Nehirleri Değil, Barajları Durdurun!
İbrahim Sediyani
Türkiye’de ne yazık ki “çevre bilinci” pek fazla gelişmiş değil. Toplum olarak bu konuda epey bilinçsiz veya duyarsızız. Ülkemizde batıdaki anlamıyla çevre bilincinin gelişmesi anca 1970’li yıllara rastlıyor. Bunda sanayiîleşme ile kentleşmenin geç başlaması büyük rol oynamıştır. Ancak yine de henüz arzulanan seviyenin çok uzağındadır.
Baraj ve santral yapımından kaynaklanan problemler yalnızca ülkemizle sınırlı değil; dünyada bu problemi yaşayan pekçok ülke var. Hemen her ülkede, bu barajlar ve santraller, haklı olarak halkın tepkisine neden oluyor. Örneğin İsveç, Norveç, Fransa ve Macaristan gibi ülkelerde halktan gelen yoğun tepkiler üzerine hükûmetler bazı baraj ve elektrik santrallerinin yapımını durdurmak zorunda kalmışlardır.
Nehirler üzerine kurulan barajlar, yalnızca suyun doğal akışını değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda çevreye, doğaya, toprağa, bitki örtüsüne ve hatta toplumsal yaşama ciddî olarak zarar veriyorlar.
Barajlar medeniyet değildir; aksine barbarlıktır. Nehirlerin doğal akışına, doğaya ve bitki örtüsüne, biyolojik yaşama karşı tecavüzdür.
Nehirler üzerinde inşâ edilen her baraj, ister istemez çevre katliâmına yol açar. Dünyanın neresinde olursa olsun, baraj inşaatına karşı çıkmak gerekir. Barajlara karşı çıkmak, doğal hayatı savunmaktır, korumaya çalışmaktır.
Afrika’nın en büyük gölü olan Victoria Gölü’nde baraj yüzünden balık türlerinin % 60’ı yok oldu.
ABD’de Missisippi Nehri üzerinde kurulan küçük küçük kontrol noktaları, akarsuya önemli oranda zarar verdi.
Şili’de Biobio Nehri üzerinde inşâ edilen Pangue Barajı, bölgenin ekolojik, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatında büyük tahribatlara yol açtı.
Malezya’da Rejang Nehri üzerinde inşâ edilen Bakun Barajı yüzünden 5 ayrı etnik topluluğa mensub 7 bin insan göç etmek zorunda kaldı. Bu baraj yüzünden 69 bin hektar ormanlık alan kesilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı, 90 çeşit hayvan ve bitki türü zarar gördü. Hatta Malezya’daki bir mâhkeme, baraj projesinin çevre yasasına aykırı olduğunu kararlaştırdığı halde hükûmet bu programından geri adım atmadı.
Çin’de Yangtsey Nehri üzerinde inşâ edilen Sanxia Barajı yüzünden 1 milyon 800 bin insan bölgeden göç etmek zorunda kaldı, evlerini, yerini yurdunu terk etmek mecburiyetinde bırakıldı. Binlerce köy ve tam 104 küçük şehir sular altında bırakıldı, haritadan silindi.
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde inşâ edilen 27 âdet baraj yüzünden, derin ve yerüstü drenaj alanında önlemler alınmadığı için toprak tuzlanması oluştu ve yöredeki her sulamada hektar başına 800 kg tuz verildi. Bu da yöredeki genişçe bir coğrafyada tarım yapmayı imkânsız hale getirdi, bölgede tarımı bitirdi. Üstelik bu zarar Kaliforniya ile de sınırlı kalmadı; tuzlar Colorado Nehri yoluyla Meksika topraklarına da ulaştı ve bundan Meksika da önemli oranda zarar gördü. Meksika köylüleri sırf bu yüzden ayaklandılar ve ABD’yi protesto ettiler. ABD zararın karşılanması için Meksikalılar’a yüzmilyonlarca Dolar para ödemek zorunda kaldı.
Mısır’da Nil Nehri üzerinde büyük propagandalarla inşâ edilen Assuan Barajı (güyâ “Mısır’ın Cenneti” olacaktı), telafisi mümkün olmayan ciddî zararlara yol açtı. Aşağı kesimde, verim arttırıcı balçık gelişinin kesilmesi ve toprak aşınmasının hızlanması, deltasuyu tuzluluğunun artması, “bilharziya” hastalığının (bir tür asalak hastalığı) yaygınlaşması ve çölleşme gibi. Evet, çölleşme! Güyâ çölleşmeye karşı inşâ edilen baraj, aslında daha büyük bir çölleşmeye yol açıyor. Çünkü suyun önünü kesiyor.
Hele hele SSCB döneminde Aral Gölü bölgesinde yapılan barajların nasıl bir doğa felâketine yol açtığını, âdeta “katliâm” denecek oranda bir çevre tahribatına yol açtığını incelemenizi salık veririm. Amu Derya Nehri üzerinde 300 km, Sri Derya Nehri üzerinde de 1100 km uzunluğunda iki kanal inşâ edildi. Sonuç mu? Bir zamanlar “dünyanın 4. büyük gölü” olan Aral Gölü, sulama alanının % 50’sini, sulama kapasitesinin ise % 70’ini kaybetti. Gölde litre başına tuz miktarı 10 gramdan 37 grama yükseldi. Balık hemen hemen kalmadı. Bölgede yaşayan 4 milyon insan “felâket“ olarak değerlendirilebilecek koşullarda yaşamak zorunda bırakıldı, tuzlu ve kimyasal ilaçlarla bozulmuş suyu içmek zorunda kaldı. Suyun kalitesi kötüleştikçe kimyasal ilaçlara ağırlık verildi ve bu nedenle hastalıklar da arttı. Sırf barajlar yüzünden bu bölgede çocuk ölümleri oranı, diğer bölgelere nazaran 4 kat daha fazla oldu.
Nehirler üzerine kurulan barajlar, yalnızca suyun doğal akışını değiştirmekle kalmıyor, aynı zamanda çevreye, doğaya, toprağa, bitki örtüsüne ve hatta toplumsal yaşama ciddî olarak zarar veriyorlar. Nehirler üzerinde inşâ edilen her baraj, ister istemez çevre katliâmına yol açar.
* * *
Elektrik temini için akarsular üzerinde baraj inşâ etmek, bugüne dek Türkiye’de iktidara gelen hemen hemen tüm hükûmetlerin ortak programı olmuştur. Bugüne dek her iktidar, böyle bir katliâmı yapmak için âdeta can atmıştır. Türkiye’de işbaşına gelen her hükûmet, bu konuya salt teknik ve genel ekonomi açısından bakmakta, olayı çevresel, sosyal ve yerel ekonomi boyutuyla ele almamaktadır. Zira baraj yapımı konusunda sadece inşaat ve jeoloji mühendislerine danışan, bu konuda biyolog, zoolog ve sosyologlara danışmayan, böyle bir işe kalkışmadan önce çevre ve ziraat mühendislerine ortak fizibilite çalışmaları yaptırma ihtiyacı bile duymayan hükûmetler, baraj inşaatlarının çevre, sosyo – ekonomik yapı ve diğer sektörler üzerindeki etkilerini tümüyle gözardı etmektedirler.
Barajlar konusunda devlet tarafından okullara varıncaya kadar olumlu yönde propaganda yapılmaktadır ancak bunlar yalandan, koca bir balondan başka birşey değildir. Çünkü yaygın ve yerleşik kanının aksine barajlar “en ekonomik, en zararsız ve en temiz enerji kaynakları” değildirler.
Birleşmiş Milletler (BM)’e ait 2003 tarihli “Dünya Su Gelişim Raporu”na göre dünyanın en büyük 227 nehrinin % 60’ında barajlar ve türevleri dolayısıyla doğal bütünlük bozulmuş, bu durum tatlı su kaynaklarının arıtımı ve korunmasında hayatî öneme sahip olan ekosistemlere zarar vermiştir.
Barajların çevreye verdikleri zararlar anlatmakla bitmez:
– Barajlar muazzam bir su kütlesi depoladıklarından yer kabuğu üzerinde büyük bir gerilme oluştururlar. Bu gerilme mevcut tektonik gerilmelere eklenip, deprem için belli bir eşik gerilme değerinin aşılmasına ve bölgenin sismik olarak aktif hâle gelmesine yol açabilmektedir. Baraj inşâ edilen bölgelerde büyük deprem riski, iki katına çıkar.
– Barajlar yeraltı sularının tuzlanmasına sebep olduklarından su kalitesini olumsuz yönde etkilerler. Ekilebilir topraklar ve “dünyanın akciğerleri” olan ormanlar su altında kalarak kullanılmaz hâle gelir.
– Baraj gölünden temin edilen su ile ekili arazilerin sulanması ürün miktarını arttırsa da beraberinde önemli sorunlar da getirmektedir. Özellikle kurak iklimlerde tarım alanlarının sulanması, drenaj sisteminin olmaması durumunda, toprağın giderek tuzlulaşıp çoraklaşmasına sebep olmaktadır.
– Barajlar “menbâ” (nehir akış yönüne göre yukarısı) ve “mansab” (nehir akış yönüne göre aşağısı) ekosistemini tamamen değiştirir. Balıkların tabiî yetişme alanlarını tahrib eder, nehirdeki tabiî geçişlerine engel olur ve bilhassa göçmen balık türlerinin azalmasına hattâ nesillerinin tükenmesine yol açarlar. Örnek vermek gerekirse, Çin’de inşâ edilen ve “dünyadaki en büyük baraj” şerefine (!) sahip Sanxia Barajı, sudaki 300 balık türünün yarısını öldürmüştür. Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, sırf bu baraj yüzünden 1 milyon 800 bin insan bölgeden göç etmiş, binlerce köy ve 104 şehir haritadan silinmiştir. Fakat bu durum Çin devletinin umurunda bile olmamıştır.
– Nehirlerin denize döküldüğü yerlerde oluşan deltalar pekçok yabanî hayvanın, özellikle kuşların göç alanlarıdır. Nehir sularını dizginleyen barajlar mansab tarafındaki akış rejimini tamamen değiştirdiğinden ve tuzluluk oranını artırdığından, bu deltalar tahrip olmakta ve kıyı ekolojisi değişmekte, hatta bazı hayvan türlerinin yok olmasına sebep olmaktadır.
– Barajlar, özellikle de tropik barajlar, sinekler için uygun üreme yeri oluşturup sıtma gibi salgın hastalıkların yayılmasına zemin hazırlarlar.
– Baraj gölleri, canlı kütlenin çürümesi sonucu atmosfere önemli miktarda sera gazı (çoğunlukla metan) yayarlar. Bu da küresel ısınmaya yol açmaktadır.
– Her baraj, yapısı, konumu ve boyutlarına göre değişen oranda, akarsuların doğal akışlarını ve yapısını değiştiriyor. Bu durum, suyun kalitesinin bozulması, canlıların yaşam alanlarının tehlike altına girmesi ve pekçok canlı türünün bu nedenle yok olması gibi bir dizi ciddî sonuçları beraberinde getirir. Türkiye’de tehlike altındaki canlı türlerinin yaşadığı 266 önemli doğa alanı belirlenmiştir. Nitekim Türkiye’de devlet tarafından planlanan bütün barajlar yapıldığı takdirde, bu alanlarda yaşayan nadir canlıların önemli bir kısmının nesli “geri dönüşü olmaksızın” tükenecektir, ama bundan kime ne?
– Barajlar deltaları da eritiyor. Barajların ardından akarsular, kıyılardaki deltalarına tortu taşıyamıyor, deltaların kıyıları zamanla denizlere teslim oluyor. Tortulara bağlı olarak taşınan besin maddeleri barajlarda tutulduğu için deltalardaki ve denizlerdeki canlılara ulaşamıyor.
– Barajlar yüzünden yeraltı suları azalıyor ve doğal göller kuruyor. Özellikle su kaynakları kısıtlı olan kapalı havzalardaki akarsularda inşâ edilen barajlar, suyu havzanın irtifası yüksek noktalarında tutarak havzanın aşağı kesimlerine olan su akışını azaltıyor. Bu durumda, havzanın orta kesimindeki yeraltı suları aşırı derecede azalıyor ve bazı durumlarda havzalardaki göller tümüyle kuruyor. Meselâ Sultansazlığı, kendisini besleyen akarsulardaki barajlar nedeniyle bugün tümüyle yok olmuş bir sulak alanımızdır. İç Anadolu’da buna benzer daha pekçok örnek bulunuyor.
– Barajlar, toplumsal iç göçlerin ana etmeni olabiliyorlar. Yaşadıkları köy ve kentler baraj suları altında kalan pekçok insan, bulunduğu bölgeyi terk edip başta büyük şehirler olmak üzere başka bölgelere göç etmek zorunda kalıyor. Bu insanlar, demografik yapının değişmesinin “nesneleri” olmakla kalmıyor, aynı zamanda gittikleri yerlerde önemli toplumbilimsel sorunların “öznesi” oluyorlar.
– Barajlar yüzünden saz kesimi, balıkçılık gibi faaliyetler tümüyle ortadan kalkıyor. Sadece alabalık yetiştirmek için daha fazla olanak sağlıyor, o kadar! Fazladan iki tane alabalık yiyeceğiz diye diğer bütün balık türlerini yok edemeyiz, her halde.
– Barajlar pekçok hayvan türünün bölgeyi terk etmesine yol açıyor.
Görüldüğü üzere barajlar, çevre katliâmından başka birşey değildir. Doğal hayata tecavüzdür.
* * *
Türkiye’de şu anda – inanması hakikaten güç ama – tam 258 baraj işletiliyor. Dahası, 166 adet baraj da inşaat aşamasında veya inşaat programında; artı, 174 baraj projelendirilmiş ve 241 baraj ise projelendirme aşamasındadır. Tümü tamamlandığında Türkiye’deki barajların sayısının 839’a çıkarak üç kattan daha fazla artacağı tahmin ediliyor.
Bu bir felâkettir, korkunç bir felâkettir. Bu bizi korkunç bir geleceğin beklediğine işaret etmektedir.
Öngörülen tüm barajların yapılması halinde, üzerinde herhangi bir müdahale bulunmayan çok az akarsu kalacak. Ve size birşey daha söyleyeyim mi? Bu tablonun çevresel etkilerinin ne olacağı konusunda ise herhangi bir araştırma yok! Yapılmamış; yapılmasına gerek bile duyulmamış! Kesin olan şu ki, bu inşaatlar tamamlandığı takdirde pekçok su havzasındaki yerüstü ve yeraltı su dengeleri altüst olacak ve çok sayıda canlının yaşam alanı “geri dönüşsüz” yok olacak.
Bunları durdurmamız lazım! Bizi yönetenler bize korkunç bir gelecek hazırlamakla iştigal ediyorlar.
Çizdikleri harita ve projelerle güzel ülkemizin göllerini kurutmaya, ırmaklarını öldürmeye, dere yataklarını zehirlemeye çalışıyorlar. Bu cennet toprakları zehirli bir çöplük haline getirmeye çalışıyorlar.
Bize göllerin öldüğü, derelerin zehirlendiği, dağların kuruduğu, yabanî kuşların terkedip gittiği, nehirlerin akmadığı bir ülke bırakmak istiyorlar.
Nehirlerin akmadığı bir ülkede yaşamak ister misiniz?
Onlar böyle bir ülke istiyorlar. Çocuklarımıza böyle bir ülke bırakmamızı istiyorlar. Fırat’ın mavi mavi akmadığı, Manavgat’ın yeşil yeşil akmadığı, Çoruh’un sarı sarı akmadığı, Borçka’nın beyaz beyaz akmadığı bir ülke bırakmamızı istiyorlar.
Çocuklarımıza böyle bir ülke bırakmamız için tam 258 tane baraj inşâ etmişler. Nehirlerin akışını kesen tam 258 tane set! Düşünebiliyor musunuz? Bununla da tatmin olmamış olacaklar ki, ellerinde harita ve projelerle bu setlerden yüzlercesini daha yapmaya çalışıyorlar.
Nehirlerin akışını durdurmak istiyorlar. Biraz elektrik için, biraz para için, yüzlerce akarsuyumuzun akıntısını engellemeye çalışıyorlar.
Oysa nehirlerin akışını kesmek, hayatın akışını kesmektir.
Bir coğrafyada yaşam, nehirler aktıkça vardır. Nehirlerin akmadığı bir coğrafyada yaşam da olmaz.
Nehirlerimiz, sadece akan sular değildir bizler için. Nehirler, “beyaz beyaz” konuşmasına, “yeşil yeşil” akışına, “mavi mavi” bakışına âşık olduğumuz sevgililerimizdir bizim.
Şarkılarımızda, şiirlerimizde ilhâmımızı nehirlerden alırız; kimseye anlatamadığımız dertlerimizi nehirlerle paylaşırız.
Sevgidir nehirler, şiirdir, öyküdür, halkımızın yaşam öyküsüdür. Bizim doludizgin yaşamımızın tâ kendisidir.
Kızılderili reisi Seaatle’ın dediği gibi, “Göllerde ve nehirlerde parıldayan su, sadece su değil, o bizim atalarımızın kanı. Suların hışırtısı benim atalarımın sesidir. Nehirler bizim kardeşimizdir ve susuzluğumuzu giderir. Nehirler kanolarımızı taşır, çocuklarımızı doyurur. Nehirler bizim kardeşimizdir – ve sizin de -, o andan itibaren nehirlere tüm iyiliğinizi vermelisiniz, aynı her kardeşinize verdiğiniz iyilik gibi.”
Baraj yapımında ısrar edenlere, bu katliâmı yapmakta diretenlere Kızılderili reisi Geronimo’nun şu veciz sözünü hatırlatmak istiyoruz: “Son ceylan vurulduğunda, son balık öldüğünde, son ağaç kesildiğinde ve son ırmak kuruduğunda, beyaz adam paranın yenmeyen birşey olduğunu anlayacaktır.”
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın yaşam kaynağı, nehirlerdir. Nehirler, coğrafyamızın damarlarında akan kandır.
Barajlar bu yaşam kaynağına kastetmek, onu yok etmektir.
Nehirlerin akışını durdurmak, bu coğrafyadaki hayatın akışını durdurmaktır.
Nehirleri değil, BARAJLARI DURDURUN!!!
sediyani@gmail.com
CEYLAN PINARI
14 OCAK 2011