Fransa’nın Domatesi – Türkiye’nin Soğanı ya da Paris’te Aşk – İstanbul’da Belediyecilik

Parveke / Paylaş / Share

 

     (Fransa’nın egemenliği altında olan ve Akdeniz üzerinde yer alan Korsika Adası’nda yayın yapan “Media Corsica” dergisi için kaleme aldığım Fransızca makalenin Türkçe çevirisi…)

     * * *

     “Fransa” denince sizin aklınıza ilk olarak ne gelir?

     Paris, Nantes, Bordeaux, Lyon, Marsilya …

     Başka?

     Korsika, Normandiya, Bretonya…

     Başka?

     Tarihte bolca bulunan “Paris Antlaşmaları”… 1259’da Fransa Krallığı ile İngiltere Krallığı arasında, 1763’te yine aynı taraflar arasında, 1796’da Fransa Krallığı ile Sardunya Krallığı arasında, 1814 ve 1815’te Fransa Cumhuriyeti ile müttefik devletler arasında, 1856’da içinde Osmanlı İmparatorluğu’nun da olduğu 7 devlet arasında, 1898’de Fransa’nın arabuluculuğuyla ABD – İspanya arasında ve 1947’de II. Dünya Savaşı galipleri ile mihver müttefikleri arasında imzalanan antlaşmalar…

     Başka?

     1789 Fransız Devrimi…

     Başka?

     Temmuz 1789 – Ekim 1795 arasında varlığını sürdüren Paris Komünü

     Başka?

     Napulione Buonaparte…

     Başka?

     Göçmen isyanları, sokak direnişleri ve polis barikatları…

     Başka?

     René Descartes, Jean-Jacques Rousseau, Voltaire, Frantz Fanon, Léopold Sedar Senghor, Alexis Carrel, Ali Şeriatî

     Başka?

     1998 Dünya Kupası finalinde Fransa’nın Cezayir asıllı futbolcusu Zeyneddîn Zeydan’ın Brezilya’ya attığı iki tane muhteşem kafa golü…

     Evet, bunların hepsi de Fransa’dır ama hiçbiri “Fransa” denince benim aklıma gelen şey değildir.

     “Fransa” denince benim aklıma ilk gelen şey, domatestir.

     Evet. Şaşırdınız mı? Ama öyle. “Fransa” denince benim ilk aklıma gelen şey, bu lezzetli sebzedir.

     * * *

     Domatese Farsça’da frengî” denir. Kürtçe’de de öyledir. Mutfağımızın vazgeçilmezleri arasında yer alan kırmızı renkli bu sebze İran’a ilk kez Fransa’dan girdiği için “Fransız malı” anlamında “frengî” denmiştir ve sonradan değişmeyip o şekilde kalmıştır. (Tıpkı çok sevdiğimiz turuncu renkli portakal meyvesinin Anadolu’ya ilk kez Portekiz’den gelmesinden ötürü bu meyveye ülkenin “Portugal” olan isminden esinlenerek Türkçe’de “portakal” dediğimiz gibi.)

     Domatese “gucê frengî” diyen İranlılar, çilek için de “tût frengî” derler.

     Yıllık bir bitki olan domatesin (solanum lycopersicum) anavatanı, Latin Amerika ülkesi olan Peru’dur. İlk bulunan türleri kırmızı değil, sarı renkteydi. Kızılderililer’in bulduğu domates, Kızılderili kıtasının işgalinden (1492) sonra Avrupa’ya gemilerle taşındı.

     Önceleri zehirli olduğuna inanıldığı için yenilmeyen domatesi insanlar ancak 19. yy’da yemeye cesaret edebildiler. Zehirli olmadığı anlaşıldıktan sonra mutfaklarda bolca kullanılmaya başlanan domates, 1893 yılında bir mahkeme kararıyla “sebze” statüsü kazandı.

     Peru ve Bolivya’da keşfedilip Meksika’da yetiştirilen ve “insanlık tarihinin en uğursuz tarihi olan” 1492 yılından sonra Avrupa’ya taşınan domates, 20. yy’da Fransa’dan İran’a girdi. Fransa’dan geldiği için de İranlılar ona “frengî” adını verdiler.

     Domates İran’a Fransa’dan girdiği ve Fransa da bir “gâvur memleketi” olduğu için İran’daki mollalar ve ayetullahlar domatesin “haram” olduğuna dair fetvâ verdiler. Sırf Batı’dan geldiği için, yenilmesinin aynen domuz eti ve içki gibi mutlak surette “haram” olduğuna hükmettiler. (Tıpkı ülkemize televizyonun ilk günlerde “gâvur icadı” denilip “haram” olduğuna dair fetvâ verilmesi gibi.)

     Hikâye odur ki, o zamanlar İran’da bir mollanın çok uğursuz ve hayırsız bir oğlu varmış. Babası dîn âlimi olmasına rağmen, kendisi soytarının ve vurdumduymazın tekiymiş. İçki içermiş, kumar oynarmış, zina yaparmış, her türlü haramı işlermiş. Babası elinde kalmış, ne yapsa da söz geçiremiyor ve artık ne yaparsa yapsın – söz dinletemiyeceğini bildiği için – sessiz kalıyormuş.

     Bir gün bu molla, oğlunu domates yerken görmüş. Küplere binmiş tabiî ki. (Eh, ne de olsa en aktüel haram, en çok titiz olunan haramdır.)

     Bu olay molla için bardağı taşıran son damla olmuş. Büyük bir öfke içinde şöyle seslenmiş oğluna: “Oğlum! Bugüne dek ne dediysem tersini yaptın. İşlemediğin günâh, yapmadığın rezalet kalmadı. ‘Oğlumsun, canımdan bir parçasın’ dedim, ses çıkarmadım. İçki içtin, göz yumdum. Kumar oynadın, görmezlikten geldim. Zina yaptın, sesimi çıkarmadım. Ama frengî (domates) yemek? Yoo, yoo! Kusura bakma ama, artık bu kadarına da tahammül edemem. Frengî yemene de göz yumacağımı sanıyorsan, boşuna kürek sallarsın. Buna kesinlikle katlanamam işte.”

     * * *

     Avrupa’ya ilk girdiğinde zehirli olduğuna inanıldığı için yenilmeyen domates, Paris’te erkeklerin, sevdikleri kıza hediye olarak verdikleri bir çiçekti. Domatesin rengi kırmızı ve şekli de kalbe benzediği için, “aşk çiçeği” idi. Tıpkı gül gibi. Domates “sebze” değil, “çiçek” olarak görülüyordu.

     Paris’te erkekler kızlara sevgilerini ve aşklarını ifade edebilmek için domates hediye ederlerdi. Domates aşk demekti, sevgi demekti, tutku, bağlılık ve muhabbet demekti.

     “Paris” demişken…

     Paris’in semtleri ayrı ayrı isimler taşımazdı. Paris’in 20 adet semti vardır ve isimleri “1. Paris”, “2. Paris”, “3. Paris”, “4. Paris…” şeklinde idi.

     Paris’in merkezinin bulunduğu bölge, “6. Paris” semtiydi. Burası şehrin en zengin ve en lüks semtiydi.

      “6. Paris” deyince aklıma geldi. Makalenin başında anlattığım “frengî” (domates) hadisesinden daha gülünç bir olayı anlatmak istiyorum size:

     Osmanlı İmparatorluğu’nda “belediyecilik” olayının kökenleri 1848 yılına kadar uzanır. Osmanlı İmparatorluğu Devleti 1848 yılında ilk kez bir “Ebnîye Nizamnamesi” çıkarır. Bu, yalnızca başkent İstanbul’da geçerli bir nizamnamedir. Avrupa’daki kentsel gelişmelerden esinlenerek hazırlanan nizamname, ahşap bina yapımını yasaklıyor, bütün yapıların kâgir olmasını zorunlu kılıyordu.

     Şehirlerde belediye teşkilatının kurulması ilk defa İstanbul’da gerçekleşmiş ve 16 Ağustos 1854’te “İstanbul Şehremâneti” kurulmuştur. Bunun akabinde de “İntizâm-ı Şehir Komisyonu” teşkil edilmiştir.

     Öneriler doğrultusunda İstanbul, Aralık 1857’de 14 ayrı semte ayrılmıştır. Bu semtlere “Kadıköy”, “Üsküdar”, “Eminönü”, “Fatih” gibi isimler verildiğini sanmayın sakın.

     Peki ne isimler verilmiştir?

     Söyleyelim: “1. İstanbul”, “2. İstanbul”, “3. İstanbul”, “4. İstanbul”

     Böylece 14 tane İstanbul! Fransızlar’ın 20 tane Paris’ine karşılık bizim de 14 tane İstanbul’umuz olmuştu.

     Sakın ha tümden gülmeyin, sadece gülümseyin. Enerjinizi biraz sonraya saklayın, çünkü “asıl komedi” bundan sonra.

     İstanbul’un 14 belediyesi içinde ilk kurulan, İstanbul’un merkezi olan ve bankaların bulunduğu Galata – Beyoğlu civarıdır. Bu belediye, değil İstanbul’un, tüm ülkenin kurulan ilk belediyesidir. Buna rağmen, bu semte hangi ad verilmişti, biliyor musunuz? Sıkı durun: “6. İstanbul”.

     Düşünün: İlk kurulan belediye olmasına rağmen, ismi “6. İstanbul”.

     Niye mi? Hayda, bunda anlamayacak ne var?

     Paris’in merkezî semti “6. Paris” olduğu için, burası da “6. İstanbul”.

     Paris’teki 6. Paris’in “6. Paris” olması normal, çünkü Paris’te kurulan gerçekten de altıncı belediye. Fakat İstanbul’daki “6. İstanbul”, kurulan ilk belediye.

     Körü körüne taklitçiliğin böylesi karşısında kargalar bile güler.

     Sırf Fransızlar’ı ve Paris’i taklit ettikleri için, böyle komik bir uygulamaya imza atıyorlar.

     Tüm ülkenin ilk belediyesi ve İstanbul’un merkezi olan semte “6. İstanbul” ismini veriyorlar. Niye? Çünkü Paris’in merkez semti “6. Paris” de ondan.

     * * *

     Nasıl ki bir zamanlar “Fransa” denince akla ilk gelen şey bir sebze, domates idiyse, şimdi de “Türkiye” denince akla ilk gelen şey bir sebze: Soğan.

     Büyük bir ekonomik krizin yaşandığı Türkiye’de 1 kg soğanın fiyatı 30 lira oldu. Seçim sürecinde en çok konuşulan da bu olduğu için, “soğan”, tüm seçim sürecinde en çok dillendirilen argüman oldu.

     Soğan bile Türkiye’de artık sıradan bir sebze değil. Herkes alamıyor.

     Bir zamanlar Fransa’da domatesin “aşk çiçeği” olması gibi, soğan da Türkiye’de artık bir “aşk çiçeği”.

     Nerdeyse evliliklerde, erkekler kızın ailesine altın, bilezik değil, soğan hediye edecek. Sevginin göstergesi bu çünkü.

     Soğan özellikle biz Kürtler’de adeta “ulusal sebze.” Mutfaklarımızda bolca tüketiriz. Ve Kürtler çok sever soğanı. Kürtler’in özellikle Zaza kesimi için soğan bir totemdir.

     Bununla ilgili bir fıkra da var:

     Zaza Kürdü olan iki arkadaş, sohbet ediyorlarmış. Biri öbürüne sormuş:

     – Sana piyangodan 1 milyar lira çıksa, o parayla ne yaparsın?

     Zaza düşünmüş, düşünmüş, ve sonra demiş ki:

     – Bütün parayla soğan alırım. O soğanları kamyonlara yükletirim. Yüzlerce kamyondan oluşan konvoy, benim evimin bahçesine gelir. O soğanların hepsini evimin bahçesine indirirler. Bahçemde, soğandan büyük bir dağ oluşur. Büyük bir dağ soğanı. Sonra ben de o soğan dağının başında oturur, o soğanları tek tek elime alıp soyar, içindeki cücüklerini çıkarıp yerim.

     Bu sefer de o sormuş diğerine:

     – Peki ya 1 milyar lira sana çıksa, o parayla sen ne yaparsın?

     Diğer Zaza hiç düşünmeden cevap vermiş:

     – E bana birşey bırakmadın ki…

          * * *

     Siz sevgili “Media Corsica” müdavimleri ve Korsika Adası’ndaki kıymetli okurlarım, sizler bu makalemi okuduğunuzda, Türkiye’deki büyük seçim tamamlanmış olacak.

     14 Mayıs’ta Türkiye’de genel seçimler yapılıyor, bir gün sonra, 15 Mayıs’ta da “Media Corsica”nın yeni sayısı çıkıyor.

     Seçim, Türkiye için hayatî derecede önemli. Çünkü bu seçim, diktatörlük ile demokrasi arasında, baskı rejimi ile özgürlükler arasında olacak.

     Dilerim halkımız için hayırlı bir netice elde edilir.

     Dilerim, soğan bizi ağlatmaya devam etmez. Hep beraber oturur, mutlu mesut, soğanın içindeki cücüğü yeriz.

sediyani@gmail.com

     * * *

     MEDIA CORSICA’NIN NOTU:

     Sevgili Kürt dostumuz, bize iyi bir Fransızca makale yazdığın için teşekkürler! Biz Akdeniz halkı olarak geçmişimizde çok sancılı yıllar yaşadık. Bugün kriz dönemlerine rağmen barış içindeyiz ve düşman devletler arasında savrulan sizin halkınızdan çok daha sakiniz. Karakter gücünüz, azminiz, size ait bir bölgeyi barış içinde elde etmenizi sağlayacak, bunu kalbimizin derinliklerinden diliyoruz. Biz uzağız ama sizi ve cesaretinizi düşünüyoruz. Birçok insan aynı ikilemlerle karşı karşıya. Kendi ülkemizde dediğimiz gibi, FORZA!

Media Corsica Yayın Ekibi

     * * *

     İbrahim Sediyani’nin Fransızca kaleme aldığı makalenin orijinalini bu linklerden okuyabilirsiniz:

     https://www.media.corsica/tomate-turque

     https://www.sediyani.com/?p=44460

     MEDIA CORSICA

     15 MAYIS 2023

 


Parveke / Paylaş / Share

One Reply to “Fransa’nın Domatesi – Türkiye’nin Soğanı ya da Paris’te Aşk – İstanbul’da Belediyecilik”

  1. Sayin Sediyani, makaleniz gerçekten çoook interessant. Ben bunlari bilmiyordum ve Sizden ögrendim, teşekkür ederim.
    Zidane = Zeydan Aşiretinden gelir ve Kürd asillidir.
    Domates = bıldık ve Kürdçedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir