Gelin, yeni referandumlar yapalım.
12 Eylül 2010 tarihinde ülkemizde çok önemli bir referandum yapıldı. Askerî rejim anayasasındaki 26 madde, halk oylamasına sunuldu. Anayasadaki 26 maddenin değişmesini isteyenler EVET, istemeyenler de HAYIR yönünde oy kullandı. Önemli bir kitle de somut gerekçelerle referandumu boykot edip oylamaya katılmadı.
Oylamaya katılıp EVET yönünde tercihte bulunanlar ile oylamaya hiç katılmayanlar nihayetinde benzer taleplere sahip oldukları için, ülke halkının ezici bir çoğunluğunun değişimden yana olduğunu, daha özgür, daha uygar bir ülkede yaşamak istediğini, kendi içinde sosyal barışı sağlamış ve dış dünya ile barışık bir ülke arzuladıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Aylarca referandumla yatıp kalktık. Çok şükür geride kaldı.
Benim bir teklifim var: Gelin, hep beraber yeni yeni referandumlar yapalım.
Şimdi “Haydaaa, daha yeni kurtulduk! Gene mi?” dediğinizi duyar gibiyim. Durun, hemen sözümü kesmeyin! Daha teklifin detaylarını açıklamadım. Önce bir bakın, “paketin” içinde ne var diye.
12 Eylül’deki referandum, devletin yapısı ile ilgili bir oylama idi ve bütün ülke aynı maddelere oy verdi. Bu kez, her kurum, kuruluş, dernek, parti, cemaat, cemiyet, firma, işyeri, okul, hatta şahıs, aile, ayrı ayrı referandumlar yapacak.
Devletin yapısı ile ilgili referandum olur da, bu niye olmasın? Bu ülkede, değişmesi gereken sadece devlet mi?
Eğer bu ülkede sadece devletin arızalı olduğunu, devletin dışındaki her şeyin mükemmel ve kusursuz olduğunu düşünüyorsanız, yapacağım teklifin sizin için hiçbir cazibesi olmaz. Fakat ben öyle düşünmüyorum.
Devletin baskıcı ve totaliter olduğunu her fırsatta vurguluyoruz da, acaba kurum ve kuruluşlar, partiler, örgütler, dernekler, cemaatler, cemiyetler, camiâlar, firmalar, işyerleri, okullar, hatta biz şâhıslar, çok mu özgürlükçü ve medenîyiz?
Askerî darbelerden, dikta rejiminden, baskıcı ve otoriter yönetimden şikâyet edip sürekli olarak “özgürlük”, “eşitlik” laflarını ağızlarından düşürmeyenler, acaba kendi içlerinde daha mı az totaliter?
Başımızdaki devletin baskıcı ve totaliter olduğundan, hatta kendi halkına taban tabana zıt ilkeler üzerinde bina edildiğinden zerre kadar şüphe yok. Bu noktada artık Şırnak’ın köylüsü ile Yozgat’ın köylüsü bile aynı görüşte.
Esasında bu son referandumdan sonra, bu rejimin, deniz sahillerindeki mayolu seçkinlerin yaptıkları kumdan kaleler dışında sağlam kalesi de kalmadı.
Fakat şu soruyu sormak istiyorum: Her fırsatta devletin baskıcı, otoriter, bağnaz olduğunu dile getiren kurum ve kuruluşlar, partiler, örgütler, cemiyetler, cemaatler, camiâlar, firmalar, dernekler ve hatta şahıslar, acaba kendileri bu sıfatlardan ne derece beridirler? Onlar kendi içlerinde çok mu medenî?
Eğer “Tabiî ki öyleyiz” diyorsanız, o zaman size bir teklifim var: Hadi o zaman, siz de kendi içinizde referandum yapın.
Devletin gösterdiği büyüklüğü ve kadirşinaslığı siz de gösterin de, göreyim sizi.
Bakın, hiç beğenmediğimiz bu devlet bile kendi tebaasına referandum yaptırıyor, kendisinin tam 26 tane ilkesini bizzat kendi elleriyle halkın tercihine sunuyor. Halk isterse, o 26 özelliği ortadan kaldırıyor.
Siz ise, siz ey kendilerini dünyanın merkezine koyan ve tüm dünyayı kendisinden ibaret sayan kurum ve kuruluşlar, partiler, örgütler, cemiyetler, cemaatler, camiâlar, firmalar, dernekler ve hatta şahıslar, siz var ya, dünya yıkılsa bir tane uygulamanızı terk etmezsiniz, “Allah’ın emri” gibi saydığınız ve öyleymiş gibi dayattığınız bir tane bile ilkenizden vazgeçmez, çevrenizdeki herkes sizi dostça uyarsa ve nasihat etse bile bir tane kötü huyunuzu terk etmezsiniz. Bir de kalkmış, bir değil tam 26 tane kötü huyunu halkın tercihine sunup değiştiren devleti totaliter ve ilkel buluyorsunuz.
Madem siz totaliter ve ilkel değilsiniz, sıkıysa siz de kendi içinizde referandum yapsanıza.
Hadi herkes referandum yaptırsın.
Var mısınız?
Hem, “ilkelerimiz yok olacak, bozulacağız, yozlaşacağız” diye endişelenmenize hiç mi hiç gerek yok. Çünkü bu referandumu kendi içinizde yapacaksınız. Başka kuruluşlardan, cemaatlerden, çevrelerden insanlar gelip oy kullanmayacak sizle ilgili olarak. Sadece kendi üyeleriniz, kendi tebaanız oy kulllanacak.
Devlet öyle yaptı zaten. Referandumda sadece kendi tebaasına oy kullandırttı. Yani bu referandumda Yunan vatandaşları, Suriye vatandaşları gelip oy kullanmadılar.
Siz de öyle yapacaksınız. Yıllardır “Allah’ın emri” gibi sımsıkı sarıldığınız, böyleymiş gibi insanlara dayattığınız, onları dilinize dolayarak her türlü yobazlığı ve bağnazlığı yaptığınız tam 26 tane ilkenizi, özelliğinizi, huyunuzu, davranışınızı, kendi içinizde referanduma açmaya hazır mısınız?
Varsanız buyurun, siz de referandum yapın. Eğer kendi içinizde ve aranızda bulunan insanlar isterlerse sizin o özelliğinizi, huyunuzu, davranışınızı değiştirebilecekler. Buna var mısınız?
Ne o, korktunuz mu? Korkacak ne var ki? Sonuçta sadece kendi çevrenizdeki insanlar oy kullanacak. Dışarıdan birileri gelip sizin içişlerinize karışmayacak ki. Başkalarının değil, kendi tebaanızın görüşlerine başvuracaksınız.
Hani ama siz özgürlükçüydünüz, hani ama siz baskıcı ve totaliter değildiniz? Kendi tebaanızın, bağlılarınızın, üyelerinizin, işçilerinizin, öğrencilerinizin, yandaşlarınızın, yoldaşlarınızın bile görüşlerinden bu kadar ürktüyseniz, bu nasıl özgürlükçülük, bu nasıl uygarlık? Desenize, bu cunta yönetim bile sizden daha özgürlükçüymüş aslında.
Mesela bir cemaat, referandumda kendi müritlerine, bağlılarına şunu sunabilir mi: “Bağlılarımız ve muhterem cemaatimiz geçim sıkıntısı içinde ay sonunu bile zor getirirken biz onlardan habire bağış alıyoruz. Fakat cemaat önderlerimiz, liderlerimiz lüks bir hayat yaşıyorlar. Altlarında son model arabalar var, villalarda yaşıyorlar. Cemaatimizin bu yapısı değişsin mi değişmesin mi?”
Ya da bir işyeri, kendi bünyesinde çalışan işçilerine ve elemanlarına şunu götürecek: “İşçilerimizi, elemanlarımızı sabahtan akşama kadar eşşek gibi çalıştırdığımız halde maaşlarına kuruş zam yapmıyoruz, hatta maaşlarını hep geç ödüyoruz. Sevgili emekçilerimiz, sizin emeğinizi, alınterinizi sömürüyoruz. Firmamızın bu tutumu değişsin mi değişmesin mi?”
Bunu sadece kendi işçilerinize oylattıracaksınız. Eğer işçileriniz arasında yaptıracağınız referandumda “Evet değişsin, hakkım neyse onu almak istiyorum” diyen EVET oyları fazla çıkarsa, siz de ona göre kendinize çekidüzen vereceksiniz. Yok eğer “Hayır gerek yok, hiç maaş almadan eşşek gibi çalışmak bana koymuyor” diyen HAYIR oyları fazla çıkarsa, eski tas eski hamam devam edecek.
Var mısınız?
Tabiî kendilerini “İslamî”, “devrimci” gibi sıfatlarla niteleyen çevreler için de aynı referandumu teklif ediyorum. Fakat “aforoz edilmemek” için (özgürlükçüyüz ya!) bu paragrafı somut örnek vermeden geçiyorum.
Böyle bir referanduma yanaşabilecek var mı bu ülkede? Tıpkı “baskıcı ve otoriter” devletin erkekçe yaptığı gibi, kendisinin 26 tane ilkesini referanduma açabilecek babayiğit bir kurum, kuruluş, parti, örgüt, cemiyet, cemaat, camiâ, firma, dernek ve hatta şahıs varsa beri gelsin. Buyrun, meydan sizin.
Teklifi matraklık olsun diye yapmıyorum. Bilâkis bu teklifi yaparken çok ciddîyim.
Gelin, yeni yeni referandumlar yapalım. Niye bana öyle tuhaf tuhaf bakıyorsunuz ki?
Bu ülkede değişmesi gereken, sadece devlet mi?
Herkes, kendi içinde referandum yapsın. Parti ve örgütler, üyelerine. Cemaat ve camiâlar, bağlılarına. Okullar ve üniversiteler, öğrencilerine. Kulüpler, sporcularına. Firmalar ve işyerleri, işçilerine. Belediyeler, hemşehrilerine.
Basın – yayın organları da, eh, zahmet olacak ama, yazarlarına, gazetecilerine, muhabirlerine.
Hatta bunu şahıs olarak da kendi evinizde yapacaksınız. Türkiye’de her evde referandum yapılacak.
Diyelim ki, anne – baba ve dört çocuktan oluşan bir aile. Yani erkekseniz, “evin reisi” olarak sizin dışınızda evde beş kişi var; hanımınız ve dört çocuğunuz. Ya da kadınsanız, “evin sultanı” olarak sizin dışınızda evde beş kişi var; beyiniz ve dört çocuğunuz.
Güzel bir Pazar gününü ayarlayıp o gün evde referandum yapacaksınız. Öğleden önce evin babası kendisinin 26 tane olumsuz özelliğini, öğleden sonra da evin annesi kendisinin 26 tane olumsuz özelliğini oylamaya sunacak.
Başkalarını bu işe karıştırmayacaksınız, komşularınız veya akrabalarınız gelip oy kullanmayacaklar. Sadece eşiniz ve çocuklarınız oy kullanacak.
Öğleden önce “evin babası” ile ilgili referandum yapılacak. Karınıza ve çocuklarınıza 26 tane değişiklik teklifi sunacaksınız:
“Her hafta, Pazar günü annenizi ve sizi gezmeye götüreceğime söz veriyorum ama sonra da bu sözümü yerine getirmiyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
“İşten eve geç geleceğim zaman evi arayıp annenize haber vermiyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
“Balkona çıkmaya üşendiğim için evin içinde sigara içiyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
“Kahveye çok takılıyorum, ailemle geçirmem gereken zamanı kahvede oyun oynayarak geçiriyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
Oylamaya sadece karınız ve çocuklarınız katılacak; yani beş kişi. Eğer 3 tane EVET çıkarsa o huyların hepsini terk edeceksiniz.
Öğleden sonra da “evin annesi” ile ilgili referandum yapılacak. Kocanıza ve çocuklarınıza 26 tane değişiklik teklifi sunacaksınız:
“Bir sürü gereksiz harcama yapıp babanızı zor duruma sokuyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
“Bütün gün televizyon başından ayrılmıyorum, günde üç tane dizi izliyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
“Annem babamlara gidileceği vakit sorun çıkarmıyorum fakat babanız bizi anne babasıgile götürmek istediği zaman hasta numarası yapıp gitmekten alıkoyuyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
“Hep başka aileleri örnek verip överek babanızı üzüyorum. Bu huyumu değiştireyim mi değiştirmeyeyim mi?”
Oylamaya sadece kocanız ve çocuklarınız katılacak; yani beş kişi. Eğer 3 tane EVET çıkarsa o huyların hepsini terk edeceksiniz.
Var mısınız?
Varsanız buyrun, teklif açık: Sadece devletin değişmesi yetmez. Her evde, her işyerinde, her kurumda, her partide, her okulda, her dernekte, her cemaatte, her köyde, her mahallede, her şehirde, her sokakta referandum yapılsın.
Ne o, korktunuz değil mi? Devlet kadar bile olamadınız, yazık size! Devlet 26 özelliğini referanduma götürürken siz bir tanesini bile götürmüyorsunuz. Ama hani siz uygardınız?
Bu ülkede değişmesi gereken, sadece devlet mi?
12 Eylül günü yapılan referandumdan sonra gerçekten de hayatımızın daha da güzelleşip güzelleşmeyeceğini bilmiyorum. Ama umutlu olmak istiyorum. Fakat benim teklif ettiğim referandumlarla hayatımızın çok daha güzelleşeceğine dair size kesin garanti veriyorum.
Allah-û Teâlâ, bir âyet-i kerîmede şöyle buyuruyor:
“Bir topluluk kendi durumunu değiştirmedikçe, Allah onların durumunu değiştirmez.” (Râd, 11)
Öyleyse haydi referanduma…
Yetmez ama EVET.
sediyani@gmail.com
CEYLAN PINARI
19 EYLÜL 2010