“Bir doğal felâketten, açlık, susuzluk, deprem veya sel gibi âfetlerden ya da savaş, zûlüm gibi sebeplerden dolayı yerini yurdunu terkedip hîcret eden Müslüman, gittiği yerde ölürse, vatanı ile öldüğü yer arasındaki uzaklık kadar ona cennette fazladan bir yer verilir.”
Hadis-i Şerîf
(Taberanî; Nesaî)
Bizlerin Kurban Bayramı vesilesiyle insanî yardım ulaştırmak üzere “dünyanın en büyük mülteci kampı” olan Dadaab Mülteci Kampı (Kisw. Kambi ya Wakimbizi ya Dadaab; İng. Dadaab Refugee Camp; Ar. ﻤﺨﻴﻢ ﻠﻼﺠﻴﻦ ﺪﺍﺪﺍﺐ [Muxayyîm’el- Lillecîn Dadaab])’nı ziyaret edip, dört gün boyunca, mülteci ailelerin kaldığı mülteci kamplarında yatıp kalktığımız 2011 yılında, dünya da 1951 tarihinde İsviçre’nin Cenevre (Alm. Genf; Frsz. Genève; İtal. Ginevra; Retr. Genevra) şehrinde imzalanan “Mültecilerin Statülerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” (İng. United Nations Convention Relating to the Status of Refugees; Frsz. Convention du 28 Juillet 1951 Relative au Statut des Réfugiés; İsp. Convención Relacionada con el Estatus de Refugiados de las Naciones Unidas; Rus. Конвенция о Статусе Беженцев; Çin. 難民地位公約)’nin 60. yıldönümünü kutluyordu.
Kısaca “1951 Cenevre Sözleşmesi” olarak bilinen ve ilk olarak BM’nin 10 Aralık 1948 tarihindeki genel kurulunda kabul olunan “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” ile birlikte gündeme gelip ancak üç yıl sonra, 28 Temmuz 1951 tarihinde imzalanan, ondan da ancak üç yıl sonra, 22 Nisan 1954’te yürürlüğe giren “Mültecilerin Statülerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” (İng. United Nations Convention Relating to the Status of Refugees; Frsz. Convention du 28 Juillet 1951 Relative au Statut des Réfugiés; İsp. Convención Relacionada con el Estatus de Refugiados de las Naciones Unidas; Rus. Конвенция о Статусе Беженцев; Çin. 難民地位公約), toplam 144 ülkenin altına imza attığı uluslararası bir sözleşmedir. (1)
Çalışmaları kısa adı UNHCR olan ve 14 Aralık 1950’de kurulan Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (İng. United Nations High Commissioner for Refugees; Frsz. Haut Commissariat des Nations Unies pour les Réfugiés; İsp. Alto Comisionado de las Naciones Unidas para los Refugiados; Rus. Управление Верховного Комиссара Организации Объединённых Наций по Делам Беженцев; Çin. 联合国难民事务高级专员办事处) çatısı altında yürütülen sözleşmenin 144 imzacı ülkesinden 141’i, hem 1951 yılındaki kuruluş kongresinde, hem de 1967 yılındaki protokol anlaşmasında hazır bulunmuşlardır. (2)
1951 Cenevre Sözleşmesi, (parantez içinde farklı dillerdeki isimlerini vermemizden de anlamışsınızdır) üye ülkeler tarafından 5 ayrı dilde yazılıp imzalanmıştır: İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Rusça ve Çince.
Türkiye sözleşmeyi 24 Ağustos 1951 tarihinde imzalamış ve 29 Ağustos 1961 tarihinde ihtirazî kaydıyla onaylanmıştır. 359 Sayılı Onay Kanunu, 5 Eylül 1961 gün ve 10898 sayılı Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. (3)
► Mülteci Kimdir?
“Mültecilerin Statülerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi” (1951 Cenevre Sözleşmesi)’nin 1. maddesine göre “Mülteci”, “Irkı, dîni, millîyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî düşünceleri nedeniyle zûlüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” dir. (4)
Bu tanımın kapsamına girebilmek için 5 temel özelliğe haiz olmak gerekiyor:
Mülteci;
– Vatandaşı olduğu ülke dışında olmalıdır,
– Ülkesinden ayrılma nedeni, zûlme uğrama korkusu olmalıdır,
– Zûlme uğrama korkusu gerçekçi ve inandırıcı olmalıdır,
– Zûlüm tehdidi, tanımda belirtilen beş sebepten dolayı (ırkı, dîni, millîyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasî düşünceleri nedeniyle) olmalıdır,
– Kendi ülkesinde, kendi devletinden koruma bulamama, bu korumadan yararlanamama durumu sözkonusu olmalıdır. (5)
1951 Cenevre Sözleşmesi’ne göre her mülteci, güvenli sığınma hakkına sahiptir. Ancak “uluslararası koruma”, güvenli sığınma hakkından daha fazlasını içeren bir kavramdır. Mültecilere, hîcret ettikleri ülkelerde – hiç olmazsa – ülkede yasal olarak ikamet eden diğer yabancılara sağlanan haklarla eşit ve her insanın sahip olması gereken temel ihtiyaçlar dahil olmak üzere, sığındığı ülkedeki devlet tarafından sağlanmalıdır. (6)
Bahse konu olan bu temel haklar şunlardır: Dîn ve ibadet özgürlüğü, medenî haklardan yararlanma özgürlüğü, eğitim ve öğretim hakkı, çalışma ve iâşesini temin etme hakkı, barınma ve mesken edinme hakkı, sosyal sigorta ve çalışma mevzuatından yararlanma hakkı, sosyal yardım alma hakkı. (7)
“Mülteci” ile “Sığınmacı” arasındaki esas fark ise şudur: “Mülteci”, yukarıdaki tanımlamada bahsedilen sığınma talebi gittiği ülke tarafından kabul edilmiş kişiye denir. “Sığınmacı” ise sığınma talebi, sığındığı ülkenin yetkilileri tarafından henüz “soruşturma” safhasında olan kişidir. (8)
“Göçmen” ise şu kişiye denir: Zûlme uğrayacağından korktuğu için değil, ekonomik nedenlerle ülkesinden ayrılıp başka bir ülkeye göç eden kişidir. (9)
1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 1. maddesinde tanımı yapılan “Mülteci” sıfatının kapsamına, tanımlamadaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, sadece kendi ülkesini terk edip başka bir ülkeye sığınmış, yani vatandaşı olduğu ülkenin topraklarını terk edip sınır dışına çıkmış kişiler girmektedir. Ancak tanım paragrafındaki aynı maddelerden ve sebeplerden dolayı ama ülke dışına çıkmayan, kendi ülke sınırları içinde kalmak koşuluyla “bir beldeden diğer bir beldeye” veya “bir bölgeden diğer bir bölgeye” hîcret etmiş kişiler de vardır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) Kılavuz İlkeleri’nde bu kişiler için IDP sıfatı kullanılır. IDP, “Ülkesinde Yerinden Edilmiş Kişi” anlamına gelen İngilizce’deki “Internally Displaced Person” ifadesinin başharfleridir. (10)
“Mülteci” ailelerin kendileriyle birlikte götürdükleri küçük çocukları için “Mülteci” sıfatı değil, “Refakatsiz Küçük” tanımı kullanılır. (11)
1980’li yılların ikinci yarısından itibaren de “İklim Mültecileri” ve “Çevresel Mülteciler” diye tanımlanan iki yeni sınıflandırma yapıldı. Buna göre “İklim Mültecileri” kavramı, günümüzde yaşanan küresel ısınma ve iklim değişikliği ile bağlantılı olarak yerinden olan insanları ifade ederken, “Çevresel Mülteciler” ise daha geniş bir kavram olarak erozyon, çölleşme, ormansızlaşma, hava ve su kirliliği, su baskını gibi çevresel değişikliklerin, seller, volkanlar, toprak kaymaları ve depremler gibi doğal felâketlerin ve sanayiî kazaları, radyoaktivite gibi insan kaynaklı felâketlerin yerinden ettiği insanlar için kullanılmaktadır. (12)
Giriş ve tanımlama babındaki bu bahsimizi, son bir önemli ve ilginç bilgiyi de paylaşarak bitirelim: Türkiye devleti 1951 Cenevre Sözleşmesi’ni “Coğrafî Kısıtlama” şartı ile imzalamıştır. Bu kısıtlamaya göre, Avrupa ülkeleri dışından gelen sığınmacılara Türkiye’de “Mülteci” statüsü tanınmamaktadır. Bunun yerine, sözleşme hükümlerine göre “Mülteci” statüsü taşıyan kişileri “Sığınmacı” olarak tanımlamakta ve üçüncü bir ülkeye yerleştirilene dek “geçici koruma” sağlamaktadır. (13)
İşte bu sebepten dolayıdır ki, 1988 yılındaki Halepçe Katliâmı’ndan sonra Irak Kürdistanı’ndan gelip Türkiye’ye sığınan Kürtler ve son bir yıldır da Suriye’deki iç savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınmış olan, sayıları 200 bini aşmış Suriyeliler “Mülteci” statüsü kazanamamakta, Türkiye’de ancak “Sığınmacı” olarak kabul edilmekte ve bu isimle anılmaktadırlar. Bu ise, tamamen Türk devletinin ayıbıdır.
144 ülkenin taraf olduğu 1951 Cenevre Sözleşmesi’ne bu “Coğrafî Kısıtlama” şartını getiren sadece 4 ülke olmuştur: Bunlar; Kongo, Madagaskar, Monako ve Türkiye’dir. (14)
► Dünyada 42, 5 Milyon Mülteci, 876 Bin Sığınmacı, 26 Milyon IDP, 12 Milyon Vatansız ve 190 Milyon Göçmen Var
BM Mülteciler Programı’nın 2011 yılında yayınladığı rapora göre, dünyada 42 milyon 500 bin mülteci bulunuyor. Bunların 4 milyon 300 bini 2011 yılında mülteci durumuna düştü. Rapora göre 2011 yılında pek çok ülkede çatışma ve zulüm olaylarının tırmanması sonucu dünya genelinde mülteci sayısında son 10 yılın en hızlı artışı yaşandı. 2011 yılında en fazla mülteci, 2 milyon 700 bin kişiyle Afganistan’dan. Onu 1 milyon 400 bin mülteciyle Irak, 1 milyon 100 bin kişiyle Somali, 500 bin mülteciyle Sudan ve 491 bin mülteciyle Demokratik Kongo Cumhuriyeti izledi. 2011 yılında en çok mülteciye ev sahipliği yapan ülke ise, 1 milyon 700 bin kişiyle Pakistan İslam Cumhuriyeti oldu. Pakistan’ı 886 bin 500 mülteciye kucak açan İran İslam Cumhuriyeti, 566 bin 500 mülteciye kucak açan Kenya Cumhuriyeti ve 366 bin 500 mülteciye kucak açan Çad Cumhuriyeti takip etti. (15)
Mültecilerin Statüsüne İlişkin 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin 60. yılının kutlandığı 2011 yılında, pekçok ülkede çatışma ve zûlüm olaylarının tırmanması sonucu dünya genelinde mülteci sayısında son 10 yılın en hızlı artışı yaşandı. Sadece Fildişi Sahilleri, Libya, Sudan ve Somali’den kaçan 876 bin 100 kişi devletlere veya UNHCR’ye sığınma başvurusunda bulundu. Kendi ülkeleri içinde zorla yerinden edilen 3 milyon 500 bin insanla birlikte toplam 4 milyon 300 bin insan 2011 yılı boyunca zorla yerinden edildi. Böylece, zûlüm ve çatışmalar nedeniyle evlerini, yurtları terk etmek zorunda kalan mültecilerin (15 milyon 200 bin), sığınmacıların (895 bin) ve ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilerin (IDP = 26 milyon 400 bin) sayısı toplam 42 milyon 500 bin oldu. Bunun yanısıra dünyada resmî kayıtlara göre 3 milyon 500 bin, UNHCR tahminlerine göre de 12 milyon “Vatansız Kişi” (Almanca “Heimatslos”) bulunuyor. Ülkelerini terk eden mülteci ve sığınmacıların beşte dördü, gelişmekte olan komşu ülkelere sığındı. Dünyada en fazla mültecinin sığındığı ilk beş ülke arasında sadece bir sanayiîleşmiş ülke yer alıyor (Almanya, 571 bin mülteci). (16)
– 2011 ve 2012 yılında Suriye, hem “dünyada en çok mülteci kabul eden ülkelerden biri”, hem de “dünyada en çok mülteci veren ülkelerden biri” olarak ilginç bir tezat yaşadı. Böylece, “dünyada en fazla mülteciye kucak açan ülkelerden biri” olan Suriye, son iki yılda yaşanan iç savaş yüzünden aynı zamanda “en fazla mülteci veren ülkelerden biri” haline geldi. (Suriye’ye sığınmış mültecilerin ezici çoğunluğu Filistinliler’den oluşuyor)
– 2012 yılında Arakan topraklarında Rohingya halkına karşı uygulanan saldırı ve katliamlar yüzünden binlerce insan daha Myanmar’dan kaçıp Bangladeş’e sığındı.
– 2011’de Somali’deki açlık ve kuraklık felâketi dolayısıyla da binlerce Somalili komşu Kenya topraklarına hicret etti.
– 2012’de Libya’daki NATO bombardımanı ve ardından başlayan iç savaş yüzünden binlerce Libyalı komşu ülke Tunus’a sığındı.
– 2011 yılında İsrail, “ikamet izni” olmadıkları gerekçesiyle 2000 Fildişi Sahilili ve 1500 Güney Sudanlı sığınmacıyı sınırdışı etti.
– 2011 yılında Almanya 600 bin mülteci kabul etti; bunların 50 bini sığınma başvurusunda bulundu. (Almanya şu anda dünyada en fazla mülteci kabul eden 4. ülke durumunda) (17)
Dünyadaki en eski ve en büyük mülteci grubunu Filistinliler oluşturuyor. Tüm dünya mülteci nüfûsunun yarısı Filistinli’dir ve 60 yıldır Gazze Şeridi, Batı Şeria, Ürdün ve Suriye başta olmak üzere, dünyanın pekçok ülkesinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Binlerce Filistinli, evleri İsrail buldozerleri, füzeleri ve tanklarınca yıkıldığı için başta Gazze Şeridi olmak üzere acil geçici barınma yerlerinde yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin hesabına göre, Filistinli mültecilerin toplam sayısı 26 milyonu buluyor. (18)
Birleşmiş Milletler verilerine göre dünya çapındaki göçmen sayısı ise 190 milyon civarında. 64 milyon göçmenin bulunduğu Avrupa, 44 milyon göçmeni ağırlayan Kuzey Amerika, bu nüfûsun yarısından fazlasına ev sahipliği yapıyor. (19)
► “Mültecilerin Seyyâhı” ya da “Vatansızların Vatanı Seyahâtname’miz”: 2010 Filistin, 2011 Somali, 2012 Rohingya
Dünyanın, özellikle de İslam dünyasının bugünkü durumu, ne yazık ki içler acısı. Ümmet coğrafyaları adetâ kan ağlıyor. Bu durumun tabiî ki 150 – 200 yıllık bir geçmişi var.
Kimi İslam coğrafyaları iç savaşla boğuşuyor, kimi hâkim devletlerin zûlümleri altında inliyor, kimi de açlık, yoksulluk ve sefaletle boğuşuyor.
Allâh-û Teâlâ nasib etti ve son üç yıl içerisinde, her sene bir coğrafya olmak üzere, İslam coğrafyalarının yaşadığı trajedilere yakından tanıklık etme, bir gazeteci olarak, bir yazar ve seyyâh olarak yerinden gözlemleme şansı buldum.
2009 yılında siyonist İsrail rejimi Gazze’ye yönelik bir katliâm saldırısı başlattı. “Dökme Kurşun” adı verilen bu katliâmda çoğu çocuk olmak üzere binlerce Gazzeli katledildi. Gazze adetâ yerle bir edildi. Bir yıl sonra, 2010 yılında Gazze’ye doğru Mavi Marmara gemisi yola çıktı ve ben de o gemideydim. Filistin halkının 62 yıldır yaşadığı zûlmün ben de sadece 3 gününü, aynı o topraklarda yaşadım. İsrail askerlerinin kurşunlarına ve bombalarına hedef oldum, gözümün önünde arkadaşlarım öldürüldü, kucağımda Filistin için can veren insanlara gözyaşı döktüm, esir alındım, İsrail zindanlarında yattım.
Bir yıl sonra, 2011 yılında, üstelik Ramazan ayı olan Ağustos ayında Somali topraklarında açlık ve kuraklık felâketi başgösterdi. Yüzbinlerce insan açlık felâketinden kaçarak komşu Kenya topraklarına hicret etti. Günlerce süren ve yaya olarak yapılan bu “Ölüm Yolculuğu”nda, üç – dört çocuğunu birden kaybeden aileler oldu, anne ve babasını kaybeden çocuklar oldu. Bu trajik ve yürek burkan hadiseden sadece üç ay sonra Somali mülteci kamplarına gittim. Kenya’nın kuzeydoğusunda, Somali sınırı yakınında bulunan, Somali’deki açlık ve kuıraklıktan kaçan Somalili mültecilerin kaldığı ve dünyanın en büyük mülteci kampı olan Dadaab Mülteci Kampı’na gittim. Dört gün boyunca kampta yatıp kalktım. Somalili mültecilerin 21 yıldır yaşadığı ve halen de yaşamaya devam ettiği mülteci hayatının sadece 4 gününü, aynı o mülteci kampında yaşadım.
Bu sene, 2012’de ise, nasibimde bu sefer Arakan vardı. Haziran ayında Rohingya halkına yönelik saldırı ve katliâmlar yeniden başladı ve ben sadece dört ay sonra o topraklara gittim.
Fakat bu seferki ziyaret, acı bir hatırâ bıraktı bende. Çünkü Arakan topraklarına ayak bastıktan sadece 24 saat sonra bu son katliâmlar başladı. Dolayısıyla onyıllardır, 1938’den beri, 1942’den beri, hususen de 1968 askerî darbesinden ve Myanmar’daki askerî rejimin 1982 yılında çıkarttığı “Yeni Vatandaşlık Yasası”ndan beri sistematik olarak gerçekleştirilen bu saldırı ve katliâmların sonuncusu, benim bizzat yaşadığım ve tanıklık ettiğim katliâm oldu.
Dünyanın en büyük mülteci topluluklarını Filistinliler, Somalililer ve Arakanlılar (Rohingyalar) oluşturuyor. Kaderin cilvesine bakın ki, son üç yıldaki her gezimi, bunlardan birine yaptım.
► Filistin Mülteci Kampları
Dünyadaki en eski ve en büyük mülteci grubunu Filistinliler oluşturuyor. Tüm dünya mülteci nüfûsunun yarısı Filistinli’dir ve 60 yıldır Gazze Şeridi, Batı Şeria, Ürdün ve Suriye başta olmak üzere, dünyanın pekçok ülkesinde yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar. Binlerce Filistinli, evleri İsrail buldozerleri, füzeleri ve tanklarınca yıkıldığı için başta Gazze Şeridi olmak üzere acil geçici barınma yerlerinde yaşıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin hesabına göre, Filistinli mültecilerin toplam sayısı 26 milyonu buluyor. (20)
1948 yılındaki siyonist işgal, 1967 yılındaki Arap – Siyonist Savaşı, 1967’den sonra belli periyodlarla gerçekleştirilen siyonist saldırılar neticesinde bugün milyonlarca Filistinli yerini yurdunu terk etmiş, komşu ülke topraklarında kurulmuş mülteci kamplarında mülteci hayatı yaşamaktadırlar. Gazze Şeridi, Batı Şeriâ, Ürdün, Lübnan ve Suriye’de olmak üzere toplam 58 tane Filistin mülteci vardır.
Dünyadaki Filistin mülteci kampları şunlardır:
► GAZZE ŞERİDİ’NDEKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARI (21)
► Gazze Sahili Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Gazze Sahili’nin kuzeyinde bulunuyor.
► Deyr’ul- Belah Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Gazze kent merkezinde bulunuyor.
► Cebeliye Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Gazze kentinin kuzeybatısında bulunuyor.
► Nuseyrat Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Gazze kentinin güneyinde bulunuyor.
► Bureyc Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Gazze kent merkezinde bulunuyor.
► Xan Yunus Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Xan Yunus köyünde bulunuyor.
► Mağazî Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Gazze kent merkezinde bulunuyor.
► Refah Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Mısır sınırında bulunuyor.
► BATI ŞERİÂ’DAKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARI (22)
► Cenîn Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Cenin kentinde bulunuyor.
► Aqabe Cabîr Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Eriha kentinde bulunuyor.
► Ayn Sultan Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Eriha kentinde bulunuyor.
► Fawwar Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. El- Xelîl kentinde bulunuyor.
► Amarî Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Ramallâh kentiyle bitişik El- Bîreh kasabasında bulunuyor.
► Daheyşe Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Beyt Lehm kentinde bulunuyor.
► Deyr Ammar Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Ramallâh ve Nablus kentlerinin arasında bulunuyor.
► Far’â Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Nablus kenti ile Ürdün Nehri arasında bulunuyor.
► Celazun Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Bîr Zeyt köyünde bulunuyor.
► Kalandia Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Ramallâh ve Qûdüs kentlerinin arasında bulunuyor.
► Aida Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Beyt Lehem kentinde bulunuyor.
► Arrub Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Beyt Lehem ve El- Xelîl kentlerinin arasında bulunuyor.
► Asğar Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Nablus kentinde bulunuyor.
► Balata Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Nablus kentinde bulunuyor.
► Beyt’ul- Cibrîn Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Beyt Lehem kentinde bulunuyor.
► Camp No: 1 Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Cenîn ve Nablus kentlerinin arasında bulunuyor.
► Tulqarîm Mülteci Kampı
1950 yılında inşâ edildi. Tulqarîm kentinde bulunuyor.
► Nûr’ul- Şems Mülteci Kampı
1952 yılında inşâ edildi. Tulqarîm kentinde bulunuyor.
► Şu’fat Mülteci Kampı
1965 yılında inşâ edildi. Qûdüs yakınında bulunuyor.
► ÜRDÜN’DEKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARI (23)
► Amman Mülteci Kampı
► Beqaa Mülteci Kampı
► Cebel’el- Hûseyn Mülteci Kampı
► Cereş Mülteci Kampı
► Hûsn Mülteci Kampı
► İrbîd Mülteci Kampı
► Marka Mülteci Kampı
► Suhuf Mülteci Kampı
► Telbîye Mülteci Kampı
► Zerqa Mülteci Kampı
► LÜBNAN’DAKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARI (24)
► Ayn’el- Hîlweh Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Sayda kentinin girişinde bulunuyor.
► Burc’el- Baracne Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Başkent Beyrut’un güneyinde bulunuyor.
► Wawel Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Baalbek kentinde bulunuyor.
► El- Buss Mülteci Kampı
1948 yılında inşâ edildi. Sur kentinin 2 km güneyinde bulunuyor.
► Nehr’ul- Barîd Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Trablus kentinin 16 km kuzeyinde bulunuyor.
► Sabra ve Şatilla Mülteci Kampı
1949 yılında inşâ edildi. Başkent Beyrut’un girişinde bulunuyor. 16 – 18 Eylül 1982 tarihindeki Sabra ve Şatilla Katliâmı burada gerçekleşti. Siyonist İsrail yanlısı Hristiyan Falanjistler, Sabra ve Şatilla Mülteci Kampı’na saldırarak çocuklar dahil olmak üzere 3 bin 500 Filistinli mülteciyi hunharca katletti. (25)
► Mar Elias Mülteci Kampı
1952 yılında inşâ edildi. Başkent Beyrut’un girişinde bulunuyor.
► Mieh Mieh Mülteci Kampı
1954 yılında inşâ edildi. Sayda kentinin 4 km doğusunda bulunuyor.
► Bedewî Mülteci Kampı
1955 yılında inşâ edildi. Trablus kentinin 5 km kuzeyinde bulunuyor.
► Burc’el- Şimalî Mülteci Kampı
1955 yılında inşâ edildi. Sur kentinin 3 km doğusunda bulunuyor.
► Dûbaye Mülteci Kampı
1956 yılında inşâ edildi. Başkent Beyrut’un 12 km doğusunda bulunuyor.
► Reşadîye Mülteci Kampı
1963 yılında inşâ edildi. Sur kentinin güneyinde bulunuyor.
► Nebatîye Mülteci Kampı
1973 yılında inşâ edildi. Nebatîye kentinde bulunuyor. (Sonradan büyük ölçüde hasara uğradı)
► SURİYE’DEKİ FİLİSTİN MÜLTECİ KAMPLARI (26)
► Xan Dunun Mülteci Kampı
► Xan Eşiâ Mülteci Kampı
► Dera’a Mülteci Kampı
► Hama Mülteci Kampı
► Humus Mülteci Kampı
► Ceremana Mülteci Kampı
► Neyrab Mülteci Kampı
► Qabr Essit Mülteci Kampı
► Sbêyne Mülteci Kampı
► Kenya’daki Somali Mülteci Kampları (Dadaab Mülteci Kampı) (27)
“Dünyanın en büyük mülteci kampı” durumunda olan Dadaab Mülteci Kampı, toplam 7 kamptan oluşuyor. Her kampta ortalama 100 bin insan yaşıyor.
Bu kamplar şunlardır:
► İfo 1 Mülteci Kampı
1990 yılındaki göç esnasında yapıldı. “İfo”, Somali’deki açlıktan dolayı Kenya’ya hîcret edip gelen ve burada bu kampı kuran adamın ismidir. Bölgede inşâ edilen ilk kamptır.
► İfo 2 Mülteci Kampı
Yeni bir kamp. 2011 yılındaki göç esnasında yapıldı.
► İfo 3 Mülteci Kampı
Yeni bir kamp. 2011 yılındaki göç esnasında yapıldı.
► Degahli Mülteci Kampı
1990 yılındaki göç esnasında yapıldı. “Degahli”, Somali’deki bir taşın ismidir.
► Bola Xêyr Mülteci Kampı
2009 yılındaki göç esnasında yapıldı. “Bola Xêyr”, Somali dilinde “Hayırlı Köy” demek.
► Bola Bextî Mületci Kampı
2009 yılındaki göç esnasında yapıldı. “Bola Bextî”, Somali dilinde “Bahtlı Köy” demek.
► Hage Dara Mülteci Kampı
1990 yılındaki göç esnasında yapıldı. “Hage Dara”, Somali dilinde “Büyük Ağaç” demek.
Kampların, güneyden kuzeye dizilişi ise şu şekildedir:
Bola Xêyr → 1km → İfo 1 → 7 km → İfo 2 → 1 km → İfo 3 → 8 km → Degahli → 3 km → Bola Bextî → 3 km → Hage Dara
“Dünyanın en büyük mülteci kampı” durumunda olan Kenya’daki Dadaab Mülteci Kampı, Dadaab ilçe merkezine 12 km, Garissa il merkezine 121 km, Kenya’nın başkenti Nairobi’ye 488 km, Somali sınırına 100 km, Somali’nin başkenti Mogadişu’ya ise 722 km mesafede bulunuyor.
Dadaab şehri, Kenya’nın Kuzeydoğu İli (Kisw. Mkoa wa Kaskazini – Mashariki; İng. North Eastern Province)’nin bir ilçesidir. İlçe halkı Müslüman’dır ve çoğunluğu Somali kökenlidir. Kenya’nın Somali’ye giderkenki son yerleşim birimidir. İl merkezi olan 121 km batısındaki Garissa şehrinin nüfûsu 65 bin 881’dir. Kuzeydoğu İli’nin ise toplam nüfûsu 1 milyon 410 bin 342 kişi, toplam yüzölçümü 126 bin 186 km²’dir.
1990 yılında Somali’de yaşanan emperyalist işgal, iç savaş ve çatışmalar, ardından gelen açlık ve kuraklık nedeniyle son 21 yıldır Somali topraklarından Kenya’nın Dadaab şehrine mülteci akını yaşanmaktadır. Bunun sonucu olarak oluşan Dadaab Mülteci Kampı, 1990 yılında kuruldu. Somali topraklarından bu kamplara sırasıyla 1990 yılında 400 bin mülteci, 2006 yılında ise 135 bin mülteci akın etti. Çok zor durumda kalan Kenya devleti, Ocak 2007 tarihinde Somali ile arasındaki sınırı kapattı. Ancak Somali’deki trajedinin had safhaya ulaşması nedeniyle iki yıl sonra yeniden açmak zorunda kaldı. Ocak 2009’da ise 244 bin mülteci daha geldi. Son göç dalgası, Ramazan ayı olan Ağustos 2011’de yaşandı.
Kampta kalan mülteciler, bölgede konuşlanmış olan Birleşmiş Milletler (BM) teşkilatından memnun değil. Hatta BM çalışanlarının tutum ve davranışları, bütün gün son model ciplerle dolaşmaktan başka birşey yapmamaları üstüne bir de rahatsızlık veriyor. BM’deki kimi bayan görevlilerin mülteci bayanlar arasına girip ahlaksızlığı yaymaya çalışmaları, Batı’daki kadınların hayatlarını ballandıra ballandıra anlatmaları, “bir kadının hem kocası hem sevgilisi olmalı” yönünde telkinleri, tamamı Müslüman ve hem de çok dîndar olan Somalili mülteciler arasında ciddî anlamda rahatsızlığa sebebiyet veriyor.
BM görevlileri arasında bulunan önemli sayıda bir kesim, bölgede hummalı bir şekilde misyonerlik faaliyeti yürütüyorlar ve hatta sırf bu Müslümanlar’ı “Hristiyanlaştırmak” amacıyla buradalar. Biz oraya gitmeden bir ay önce (Ekim 2011), mülteci kampında BM’ye ve misyonerlik çalışmalarına karşı kitlesel protesto gösterileri oldu. Mülteci halk BM’ye karşı âdeta ayaklandı. Ancak böylesine önemli bir haber – Türkiye dahil – hiçbir ülke medyasında yer almadı. Bunu biz de oradayken öğrendik.
BM’nin bölgedeki notu tek kelimeyle “sıfır”… Dış dünyaya yansıyan, medya propagandasından ibaret yalnızca. BM bölgede çadır dağıtmış sadece; onu da yeni dağıtmış ve zaten bir süre sonra bu çadırları geri alacak. Dağıttığı çadırlar ise kendisinin değil, Rotary kulüplerinin çadırları. Çadırları Rotary kulüplerinden ödünç alıp Somali halkına dağıtmış, bir süre sonra o çadırları Somalililer’den alıp Rotary kulüplerine geri verecek.
BM’nin şu anda bölgede yaptığı tek şey, iki haftada bir pirinç dağıtmak. Bunun dışında, gerçekten birşey yaptığı yok. BM çalışanları zamanlarının çoğunu kamp dışındaki, şehirlerdeki villalarda geçiriyor ve kamplara geldikleri vakit ise son model ciplerle tur atmaktan başka birşey yapmıyorlar. Son üç aydır Somalili mültecilere ulaştırılmak üzere BM çatısı altındaki yardım örgütlerine dünya halkları tarafından yapılan milyarlarca Dolar yardımın nereye gittiğini, bu paralara ne olduğunu ise hiç kimse bilmiyor. Zira kamptaki mültecilerin sofrasında ne varsa, üst başlarında ne varsa, hepsi bağımsız çalışan Müslüman STK ve insanî yardım dernekleri tarafından temin edilen yardımlar. Bunu herhangi bir propaganda olarak değil, bir durum tesbiti olarak söylüyorum. Gönül isterdi ki böyle olmasaydı; BM aracılığıyla yapılan yardımlar gerçekten sahiplerine ulaşsaydı.
En basitinden, anlamak için: 21 yıl önce hîcret eden mülteciler ile 3 ay önce hîcret eden mültecilerin durumları aynı. Aralarında hiçbir fark veya değişiklik yok. Bu bile aradan geçen 21 yılda hiçbir şeyin değişmediğini ve düzeltilmediğini göstermesi açısından tek başına yeter de artar bile.
Kamptaki Somalili mültecilerin geneli Arapça biliyor. Okuma – yazma oranı çok düşük. Çoğunun kimliği bile yok. Kimlikleri olmadığı için tüzel alanlarda çok sıkıntı çekiyorlar.
Ölümler daha çok “Ölüm Yolculuğu” adı verilen ve günlerce yaya olarak yapılan göç yolculuğu esnasında yaşandı. Şu anda ise ölümler yine o yolculuktan kalma hastalıklar dolayısıyla oluyor. Onun dışında, “açlık” ile ilgili ölümler, kampa sağ salim ulaşıp yerleştikten sonra ortadan kalkmış durumdadır.
Kamp Kenya topraklarında olduğu halde Kenya devletinin değil BM örgütünün denetimi altında olduğu için burada bağımsız çalışma yürütmek de oldukça güç. BM’nin izni olmadan hiçbir şey yapmak mümkün değil; onlar da bu izni vermiyorlar zaten. Çünkü kendileri haricindeki herkesin varlığından rahatsız oluyorlar. Dünyadaki insanlardan paralarını göndermelerini istiyorlar, kendi gelmelerini değil. Bağımsız STK’ların takip etmesi gereken yol, kamp bölgesi dışında bir köy kurmak ve yerleşmek (çünkü Kenya devletine bağlı) ve böylece Kenya devletini muhatap alarak çalışma yapmak. O zaman hiçbir sorun yok. Kenya devleti bu noktada BM’ye kıyasla oldukça insanî bir yaklaşım içinde. Eğer bu yolu takip ederlerse, yani BM’yi değil Kenya Cumhuriyeti devletini muhatap alarak bölgeye yerleşirlerse, STK’lar ve insanî yardım vakıfları o zaman istediği şekild eçalışma yürütebilir, burada su kuyusu ve okul açabilir, gıda yardımı yapabilir, tarımcılığı geliştirecek faaliyetler içinde bulunabilir.
Kamp yakınında küçük bir havaalanı var sadece BM veya çeşitli devletler tarafından kullanılıyor.
Mülteciler Somali’de kalan aileleriyle, akraba ve komşularıyla hâlâ görüşüyorlar. Kenya’da iletişim çok ucuz ve Somali’yle telefonda görüşme imkânına sahipler.
Mültecilerin sadece % 30’u ülkesine geri dönmeyi düşünüyor. Ancak Somali’de durumlar düzeleceğine daha kötüleşiyor veya aynı kalıyor. Son 21 yıl içinde ülkesine geri dön(ebil)en pek kimse yok. Mülteciler arasında çoğunluğunu kadın ve çocukların oluşturduğu % 70’lik büyük bir kesimin ise buradan bir beklentisi var. Kadınlar ve çocuklar Somali’ye dönmekten çok, Kenya’da yeni bir hayat kurmanın düşünü kuruyorlar. Savaşsız ve sorunsuz, buradaki diğer halklarla kardeşlik hukuku çerçevesinde iyi bir hayat yaşayacaklarına ve çocuklarını hem daha iyi hem de daha güvenli yetiştireceklerine inanıyorlar. Mülteci ailerlerde kadın evin her şeyidir ve hayatı çekip çevirmede öncülüğü kadın yapmaktadır. Mülteci kadın, Somali’de iştiğal ettiği her işi burada da yapmaktadır ve üstelik çocuklarını savaşa kurban verme endişesi de yoktur. Ancak mülteci erkek aynı ortamı burada bulamamakta, bütün gün hiçbir şey yapmadan durmaktadır. Bundan dolayı erkekler memlekete geri dönmenin hayâlini kurarken kadınlar burada yeni bir hayat kurma taraftarıdır.
Sayıları 650 civarında olan mültecilerin ezici bir çoğunluğunu küçük çocuklar oluşturuyor. Çok çocuk yapıyorlar. En düşük ortalama, her ailede 7 çocuk.
Kamp yakınında büyük bir mezarlık kurulmuş. Ölülerini oraya gömüyorlar.
Mülteciler, Somali halkının geneli gibi son derece dîndar bir halk. Küçük kız çocuklarını bile hicabsız dışarı çıkartmıyorlar. 3 yaşındaki kız çocuğundan 90 yaşındaki yaşlı nineye kadar tüm bayanlar örtülü.
Bunca muhtaç durumlarına ve yokluklarına rağmen, kendilerine ne tür ihtiyaçları olduğunu soran kurum ve kuruluşlara – ağızbirliği etmişçesine – “Mescîd, Mescîd” cevabını veriyorlar. Mültecilerin tamamı günde 5 vakit namaz kılıyor; Ramazan’da oruç tutuyor.
Kamptaki çocuklar bir gelenek olarak küçük yaşlardan itibaren Qûr’ân-ı Kerîm ve hâfızlık kursuna veriliyor. Kamptaki çocukların neredeyse tamamı hâfız. 15 yaşın altındaki tüm çocuklar Qûr’ân-ı Kerîm’i başta sona ezbere okuyabiliyor.
Çocuklara Qûr’ân-ı Kerîm, temel dînî eğitim ve genel okul eğitimi, “Duksi” adı verilen okullarda veriliyor. “Duksi”ler bazen sacdan örülen bir duvarın içinde veya ağaç dallarından yapılmış bir yuva olabileceği gibi, tamamen açık alanda, büyük bir ağacın altında da olabiliyor. Çocukların defter ve kalemleri yok. Ağaçların kesilerek yapılan tahtaları defter veya yazı tahtası olarak kullanıyorlar ve bunlara “Loh” adı veriliyor. Yazılarını ise ıslak kömürle yazıyorlar. Silgi olarak bez vaya bazen minik ellerini kullanıyorlar.
Bayram günlerinde (dînî bayramlar) kadınlar ellerini ve ayaklarını süslüyor, kına sürüyorlar. Bayramı süslenerek karşılıyorlar.
► Bangladeş ve Tayland’daki Rohingya Mülteci Kampları (28)
Onyıllardır özyurtları Arakan’da ırkçı – faşist Myanmar (Burma) devletinin ve devlet destekli fanatik Budist çetelerin saldırı, zûlüm ve katliâmlarına maruz kalan ve BM tarafından da resmî olarak “dünyanın en mazlum halkı” ilân edilen Müslüman Rohingya halkı, canını kurtarmak için yukarıda ayrıntlarıyla verdiğimiz göç hareketleri sonucu periyodik olarak komşu veya bölge ülke topraklarına hicret etmektedir.
Toplam sayıları 2, 5 milyon olan Rohingya nüfûsunun 1, 5 milyonu vatanlarından uzakta, mülteci hayatı yaşamaktadır. Yani dışarıda mülteci hayatı yaşayan Rohingyalar’ın sayısı, Rohingya topraklarındaki Rohingya sayısından daha fazladır.
Rohingya mültecilerin büyük çoğunluğu komşu Bangladeş’teki mülteci kamplarında “yaşamaktadır.”
Bangladeş topraklarında 2’si kayıtlı (resmî; BM denetiminde), 2’si de kayıtsız (kaçak, illegal) olmak üzere 4 tane Rohingya mülteci kampı vardır. Bunların dördü de biribirlerine yakın ve “Bangladeş Arakanı” olan Chittagong il sınırları içinde, Myanmar sınırına oldukça yakındır.
Geçtiğimiz Kurban Bayramı’nda ziyaret etme şansı bulduğum bu kamplar şunlardır:
► Kutupalong Mülteci Kampı
Kayıtlı; BM denetiminde.
1991 yılındaki göç esnasında kurulan “Kutupalong Mülteci Kampı”, bölgede kurulan ilk Rohingya mülteci kampıdır.
Kampta toplam 9 bin Rohingya mülteci (1250 Rohingya aile) kalmaktadır.
Chittagong ilinin ilçeleri olan Kaksa Bajar ve Teknaf ilçeleri arasında bulunmaktadır. Teknaf’ın 80 km kuzeyinde, Kaksa Bajar’ın 30 km güneyindedir. Myanmar (Burma) sınırına sadece 3 km mesafededir.
Kutupalong köyünde bulunduğu için ismi “Kutupalong Mülteci Kampı” şeklindedir.
Köyün ismi olan “Kutupalong”, Bengal dilinde “Kürsüde Oturan Hoca” anlamına gelmektedir (kutub: âlim, hoca; palong: kürsü, oturak).
Bir zamanlar burada çok meşhur ve ilmiyle, sohbetleriyle nam salan bir hoca varmış. Bu hoca, çok ilginç ve hemen dikkat çeken bir kürsünün üzerinde oturur, o ilginç kürsünün üzerinde insanlara vaaz verirmiş. Onun vaazlarını dinlemek için civar köylerden ve bölgelerden insanlar akın akın buradaki camiye gelirmiş. İnsanlar, oraya giderken “Kürsüde oturan hocanın köyüne gidiyorum” diye diye köyün ismi halkın dilinde “Kürsüde oturan hocanın köyü”, yani Bengal dilindeki söylenişiyle “Kutu(b)palong = Kutupalong” şeklinde yer etmiş ve ismi böyle kalmış.
► Noyapara Mosuni Mülteci Kampı
Kayıtlı; BM denetiminde.
1991 yılındaki göç esnasında kurulan “Noyapara Mosuni Mülteci Kampı”, bölgede kurulan ikinci Rohingya mülteci kampıdır.
Kampta toplam 19 bin Rohingya mülteci (3 bin 500 Rohingya aile) kalmaktadır.
Chittagong ilinin ilçeleri olan Kaksa Bajar ve Teknaf ilçeleri arasında bulunmaktadır. Teknaf’ın 15 km kuzeyinde, Kaksa Bajar’ın 95 km güneyindedir. Myanmar (Burma) sınırını çizen Naf Nehri kıyısındadır.
Noyapara köyünde bulunduğu için ismi “Noyapara Mosuni Mülteci Kampı” şeklindedir.
Köyün ismi olan “Noyapara”, Bengal dilinde “Yeni Pazar” anlamına gelmektedir (noya: yeni; para: pazar).
“Mosuni” ise, Bangladeş’te sık sık yağan ve her yağdığında binlerce insanın ölümüne yol açan “muson yağmurları”dır.
► Leda Mülteci Kampı
Kayıtsız; kaçak; illegal.
1995 yılındaki göç esnasında kurulan “Leda Mülteci Kampı”, bölgede kurulan üçüncü Rohingya mülteci kampıdır.
Kampta toplam 11 bin Rohingya mülteci (2 bin 250 Rohingya aile) kalmaktadır.
Chittagong ilinin ilçesi olan Teknaf yakınındadır. Teknaf’a sadece 5 km mesafede, Myanmar (Burma) sınırını çizen Naf Nehri kıyısındadır
Teknaf yakınında ve Teknaf’a bağlı Leda köyünde bulunduğu için hem “Teknaf Leda Mülteci Kampı”, hem de kısaca “Leda Mülteci Kampı” adıyla anılır.
Köyün ismi olan “Leda”, köyün kurucusu ve ilk muhtarı olan bir kadının ismidir. Köy, Leda adında bir kadın tarafından kurulmuştur.
► Kutupalong – 2 Mülteci Kampı
Kayıtsız; kaçak; illegal.
1996 yılındaki göç esnasında kurulan “2. Kutupalong Mülteci Kampı”, bölgede kurulan dördüncü (ve şimdilik son) Rohingya mülteci kampıdır.
1991 yılında gelen mülteciler ilk resmî kamp olan Kutupalong Mülteci Kampı’nı doldurunca, yeni gelenler BM tarafından kampa alınmadı. Geri dönmek istemeyen ve çaresiz kalan Rohingya mülteciler, resmî kampın hemen yanında kaçak olarak bu illegal kampı kurdular.
Kampta toplam 60 bin Rohingya mülteci (12 bin Rohingya aile) kalmaktadır.
Kayıtsız ve kaçak olan “Kutupalong – 2 Mülteci Kampı”, tamemen bakımsız ve mültecilerin sefalet içinde bulunduğu bir kamptır. Bakımı “Allâh’a emanet”tir; içerideki Rohingya mülteciler “Allâhâ emanet” bir durumdadırlar.
Kaçak olduğu için kamptaki ailelere dışarıdan yapılan tüm insanî yardımlar da kaçak olarak ve cezaî işlemler, hatta yakalanma halinde hapis cezası göze alınarak yapılır.
Böyle olduğu için bizler de kampa gece karanlığında, kimse görmeden kaçak olarak girdik ve askeriye ya da polis tarafından fark edilmemek için kamptan çıkana kadar yüksek sesle konuşmamaya dikkat ederek ziyaret ettik.
► Bangladeş’teki Rohingya mülteci köyleri
Bangladeş’te bugün toplam 700 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır. Bunların 28 bini BM denetimindeki resmî kamplarda, 71 bini de ğayr-i resmî kamplarda barınmaktadır. Yani mületci kamplarında yaşayan Rohingyalar’ın sayısı toplam 99 bindir.
Kamplarda kalmayan Rohingya mültecilerin sayısı ise 601 bindir.
Farklı tarihlerde ve değişik göç dalgalarıyla ülkeye sığınmış ve fakat kamplara kabul edilmemiş olan bu Rohingya mültecilerin bir kısmı gecekondu semtlerine veya civar köylere dağılarak Bengal halkıyla karışmış, önemli bir kısmı ise belli mıntıkalarda toplanarak ayrı yerleşim birimleri, yani sıfırdan yeni köyler kurmuşlardır.
İşte bu durumun bir sonucu olarak, bugün Bangladeş’ın güneydoğu vilayeti, yani Myanmar sınırındaki vilayeti olan Chittagong il toprakları dahilinde bulunan onlarca değil yüzlerce Rohingya mülteci köyleri mevcuttur. Bu köyler kaçak olarak kurulduğu için çoğunun isimleri haritada bile geçmezken, zaten köy sakinleri olan Rohingya mülteciler de ülkede kaçak olarak kaldıklatından kimliksiz ve statüsüz yaşamakta, çocuklarını okula gönderme, hatta hastalandıklarında sağlık ocaklarına ve doktor muayenesine gönderme hakları dahi bulunmamaktadır.
Bangladeş’in güneydoğu vilayeti olan Chittagong il toprakları dahilinde bugün itibariyle 100 kadar Rohingya mülteci köyü vardır. Bunlar – dediğimiz gibi – kayıtsızdır ve çoğunun haritada isimleri geçmiyor.
Rohingya mülteci köylerine birkaç örnek vermek gerekirse; bizim bizzat ziyaret ettiğimiz, köy halkıyla sohbet edip dertleştiğimiz Hatacari, Dûhezarî, Chnuati, Blizerfarar, Purbo Brindabonki, Goni Şikterpara, İnani, Panuatek, Suankali, Şeblafo Furanbara, Barbuna, Şefuridib, Bangla Bajar, Noakali, Şehibir Herd Yuniyen ve Saharcagabundu köyleri zikredilebilir.
Kendi kurdukları köylerde yaşayan Rohingyalar toprağı sürmeye, meyve ve sebze yetiştirmeye, kendi kendilerini idare etmek için çalışmaya başlamış durumdadırlar. Kurban Bayramı haricinde et görmezler.
► Tayland’daki Rohingya Mülteci Kampları
Tayland topraklarında 111 bin Rohingya mülteci yaşamaktadır.
Myanmar’ın diğer (doğu) tarafındaki komşusu olan Tayland’a sığınmış olan 111 bin Rohingya mülteci, Myanmar sınırında kurulmuş 9 ayrı Rohingya mülteci kampına yerleştirilmiş durumdadır.
Tayland’daki 9 mülteci kampında yaşayan Rohingyalar, çok kötü şartlar altında barındırılmakta, birçoğu işkeneceye tabi tutulmakta, gıda ihtiyaçları yetersiz karşılanmakta veya hiç karşılanmamaktadır.
Myanmar’ın batı komşusu Bangladeş’teki 4 tane Rohingya mülteci kampına bu derece yoğunlaşmış ve gündemleştiren Türkiye ve dünya kamuoyu ve insanî yardım kuruluşları, Myanmar’ın doğu komşusu Tayland’daki 9 tane Rohingya mülteci kampından ise tamamen habersizdirler. Halbuki Tayland’daki Rohingya mülteci kamplarının durumu, Bangladeş’teki Rohingya mülteci kamplarının durumundan çok daha kötüdür.
Türkiye ve dünyadaki insanî yardım kuruluşlarının Tayland’daki Rohingya mülteci kamplarından – ki sayıları 9 tanedir – haberleri dahi yoktur.
sediyani@gmail.com
DİPNOTLAR:
(1) : UNHCR, The 1951 Refugee Convention, 2007
(2) : agr
(3) : Türkiye’nin de imzaladığı “Mültecilerin Hukukî Durumuna Dair Sözleşme”nin TBMM tarafından Resmî Gazete’de yayımlanan TAM METNİ’nin PDF’ine bu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.tbmm.gov.tr/komisyon/insanhaklari/pdf01/179-199.pdf
(4) : Mültecilerin Statülerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, madde 1
(5) : 5 N ve 1 Mülteci, Basın Mensupları İçin El Kitabı, Orçun Ulusoy – Berivan Sarıkaya, s. 9, Mültecilerle Dayanışma Derneği, İzmir 2010
(6) : Mültecilerin Statülerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, madde 4
(7) : Mültecilerin Statülerine İlişkin Birleşmiş Milletler Sözleşmesi, madde 13 ve 24
(8) : 5 N ve 1 Mülteci, Basın Mensupları İçin El Kitabı, Orçun Ulusoy – Berivan Sarıkaya, s. 20, Mültecilerle Dayanışma Derneği, İzmir 2010
(9) : age, s. 21
(10) : UNHCR Kılavuz İlkeleri, Giriş bölümü, paragraf 2
(11) : Önder Beter, Sınırlar Ötesi Umutlar, Mülteci Çocuklar, SABEV Yayınları
(12) : Stephen Castles – Mark J. Miller, Göçler Çağı, Modern Dünyada Uluslararası Göç Hareketleri, s. 146, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2008
(13) : 5 N ve 1 Mülteci, Basın Mensupları İçin El Kitabı, Orçun Ulusoy – Berivan Sarıkaya, s. 27, Mültecilerle Dayanışma Derneği, İzmir 2010
(14) : age
(15) : UNHCR Global Trends Report 2011; Birleşmiş Miletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2011 yılında yayınladığı ve ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLER içeren 2011 Küresel Eğilimler Raporu’nun PFD’ine şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.unhcr.org/4fd9e6266.html
(16) : UNHCR Global Report 2011, Addressing Stateless, Birleşmiş Miletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin 2011 yılında yayınladığı Vatansızlar Raporu’nun PDF’ine şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.unhcr.org/4fc8808b0.html
(17) : Deutsche Welle, Tobias Oelmaier – Ufuk Çakır, 19 Haziran 2012
(18) : 5 N ve 1 Mülteci, Basın Mensupları İçin El Kitabı, Orçun Ulusoy – Berivan Sarıkaya, s. 20, Mültecilerle Dayanışma Derneği, İzmir 2010
(19) : Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal İşler Nüfûs Bölümü’nün 2006 yılında hazırladığı raporun PDF’ine şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.un.org/esa/population/publications/2006Migration_Chart/Migration2006.pdf
(20) : 5 N ve 1 Mülteci, Basın Mensupları İçin El Kitabı, Orçun Ulusoy – Berivan Sarıkaya, s. 20, Mültecilerle Dayanışma Derneği, İzmir 2010
(21) : UNRWA, Palestine History, Palestinian Refugees Camps; Birleşmiş Milletler İnsanî Yardım ve Çalışma Ajansı’nın hazırladığı Filistin Mülteci Kampları dosyasının TAMAMINA şu linkten ulaşabilirsiniz: http://www.palestinehistory.com/issues/refugee/refcamps.htm
(22) : agd
(23) : agd
(24) : Nurturing Instability, Lebanon’s Palestinian Regugee Camps, Middle East Report Nr: 84, 19 Şubat 2009
(25) : Ajanslar, 19 Eylül 1982
(26) : UNRWA, Palestine History, Palestinian Refugees Camps
(27) : İbrahim Sediyani, Dadaab Mülteci Kampı Raporu, Ufkumuz, 15 Kasım 2011
(28) : İbrahim Sediyani, Arakan Raporu, Ufkumuz, 5 Kasım 2012
SEDİYANİ SEYAHATNAMESİ
CİLT 7
“DÜNYANIN EN BÜYÜK MÜLTECİ KAMPI” OLAN DADAAB MÜLTECİ KAMPI’NDAN İNSAN MANZARALARI
Dadaab Mülteci Kampı, 11 Zilhîcce 1432