Bilimsel Veriler, Arkeolojik Bulgular, Antik Tabletler ve Tüm Kutsal Kitaplar Işığında Objektif ve Gerçek Peygamberler Tarihi
Kürdistanlı Peygamberler – 81
■ İbrahim Sediyani
– geçen bölümden devam –
■ YARATILIŞ’TAKİ “6 GÜN”, NASIL BİR ZAMAN ÖLÇÜSÜNE TEKABÜL EDİYOR?
Semavî dînlerde yer alan “yaratılış” anlatısı, özellikle de “Evren’in (kâinatın) ve Dünya’nın (arzın) yaratılışı” konusu, bu kutsal metinlerin en ilginç pasajlarındandır ve hususen son 200 yılda ise – bilimin, bilhassa Astronomi ve Uzay biliminin gelişmesine paralel olarak – en çok tenkit ve eleştiriye uğrayan, hakkında tartışmalar yapılan bölümleridir.
Musevîlik’in kutsal kitabı Tevrat’ın kapağını açtığınızda, direk bu konuyu anlatarak başlar:
בְּרֵאשִׁ֖ית בָּרָ֣א אֱלֹהִ֑ים אֵ֥ת הַשָּׁמַ֖יִם וְאֵ֥ת הָאָֽרֶץ׃ וְהָאָ֗רֶץ הָיְתָ֥ה תֹ֙הוּ֙ וָבֹ֔הוּ וְחֹ֖שֶׁךְ עַל־פְּנֵ֣י תְהֹ֑ום וְר֣וּחַ אֱלֹהִ֔ים מְרַחֶ֖פֶת עַל־פְּנֵ֥י הַמָּֽיִם׃
וַיֹּ֥אמֶר אֱלֹהִ֖ים יְהִ֣י אֹ֑ור וַֽיְהִי־אֹֽור׃ וַיַּ֧רְא אֱלֹהִ֛ים אֶת־הָאֹ֖ור כִּי־טֹ֑וב וַיַּבְדֵּ֣ל אֱלֹהִ֔ים בֵּ֥ין הָאֹ֖ור וּבֵ֥ין הַחֹֽשֶׁךְ׃ וַיִּקְרָ֨א אֱלֹהִ֤ים׀ לָאֹור֙ יֹ֔ום וְלַחֹ֖שֶׁךְ קָ֣רָא לָ֑יְלָה וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום אֶחָֽד׃
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֔ים יְהִ֥י רָקִ֖יעַ בְּתֹ֣וךְ הַמָּ֑יִם וִיהִ֣י מַבְדִּ֔יל בֵּ֥ין מַ֖יִם לָמָֽיִם׃ וַיַּ֣עַשׂ אֱלֹהִים֮ אֶת־הָרָקִיעַ֒ וַיַּבְדֵּ֗ל בֵּ֤ין הַמַּ֙יִם֙ אֲשֶׁר֙ מִתַּ֣חַת לָרָקִ֔יעַ וּבֵ֣ין הַמַּ֔יִם אֲשֶׁ֖ר מֵעַ֣ל לָרָקִ֑יעַ וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיִּקְרָ֧א אֱלֹהִ֛ים לָֽרָקִ֖יעַ שָׁמָ֑יִם וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום שֵׁנִֽי׃
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים יִקָּו֨וּ הַמַּ֜יִם מִתַּ֤חַת הַשָּׁמַ֙יִם֙ אֶל־מָקֹ֣ום אֶחָ֔ד וְתֵרָאֶ֖ה הַיַּבָּשָׁ֑ה וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיִּקְרָ֨א אֱלֹהִ֤ים׀ לַיַּבָּשָׁה֙ אֶ֔רֶץ וּלְמִקְוֵ֥ה הַמַּ֖יִם קָרָ֣א יַמִּ֑ים וַיַּ֥רְא אֱלֹהִ֖ים כִּי־טֹֽוב׃
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים תַּֽדְשֵׁ֤א הָאָ֙רֶץ֙ דֶּ֔שֶׁא עֵ֚שֶׂב מַזְרִ֣יעַ זֶ֔רַע עֵ֣ץ פְּרִ֞י עֹ֤שֶׂה פְּרִי֙ לְמִינֹ֔ו אֲשֶׁ֥ר זַרְעֹו־בֹ֖ו עַל־הָאָ֑רֶץ וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַתֹּוצֵ֨א הָאָ֜רֶץ דֶּ֠שֶׁא עֵ֣שֶׂב מַזְרִ֤יעַ זֶ֙רַע֙ לְמִינֵ֔הוּ וְעֵ֧ץ עֹֽשֶׂה־פְּרִ֛י אֲשֶׁ֥ר זַרְעֹו־בֹ֖ו לְמִינֵ֑הוּ וַיַּ֥רְא אֱלֹהִ֖ים כִּי־טֹֽוב׃ וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום שְׁלִישִֽׁי׃
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים יְהִ֤י מְאֹרֹת֙ בִּרְקִ֣יעַ הַשָּׁמַ֔יִם לְהַבְדִּ֕יל בֵּ֥ין הַיֹּ֖ום וּבֵ֣ין הַלָּ֑יְלָה וְהָי֤וּ לְאֹתֹת֙ וּלְמֹ֣ועֲדִ֔ים וּלְיָמִ֖ים וְשָׁנִֽים׃ וְהָי֤וּ לִמְאֹורֹת֙ בִּרְקִ֣יעַ הַשָּׁמַ֔יִם לְהָאִ֖יר עַל־הָאָ֑רֶץ וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיַּ֣עַשׂ אֱלֹהִ֔ים אֶת־שְׁנֵ֥י הַמְּאֹרֹ֖ת הַגְּדֹלִ֑ים אֶת־הַמָּאֹ֤ור הַגָּדֹל֙ לְמֶמְשֶׁ֣לֶת הַיֹּ֔ום וְאֶת־הַמָּאֹ֤ור הַקָּטֹן֙ לְמֶמְשֶׁ֣לֶת הַלַּ֔יְלָה וְאֵ֖ת הַכֹּוכָבִֽים׃ וַיִּתֵּ֥ן אֹתָ֛ם אֱלֹהִ֖ים בִּרְקִ֣יעַ הַשָּׁמָ֑יִם לְהָאִ֖יר עַל־הָאָֽרֶץ׃ וְלִמְשֹׁל֙ בַּיֹּ֣ום וּבַלַּ֔יְלָה וּֽלֲהַבְדִּ֔יל בֵּ֥ין הָאֹ֖ור וּבֵ֣ין הַחֹ֑שֶׁךְ וַיַּ֥רְא אֱלֹהִ֖ים כִּי־טֹֽוב׃ וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום רְבִיעִֽי׃
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֔ים יִשְׁרְצ֣וּ הַמַּ֔יִם שֶׁ֖רֶץ נֶ֣פֶשׁ חַיָּ֑ה וְעֹוף֙ יְעֹופֵ֣ף עַל־הָאָ֔רֶץ עַל־פְּנֵ֖י רְקִ֥יעַ הַשָּׁמָֽיִם׃ וַיִּבְרָ֣א אֱלֹהִ֔ים אֶת־הַתַּנִּינִ֖ם הַגְּדֹלִ֑ים וְאֵ֣ת כָּל־נֶ֣פֶשׁ הַֽחַיָּ֣ה׀ הָֽרֹמֶ֡שֶׂת אֲשֶׁר֩ שָׁרְצ֨וּ הַמַּ֜יִם לְמִֽינֵהֶ֗ם וְאֵ֨ת כָּל־עֹ֤וף כָּנָף֙ לְמִינֵ֔הוּ וַיַּ֥רְא אֱלֹהִ֖ים כִּי־טֹֽוב׃ וַיְבָ֧רֶךְ אֹתָ֛ם אֱלֹהִ֖ים לֵאמֹ֑ר פְּר֣וּ וּרְב֗וּ וּמִלְא֤וּ אֶת־הַמַּ֙יִם֙ בַּיַּמִּ֔ים וְהָעֹ֖וף יִ֥רֶב בָּאָֽרֶץ׃ וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום חֲמִישִֽׁי׃ וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים תֹּוצֵ֨א הָאָ֜רֶץ נֶ֤פֶשׁ חַיָּה֙ לְמִינָ֔הּ בְּהֵמָ֥ה וָרֶ֛מֶשׂ וְחַֽיְתֹו־אֶ֖רֶץ לְמִינָ֑הּ וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיַּ֣עַשׂ אֱלֹהִים֩ אֶת־חַיַּ֨ת הָאָ֜רֶץ לְמִינָ֗הּ וְאֶת־הַבְּהֵמָה֙ לְמִינָ֔הּ וְאֵ֛ת כָּל־רֶ֥מֶשׂ הָֽאֲדָמָ֖ה לְמִינֵ֑הוּ וַיַּ֥רְא אֱלֹהִ֖ים כִּי־טֹֽוב׃
וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֔ים נַֽעֲשֶׂ֥ה אָדָ֛ם בְּצַלְמֵ֖נוּ כִּדְמוּתֵ֑נוּ וְיִרְדּוּ֩ בִדְגַ֨ת הַיָּ֜ם וּבְעֹ֣וף הַשָּׁמַ֗יִם וּבַבְּהֵמָה֙ וּבְכָל־הָאָ֔רֶץ וּבְכָל־הָרֶ֖מֶשׂ הָֽרֹמֵ֥שׂ עַל־הָאָֽרֶץ׃ וַיִּבְרָ֨א אֱלֹהִ֤ים׀ אֶת־הָֽאָדָם֙ בְּצַלְמֹ֔ו בְּצֶ֥לֶם אֱלֹהִ֖ים בָּרָ֣א אֹתֹ֑ו זָכָ֥ר וּנְקֵבָ֖ה בָּרָ֥א אֹתָֽם׃ וַיְבָ֣רֶךְ אֹתָם֮ אֱלֹהִים֒ וַיֹּ֨אמֶר לָהֶ֜ם אֱלֹהִ֗ים פְּר֥וּ וּרְב֛וּ וּמִלְא֥וּ אֶת־הָאָ֖רֶץ וְכִבְשֻׁ֑הָ וּרְד֞וּ בִּדְגַ֤ת הַיָּם֙ וּבְעֹ֣וף הַשָּׁמַ֔יִם וּבְכָל־חַיָּ֖ה הָֽרֹמֶ֥שֶׂת עַל־הָאָֽרֶץ׃ וַיֹּ֣אמֶר אֱלֹהִ֗ים הִנֵּה֩ נָתַ֨תִּי לָכֶ֜ם אֶת־כָּל־עֵ֣שֶׂב׀ זֹרֵ֣עַ זֶ֗רַע אֲשֶׁר֙ עַל־פְּנֵ֣י כָל־הָאָ֔רֶץ וְאֶת־כָּל־הָעֵ֛ץ אֲשֶׁר־בֹּ֥ו פְרִי־עֵ֖ץ זֹרֵ֣עַ זָ֑רַע לָכֶ֥ם יִֽהְיֶ֖ה לְאָכְלָֽה׃ וּֽלְכָל־חַיַּ֣ת הָ֠אָרֶץ וּלְכָל־עֹ֨וף הַשָּׁמַ֜יִם וּלְכֹ֣ל׀ רֹומֵ֣שׂ עַל־הָאָ֗רֶץ אֲשֶׁר־בֹּו֙ נֶ֣פֶשׁ חַיָּ֔ה אֶת־כָּל־יֶ֥רֶק עֵ֖שֶׂב לְאָכְלָ֑ה וַֽיְהִי־כֵֽן׃ וַיַּ֤רְא אֱלֹהִים֙ אֶת־כָּל־אֲשֶׁ֣ר עָשָׂ֔ה וְהִנֵּה־טֹ֖וב מְאֹ֑ד וַֽיְהִי־עֶ֥רֶב וַֽיְהִי־בֹ֖קֶר יֹ֥ום הַשִּׁשִּֽׁי׃
“Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı. Yer boştu, yeryüzü şekilleri yoktu; engin karanlıklarla kaplıydı. Tanrı’nın Rûhu suların üzerinde hareket ediyordu.
Tanrı, ‘Işık olsun’ diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı. Işığa ‘gündüz’, karanlığa ‘gece’ adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ilk gün oluştu.
Tanrı, ‘Suların ortasında bir kubbe olsun, suları birbirinden ayırsın’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı gökkubbeyi yarattı. Kubbenin altındaki suları üstündeki sulardan ayırdı. Kubbeye ‘gök’ adını verdi. Akşam oldu, sabah oldu ve ikinci gün oluştu.
Tanrı, ‘Göğün altındaki sular bir yere toplansın, kuru toprak görünsün’ diye buyurdu ve öyle oldu. Kuru alana ‘kara’, toplanan sulara ‘deniz’ adını verdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü.
Tanrı, ‘Yeryüzü bitkiler, tohum veren otlar, türüne göre tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları üretsin’ diye buyurdu ve öyle oldu. Yeryüzü bitkiler, türüne göre tohum veren otlar, tohumu meyvesinde bulunan meyve ağaçları yetiştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve üçüncü gün oluştu.
Tanrı şöyle buyurdu: ‘Gökkubbede gündüzü geceden ayıracak, yeryüzünü aydınlatacak ışıklar olsun. Belirtileri mevsimleri, günleri, yılları göstersin.’ Ve öyle oldu. Tanrı büyüğü gündüze, küçüğü geceye egemen olacak iki büyük ışığı ve yıldızları yarattı. Yeryüzünü aydınlatmak, gündüze ve geceye egemen olmak, ışığı karanlıktan ayırmak için onları gökkubbeye yerleştirdi. Tanrı bunun iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve dördüncü gün oluştu.
Tanrı, ‘Sular canlı yaratıklarla dolup taşsın, yeryüzünün üzerinde, gökte kuşlar uçuşsun’ diye buyurdu. Tanrı büyük deniz canavarlarını, sularda kaynaşan canlıları ve uçan çeşitli varlıkları yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü. Tanrı, ‘Verimli olun, çoğalın, denizleri doldurun, yeryüzünde kuşlar çoğalsın’ diyerek onları kutsadı. Akşam oldu, sabah oldu ve beşinci gün oluştu. Tanrı, ‘Yeryüzü çeşit çeşit canlı yaratık, evcil ve yabanıl hayvan, sürüngen türetsin’ diye buyurdu. Ve öyle oldu. Tanrı çeşit çeşit yabanıl hayvan, evcil hayvan, sürüngen yarattı. Bunun iyi olduğunu gördü.
Tanrı, ‘Kendi sûretimizde, kendimize benzer insan yaratalım’ dedi, ‘Denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, evcil hayvanlara, sürüngenlere, yeryüzünün tümüne egemen olsun.’ Tanrı insanı kendi sûretinde yarattı, onu Tanrı’nın sûretinde yarattı. Onları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi, ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun. İşte yeryüzünde tohum veren her otu, tohumu meyvesinde bulunan her meyve ağacını size veriyorum. Bunlar size yiyecek olacak. Yabanıl hayvanlara, gökteki kuşlara, sürüngenlere – soluk alıp veren bütün hayvanlara – yiyecek olarak yeşil otları veriyorum.’ Ve öyle oldu. Tanrı yarattıklarına baktı ve her şeyin çok iyi olduğunu gördü. Akşam oldu, sabah oldu ve altıncı gün oluştu.” (9544)
Tevrat’ın “Tekvin” bölümünün, konunun kaldığı yerden devam ettiği ikinci bâbının başında ise şöyle denilir:
וַיְכֻלּ֛וּ הַשָּׁמַ֥יִם וְהָאָ֖רֶץ וְכָל־צְבָאָֽם׃ וַיְכַ֤ל אֱלֹהִים֙ בַּיֹּ֣ום הַשְּׁבִיעִ֔י מְלַאכְתֹּ֖ו אֲשֶׁ֣ר עָשָׂ֑ה וַיִּשְׁבֹּת֙ בַּיֹּ֣ום הַשְּׁבִיעִ֔י מִכָּל־מְלַאכְתֹּ֖ו אֲשֶׁ֥ר עָשָֽׂה׃ וַיְבָ֤רֶךְ אֱלֹהִים֙ אֶת־יֹ֣ום הַשְּׁבִיעִ֔י וַיְקַדֵּ֖שׁ אֹתֹ֑ו כִּ֣י בֹ֤ו שָׁבַת֙ מִכָּל־מְלַאכְתֹּ֔ו אֲשֶׁר־בָּרָ֥א אֱלֹהִ֖ים לַעֲשֹֽׂות׃
“Gök ve yer bütün öğeleriyle tamamlandı. Yedinci güne gelindiğinde Tanrı yapmakta olduğu işi bitirdi. Yaptığı işten o gün dinlendi. Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptığı, yarattığı bütün işi bitirip dinlendi.” (9545)
Tevrat’taki bu âyetlerde, Tanrı’nın evreni ve içindeki herşeyi 6 günde yarattığı, sonra da – çok çalıştığı için “yorulduğundan” (!) olsa gerek – 7. günde dinlendiği yani istirahat ettiği anlatılmaktadır. Tanrı, birinci gün ışığı, ikinci gün göğü ve gökkubbeyi, üçüncü gün Dünya’yı, karaları ve denizleri, toprağı ve bitkileri, dördüncü gün Güneş’i ve Ay’ı, beşinci gün hayvanları, altıncı gün de insanları yaratmış. Bütün hafta böyle çalıştıktan sonra, işini bitirmiş ve yedinci gün dinlenmiş.
İlginç bir anlatım… İster bilimsel bir bakış açısıyla okuyun, ister dîndar / inançlı bir insan olarak, hakikaten tuhaf. Henüz Güneş ve Ay yokken gece ve gündüzün oluşuna mı şaşırmalı, Güneş ve Ay’ın aynı gün ve Dünya’dan hatta yeryüzündeki bitkilerden ve meyve ağaçlarından sonra yaratıldığına mı şaşırmalı (bu hususların tamamını, elinizdeki bu kitabın daha önceki bölümlerinde, her birini ayrı bir bölüm olarak geniş bir şekilde ele alıp inceledik ve üzerinde tartıştık), yoksa Tanrı’nın, tıpkı bütün hafta çalışan bir insanın o yorgunluğunu atmak için haftasonu dinlenmesi, evinde bacaklarını koltuğa uzatıp kahvesini içerek istirahat etmesi gibi, evreni ve içindeki herşeyi yarattıktan sonra yorulup yedinci gün istirahat etmesine mi şaşırmalı (bu hususu da, elinizdeki kitabın bir sonraki bölümünde ele alıp konuşacağız), hangisine şaşırması gerektiğine insan karar veremiyor.
Ancak kitabın bu bölümünde bizim konumuz bunların hiçbiri değil. Bu bölümde bizim konumuz, kutsal kitap Tevrat’ta (ve aynı zamanda Kur’ân-ı Kerîm’de) anlatılan, “yaratılış” sürecindeki “6 gün”.
Tevrat’ın hemen başındaki bu anlatım, birçok araştırmacıya göre, Sümer (Kenger) yaratılış miti olan “Sümer Tabletleri” ve Babil yaratılış miti olan “Enûma Eliş”in izlerini taşımaktadır ve bu anlatılar, Tiamat’ı parçalayarak bedeninin yarısından yeri, diğer yarısından göğü yaratan ve daha sonra yeni yarattığı yeryüzünde Tanrılar adına kontrolü sağlamak ve Tanrılar’a hizmet etmek için insanı yaratan Marduk’u hatırlatmaktadır. (9546)
Tevrat’taki, bu “yaratılışın 6 günde tamamlanması ve Allah’ın 7. günde dinlenmesi” anlatısında bahsedilen “yom” (יום) yani “gün”ün nasıl bir zaman dilimine tekabül ettiği, kafa karıştırıcıdır. Ancak bunun, bildiğimiz gün yani 24 saatlik zaman dilimi olduğu çok açık. Her ne kadar gelişen bilim sayesinde evren hakkındaki bilgilerimizin artması neticesinde, kutsal kitaptaki yaratılış anlatısındaki bu “gün”e farklı anlamlar yükleme çabaları olmuşsa da, tarih boyunca müfessirler ve Yahudî bilginler bunu bu şekilde, bildiğimiz gün yani 24 saatlik zaman dilimi olarak anlamışlardır.
Musevîlik ilahiyatı da bu anlayış üzerine inşâ edilmiştir. Nitekim Yahudîlik’te Cumartesi (Şabbat) gününün tatil olması ve o gün Yahudîler’in çalışmaması, bunun en bariz kanıtıdır. Çünkü Allah evreni ve içindeki herşeyi 6 günde (Pazar, Pazartesi, Salı, Çarşamba, Perşembe, Cuma) yaratmış, 7. gün ise (Cumartesi) dinlenmiştir. O yüzden Yahudîler 6 gün çalışır, Cumartesi günü dinlenirler. Bundan ötürü 7. gün (Cumartesi) dinlenme günüdür ve kutsaldır. Zaten bu günün kutsal olduğunu belirten ve “dinlenme günü” ilan eden, yukarıda aktardığımız Tevrat pasajlarından da okuduğunuz üzere, Allah’ın kendisidir. (9547)
Tevrat’ta ve İbranice’de “Cumartesi” gününün ismi olan “Şabbat” (שבת), kelime olarak İbranice “ש־ב־ת” kökünden türemiştir. Sık sık “dinlenme” (isim veya fiil) olarak çevrilmesine rağmen, başka bir doğru çeviri “(işten) ayrılmak”tır. (9548) Doğumun aktif olarak durdurulması kavramı, herşeye gücü yeten Allah’ın, yaratılışın yedinci günündeki istirahati ile daha tutarlı kabul edilir.
“Cumartesi” gününün ismi olan İbranice’deki “Şabbat” (שבת), Arapça’ya “Sebt” (السبت) olarak geçmiştir. Örneğin, “Kürtler’i inkâr” ve “İslamî değerleri red” temelleri üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı 1925 yılında ayaklanan Kürt millî rehberi ve büyük İslam âlimi Şeyh Muhammed Said Palevî (1865 – 1925)’nin dedesi Şeyh Ali Septî Amedî (1777 – 1873), hocası Mewlânâ Xalid-i Bağdadî el- Şehrezorî (1779 – 1827)’den Cumartesi günü “hilafet” icazetini aldığından, kendisine “Septî” sıfatı verilir ve hayatı boyunca da bu ismi kullanır. (9549)
“Cumartesi” gününün ismi, İbranice’de “Şabbat” (שבת), Arapça’da “Sebt” (السبت) iken, onlara yakın bir biçimde, Kürtçe’de “Şemî” (ﺸﻤﻰ), Farsça’da “Şenbe” (ﺸﻨﺒﻪ) şeklindedir.
Şabbat, Yahudîlik’te haftanın yedinci günü, yani Cumartesi günü ve “dinlenme günü”dür. Bu günde dîndar Yahudîler, göğün ve yerin altı günde yaratılışını (9550), Mısır’dan çıkışlarını ve kölelikten kurtuluşlarını (9551) hatırlarlar ve gelecekteki bir “Mesih Çağı”nı (9552) dört gözle beklerler.
Yahudîlik’te “dinlenme günü” olan “Cumartesi çalışma yasağı”na uyulması, dînin en temel ilkeleri olan “On Emir” ya da İbranice özgün adıyla “Aseret ha Dibrot” (עשרת הדיברות)’un on emrinden biridir. İbranice’de “Aseret ha Dibrot” (On Emir) olarak adlandırılan hükümler şunlardır:
1 – Yaratıcı’ndan başka ilahların olmayacak.
2 – Kendin için oyma put yapmayacaksın; yukarıda gökte olanların (kuşlar) yahut aşağıda yerde olanların (insanlar ve karada yaşayan diğer hayvanlar) veyahut yerin altında sularda olanların (balıklar ve diğer deniz canlıları) tapınmak amacıyla suretini yapmayacaksın, onlara eğilmeyeceksin ve onlara ibadet etmeyeceksin.
3 – Yaratıcı (Yehova)’nın, Rabb’in ismini boş yere ağzına almayacaksın.
4 – Altı gün çalışacak ve Sebt (Cumartesi) gününde dinleneceksin, o gün hiçbir iş yapmayacaksın.
5 – Annene ve babana hürmet edeceksin.
6 – İnsan öldürmeyeceksin.
7 – Zina etmeyeceksin.
8 – Hırsızlık yapmayacaksın.
9 – Yalan şahîdlik yapmayacaksın.
10 – Komşunun namusuna ve malına göz dikmeyeceksin. (9553)
“Semavî dînler” olarak tabir ettiğimiz Tek Tanrılı ve vahiy eksenli dînlerin ilk yazılı “şartname”lerinden biri, Hz. Musa (as) Peygamber’e indirilen “10 Emir”dir. “10 Emir”, semavî dînlerin özünü oluşturur ve “dîndar kimliğin” sahip olması gereken özellikler burada maddeler halinde belirtilmiştir. Musa’ya inen “On Emir” (Aseret ha Dibrot) çok önemlidir zirâ bu hükümler bütün semavî dînlerin özünü oluşturmaktadır. Hatta sadece İbrahimî dînler değil, dünyada ne kadar dîn varsa hepsinin ortak özü, bu 10 ilkedir. “Dîn” dediğimiz olgunun özü aslında bu ilkelerdir. Bütün kutsal kitaplar ve tüm peygamber öğretileri, aslında bu 10 ilkenin genişletilmesi, daha da ayrıntılandırılmasından ibarettir. Çünkü öz budur, bundan ibarettir. Bu “öz”ün içinde ise, “dîndar kimliğin” nasıl olması gerektiği açık biçimde belirtilmiştir. Bir insanın “dîndar” olup olmadığı, bu 10 maddeyle uyumlu bir şahsiyete sahip olup olmadığına bağlıdır. (9554)
Kutsal kitap Tevrat ve ayrıca Yahudîlik’te bayram günleri hariç her gün okunması gereken günlük dûâları içeren bir dûâ kitabı olan “Siddur” (סידור), Şabbat’ı üç amaca sahip olarak tanımlar:
1 – Allah’ın evreni altı günde yarattıktan sonra yedinci günde dinlenmesi,
2 – İsrailliler’in Mısır’dan çıkışı ve kölelikten kurtuluşu,
3 – “Olam Haba” (Mesih Çağı)’nın gelişini bekleme. (9555)
Yahudîlik’in medenî kanunu hükmündeki dînî kitabı “Talmud” (תלמוד)’da yazdığına göre, Yahudî âyinleri, Şabbat’ı bir “gelin” ve “kraliçe” olarak ele alır; bazı âyinler onu bir “kral” olarak tanımlar. (9556)
Şabbat’a Tevrat-dışı ilk referans, eski Yahuda Krallığı (M. Ö. 930 – M. Ö. 587)’nın Akdeniz kıyısındaki Aşdod şehrine bakan sınırında eski bir kale olan Mezad Haşavyahu’daki arkeolojik kazılarda bulunan ve yaklaşık M. Ö. 630’a tarihlenen bir ostrakondadır. (9557) Eski zamanlarda Şabbat’a saygısızlık etmenin cezası, Yahudî hukukundaki en ağır cezadır. Cezası “recm” yani taşlanarak öldürülmektir. Bunu bizzat Hz. Musa uygulamıştır ve Cumartesi günü odun toplayan yani çalışma yasağına uymayan birini taşlatarak öldürtmüştür. Sırf odun topladığı için, adamı Peygamber Musa’nın emriyle diri diri taşlayarak öldürdüler. (9558)
“Şabbat” yalnızca Cumartesi gününe değil, Yahudî yıllık bayramlarına da atıfta bulunabiliyor. Bunlar; “Pasax” (9559), “Roş ha-Şana” (9560), “Yom Kippur” (9561) ve “Sukkot” (9562) bayramlarıdır.
Yahudî dînî takvimi, günbatımından bir sonraki günbatımına kadar günleri saydığından, Şabbat resmî takvimde Cuma olan Cuma akşamı (Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan akşam) başlar, Cumartesi akşamı (Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan akşam) biter. Sözlü ve yazılı aktarılan emir ve yasakları kapsayan genel Yahudî dînî hukuku olan “Halaxa” (הלכה)’ya göre Şabbat, Cuma akşamı günbatımından birkaç dakika önce, Cumartesi gecesi gökyüzünde üç yıldızın görünmesine kadar veya günbatımından bir saat sonra kutlanır. (9563)
Hristiyanlık’ta, Pazar gününün tatil (dinlenme günü) olması, Yahudîlik’teki Şabbat (Cumartesi)’tan kaynaklanmaktadır. Haftalık dinlenme günü, kutsal kitap İncil’e göre, Hz. İsa (as)’nın dirilişinin gerçekleştiği “haftanın ilk günü” olarak belirlendi. (9564) İsa’nın “Son Akşam Yemeği”nden ortaya çıkan erken Kudüs (Yeruşalayim) topluluğunda “ekmek kırma” (9565), Yahudîler’in Şabbat ve Fısıh yemeklerine dayanıyordu. İlk Hıristiyanlar, daha sonraki birçok Yahudî Hristiyan ve bazı Yahudî olmayan Hristiyanlar gibi, 400’lü yıllara kadar Şabbat tatilini Pazar kutlamalarının yanında tuttular. Bazı Hristiyan mezhepleri bugüne kadar Şabbat’ı kutlamaya devam ediyor.
Tıpkı Musevîlik’in kutsal kitabı Tevrat ve Hristiyanlık’ın kutsal kitabı İncil gibi, Ezdaîlik (Ézidîlik)’in kutsal kitabı Mushafa Reş de, “yaratılışın 6 günde tamamlanması ve Allah’ın 7. günde dinlenmesi” anlatısında “gün”ü bildiğimiz gün yani 24 saatlik zaman dilimi olarak anlatmaktadır. Hatta Mushafa Reş bunu anlatırken, günlerin isimlerini de tek tek vererek anlatmaktadır.
Mushafa Reş’te yaratılış şu şekilde anlatılır:
“Allah önce kendi esrarından bir beyaz inci ve Enfar denilen bir kuş yarattı. Bu inci tam kırkbin yıl bu kuşun sırtında durdu.
Sonra Allah yedi melek yaratmaya başladı.
İlk gün Pazar, Azazil ismi verilen Melek-i Tavus’u yarattı. Bu baş melektir, tüm meleklerin başkanı ve tavusudur.
Pazartesi günü Derdail adlı meleği yarattı.
Salı günü İsrafil adlı meleği yarattı.
Çarşamba günü Cebrail adlı meleği yarattı.
Perşembe günü Azrail adlı meleği yarattı.
Cuma günü Şemnail adlı meleği yarattı.
Cumartesi günü de Nurail adlı meleği yarattı.
Melekleri yarattıktan sonra, ilk yarattığı melek olan Melek-i Tavus’u bütün meleklerin başına lider yaptı. Sonra bütün meleklere şu ilk buyruğunu söyledi: ‘Sizin bir tek İlah’ınız var, o da Ben’im. Benden başka hiç kimseye secde etmeyin!’
Daha sonra göğü, Dünya’yı, Güneş’i ve Ay’ı yarattı. Sonra yedi kat gök ve yedi kat yeri suretlendirmek için kuşları ve vahşi hayvanları yarattı ve melekler de, bütün bu süre içinde sözü geçen incinin içinde idiler.
Yedinci günde bu inciden çıktılar. Yedi melek hamd ve tespihler okuyarak Allah’ın etrafını sardılar.
Sonra Allah yüksek bir sesle inciye haykırdı ve inci dörde bölündü. Parçalanan inciden su fışkırdı ve denizler böyle oluştu.
Dünya yuvarlaktı ama yarıkları henüz yoktu. Sonra Cebrail’i bir kuş şekline dönüştürdü ve dört tarafını düzenlemesi için dünyayı ellerine teslim etti.
Allah sonra bir gemi yarattı ve orada otuzbin yıl kaldı. Bin yıl sonra gelip Laleş’e (Güney Kürdistan’da, Ézidîler’in kutsal mekânı) yerleşti.
Allah Laleş’ten dünyaya haykırdı; deniz pıhtılaştı, dünya toprak oldu ve titremeye başladı.
Sonra Cebrail’e beyaz incinin iki parçasını almasını buyurdu. Bunlardan birini Cennet Kapısı’nda dinlenirken yerin altına gömdü. Diğerinin içine ise Güneş’i ve Ay’ı yerleştirdi ve yıldızları da onların parçalarından yaratarak, onları süs için Cennet’e astı.
Meyve veren ağaçlar da yarattı ve yeryüzündeki bitkileri de. Aynı şekilde dağları da yeryüzünü güzelleştirmek için O yarattı.
Sonra Yüce Rabb, halının üzerindeki tahtına oturarak meleklere şöyle seslendi: ‘Ey melekler! Ben Âdem ile Havva’yı yaratacağım, onlar ilk insanlar olacak, bütün insanları da onlardan türeteceğim. Onlar yeryüzünde tek bir ümmet olacak. Ézidî halkı da onlardan türeyecek. Sonra Suriye topraklarından Şeyh Adiyy bin Musafir çıkacak, gelip Laleş’te oturacak.’
Sonra Rabb kutsal toprağa (Laleş) indi ve Cebrail’e dünyanın dört bir yanından toprak getirmesini buyurdu. Rabb toprak, hava, su ve ateşi karıştırdı ve onunla Âdem’i yarattı, kendisine rûh üfledi.” (9566)
Gördüğünüz gibi, tıpkı Tevrat’ta olduğu gibi, Mushafa Reş de, “yaratışılın 6 günü”nden direk olarak bildiğimiz günü yani 24 saatlik zaman zarfını kastetmektedir. Hatta isimlerini de vermektedir: “İlk gün Pazar… Pazartesi günü… Salı günü… Çarşamba günü… Perşembe günü… Cuma günü… Cumartesi günü de…”
Bu durumda; Güneş ve Ay henüz yokken hatta evrenin kendisi yokken, günler nasıl var, insan sormadan edemiyor doğrusu.
Tevrat’taki aynı anlatım, İslam’ın kutsal kitabı Kur’ân’da da var. Kur’ân’da bu anlatım, yedi farklı âyette geçmektedir. Bu âyetlerde, Tanrı’nın herşeyi 6 günde yarattığı, yaratım işini bitirdikten sonra da dinlendiği (arşa istivâ ettiği) belirtilmekte, Tevrat’taki anlatım birebir tasdik edilmektedir:
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُغْشِي الَّيْلَ النَّهَارَ يَطْلُبُهُ حَث۪يثًاۙ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومَ مُسَخَّرَاتٍ بِاَمْرِه۪ۜ اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ
“Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istivâ eden, gündüzü kendisini süratle kovalayan geceyle bürüyüp örten, Güneş’i, Ay’ı ve yıldızları emrine boyun eğdiren Allah’tır. Bilin ki, yaratma da, emir ve idare yetkisi de yalnız O’na aittir. Âlemlerin Rabbi olan Allah yüceler yücesidir.” (9567)
اِنَّ رَبَّكُمُ اللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِ يُدَبِّرُ الْاَمْرَۜ مَا مِنْ شَف۪يعٍ اِلَّا مِنْ بَعْدِ اِذْنِه۪ۜ ذٰلِكُمُ اللّٰهُ رَبُّكُمْ فَاعْبُدُوهُۜ اَفَلَا تَذَكَّرُونَ
“Şüphesiz Rabbiniz, gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükümrân olan, her şeyi ve her işi yerli yerince yöneten Allah’tır. O’nun izni olmadan şefaat edebilecek hiç kimse yoktur. Rabbiniz Allah işte budur. Öyleyse O’na kulluk edin. Hâlâ düşünüp ders almayacak mısınız?” (9568)
وَهُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ وَكَانَ عَرْشُهُ عَلَى الْمَٓاءِ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّكُمْ اَحْسَنُ عَمَلًاۜ وَلَئِنْ قُلْتَ اِنَّكُمْ مَبْعُوثُونَ مِنْ بَعْدِ الْمَوْتِ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
“Sizi imtihan edip hanginizin daha güzel amel işleyeceğini ortaya çıkarmak için gökleri ve yeri altı günde yaratan O’dur. Arşı ise daha önce su üzerinde idi. Buna rağmen şayet, ‘Siz öldükten sonra kesinlikle diriltileceksiniz’ diyecek olsan, inkâra saplananlar muhakkak, ‘Bu düpedüz bir büyüden başka birşey değil’ derler.” (9569)
اَلَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۚ اَلرَّحْمٰنُ فَسْـَٔلْ بِه۪ خَب۪يرًا
“O Allah ki gökleri, yeri ve aralarında bulunan her şeyi altı günde yarattı, sonra da arşa istivâ etti. O Rahmân’dır. Artık yaratılışın sırrını, her şeyi en iyi bilen Rabbine sor.” (9570)
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَف۪يعٍۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
“O Allah ki gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi altı günde yarattı, sonra da arş üzerine istivâ etti. Sizin O’ndan başka ne bir dostunuz ne de bir şefaatçiniz vardır. Hâlâ düşünüp ders ve öğüt almayacak mısınız?” (9571)
هُوَ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ يَعْلَمُ مَا يَلِجُ فِي الْاَرْضِ وَمَا يَخْرُجُ مِنْهَا وَمَا يَنْزِلُ مِنَ السَّمَٓاءِ وَمَا يَعْرُجُ ف۪يهَاۜ وَهُوَ مَعَكُمْ اَيْنَ مَا كُنْتُمْۜ وَاللّٰهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَص۪يرٌ
“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra da arşa istivâ eden O’dur. O yere gireni de, ondan çıkanı da, gökten ineni de, göğe yükseleni de bilir. Nerede olursanız olun, O daima sizinle beraberdir. Allah bütün yaptıklarınızı hakkıyla görmektedir.” (9572)
Ancak Kur’ân’da bu anlatımın geçtiği yedi âyetin biri, 6 gün sonunda Tanrı’nın yorulmuş olduğuna açık bir reddiye içerer:
وَلَقَدْ خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍۗ وَمَا مَسَّنَا مِنْ لُغُوبٍ
“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık. Ama Bize en küçük bir yorgunluk bile dokunmadı.” (9573)
Kur’ân’ın bu âyetindeki “Ama Bize en küçük bir yorgunluk bile dokunmadı” ifadesinin, Tevrat’ta geçen “Tanrı yaptığı işi bitirince dinlendi” (9574) ve Kur’ân’da geçen “Tanrı yaptığı işi bitirince arşına çekildi” (9575) ifadelerinin yol açacağı “yanlış anlamaların” önünü kesmek için olduğu çok açık. Yani, evet dinlendi ama yorulduğu için değil. Çünkü Tanrı yorulmaz.
Bu yedi âyet dışında, Kur’ân’da yaratılışın süresi ile ilgili açıklama “Fussilet” sûresinde yer almaktadır. Burada biraz daha detaylı bir şekilde, yeryüzünün 2 günde yaratıldığı, 4 günde oradaki rızıkların takdir edildiği, diğer taraftan semânın da 2 günde 7 kat semâ olarak düzenlendiği ifade edilmektedir:
قُلْ اَئِنَّكُمْ لَتَكْفُرُونَ بِالَّذ۪ي خَلَقَ الْاَرْضَ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَتَجْعَلُونَ لَهُٓ اَنْدَادًاۜ ذٰلِكَ رَبُّ الْعَالَم۪ينَۚ
وَجَعَلَ ف۪يهَا رَوَاسِيَ مِنْ فَوْقِهَا وَبَارَكَ ف۪يهَا وَقَدَّرَ ف۪يهَٓا اَقْوَاتَهَا ف۪ٓي اَرْبَعَةِ اَيَّامٍۜ سَوَٓاءً لِلسَّٓائِل۪ينَ
ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًاۜ قَالَتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ
فَقَضٰيهُنَّ سَبْعَ سَمٰوَاتٍ ف۪ي يَوْمَيْنِ وَاَوْحٰى ف۪ي كُلِّ سَمَٓاءٍ اَمْرَهَاۜ وَزَيَّنَّا السَّمَٓاءَ الدُّنْيَا بِمَصَاب۪يحَۗ وَحِفْظًاۜ ذٰلِكَ تَقْد۪يرُ الْعَز۪يزِ الْعَل۪يمِ
“De ki: ‘Siz yeryüzünü iki günde yaratan Allah’ın tek ilâh olduğunu inkâr edip, O’na birtakım eşler, ortaklar mı uyduruyorsunuz?’ Halbuki bütün bunları yapan O, âlemlerin Rabb’idir.
O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı, orayı bereketli kıldı. Orada arayıp soranlar için gıdalarını, bitkilerini ve ağaçlarını tam dört günde takdir edip düzene koydu.
Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yere şöyle buyurdu: ‘İsteyerek de olsa istemeyerek de olsa emrime gelin!’ Onlar da, ‘İsteyerek geldik’ dediler.
Böylece iki gün içinde gökleri yedi kat olarak şekillendirdi. Her bir göğe, kendisine ait işi vahyetti. Biz dünya semâsını kandillerle, yıldızlarla süsledik, bozulup yıkılmaktan koruduk. İşte bu, her şeye galip olan, her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.” (9576)
Kur’ân’daki bu âyetler, “Kur’ân’da hesap hatasının olduğu” şeklinde ithamlara maruz kalmıştır. Şöyle ki: Kur’ân’ın 7 ayrı âyetinde – tıpkı Tevrat’ta olduğu gibi – “Allah’ın evreni ve içindeki herşeyi 6 günde yarattığı” anlatılırken, “Fussilet” sûresindeki bu anlatımda, Allah’ın Dünya’yı 2 günde yarattığı, yeryüzündeki gıdaları, bitkileri ve ağaçları tam 4 günde takdir edip düzene koyduğu, sonra göğe yönelerek göğü 2 gün içinde 7 kat gök olarak şekillendirdiği belirtilmektedir. Ve biz bunları topladığımız zaman, bunlar 8 gün etmektedir.
Önce Dünya’nın yaratılıp, evrendeki ve uzaydaki bütün gökcisimlerinin, yıldızların, gezegenlerin ve galaksilerin şu üzerinde yaşadığımız minik gezegenden sonra yaratılmasının bilimsel olarak izah edilemezliği bir yana (ki biz bu hususu, elinizdeki kitabın daha önceki bölümlerinde oldukça geniş bir biçimde ele almış ve incelemiştik (9577)), Kur’ân’da gerçekten de matematiksel bir hesap hatası mı yapılmıştır? Çünkü; 2 + 4 + 2 = 8. Matematik ortadadır; topladığımız zaman 6 etmiyor, 8 ediyor.
Bu durum, tarih boyunca İslam âlimlerini en çok sıkıntıya düşüren konulardan biri olmuştur. Zirâ İslam-dışı çevrelerden Kur’ân’a yönelik tenkitlerden biri bu sûreler olmuştur. Müslüman âlimler bu duruma izahat getirme konusunda büyük güçlükler yaşamışlardır.
İranlı büyük Azerî müfessir, müellif, filozof, düşünür, teorisyen ve Şiî İslam âlimi Allame Ayetullah Seyyîd Muhammed Hûseyin Tabatabaî (1903 – 81), Arapça olarak kaleme aldığı ve daha sonra Farsça’ya tercüme edilen 20 ciltlik dünyaca meşhur “El- Mizan fi Tefsîr’il- Qur’ân” adlı eserinde, bu konuya kendince bir açıklama getirmeye çalışmıştır. Üstâd Tabatabaî’ye göre; âyetlerde rızık ve azık hakkında “qaddere” (قَدَّرَ) kavramı kullanılmıştır, oysa gök ve yerin yaratılması hakkında ise “xelaqe” (خَلَقَ) kavramı kullanılmıştır. Yani bu “dört gün” yaratılışın değil, rızkın takdiridir. Tabatabaî durumu şöyle izah eder: “Bu âyetlerde göklerin ve yerin yaratılması hakkında belirtilen günler dört gündür. İki gün yerin yaratılması için ve iki gün de duman olduktan sonra yedi göğü tesis etmek içindir. Rızıkların var olduğu günler ise onların takdir günleridir, rızıkların yaratılma günleri değildir. Mükerrer bir şekilde Allah’ın kelamında yer alan husus, Allah’ın tüm yaratılış ve rızık takdirini değil, sadece gökleri ve yeri altı günde yarattığıdır. O halde gerçek şudur ki belirtilen dilim sadece son cümle içindir. Artık ne bir silme ve ne de bir takdire gerek kalmaktadır ve maksat yerin erzakının yılın dört mevsiminde takdir edildiğini açıklamaktır.” (9578)
Yani Allame Tabatabaî, gıdalar, bitkiler ve ağaçlarla ilgili olduğu için, âyetlerdeki “4 gün”ü “4 mevsim” olarak yorumlamaktadır. Tabatabaî’ye göre, Kur’ân’da “gün” bir zaman dilimi olarak kullanılmaktadır. Yani “gün” anlamına gelebildiği gibi, “mevsim”, “yıl” hatta “çağ” anlamına da gelebilmektedir. (9579) Ki Üstâd Tabatabaî’nin bu söyledikleri doğrudur. Kur’ân okuyan ve Kur’ân’daki âyetlerle hemhal olan her insanın bildiği bir durumdur bu.
Yine İranlı büyük Fars müfessir, müellif, filozof, düşünür, teorisyen ve Şiî İslam âlimi Ayetullah-i Uzmâ Nasır Mekarem Şirazî (1927 – halen hayatta) de aynı şekilde anlamış ve tefsir etmiştir. O’na göre, âyetlerdeki “dört gün”, yaratılışın başlangıcıyla ilgili değildir, sadece rızıkların ortaya çıkmasının ve de insan ve hayvanların gıda maddelerinin yetiştiği “dört mevsim”e işarettir. (9580) Tabatabaî ve Şirazî’nin bu yorumunun yorumunu siz sevgili okurlarımıza bırakıyorum.
Peki, Kur’ân-ı Kerîm de, tıpkı Tevrat ve Mushafa Reş gibi, “yaratılıştaki 6 gün”den bildiğimiz günü yani 24 saatlik zaman dilimini mi kastetmektedir?
Bunu söylemek zor. Zirâ Kur’ân’ın başka iki âyetinden, Kur’ân’ın “yewm” (ﻴﻮﻢ) yani “gün” derken, bizim bildiğimiz ve anladığımız günü kastetmediği anlaşılmaktadır. O âyetler şunlardır:
اَللّٰهُ الَّذ۪ي خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا ف۪ي سِتَّةِ اَيَّامٍ ثُمَّ اسْتَوٰى عَلَى الْعَرْشِۜ مَا لَكُمْ مِنْ دُونِه۪ مِنْ وَلِيٍّ وَلَا شَف۪يعٍۜ اَفَلَا تَتَذَكَّرُونَ
يُدَبِّرُ الْاَمْرَ مِنَ السَّمَٓاءِ اِلَى الْاَرْضِ ثُمَّ يَعْرُجُ اِلَيْهِ فٖي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُٓ اَلْفَ سَنَةٍ مِمَّا تَعُدُّونَ
“O Allah ki gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi altı günde yarattı, sonra da arş üzerine istivâ etti. Sizin O’ndan başka ne bir dostunuz ne de bir şefaatçiniz vardır. Hâlâ düşünüp ders ve öğüt almayacak mısınız?
O gökten yere her işi düzenleyip yönetir. Sonra bütün işler, sizin hesabınıza göre bin yıl tutan bir günde O’nun katına çıkar.” (9581)
تَعْرُجُ الْمَلٰٓئِكَةُ وَالرُّوحُ اِلَيْهِ فٖي يَوْمٍ كَانَ مِقْدَارُهُ خَمْسٖينَ اَلْفَ سَنَةٍۚ
“Melekler ve rûhlar O’na, miktarı ellibin yıl olan bir günde yükselip çıkar.” (9582)
Bu âyetlerden, Kur’ân’ın “gün” derken kastettiği zaman diliminin, bizim anladığımız gün yani 24 saatlik zaman dilimi olmadığı net biçimde anlaşılmaktadır. Gördüğünüz üzere, “Secde” sûresine göre Allah nezdindeki “bir (1) gün” bizim nezdimizdeki “bin (1000) gün” iken, “Mearic” sûresine göre de Allah nezdindeki “bir (1) gün” bizim nezdimizdeki “ellibin (50.000) gün”dür.
İki âyet arasındaki “çelişki” gibi görünen duruma girmeyeceğim. Burada bizi ilgilendiren, Kur’ân’ın “gün” derken bizim anladığımız günü yani 24 saatlik zaman dilimini kastetmediğinin anlaşılmasıdır.
Bu iki âyet nedeniyle İslam âlimleri ve müfessîrler, “6 günlük yaratılış” anlatımını “6 ayrı dönem” veya “6 çağ” olarak yorumlamış ve Müslümanlar da böyle anlamışlardır. Ancak bu dönemlerin uzunluğu ve her dönemde meydana gelen belirli gelişmeler, kesin olarak tanımlanmamıştır.
Kur’ân’daki kullanımlarından da açıkça anlaşılmaktadır ki, “yewm” (ﻴﻮﻢ) yani “gün” kelimesi bizim bildiğimiz günlerden çok daha farklı anlamlara gelebilmekte ve “bizim günlerimizle bin yıl” veya daha uzun süreli bir zaman dilimi de olsa, bunun yine “gün” kelimesi ile ifade edildiği görülmektedir. (9583) Ayrıca insanların bildikleri ve kullandıkları “gün” kelimesinin mutlak bir vakit anlamında değil, insanlar için oluşturulan ve tamamen izafî bir kavram olduğu da bilinmelidir. Âyetlerde “bin yıl olan gün” veya “ellibin yıl olan gün” şeklinde belirtilen sürenin, gerçekten bu kadar uzun süren bir zaman miktarına delalet etmesinin mümkün olduğu gibi, duruma göre insanların bunu uzun veya kısa olarak algılanmasına – bu sürenin izafî olmasına – delalet etmesi de mümkün kabul edilmektedir. Kur’ân-ı Kerîm’de “yevm” (gün) kelimesinin farklı kullanımları da bunu destekler bir mahiyet arzetmektedir. Kur’ân’da “yewm” (ﻴﻮﻢ) kelimesi, bildiğimiz normal gün anlamında (9584), vakit anlamında (mutlak zaman) (9585), “bizim günlerimizle bin yıl” olan gün (9586), “bizim günlerimizle ellibin yıl” olan gün (9587), uzun süren zaman (aşama, kademe, merhale) anlamlarında kullanılmıştır. Yaratmanın altı günde olduğunu zikreden âyetlerde geçen “gün” kelimesinin anlamını da “uzun süren zaman” (aşama, kademe, merhale) mânâsı içinde değerlendirmek uygun olacaktır. Çünkü altı günün müddetinin ne kadar olduğu hakkında kesin bir şey söylenemiyor, söylenemez.
Zaman kavramı, şehâdet âleminin yaratılmaya başlaması ile birlikte, onun ayrılmaz bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Yani o da yaratılmıştır. Zaman, yaratılmanın hem sonucu hem de sebebidir. Bunun birini diğerinden ayrı düşünmek mümkün değildir. Bu yüzden, yaratılışın başlaması ile zaman ortaya çıkmıştır. (9588) Yaratılış, varlığın ve hareketin özünü oluşturması açısından düşünüldüğünde, öncelikle ve özü itibarıyla zamansal bir olaydır. Diğer bir deyişle, Allah’ın her şeyin var oluşunun nihaî temeli olduğunu, adına “yaratma” denilen zamansal bir olay şeklinin dışında akıl kavrayamaz, hayâl de tasavvur edemez. (9589)
Mısır merkezli Fatımî Halifeliği’ne bağlı olan İranlı İsmailî Fars ilahiyatçı, filozof, düşünür, eğitimci ve şair El- Mu’eyyed fi’d- Dîn ebû Nasr Hibetullah bin ebî İmran Musa bin Dawud eş- Şirazî (1000 – 78), Dünya’nın 6 günde yaratılışıyla ilgili olarak, Dünya’nın 24 saatlik, 1000 veya 50.000 yıllık 6 döngüde yaratıldığı fikrini eleştiriyor ve bunun yerine hem zaman henüz yaratılmamışken yaratılışın nasıl zaman birimleriyle ölçülebildiğini, hem de sonsuz bir evrenin nasıl yaratıldığını sorguluyor. O’na göre, güçlü Yaratıcı, kendi yaratımının bir parçası olduğu zaman, zamanın kısıtlamalarıyla sınırlandırılabilir. Diğer bir İsmailî ilahiyatçı olan Tacik filozof, düşünür, eğitimci ve şair Ebû Muîn Hamid ed- Dîn Nasr ibn-i Xûsrev el- Qubadiyanî el- Belxî (1004 – 1078), meslektaşı Şirazî’nin çalışmalarını genişletiyor. Bu günlerin, Allah’ın elçilerinin gelişiyle sınırlanan ve Dünya’nın karanlıktan çıkacağı “Qaîm’el- Qiyame”nin gelişiyle sonuçlanan yaratılış döngülerine âtıfta bulunduğunu yazıyor. Kendisinden önceki ilahî vahyi tebliğ edenlerin döneminin aksine, O’nun dönemi, Tanrı’nın insanlara çalışmayı emrettiği bir dönem değildir. Bilakis O’nun dönemi, peygamberlerin buyruklarını yerine getirmek için ve ilim ile iştigal edenler için bir mükâfat dönemidir. (9590)
İslam dünyasının 20. yy’da yetiştirdiği en büyük İslam âlimlerinden biri olan Kürt müfessir ve mütefekkir Bediuzzaman Said-i Nursî el- Kurdî (1877 – 1960), Kur’ân’daki “6 günde yaratılış” konusundaki “gün” kavramına şöyle açıklık getirmektedir:
“Şu dünyanın bir ömrü, ve şu dünyadaki küre-i arzın dahi ondan kısa diğer bir ömrü, ve küre-i arzda yaşayan nev-i insanın daha kısa bir ömrü vardır. Bu birbiri içinde üç nevi mahlûkatın ömürleri, saatin içindeki dakika, saniye, saatleri sayan çarkların nisbeti gibidir. Nev-i insanın ömrü, küre-i arzın iki hareketiyle hasıl olan malûm eyyamla olduğu gibi, zîhayatın vücûduna mazhar olduğu zamandan itibaren, küre-i arzın ömrü ise merkez-i irtibatı olan Şems’in hareket-i mihveriyesiyle hasıl olan eyyamla olması hikmet-i Rabbanîye’den uzak değildir. Ve dünyanın ömrü ise Şems’uş- Şümus’un hareket-i mihveriyesiyle hasıl olan eyyâm iledir.
Şu halde nev-i insanın ömrü yedibin sene eyyam-ı malûme-i arziyeyle olsa, küre-i arzın hayata menşe olduğu zamandan, harabiyetine kadar, eyyam-ı şemsiye ile ikiyüzbin seneden geçer. Ve Şems’uş- Şümus’a tâbi ve âlem-i bekâdan ayrılıp küremize bakan dünyaların ömrü – Şems’uş- Şümus’un işarâtı Kur’ânîye’yle her bir günü 50.000 (elli bin) sene olmasıyla – yedibin sene, o eyyâmla yüzyirmialtımilyar (126.000.000.000) sene yaşarlar. Demek, eyyâm-ı şer’îye tabir ettiğimiz eyyâm-ı Kur’ânîye’de bunlar dahil olabilirler.” (9591)
Hiçbir şey anlamadığım bu muhteşem açıklamasında Bediuzzaman Said-i Nursî el- Kurdî, âhir zamana işaret eden “Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (yani kıyâmetin kopmasına kadar) hak üzerinde galip olacaktır” hadisi (9592) ile “Fatiha” sûresinden (9593) hareketle, kıyametin hicrî 1545 yılında (miladî 2120 yılında) kopacağını ve beşeriyet tarihinin sona ereceğini, sözü edilen hadis ve âyetlerden böyle anladığını belirtmiştir. (9594) Yani Üstâd Said-i Kurdî’ye göre, kıyametin kopmasına şunun şurasında 97 yıl var.
Ancak kutsal kitap Kur’ân-ı Kerîm’de geçen “Allah’ın evreni ve içindeki her şeyi 6 günde yaratması” anlatmasında geçen “gün” ifadesinden bizim bildiğimiz günün yani 24 saatlik zaman diliminin kastedilmemiş olduğu açık bir biçimde ortadayken, İslam Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’e isnat edilen hadislerde, bu “gün”, aynen Tevrat’taki gibi bildiğimiz gün yani 24 saatlik zaman dilimi olarak ifade edilmiştir. Sünnî İslam’ın “tartışmasız sahih” kabul ettiği hadislerin birinde, Hz. Muhammed – güyâ – şöyle buyurmuştur:
“Allah; toprağı Cumartesi, ondaki dağları Pazar, ot ve ağaçları Pazartesi, mekruhu (hoş karşılanmayan, sevilmeyen şeyleri – İ. S.) Salı, nûru Çarşamba, hayvanları Perşembe ve Âdem’i de Cuma günü yarattı.” (9595)
Ancak bu rivayetin – “Müslim”de geçtiği halde – hadis olup olmadığı, hadis âlimleri arasında tartışmalıdır. (9596)
Hz. Ali (as)’den nakledilen bazı bilgiler de şöyledir:
“Allah, Dünya’yı yedi zaman üzere yaratmıştır. Bunlardan her devir, miktarını Allah’tan başka hiç kimsenin bilemeyeceği uzun bir süreçtir. İnsanın yaratılışından önce, Dünya üzerinde altı devir geçmiştir. Âdem’in yaratılışından kıyamete kadar olan süre ise, bir tek devirdir.” (9597)
Dolayısıyla bu zaman dilimleri, bizim bildiğimiz ve yaşadığımız günlerden ve zaman dilimlerinden farklıdır. Çünkü kelime olarak “yevm” (gün), Güneş’in doğuşundan batışına kadar olan zaman dilimi için kullanıldığı gibi, sınırları belirsiz olan herhangi bir zaman dilimi için de kullanılır, kullanılabilir. (9598)
İslam âlimlerinin bir kısmı, burada üzerinde durduğumuz “altı gün” meselesini “altı dünya günü” yani “bildiğimiz gün” anlamında yorumlarken (9599), deminden beri anlatmaya çalıştığımız üzere âlimlerin çoğunluğu ise, bu âyetlerdeki “altı gün”ü “altı devir” ve “altı zaman” olarak anlayıp, zamanımızdaki ilmî anlayışa uygun bir yorum getirmeye çalışmışlardır (9600).
Eşarî kelamının temsilcilerinden olan Kürt müfessir, dilbilimci ve ahlâk felsefecisi Hûseyn kurê Muhammed kurê Mufaddal er- Rağıb el- İsfahanî (954 – 1109)’ye göre, buradaki “gün”, süresi ne kadar uzun olursa olsun, “mutlak zaman” ve “vakit” anlamındadır. (9601)
Mısırlı ünlü Arap düşünür, müfessir, gazeteci ve yazar Seyyîd İbrahim Hûseyn Qutb (1906 – 66) ise, bu âyette geçen “gün” hakkında şu açıklamada bulunmaktadır: “Burada sözü edilen ‘gün’, Allah’ın müddetini bildiği günlerden bir gündür ve katiyen bizim dünyamızın günlerinden değildir. Çünkü yeryüzünün zaman ölçüsü olan ‘gün’, ancak yeryüzünün yaratılışından sonra var olmuştur. Yeryüzünde zaman ölçüsü olarak kullanılan günlerin, dünyamızın Güneş etrafındaki yörüngesinde kendi ekseni etrafında bir kere dönüşünden ibaret bulunduğu gibi, diğer gezegenlerin ve yıldızların da günleri vardır ki, yeryüzünün günlerine benzemez. Bir kısmı daha uzun, bir kısmı daha kısadır. Yeryüzünün yaratıldığı günlerde, dağların oluştuğu, rızıkların takdir edildiği günler, başka bir ölçü birimi ile ölçülmüş olan bizim bilmediğimiz günlerdir. Biz şu kadarını biliyoruz ki, o günler, bildiğimiz dünya günlerinden çok daha uzundur. Beşerî bilgimizin ulaşabildiği ve keşfedebildiği gerçekler uyarınca, düşünebildiğimiz gerçeğe en yakın ihtimal, buradaki günden maksat, yeryüzünün geçirdiği merhalelerdir. Yeryüzü, birçok merhaleden geçerek katılaşmış, kabuğu oluşmuş ve hayata elverişli bir hale gelmiştir. Elimizdeki nazariyelerin belirttiğine göre, yeryüzünün kabuğunun oluşup hayata elverişli hale gelmesi için, yaşadığımız dünyanın ölçüsü ile iki milyon yıla ihtiyaç olmuştur. Bu söylediğimiz rakam, kayaların etüdüne ve bu sayede yeryüzünün hayatıyla ilgili tahminlere dayalı ölçülerdir. Biz, Kur’ân’ı tetkik ederken, bu ölçüleri nihaî gerçeklermiş gibi ele alamayız. Çünkü bunlar, nihaî gerçekler değildir. Bunlar, sadece birer nazariyedir ve değişmesi de mümkündür.” (9602)
Seyyîd Qutb’un bakış açısı ve konuyu ele alışı, oldukça isabetli ve mantıklıdır.
Kürdistan’da ortaya çıkan, peygamberi Kürt (9603), kutsal kitabı Kürtçe (9604) olan Zerdüştîlik inancında herşeyi hiçlikten yaratan Tanrı (Ahura Mazda), dünyayı düşünce yoluyla yaratmıştır. (9605) Ahura Mazda birinci ve sonuncu, yani başlangıç ve sondur. (9606)
Zerdüştîlik’te yaratılış, dört devirden oluşan 12.000 yıllık bir zamanı kaplar: Bu devirlerden birincisi manevî yaratılış dönemidir. Bu ilk dönemde Ahura Mazda melekleri, iyi rûhları ve canlıların ezelî rûhî suretlerini (fravaşi) yarattı. İkinci devrede varlıkları bedensel olarak yarattı. Bu dönemde Ahura Mazda, iyi düşünceyi (vohuman) ve aynı zamanda diğer beş meleği de yarattı. Ahura Mazda dünya yaratıklarından ilk önce gökyüzünü ve dünyanın ışığını yarattı, ikinci olarak suyu, üçüncü olarak yeri, dördüncü olarak bitkileri, beşinci olarak hayvanları, altıncı olarak da insanlığı yarattı. (9607)
İnsanların rûhları ve şuurları yaratılırken, Tanrı onlarla konuştu ve onlara zalim Angra Mainyu (Ehrimen, = Şeytan) ile çarpışmak için bedenli bir şekil almayı ve sonunda tamamıyla ölümsüz ve ebediyen mükemmel olmayı isteyip istemediklerini sordu. Bunun üzerine onlar bedenli bir şekilde yaratılmaya razı oldular. Ehrimen (Angra Mainyu, = Şeytan), Ahura Mazda (Tanrı)’ya mukabil olarak zıt altı kuvvet yarattı. (9608)
Hinduizm, çok eski tarihlerden beri Hindistan’da yaşanmakta olan ve Vedalar adlı çok hacimli bir kutsal kitap koleksiyonu olan politeist (çoktanrılı) bir dîndir. Çoktanrılı bir dîn olmasına karşın Vişnu (Koruyan), Brahma (Yaratan) ve Şiva (Yokeden) isimli üç Tanrı (Trimurti), genellikle önplandadır. Yaratılış sözkonusu olunca Tanrı Brahma’nın adı önplana çıkmakta. Brahma, uyuyan Vişnu’nun karnından çıkan nilüferde ortaya çıkıyor. Brahma daha sonra 4, 32 milyar yılda evreni yaratıyor. Bu zamana “Mahayuga” (महायुग) denir. Şiva evreni yok edecek ve döngü böyle devam edecek. (9609)
“Kadim Çin dîni” veya “Çin halk dîni”, Çin diasporası da dahil olmak üzere Çin mirasına sahip kişilerin genel olarak “dîn” olarak adlandırılan alanlardaki uygulamalarının çeşitliliğini tanımlamak için kullanılan çok yönlü bir terim. Ancak “Çin halk dîni” terimi Çin’de kullanılmaz. Sonradan ortaya çıkan Budizm, Taoizm ve Konfüçyüsçülük (Konfüçyanizm) dînlerinin tamamının kökeni bu mitoloji sayılabilir. (9610) Bu dîn, doğanın ve ataların güçlerine saygı gösterilmesini, şeytanî güçlerin çıkarılıp atılmasını ve doğanın rasyonel düzenine, evrendeki dengeye ve insanlardan ve onların yöneticilerinden etkilenebilecek gerçekliğe olan inancı içermekte. (9611) İbadet, insan davranışlarının tanrıları veya soyların ataları olabilen çok sayıda Tanrı ve “şén” (神) olarak isimlendirilen ölümsüzlere adanmıştır. Bu Tanrılar’ın bazılarıyla ilgili hikâyeler Çin mitolojisinin gövdesinde toplanırlar. 11. yy’da bu uygulamalar, Budistler’in “karma” (kişinin kendi yaptığı) ve “yeniden doğuş” fikirleri ile Tanrılar’ın hiyerarşileri hakkındaki Taocu öğretilerle harmanlandı ve günümüze kadar birçok yönden devam eden popüler dînî sistemi oluşturdu. (9612) 1950’lerden beri, Çin halk dîni “Şénizm” olarak anılır. (9613) Bu bağlamda “şén”, bir “rûh” veya “Tanrı” anlamına gelir. “Şénizm” ise tam olarak “Tanrıların ve ölümsüzlerin dîni” demektir. (9614)
Çin dînlerinde “yaratılış” ve “insanın kökeni” şu şekildedir:
Başlangıçta hiçbir şey yoktu. Evren dualitesiz, özelliksiz, biçimsiz ilkel bir durumdaydı. Bu ilkel durum, yaklaşık 18.000 yıl boyunca kozmik bir yumurtaya dönüştü. Bu kuluçka sürecinden sonra, içinde “yin” ve “yang”ın tamamen zıt ilkeleri dengelendi ve ilk varlık olan Pan-Gu (盤古) yumurtadan çıktı (ya da uyandı). (9615)
Pan-Gu, 18.000 yıl boyunca her gün 300 cm büyüyerek gökyüzünü de genişletti. 18.000 yıl geçtikten sonra Pan-Gu nefes aldı. Nefesi rüzgâr, sis ve bulut oldu. O’nun sesi gök gürültüsünü, sol gözü Güneş’i, sağ gözü Ay’ı, başı Dünya’nın dağlarını ve uçlarını, kanı nehirleri, kasları verimli toprağı, sakalı yıldızları ve Samanyolu’nu, kürkü çalıları ve ormanları, kemikleri değerli mineralleri, kemik iliği değerli mücevherleri, teri yağmuru ve rüzgârın kürkünde taşıdığı pireler de hayvanları meydana getirdi. Pan-Gu’ya bu görevinde en önde gelen dört canavar, yani kaplumbağa, qilin, anka kuşu ve ejderha da yardım ettiler. Kısımların yeniden oluşmasından korkan Pan-Gu, dünyanın üzerinde durup göğü havaya kaldırdı. (9616)
Pan-Gu daha sonra ayağa kalktıktan sonra öldü (veya fedakârlık ederek kendisini öldürdü) ve O’nun vücûdundan başka bir varlık, Huaxu (华胥) meydana geldi. Huaxu, ikiz olan bir erkek ve bir kız doğurdu. Kızın adı Nüwa (女媧), erkeğin adı Fuxi (伏羲). Fuxi ve Nüwa, başları insan ve gövdeleri yılan olan varlıklar idiler. Biri erkek bir kadın olan bu iki kardeş, ilk insanlardırlar, tüm insanlığın ana/atasıdırlar. (9617)
Evet… Dinlerin ve kutsal kitapların “yaratılış” ve “yaratılış aşamalarının süresi” hakkında söyledikleri bunlar.
Şimdi de dînleri bir kenara bırakıp, bu konuda bilimin ne söylediğine bakalım…
İnsanlık olarak, özellikle son yüzyıllarda bilimde büyük bir sıçrama gerçekleştirdik. Astronomi, Arkeoloji, Antropoloji ve Jeoloji alanında ulaştığımız yüksek seviye, bizi, tarih boyunca gizem olan ve cevabı bilinmeyen pekçok soruya yanıt verebilecek duruma getirdi.
Bilimsel verilere baktığımızda, dînlerin ve kutsal kitapların anlattığından tamamen farklı şeyler anlatmaktadır:
Bilimsel anlamda Evren’in yaşı dediğimizde, “Büyük Patlama” (Big Bang)’dan bu yana geçen zamanı kastetmiş oluyoruz. (9618) Şu anki teoriler, Evren’in yaşının 13 milyar 772 milyon yıl olduğunu önermektedir. (9619) İçinde bulunduğumuz Samanyolu Galaksisi’nin yaşı 13 milyar 600 milyon yıl iken (9620), Güneş Sistemi’nin yaşı 4 milyar 568 milyon yıldır (9621).
Güneş’in yaşı 4 milyar 570 milyon yıl iken (9622), üzerinde yaşadığımız mavi gezegenimiz Dünya 4 milyar 540 milyon yaşındadır. (9623) Uydumuz kabul ettiğimiz Ay’ın yaşı ise 4 milyar 510 milyon yıldır. (9624)
Dünya üzerindeki ilk yaşam formları, yaklaşık 3 milyar 700 milyon yıl öncesinde bakteriler, arkealar ve biyojenik karbonsinyatürlerdir. (9625) Organellere sahip kompleks yapılı ökaryot organizmalara ait ilk kanıtlar günümüzden 1 milyar 850 milyon yıl öncesine ait. (9626) Daha sonra, yaklaşık 1 milyar 700 milyon yıl önce, özel işlevleri yerine getiren farklılaşmış hücrelere sahip çok hücreli canlılar görülmeye başlandı. (9627) Su yosunlarından oluşan köpüksü formlar ise 1 milyar 200 milyon yıl önce. (9628)
Kara üzerinde ilk omurgasız hayvanlar bundan 525 milyon yıl önce ortaya çıkarken (9629), kara üzerindeki ilk bitkiler de bundan yaklaşık 450 milyon yıl önce görülmeye başlandılar (9630). Karada ilk omurgalı hayvanlar ise bundan 252 milyon yıl önce. (9631)
Bundan 251 milyon 400 bin yıl önce meydana gelen “Permiyen – Triyas Yok Oluşu”, tüm kompleks yaşamı silme eşiğine getirdi. (9632) Bu felâketin etkilerinden toparlanırken arkeozorlar, karada yaşayan en egemen omurgalı tür oldular ve Triyas Dönemi ortalarında therapsidleri bastırarak onların yerini aldılar. Böylece dinozorlar ve diğer memeliler Jura ve Kreatase devirlerine egemen oldular. (9633)
Çiçekli bitkiler 130 ilâ 90 milyon yıl önce görülmeye başlayıp hızlı olarak çeşitlendiğinde böcekler de ortaya çıktılar. Sosyal yaşamlı böcekler, çiçekli bitkilerle yaklaşık aynı zaman diliminde göründüler. (9634)
Bundan yaklaşık 65 milyon yıl önce yaşanan “Kreatase – Tersiyer Yok Oluşu”, bütün dinozor türlerini yok etti. (9635)
Deniz memelileri bundan 15 milyon yıl önce denize açılırken (9636), yarasalar da 13 milyon yıl önce havaya uçmaya başladılar (9637).
İlk insanlar, ilkel haliyle veya “insanımsı” olarak bundan 200.000 yıl önce, Afrika’da ortaya çıktı. Homo sapiens (akıllı varlık) olan bizler yani “modern insan” ise bundan 50.000 yıl önce. (9638)
Evet… Bilimin de bu konuda söyledikleri bunlar.
Önce dînler ve kutsal kitaplar ışığında, sonra da bilimsel veriler ışığında, evrenin ve içindeki her şeyin ne kadar süre zarfında yaratıldığı, neyin ne zaman ortaya çıktığı konusu hakikaten çok ilginç, cezbedici ve sürükleyici bir konudur. Elinizdeki kitabımızın bu bölümünde, bu konuyu hasbihal ettik, siz sevgili okurlarımızla.
Bilgilendirici, öğretici ve sorgulatıcı bir okuma yaptığınızdan şüphem yok, ancak umarım aynı şekilde keyifli bir okuma da olmuştur.
Bu konuya da son noktayı koyarken, tüm Müslüman okurlarıma hayırlı Cuma’lar, tüm Hristiyan okurlarıma hayırlı Pazar’lar, tüm Yahudî okurlarıma hayırlı Cumartesi’ler, tüm Ézidî okurlarıma hayırlı Çarşamba’lar, işçi ve emekçi kardeşlerime de hayırlı Pazartesi’ler diliyorum.
Zaman, çok kıymetli bir şeydir. İnsanın sahip olduğu en büyük cevherdir. Zamanınızın kıymetini bilin, vaktinizi boşa harcamayın, size hiçbir hayrı ve faydası olmayacak işlerle heba etmeyin. Bir tek hayatınız var ve o hayatınız çok ama çok kıymetli, sevgili kardeşlerim. Verimli yaşayın, bereketli yaşayın. Siyasetle, dedikoduyla değil, bilimle, sanatla, kültürle iştigal edin.
Unutmayın, güzel insanlar, güzel kardeşlerim: Dün ve yarın yoktur, sadece bugün vardır. Yaşadığınız her ân, bugündür.
Ve her sabah yatağınızdan uyandığınızda, ilk şunu düşünerek “gün”e başlayın: Bugün, geri kalan hayatımın ilk günüdür.
– devam edecek –
DİPNOTLAR:
(9544): Tevrat, Tekvin, 1:1 – 31
(9545): Tevrat, Tekvin, 2:1 – 3
(9546): Thorkild Jacobsen, The Treasures of Darkness: A History of Mesopotamian Religion, s. 180 – 183, Yale University Press, Londra & New Heaven 1976 / Fred Gladstone Bratton, Yakındoğu Mitolojisi, s. 48 – 51, İFAV Yayınları, İstanbul 1995 / Alexander Heidel, Enûma Eliş: Babil Yaratılış Destanı, s. 69 – 79, Ayraç Yayınları, Ankara 2000
(9547): Tevrat, Tekvin, 2:2 – 3
(9548): Encyclopedia Britannica, “Sabbath” maddesi, https://www.britannica.com/topic/Sabbath-Judaism
(9549): İbrahim Sediyani, Bütün Yönleriyle Şeyh Said Kıyamı, cilt 1, s. 50, Şura Yayınları, İstanbul 2014
(9550): Tevrat, Tekvin, 1:1 – 31 ve 2:1 – 3
(9551): Tevrat, Mısır’dan Çıkış, 16:1 – 36
(9552): Tevrat, Yeşaya, 2:2 – 4 ve 11:1 – 16
(9553): Tevrat, Çıkış, 20:1 – 17 ve 32
(9554): İbrahim Sediyani, Aydın Duruşu ve Erdemli Olmak, s. 301 – 302, Yöneliş Yayınları, Adana 2019 / İbrahim Sediyani, Kadın Peygamberler, cilt 2, s. 417 – 418, Nefel Yayınları, Diyarbakır 2021
(9555): Siddur, Tekvin, 1:1 – 31 ve 2:1 – 3; Mısır’dan Çıkış, 16:1 – 36; Yeşaya, 2:2 – 4 ve 11:1 – 16
(9556): Talmud, Şabbat, 119a
(9557): Mezad Hashavyahu Ostracon, c. 630 BCE, Center for Online Judaic Studies (COJS), https://web.archive.org/web/20130130125324/http://www.cojs.org/cojswiki/Mezad_Hashavyahu_Ostracon%2C_c._630_BCE
(9558): Tevrat, Çölde Sayım, 15:32 – 36
(9559): Tevrat, Levililer, 23:6 – 15
(9560): Tevrat, Levililer, 23:23 – 25
(9561): Tevrat, Levililer, 23:26 – 32
(9562): Tevrat, Levililer, 23:39 – 43
(9563): Şulxan Arux, Orax Xayim, 293:2
(9564): İncil, Markos, 16:1 – 3
(9565): İncil, Elçilerin İşleri, 2:41 – 42
(9566): Mushafa Reş, Yaratılış, bölüm 1
(9567): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf, 54
(9568): Kur’ân-ı Kerîm, Yunus, 3
(9569): Kur’ân-ı Kerîm, Hûd, 7
(9570): Kur’ân-ı Kerîm, Furqan, 59
(9571): Kur’ân-ı Kerîm, Secde, 4
(9572): Kur’ân-ı Kerîm, Hadid, 4
(9573): Kur’ân-ı Kerîm, Kaf, 38
(9574): Tevrat, Tekvin, 2:2
(9575): Kur’ân-ı Kerîm, Âraf, 54; Yunus, 3; Furqan, 59; Secde, 4; Hadid, 4
(9576): Kur’ân-ı Kerîm, Fussilet, 9 – 12
(9577): Bkz. Elinizdeki kitabın daha önceki “Kutsal Kitaplarda Güneş’in, Ay’ın ve Yıldızların Yaratılışı” başlıklı bölümü
(9578): Allame Muhammed Hûseyin Tabatabaî, El- Mizan fi Tefsîr’il Qur’ân, cilt 17, s. 363 – 364, Mûessese-yê Dar’ul- İlim, Qum 1988
(9579): age, cilt 17, s. 362 – 263
(9580): Mekarem Şirazî, Tefsîr-i Numune, cilt 20, s. 225, Dar’ul- Kutub’il- İslamiye, Tahran 1961
(9581): Kur’ân-ı Kerîm, Secde, 4 – 5
(9582): Kur’ân-ı Kerîm, Mearic, 4
(9583): Kur’ân-ı Kerîm, Secde, 4 – 5; Mearic, 4
(9584): Kur’ân-ı Kerîm, Baqara, 196
(9585): Kur’ân-ı Kerîm, İbrahim, 48
(9586): Kur’ân-ı Kerîm, Secde, 4 – 5
(9587): Kur’ân-ı Kerîm, Mearic, 4
(9588): Yalçın İnan, Kozmos’tan Kuantum’a, cilt 1, s. 17 ve 31, Mavi Ada Yayınları, İstanbul 2000
(9589): Toshihiko Izutsu, Yaratma ve Şeylerin Zamansız Nizamı: İslam Mistik Düşüncesi Üzerine Makaleler, s. 148, Anka Yayınları, İstanbul 2001
(9590): Shafique Virani, The Days of Creation in the Thought of Nasir Khusraw: Yesterday, Today, Tomorrow, Academy of Sciences of Republic of Tajikistan, Noshir Publishing, Hucend 2005, https://www.academia.edu/37219457
(9591): Bediuzzaman Said-i Nursî, Barla Lahikası, 250. Mektup, s. 324 – 326, Envar Neşriyat, İstanbul 1989
(9592): Buhari, cilt 9, s. 125 ve 162 / Mûslim, cilt 2, hadis no 1522
(9593): Kur’ân-ı Kerîm, Fatiha, 1 – 7
(9594): Bediuzzaman Said-i Nursî, Kastamonu Lahikası, s. 27 – 29, Envar Neşriyat, İstanbul 1995
(9595): Müslim, Münafiqûn, 27 / Taberî, Câmi’ul- Beyan fi Tewil’il- Qur’ân, cilt 12, s. 3 ve cilt 24, s. 61, Dar’ul- Kutub’il- İlmiyye Neşriyat, Beyrut 1999 / Alauddin Ali el- Muttaqi bin Hûsameddîn el- Hindî, Kenz’ul- Ummâl fî Sûnnet’il- Aqwâl we’l- Efâl, cilt 11, hadis no: 15125, Halep 1971
(9596): Tahir el- Cezayirî, Tewcîh’un- Nazar ilâ Usûl’il- Eser, cilt 1, s. 331, Mektebet’ul- Matbuat’il- İslamiyye, Halep 1995 / H. Musa Bağcı, Hadis Tarihi ve Metodolojisi, s. 265, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2013
(9597): Alauddin Ali el- Muttaqi bin Hûsameddîn el- Hindî, Kenz’ul- Ummâl fî Sûnnet’il- Aqwâl we’l- Efâl, cilt 6, hadis no: 15215, Halep 1971
(9598): Rağıb el- İsfahanî, El- Müfredât fî Ğarîb’il- Qur’ân, “yeweme” maddesi, s. 850, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986
(9599): İbn-i Kesir, Tefsîr’ul- Qur’ân’il Âzim, cilt 2, s. 437, Dar-u İhyâ’it- Turas’il- Arabî, Beyrut 1969 / El- Mahallî, Tefsir’ul- Celâleyn, s. 291, Şam tarihsiz
(9600): Beydavî, Envâr’ut- Tenzîl we Esrar’ut- Tewîl, cilt 1, s. 227, Şirket-u Mektebe we Matbaat-i Mustafa el- Bâbî el- Halebî, Kahire 1955 / Ebû’s- Suûd, İrşâd’ul- Aql’is- Selim ilâ Mezâya’l- Qur’ân’il- Kerîm, cilt 6, s. 228, Beyrut tarihsiz / Muhammed Reşîd Rıza, Tefsîr’ul- Qur’ân’il- Âzim (Tefsîr’ul- Menar), cilt 8, s. 445, Beyrut tarihsiz / Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, cilt 3, s. 2172, Eser Kitabevi, İstanbul 1971
(9601): Rağıb el- İsfahanî, El- Müfredât fî Ğarîb’il- Qur’ân, “yeweme” maddesi, s. 850, Kahraman Yayınları, İstanbul 1986
(9602): Seyyîd Qutb, Fizilâl’il- Qur’ân, cilt 4, s. 365 ve devamı, Dar-u İhyâ’it- Turas’il- Arabî, Beyrut 1971
(9603): Heredot, İstoríai, cilt 1, s. 132, M. Ö. 5. yüzyıl
(9604): Sıddîq Borekeyî Sefîzâde, Mêjuy Wêjey Kurdî, cilt 1, s. 17, Tebriz 1375 / İmadeddîn Duletşâhî, Coğrafya-yê Ğerb-ê İran, Tahran 1984 / Jemal Nebez, The Kurdish Language From Oral Tradition to Written Language, Western Kurdistan Association Publications, Londra 2005 / Feqî Hüseyin Sağnıç, Diroka Wêjeya Kurdî, s. 25 – 26, Weşanên Enstituya Kurdî, İstanbul 2002 / Kadri Yıldırım, Kürtler’in İslam Öncesi Alfabe Serüveni, Kürt Tarihi Dergisi, sayı 5, s. 28 – 29, Şubat – Mart 2013 / Alfabenin İcadı ve Tarih Boyunca Kürtler’in Kullandığı Alfabeler, Nusrettin Bolelli, Bingöl Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü Dergisi, yıl 1, cilt 1, sayı 1, s. 21, Ocak 2015 / Tamer Kayaoğlu, Türk Halk Kültüründe Cennet İmgesi, s. 13, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Türk Halk Edebiyatı Bilim Dalı, Elazığ 2014 / Muazzez Hêja Baktaş, Kürt Peygamberi Zerdüşt ve Zerdüştîlik, Nerina Azad, 3 Haziran 2017
(9605): Avesta, Yasna, 31:7 ve 11
(9606): Avesta, Yasna, 31:8
(9607): Yasna Haptanghaiti, 37
(9608): Yasna Haptanghaiti, 57
(9609): Surya Siddhanta, 1:10 – 21; Manusmriti, 1:64 – 80; Mahabharata, 12:231:12 – 31
(9610): Riaz Hassan, In Singapore: Society in Transition, Vivienne Wee, “Buddhism in Singapore”, s. 155 – 188, Oxford University Press, Kuala Lumpur 1976
(9611): Stephen F. Teiser, Popular Religion, Journal of Asian Studies, sayı 54, s. 378 – 395, Mayıs 1995
(9612): Daniel L. Overmyer, Religions of China: The World as a Living System, Waveland Press, Long Grove 1986
(9613): Kuah-Pearce Khun Eng, State, Society and Religious Engineering – Towards a Reformist Buddhism in Singapore, s. 21, Institute of Southeast Asian Studies, Singapur 2009 / Lai Ah Eng, Religious Diversity in Singapore, s. 198, Institute of Southeast Asian Studies, Singapur 2008
(9614): Yilong Shi, 中国汉人自发的宗教实践 — 神仙教, 中南民族大学学报 — 人文社会科学版, sayı 28, s. 146 – 150, 2008
(9615): Xu Zheng, 三五歷紀, 220 – 265 / Ge Hong, 抱朴子内篇, 284 – 364 / Ouyang Xun, 藝文類聚, 557 – 641
(9616): age / age / age
(9617): age / age / age
(9618): European Space Agency (ESA), From an Almost Perfect Universe to the Best of Both Worlds, 17 Temmuz 2018, https://sci.esa.int/web/planck/-/60499-from-an-almost-perfect-universe-to-the-best-of-both-worlds
(9619): N. Aghanim – Y. Akrami – M. Ashdown – J. Aumont – C. Baccigalupi – M. Ballardini – A. J. Banday – R. B. Barreiro – N. Bartolo – S. Basak – R. Battye – K. Benabed – J.-P. Bernard – M. Bersanelli – P. Bielewicz – J. J. Bock – J. R. Bond – J. Borrill – F. R. Bouchet – F. Boulanger – M. Bucher – C. Burigana – R. C. Butler – E. Calabrese – J.-F. Cardoso – J. Carron – A. Challinor – H. C. Chiang – J. Chluba – L. P. L. Colombo – C. Combet – D. Contreras – B. P. Crill – F. Cuttaia – P. de Bernardis – G. de Zotti – J. Delabrouille – J.-M. Delouis – E. Di Valentino – J. M. Diego – O. Doré – M. Douspis – A. Ducout – X. Dupac – S. Dusini – G. Efstathiou – F. Elsner – T. A. Enßlin – H. K. Eriksen – Y. Fantaye – M. Farhang – J. Fergusson – R. Fernandez-Cobos – F. Finelli – F. Forastieri – M. Frailis – A. A. Fraisse – E. Franceschi – A. Frolov – S. Galeotta – S. Galli – K. Ganga – R. T. Génova-Santos – M. Gerbino – T. Ghosh – J. González-Nuevo – K. M. Górski – S. Gratton – A. Gruppuso – J. E. Gudmundsson – J. Hamann – W. Handley – F. K. Hansen – D. Herranz – S. R. Hildebrandt – E. Hivon – Z. Huang – A. H. Jaffe – W. C. Jones – A. Karakci – E. Keihänen – R. Keskitalo – K. Kiiveri – J. Kim – T. S. Kisner – L. Knox – N. Krachmalnicoff – M. Kunz – H. Kurki-Suonio – G. Lagache – J.-M. Lamarre – A. Lasenby – M. Lattanzi – C. R. Lawrence – M. Le Jeune – P. Lemos – J. Lesgourgues – F. Levrier – A. Lewis – M. Liguori – P. B. Lilje – M. Lilley – V. Lindholm – M. López-Caniego – P. M. Lubin – Y.-Z. Ma – J. F. Macías-Pérez – G. Maggio – D. Maino – N. Mandolesi – A. Mangilli – A. Marcos-Caballero – M. Maris – P. G. Martin – M. Martinelli – E. Martínez-González – S. Matarrese – N. Mauri – J. D. McEwen – P. R. Meinhold – A. Melchiorri – A. Mennella – M. Migliaccio – M. Millea – S. Mitra – M.-A. Miville-Deschênes – D. Molinari – L. Montier – G. Morgante – A. Moss – P. Natoli – H. U. Nørgaard-Nielsen – L. Pagano – D. Paoletti – B. Partridge – G. Patanchon – H. V. Peiris – F. Perrotta – V. Pettorino – F. Piacentini – L. Polastri – G. Polenta – J.-L. Puget – J. P. Rachen – M. Reinecke – M. Remazeilles – A. Renzi – G. Rocha – C. Rosset – G. Roudier – J. A. Rubiño-Martín – B. Ruiz-Granados – L. Salvati – M. Sandri – M. Savelainen – D. Scott – E. P. S. Shellard – C. Sirignano – G. Sirri – L. D. Spencer – R. Sunyaev – A.-S. Suur-Uski – J. A. Tauber – D. Tavagnacco – M. Tenti – L. Toffolatti – M. Tomasi – T. Trombetti – L. Valenziano – J. Valiviita – B. Van Tent – L. Vibert – P. Vielva – F. Villa – N. Vittorio – B. D. Wandelt – I. K. Wehus – M. White – S. D. M. White – A. Zacchei – A. Zonca, Planck 2018 Results – VI. Cosmological Parameters, Astronomy & Astrophysics, sayı 641, 11 Eylül 2020, https://www.aanda.org/articles/aa/full_html/2020/09/aa33910-18/aa33910-18.html / G. Hinshaw – J. L. Weiland – R. S. Hill – N. Odegard – D. Larson – C. L. Bennett – J. Dunkley – B.Gold – M. R. Greason – N. Jarosik – E. Komatsu – M. R. Nolta – L. Page – D. N. Spergel – E. Wollack – M. Halpern – A. Kogut – M. Limon – S. S. Meyer – G. S. Tucker – E. L. Wright, Five-Year Wilkinson Microwave Anisotropy Probe (WMAP) Observations: Data Processing, Sky Maps, & Basic Results, Astrophysical Journal Supplement Series, NASA, 10 Nisan 2015, https://web.archive.org/web/20150410113424/http://lambda.gsfc.nasa.gov/product/map/dr3/pub_papers/fiveyear/basic_results/wmap5basic.pdf
(9620): How Old is the Milky Way?, VLT Observations of Beryllium in Two Old Stars Clock the Beginnings, European Southern Observatory, 17 Ağustos 2004, https://www.eso.org/public/news/eso0425/ / How Old is the Milky Way?, Universe Today, https://www.universetoday.com/21822/age-of-the-milky-way/ / Milky Way’s Age Narrowed Down, Space, https://www.space.com/263-milky-age-narrowed.html / When Was the Milky Way Formed?, Astronomy, 12 Mart 2019, https://astronomy.com/magazine/ask-astro/2019/03/age-of-the-milky-way
(9621): Audrey Bouvier – Meenakshi Wadhwa, The Age of the Solar System Redefined by the Oldest Pb–Pb Age of a Meteoritic Inclusion, Nature Geoscience, sayı 3, s. 637–641, Eylül 2010, https://www.nature.com/articles/ngeo941 / How Old is the Solar System, Universe Today, https://www.universetoday.com/15575/how-old-is-the-solar-system/
(9622): A. Bonanno – H. Schlattl – L. Paternò, The Age of the Sun and the Relativistic Corrections in the EOS, Astronomy and Astrophysics, sayı 390, s.1115 – 1118, Ağustos 2002, https://www.aanda.org/articles/aa/abs/2002/30/aa2598/aa2598.html / James N. Connelly – Martin Bizzarro – Alexander N. Krot – Åke Nordlund – Daniel Wielandt – Marina A. Ivanova, The Absolute Chronology and Thermal Processing of Solids in the Solar Protoplanetary Disk, Science, sayı 338, s. 651 – 655, Kasım 2012, https://www.science.org/doi/10.1126/science.1226919
(9623): Age of the Earth, U. S. Geological Survey, 1997, https://web.archive.org/web/20151107013457/http://pubs.usgs.gov/gip/geotime/age.html / Gérard Manhes – Claude J.Allègre – Bernard Dupré – Bruno Hamelin, Lead Isotope Study of Basic-Ultrabasic Layered Complexes: Speculations About the Age of the Earth and Primitive Mantle Characteristics, Earth and Planetary Science Letters, sayı 47, s. 370 – 382, Mayıs 1980, https://ui.adsabs.harvard.edu/abs/1980E%26PSL..47..370M/abstract / Gary Brent Dalrymple, The Age of the Earth in the Twentieth Century: A Problem (Mostly) Solved, Special Publications, Geological Society of London, sayı 90, s. 205 – 221, Ocak 2001, https://www.semanticscholar.org/paper/The-age-of-the-Earth-in-the-twentieth-century%3A-a-Dalrymple/27eccf09a93ef16cf90955c09a8f08bd7ddccc87
(9624): Mike Wall, How Old is the Moon? Scientists Say they Finally Know, Space, 11 Ocak 2017, https://www.space.com/35291-moon-age-pinned-down.html / Jo Adetunji, How Old is Our Moon?, The Conversation, 12 Ocak 2017, https://theconversation.com/how-old-is-our-moon-71036 / Researchers Find Younger Age for Earth’s Moon, PHYS, 13 Temmuz 2020, https://phys.org/news/2020-07-younger-age-earth-moon.html / David Nield, The Moon is Millions of Years Younger Than We Thought, Scientists Suggest, Science Alert, 15 Temmuz 2020, https://www.sciencealert.com/researchers-calculate-that-the-moon-might-be-younger-than-we-thought / Jennifer Leman, How Old is the Moon? Way Younger Than We Thought, Popular Mechanics, 1 Mart 2022, https://www.popularmechanics.com/space/moon-mars/a33314141/moon-actual-age/
(9625): Yoko Ohtomo – Takeshi Kakegawa – Akizumi Ishida – Toshiro Nagase – Minik T. Rosing, Evidence for Biogenic Graphite in Early Archaean Isua Metasedimentary Rocks, Nature Geoscience, sayı 7, s. 25 – 28, Ocak 2014, https://www.nature.com/articles/ngeo2025 / Minik T. Rosing, 13C-Depleted Carbon Microparticles in >3700-Ma Sea-Floor Sedimentary Rocks from West Greenland, Science, sayı 283, s. 674 – 676, 29 Ocak 1999, https://science.sciencemag.org/content/283/5402/674 / E. G. Nisbet – C. M. R. Fowler, Archaean Metabolic Evolution of Microbial Mats, Proceedings of the Royal Society: Biology, sayı 266, s. 2375, 7 Aralık 1999, https://royalsocietypublishing.org/doi/10.1098/rspb.1999.0934
(9626): Andrew H. Knoll – E. J. Javaux – D. Hewitt – P. Cohen, Eukaryotic Organisms in Proterozoic Oceans, Philosophical Transactions of the Royal Society, sayı 361, s. 1023 – 1038, 5 Mayıs 2006, https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC1578724/ / Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9627): John Tyler Bonner, The Origins of Multicellularity. Integrative Biology, sayı 1, s. 27 – 36, 1998, https://science.jburroughs.org/mbahe/APBio/APBioHandouts/25%20Bonner%20-Origin%20of%20Multicellularity.pdf / Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9628): Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9629): D. G. Shu – H. L. Luo – S. Morris Conway – X. L. Zhang – S. X. Hu – L. Chen – J. Han – M. Zhu – Y. Li – L. Z. Chen, Lower Cambrian Vertebrates from South China, Nature, sayı 402, s. 42 – 46, 4 Kasım 1999, https://www.nature.com/articles/46965 / Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9630): The Oldest Fossils Reveal Evolution of Non-Vascular Plants by the Middle to Late Ordovician Period (~450-440 m.y.a.) On the Basis of Fossil Spores, Liberal Arts and Sciences, http://www.clas.ufl.edu/UsersRedirect/?pciesiel/gly3150/plant.html / Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9631): Patrick L. Barry, The Great Dying, Science NASA, 28 Ocak 2002, https://science.nasa.gov/science-news/science-at-nasa/2002/28jan_extinction/
(9632): L. H. Tanner – S. G. Lucas – M. G. Chapman, Assessing the Record and Causes of Late Triassic Extinctions, Earth-Science Reviews, sayı 65, s. 103 – 139, 2004, https://web.archive.org/web/20071025225841/http://nmnaturalhistory.org/pdf_files/TJB.pdf / Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9633): Michael J. Benton, Vertebrate Paleontology, s. 452, Blackwell Publishers, Oxford 2004 / L. H. Tanner – S. G. Lucas – M. G. Chapman, Assessing the Record and Causes of Late Triassic Extinctions, Earth-Science Reviews, sayı 65, s. 103 – 139, 2004, https://web.archive.org/web/20071025225841/http://nmnaturalhistory.org/pdf_files/TJB.pdf
(9634): Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9635): D. E. Fastovsky – P. M. Sheehan, The Extinction of the Dinosaurs in North America, GSA Today, sayı 15, s. 4 – 10, 2005 / Timeline.php million years ago, https://timescale.toolforge.org/?Ma=/Timeline.php
(9636): J. G. M. Thewissen – S. I. Madar – S. T. Hussain, Ambulocetus Natans, an Eocene Cetacean (Mammalia) from Pakistan, Courier Forschungsinstitut Senckenberg, sayı 191, Senckenbergische Naturforschende Gesellschaft, Frankfurt am Main 1996
(9637): Nancy B. Simmons – Kevin L. Seymour – Jörg Habersetzer – Gregg F. Gunnell, Primitive Early Eocene bat from Wyoming and the Evolution of Flight and Echolocation, Nature, sayı 451, s. 818 – 821, 14 Şubat 2008, https://www.nature.com/articles/nature06549
(9638): Homo Sapiens and Early Human Migration, Khan Academy, https://www.khanacademy.org/humanities/world-history/world-history-beginnings/origin-humans-early-societies/a/where-did-humans-come-from#:~:text=Homo%20sapiens%2C%20the%20first%20modern,about%2070%2C000%2D100%2C000%20years%20ago. / How Did Humans Evolve?, History, https://www.history.com/news/humans-evolution-neanderthals-denisovans
SEDİYANİ HABER
16 HAZİRAN 2023