Paris’te yaşayan bir Türk, Mehmet Yılmaz yenilerde “Zaman Nedir?” isimli, içinde irfanla felsefenin sanatla harmanlandığı entelektüel seviyesi yüksek, aynı zamanda canlı diliyle kendini okutan zaman yazılarının bulunduğu e – kitabını yayımladı. Yılmaz dördüncü yılını tamamlayan bir e – sitenin, www.derindusunce.org‘un mimarı. Sözünü ettiğim site adeta bir akademi; birikimli, yazma sebeplerini ciddîye alan kalemler gündemin önemli maddelerini yazılı basının dokunup geçtiği kadarıyla bırakmayarak, yetkin bir ifadeyle irdeliyorlar. Sitenin bir diğer ilginç özelliği, kadın yazarlarının sürdürdüğü katkı. Özlem Yağız, Cemile Bayraktar, Esra Nur Ayar, ilk aklıma gelen isimler. Dört yılda 3000’e yaklaşan makale, 33.000’den fazla yorum, her ay indirilen yedi sekiz bin kitap ile elektronik yayıncılıkta önemli bir tecrübeye ve örnekliğe sahip www.derindusunce.org‘a yayın hayatındaki başarılarının devamını diliyorum.
Bu arada ismine www.derindusunce.org’dan aşina olduğum Suzan Nur Başarslan, “Bela!” isimli romanını yayımladı. Başaran edebiyat eleştirisi alanında da üretken bir yazar.
İnsan yüreğine seslenen inşalardan söz etmek istiyordum… Sanırsınız “devrimci” bir belediye, yıkıcı bir sıçrama gerçekleştirmeyi amaçlıyor Şirince Evleri’ni imhâ kararındaki ısrarıyla… Duyarlı insanların çabası dozerlerin önünü aldı bir süreliğine. Yıkım kararına karşı süren imza kampanyasına şu blogdan katılabilirsiniz: http://sirinceyokolmasin.blogspot.com/
Bu köşede Sevan Nişanyan’ı eleştiren bir yazı da yazıldı, ama sözkonusu olan Şirince’deki gölgesiyle ihtiyaç sahibi çocuklara yeten, harabe olmaktan kurtarılmış güzel evler olunca Nişanyan’ın alın terinin hakkını teslim etmemek hiç olmaz. Belediyenin manidar bir azimle yıkma kararı aldığı evlerde emeği olan isimlerden biri de Ali Nesin. Nesin bana hep matematiğe duygu katmaya çalışan Gödel’in Türkiye’deki temsilcisi gibi gelir.
“Sivil öfke”siyle her daim haksız ve yanlış kararlara işaret etmeye devam eden kadim arkadaşım Özlem Yağız, yıkımın ertelenmesi konusunda, “Bu çok geçici bir rahatlama, hiç aldanmamak lazım” diyor. Kültür ve Turizm Bakanı Sayın Ertuğrul Günay’ın – Doğu Konferansı gezilerinin yol arkadaşının – Şirince Evleri’nin sağlığı konusunda gereken ilgiyi esirgemeyeceğine inanıyorum şahsen.
“Özgürlük Anıtı”nın yıkılması kararı karşısında niye benzeri bir tepki ortaya koymuyorum peki? ABD’de 15 Temmuz 1972’de zencîlerin ikamet ettiği Pruitt – Igoe mahallesindeki birkaç binanın dinamitle yıktırılmasını anlayışla karşılamamı gerektiren sebeplerle… Kitleyi ideolojinin biçimlendirmelerine açık kara bir taş kütlesi olarak tasavvur eden modernist inşâ, heykelde de konutta da aynı mantıkla hareket ediyor. Neşe G. Yeşilkaya, “Halkevleri: İdeoloji ve Mimarlık” isimli eserinde Cumhuriyet’ten sonra bütün ülke sathına yayılan resmî binalarla heykellerin sebep olduğu kültürel tahakküm ve denetleme çabasını ayrıntılarıyla anlatıyor.
Ermenistan’la iyi komşuluk ve dostluk talebinin ifadesi için iki kitlenin öylece karşı karşıya durması yetmez. Tamam, taşın, hele ki devâsâ boyutlarda rûh kazanması hiç kolay değil. Lâkin bir iletişim arzusunu, sıcaklığını yansıtmaktan uzak duran heykel, bulunduğu çevreyle de uyum içinde değil. Heykeli yapan sanatçı Mehmet Aksoy’un, zamanında bu incelikleri dikkate almamış olması bana şaşırtıcı geliyor. Bütün zaaflarına karşılık yıkılacak yerde farklı bir araziye taşınabilirdi, Özgürlük Anıtı. Ayrıca, heykelin zaaflarına yönelen itiraz sanatçıyı gözeten bir üslupla yapılabilirdi.
Son olarak değinmek istediğim bir “yeniden inşâ” kampanyası, Cumhuriyet’ten sonra isimleri değiştirilen köy ve şehirlerin eski gerçek adlarına kavuşması için, “Bütün İsimlerimizi Geri İstiyoruz” başlığıyla açıldı. Bu kampanyanın mimarı, aynı zamanda gezi yazarı olarak tanınan İbrahim Sediyani, yanlış politikalar sonucu isimleri değiştirilen yerleşim birimlerinin eski gerçek isimlerini, bu alanda Cumhuriyet tarihinde ortaya konan ilk çalışma özelliği taşıyan “Adını Arayan Coğrafya” isimli kitapta biraraya getirmiş. İmza kampanyası www.ufkumuz.com isimli internet sitesinde sürüyor.
Aynı kampanya kapsamında sürdürülen “Masa-yı Esma Sohbetleri” için Sediyani’nin sorularına cevap verirken dile getirdim benzeri düşünceleri: Haklı ve dürüst olmayan sebeplerle haritadan silinen yerleşim birimlerinin sahipleri, içlerinde bir burukluk taşıyor. Böyle bir isim değişikliği çok mâsum sebeplere dayanmıyor çünkü, bir “yok sayma” ve “örtbas etme” iradesini ele veriyor. Adalet bir hakkı yerli yerine koymaktır. Gecikerek de olsa isimlerin iadesi Türkiye’nin mazisiyle barışması için sürdürülen yürüyüşte önemli bir adım olacak.
TARAF GAZETESİ
21 ŞUBAT 2011