Bedensel Engellilere Karşı Niçin Anlama Engelliyiz?
İbrahim Sediyani
GİRİŞ
Almanya’nın Hessen eyaletinde, Lahn Nehri üzerinde kurulu Wetzlar kentinde düzenlenen Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası, benim gazetecilik hayatım boyunca en çok keyif aldığım haber, takip etmekte en büyük zevki tattığım organizasyon oldu. Hayatımın hiçbir kesitinde öğrenme şansı bulamadığım bazı bilgileri, bir spor organizasyonu için birkaç günlüğüne bulunduğum Wetzlar’da elde ettim, hiçbir yer ve zamanda öğrenmemiş olduğum bazı gerçeklerin burada farkına vardım.
Erkeklerde 18.’si, bayanlarda ise 10.’su düzenlenen Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası (European Wheelchair Basketball Championship), ya da kısa adıyla “EuroBasket 2007”, bedensel engelli sporcuların katıldığı uluslararası bir organizasyon olup, sakat olan basketbolcular tekerlekli sandalye üzerinde mücadele ediyorlar.
Kısa adı “IWBF Europe” olan Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Federasyonu (International Wheelchair Basketball Federation Europe ) tarafından organize edilen bu şampiyona, iki yılda bir düzenleniyor. Bir önceki şampiyona, 2005’te Fransa’da düzenlenmiş, başkent Paris’te erkeklerin mücadelesinde İtalya, Lille kentinde bayanların mücadelesinde ise Almanya şampiyon olmuştu.
Almanya’nın Wetzlar kentinde, 25 Ağustos – 2 Eylül tarihleri arasında, Rittal – Arena ve August Bebel Salonu olmak üzere iki ayrı sahada düzenlenen Avrupa Basketbol Şampiyonası, erkeklerde 18., bayanlarda ise 10. organizasyon durumunda.
Bu yılki şampiyonayı bizim için anlamlı kılan nokta, Türkiye Tekerlekli Sandalye Basketbol Milli Takımı’nın hem erkeklerde, hem de bayanlarda mücadele edecek olmasıydı.
Bu yazımızda size sırf bir spor organizasyonu ile ilgili bilgi vermek niyetinde değiliz.
Bilâkis, bir spor yazısı değil, sosyal içerikli bir yazı okutacağız size. Ancak asıl konuşmak istediğimiz konuya geçmeden önce, şahîd olduğumuz bu organizasyon hakkında bilgi vermek isteriz.
BEDENSEL ENGELLİ SPORCULARIN İNANILMAZ MÜCADELESİ
25 Ağustos Cumartesi günü başlayan Avrupa Şampiyonası’nda Türkiye Millî Takımı hem erkeklerde hem de bayanlarda ilk maçını 26 Ağustos günü oynayacağı için, ben de ilk olarak Pazar günü Wetzlar kentine ayak bastım.
Türkiye’nin ilk maçını erkekler oynayacaktı ve rakibi, 1993 şampiyonu Hollanda idi. Rittal – Arena’da oynanan maça fırtına gibi başlayan millîlerimiz ilk periyodu 14 – 9 önde kapadı. İkinci periyodda daha bir güçlü performans ortaya koyan Türkiye, maçı adeta bu periyodda kopardı: 19 – 5. Üçüncü periyodu 18 – 13, dördüncü ve son periyodu ise 18 – 9 önde kapatan Millî Takım, güçlü Hollanda’yı 69 – 36 yenmeyi başardı.
Koç R. Sedat İncesu ve Asistan Can Aksu’nun talebeleri sahada mükemmel bir performans sergilerken, salonu hınca hınç dolduran gurbetçilerimiz tezahüratlarıyla maç boyunca takımlarını desteklediler. Hollanda gibi bir devi yenmenin mutluluğunu yaşayan basketbolcularımız Bestami Boz (4), Özgür Gürbulak (5), Mehmet Akın (6), Ali Asker Turan (7), Fikri Gündoğan (8), Ahmet Mencik (9), Murat Arslanoğlu (10), Kaan Dalay (11), Ersin Sayın (12), Ferit Gümüş (13), Serdar Antaç (14) ve Şuayip Kablan (15), sevinçlerini taraftarlarla paylaştılar.
Hollanda’da en başarılı performans sergileyen basketbolcunun Arap asıllı Mustafa Cebarî olması ilginçken, Hollanda’da Türkiye kökenli oyuncular Hüseyin Öztürk ve Mustafa Korkmaz’ın da forma giymesi dikkat çekiciydi.
Türkiye Tekerlekli Sandalye Bayanlar Basketbol Millî Takımı ise ilk maçında August Bebel Salonu’nda İspanya ile karşılaştı. Maça çok hızlı başlayan kızlarımız ilk periyodu 15 – 3 önde kapattı. Ancak daha sonra toparlanan İspanyollar, ikinci periyodu 11 – 6, üçüncü periyodu 13 – 10 ve son periyodu da 11 – 7 önde bitirdi. Böylece karşılaşma 38 – 38 berabere sona erdi ve 5 dakikalık uzatmaya gidildi. Uzatma dakikalarında sahada sadece İspanya vardı. Tek sayı bile kaydedemeyen millîlerimiz, İspanya’nın 7 sayısına engel olamadı ve karşılaşmadan 45 – 38 yenik ayrılmak zorunda kaldı.
Koç Kamuran Özdemir ve Asistan Koç Özlem Doğan’ın çalıştırdığı basketbolcularımız Hatice Uzun (4), Aliye Kocasoy (5), Seda Kınalı (6), Leyla Tutuş (7), Seyran Orman Kurt (8), Naciye Çakır (9), Asiye Emuce (10), Nuray Göncü (11), Songül Atıcı Çelik (12), Yasemin Can (13), Mine Ercan (14) ve Dilber Koç (15)’u gurbetçilerimiz maçın başından sonuna kadar desteklediler.
Daha ilk günden, hem erkek, hem de bayan millî basketbolcularımızın hepsiyle tek tek tanıştım. O kadar cana yakın, o derece şeker insanlardılar ki, anlatamam. Sakat olan, tekerlekli sandalyeye mahkûm yaşayan bu insanların hayata tutunma azmi, ülke sporu için döktükleri ter, yüreklerindeki yaşama sevinci ve “başarmak” için ortaya koydukları azim, kelimelerle anlatılamaz. Bunu bizzat görmek, tanık olmak gerekiyor. Onları tanımak ve anlamak için onlara bakmak veya onlar hakkında okumak değil, onlarla konuşmak gerekiyor, arkadaş olmak, dertleşmek gerekiyor.
27 Ağustos Pazartesi günü ikinci maçlarını oynayan Türkiye’nin hem erkeklerde, hem bayanlarda rakibi ev sahibi Almanya idi. Tekerlekli Sandalye (A) Millî Basketbol takımları, ev sahibi Almanya’ya karşı oynadıkları maçları farklı bir şekilde kaybettiler. Türkiye’nin her iki maçı da August Bebel Salonu’nda oynandı.
İlk olarak sahaya çıkan Erkek Millî Takımı basketbolcuları, ilk periyodu 29 – 11 yenik kapadı. Türkiye asıllı Abdulgazi Karaman’ın da forma giydiği Alman Millî Takımı ikinci periyodda daha üstün bir performans sergiledi ve bu periyodu da 15 – 8 önde kapattı. Maçta üçüncü periyodu 13 – 10, son periyodu da 22 – 14 önde kapatan Almanya, maçı 79 – 43 kazandı.
Bayan Millî Takımımız’ın rakibi de aynı şekilde ev sahibi Almanya idi. Türkiye, güçlü Almanya karşısında kelimenin tam anlamıyla maç başlar başlamaz teslim oldu. Maçın ilk periyodunu 22 – 4, ikinci periyodunu da 18 – 1 gibi açık ara farklarla önde bitiren Almanya, ilk yarı bitiminde zaferini ilan etti. Üçüncü periyodu 28 – 12, son periyodu da 16 – 10 kazanan Alman Millî Takımı, maçtan 84 – 27 gibi açık bir farkla galip ayrıldı. Alman Millî Takımı’nda 15 numaralı formayla oynayan uzun boylu Marina Mohnen, attığı isabetli atışlarla maçı Almanya’ya adetâ tek başına kazandıran isim oldu.
28 Ağustos Salı günü Türkiye, Akdeniz ülkelerine karşı mücadele edecekti. Erkeklerimizin karşısında son iki Avrupa Kupası’nın şampiyonu İtalya, kızlarımızın karşısında ise bir önceki şampiyonada ev sahipliği yapan Fransa vardı.
Rittal – Arena’da Fransa’ya karşı oynanan bayanlar maçında periyodlarını 10 – 3, 18 – 14, 10 – 8 ve 17 – 2 geride tamamladığımız müsabakadan 55 – 27 mağlup ayrıldık.
August Bebel Salonu’nda oynanan erkekler maçında ise ilk periyodu 13 – 10 yenik kapatan millîlerimiz ikinci periyodda 21 – 18 üstünlük sağladılar. Ancak son iki periyodu 22 – 10 ve 22 – 13 yenik bitirip 75 – 54 yenilmekten kurtulamadılar. İtalya Millî Takımı’nda Muhammed Bargo, Ali Muhammed Sana ve Emini Muxarriq adlarında Arap kökenli üç Müslüman basketbolcunun forma giymesi dikkat çekiciydi.
29 Ağustos Çarşamba günü Türkiye Bayan Millî Basketbol Takımı, August Bebel Salonu’nda Hollanda’ya karşı oynadı. Periyodları 16 – 2, 20 – 11, 26 – 10 ve 31 – 10 kaybeden bayanlarımız sahadan 93 – 33’lük bir skorla, 60 sayı gibi büyük bir farkla başları önde ayrıldı.
Gruplarda son maçların oynandığı 30 Ağustos Perşembe günü her iki maçımız da Rittal – Arena’da idi. Erkekler Polonya’ya, bayanlar ise Büyük Britanya’ya karşı başarı şansı arayacaktı.
Erkekler son karşılaşmada Polonya’yı 76 – 54 yenerken, bayanlar Büyük Britanya’ya 56 – 24 mağlup oldu.
Bir önceki gün de Hollanda’ya 93 – 33 gibi farklı bir sonuçla yenilen kızlarımız, böylece grupta oynadığı 5 maçı da kaybederek turnuvayı sonuncu olarak bitirdi. Kızlarımız gruptaki ilk maçında normal süresi berabere biten maçta İspanya’ya uzatma dakikalarında boyun eğerken, Almanya, Hollanda, Büyük Britanya ve Fransa’ya karşı oynadığı maçları normal sürede ve farklı bir şekilde kaybetti.
Erkekler ise grupta oynadığı 2 maçı kazanma başarısı gösterdi. İlk maçında 1993 Avrupa Şampiyonu Hollanda’yı ve son maçında Polonya’yı deviren Erkek Milli Takımı, Almanya ve İtalya ile oynadığı maçlarda sahadan boynu bükük ayrılan taraf oldu.
Böylece her iki ekibimiz de ilk 4’e girme başarısı gösteremediği için 2008 Peking Olimpiyatları için Çin Halk Cumhuriyeti vizesi alamadılar.
Avrupa Tekerlekli Sandalye Basketbol Şampiyonası’nda Türkiye Erkek Millî Takımı 12 takım arasından 8. olurken, Türkiye Bayan Millî Takımı 6 takım içinde sonuncu oldu.
Avrupa Şampiyonluğu’nu ise, erkeklerde finalde Büyük Britanya’yı 76 – 66 yenen İsveç, bayanlarda ise finalde Hollanda’yı 61 – 35 yenen ev sahibi Almanya kazandı.
ENGELLİ KİME DENİR?
Dünyanın en büyük “azınlığı” olarak tanımlayabileceğimiz engelliler, henüz taslak aşamasında olan Engelli Yasası’nda şu şekilde tanımlanmaktadır: “Doğuştan veya sonradan herhangi bir nedenle bedensel, zihinsel, rûhsal, duygusal ve sosyal yeteneklerini çeşitli derecelerde kaybetmesi nedeniyle toplumsal yaşama uyum sağlama ve günlük gereksinimlerini karşılamada güçlükleri olan ve korunma, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık, destek hizmetleri ve yapılarda, açık alanlarda özel fizikî düzenlemelere ihtiyaç duyan kişiye engelli denir.”
Engellileri 5 ana kategoriye ayırabiliriz:
– Bedensel Engelliler
– Zihinsel Engelliler
– Görme Engelliler
– İşitme Engelliler
– Süreğen Hastalıkları Olan Engelliler
Görüldüğü üzere sabit bir “engelli portresi” üzerinden “sorunlar ve çözümleri” başlığıyla bir sistem geliştirmek çok zor ve bir o kadar da anlamsızdır.
TÜRKİYE’DEKİ BEDENSEL ENGELLİLERİN SAYISI, BİRÇOK ÜLKENİN TOPLAM NÜFÛSUNDAN FAZLADIR
Türkiye Cumhuriyeti devleti, ülkedeki engelli sayısı ile ilgili bir istatistik yapma gereğini ne yazık ki henüz duymamıştır. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre en gelişmiş ülkelerde engellilerin toplam nüfusa oranı % 8’dir. Bu oran gelişmişlikle ters orantılı olarak artar. Buna göre ülkemizdeki engellilerin toplam nüfusa oranı % 12’dir, yani 10 milyonun üzerindedir.
Görüldüğü üzere, ülkemizdeki engellilerin sayısı, Avrupa’nın ve dünyanın birçok ülkesinin toplam nüfûsundan daha fazladır.
Ancak bu kadar yüksek bir engelli nüfusunu, toplumun fark edip etmediği sorusu, ne yazık ki, olumsuz olarak cevaplandırılmaktadır. Gerek engellilerin kendilerini topluma yeterince fark ettirememeleri ve gerekse devlet mekanizmalarının, yani merkezî ve yerel yönetimlerin ve özel sektörün engelli topluluğuna duyarsız olması, ortada bir “fark etme – fark edilme” sorunu olduğunu göstermektedir.
Ülkemizdeki bu sorun, dünyanın diğer ülkelerinde de yaşanmaktadır. “Fark etme” sorununun aşılabilmesine yönelik olarak, Avrupa Birliği (AB) tarafından 2003 yılının “Engelliler Yılı” olarak kabul edilmiş olması, bunun önemli bir göstergesidir.
Öte yandan 13 – 15 Haziran 2003 tarihlerinde, İstanbul’da gerçekleştirilen “Engelliler Sempozyumu ’2003” toplantısında stand çalışması yapılarak engelsiz, engelli ve engelli yakını olan kişilerin, engellinin tüketici hakları kavramına ilişkin düşünceleri ve yaklaşımlarının tespit edilmesine çalışılmıştır.
ENGELLİLERİN SORUNLARINA EĞİLMEKTEN BİZİ ENGELLEYEN NEDİR?
Engellinin toplum yaşamında yerini alması, onun topluma kazandırılması ile mümkün olup bunun için de engellinin fark edilmiş olması gereklidir. Oysa ki, en başta ulaşım olmak üzere binaların ve yolların mimarî yapısı, kamu alanlarının düzenleme biçimi, çevre koşulları, sağlık, istihdam, eğitim gibi nedenlerle engellinin fark edilme sürecinde, olması gereken noktada bulunmamaktayız.
Öte yandan bir engellinin kendine dair “var olma içgüdüsü” de, onun toplumla yapmış olduğu maddî – manevî iletişimi ve alışverişiyle koşuttur. Buradaki yoğunluk, engellinin toplumla entegrasyonunu da belirlemektedir.
Sonuç olarak, bir taraftan engellinin toplumla entegrasyonunu arttırmak, öte yandan bu entegrasyonu sağlayacak ulaşım, sağlık, mimarî düzenleme, eğitim gibi konularda engelliye yönelik çalışmalar yapılması gerekmektedir.
Bu bilgilerden yola çıkarak “engellilerin sağlık sorunları ve çözüm yolları” konusunda bir genellemeye gidilemeyeceği, ancak, bazı ortak paydaların çıkarılabileceği düşüncesindeyiz.
Engelli kişilerin – genelde – sürekli kullanmak zorunda oldukları ilaç ya da sarf malzemeleri vardır. Sosyal güvencesi olan vatandaşların bu ihtiyaçları devlet tarafından “aylık” periyotlar halinde karşılanır. Yani engelli vatandaş ömrü boyunca her ay hastane kapılarında “sürünmek” durumundadır.
Bu “gâvur eziyeti” – bu tür sürekli kullanılan malzemelerin – 3 – 6 aylık olarak verilmesi ile giderilebilir. Engelli kişilerin, engelliliğe sebep olan rahatsızlıklarını en aza indirmek ve mümkün olduğunca bağımsız yaşayabilmelerini sağlamak için kullandıkları ürünler vardır (tekerlekli sandalye, yürüme cihazları, protezler, işitme cihazları…). Görünürde, ülkemizde hizmet veren sosyal güvenlik kurumları bu ürünleri temin eder. Ancak bu sadece görünürde böyledir. Çünkü, gelişen teknolojiyle beraber yenilenen ve maalesef pahalanan bu ürünler için kurumlar ödeme yapmamaktadır. Daha doğrusu “tekerlekli sandalye: 150 milyon; yürüme cihazı: 50 milyon…” gibi bir listeyle, piyasa koşullarının dışında kalmaktadır.
Burada olması gereken, engelli vatandaşların hayatlarını “normalleştirmek”, bağımsızlaştırmak, iş ve sosyal hayata katılmalarını kolaylaştırmak için gerekli ürünün teminidir. Tek kıstas, vatandaşın yaşam kalitesini arttırmak olmalıdır.
Yani ucuza alınan ve 100 yıl öncesinin teknolojisini taşıyan ürünler bu kişilerin ihtiyaçlarını gidermemektedir.
Engelli vatandaşlara hastanelerde öncelik tanınmalıdır. Ömür boyu psikolojik ve bedensel zorluklara katlanmak durumunda olan engellilerin bunu “hak ettiğini” düşünüyoruz. Sağlık personelleri, engelliyle karşılaştıklarında “yine mi sen?” psikolojisiyle değil “uzun süredir tanınan biri” sıcaklığıyla davranmalıdır.
ENGELLİLER BİRLEŞMİŞ MİLLETLER’İN GÜNDEMİNDE
Türkiye, Birleşmiş Milletler (BM)’de Mart 2007’de imzaya açılan “Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme”yi imzalayan ilk 53 ülkeden biri oldu. Sözleşmeyi Türkiye’nin BM Nezdindeki Daimî Temsilcisi Büyükelçi Baki İlkin imzaladı. Müzakereleri 2002 yılında başlayan sözleşme, 13 Aralık 2006 tarihinde BM Genel Kurulu’nda oylamasız kabul edilmiş, müzakereler sırasında Türkiye konuya aktif olarak destek vermişti.
Engellilerin Haklarına İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, bugün dünya nüfûsunun yüzde 10’unu oluşturan engellileri korumayı amaçlıyor. BM istatistiklerine göre dünya üzerinde 650 milyon kişi fiziksel ya da zihinsel bir engelle yaşıyor. Sözleşmeye taraf olan ülkeler, fiziksel ve zihinsel engelle yaşayan vatandaşlarının insan haklarından eşit ve tam şekilde yararlanabileceğini, engellilere yönelik ayrımcılığa son verileceğini ve engellilere hayatın her veçhesine eşit katılım imkânı sağlayacağını taahhüt ediyor. 50 maddeden oluşan sözleşme, eğitim, sağlık, istihdam, siyasî ve kamusal hayata katılım gibi çeşitli başlıklar altında engellilerin haklarını ve taraf devletlerin yükümlülüklerini düzenliyor. Taraf devletler, engellileri yasa önünde eşit koruyacağını ve en önemlisi günlük hayatta bireye birine bağımlı olmadan yaşam şartlarını sağlayacağını taahhüt ediyor.
Sözleşme’nin uygulanmasını denetlemek üzere, ilk aşamada 12 kişiden oluşacak bir komite kurulacak ve Türkiye diğer taraf ülkeler gibi sözkonusu komiteye dönemsel raporlar sunmakla yükümlü olacak. Sözleşme 30 ülkenin parlamentosu tarafından onaylandığı zaman yürürlüğe girecek.
Bazı gözlemciler Türkiye’nin yüksek işsizlik, eğitim sistemindeki eksiklikler, kentsel altyapı bozuklukları gibi temel bazı konularda yetersizliklerinden dolayı BM Sözleşmesi’ni hemen hayata geçirmesinin zor olduğunu savunuyor. Özellikle sözleşmenin engellilere hayatın her veçhesine eşit katılım imkânı sağlanacağı yönündeki maddesinin Türkiye’de uygulanabilir hale gelmesi için çok köklü değişiklikler yapılması gerektiği belirtiliyor.
Bazı gözlemciler ise sorunların farkında olduklarını, ancak Türkiye’nin sözleşmeye taraf olmasının bile kısa ve uzun dönemde olumlu sonuçlarının olacağını belirtiyor.
22 TEMMUZ SEÇİMLERİ’NDE PARTİLERİN SEÇİM BİLDİRGELERİNDE ENGELLİLERİN YERİ
Türkiye’de 22 Temmuz 2007’de yapılan genel seçimlerde, engelliler, siyasî partilerin program veya propagandalarında, şu veya bu şekilde yer buldular. Seçim bildirgelerine bakınca, partilerin, nüfûsun yüzde 12’sini oluşturan engellilerin sorunlarının farkında oldukları fakat çözüm önerilerinin muğlak olduğu görüldü.
Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Demokrat Parti (DP) ve Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), seçim bildirgelerinde engellilere ayrı birer başlık altında yer verdiler. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve İşçi Partisi (İP) ise engellilerin sorunlarına sadece ve sadece genel çerçeve içerisinde değindi.
Partiler seçim bildirgelerinde engellilerin yaşadığı ve iyileştirilmesi gereken benzer sorunlarına dikkat çekiyorlardı, fakat çözüm önerileri yüzeyseldi. AK Parti, hükûmet olduğu dönemde engelliler için yapmış oldukları icraatları da seçim bildirgesinde yayınlarken yeni dönemde de engelliler için yapacakları ve seçimlerin ardından yarım kalmış çalışmalara değindi.
DP, devletin engellilerin sayısını kesin olarak saptamada yetersiz olduğuna ve dolayısıyla engelli vatandaşlara gerekli hizmetin götürülemediğine vurgu yaptı.
ÖDP ise engelliler için “pozitif ayrımcılık” uygulayacaklarını vaad etti.
Bildirgesinde 13 Aralık 2006’da kabul edilen Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Sözleşmesi‘ne atıfta bulunan ve sözleşmenin hayata geçmesi için çalışmayı vaad eden tek parti CHP oldu.
Partilerin programlarında, engellilerin durumlarının iyileştirilmesi için temel hedefleri arasında engellilere istihdam sağlamak, engellilere karşı olan ayrımcılığı önlemek, kent düzenlemelerini, kamu ulaşım araçlarını engellilere uygun hale getirmek, engelli vatandaşların tıbbî bakım ve rehabilitasyon giderlerini karşılamak gibi maddeler yer aldı.
SONUÇ
Ülkemizdeki bedensel engelli insanların, diğer ülkelerdeki kader arkadaşları gibi, hayatın ve sosyal yaşamın her alanında karşılarına çıkan büyük sorunları ve bu noktada birçok sıkıntıları vardır. Toplum bireyleri olarak, insan olarak, hele hele Müslüman olarak bunları görmezlikten gelemeyiz.
Allah ve Resûlü’ne imân etmiş olan her bir erkek ve her bir kadın, bu insanlarla toplumsal dayanışma içinde olmalı, onların da toplumsal yapı içinde varlığını sürdüren bireyler olduklarını bilmeli, bu bilinci kazanmalıdır.
Sadece 24 saat için gözlerinizin görmediğini, bir haftalığına ellerinizin tutmadığını veya bir ay için yürüyemediğinizi düşünün. Oysa ki bu insanlar bu eksikliği ömürleri boyunca hissediyorlar, yaşıyorlar.
Makale yazarken kaleme aldığım en güzel cümle genelde yazılarımın en son cümlesi oluyor ama bu makaleyi nasıl bitireceğimi bilemiyorum. Bu yüzden, yazının bitiş cümlesini yazmayı siz sevgili okuyuculara bırakıyorum. Yazının son cümlesini siz yazınız.
sediyani@gmail.com
HAKSÖZ
7 EYLÜL 2007
FOTOĞRAFLAR:
(Fotoğraflar: İbrahim SEDİYANİ – Mertaç TOPTAN)