı’nda Anadolu’ya gelişi, ya fetih yoluyla ya da kademeli asimilasyon yoluyla yerli bir kültürle (bu durumda önceden var olan Hattiler ve Hurriler üzerinden) kaynaşması ile olmuştu. (3991) Bölgeye hareketleri, M. Ö. 1900 civarında bir Yakındoğu kitlesel göçünü başlatmış olabilir. O zamanlar Orta Anadolu’daki baskın yerli sakinler, Kürt Hurriler ve Hattiler’di. Bölgede ayrıca Erken Asur döneminden kalma Asur kolonileri vardı. Hititler çivi yazısı yazısını Yukarı Mezopotamya’nın Asurlu konuşmacılarından almıştır. Hititler’in, M. Ö. 18. yy’ın ortalarında Eski Asur İmparatorluğu’nun çöküşünün ardından devletlerini kurmaları, burada yer alan bazı metinlerden de anlaşılacağı gibi, biraz zaman aldı. Birkaç yüzyıl boyunca, genellikle çeşitli şehirlerde merkezlenen ayrı Hitit grupları vardı. Ancak daha sonra, merkezi Hattuşaş (bugünkü Boğazköy)’ta bulunan güçlü yöneticiler, bunları biraraya getirmeyi ve Hitit Krallığı’nı kurmak için Anadolu’nun büyük bölümlerini fethetmeyi başardılar. (3992)
Pekçok bilimsel kaynakta ve akademik çalışmada, Hititler’in Kürt oldukları ve Kürtçe konuştukları net biçimde belirtilmiştir. Onlardan bazılarını aşağıda dipnot olarak sunuyorum. (3993)
Üçü aynı etnik kökene sahip ve Kürt olan Hititler, Mittaniler ve Medler, aynı dili konuşuyorlardı. (3994) Bunlardan Mittaniler bugünkü Kuzeybatı Kürdistan’da, Hititler ise İç Anadolu’da devletlerini kurdular ve iki devlet komşu idi. (3995)
Batılı akademik çevrelerin ve bilimsel kaynakların yazdığına göre, tıpkı İran’daki Gutiler ve Medler ile Anadolu’daki Hititler gibi, Kassitler de Kürt’tür. (3996) Hititler’in konuştuğu dil, Hint – Avrupaî Kürtçe’nin ilk örneğidir ve öz Kürtçe’dir. Kürtler, minimum 5000 yıldır bu topraklarda yaşıyorlardı ve Hititler, İranî bir dil konuşan ilk Kürtler’dir. Bu kaynaklarda belirtildiğine göre, Anadolu’daki Hititler gibi Kassitler de Kürt’tür ve Kürtçe’nin bu İranî hali, bugünkü İran Kürdistanı’nın Loristan bölgesinden (günümüzde Şiî Kürtler’in yaşadığı il) Hititler’e ve Kassitler’e geçmiştir. (3997)
Kürtler Milat’tan Önce dînî inançlar konusunda Zerdüştîlik ve Mitraizm geleneğini takip etmiştir ve bu akidevî çizgi, olduğu gibi Kürdistan’daki Kürtler’den Anadolu’daki Kürtler’e yani Hititler’e geçmiştir. (3998) Bunun, şaşıracaksınız ama, hakikaten arkeolojik kanıtları da bulunmuştur. 5 Kasım 2017 tarihinde Amasya yakınlarındaki Oluz (Toklucak) köyündeki antik yerleşim yeri Oluzhöyük’te yapılan kazılarda Kürdistan menşeli Zerdüştîlik dîninin kalıntıları bulundu. Oluzhöyük’te Zerdüştî yerleşimi keşfedilirken Anadolu’nun dînler tarihini değiştirecek önemli bulgulara da ulaşıldı. Zerdüştîlik’in tarihi yeniden yazılacak çünkü 2500 yıllık buluntuların İran’da bile olmadığına dikkat çekildi. Bugüne dek yanlışlıkla İran kökenli olduğuna inanılan Kürdistan kökenli Zerdüştîlik dîninin Kürdistan’dan doğudaki İran’a ve batıdaki Anadolu’ya eşit ölçüde yayılmış olabileceği ortaya çıktı. Ancak Kürt peygamber Hz. Zerdüşt (as)’ün tebliğ ettiği dînin Kürdistan’ın doğusundaki İran coğrafyasında sayısız izleri ve kalıntıları varken, Kürdistan’ın batısındaki Anadolu coğrafyasında bugüne dek herhangi bir izine rastlanmamıştı. Fakat Amasya’da bulunan izler, tarihe ışık tutacak nitelikte. Amasya’da İran’daki Zerdüştî tapınaklarından daha eski bir geçmişi olan buluntulara rastlandı. (3999) Oluzhöyük’te ele geçen buluntular, Zerdüştîlik dîni ve ateş kültünün erken dönemlerinin anlaşılmasının yanısıra Kubaba tapınımı hakkında yeni ve çok önemli bilgiler sunuyor. (4000)
Mitraizm ve İşrakîlik alanında uzman olup Kürtler’deki felsefe geleneği konusunda donanımlı Kürt düşünür ve yazar Gürgün Karaman (1976 – halen hayatta), antik dönemde Kürtler arasında iki temel inancın yaygın olduğunu ve bunların Mitraizm ve Zerdüştîlik olduğunu belirterek, “Mitraizm dînsel bir inanç, Zerdüştîlik ise dînî – felsefî bir akım olarak karşımıza çıkar. Zerdüştîlik ve Mitraizm arasındaki ilişki bakımından hangisinin öncelikli olduğu bilim insanları arasında tartışma konusudur” demektedir. Tarihsel verilere göre, Zerdüştîlik’in Mitraizm’den sonra var olduğuna işaret eden Karaman, “Bu iki akımdan, önce M. Ö. 3000’li yıllarda Anadolu’da Tunç Çağı’nı başlatan ve Kürt coğrafyasında da var olan Luviler’in yani ‘Güneşin İnsanları’ (Işık İnsanları)’nın varlığı, bu tarihsel süreklilik hakkında bize bir fikir vermektedir” değerlendirmesinde bulunmakta. Luviler’e ait arkeolojik çalışmaların Mersin (Zefirya) çevresinde yoğunluklu olarak yapılmakla birlikte haklarında çok az somut veri bulunduğunu hatırlatan sevgili Gürgün Karaman, “Luviler’in, ‘Güneş İnsanları’ olarak Mitraizm ve Zerdüştîlik’le olan ilişkisi bağlamında rasyonel veriler olmamakla birlikte aralarındaki etkileşimin bir süreklilik içerdiği noktasında çıkarımlar yapmak mümkündür” diyor. Antik temeller açısından Kürtler’de Mitraizm ve Zerdüştîlik’in, iki dînî – felsefî yönelim olarak karşımıza çıktığına vurgu yapan kıymetli araştırmacı Gürgün Karaman, “Bu antik temeller, bugün için bile hâlâ Kürtler’in belleklerinde ve yaşam pratiklerinde varlıklarını devam ettirmektedir” tespitinde bulunuyor. (4001)
Sevgili Gürgün Karaman’ın verdiği bilgilere göre, Mitra isminin geçtiği en eski yazılı kaynak, M. Ö. 14. yy’ın sonlarına ait olan bir antlaşma metnidir. Hititler’le Mitanniler arasında gerçekleşmiş olan bu antlaşmada Varuna, Mitra ve Nasatyaslar adına yemin edilmiştir. (4002)
Anadolu uygarlıkları konusunda uzman olan ve bu alanda kıymetli eserler de bırakmış Filistin doğumlu Türk arkeolog ve yazar Ekrem Akurgal (1911 – 2002), Hitit ve Mısır uygarlıklarını, dönemin iki süper gücü olarak niteler. (4003) “Kürtler, gerçekten M. Ö. 13. yy’lara ait Mısır topraklarında tasvirlerini gördüğümüz Hatti askerlerine çok benzerler” diyen (4004) Akurgal’a göre, “Hititler’in Türk olmadıkları kuşkusuzdur. Ancak Anadolu’nun diğer kavimlerinde ve birçok yöresinde katıksız diyebileceğimiz Hititler bugün halen yaşamaktadırlar.” (4005) Sevgili Akurgal bunların kim olduklarını belirtmemiş ama biz bir tahmin yürütebiliriz: Mâlumunuz Anadolu’da Türkler haricinde Japonlar, Malaylar, Kızılderililer, Eskimolar, İskoçlar ve Portekizliler yaşadığı için, bunlardan biri olmalı.
Antik dönemdeki bir uygarlık Kürt olduğunda, genelde bilim çevreleri, garip (ve mânâlı) bir şekilde, onların “nereden geldiklerinin belli olmadığını” söylerler. Dahası, “nereye kaybolduklarının da bir sır olduğunu” söylerler. Tuhaf gerçekten! Muhtemelen yaşam olan bir gezegen keşfedip oraya gitmişlerdir.
Kürt araştırmacı ve yazar Muazzez Hêja Baktaş (1973 – halen hayatta), şu harika tespitte bulunmaktadır: “Anlı şanlı ne kadar arkeolog ve tarihçi varsa – hem geçmişte hem de şimdi yaşayanların – Sümerliler, Akkadlar, Hititler ve daha birçok kadim Mezopotamya halkıyla ilgili ‘mutabık’ oldukları tek bir nokta vardır. O da; bu halkların birdenbire nereden ortaya çıktıklarını kesinlikle bilmiyorlar ve daha da komik olanı ‘tarih sahnesinden’ nasıl silindiklerini de bilmiyorlar. Hadi ortaya çıkışlarını çözemediniz de yüzyıllarca devâsâ imparatorluklar kuran bu kadim halklara sonra ne olduklarını neden çözemiyorsunuz?… Tarihteki ilk imparatorluklardan biri olan ve dünyada ‘demokrasinin’ ilk temsilcileri sayılan Hititler’in nereden Anadolu’ya geldikleri hâlâ tartışmalı bir konudur. Kimi Kafkasya’dan, kimi Trakya’dan, kimi de Karadeniz tarafından Anadolu’ya geldiklerini iddia ederek kendince ‘bilimsel’ yorumlar yapmaktadırlar. Hiçbirinin aklına hemen yanıbaşlarındaki Kürtler’e bakmak gelmiyor. Kürdistan nasıl her platformda ‘haritalardan’ ve ‘zihinlerden’ silindiyse, konu Mezopotamya’nın ilk uygarlıkları olunca da ne yazık ki silinmektedir. Bu ‘zihinsel’ silinme dört egemen devlet politikasını sadece belirlememekte, aynı zamanda bütün geçmiş ve şimdiki yabancı bilim insanlarını da etkilemektedir. İddiâ ediyorum: 1800’lerin ortalarında başlayan ‘Mezopotamya’nın keşfi’ sürecinde ister Güney ister Kuzey Mezopotamya’da araştırma yapan, kazı yapan ya da tarihe kafa yoran hiç kimse ne Kürtçe biliyordu ne de zahmet edip öğrenme gereği bile duydular. Bu yüzden dünya tarih yazımı hem hatalı hem de oldukça gecikmeli yazıldı, yazılmaya da devam ediliyor.” Hititler diye bir kavmin olmadığını, hiçbir yerde ve tablette “Hitit” kelimesinin geçmediğini hatırlatan Baktaş, “Bu tamamen Eski Ahit’te yani Tevrat’ta geçen bir kelimenin yanlış tercümesi sonucu bilim adamlarının ‘uydurdukları’ bir isimdir. Tevrat’ta ‘Het Oğulları’ diye bahsedilen Hititler Fransızca’ya ‘Heteen’ diye geçer ve oradan evrilerek ‘Hititler’e dönüştürülür. Atatürk daha da ‘devrimci’ davranıp onları ‘Eti’ diye nitelendirerek sözümona Türk olduklarının iddiâ eder. Yani şimdi Hititler’in yaşadığı dönemde komşuları kimlerdi? Doğu’da Hurriler, Güney’de ise Mittaniler ve Güneydoğu’da Asurlular… İnsaf yani Orta Asya’da o sıralar muhtemelen çadırı bile keşfetmemiş olan Türkler’in ‘Hititler’in ataları’ olduğunu iddiâ edenlere birşey diyen yok da ben o dönemde en azından kendilerine ‘Hattiler’ diyen ve Kürtçe yazıp konuşan Hititler’in Kürt olduklarını iddiâ etsem en basitinden bizim Kürtler tarafından bile ‘milliyetçilikle’ suçlanacağım he…” diye yakınıyor, haklı olarak. (4006)
Kendilerine “Hatti” diyen ve ülkelerine “Hattiler’in Ülkesi” adını veren, en önemli krallarına bu isimlerle hitap eden Hititler’e bari kulak verilmesi gerektiğini söyleyen sevgili Muazzez Hêja Baktaş, “Hattuşa’da yani Hattiler’in başkentinde ortaya çıkan yaklaşık 25.000 tabletin yarısından fazlası Hurrice yazılmıştır. Yani bildiğimiz Kürtçe” diyor. “Hitit Tabletleri”nin hâlâ da tam çözülmemesinin tek sorumlusunun Türkler olmdığını, bu suçun ve inkârın en önemli ilk ortaklarının önce Almanlar, sonra Fransızlar ve akabinde ise bütün dünya bilim insanları olduğunu dile getiren Baktaş, şunları söylüyor: “Hitit Tabletleri’nin Kürtçe olduklarının ortaya çıkması bütün dünyayı ‘şok’ edecekti ve özellikle de Türkler’i. Evet ‘şok oldular’, günümüzde yaşayan Kürtler’i nasıl inkâr etme yoluna gittilerse aynı şeyi Hattiler’e de yaptılar… Bakın ilk çıkan tabletler katır sırtlarında kervan kervan taşınarak önce Ankara’ya sonra da Berlin’e götürülür. Türkiye’de kalan tabletler sizce nerededir? Hepsi de Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin depolarında “sözde koruma” amaçlı tutulmaktadır. Peki neden koruyorlar, daha doğrusu neyden koruyorlar? İşte o tabletlerin hepsi Hurrice’dir yani Kürtçe’dir. Ve orada Kürtler’in bütün gelenek ve görenekleri, eski dilleri, eski dînleri ve dünyaya ait eski ne kadar ‘ilk’ varsa hepsi oradadır. Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin deposu baştan sona Kürdistan kokmaktadır. Bakın net olarak yazacağım. Eğer meşhur Kadeş Antlaşması’nın Mısır’daki kopyaları bulunmasaydı Hattuşa’da bulunan kopyası bile dünya ile paylaşılmayacaktı. Peki ne var bu tabletlerde? Kan dâvâları var bu tabletlerde… Başlık parası var bu tabletlerde… Dünyanın ilk parlamentosu olan Hattiler’in Pankuş Parlamentosu’nun tutanakları ve kanunları var bu tabletlerde… Mısır Firavunları ve Hattiler’in akraba oldukları var bu tabletlerde… Hurrice şarkılar ve geniş bir müzik arşivi var bu tabletlerde… Dünyanın ilk notalarının Hatti icadı olduğu var bu tabletlerde… Hattiler’in aslının Hurriler olduğu ve Hurriler’in de Kürt oldukları var bu tabletlerde… Batı Kurdistan’da yer alan Mittanniler’in Hattiler’le aynı soydan geldikleri var bu tabletlerde… Veba hastalığı ile çekirge istilâları var bu tabletlerde… Hattiler hastalık ve kuraklıktan ‘kırılırken’ Mısırlılar’ın ve Mittanniler’in kervan kervan tahıl gönderdikleri var bu tabletlerde… Peki ne oldu Hattiler’e? Anlı şanlı arkeologlar ve tarihçiler bir türlü işin içinden çıkamıyorlar. Hadi nereden geldiklerini bulamadınız, bari nereye gittiklerini bulun!… Cevap veriyorum: Hiçbir yere gitmediler, hâlâ buradalar. Onlar bizim atalarımız, biz de onların torunlarıyız.” (4007)
Muazzez Hanım’ın da belirttiği gibi, Hitit krallarının isimlerine ve kendilerini nasıl tanımladıklarına bakmak bile, onların Kürt kimliğini görmek için yeterlidir. Örneğin ünlü Hitit Kralı I. Suppiluli-u’ma (iktidar yılları M. Ö. 1355 – M. Ö. 1322)’nın ismine bakalım. “Suppiluli-u’ma” ismi, Hititologlar ve dilbilimciler tarafından Hititçe’den şöyle tercüme edilmiştir:
suppi → saf, temiz, beyaz
luli → çeşme, kaynak, suyun çıktığı yer
u’ma → bizim …imiz (birinci çoğul şahıs iyelik zamiri) (4008)
Bu bildiğimiz Kürtçe’dir. Halen dahi Kürtler’in konuştuğu Kürtçe’den başka birşey değildir. Şimdi günümüz Kürtçe’siyle beraber bakalım:
Hititçe: suppi → anlamı: “saf, temiz, beyaz” → günümüz Kürtçe’sinde: sıppi
Hititçe: luli → anlamı: “çeşme, kaynak, suyun çıktığı yer” → günümüz Kürtçe’sinde: lule
Hititçe: u’ma → anlamı: “bizim …imiz” (birinci çoğul şahıs iyelik zamiri) → günümüz Kürtçesi’nde: ê’ma
Gördüğünüz gibi, Hititçe denilen dil aslında Kürtçe’den başka birşey değildir. Hitit kralının kullandığı isim olan Hititçe “Suppiluli-u’ma” ifadesi günümüz Kürtçe’sinde “Sıppilule-ê’ma” şeklinde. Yani tamamen aynı.
Yine diğer Hitit kralları I. Hattu Şili (iktidar yılları M. Ö. 1640 – M. Ö. 1620) ve I. Mur Şili (iktidar yılları M. Ö. 1620 – M. Ö. 1590)’nin isimlerine de bakalım. Bu isimler, Hititologlar ve dilbilimciler tarafından Hititçe’den şöyle tercüme edilmiştir:
hattu → gelmek, getirmek
mur → ölüm
şili → yağmur (4009)
Hitit krallarının isimleri (sıfatları) olan “Hattu Şili” ifadesi “Yağmur Getiren” anlamına, “Mur Şili” ifadesi de “Ölüm Yağdıran” anlamına gelmektedir.
Gördüğünüz gibi, bunlar öz be öz Kürtçe kelimelerdir ve Hititçe denilen dil aslında Kürtçe’den başka birşey değildir. Binlerce yıldır hiç bozulmadan kalmış bu kelimeler Kürtçe’de halen aynı şekildedir. Şimdi günümüz Kürtçe’siyle beraber bakalım:
Hititçe: hattu → anlamı: “gelmek, getirmek” → günümüz Kürtçe’sinde: hatın
Hititçe: mur → anlamı: “ölüm” → günümüz Kürtçe’sinde: mır
Hititçe: şili → anlamı: “yağmur” → günümüz Kürtçesi’nde: şıli
Alman tarihçi, gazeteci ve yazar Ferdinand Hennerbichler (1946 – halen hayatta), her ikisi de Kürt devletleri olan Hitit Kralı I. Suppiluli-u’ma ile Mittani Kralı I. Şattiwazza (iktidar yılları M. Ö. 1350 – M. Ö. 1320) arasındaki yazışmalarda “Kurda” nitelemesinde bulunduklarını ve birbirlerine “Kurda” dediklerini belirterek, bu “Kurda” ifadesinin direk “Kürt” (Kürtçe’de “Kurd”) anlamında olduğunu söylemektedir. (4010) Alman bilim insanı, akademik çalışmalarıyla Hititler’in de tıpkı Hurriler, Mittaniler, Gutiler ve Urartular gibi Kürt olduklarını bilimsel olarak net biçimde ortaya koymaktadır.
Hititçe ile günümüzdeki Kürtçe arasında bir karşılaştırma yapıldığında, zaten ikisinin aynı dil olduğu hemen farkedilecektir.
İşte ilginize Hititçe – Kürtçe Sözlük:
KELİME | HİTİTÇE | KÜRTÇE |
beni, bana | mu | mı |
seni, sana | ta | te |
kulak | gestug | guh |
ve | nu | û |
ayak | pae | pa, pê |
geliyorsun | tia | têi |
öküz | gud | ga |
giysi | waşpêş | berpêş |
yürüyüş | maş | mêş |
beyaz | suppi | sıppi |
öldürmek | kuên | kuştın |
bıçak | kuer | kêr |
bolluk | purilli | pıri |
biraz | hınk | hnek |
ihtiyar | karuli | kal |
gözbebeği | titika | tıtıka çav |
kemik | hastiyan | hesti |
arkadaki | pazi | paşi |
yukarı | sara | seri |
üzüm | murri | tûri |
o (üçüncü tekil şahıs) | apa | ewa |
yangın | şıwat | şevat |
iki (2) | da | dû |
sen | ti | tû |
karın | zık | zık |
ekmek | ninda | nan |
ölüm | mur | mır |
yağmur | şili | şıli |
arpa | şe | ce |
gün ışığı | tiua | tav |
çocuk | zari | zari |
git | hari | here |
yer | ebani | bani |
yıl, sene | sale | sal |
boru | luli | lulık |
geçmiş | katani | katen |
yürüyüş | mas | mas, mês |
akraba | hasmi | xızm |
kil | purut | pûrud |
yıldız | haster | hêstrık, stêrk |
koymak | dai | dayin |
biliyorum | şakkahi | dızanım |
sen biliyorsun | ti şakki | tû dızani |
ayrılmak, terketmek | tarna | berdan |
ağaç | taru | dar |
yalnız | tenê | tenê |
Herkese tek başıma yemek verdim | Nin da gışati tenê | Nin da gıştiyan tenê |
Şimdi yemek verdim | Nu nin da | Nû nin da |
içecek | wetar | wexar (4011) |
İmdi, yukarıdaki sözlüğe “sözlük” bile denebilir mi? Denemez çünkü “sözlük”, iki ayrı dil arasında olur. Hititçe ile Kürtçe’nin aynı dil olduğu, daha doğrusu 19. – 20. yy’da “Hititçe” olarak isimlendirilmiş olan bu dilin Kürtçe’nin tâ kendisi olduğu apaçık ortada değil mi?
Batılı ve Doğulu bilimsel ve akademik çevreler Kürtler’le ilgili herşeyi “görmezden gelerek”, resmî Türk devlet anlayışı ve bunun ürünü Türk tarihçiler ve araştırmacılar da Kürtler’le ilgili herşeyi “inkâr ederek”, nasıl murad ediyorlarsa öyle bir tarih yazmaya devam etsinler bakalım, nereye kadar?
Allah büyük! Kürtler’in ısrarlı biçimde yok sayılarak süregelen ve devam eden bu küfür ve tuğyan halinin de bir gün sonu gelecektir, elbette.
İnkâr ve körlüğe dayalı bir tarih yazımı olmaz. Yazılsa bile bunun adı bilim olmaz. Kürtler’in ısrarlı biçimde yok sayılarak, tarihleri ve yaptıkları kasıtlı biçimde görmezden gelinerek hatta inkâr edilerek yapılan bir tarih yazımının bilime de insanlığa da hiçbir faydası olmayacaktır.
İnsanlık tarihi ve dînler tarihi, inkârcı ve yok sayıcı tarih yazımından uzak, bir milletin veya bazı halkların varlığını görmezden gelen, onları yok sayan, hiç yoklarmış gibi anlatan ırkçı, şovenist, barbar ve talancı yaklaşımdan uzak bir şekilde, kimseyi inkâr etmeden, kimseyi yok saymadan, doğru ve olması gerektiği gibi anlatılmalıdır.
Bilimsel olan budur. Ayrıca ahlakî olan da budur. Bilimin asıl ilkesi bu dürüstlük ve hakkaniyet olduğu gibi, Tanrı’nın bize dikte ettirdiği ahlakî ilkeler de bunu gerektirir, böyle davranmayı gerektirir.
Normalde buraya kadar konuyu bitirmemiz gerekiyordu ama bırakın bitirmeyi, konuya hiç başlayamadık bile. Zirâ bu kitapta bizim konumuz “Hititler’de dîn ve yaratılış inancı” ve Hititler’le alakalı olarak bizi ilgilendiren tek yönleri bu. Ama Hititler’den bashederken onların Kürt olduğunu belirttik ya, artık bundan sonra bütün zamanımızı harcayıp, onlarca kaynak tarayıp onların Kürt olduklarını kanıtlamamız gerekiyor. Şayet Hititler Samî, Yunan veya başka birşey olsaydı, bu zahmete katlanmamıza gerek yoktu, direk belirtir geçerdik ve hemen konuyu anlatmaya başlardık, kimse de “Kaynak, kaynak!” diye başımızın etini yemezdi. Ama Kürt olduğunu belirtirseniz, hemen konuya geçemezsiniz, o dediğinizi ispatlamanız gerekir. İşte böylesine mikrop bir dünyada yaşıyoruz, maalesef.
Aslında ne zamanki geçmişte yaşamış herhangi bir peygamberin veya geçmişteki bir uygarlığın Kürt olduğunu söylediğimde hemen “Kaynak, kaynak!” diye başıma vurmakla, içlerinde saklı tuttukları Kürt düşmanlığını açığa vuruyorlar. Çünkü bu reflekslerinin sebebi ve tek sebebi, “iyi” olan, “güzel” olan, “mukaddes” olan bir şeyi Kürtler’e yakıştıramama durumudur. Bir uygarlığı, bir devleti, bir peygamberi Kürtler’e yakıştıramadıkları için böyle agresifleşiyorlar. Tek sebep budur.
Gözünüzü “kaynak” doyursun! Alın size istediğiniz kadar kaynak…
Hititler’in Kürt olduklarını bilimsel, tarihsel ve filolojik delilleriyle ortaya koyduktan sonra, şimdi Hitit Uygarlığı’nı ve Hititler’deki dîn ve yaratılış inancını anlatmaya başlayabiliriz.
– devam edecek –
DİPNOTLAR:
(3964): Seyfi Öngider, Mustafa Kemal’in Saati: Atatürk’süz Bir Türkiye Nasıl Olurdu?, Aykırı Yayıncılık, İstanbul 2013
(3965): İsmet Berkan, Dersim’in Yetim Kız Çocukları Neden Asker Ailelerine Evlatlık Verildi?, Hürriyet Gazetesi, 25 Kasım 2011, https://www.hurriyet.com.tr/dersim-in-yetim-kiz-cocuklari-neden-asker-ailelerine-evlatlik-verildi-19321980
(3966): Kâzım Karabekir, Kürt Meselesi, yayına hazırlayan: Faruk Özerengin, s. 10 – 11, Emre Yayınları, İstanbul 1995
(3967): Ümit Yazıcıoğlu – İbrahim Sediyani, Kafkasya Tarihi ve Dağlık Karabağ’daki Son Gelişmeler, Ethem Değer Kalêsorro, Rodin Media, 2 Ekim 2020, https://www.youtube.com/watch?v=1GGlt1OQOco
(3968): Konfrontation und Kooperation im Vorderent Orient, cilt 14, Fabian Richter, “Identität, Ethnizität und Nationalismus in Kurdistan”, s. 14, LIT Verlag, Münster 2016
(3969): age, s. 47
(3970): Dünyadaki tüm ansiklopedilerde “Hitit Uygarlığı” maddesi
(3971): Bkz. Elinzideki bu kitabın daha önceki “Hurri Uygarlığı” bölümü
(3972): Ferdinand Hennerbichler, Die Herkunft der Kurden, Peter Lang Verlag, Frankfurt am Main 2010, Almanca orijinalinin PDF’i: https://www.google.de/books/edition/Die_Herkunft_der_Kurden/-7jQvqeBks4C?hl=de&gbpv=1&dq=hurrian+kurds&pg=PA37&printsec=frontcover; Türkçe’sinin PDF’i: https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/319040
(3973): Thomas Bois, The Kurds, s. 10 ve 159, Khayats Publishing, Beyrut 1966
(3974): age
(3975): Encyclopedia Iranica, M. Dandamayev, “Carduchi” maddesi
(3976): Ilya Gershevitch – William Bayne Fisher, The Cambridge History of Iran: The Median and Achamenian Periods, s. 964, Cambridge University Press, Cambridge 1985 / David McDowall, A Modern History of the Kurds, s. 515, I. B.Tauris Publishing, Londra & New York 2004
(3977): Mehrdad R. Izady, The Kurds: A Concise Handbook, s. 74, Taylor & Francis Publishing, Londra & New York 1992 / Martin van Bruinessen, Agha, Shaikh and State, s. 122 ve 373, Zed Books, Londra 1992
(3978): James P. Mallory, In Search of the Indo-Europeans: Language, Archaeology and Myth, Thames & Hudson Publishing, Londra 1989
(3979): Encyclopedia of the Developing World, cilt 1, “Kurds maddesi, s. 922, Routledge Publishing, New York & Abingdon 2006 / Documents, Working Papers – Council of Europe, Parliamentary Assembly: Documents de Séance – Conseil de L’Europe, Assemblée Parlementaire, cilt 2, no 5, s. 42, belge no 11006, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, 5 Temmuz 2006 / Ferdinand Hennerbichler, Die Herkunft der Kurden, Peter Lang Verlag, Frankfurt am Main 2010 / Martha A. Morrison – David I. Owen, Studies on the Civilization and Culture of Nuzi and the Hurrians, Igor M. Diakonoff, “Evidence of Ethnic Division of the Hurrians”, s. 77 – 89, Eisenbrauns Publishing, Winona Lake 1981 / Hamma Mirwaisi, The Abrahamic Religions: The Hidden Secrets of the Judaism, s. 51 ve 185 – 187, CreateSpace Independent Publishing, 2017 / Hamma Mirwaisi, Queen Vashti: The Victim of the Jewish Lord’s Conspiracies, s. 553 – 555, 2017 / Ali Husein Kerim, Hurriler Khurritler Kürtler, Înstîtuya Kurdî ji bo Lêkolîn û Zanîst li Almanya, Hagen 2004 / Lokman I. Meho, The Kurds and Kurdistan: A Selective and Annotated Bibliography, s. 46 – 52, Greenwood Publishing, Westport & Londra 1997 / Mehrdad R. Izady, The Kurds: A Concise Handbook, Routledge Publishing, New York & Abingdon 2015 / Ian Freer, The Pagan Eden: The Assyrian Origins of the Kabbalistic Tree of Life, Axis Mundi Books, Winchester & Washington D. C. 2013 / Stephen Mansfield, The Miracle of the Kurds, Worthy Publishing, Brentwood 2014 / Uuras Saarnivaara, Can the Bible Be Trusted? – Old and New Testament Introduction and Interpretation, s. 168, Wipf & Stock Publishing, Eugene 2007 / Gareth Stansfield, Iraq: People, History, Politics, John Wiley & Sons Publishing, Cambridge & Malden 2007 / Özlem Belçim Galip, Imagining Kurdistan: Identity, Culture and Society, s. 16, I. B. Tauris Publishing, Londra & New York 2015 / Alexander C. Diener – Joshua Hagen, Borderlines and Borderlands: Political Oddities at the Edge of the Nation-State, s. 108, Rowman & Littlefield Publishing, Lanham & Boulder & New York & Toronto & Plymouth 2010 / Oliver James, Middle East Realities: A Guide to Understanding, America Star Books, Maryland 2016 / Soro Hattie, Hourie Syrup, Lulu Publishing, 2017 / Etem Xemgin, Kürdistan’da Mitoloji ve Dînî İnançlar: İslamiyet Öncesi, Doz Yayınları, İstanbul 2005 / Olufolahan Olatoye Akintola, Nations of the World: How They Evolved!, cilt 2, American Bible Society, New York 2020 / Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı, Kaynak Yayınları, İstanbul 1995 / Burhan Kocadağ, Doğuda Aşiretler, Kürtler, Aleviler, s. 13, Ant Yayınları, İstanbul 1992 / Kadri Cemilpaşa, Doza Kurdistan, s. 71, Stewr Basımevi, İstanbul 1969 / Kozad Mohamed Ahmed, The Beginnings of Ancient Kurdistan (c. 2500 – 1500 BC): A Historical and Cultural Synthesis, Ter Verkrijging van De Graad van Doctor aan de Universiteit Leiden 19 Juni 2012, Leiden 2012 / Mehmet Metiner, İnsan Hakları ve Mazlumlarla Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) Kürt Sorunu Forumu, 28 – 20 Kasım 1992, forumun kitaplaştırılmış baskısı, s. 48, Sor Yayıncılık, Ankara 1993
(3980): Encyclopedia of the Developing World, cilt 1, “Kurds maddesi, s. 922, Routledge Publishing, New York & Abingdon 2006
(3981): Documents, Working Papers – Council of Europe, Parliamentary Assembly: Documents de Séance – Conseil de L’Europe, Assemblée Parlementaire, cilt 2, no 5, s. 42, belge no 11006, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, 5 Temmuz 2006
(3982): Lokman I. Meho, The Kurds and Kurdistan: A Selective and Annotated Bibliography, s. 52, Greenwood Publishing, Westport & Londra 1997
(3983): Gernot Wilhelm, The Hurrians, Aris & Philips Publishing, Warminster 1989
(3984): Uuras Saarnivaara, Can the Bible Be Trusted? – Old and New Testament Introduction and Interpretation, s. 168, Wipf & Stock Publishing, Eugene 2007
(3985): Oliver James, Middle East Realities: A Guide to Understanding, America Star Books, Maryland 2016
(3986): Dünyadaki bütün ansiklopedilerde “Hurri” maddesi
(3987): Charles Burney, Historical Dictionary of the Hittites, s. 63, Scarecrow Press, Toronto 2004 / Lois Lawrence Orlin, Life and Thought in the Ancient Near East, University of Michigan Press, Ann Arbor 2007
(3988): Mehrdad R. Izady, Kürtler: Bir El Kitabı, s. 68, Doz Yayınları, İstanbul 2021
(3989): Dünyadaki bütün ansiklopedilerde “Hurri” maddesi
(3990): Guus Kroonen – Gojko Barjamovic – Michaël Peyrot, Linguistic Supplement to Damgaard et al. 2018: Early Indo-European Languages, Anatolian, Tocharian and Indo-Iranian, s. 3, Zenodo, 9 Mayıs 2018
(3991): Gerd Steiner, The Immigration of the First Indo-Europeans into Anatolia Reconsidered, Journal of Indo-European Studies, sayı 18, s. 185 – 214, 1990 / Jaan Puhvel, Anatolian: Autochton or InterloperJournal of Indo-European Studies, sayı 22, s. 251 – 264, 1994
(3992): Winfred P. Lehmann – Jonathan Slocum, Hittite Online – Series Introduction, The University of Texas at Austin – Linguistics Research Center, 12 Nisan 2010, Introduction to Hittite (utexas.edu)
(3993): Encyclopedia of the Developing World, cilt 1, “Kurds maddesi, s. 922, Routledge Publishing, New York & Abingdon 2006 / John Campbell, The Hittites: Their Inscriptions and Their History, cilt 2, s. 272, Nimmo Publishing, Londra 1891 / Robert Greenough, Wonderful Worlds, s. 368 ve 392, Trafford Publishing, Victoria 2012 / Michael Curtis, The Middle East Reader, Omran Yahya Feili – Arlene R. Fromchuck, “The Kurdish Struggle For Independence”, s. 123 – 125, Transaction Books, New Brunswick & Oxford 1986 / Sebastian Maisel, The Kurds: An Encyclopedia of Life, Culture and Society, Behrooz Chaman Ara – Vali Gholami, “Religion” bölümü, s. 49, ABC – CLIO Publishing, Denver & Santa Barbara 2018 / Ferdinand Hennerbichler, Die Herkunft der Kurden, s. 128 – 131, 147, 155 – 160 ve 179 – 180, Peter Lang Verlag, Frankfurt am Main 2010 / Robert Lee Brenneman, As Strong as the Mountains: A Kurdish Cultural Journey, s. 21, Waveland Press, Long Grove 2007 / Liam Anderson – Gareth Stansfield, Crisis in Kirkuk: The Ethnopolitics of Conflict and Compromise, s. 73, University of Pennsylvania Press, Philadelphia 2011 / Gareth Stansfield, Iraq: People, History, Politics, Polity Press, Cambridge 2016 / Norbert Kleinschmidt, Helena, s. 239, Twenty Six Verlag, Norderstedt 2019 / Oliver Aymar, Geschichte des Zaza-Volkes, Oaristys Édition, Paris 2020 / Mehrdad R. Izady, The Kurds: A Concise Handbook, s. 32, 73 ve 250, Taylor & Francis Publishing, Washington D. C. & Bristol & Londra 1992 / Hamma Mirwaisi, The History of the Kurdish People, Independently Published, 2019 / Soro Hattie, Hourie Syrup, s. 657, Lulu Publishing, 2017 / Parameśa Caudhurī, India in Kurdistan, s. 86, Qwality Book Company Publishing, Yeni Delhi 2008 / Burra Gautam Sidharth, The Celestial Key to the Vedas: Discovering the Origins of the World’s Oldest Civilization, s. 82, Inner Traditions Bear Publishing, Victoria 1999 / Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı, s. 70, Kaynak Yayınları, İstanbul 1992 / Faik Bulut, Kürt Dilinin Tarihçesi, s. 38, Tüm Zamanlar Yayıncılık, İstanbul 1993 / Kâzım Karabekir, Kürt Meselesi, yayına hazırlayan: Faruk Özerengin, s. 10 – 11, Emre Yayınları, İstanbul 1995 / Seyfi Öngider, Mustafa Kemal’in Saati: Atatürk’süz Bir Türkiye Nasıl Olurdu?, Aykırı Yayıncılık, İstanbul 2013 / Süleyman Sabri Paşa – Gamze Gayeoğlu, Van Tarihi ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler, s. 43, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1982 / Muazzez Hêja Baktaş, Kürt Uygarlıkları – 1: Hattiler’in Ülkesi (Hititler), Nerina Azad, 1 Aralık 2018, https://www.nerinaazad.cc/tr/columnists/muazzez-baktas/kurt-imparatorluklari-1-hattilerin-ulkesi-hititler / Fatma İzol ile Hitit Kürt İmparatorluğu Üzerine, Ethem Değer Kalêsorro, Rodin Media, bölüm 1, 14 Şubat 2021, https://www.youtube.com/watch?v=DtgEgtHxVe8&t=1178s; bölüm 2, 3 Mayıs 2021, https://www.youtube.com/watch?v=5aseB1fEQeo / bölüm 3, 12 Temmuz 2021, https://www.youtube.com/watch?v=dnzmlPldA10
(3994): Mehrdad R. Izady, The Kurds: A Concise Handbook, s. 73 ve 250, Taylor & Francis Publishing, Washington D. C. & Bristol & Londra 1992 /
(3995): age, s. 32
(3996): Michael Curtis, The Middle East Reader, Omran Yahya Feili – Arlene R. Fromchuck, “The Kurdish Struggle For Independence”, s. 125, Transaction Books, New Brunswick & Oxford 1986
(3997): age, s. 123
(3998): Sebastian Maisel, The Kurds: An Encyclopedia of Life, Culture and Society, Behrooz Chaman Ara – Vali Gholami, “Religion” bölümü, s. 49, ABC – CLIO Publishing, Denver & Santa Barbara 2018 / Hamma Mirwaisi, The History of the Kurdish People, s. 65, Independently Published, 2019 / Gürgün Karaman, Kürtler’de Felsefe Geleneği – Antik Temeller: Mitraizm, Rûdaw, 6 Ekim 2020, https://www.rudaw.net/turkish/opinion/06102020
(3999): Amasya’da Zerdüştîlik Kalıntıları, Anadolu Ajansı, Rûdaw, Sediyani Haber, 5 Kasım 2017, https://www.sediyani.com/?p=19517
(4000): Anadolu’nun Ortasında Zerdüştîlik İzleri, Kazı Başkanı Şevket Dönmez ile Ropörtaj, Nuray Pehlivan, Gazete Duvar, 11 Şubat 2021, https://www.gazeteduvar.com.tr/anadolunun-ortasinda-zerdustluk-izleri-oluz-hoyuk-haber-1512853 / Anadolu’nun Ortasında Zerdüştîlik İzleri: Oluzhöyük, Sediyani Haber, 11 Şubat 2021, https://www.sediyani.com/?p=38348
(4001): Gürgün Karaman, Kürtler’de Felsefe Geleneği – Antik Temeller: Mitraizm, Rûdaw, 6 Ekim 2020, https://www.rudaw.net/turkish/opinion/06102020
(4002): Gürgün Karaman, agm
(4003): Ekrem Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, s. 61, Phoenix Yayınları, Ankara 2015
(4004): Ekrem Akurgal, Anadolu Uygarlıkları, s. 629, Net Turistik Yayınlar, İstanbul 1993
(4005): Ekrem Akurgal, Hatti ve Hitit Uygarlıkları, s. 285 – 286, Phoenix Yayınları, Ankara 2015
(4006): Muazzez Hêja Baktaş, Kürt Uygarlıkları – 1: Hattiler’in Ülkesi (Hititler), Nerina Azad, 1 Aralık 2018, https://www.nerinaazad.cc/tr/columnists/muazzez-baktas/kurt-imparatorluklari-1-hattilerin-ulkesi-hititler
(4007): Muazzez Hêja Baktaş, agm
(4008): Hitit (Hatti) Kralı Suppiluliuma ve Kürtçe Anlamı, Kurdlerintarihi.Blogspot, http://kurdlerintarihi.blogspot.com/2013/08/suppilulima-kurtce-anlam.html
(4009): ags
(4010): Ferdinand Hennerbichler, Die Herkunft der Kurden, s. 128 – 131, Peter Lang Verlag, Frankfurt am Main 2010
(4011): Fikret Yaşar, Kürt Tarihi – 9, Ufkumuz, 1 Temmuz 2010, http://www.ufkumuzhaber.com/kurt-tarihi-9-2551yy.htm / Hitit-Luvi Kürd Dili – Hitit Kürdler (Med), Urartu Hittit Khurrian Karduxî Medes, 19 Ocak 2014, https://www.youtube.com/watch?v=-h7mjre9u84 / Hititçe – Kürtçe Benzerliği, Aryen Kurd, 4 Ocak 2021, https://www.youtube.com/watch?v=IvnjGe7Iwes / Anadolu’nun İlk Büyük Medeniyeti Hititler Gerçekte Kim?, Dağların Ülkesi – Welatê Çiyayan, 14 Mayıs 2021, https://www.youtube.com/watch?v=k06Z9ZSdA0I / Fatma İzol ile Hitit Kürt İmparatorluğu Üzerine, Ethem Değer Kalêsorro, Rodin Media, bölüm 1, 14 Şubat 2021, https://www.youtube.com/watch?v=DtgEgtHxVe8&t=1178s
SEDİYANİ HABER
10 ARALIK 2021
Hz. İbrahîm çû putxanê û bi têvir hemû putên biçûk şikandin û pişt re tevir xiste hûstiyê putê gir/mezin. Gava putperest pê hesiyan û dîtin put hatine şikandin gotin kê put şikandin? Te şikandine, ne? Hz. İbrahîm wiha bersiv da: Ji putê mezin bipirsin. Ma ew li gorî we bi her tiştî nizane û şika her tiştî nabe? Ji wî pirs bikin mile/bila persiva we bide.
Xuyaye tamara brahîmî zîl daye û şên dibe. Têz û teorîyên derewîn ji binî ve dihejîne, puç dike û têvir jî dixe hûstiye derewperesta.
Ya giring gotina rastiyê û pûçkirina derewan e. Dibe ku pêşîyê de hemî li hember derkevin û rastiyê înkar bikin lê zû an dereng dê li hember rastiyê serî bitewînin. Rastî com/hinda nabe, kevn nabe, têk naçe û her tim heye. Dibe ku heya demekê were nixumadin an veşartin lê heta hetayê li pişt ewr namîne û dê teqez rojekê hilwere û mîna rojê şewqa xwe bide her derê. û carekê din dê ezmanê dil û diya me bi hêstrikan bixemile û çavên me dê bi hêstirên/rondikên şabunê ronî bibin. Lewra kî çi dibeje bila bibeje, mile ne xema te be Memoste. Bila rast be û mile ne derew be bila dinya li ser bûçika xwe rabe û rûne, bi kasî serî derzîye jî ne giring e. Enerjiya xwe, tendûristiya xwe û psîkolojiya xwe qet xera meke, ew jibo çand, mîrate, kelepûr, dîrok û hebûna Kurdan mîna zêrî zer e û bi qîmet e.
Bila ji bira me neçe: Carnan xêra herî mezin di nava tiştê li xweşiya me naçe de veşartiye. Lewra neyar dibin sebeba xêrê heger Xwedê bixwaze.
20 yıl önce yazdım…. o kadar uçuk itirazlar…. şimdi artık görülüyor ki hititlerin kurd olduğu kabul görüyor. tebrikler
Kesinlikle Hititler Kurd`tür.
Destê te saxbi.
Ellerine sağlık. Güzel olmuş
Hocam yazını okudum önce çok teşekkür ederim bir daha bana kürt olduğumu hatırlattın bu çabanızı taktir ediyorum ama bu yetmez dünyada ne kadar üniversite var dolaş anlat daha değerli olur bir kıymeti olur
E destê Sediyani saxbe. Mala te ava Sediyani
“Antik dönemdeki bir uygarlık Kürt olduğunda, genelde bilim çevreleri, garip (ve mânâlı) bir şekilde, onların “nereden geldiklerinin belli olmadığını” söylerler. Dahası, “nereye kaybolduklarının da bir sır olduğunu” söylerler. Tuhaf gerçekten! Muhtemelen yaşam olan bir gezegen keşfedip oraya gitmişlerdir.”
Mamoste buna çok güldüm. 🙂
Evet şuan Zaza Kürtleri dedikleri Kürt kesimi Hititlerin torunları dir
Ve soru şu hattaşayi neden terk edip gittiler dağlara ?
Kürtler parçalandı ve tarihlerinin üzerine taraflı , yalan tarih yaziıldı, geçmişteki bir çok halkın bizim tabirimizle kürt olduğunu inkar ederek, bir çok medeniyetin varlığını inkar ediyorlar, bilen bilir