Masai Ülkesinde Mülteci Kamplarına Serdim Seccademi – 13

Parveke / Paylaş / Share

 

 

 

 

 

Mtaka cha uvunguni, sharti ainame.

(Yatağının altında birşey saklamışsan, almak için eğilmek zorundasın.)

Kenya atasözü

     – Uganda’da, İngiliz genel vali Sir Andrew Cohen, sömürgenin önde gelen krallığı Buganda’nın başındaki Mutesa II’yi sürgüne göndererek, 1953, yerli halktaki sömürgecilik karşıtı ve anti – emperyalist duyguların şiddetlenmesine yol açtı ve Uganda Halk Kongresi (UHK)’nin yandaşları kısa sürede arttı. Kuzeyli Lango halkından Apollo Milton Obote, bu partinin başkanlığını üstlendi. 1961’de yapılan seçimleri UHK’nin rakibi olan ve Katolikler’in desteklediği Demokratik Parti kazandıysa da, 1962’de yapılan yeni seçimleri Obote’nin UHK’si ile Mutesa II yandaşlarının koalisyonu kazandı. Başbakanlığı üstlenen Milton Obote, aynı yıl içinde ülkenin bağımsızlığa kavuşmasını sağladı.

     – Bağımszılık öncesi süreçte iki komşu ülke Uganda ve Kenya’da yer yer etnik çatışmalar da olmasına karşılık, güney komşumuz Tanzanya’da bu tür çatışmaların hiç yaşanmamış olması da çok ilginçtir, değil mi?

     – Evet, bu nokta hakikaten ilginçtir. Tanganyika (günümüzdeki Tanzanya)’da, Kenya ve Uganda’daki gibi etnik çatışmalar olmadı.

     – Sence niçin, İbrahim?

     – Her ikisi de öğretmen olan Julius Nyerere ve Oscar Kambona, 1954’te Tanganyika Afrika Ulusal Birliği (TAUB)’ni kurdular. Gün geçtikçe, “siyâh ulusalcılığı” yanlısı bir siyaset izlemeye başlayan bu parti, 1958’de Asyalılar’la ve beyazlarla bir koalisyon oluşturarak, bütün ırkların katıldığı seçimleri kazanma başarısı gösterdi.

     – Nyerere barışçı bir siyaset izliyordu bildiğim kadarıyla…

     – Doğrudur. Julius Nyerere, uyumlu, renk ayrımı gözetmeyen bir ortamda, barışçıl bir değişimi savundu ve ciddî bir muhalefetle karşılaşmadan Tanganyika’yı 1961’de bağımsızlığa ulaştırdı. Irk karışıklıklarından ve Zengibar’da 1963’te yapılan bir darbeyle Araplar’ın çoğunlukta olduğu Şeyh Ali Muhsin hükûmetinin yerine Abeid Karume’nin Afrikalılar’ın çoğunlukta olduğu partisinin geçmesinden sonra, bu genç devlet, “Tanganyika Birleşik Cumhuriyeti”ne dönüştü.

     – “Tanzanya” adını ne zaman aldı?

     – 1964’te, Charles. Bir yıl sonra. Ülke “Tanganyika” ve “Sensibar” olmak üzere iki parçadan oluşuyordu. Bu iki ismin karışımından “Tanzanya” adı türetildi. Tıpkı Asya’da “Malaya” ve “Singapur” isimlerinin karışımından “Malezya” adının türetilmesi gibi.

     – İnanılmaz bir şeysin yaa.. 🙂

     – Afrika kıt’âsının soyut ve yapay sınırlarla keyfî biçimde oluşturulmuş devletlere bölünmesi, iç ve dış çatışmaları körüklemişti.

     – Afrika Birliği Örgütü, “sınırların dokunulmazlığı” ilkesi koymuştu.

     – 1963’te, evet. Afrika Birliği Örgütü’nün açıkladığı “sınırların dokunulmazlığı” ilkesi, iki sorun yarattı: Bunlardan birincisi, aynı kültür ve dil ailesine bağlı toplumların sınırlarla bölünmesinin, bölgesel gerginliklere yol açmasıdır. Sözgelimi, 1976 başında patlak veren ve Somali’de bütünlüğün sağlanmasını hedef alan Ogaden çatışması, buna en uygun örnektir. İkinci sorun, daha da önemlidir: Gerçekten, Afrika’nın küçük ulusal birimlere ayrılması, sömürge döneminden kalma bir olaydır. Afrikalı siyasetçilerin küçük devletleri bölgesel bütünler biçiminde birleştirememeleri, bu küçük ülkelerin, gelişmiş ülkelere iktisadî bağımlılıklarını arttırmıştı. İktisadî yapıların bağımlılığı, siyasî rejimleri de güçsüzleştirmiş, özellikle Zencî Afrika’da, hükûmet darbelerinin biribirini izlemesine neden olmuştu. Günümüzde, Afrika’da yirmi kadar devlette yönetim, örgütlenmiş tek güç olan ordunun elindedir.

     – Demek bunun sebebi buymuş haa.

     – Evet.

     – Çok şey öğreniyorum anlattıklarından, İbrahim. Bu söylediklerini Kenya ve Somali’de insanlara tek tek anlatmak gerekir.

     – Bugün “Afrika Boynuzu” olarak anılan ve halkının, açlıktan ölmek gibi insanlık vicdanını yaralayıcı bir trajediyle başbaşa bırakıldığı Somali’nin bu duruma gelmesinin nedeni, bu toprakları ve Somali halkını sömürmüş olan İtalyan ve İngiliz emperyalistleridir. İngilizler’in burayı sömürmesinin birkaç yüz yıllık bir geçmişi vardır. İtalya’nın ise bu bölgede gücünü göstermesi, bu yüzyılın hemen eşiğine rastlar. 1899’da emperyalistlere karşı topyekûn Somali halkının gerçekleştirdiği bir İslamî Direniş hareketi olan ve “Dervişler Ayaklanması” adıyla tarihe geçen, Seyyîd Mûhâmmed’in önderliğinde yapılan bu şanlı ayaklanma, çok şedîd ve uzun ömürlü oldu; ancak 1920’de bastırılabildi. Yani Seyyîd Mûhâmmed’in ölümüne kadar sürdü. İtalya’nın Somali’deki varlığını pekiştirmesi, bu kıyâmın denetim altına alınmasıyla aynı zamana denk düşüyor. Bu tarihten sonra Somali, İtalya’dan göçmenler getirtilerek ve verimli topraklarda meyve plantasyonları oluşturularak yoğun bir sömürüyle karşı karşıya bırakıldı. “İngiliz Somalisi” adını taşıyan Somali’nin, 1926’da bir bölümü İtalyan sömürge yönetimine bağlandı.

     – Somali’nin kaderi hep Habeşistan ve Kenya’nın kaderiyle bağlı gelişiyor genelde.

     – 5 Aralık 1934 günü, bir İtalyan garnizonu ve bir Habeşistan birliği arasında savaş çıktı. “Ual – Ual Olayı” adıyla anılan bu olayda, Etiyopya Savaşı’nın başlaması için gerekli bahane kendiliğinden oluşmuş oldu. Savaşın getirdiği netice, Ogaden ve Cuba ile Şebelî’nin yüksek havzalarının Somali’ye ilhak edilmesi oldu. 1936’da faşist İtalya, Habeşistan’ı ve Somali’yi işgal etti. 1940’ta Aosta dükünün saldırısı, İngilizler’in Somali’yi boşaltmasına yol açtıysa da, 1941’de İngilizler, burayı geri alarak İtalyan Somalisi’yle Ogaden’i de işgal ettiler ve 1950’ye kadar bu bölgeleri yönetimleri altında tuttular. Bu dönemde, millîyetçi bir “Birleşmiş Somali” duygusu gelişti. 1949’da Güney Somali, Birleşmiş Milletler Örgütü’nün gözetimi altında 10 yıllık bir süre için İtalya’nın yönetimine bırakıldı ve bu sürenin sonunda ülkeye bağımsızlık verilmesi öngörüldü. 26 Haziran 1960’ta bağımsılızlığa (!) kavuştu. Beş gün sonra (1 Temmuz), yeni Somaliland (İngiliz Somalisi) devleti, bağımsızlığını elde eden İtalyan Somalisi ile birleşti ve “Somali Cumhuriyeti” oldu.

     – Ne cumhuriyet, ne cumhuriyet!!?? Devletsiz cumhuriyet…

     – Ancak Birleşik Somali, elinden alındığını savunduğu eyaletleri, yani Ogaden’i, Kenya’nın bir bölümünü ve Afarlar ve İsalar Cumhuriyeti’nin bir bölümünü geri istedi. Niteliği tartışılabilir bu bağımsızlıktan sonra Somali, üç yönlü bir sorunla karşı karşıya kaldı: Önce değişik yönetimlerin ve orduların kaynaşmasından doğan sorunlar ele alındı. Bir Somali yazısının bulunmaması ve kuzeyle güneyde ortak bir dilin yokluğundan dolayı bu sorun daha da güçleşiyordu. Kuzeyde İngilizce, güneyde İtalyanca kullanılıyordu; dînî eğitimin yapıldığı okullarda ise Arapça geçerliydi. 1963’te Somali, Büyük Britanya ile ilişkilerini kesti. 1966’da ise Birleşmiş Milletler’den, Somalililer’in Fransız işgali altındaki kıyılarının bağımsızlığını sitedi. Somali – Etiyopya sınırındaki ilk çarpışmalar, 1964’te başladı.

     – … ve halen de bitmiş değil bu çatışmalar.

     – Mâlesef… 1960 – 67 arasında cumhurbaşkanlığını Aden Abdullâh Osman yürüttü. Ondan sonra cumhurbaşkanlığına 1960 – 64 arasında başbakanlık yapmış olan Abdulreşîd Ali Şîrmerkî geçti. 1967’de başbakanlığa, Osman ve Şîrmerkî gibi çoğunluk partisi “Somali Youth League” üyesi olan Mûhâmmed Hacı İbrahim Egal getirildi. 1968’de yeni başbakan, Territoire des Afars et des Issas’daki Fransız egemenliğini savundu. Bu tutum, halkın hoşnutsuzluğuna yol açtı. 1969 yasama seçimlerinde Somali Youth League, bazı milletvekilliklerini yitirmekle birlikte çoğunluğu koruyabildi. 15 Ekim 1969’da Cumhurbaşkanı Abdulreşîd Ali Şîrmerkî öldürüldü ve altı gün sonra askerî darbe oldu. Cunta, anayasayı yürürlükten kaldırdı. Devlet otoritesi, yeni devlet başkanı General Ziyad Berrî yönetimindeki Yüksek Devrim Konseyi’nin eline geçti. General Ziyad Berrî, “İslamî Sosyalizm”e dayalı bir rejim kurdu. Ülkenin adı “Somali Demokratik Cumhuriyeti” oldu. Yabancı bankaların ve elektrik üretimiyle petrol gereksinimlerinin karşılanmasını denetleyen uluslararası şirketlerin ulusallaştırılması ve devletleştirilmesi gibi reformlara girişildi. 1972’de, Latin harfleriyle yazılan Somali dili “resmî dil” olarak kabul edildi. Ağustos 1977’de SSCB’yle bir “Yardımlaşma Antlaşması” imzalandı. Ancak Mogadişu hükûmetinin resmen desteklemediği Batı Somali Kurtuluş Cephesi, Ogaden ve Harar yönünde saldırıya geçti. İlk başarılardan sonra, Ekim başında durduruldu. Somali, geleneksel ve ezelî düşmanı Marxist Etiyopya’ya SSCB’nin büyük yardım sağladığını görünce Rus uzmanları sınırdışı etti, Küba’yla diplomatik ilişkileri kesti. Kismaayo ve Berbera üslerini SSCB’den geri aldı. Mart 1978’de Etiyopya birliklerinin şaşırtıcı bir ilerleme kaydetmesi karşısında Somali, Ogaden’i boşalttı. 1977 – 78 Somali – Etiyopya Savaşı’ndan sonra 750 bin Etiyopyalı Somali’ye sığınmıştır.

     – SSCB’nin ihaneti, ülkeyi direk ABD’nin kucağına itti tabiî ki; değil mi?

     – Büyük güçlere dayanmadan ayakta kalamayan devletlerin başka şansı var mı? 21 Ağustos 1980’de, ABD ile imzalanan bir antlaşmayla, Somali’nin, Berbera hava ve deniz üssünden yararlanmasına izin verildi. Kismaayo ve Berbera üslerine ABD askerleri yerleşti. Anayasa değiştirildi ve her 7 yılda bir cumhurbaşkanının referandumla seçilmesi benimsendi. Etiyopya ile barış sağlandı. Ancak Temmuz 1982’de Etiyopya ile tekrar savaş başladı. Ağustos’tan sonra çatışmalar durdu. Yönetime karşı savaşan gerillalar için 1983’te “genel af” ilan edildi. Bu affa karşın çatışmaların kesintilerle sürmesi ve 1984’te şiddetlenmesi üzerine, karışıklıkların sertlikle batırıldığı ülkede, 1987 Nisan’ındaki büyük kuraklık neticesinde, hayvan sürülerinin % 80’inin yok olması üzerine, hükûmet “sıkıyönetim” ilan etti. Temmuz 1988’de gerillalar yeniden saldırıya geçti ve iç savaş başladı. 1989’da gerilla savaşının son derece şiddetlendiği ülkede, halkın büyük tepkisine karşı Ziyad Berrî, Ağustos ayında çok partili seçimlere gidileceğini açıklamak zorunda kaldı. 1989 yazında başkent Mogadişu’da ve ordu içinde ayaklanmalar oldu, yüzlerce insan öldü. Ekim 1990’da geçici bir anayasa yapılarak çok partili yaşama geçilmesine izin verildi. Aralık 1990’da gerillalar, başkent Mogadişu’ya karşı saldırıya geçti. Maddî sıkıntıların gün geçtikçe artması ve 20 Ocak 1991de gerillaların başkent Mogadişu’ya girmeleri üzerine, cumhurbaşkanı General Ziyad Berrî yurt dışına, Kenya’ya kaçtı. Ali Mehdî Mûhâmmed, devlet başkanlığına getirildi. Gerillaların mensub olduğu Somali Ulusal Hareketi Partisi, kuzeyde “Somaliland Cumhuriyeti”ni ilan etti. Ulusal bir konferans toplanarak, altı büyük parti arasında görev bölümü ve anayasa tasarısı üzerinde anlaşma sağlanmaya çalışıldıysa da, başarı elde edilemedi. Kasım 1991’de Cumhurbaşkanı Ali Mehdî Mûhâmmed devrildi. Aşiretler ve gerilla grupları arasında kıyasıya bir mücadele başladı. Savaş ve açlık nedeniyle onbinlerce kişi hayatını kaybetti.

     – Sudan?

     – Sudan’da, 19. yy. ortalarına kadar süren köle ticareti, geniş bölgelerin boşalmasına yol açmıştı. 18. yy. ortasından başlayarak kökenleri bilinmeyen Fung Sultanlığı, gerileme dönemine girdi ve 1821’de, Mısır valisi Mehmed Ali Paşa’nın oğlu İsmail yönetimindeki kuvvetlere yenildi. Dongola 1820’de, Senar 1821’de işgal edilince, Hartum başkent ilan edildi ve İslamlaşma hız kazandı.

     – Hartum bu şekilde mi başkent oldu?

     – Evet… Behr’ul- Ebyad kıyısında bir engel çıkaran Şilluk Krallığı, 1841’de boyun eğmek zorunda kaldı. Nil üzerindeki taşımacılığın sınırını oluşturan Gondokoro ve Kodok (Faşoda)’ta karakollar kuruldu. Müstahkem zeribaları olan silahlı tüccar çetelerinin elindeki köle ve fildişi ticareti, büyük ölçüde gelişti. Mısır’ın İngiltere tarafından işgalinden bir yıl sonra, 1883, köle ticareti kısıtlanır ve dînî ayrılıklar ortaya çıkmaya başlarken, köleleri Mısır ordusunda silah altına alınan merkezdeki halkların da katıldıkları batıdaki Baggaralar ayaklandı. Mûhâmmed Ahmed bin Abdullâh’ın kişiliğinde “Mehdî”, bu sırada ortaya çıktı. Mehdî, 1882’de Sudan halkını Mısır yönetimine karşı kışkırtmaya başladı. 1885’te Hartum’u aldı, bu sırada. General Gordon, ayaklanan halk tarafından öldürüldü. El Ubeydî’nin, Mısır Valisi Gordon’un öldürüldüğü Hartum’un alınmasını, Mehdî’nin ölümü ve yerine laik bir yönetim kuran yardımcısı Abdullâh bin Mûhâmmed el- Teâşî’nin başa geçmesi izledi. 1886’da İngiliz ve Mısır orduları birlikte Sudan’ı yeniden ele geçirmeye başladılar. 1894’te İngilizler’in yeniden işgali başladı. Omdurman yakınında Mehdî yanlıları yenildi ve Hartum, İngiliz işgaline girdi, 1898. Bu tarihten sonra Sudan, 50 yıl boyunca Mısır – İngiliz ortak yönetimi altında yaşadı. 1930’larda ve 1940’larda gelişen Sudan millîyetçiliği, ağırlığını bu ülkenin yazgısına koydu. Kuzey kökenli Sudanlılar, güneydeki yönetimden çekilerek güneyi tek başına bıraktılar. 1936 Antlaşması’na kadar bu durum sürdüyse de, “Sudan ayrılıkçılığı” düşüncesi, bu tarihten başlayarak Mısır tarafından kabul edildi. İngilizler’in himayesinde hazırlanan 1948 Anayasası’yla bir Sudan Meclisi kuruldu ve 1951’de Mısır Kralı Faruq, geçici bir biçimde “Sudan Kralı” durumuna geldi. Gerçekten de aynı yıl 1936 Anayasası ortadan kaldırıldı. Sudan Parlamentosu, ülkenin tam bir kargaşa ortamına sürüklenmesini önlemek amacıyla Sudan’ın bağımsızlığını ilan etti, 19 Aralık 1955. 13 gün sonra, 1 Ocak 1956’da “Sudan Cumhuriyeti” ilan edildi.

     – Sudan, bağımsızlığını kazandıktan sonra da büyük bir istikrarsızlık içinde kaldı ama, değil mi?

     – Evet… Başlangıçta, Nasırcılık’a yakın bir program izlemeye çalıştı ve Müslümanlar’ın şiddetli tepkisiyle karşı karşıya geldi. 1970’te Mehdî yanlılarının, yani Ensar’ın ayaklanmasını sert bir biçimde bastırdı. Bir ara iktidardan uzaklaştırılan Numeyrî, Mısır ve Libya birliklerinin müdahalesiyle üç gün sonra yeniden ülkenin başına geçti. İzlediği siyaseti sol’dan sağ’a saptırdı ve SSCB ile bozuştu. Ekim 1971’de yeniden cumhurbaşkanı seçilen Numeyrî – aynı zamanda savunma bakanı da oldu – Mısır ve Libya ile bütünleşme tasarılarında fazla ileri gitmekten çekinmekle birlikte, Arap ve Afrika ülkeleriyle olan bağlarını güçlendirdi ve Şubat 1972’de, güneydeki Hristiyan isyancılarla, bölgelerinin özerkliği için bir anlaşma imzalayarak, “güney sorunu”nu çözmeye çalıştı. Güneydeki Hristiyanlar’ın isyanındaki temel ittiri, Numeyrî’nin “İslam Şer’iâtı”nı tatbik etmeye çalışmasıydı.

     – Numeyrî nasıl bir adamdı, İbrahim?

     – Numeyrî çok ilginç ve kaypak bir kişiliğe sahipti. O’nun kadar dönek bir siyasetçi daha dünyaya gelmemiştir. İlk ortaya çıktığında SSCB yanlısı koyu bir komünisttir; sonra iktidardan uzaklaştırılıp Mısır ve Libya tarafından iktidara üç gün aradan sonra tekrar getirilince, sağcı ve Amerikancı bir çizgiye kayıp, SSCB ile tüm bağlarını kesiyor; nihayetinde, Afrika ülkeleriyle ilişkiye geçer geçmez İslamcı oluyor ve Şer’iât’ı tatbik etmeye çalışıyor.

     – Dünyada ne kadar ideoloji varsa hepsini tatbik etmiş yani. 🙂 🙂

     – 1973 Anayasası’yla Numeyrî’nin kişisel iktidarı daha da güçlendi ve yeniden sağlanan istikrar, sulu tarımın yayılmasına yönelik yabancı sermaye yatırımlarına yol açtı. Temmuz 1976’da yeni bir darbe girişimi olduysa da, Mısır ordusunun müdahaleleri üzerine bu darbe başarısızlığa uğradı. Bu darbe girişimi, Libya’nın yardımıyla sürgünde bir Ulusal Cephe oluşturan rejim aleyhtarlarının kışkırtmalarıyla gerçekleşmişti. Ekim 76 ve Ocak 77’de imzalanan antlaşmalarla, karışıklık durumunda Sudan’a Mısır’ın desteği sağlandı. Nisan 77’de General el- Numeyrî, yeniden cumhurbaşkanlığına seçildi. Bu arada, feshedilen Umma’nın başkanı olan cephe önderi, bir “genel siyasî af” ve “kurumların demokratikleştirilmesi” karşılığında silahlı muhalefetten vazgeçerek, yandaşlarıyla birlikte başkent Hartum’a döndü, Eylül 1977. Koalisyonun, sürekli sürgünde kalan sol kanadı, bekleyiş içinde bir siyaset izledi ve ülke içindeki özgürlüklerin yeniden sağlanması hususunda pek ilerleme olmadığını fark ederek tutumunu sertleştirdi. Ağustos 77’deki karışıklıklardan sonra ülkenin siyasî düzeninin ve yürütme sisteminin reformu sırasında Mehdî yanlılarının safdışı bırakılmaları, 1977 Barışması’nın sonuçlarını tehlikeye attı.

     – İyi yanları da yok muydu bu adamın?

     – El- Numeyrî’nin “iç siyaset”nin Batı ülkelerine göre en olumlu yanı, bölgesel özerklik vererek kuzey – güney karşıtlığını yumuşatmasıydı. Fakat bana göre O’nun “iç siyaseti”nin bir tek olumu yanı var; o da, komşu ülkelerden gelen bir milyonun üzerinde mülteciyi açıkta bırakmayarak, onlara kucak açmasıydı. Güneydeki Hristiyanlar tarafından çok sevilen Numeyrî, bazen merkezî hükûmet tarafından sağlanan yardımın azlığından ve bürokratik engellerin çokluğundan kaynaklanan kuşkular ve anlayışsızlıkla karşılaştı. Numeyrî gibi güneydeki Hristiyanlar da aynı kaypak karaktere sahip. Hem İslam Şer’iâtı ilan edildi diye devlete karşı ayaklanıyorlar, hem de en çok sevdikleri siyasetçi, karşı çıktıkları İslam Şer’iâtı’nı ilan eden Numeyrî.

     – Gerçekten çok ilginç..

     – Resmî bir parti olan Sudan Sosyalist Birliği’nin başkanlık kurumundaki bir “temizlik” işlemi, yeni bir darbe girişimine neden oldu, Ağustos 1979. Ardından, Ocak 1980’deki yasama seçimleri ertesinde General Numeyrî, altı yıllık bir süre için Sosyalist Birliği başkanlığına seçildi. Böylece Numeyrî Efendi’yi yeniden sosyalist çizgide görür olduk. 🙂 🙂 Dış borçların önemli ölçüde artmasından dolayı Sudan, IMF’nin sıkı denetimini kabul etmek zorunda kaldı. Kasım 82’de, Sudan para biriminde % 44, 5’lik bir devalüasyon yapılması kararlaştırıldı. Temmuz 1983’te, ülkenin güney kesimini üç bölgeye ayırma kararı, yeni bir silahlı ayaklanmaya yol açtı. Ardından Numeyrî, iktidarda kalabilmek için Müslümanlar’ın desteğini almaya yöneldi. İnanılması güç ama, Sosyalist Birlik partisinin başkanı olan komünist general Numeyrî, 8 Eylül 1983’te ülkede Şer’iât yasalarını ilan etti. 🙂 🙂 🙂

     – 🙂 🙂 🙂

     – Daha sonra da İslamî vergi ve banka sistemi uygulamasını başlattı. Şer’iât’ın ilanıyla birlikte, güneydeki Hristiyanlar’ın ve animistlerin isyanı, daha bir ivme kazandı. Albay John Garang komutasındaki Sudan Halk Kurtuluş Ordusu, gerilla savaşı başlattı ve Nisan 84’te sıkıyönetim ilan edildi. Hristiyan gerillaları desteklediği ileri sürülen Hristiyan Etiyopya devletiyle ilişkiler bozuldu. Temmuz 84’te, İslam Anayasası konusundaki meclis tartışması ertelendi. Gene aynı yıl içinde, Numeyrî’yi öldürmeyi planlayan 12 kişi tutuklandı. 1985’te % 90’lık bir devalüasyona gidildi; petrol ve temel gıda maddelerinin fiyatı arttı. Bu arada General Numeyrî, özel bir gezi için ABD’ye gidince ülkedeki gösteri ve protestolar daha da sıklaştı. 4 Nisan 1985’te genel grev başladı; iki gün sonra da, general Cafer el- Numayrî, askerî bir darbeyle devrildi. Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı General Abdurrahman Mûhâmmed Siwar ed- Dahab, ordunun yönetime el koyduğunu açıkladı, ardından Askerî Konsey kuruldu. Darbenin önderi General Siwar ed- Dahab, kendini “konsey başkanı” ilan ederken, Silahlı Kuvvetler Komutanı General Abdullâh Fadl, başkanın yardımcısı oldu. Askerî – darbeci yönetim, İslam mahkemelerini ortadan kaldırdı. Çeşitli partiler, sendikalar ve meslek gruplarının oluşturduğu ittifak, askerî yönetime bir muhtıra vererek, kısa sürede sivil yönetime dönülmesini, insan haklarının güvence altına alınmasını, Güney Sudan’da özek yerel yönetim kurulmasını, demokratik seçimle gelecek meclisin yeni anayasayı hazırlamasını istediler. Yeni bir anayasa hazırlandı ve Nisan 86’da seçimler yapıldı. Bu seçimden sonra sivil yönetime geçildi; Dr. Sadıq el- Mehdî başkanlığında bir koalisyon hükûmeti kuruldu. En güçlü parti olan Ümmet Partisi, bir koalisyon hükûmeti kurduysa da, kuzeyde güçlenen Ulusal İslamî Cephe’nin da koalisyona katılması, siyaset sahnesine yeni bir renk getirdi. Yeni hükûmet, İslamî vergi sistemini kaldırdı; IMF’den kredi aldı. Bir yıldır sürüyor olmakta olan kıtlık, özellikle güneyde açlık ve hastalıklara yol açtı. Bu güçlüklere, bir yıl sonrasının yazında büyük bir su baskısının ve korkunç bir çekirge dalgasının hasadı yok etmesi de eklenince, bir yıl içinde açlık ve iç savaş yüzünden ölenlerin sayısı 250 bini buldu. Kasım 1988’de Sudan Halk Kurtuluş Ordusu ile anlaşma yapılarak, 5 yıldır sürmekte olan Güney Savaşı son erdirildi. İslamcı partiler ve Sudan halkı, Şer’iât’ın yürürlükten kaldırılmasına karşı çıktılar. Fakat ordunun baskısıyla Sadıq el- Mehdî, muhalif siyasî parti ve sendika üyelerinin de katılımıyla yeni bir hükûmet kurdu. Yeni hükûmet, Sudan Halk Kurtuluş Ordusu  ile yapılan anlaşmayı onayladı. 30 Haziran 1989’da, Sadıq el- Mehdî’yi bir darbeyle deviren General Ömer Hasan Ahmed el- Beşir, parlamentoyu dağıtıp anayasayı askıya alarak, siyasal partileri ve sendikaları kapattıktan sonra, yeni bir hükûmet kurdu. Bundan sonra Sudan, bir “İslam devleti” oldu.

     – Afrika ülkelerinin sorunları aşağı yukları hepsi aynı. Angola, Gine, Mozambik…

     – Portekiz’de 1974’te gerçekleştirilen devrimden sonra, Angola’nın, Gine – Bissao’nun, Cabo Verde’nin, Sao Tome ve Principe’in, Mozambik’in bağımsızlığa kavuşmalarına ZUAB büyük ölçüde yardımcı oldu. Mozambik, Portekiz yönetimine karşı 11 yıl boyunca ayaklanmayı yürütmüş olan Samora Machel’in yönetiminde, 1975’te Marksist bir devlet oldu. Gine – Bissao 1974’te, Cabo Verde ile Sao Tome ve Principe adlı ada devletleri de 1975’te bağımsızlığa kavuştular. Bir İspanyol sömürgesi olan Ekvator Ginesi, 1968’de bağımsızlığa kavuştuysa da 1972’den 1979’a kadar, Francisco Macias Nguema’nın sert diktatörlük yönetimi altında kaldı. Komor Adaları, 1975’te Fransa’dan ayrıldılar. Hind Okyanusu’nda Seyşel Adaları da, İngiltere’nin 1976’da bağımsızlık tanımasını sağladılar. Afrika’nın güneyinde, İngilizler’e bağımlı Afrikalı kralların yönettikleri Lesotho ve Svaziland’a da sırasıyla 1966 ve 1968’de bağımsızlık tanındı. 1966’da Botsvana, ilk başkanı Sir Seretse Xama’nın yönetiminde bağımsız bir çokpartili demokrasi oldu. Habeşistan (Etiyopya)’da, monarşinin yerini 1974’te askerî bir rejim aldı.

     – Eskiden Afrika sömürgeyken topraklara beyazların verdiği isimler de vardı.

     – Bir zamanlar Rodezya ve Nyassaland vardı. Beyazların bu topraklara verdikleri isimlerdi bunlar. Malavi, Zambiya ve Zimbabwe’nin sömürge dönemindeki isimleri. Güneyde, her iki Rodezya’da ve Nyassaland’da, İngiliz hükûmeti, 1953’te, iktidarın Afrikalılar’a değil, ülkede yaşayan beyazlara devredilmesi kararı alarak, “Rodezyalar ve Nyassaland Federasyonu”nu oluşturdu. Afrikalı önderler, beyazların hükûmetine güvenmediler ve Güney Rodezya’da, Kuzey Rodezya’da ve Nyassaland’da, beyazların egemenliğine karşı Afrika Ulusal Kongreleri kurdular. Hastings Kamuzu Banda, İngiltere’de ve Gana’da 40 yıl kaldıktan sonra, Nyassaland Afrika Kongresi’nin başına geçmek için 1958’de ülkesine döndü. Joshua Nkomo, Güney Rodezya’daki Afrika Ulusal Kongresi’nin başkanlığını üstlendi. Kuzey Rodezya’da Kenneth Kaunda, Harry Nkumbula’nın ılımlı Afrika Ulusal Kongresi’nden ayrılarak, “Birleşik Ulusal Bağımsızlık Partisi”ni kurdu. 1959’da Nyassaland ve Kuzey Rodezya, toplumsal huzursuzluklarla ve militanların eylemleriyle sarsılmaya başladı. Birleşik Ulusal Bağımsızlık Partisi, siyâhlar için yapılan ülke çapındaki ilk seçimleri boykot etti. Her üç sömürgede de “olağanüstü hal” ilan edildi. Güney Rodezya’da Ulusal Halk Kongresi’nin 500 üyesi, Nyassaland’da Hastings Kamuzu Banda ve 1000 kadar yandaşı, Kuzey Rodezya’da da Kenneth Kaunda ve Birleşik Ulusal Bağımsızlık Partisi’nin öteki önde gelen üyeleri tutuklandılar. Her üç bölgedeki beyazlar, böylece ulusal siyâh hareketin sona ereceğini umuyorlardı.

     – Ama tam tersi oldu…

     – Ne var ki, 1959’daki beyaz şiddet ve misilleme, İç Afrika’daki siyâh ulusal savaşımının sonu değil, başlangıcı oldu. İngilizler, Afrika’daki topraklarını ancak çoğunluğun onayıyla yönetebileceklerini anladılar. Bunun üstüne İngiltere, federasyonun dağıtılacağını açıkladı ve federasyon, 1963’te dağıtıldı. Doğu Afrika’daki gibi, bir dizi seçim yapıldı. Bu seçimler Afrikalılar’ın gücünü ortaya koydu. Nyassaland’da cezaevinden çıkan Banda, yeni Malawi Kongre Partisi’nin başına geçti ve 1961’de yapılan geniş tabanlı seçimlerde kesin bir zafer kazandı. Ardından, 1964’te Nyassaland’ın bağımsızlığı ilan edildi ve adı “Malawi” olarak değiştirildi.

     – Rodezya?

     – Kuzey Rodezya’da, Afrikalılar’ın hak istemleri gün geçtikçe artarak sürdü ve siyâhlar ile beyazların çekiştikleri iki seçimden sonra Birleşik Ulusal Bağımsızlık Partisi, 1963’te tam çoğunluğu elde etti. Sömürge, 1964 sonunda “Zambiya” adıyla bağımsızlığa kavuştu. Güney Rodezya’daki beyazlar daha kalabalıktılar ve siyâhların egemenliğini engellemekte kararlıydılar. 1965’te, tek yanlı olarak “Rodezya” adıyla sömürgenin bağımsızlığını (!) ilan ettiler.

     – Ne komik, değil mi? Beyazlar, Afrika’nın bir ülkesinin “Afrikalılar’dan bağımsızlığını” ilan ediyor!

     – Tebrik ederim, Charles! Aynen öyle oldu… Ne var ki, hiçbir ülke bu “plastik devleti” tanımadı ve yaptırımlar uyguladılar. Bununla birlikte yaptırımlar sonuç vermedi ve beyaz sömürgecilerin iktidarı 1972’ye kadar, ne hikmetse içte hiçbir sorunla karşılaşmadan ayakta kaldı. O tarihte, Robert Mugabe’nin ve Josiah Tongogara’nın yönetimindeki Afrikalılar, bir gerilla savaşına girişip beyazların ekonomisini ve güvenliğini gün geçtikçe daha çok tehlikeye düşürmeye başladılar. 1979’da Londra’da bütün tarafların katıldığı bir konferansta, savaşa son verilmesi, yeni bir anayasanın yürürlüğe konması ve İngiltere’nin denetimi altında genel seçimler yapılması kabul edildi. 1980’de yapılan seçimlerde Dr. Robert Mugabe’nin Zimbabwe Ulusal Afrika Birliği, Nkomo’nun Zimbabwe Afrika Halk Birliği karşısında kesin bir zafer kazandı. Dr. Mugabe başbakan oldu ve ülkenin “Rodezya” olan ve Cecil Rhodes’in adından gelen asimile adı atılarak, ülke gerçek ve Afrikalı adına, “Zimbabwe” adına kavuştu.

     – İlginç bir süreç. Demek “Rodezya” ismi bu Cecil Rhodes denen beyaz adamın adından geliyordu ha? Çok ilginç.

     – Cecil Rhodes’i tanır mısın?

     – Duymuşum ama hiçbir bilgim yok.

     – O’nun Afrika tarihine geçen çok ünlü bir sözü vardır. Daha doğrusu Afrika’da bir köye gittiğinde, Afrikalı sıradan bir köylü söylüyor O’na bu sözü. O da bu Afrikalı köylünün söylediği muhteşem güzellikteki bu sözü kitabında aktarıyor. Söz böylece meşhur oluyor.

     – Söz nasıl?

     – “Beyaz adam ülkemize gelmeden önce bizim toprağımız vardı, onların da İncil’i. Şimdi bizim İncil’imiz var, onların toprağı.”

sediyani@gmail.com

     SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ

     CİLT 7

KENYA’DAN İNSAN VE YAŞAM MANZARALARI

13... 01

13... 02

13... 03

13... 04

13... 05

13... 06

13... 07

13... 08

13... 09

13... 10

13... 11

13... 12

13... 13

13... 14

13... 15

13... 16

13... 17

13... 18

13... 19

13... 20

13... 21

13... 22

13... 23

13... 24

 


Parveke / Paylaş / Share

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir