Bir zamanlar “üzerinde Güneş’in batmadığı imparatorluk” olarak nitelendirilen Britanya, her ne kadar geçmişteki o muazzam gücünde değilse de, yine de halen, dünyanın en güçlü ve etkili devletlerinden biridir. Gerek devletin (krallığın) beş kıtadaki nüfûz alanı ve gerekse resmî dili İngilizce’nin tüm dünyanın “ortak dili” olması hasebiyle, Britanya, dünya haritasındaki baskın ve dominant konumunu günümüzde de sürdürmekte.
“Üzerinde Güneş’in batmadığı imparatorluk”, başta İngiltere olmak üzere tarihteki bazı denizaşırı imparatorluklar için kullanılan bir terim. Çok geniş topraklara sahip oldukları için, bir yerinde akşam iken başka yerinde gündüz olan, böylece hiçbir zaman her yerinde karanlığın yaşanmadığı bu imparatorluklar, Antik Mısırlılar’a, Akkadlılar’a, Asurlular’a, Axamenîşler’e, Fenikeliler’e, Vikingler’e, Moğollar’a, Romalılar’a ve Osmanlılar’a kadar uzanır.
Büyük Sargon olarak anılan Akkad Kralı I. Sargon ya da özgün Akkadca adıyla Şarrukino (iktidar yılları M. Ö. 2334 – M. Ö. 2279)’yla çağdaş olan Mezopotamya metinleri, bu kralın “gündoğumundan günbatımına kadar tüm toprakları yönettiğini” anlatır.
Antik Mısır (Kemet) edebiyatına ait başlıksız ve yazarı bilinmeyen, Orta Krallık (M. Ö. 2055 – M. Ö. 1650)’ın 12. Hanedanı (M. Ö. 1991 – M. Ö. 1802) dönemine tarihlenen bir metin olan “Sinuhe’nin Hikâyesi”, Mısır kralının “ne olursa olsun, Güneş’i çevreleyen tüm toprakları yönettiğini” yazar.
Bugünkü Lübnan ve Suriye topraklarında muazzam bir medeniyet kurmuş olan Fenikeliler (M. Ö. 1500 – M. Ö. 589), Akdeniz kıyı kesiminde yaşamış denizci bir kavim idi. Deniz ticaretinde çok ileri giden Fenikeliler, Akdeniz’in hemen her yerinde, hatta Atlas Okyanusu kıyılarında koloniler kurdular, Britanya Adası’na (İngiltere, Galler ve İskoçya) kadar uzanarak buralarda aradıkları kalay madenini buldular. Kimi tarihçiler, altın aramak için Batı Afrika kıyılarına kadar gittiklerini bile söylerler.
Akdeniz’in en önemli uygarlıklarından hatta belki de en önemlisi olan Fenikeliler’in, Afrika’nın batı çevresini okyanus üzerinden dolaştıkları, hatta pusulayı şaşırıp okyanus içlerine doğru seyrettikleri ve tesadüfen “Amerika”ya ulaştıkları belirtilmektedir. Hem eski Yunan filozof, fizikçi, gökbilimci, zoolog ve biyolog Aristotélis (M. Ö. 384 – M. Ö. 322), hem de Sicilya doğumlu Yunan tarihçi Diódoros (M. Ö. 90 – M. Ö. 30), Fenikeliler’in “Herkül’ün direklerinin ötesine geçen yolculuklarında” daha büyük bir kara parçasıyla karşılaştıklarını söylüyorlar. Diódoros, kaleme aldığı “História Universal” (Dünya Tarihi) adlı kitabında, Fenikeliler’in gemilerle Atlantik’i geçtiklerini ve Brezilya’nın kuzeydoğu kıyılarına ulaştıklarını kaydetmektedir.
Antik Yunan tarihçi Herodot (M. Ö. 484 – M. Ö. 425)’a göre, “Güneş’in batmadığı imparatorluk” teriminin bir benzeri ilk kez, Axamenîş Kürt Kralı Axaşveroş veya Xşayarşa olarak da anılan I. Xêrxwez (M. Ö. 519 – M. Ö. 465) tarafından kendi imparatorluğu için kullanılmıştır. Herodot’un aktardığına göre, Axamenîş İmparatoru I. Xêrxwez şöyle demiştir: “Topraklarımızı Tanrı’nın göklerinin ulaştığı yere kadar genişleteceğiz. O zaman Güneş sınırlarımızın ötesinde doğmayacak.”
Ege ve Akdeniz’den Hind Okyanusu ve Bengal Körfezi’ne, Nil deltasından İndus vadisine dek uzanan Axamenîş Kürt İmparatorluğu (M. Ö. 550 – M. Ö. 330)’nun toprakları, 5, 5 milyon km²’lik devâsâ bir coğrafyayı kapsıyordu. “Guinnes Rekorlar Kitabı”, Axamenîş Kürt İmparatorluğu’nu “tüm zamanların en büyük imparatorluğu” olarak niteler ve Axamenîş’in toplam nüfûsunu da verir. Buna göre; M. Ö. 500 yıllarında dünyanın toplam nüfûsu 112 milyon 400 bin iken, sadece Axamenîş devletinin nüfûsu 49 milyon 400 bindir. “Guinnes Rekorlar Kitabı”na göre, o dönemde dünya nüfûsunun % 44’ü Axamenîş vatandaşıydı.
Roma İmparatorluğu (M. Ö. 27 – M. S. 395), aynı zamanda klasik Latin edebiyatında “Güneş’in doğuşundan batan Güneş’e kadar uzanan bir imparatorluk” olarak tanımlanıyordu.
“Vikingler” veya “Norslar” olarak adlandırılan Vikingler, İskandinavyalı savaşçı ve tüccar bir kavim olup, yılın büyük kısmını açık denizlerde geçiren çok ilginç ve gizemli bir topluluk. Özellikle 8. – 11. yy’lar arasında Avrupa’nın kuzeyinde ve batısında, Baltık Denizi, Kuzey Denizi, Norveç Denizi, Barents Denizi, Grönland Denizi, İrlanda Denizi, Manş Denizi ve Atlas Okyanusu kıyıdaşı coğrafyalarda birçok yeri fethetmiş, geniş bir alanda egemenlik kurmuşlardır. Usta gemici ve korkunç savaşçı olan bu insanlar Britanya’yı, Faroe Adaları’nı, İzlanda’yı, hatta Grönland (Grønland; Kalaallit Nunaat)’ı ve hatta hatta Kanada kıyılarını ele geçirerek bütün bu toprakları egemenlikleri altına aldılar.
Vikingler, hakimiyet alanı bakımından Moğollar’ı bile geride bırakır hatta ikiye katlar. Zirâ Moğollar iki kıtaya (Asya ve Avrupa) hakim olmuşlardır ancak Vikingler tam 4 kıtada hakimiyet kurdular. Avustralya (Okyanusya) hariç, dünyadaki tüm kıtalarda egemenlik kurmuş bir kavimdir.
Uzak Asya’da Temujin Çingis Xaan (1162 – 1227) tarafından kurulan Moğol İmparatorluğu (1206 – 1368), kısa zamanda her yönde genişleyerek dünyanın % 22’sine yayılmış, 24 milyon km2’den fazla bir alanı kapsamış ve tarihin bitişik sınırlara sahip en büyük imparatorluğu haline gelmiştir. En geniş döneminde 100 milyondan fazla kişiyi topraklarında barındırıyordu. İmparatorluğun bu denli geniş olması Batı ile Doğu’yu birleştirmiş, bu sayede İpek ve Baharat Yolları’nda ticaret yapmak güvenli olmuş ve “Pax Mongolica” denilen barış dönemi yaşanmıştır.
Avusturya Hanedanı olarak da bilinen Habsburg Hanedanı (11. yy – 1780)’ndan V. Karl (1500 – 58), kişisel birlik içinde, Almanya’dan Kuzey İtalya’ya kadar uzanan, Benelüks Ülkeleri (Hollanda, Belçika, Lüksemburg) ve Avusturya ile Sicilya’nın Güney İtalya krallıklarını da kapsayan İspanya’yı doğrudan yöneten Kutsal Roma İmparatorluğu’nu içeren karma bir monarşiyi kontrol ediyordu. Sardunya, Napoli ve Amerika’daki uzun ömürlü İspanyol kolonileri de buna dahildi. Ayrıca Amerika’daki kısa ömürlü Alman kolonilerine de hükmetti. Kaynaklarda belirtildiğine göre, V. Karl, imparatorluğuna, o dönemki şair Ludovico Ariosto (1474 – 1533)’ya veya başkalarına tanımlamak için çeşitli şekillerde, “üzerinde Güneş’in hiç batmadığı imparatorluk” ifadesini atfeder. V. Karl, Yeni Dünya’daki kolonilerini kastederek, “imparatorluğumda Güneş hiç batmaz” dediği zaman, terim tarihe geçmiş oldu.
Coğrafî keşifler çağında İspanya büyük atılımlar gerçekleştirdi. Ülkemizde Macellan olarak bilinen Portekizli denizci ve kaptan Fernão de Magalhães (1480 – 1521) dünyayı dolaştığı zaman, İspanyollar’ın elinde Uzakdoğu’dan Yeni Dünya’ya dek uzanan ülkelerin haritası vardı ve bu sayede çok uzak noktalarda sömürgeler kurabildiler. Hernán Cortés de Monroy y Pizarro Altamirano (1485 – 1547) Meksika’yı, Francisco Pizarro González (1478 – 1541) ise Peru’yu işgal etti. 16. yy’ın sonunda İspanyol gemileri her üç okyanusta da dolaşıyor ve beş kıta ile de ticaret yapıyordu.
İspanya Kralı II. Felipe (1527 – 98) (biraz önce kendisinden bahsettiğimiz V. Karl’ın oğlu), anavatanı İspanya’yı miras aldığı bölgelerin metropolü yaptı. Özellikle Kastilya Konseyi’ni, Aragon Konseyi’ni, İtalya Konseyi’ni, Flandre Konseyi’ni ve Hint Adaları Konseyi’ni Madrid’e yerleştirdi. Uzakdoğu’da kendisinin adını taşıyan bugünkü Filipinler’i sömürge bölgelerine ekledi. Portekiz Kralı I. Henrique (1512 – 80) öldüğünde, II. Felipe, Portekiz tahtındaki iddiâsını sürdürdü ve 1581’de “Portekiz Kralı I. Felipe” olarak tanındı. Artık Felipe tarafından yönetilen Portekiz İmparatorluğu’nun kendisi de Amerika’daki, Kuzey ve Güney Sahra Afrikası’ndaki toprakları içeriyordu. Tüm Asya Yarımadası’ndaki ve Atlantik’teki, Hint ve Pasifik okyanuslarındaki adalar da buna dahil.
1585 yılında İtalyan diplomat, drama yazarı ve şair Giovanni Battista Guarini (1538 – 1612), II. Felipe’nin kızı Catalina Micaela (1567 – 97)’nın Savoy Dükü I. Carlo Emanuele (1562 – 1630) ile evliliğini kutlamak için “Il Pastor Fido” adlı trajikomedyayı yazdı. Guarini’nin ithafında, “Altera figlia / Di qel Monarca, a cui / Nö anco, quando annotta, il Sol tramonta” (Hava karardığında / Başka bir yerde / Güneş’in asla batmadığı o hükümdarın gururlu kızı) yazıyordu.
Bu ifade, 17. yy’ın başlarında İngiliz filozoflar ve diplomatlar Francis Bacon (1561 – 1626) ve John Smith (1580 – 1631)’e tanıdık geliyordu: “Both the East and the West Indies being met in the crown of Spain, it is come to pass, that, as one saith in a brave kind of expression, the Sun never sets in the Spanish dominions, but ever shines upon one part or other of them: Which, to say truly, is a beam of glory.” (Hem Doğu hem de Batı Hint Adaları İspanya’nın tahtında buluşuyor, öyle oldu ki, birinin söylediği gibi cesur bir ifadeyle, Güneş İspanyol egemenlik bölgelerinde asla batmaz, ancak her zaman onların bir kısmı üzerinde parlar: Bu, doğruyu söylemek gerekirse, bir zafer ışınıdır.)
İskoç aristokrat, yazar ve çevirmen Thomas Urquhart (1611 – 60) da, “üzerine Güneş’in asla batmadığı, dünyanın ‘tetrarkh’ı büyük Don Felipe” hakkında yazmıştı.
Alman oyun yazarı Johann Christopf Friedrich Schiller (1759 – 1805)’in 1787 tarihli oyunu “Don Karlos”ta, Don Karlos’un babası II. Felipe şöyle diyor: “Ich heiße / der reichste Mann in der getauften Welt; / Die Sonne geht in meinem Staat nicht unter.” (Bana / Hristiyan dünyasının en zengin hükümdarı denir; / Benim devletimde Güneş asla batmaz.)
Fransız siyasetçi ve öğretmen Joseph Fouché (1759 – 1820), ülkemizde Napolyon olarak bilinen Korsika asıllı Fransa İmparatoru Napulione Buonaparte (1769 – 1821)’ın, Yarımada Savaşı olarak da anılan İspanya Bağımsızlık Savaşı (1808 – 14) öncesinde şöyle dediğini hatırlar: “V. Karl’ın muazzam mirasında Güneş’in asla batmadığını ve her iki dünyanın imparatorluğuna sahip olacağımı düşünün.” Bu, İskoç tarihçi, roman yazarı ve şair Walter Scott (1771 – 1832)’un “Life of Napoleon” (Napolyon’un Hayatı) kitabından alıntılanmıştır.
Fransa Kralı XIV. Louis (1638 – 1715)’nin “Güneş Kral” amblemi ve bununla bağlantılı “Nec pluribus impar” sloganının, II. Felipe’nin Güneş amblemi ve sloganına dayandığı iddiâ edildi.
Ancak aşırı yağmalama sonucu oluşan enflasyon, İspanyol ekonomisini çökertti ve nihayet İspanya, Napolyon tarafından işgal edildi. Fırsattan yararlanan sömürgeler, Büyük Kolombiya’nın kurucusu ve ilk devlet başkanı, Kolombiya, Venezuela, Ekvador, Peru ve kendi adını taşıyan Bolivya’nın bağımsızlığını sağlayan devrimci lider Simón Bolívar ya da tam adıyla Simón José Antonio de la Santísima Trinidad Bolívar Ponte y Palacios Blanco (1783 – 1830) önderliğinde ayaklandılar ve İspanyol Sömürge İmparatorluğu çöktü. Son darbe, Küba’nın bağımsızlık savaşıyla vuruldu ve İspanyollar okyanus ötesinden atıldılar.
Üç kıtaya hükmeden Osmanlı İmparatorluğu (1299 – 1923), en geniş sınırlarına 1683 yılında ulaşmış, Orta Avrupa’nın bir bölümü ile Balkanlar’ın tamamı, Kuzey Afrika’nın bir bölümü, Hicaz, Mezopotamya, Kafkasya’nın bir bölümü ve Anadolu üzerinde egemenlik kurmuştur. 1699 yılında Karlofça Antlaşması sonrası gerileme dönemine girmiş ve 1923 yılında Cumhuriyet’in kurulması ile birlikte yıkılmıştır.
Britanya İmparatorluğu, Kıta Avrupası’ndaki iç kavgalardan mümkün olduğunca uzak durmaya ve tüm güçlerini okyanus ötesine seferber etmeye karar vermişti. İngiltere ve İrlanda Kraliçesi I. Elizabeth (1533 – 1603) döneminde başlayan yeni kıtalara yayılma politikası sonucu Kuzey Amerika’da ilk koloniler kuruldu. Yedi Yıl Savaşı (1756 – 63) sırasında Fransızlar’ın elinden Kanada alındı. 1773 yılında İrlandalı devlet adamı, sömürge memuru ve diplomat George Macartney (1737 – 1806), Britanya’nın Yedi Yıl Savaşı’ndaki zaferini takip eden toprak genişlemesinin ardından, “üzerinde Güneş’in hiç batmadığı ve doğasının henüz belirlenemediği bu geniş imparatorluk” diyerek bahsetmişti.
Sanayi Devrimi (1760 – 1840) sonrası hammadde ihtiyacı duyan İngilizler, dünyanın dört bir yanında sömürge arayışına girdi ve İspanyollar’dan boşalan yeri doldurdu. “Güneş’in batmadığı imparatorluk” nitelemesi, Britanya İmparatorluğu için, esas olarak küresel bir bölgesel büyüklüğe ulaştığı 19. yy’da ve 20. yy’ın başlarında kullanıldı. 19. yy’da bu ifadeyi Britanya İmparatorluğu için kullanmak popüler hale geldi. Bu, İngiliz dünya haritalarının, Britanya’nın dünyaya yayılan emperyal gücünü vurgulamak için imparatorluğu kırmızı ve pembe renkte gösterdiği bir dönemdi.
1821 yılında Kanada’da yayınlanan “Caledonian Mercury” gazetesi, Britanya İmparatorluğu hakkında şöyle yazıyordu: “Onun hakimiyetinde Güneş asla batmaz; akşam ışınları Quebec’in kulelerinden ayrılmadan önce, sabah ışınları Jackson Limanı’nda üç saat parladı ve Lake’in sularından batarken, gözü Ganj ağzına açılıyor.”
Rahip R. P. Buddicom (? – ?), 31 Temmuz 1827’de yaptığı bir konuşmada şunları söylüyordu: “İngiliz bayrağı üzerinde Güneş’in asla batmadığı söylenirdi; bu kesinlikle II. Richard’ın zamanına ait eski bir deyişti ve o zamanlar şu anda olduğu gibi pek uygulanabilir değildi.”
1829 yılında İskoçya’da yayınlanan “Blackwood’s Magazine” dergisinde Christopher North müstear adıyla yazan İskoç yazar ve hukukçu John Wilson (1785 – 1854), Britanya için “Güneş’in batmadığı imparatorluk” nitelemesinde bulundu.
1834 yılında ABD’li hukukçu ve siyasetçi Daniel Webster (1782 – 1852), benzer bir fikri güçlü bir şekilde dile getirmişti: “Sabah davul sesleri, Güneş’i takip eden ve saatlere eşlik eden, sürekli tek bir hareketle dünyayı çevreleyen, malları ve askerî mevkileriyle tüm dünyanın yüzeyine yayılmış bir güç. Ve İngiltere’nin savaş havasının kesintisiz gerilimi.”
1839 yılında İngiliz diplomat, siyasetçi ve sömürge valisi Henry George Ward (1797 – 1860), Avam Kamarası’nda şunları söyledi: “İngiliz Sömürge İmparatorluğu’na bakın: Dünyanın şimdiye kadar gördüğü en görkemli imparatorluk! Eski İspanyollar’ın, kendi egemenliklerinde Güneş’in asla batmadığıyla övünmesi, aralarında daha gerçek anlamda bizler tarafından gerçekleştirildi.”
1861’e gelindiğinde Salisbury Lordu Robert Arthur Talbot Gascoyne-Cecil (1830 – 1903), Britanya’nın sömürge savunması için harcadığı 1, 5 milyon sterlinin, “yalnızca ulusun askerlerimize uygun çeşitlilikte istasyonlar sağlamasına ve imparatorluğumuzun üzerinde Güneş’in asla batmadığı hissine kapılmasına olanak tanıdığından” şikâyet etti.
Menşei belli olmasa da bazen ABD’li dilbilimci ve filoloji profesörü John Duncan Ernst Spaeth (1868 – 1954)’e atfedilen meşhur ve çok ilginç bir söz şöyledir: “Britanya İmparatorluğu’nda Güneş asla batmaz, çünkü Tanrı bile karanlıkta İngilizler’e güvenemezdi.”
Asıl atılımlar 19. yy’da geldi. Hindistan, Mısır, Güney Afrika ve Avustralya, Britanya Krallığı’nın tacı altında toplandı.
Gelgelelim, 19. yy’ın ortalarından itibaren, “Güneş’in hiç batmadığı imparatorluk” imgesinin, hem Britanya İmparatorluğu’nu hem de Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’ni açıkça kapsayan Anglofon kültürüne uygulanmış olduğu görülebilir. Örneğin İskoçya – İrlanda kökenli ABD’li diplomat Alexander Campbell (1788 – 1866), 1852 yılındaki bir konuşmasında şunları söylemiştir: “Britanya ve Amerika’ya Tanrı yeni dünyanın mülkiyetini bahşetmiştir; çünkü dînimizin, dilimizin ve sanatlarımızın üzerine Güneş hiç batmaz.”
Yüzyılın sonuna gelindiğinde bu tabir artık ABD için de kullanılıyordu. “The Greatest Nation on Earth” (Yeryüzünün En Büyük Ulusu) başlıklı 1897 tarihli bir dergi makalesi, “Güneş, Sam Amca’nın üzerinde asla batmaz” diye övünüyordu.
1906’da “New York Times” gazetesinde ABD’li hukukçu, siyasetçi ve yazar William Jennings Bryan (1860 – 1925) şöyle yazmıştı: “Amerika topraklarında Güneş’in hiç batmamasıyla övünemezsek, Amerikan hayırseverliğinin üzerinde Güneş’in asla batmaması gerçeğinden tatmin olabiliriz.” Bundan sonra “New York Times”, O’nun varsayımını çürütmeye çalışan mektuplar aldı.
İngilizler, I. Dünya Savaşı (1914 – 18) sırasında okyanus ötesinden Avrupa’ya askerler getirebildi ve II. Dünya Savaşı (1939 – 45)’nda, olası bir Alman işgali karşısında Kanada’ya taşınmayı planlayabildi. Ancak iki dünya savaşı da Britanya’yı fazlasıyla yıprattı ve imparatorluk, sömürgelerini elinde tutamadı. Hindistan’daki direniş diğer sömürgelere de ilham verdi ve Britanya İmparatorluğu çözüldü. Her iki dünya savaşının bittiği 1945 yılından itibaren, dünyanın yeni bir efendisi var artık: ABD.
Günümüzün “okyanus ötesi imparatorluğu”nu Amerikalılar kurmuş durumdalar. II. Dünya Savaşı’nda Japonya egemenlik bölgesini işgal eden ABD, Pasifik Okyanusu’nda üsler kurarak etki sahasını Asya’ya dek uzatmıştı, Vietnam Savaşı (1955 – 75) ile Asya ana karasına sokulmuş oldu. Aynı anda Batı Avrupa’yı işgal etmiş ve “Truman Doktrini” (1947) sonrası Akdeniz çevresine yerleşmişti.
Geride bıraktığımız 20. yy boyunca, “Güneş’in hiç batmaması” metaforu, ABD dış politikasının retoriğinde “Pax Americana” gibi imparatorluk imâlarıyla birlikte sistematik olarak kullanıldı. 20. yy’ın sonunda ABD askerleri ve parası, dünyanın her tarafında etki sahibiydi ve bu ifade bazen Amerikan gücünün küresel erişimini ifade edecek şekilde uyarlandı.
ABD’nin genişlemesiyle ilgili 1991 tarihli bir tarih kitabı tartışmasında şöyle deniyor: “Bugün… Amerikan topraklarında, ABD hükûmetinin ve vatandaşlarının sahip olduğu mülklerde, yurtdışındaki Amerikan silahlı kuvvetlerinde veya işlerini büyük ölçüde Amerikalılar tarafından tanımlanan sınırlar içinde yürüten ülkelerde Güneş asla batmaz.”
İçinde bulunduğumuz 21. yy’ın başında Afganistan ve Irak’ın işgaliyle beraber ABD, egemenlik sahasını Asya içlerine dek genişletmeye çalışmıştır ve bugün dünyanın en güçlü devleti konumundadır.
* * *
Anayurtları dünyanın kuzeyinde yer alan İngilizler, diğer üç yönde, batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak, her üç tarafta da sayısız toprakları işgal etmiş, ulusları sömürgeleştirmiş ve kültürel olarak etkilemiştir.
Ve fakat şöyle de çok ilginç bir gerçek var:
Onlar batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak başka topraklara ve uluslara neler yaptılarsa, geriye kalan diğer taraftan, daha da kuzeyden gelen Vikingler de onlara aynısını yapmıştır.
Onlar batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak dünyanın 5 kıtasındaki birçok ülkeyi işgal ettiler. Buna karşılık, kuzeyden gelen Vikingler de onların ülkelerini, Britanya ve İngiltere’yi işgal etti.
Onlar batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak dünyanın 5 kıtasındaki farklı topraklarda kendi denizaşırı sömürge devletlerini kurdular. Buna karşılık, kuzeyden gelen Vikingler de onların topraklarında Danelag adlı Viking devletini kurdular.
Onlar batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak dünyanın 5 kıtasındaki farklı uluslara ve toplumlara kendi kültürlerini empoze ettiler. Buna karşılık, kuzeyden gelen Vikingler de onlara kendi kültürlerini empoze etti ve bugün halen dahi İngiliz, İskoç, Gal ve İr kültürlerinde derin Viking izlerini gözlemlemek mümkün.
Onlar batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak dünyanın nerdeyse tamamına İngilizce’nin hakimiyetini kabul ettirdiler ve dünyada konuşulan yüzlerce dile İngilizce kelimeler dahil ettirdiler. Buna karşılık, kuzeyden gelen Vikingler de onların konuştuğu İngilizce’ye eski Viking Nors dilinin (Danca ve Norveççe) hakimiyetini kabul ettirdiler ve “dünya dili” denilen bugünkü İngilizce’de aslında pekçok Viking kökenli (Danca ve Norveççe) kelime mevcut. Günümüzde İngilizce sandığımız birçok kelime ve deyim, aslında İngiliz ve Briton orjinli değil, Viking orjinli.
Kısacası; onlar dünyaya ne yaptılarsa, Vikingler de onlara aynısını yaptı.
Onlar batıya, doğuya ve güneye doğru açılarak başka topraklara ve uluslara neler yaptılarsa, kuzeyden gelen Vikingler de onlara aynısını yaptı.
Onlar dünyadaki herkesi yendiler, Vikingler de onları yendi. Onlar dünyadaki her coğrafyayı işgal etti, Vikingler de onların topraklarını işgal etti. Onlar İngilizce’yi dünyada konuşulan her dile baskın yaptı, Vikingler de Danca ve Norveççe’yi İngilizce üzerine baskın yaptı. Böyle olduğundan; dünyadaki hemen her dilde İngilizce kökenli sözcükler mevcutken, İngilizce’nin kendisinde de pekçok Viking kökenli sözcük mevcut.
* * *
Dünyanın en büyük 9. adası, Avrupa’nın ise en büyük adası olan Britanya’yı görmeyi, aslında öteden beri çok isterdim.
Fakat şimdiye kadar, gitmem için herhangi sebep / vesile hasıl olmamıştı.
Ocak 2020’ye kadar Birleşik Krallık (İng. United Kingdom) ya da tam adıyla Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı (İng. United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland), Avrupa Birliği (AB) üyesiydi. Dolayısıyla 2020’den önce vizesiz gidebilirdim. Ama gitmedim, gitmem için bir sebep oluşmadı.
Birleşik Krallık, o tarihte yapılan bir halkoylamasıyla AB’den ayrıldı ve bu olaya “Brexit” denir. “Brexit”, yani “British exit” (Britanya’nın çıkışı) ifadesinin kısaltılması.
2020’de Britanya AB’den çıkınca, haliyle o ülkeye gitmem için artık vize almam gerekiyordu.
Mart 2023 günlerinde, ben Türkiye’nin başkenti Ankara’dayken (Anadolu’nun makus talihini değiştirmek için ordaydım 🙂 ), “Facebook” sosyal medya hesabımın “Messenger” kutusuna bir mesaj düşmüştü. Belirli aralıklarla pekçok insandan aldığım mesajlardan biriydi yine bu. Hiç tanımadığım bir kardeşimiz, beni çok sevdiklerini, çalışmalarımı çok beğendiklerini ve canlı yayınlarımı da büyük ilgiyle izlediklerini belirtip, beni daha yakından tanımak istediklerini söylüyordu. Ailece çok seviyorlarmış beni. Beni mahçup eden bu iltifatları karşısında mutlu oldum ve teşekkür ederek, şu anda Türkiye’de olduğumu ve seçimlerden dolayı burada yoğun bir pogramımın bulunduğunu, haftaya Almanya’ya döneceğimi, döndükten sonra konuşabileceğimizi söyledim. Böylece, gelecek hafta sohbet etmek üzere anlaştık.
Bir hafta sonra Almanya’ya döndükten sonra kendisiyle sohbet ettik. Beni babasıyla da tanıştırdı ve O’nunla da hoş sohbetlerimiz oldu. Çok tatlı insanlardı ve beni ailece seviyorlardı. Onur duydum ve mutlu oldum.
Bu sohbetlerimizden birinde, yaptığım geziler ve kaleme aldığım “Seyahatname” hakkında konuşurken, İngiltere’ye niye hiç gelmediğimi sordular. Ben de “Nasip olmadı. Şimdiye kadar herhangi bir sebep hasıl olmadı” dedim. Onlar da, “O zaman o sebep şimdi oluşsun. Hocam, seni İngiltere’ye davet ediyoruz. Gel bir hafta misafirimiz ol. Seni yakından tanımak bizim için mutluluk verici olacaktır” dediler.
O kadar mutlu oldum ki, hemen kabul ettim tabiî. (NOT: İki konuda çok yüzsüzümdür, yapılan teklifi reddetmem ve hemen kabul ederim: 1. Gezi daveti; 2. Yemek daveti.)
Bana resmî bir “davetiye” gönderdiler, vize alabilmem için. Almanya’daki Birleşik Krallık Konsolosluğu’na başvurup vizemi aldım.
Vizemi aldıktan sonra, bu kardeşlerimiz benim uçak biletimi de aldılar.
Böylece İngiltere’ye gittim ve bir hafta onların misafiri oldum.
Bu, inanılmaz derecede kıymetli bir sevgi, muhabbet. Düşünün ki; daha 5 ay öncesine kadar bu insanları hiç tanımıyordum bile.
İşte bu; yaptığımız çalışmalarla, ortaya koyduğumuz eserlerle, halkımızın gönlünde edindiğimiz yer, kardeşlerim.
Dünyada bundan daha büyük bir zenginlik olabilir mi?
* * *
Özel bir davet üzerine Ağustos ayında Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı’na gittim. Bir haftalık İngiltere ve Galler gezisi yaptım.
Gezim oldukça güzel ve verimli geçti.
Bu ülkeye daha önce hiç gelmemiştim. İlk defa gördüm. Böylece dünya üzerinde gördüğüm ülke sayısı 36 oldu.
İngiltere’de bana York, Scarborough, Whitby, Leeds, Heckmondwike, Dewsbury, Manchester ve Liverpool şehirlerini gezdirdiler. Galler’de ise İrlanda Denizi kıyısındaki Prestatyn ilçesine gittik.
Bu kardeşlerimize gerçekten en içten duygularımla teşekkür ediyorum. Bana unutamayacağım muhteşem bir gezi yaşattırdılar ve üstelik tek kuruş para harcamama da müsaade etmediler. Biletimden konaklamama, her şeyimi onlar karşıladılar.
Britanya’da geçmişten gelen Vikingler ve İskandinavya etkisini hâlâ kalıcı biçimde görmek mümkün. Kuzey Denizi kıyısındaki Scarborough ve Whitby, bizzat Vikingler tarafından kurulan yerleşimler. York ise uzun yıllar Jórvik adıyla bir Viking şehriydi. Aynı zamanda ABD’deki dünyaca ünlü New York şehrine ismini veren şehirdir, York.
Liverpool’daki Liverpool Üniversitesi’nde Viking kökenli Britanyalı profesörlerle ve bilim insanlarıyla tanıştık, sohbet ettik. Beni oldukça dostane bir şekilde karşıladılar.
Britanya’da her alanda Viking izlerini görmek mümkün. Adanın tarihinde, şehirlerin mimarisinde, toplumların kültüründe ve hatta konuştukları dil olan İngilizce’de, baskın bir Viking etkisi halen dahi canlı biçimde hissediliyor.
* * *
“Seyahatname”nin yeni bir serisiyle siz sevgili gönüldaşlarımızın karşısındayız ve bu Britanya (İngiltere ve Galler) gezisi, “Seyahatname”nin 15. cildi olacak.
“Güneş’in Batmadığı İmparatorluğa Mezopotamya Güneşi’ni Taşıyorum Viking Bilgelerin Desteğiyle” adıyla kaleme alacağımız bu “İngiltere ve Galler Seyahatnamesi”nin içeriği oldukça zengin olacak.
Hepsi de birbirinden ilginç konular, çok önemli dosyalar olacak. Dinozorlar, Keltler, Romalılar, Vikingler, İngilizler, İskoçlar, Gallerliler, İrlandalılar ve tabiî Kürtler, içinde hepsi olacak.
Hazırsanız; siz sevgili okurlarımızla ve gönüldaşlarımızla yeni bir geziye çıkabiliriz.
sediyani@gmail.com
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 15
United Kingdom of Great Britain and Northern Ireland / Büyük Britanya ve Kuzey İrlanda Birleşik Krallığı
England / İngiltere
Wales (Cymru) / Galler