Güneydoğu’yu “Kuzey Kürdistan” ilan eden konferansta yapılan konuşmalar ve ilan edilen sonuç bildirisi tüyleri diken diken edecek türdendir. Bu bildiriyle aslında “çözüm” ve “barış süreci” adı altında yapılmak istenilenin ne olduğu açıkça ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Katılımcılardan Kürdistan İslamî İnisiyatifi (AZADÎ) adına İbrahim Sediyani, Kürdistan konferansının düzenlendiği mekânda ilk önce “Neden Kürdistan bayrağı yok?” diye isyan ediyor. Hiçbir yoruma gerek duymayacak şekilde şunları ifade ediyor: “Ben Frankfurt’tan Ankara’ya ‘Türk’ olarak geldim. Ankara’dan Elazığ’a ‘Türk’ olarak geldim. Elazığ’dan Diyarbakır’a ‘Türk’ olarak geldim… Hiç boşuna ‘Kürt’, ‘Kürdistan’ diye bağırmayın kürsüden! Siz hepiniz ‘Türk’sünüz! Çıkarın kimliklerinize bakın! Taşıdığınız kimliklerde sizin ‘Türk’ olduğunuz yazılı. Dolayısıyla dünyanın neresine giderseniz gidin, ‘Türk’ olarak gidersiniz.”
Ardından şunu soruyor: “Neden Türk olmadığımız halde attığımız her adımı, aldığımız her nefesi bir ‘Türk’ olarak ifa ediyoruz?”
Sonra da cevabı kendisi veriyor: “Çünkü biz köleyiz. Köle olduğumuz için, kimliğimiz yok. Köleler, sahiplerinin adıyla çağrılırlar. Bizler de köle olduğumuz için, sahiplerimizin adıyla çağrılıyoruz.”
Sediyani, hızını alamayıp işi ABD’li Malcolm X’e ve oradaki Siyahî Hareket’e kadar getiriyor. Bugünkü şartlarda bu Sediyani, Malcolm X’in vatanında doğmuş olsaydı “ABD vatandaşı” sayılacaktı.
Adam Türk vatandaşı sayılmayı “kölelik” olarak nitelendiriyor. Türkçe’de “Ölmeyi bayılma sanmak” diye bir tabir var, Sediyani gibiler böyle bir algı içindeler.
AKP ve “Yeni Anayasa”cı liberallerin ifade ettiği gibi “Türkiyeli” ya da “Türkiye yurttaşlığı” ve benzeri söylemlerin de Sediyani’yi kesmeyeceği anlaşılıyor. Çünkü bu defa da Sediyani, “Neden Türkiye yurttaşlığı da Kürdistan yurttaşlığı değil?” diye soracaktır. Ardından da Türk bayrağına itiraz edecektir. “Niçin Kürdistan bayrağı yok?” diye bu nedenle soruyor.
Devam eden konuşmasında Sediyani amacını açık söylüyor:
“Kuzey Kürdistan, Türkiye’nin mi yoksa Kürdistan’ın mı parçasıdır?”
“Sınırları tartışmaya açmadan sorunu konuşmanın da anlamı yoktur.”
“Kürtler’in mücadelesi, Ankara, Tahran, Bağdad ve Şam’daki rejimleri değiştirme mücadelesi olmamalıdır. Kürtler’in mücadelesi, Diyarbekir, Mehâbâd, Hewlêr ve Qamîşlo’nun hürriyet ve istiklâl mücadelesi olmalıdır.”
Özedönüş Platformu’ndan Fikri Amedi, bütün meselelerin kaynağı olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin üzerinde inşâ edildiği kuruluş felsefesini, ilkelerini, kurumlarını ve militarist zihniyetin hazırlayıp dayattığı anayasayı göstermiştir. Kürdistan halklarının haklarının anayasal güvence altına alınması ve yeni anayasa konusunda uzlaşılması gerektiğini söylüyor.
Amedi tebliğinde şunları söylüyor: “Kürtler’e hiçbir şey vermeden, veriyormuş gibi yaparak, sadece Abdullah Öcalan’ı muhatap kabul edip Kürdistan halklarını bu sürecin dışında tutarak bir barış gerçekleştiremez.”
Amedi, “Kürtler’in kendi tercihleriyle özerklik, federasyon, bağımsızlık hakkının olduğunu bunun tartışma konusu yapılmaması gerektiğini, Kürt halkının kendi geleceğine ilişkin söz sahibi olması ve kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürtler’in kararına ve onayına bırakılması” gerektiğini ifade etmiştir.
Açıkça Türkiye’nin Güneydoğu’sunda “Kuzey Kürdistan” adıyla bir toplantı yapılıyor. Bu toplantıda Türkiye Cumhuriyeti’ne dayatılacak olanlar büyük bir açıklıkla ortaya konuluyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl bölüneceği, bu bölünmenin gerekçelerinin ne olduğu, devlete neyi dayatacakları açık bir biçimde tartışılıyor. “İster özerklik, ister federasyon, isterse de bağımsızlık ilan ederiz. Kimse buna karışamaz” deniliyor. Bölünmenin meydana getirmesi muhtemel çatışma riskini ortadan kaldırmak için, uygun yeni anayasa talepleri dile getiriliyor.
Hükûmet, Türkiye Cumhuriyeti devletinin birlik ve bütünlüğünü savunmadığı gibi bu toplantıları bizzat destekliyor.
Toplantılar Erdoğan’ın izni, kitle katliamcısı Öcalan’ın da talimatıyla düzenleniyor.
“Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”nın sonuç bildirgesi, Türkiye Cumhuriyeti devletine yönelik aşamalı bölünme manifestosudur.
YENİÇAĞ GAZETESİ
25 HAZİRAN 2013