İnsan yazı hayatında bir konuya yoğunlaşınca, o konu reel hayatta da gelip seni buluyor demek ki. Evrene hangi enerjiyi gönderirsen, sinerji olarak sana geri dönüyor.
Bundan ikibuçuk yıl önce İspanya’ya, kadim Katalonya coğrafyasına, Akdeniz üzerindeki Balear Adaları’na ait İbiza (Eivissa) Adası’nda yaptığım tatil ve araştırma gezisinden döndükten sonra bu seyahatnameyi kaleme almaya başlamış, bununla bağlantılı olarak da Endülüs dosyası hazırlamış ve uzun süredir Endülüs İslam Medeniyeti (711 – 1492)’ne yoğunlaşmıştım, ki yazımı halen devam ediyor.
Endülüs’le ilgili makalelerimi Türkçe, Almanca ve İngilizce olmak üzere üç dilde yayınlıyorum, mâlumunuz. Bunları takip eden hatırı sayılır bir kamuoyu da var, elhamdülillah. Özellikle Almanca ve İngilizce olanları okuyan elit bir çevre var.
Bu yazılarımı takip eden ve Şubat sonunda iki haftalık tatilimin olacağını öğrenen Almanya’daki Alman dostlarımdan güzel bir teklif aldım. İspanya’nın Alicante şehrinde kendi evleri olan Alman bir aile, beni İspanya’daki evlerine davet etti. Almanca yazdığım Endülüs makalelerimi ilgiyle okuyorlardı ve “o toprakların havasını bir daha solumamı” istiyorlardı. Madem Endülüs’ü yazıyordum ve onların ifadesiyle “bu kadar güzel yazıyordum”, o halde bir İspanya tatili hakketmiştim.
Tahmin edeceğiniz üzere, severek kabul ettim. Böylece iki haftalık tatilimin 10 gününü İspanya’da geçirecektim.
Bu benim İspanya’ya ikinci gidişim olacaktı. Fakat ikibuçuk yıl önceki ilk ziyaretim sadece bir adaya (İbiza) olduğu için, İspanya anakarasına ilk ayak basışım oluyordu.
* * *
İspanya’nın kadim Katalonya coğrafyasında, Akdeniz kıyısında yer alan, Valencia otonom bölgesinin bir şehri olan Alicante, hakikaten çok güzel yerleşim ve ülkenin de en gözde turistik şehirlerinden biri.
Bu güzel şehirde 10 gün yaşadım. Bakın “gezdim” demiyorum, “yaşadım” diyorum. Çünkü otelde değil evde kaldım, yani turist gibi değil de, oranın bir yerlisiymiş gibi.
Akdeniz kıyısında yer alan Alicante, İspanya’nın güneydoğusunda, Katalonya’nın güneyinde, 358.000 nüfûslu bir şehir.
Tıpkı ikibuçuk yıl önce gittiğim İbiza (Eivissa) Adası gibi, burası da ilk kez Ortadoğu’dan gelen Fenikeliler tarafından insan yerleşimine açılmış.
Bugünkü Suriye – Lübnan – İsrail merkezli bir uygarlık kuran ve oradan Kuzey Afrika (Mağrîb)’ya yayılan Fenikeliler, M. Ö. 9. yy’da Doğu Akdeniz’den o ilkel gemilerle buraya gelip, bu topraklarda ilk insan yerleşimini başlatmışlar.
Fenike Uygarlığı (M. Ö. 1500 – M. Ö. 589), tarihin gördüğü en muhteşem medeniyetlerden biridir ve benim de büyük hayranlık duyduğum bir uygarlıktır. İki önemli özellikleri var: Birincisi, alfabeyi bulan uygarlık olması; ikincisi, mor rengini bulan uygarlık olması.
Fenikeliler, M. Ö. 1570’te bir tür kabuklu deniz canlısı olan murex sayesinde mor renkli kumaşlar elde etmeyi başarmışlardır. Fenikeliler’in uygarlığa en önemli katkıları ise, alfabeyi bulmalarıdır.
Fenike tüccarları, tâ M. Ö. 8. yy’da İspanya’nın doğu kıyısındaki yerli İberya kavimleriyle ticarî alışverişlere başlamış ve bugünkü Alicante mıntıkasında kıyı yerleşimleri kurmuşlardır. Böylece bugünkü Alicante topraklarında ilk insan yerleşimini başlatmışlardır. Buraya geldikten yüz yıl kadar sonra, M. Ö. 7. yy’da Fenikeliler, buradaki yerli İberler’e Fenike Alfabesi’ni öğretiyorlardı, onlara demir işçiliğini ve çömlek çarkını tanıtıyorlardı.
Fenikeliler Tossal de Manises’te bir ticaret merkezi kurarken, Alicante’nin 28 km güneyinde bulunan La Fonteta’daki bir yerleşim, Batı Akdeniz’deki en önemli Fenike şehirlerinden biriydi. Kıyıda Segura Nehri ağzının sağ kıyısında yer alıyordu ve bu stratejik konumu, bölgenin mineral kaynaklarına erişimini ve ticaretini kontrol etmesini, yerli İber topluluklarıyla sürdürdüğü bağlantılar aracılığıyla sağlıyordu. Yerleşim, M. Ö. 8. yy’ın ilk yarısından M. Ö. 6. yy’ın ortalarına kadar uzanan, kulelerle noktalanmış bir savunma duvarı ile çevriliydi.
Daha sonra bugünkü Fransa kıyılarında yer alan Marsilya (Marseille)’dan gelen Yunanlar, bölgeye yerleştiler. M. Ö. 6. yy’da, bugünkü Türkiye’de İzmir (Zmirna) ilimize bağlı bir ilçe olan Foça (Fókaia)’dan gelen Yunanlar, kıyıda küçük ticaret limanları kurdular.
Bugünkü Alicante, ilk insan yerleşiminden nerdeyse 500 yıl sonra, M. Ö. 325 civarında kuruldu. Marsilya’dan gelen Yunan yerleşimciler tarafından “Beyaz Dağ” veya “Beyaz Tepe” anlamına gelen Akra Leukí (Aκρα Λευκή) adıyla anılmıştır.
Fenikeliler’in bugünkü Tunus topraklarındaki kolu olan Kartaca’dan General Hemilqar Berqa (M. Ö. 275 – M. Ö. 228), İberya fetihlerini M. Ö. 237 – M. Ö. 228 yılları arasında gerçekleştirdi ve İspanya’nın güneydoğu kıyısındaki Fenike eyaletinin doğu ucunda, M. Ö. 230’ların ortalarında, genellikle bugünkü modern Alicante bölgesinde olduğu varsayılan Akra Leukí’nin müstahkem yerleşimini kurdu. Kartacalı Hemilqar, Yunanlar’ın Akra Leukí dediği bugünkü Alicante mıntıkasına Lakkantó adını verdi. Oğlu meşhur Hannibal Berqa (M. Ö. 247 – M. Ö. 183)’nın, fillerine burada su içirttiği söylenir.
İlk ismi Yunanca Akra Leukí, sonraki ismi Fenike dilinde Lakkantó olan bugünkü Alicante, M. Ö. 201 yılında Romalılar tarafından ele geçirildi. Romalılar, yerleşimin Yunanca ve Fenikece ismini “Latinceleştirdiler” ve şehir böylece Lucentum adını aldı. Roma eyaleti Hispania’nın bir parçası olarak Lucentum (eski Akra Leukí ve Lakkantó; şimdiki Alicante), önce Roma Cumhuriyeti (M. Ö. 509 – M. Ö. 27) ve daha sonra Roma İmparatorluğu (M. Ö. 27 – M. S. 395) tarafından yönetildi.
707 yılından başlayarak İslam orduları bu topraklarda egemenlik kurmaya çalıştılar. 711 yılında ünlü Kürt kumandan Tariq bin Ziyad el- Laytî (670 – 720), toplam 7000 Berberî mücahid ile Cebelitarık (Cebel-i Tariq; Gibraltar)’a çıktı ve aynı yıl Vizigot Kralı Rodrigo (688 – 712)’yu Guadelate’de yendi. Vizigot Devleti çöktü ve 716 yılında Müslümanlar, bütün İspanya’yı ele geçirdiler.
Avrupa’nın güneybatısında, bugünkü İspanya, Portekiz ve Andorra’nın tamamını, Fransa’nın ise güneybatı kesimini kapsayan İberya Yarımadası’nda, bir zamanlar Endülüs İslam Medeniyeti (711 – 1492) diye bir uygarlık vardı. Bu bir İslam medeniyetiydi.
Fenikeliler’in Lakkantó, Yunanlar’ın Akra Leukí, Romalılar’ın da Lucentum dediği bugünkü Alicante şehrine, Müslümanlar da “Laqant Şehri” anlamında Medine’tul- Laqant (مدينة القنت) ya da kısaca El- Laqant (اللَّقَنْت) adını verdiler. Serra d’Aitana’daki farklı bir kasaba olan Llutxent’in Müslüman hakimiyetindeki ismi olan Laqant’el- Hûsun’dan ayırmak için, “Büyük Laqant” anlamında Laqant’el- Kûbra (لَقَنت الكوبرة) da deniyordu.
Endülüs İslam Medeniyeti her ne kadar 1492 yılına kadar ayakta kaldıysa da, Alicante şehri ancak 13. yy’ın sonlarına kadar Müslümanlar’ın elinde kalmıştır. Alicante, 1246 yılında Kastilya Kralı X. Alfonso Ferdinandez el Sabio (1221 – 84) tarafından ele geçirildi, ancak kısa süre sonra 1298’de Aragon Katalon Kralı II. Jaume el Just (1267 – 1327) ile birlikte kesin olarak Valencia Krallığı’na geçti. Ortaçağ Valencia Parlamentosu’nda temsil edilerek “Vila Reial” (Kraliyet Villası) statüsünü kazandı. Kastilyalılar ile Aragonlular’ın çarpıştığı savaş alanı olarak geçen birkaç on yılın ardından Alicante, 15. yy’dan başlayarak tüm Valensiya Krallığı ile birlikte “segle d’or” (altın çağ) yaşadı ve pirinç, şarap, zeytinyağı, portakal ve yün ihraç eden önemli bir Akdeniz ticaret istasyonu haline geldi.
Haçlılar’ın Müslümanlar’dan bu toprakları ele geçirmesinden sonra, şehir bugünkü Alicante adını aldı.
Şehrin tarih boyunca taşıdığı bütün isimler, ilk ismi olan ve Yunanca’da “Beyaz Dağ” veya “Beyaz Tepe” anlamına gelen Akra Leukí (Aκρα Λευκή) ifadesinin değiştirilmiş halleridir. Fenike – Kartacalılar’ın Lakkantó adı, Romalılar’ın “Latinceleştirerek” verdiği Lucentum adı, Endülüslü Müslümanlar’ın “Arapçalaştırarak” verdiği El- Laqant (اللَّقَنْت) adı ve son olarak Hristiyanlar’ın “Kataloncalaştırarak – İspanyolcalaştırarak” verdiği bugünkü Alicante adı, bu isimlerin tümü aynı etimolojik kökene dayanır.
* * *
“Seyahatname”nin yeni bir serisiyle siz sevgili gönüldaşlarımızın karşısındayız ve bu Alicante (İspanya ve Katalonya) gezisi, “Seyahatname”nin 16. cildi olacak.
Bu cildin ilginç bir özelliği, 10 günlük bu gezinin tamamının tek bir şehirle sınırlı olmasıdır: Alicante.
“Seyahatname”nin bu cildinin başlığı olan “Tarih Dört Evreden Oluşuyordu: Mor, Beyaz, Yeşil ve Kırmızı”, aslında Alicante şehrinin tarihindeki dört evredir.
Mor; mor renginin mucidi olan ve sembolleri de mor olan Fenikeliler’e göndermedir.
Beyaz; buraya ilk kez isim koyan, “Beyaz Dağ” veya “Beyaz Tepe” anlamına gelen Akra Leukí ismini veren Yunanlar’a ve ardınden gelen Romalılar’a göndermedir.
Yeşil; bu topraklarda yüzyıllarca hüküm süren ve muhteşem bir uygarlık kuran Endülüslü Müslümanlar’a göndermedir.
Kırmızı; o toprakları Müslümanlar’ın elinden alan Kastilyalılar’a ve Aragonlular’a, yani halen burayı ellerinde tutan İspanyollar’a ve Katalonlar’a göndermedir.
Alicante gezimizi, diğer tüm gezilerimizde olduğu gibi, ilgiyle takip edeceğinize inanıyoruz.
sediyani@gmail.com
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 16
Reino de España / İspanya Krallığı
Catalunya / Katalonya